PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ArdiÇ KuŞu



CABBARİ
27-10-2006, 10:39
Ankara' da işim uzamıştı.. İstanbul' a dönüş için aldığım biletimi
değiştirmem gerekiyordu. Öğle arasında Sıhhiye' deki otobüs yazıhanesine
gidip biletimi erteletmek için acele ediyordum. Kalabalıkta koşarak
yazıhaneye ulaşmaya çabalarken çarpıştık o yaşlı adamla. Sendeledi; elindeki
büyük sepette bulunan tahta kaşık, maşalar yola saçıldı. Sanırım o da
belediye zabıtasından kaçıyordu. Kısa süren şaşkınlıktan sonra adamın
kalkmasına, yola saçılanları toplamaya yardımcı oldum. Heyecanlanmış, rengi
solmuş, nefes nefese kalmıştı. Sakinleşmesi için koluna girip yol
kenarındaki banka oturmasını sağladım. Savrulan kaşık ve maşaları toplayıp
ben de yanına oturdum. Sepetten dağılanları yerine dizip bir yandan da "
bırakmıyor şu belediye zabıtaları üç kuruş para kazanalım. Eve katkımız
olsun " diyerek söyleniyordu. Tahta kaşıkları dizmesine yardım etmeye
çabalarken " Dur hele, şimşir ve ardıç olanları diğerlerine karıştırma "
diyerek engel oldu.

— Hepsi tahta kaşık işte, ne fark eder?

— Olur mu beyim? Şimşir ve ardıç ile ıhlamur, gürgen bir olur mu?

— Bilmem. Görsem ağaçlarını bile tanımam herhalde. Ne fark var aralarında?

Eline aldığı kaşıklardan birinin sırtını parmaklarıyla okşayarak bana doğru
uzattı:

— Ardıç, şimşir sert ağaçtır. Kolay bırakmaz kendini, işleyesin. Zordur
ardıçtan kaşık çıkarmak.. Ama evlâdiyeliktir. Senelerce kullanırsın. Ihlamur
gürgen ise yumuşaktır. Kolay işlersin ama çabuk yumuşar, dayanmaz.

Daha sonra Sivas' ın Hafik ilçesinde çiftçilik yaptığını, sağlık sorunları
nedeniyle kızının yanına Ankara' ya yerleştiğini, evin geçimine katkısı
olsun diye kaşık ve maşa yapıp işportada sattığını anlattı. Özellikle ardıç
ağacının zor bulunduğundan yakındı. Elindeki maşayı eliyle okşayarak " Ardıç
kuşu ağacını terk etti. Bir araya gelmeleri çok zor, artık " dedi. Anlamamış
gözlerle bakmış olacağım ki açıklama yapma ihtiyacı duydu:

— Beyim, ardıç kuşunu bilmez çoğumuz. Bilenler de unuttu, gitti. Ardıç ağacı
yabanidir. Öyle tohumundan üretemezsin, çeliklemeyle de olmaz. Ağacın
üremesi meyvelerinin ardıç kuşu tarafından yenilip pisliği ile atılmasına
bağlı. Ağacın tohumu ancak o zaman filizlenebilir hale gelir.

- Yani bu kuş olmazsa ardıç ağacı üreyemiyor, öyle mi?

— Evet, aynen öyle. Bunlar biri birine mahkûm sevdalılardı.

- Peki, sonra ne oldu, kuşlar mı azaldı?

— Kuşlar azalmadı, hatta çoğaldılar bile. Ama şehirler büyüdükçe çöplükleri
de büyüdü. Kuşlar ardıcın meyvelerini yemektense çöplükten beslenmenin daha
kolay olduğunu keşfettiler. Ardıç kuşu ağacını unuttu. Şimdi kentlerin
kasabaların çöplüklerinde yaşıyorlar. Ardıç ağaçları ise kayboluyor
gözümüzün önünden.

Elindeki kaşığı, diğerlerinin arasına yerleştirdi. Sepetine tekrar göz atıp
çıkardığı maşayı bana doğru uzattı:

- Bak bu ardıç. Çürümez, nemlenmez. Eskiden ölüleri gömdükten sonra
mezarlara konulurdu. Çürümediği için mezar çökmezdi. Son yolculukta
arkadaştı, insanlara. Şimdi kıymete bindi. Mezarlarda yumuşak ağaçları
kullanıyorlar.

- Olsun, aynı işi gördükten sonra varsın dayanıksız olsun.

- Şehirliler de hep senin gibi konuşuyor beyim. Herkes ardıç kuşu gibi
zahmet çekmektense çöplükten kolay geçinmenin, kolay yaşamanın yolunu
arıyor. Ardına bakmıyor. Çocuklarım bile kasabada yanımda kalmaktansa ardıç
kuşu gibi şehirde daha kolay yaşandığını görüp uçup gittiler. Sorsan
hallerinden çok memnunlar. Ama geride bıraktıklarını bilmiyor, görmüyorlar.

- Sonunda sen de gelmişsin işte şehre! Buradan medet umuyorsun.

- Ama ben ardımda kalanların farkındayım. Şehirde emeğin hiç değeri yok.
Her şey bol, kolay ve ucuz. Biraz paran olsun emek vermeden yaşayıp, geçip
gitmek mümkün bu şehirde.

- Ne var bunda, şehirler hep böyle?

Sustu bir süre. Kafasını sağa sola sallayıp kendi kendine söylendi:

- Sevgi yok beyim. Şehirde sevgi yok! İnsan emeğini sever. Ben bu
kaşıkları tek tek elimde yapıyorum. Beğeninceye kadar uğraşıyorum. Kızımın
evine katkım olsun diye satıyorum ve bu beni mutlu ediyor. Elimin emeğinin
beğenilip bir yerlerde kullanıldığını bilmek hoşuma gidiyor. Şehir insanı
ise emek vermediği için sevmesini de bilmiyor. Ardıç kuşu gibi yaşıyor,
semiriyor, ürüyor ama geride kalan ardıç ağacının çektiği acıyı bilmiyor,
görmüyor.. Görse bile anlamıyor.

Bir süre daha konuşmadan oturduk o bankta. Ardıç ağacından yapılmış bir çift
kaşık satın almak istedim. Sepetine göz atıp seçtiği kaşıkları gazete
kâğıdına sarıp uzattı. Söylediği fiyattan fazla para vermek istedim;
ederinden fazlasını almadı. Sepetin ipini omzuna atıp, kucakladı.
Helâlleştik. Sıhhiyeye doğru ağır adımlarla yürüyerek şehrin kalabalığında
gözden kayboldu.

ufuk
27-10-2006, 12:08
paylaşım için teşekkürler