PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Saglı Bilgisi ve Ansiklopedisi



beaverss
02-11-2015, 06:58
Enfeksiyonlar ve Asalaklar

Enfeksiyonlar (bakteri, virüs veya mantarlar tarafından da başlatılmış olsalar), ancak bedenin savunma sisteminde aksamalar olduğu sırada ortaya çıkarlar. Sağlıksız beslenme, kimyasal ilaç tedavisi veya var olan bir hastalık gibi fiziksel nedenler, savunma sistemlerini zayıflatabilir. Ayrıca duygusal ve ruhsal nedenler de önemli etkenlerdir. Stres ve gerginlik, beden enerjisinin çok aşağı düzeylere inmesine neden olarak, enfeksiyonlara uygun ortamın oluşmasında ayrı bir rol oynayabilir. Tüm bunlara karşı uyanık olmalı, örneğin hafif bir soğuk algınlığına yakalandığımızda dikkatle düşünmeli ve neler yapabileceğimize karar vermeliyiz.

Bir enfeksiyon hastalığını şifalı bitkilerle tedavi etmek istiyorsak, bu hastalığa durup dururken yakalanmadığımızı, onun bedenimizde yerleşmesi ve gelişmesi için uygun ortamı kendimizin hazırladığını bilmemiz gerekir. Suçu bakterilerin üstüne atmak doğru değildir! Gerçekten etkili olabilecek bir enfeksiyon tedavisinde ulaşılması gereken hedef, bedenin doğal savunma gücünü yeniden kazanabilmesine yardımcı olmaktır. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de tüm bedenin tedavi edilmesi gerekir. Hatta pek çok olayda, söz konusu enfeksiyonla hiç uğraşmadan, yalnızca kendini savunma sürecinde bedenin desteklenmesi yeterlidir. Bu tedavi biçimi belki birkaç gün uzayacak ve sosyal yaşamımızı etkileyecektir. Ama bedenin, ihtiyaçları için bize gönderdiği mesaj çok açıktır: Bedenimize ve yaşam biçimimize özen göstermemizin ve bazı düzenlemeler yapmamızın zamanı gelmiştir artık!

Enfeksiyonlar genellikle salgın biçiminde ortaya çıkarlar. Bir toplumda pek çok kişi aynı zamanda bir hastalığa yakalandığında, o toplumun, bir canlının davranış biçimini sergileyen çok başlı bir canlılar grubu olarak değerlenmesinde yarar vardır. Konuya bu doğrultudan bakıldığında, salgın hastalıkların nedeninin bireysel hastalıkların nedeniyle benzerlik gösterdiği görülecektir. Bu durumdan çıkarılabilecek sonuç ise, grubun savunma sisteminin güçsüz kalmış olmasıdır!

Birinci Dünya Savaşının hemen ardından, savaşta ölenlerden daha çok kişi grip salgını sonucunda ölmüştü. Bu durumun, hijyenik nedenlerden veya beslenme yetersizliğinden kaynaklanmış olduğu sonucuna varılabilir, ama aynı zamanda insanlığın içgüdüsel birlikteliğinin savaş nedeniyle derinden yaralanmış olmasının bir sonucu olarak da kabul edilebilir. Kişinin birey olarak sağlıklı olması her zaman yeterli değildir. Bir parçası olduğumuz toplum da bu kaliteyi yakalayabilmelidir; aksi halde sağlıksız bir sistemin bir parçası olarak, her zaman salgınlarla karşılaşabiliriz! Bu salgınlar, grip veya korku, yabancılaşma ve umursamazlık biçiminde de gelişebilir. Sağlığımızın bu alanlardaki bütünselliğe ve kusursuzluğa bağlı olduğunu unutmamamız gerekir.

beaverss
02-11-2015, 06:58
Antibiyotikler

Öyle durumlar vardır ki, antibiyotik kullanımını önermekten başka çıkar yol yoktur. Kullanımın kaçınılmaz olduğu zor durumlarda, özenle kullanıldığında hayat kurtaran ve yaşam kalitesini yükselten, insanlık alemi için baha biçilemez bir değerdir antibiyotikler. Menenjit(beyin zarı iltihabı) ve öteki önemli hastalıklarda pek çok hayat kurtarmıştır bu tür ilaçlar. Ama ne yazık ki bazen de yalnızca kullanım kolaylığı ve hızlı etkisi nedeniyle gelişigüzel seçiliveren bir antibiyotik, geniş kapsamlı sonuçları hiç düşünülmeden kullanılabilmektedir.

Bir antibiyotik kullanmak zorunda kalındığında, ilacın beden sistemlerinde yol açabileceği etkileri azaltabilecek bazı önlemlere başvurulması gerekir. Günde en az 2g C Vitamini(kullanım bitiminden bir hafta sonrasına kadar) ve ayrıca bolca B Vitamini kompleksleri alınmalıdır. Enfeksiyon ve antibiyotiğin yol açtığı stresi yenebilmesi ve doğal savunma sistemini yeniden güçlendirebilmesi için bu vitaminler bedenimizi destekleyebilirler. Bazı antibiyotik türleri doğal bağırsak florasına zarar verebildiği için, elden geldiğince bol miktarda yoğurt yemeye çalışılmalıdır; çünkü yoğurt, bünyesindeki bakteriler sayesinde bağırsakların doğal dengesinin yeniden kurulabilmesine önemli katkılar sağlayabilir.

