PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Mudurnu da Tatil



SupersatForum İnfo
04-07-2012, 00:48
Only the registered members can see the link

MUDURNU

Yüzölçümü olarak Türkiye’nin en küçük illerinden biri olan Bolu’muz sürprizlerle dolu bir armağan kutusu gibidir. Orada dağların arkasında göller, göllerin ötesinde ise üzerlerine saat kulelerinin, dev ağaçların, su kuşlarının gölgeleri düşen kasabalar vardır. Bu kasabalar dört mevsim dört ayrı renk cümbüşüyle karşılar konuklarını. Ve bunlardan biri, memleketimiz MUDURNU, ahşap evleriyle size göz kırpar




Only the registered members can see the link

Osmanlı kokuludur KASABAMIZ.. Osmanlılardan bugüne ulaşmış bir fısıltı gibi duran kasabamıza Şeyh-ül Ümran tepesinden baktığınızda; aşağıda eski beyaz boyalı evlerin, bahçelerin, camilerin kucaklaştığını görürsünüz. Derenin yakınında bir horoz da ötmese, Saat Kulesi’nin altında zamanın kımıldamadan durduğunu düşünür insan. Oysa, Cumartesi günleri sabahtan akşama kadar kasabadan insan sesleri yükselir. Mudurnu pazarı kurulmuştur çünkü. Mevsimine göre, Kanlıca mantarından iri taneli “bomba” fasulyeye, ekşimik peynirinden Saray helvasına kadar yerel birçok yiyeceği buradan alabilirsiniz. Pazarın en önemli özelliği, kadınların ürettikleri peynir, yoğurt, reçel, Korova şurubu gibi ürünleri kendi elleriyle satmalarıdır. Yerel giysileriyle, kendilerine özgü şiveleriyle, hoşsohbet yaklaşımlarıyla Mudurnulu kadınlar artık yokolmakta olan bir geleneğin Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki son temsilcileri olarak kabul edilebilirler. Sararmış fotoğraflar renkli fotoğraflardan daha değerlidir Mudurnu’da. İş bulmak için kentlere giden çocukların ve orada doğan torunların ilkokul önlüklü fotoğrafları da komodinlerin üzerinde, eski fotoğrafların yanında durur. Bahçelerinde meyva ağaçları, yıldızçiçekleri, sıcak duygular yetişen; geceleri hala sobaların üzerinde mısırların patladığı, anneannelerin torunlarına masallar anlattıkları kasabadır Mudurnu. Fasulyelerin kurutulmak için kaldırımlara serildiği, camilerden çıkan insanların kanaryalı berberlerde oturup sohbet ettiği, sincapların topladıkları cevizleri telefon tellerinin üzerinde cambazlık yaparak yolun karşısındaki yuvalarına taşıdığı kasabadır. Geçmişte bir ipekböceği gibi hayatı örerken, bugün bir kıyıda unutulmuşluğun hüznüyle, arnavut kaldırımlarını sessiz insanların adımladığı kasabadır Mudurnu… Mudurnu evlerinden birine konuk olup kahve içerken, söz dönüp dolaşıp köşede duran üzeri el işiyle süslenmiş sandığa geldiğinde, ev sahibi sizi kendine yakın bulursa onu açar ve “el emeği, göz nurları”nı gözünüzün önüne serer. O bindallılarda, oyalarda, dantel işlerinde Mudurnulu gelinlerin dile getirilemeyen öyküleri yazılıdır. “Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin, / Sandık odalarında” diye başlar ya hani “Kapalıçarşı” adlı şiirine Orhan Veli; Mudurnulu genç kızlar da, annelerinin çeyiz sandığını açarken o kokuyu duyarlar. Sandıktan çıkan uçkurlar, göynekler, oya yemeniler, yağlıklar ve diğerleri oraya yüz elli yıl önce konmuştur. Göz gönenir, el öğünür bu emeğin karşısında.

Only the registered members can see the link

Kasabayı gezerken Armutçular, Yarışkaşı, Keyvanlar ve Haytalar Konağı size anılarını anlatmaya çalışabilirler. Ya da Yavuz Sultan Selim Camii’nin yoldaşı Kanuni Sultan Süleyman Camii size yanındaki yatırların söylencelerinden söz edebilir. Hepsini, herkesi dinleyin Mudurnu’da; demircileri, bakır ustalarını, saç soba imalatçılarını, kızılcık reçeli yapan yaşlı kadınları, ağaçları, kuşları da…

Sonra kasabanın dışına doğru uzanın. Yollar sizi üç göle götürecektir: Abant Gölü, Sülüklügöl ve Karamurat Gölü. Abant, belki de Türkiye’nin en çok tanınan gölü. Haftasonları göl çevresindeki otellerde konaklayanlar eşofmanlarıyla yürüyüş yaparken, faytonlar sevgilileri taşıyor. Yukarılarda ise, TV vericisinin bulunduğu tepeden yamaç paraşütçüleri kendilerini boşluğa bırakıyorlar. Karamurat Gölü, küçük ama turna balığıyla ünlü.





Only the registered members can see the link

Sülüklügöl, adı nedeniyle başlangıçta ürkütücü duygular uyandıran, ama gidip görüldüğünde alışkanlık yapan bir turkuaz su. Kuzuluk kaplıcalarını geçtikten sonra, önce Samanpazarı’na, ardından Tavşansuyu’na ulaşıyorsunuz. Erzak, su ve diğer gereksinimlerinizi burada gidermenizde yarar var, çünkü biraz sonra tırmannaya başlayacağınız Dokurcun Yaylası’nda yerleşim yok. Kocaman yapraklı bitkilerin ve karaçamların arasından karşınıza çıkacak Sülüklügöl. Yürüyüş meraklılarının yanı sıra, offroad tutkunları da jipleriyle sık sık soluğu burada alıyorlar. Güneşin baharı müjdelediği günlerden başlayarak, özelllikle hafta sonları piknikçilerin hücumuna uğruyor göl. Göl kenarında kamp kurmak için Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden izin almak gerekiyorsa da, günü birlik çadır kuranlar için sorun çıkmıyor. 1200 m rakımlı gölde bir zamanlar yaşayan sülükler, göle atılan balıkların yemi olunca ortadan kalkmışlar. Fotoğrafçılar, gölün ışıklar içindeki halini görüntülemek istiyorlarsa, oraya öğleye kadar varmalılar. Bunu yaptıklarında, gölün içinde birer direk gibi duran ağaç gövdelerinin şaşırtıcı manzaralar yarattığını görecekler. Hatta şansları varsa, onların üzerinde güneşlenen su kaplumbağalarına rastlamaları mümkün.

Mudurnu’ya gelenler yolda yürürken karşılaştıkları, tanımadıkları insanların kendilerini sıcak bir gülümseyişle selamlayışlarına şaşırıyorlar. Her ne kadar Mudurnulular bahçelere kilimlerin serildiği, samanyolunun altında çaydanlıkların fokurdadığı, mahallelinin cümbür cemaat geceyi karşıladığı eski günleri unutamıyorlarsa da; kentlilere, karşılık beklenmeksizin verilen bir selam bile yetiyor.
Only the registered members can see the link
Only the registered members can see the link
Fotoğraflar: Erol Şahin[/b] (mailto:[email protected]">[b)