Antibiyotik kullandığın süre boyunca dinlenmeye özen göster, çünkü o sırada bedenin, yanına korkusuzca yaklaşılamayacak olan çok güçlü kimyasalların saldırısı altındadır! Ama tüm bu olumsuzluklara karşın yine de onun varlığı için şükret ve bu gönül borcunu, bedenini koruyarak belirt! Çünkü, bu tür ilaçlar kullandığımız için suçluluk duygusuna kapılacak olursak, daha fazla güç kaybına yol açarız ve derinlemesine gerçekleşmesi gereken bir tedavinin yollarını tıkayabiliriz! Bu ilaçla işbirliği yap, ona karşı çıkma!!

Bir antibiyotik tedavisi şifalı bitkilerle desteklenebilir. Bu bitkiler tedavi sırasında ilacın etkisini arttırmak, bedeni güçlendirmek ve olası zararların önüne geçmek amacıyla kullanılabilir. Hangi durumda hangi bitkinin öncelikle etkili olabileceği, enfeksiyonun hangi organda olduğuna ve hastanın özelliklerine göre değişir; bitki seçiminde bu durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Sistemi acı madde içerikli bitkilerle ve belki de sinir sistemini güçlendirici bitkilerle desteklemek amacıyla şifalı bitkiler, bir antibiyotik tedavisinin ardından da kullanılabilir. Ayrıca, kan temizleyici, idrar arttırıcı ve lenf sistemini temizleyici bitkilerin de sisteme verilmesi gerekir. Özel durumlar için seçilebilecek özel bitkilerin dışında, genel anlamda kullanılabilecek bitkiler: Isırganotu, atkuyruğu, yoğurtotu civanperçemi, eğir kökü, yeşil yulaf, pelinotu, Echinacea kökü veya preparatları.

beaverss
02-11-2015, 07:11
Enfeksiyonlara ve Asalaklara Karşı Şifalı Bitkiler

Şifalı bitkiler, enfeksiyonlara ve asalaklara karşı iki ayrı biçimde etkili olurlar: Bir yandan mikrop kırıcı etkinlikleri sayesinde doğrudan mikroplara karşı görev yaparken öbür yandan da bedenin savunma gücünü arttırır ve harekete geçmesini sağlarlar. Bitkilerin büyük bir çoğunluğu gerçekten de bu iki görevi aynı anda yapabilirler. Bakterilere karşı doğrudan zehirleyici bir etkiye sahip olmanın yanı sıra, kandaki akyuvarların oluşumunu da hızlandıran bir bitki olarak mirra(Commiphora molmol), örnek bir drogdur: Akyuvarlar, savunma sisteminin işlemesinde çok önemli görevler üstlenirler.

Öteki etki biçimleri de, terletici, dışkılamayı kolaylaştırıcı ve idrar arttırıcı yollarla, zehirli maddelerin dışkılanmasını sağlamaktır. Atıkların ve zehirli maddelerin her birikimi, bakterilerin üreyebileceği en uygun ortamı oluşturur. Şifalı bitkilerin önemli bir bölümü, enfeksiyonlara ve asalaklara karşı başarıyla kullanılabilir, ama biz burada mikrop kırıcı, terletici ve asalakları dışkılayıcı ilaçları ele almak istiyoruz.

Mikrop kırıcı ilaçlar

Pek çok bitki bakteriler üzerinde zehirleyici etki yapabilir. İlk etkili antibiyotik olan penisilin, bir bitkide, bir mantarda keşfedildi. Belki de ilginç bir rastlantı ama, cerahatli yaraların tedavisinde eskiden İsviçre’de küflü ekmek kullanılırmış. Doktorlar bu uygulamaya hep kuşkuyla bakmışlar, ama sonunda bu garip reçetenin çok açık bir temele dayandığı anlaşıldı, çünkü küf mantarlar tarafından oluşturulur!

Şifalı bitkilerin etkileme biçimleri (bu alanda henüz yeterli araştırma yapılmadığı için) bazen tam olarak açıklanamaz ve enfeksiyonları etkileyiş biçimleri de çok çeşitlidir. Enfeksiyonlara karşı gönül rahatlığı ile kullanılabilecek en etkili mikrop kırıcı bitkiler şunlardır: Ökaliptüs yaprağı, sarmısak, mirra, Echinacea kökü veya preparatları, kekik, pelinotu, mayıs papatyası, lavanta, ardıç kozalağı, civanperçemi, ısırganotu, kuşburnu.

Yirminci yüzyılın başlarında bitki yağlarının etkinlikleri, o sırada genellikle kullanılan kimyasal bir antiseptikum olan Phenol’un etkinliği ile karşılaştırılmış. Varılan sonuçta, pek çok bitkisel yağın Phenol’den daha etkili olduğu sonucuna varılmış, ama kekik yağı en etkili bitkisel yağ olarak kabul görmüş. Tam olarak kekik yağı Phenol’den sekiz(8) misli güçlüymüş. Bu araştırmada ele alınan bitki yağları, antiseptik etkinliklerine göre sıralanmışlar. Kekik yağı, portakal yağı, gülyağı, karanfil yağı, ökaliptüs yağı, nane yağı, menekşe kökü yağı, anason yağı, biberiye yağı, lavanta yağı, Phenol!, rezene yağı, limon yağı, melekotu kökü yağı.

Sarmısak da özellikle anılması gereken çok güçlü bir mikrop kırıcıdır. Birinci Dünya Savaşında, başka ilaçlarla karıştırılarak antiseptik olarak kullanılmıştır.

Uyarı: Bitki yağları çok etkilidir, içten kullanımda çok dikkatli olmak gerekir!

beaverss
02-11-2015, 07:11
Terletici ilaçlar (Diaphoretika)

Bu ilaçlar, terlemeyi arttırması için bedeni uyarırlar. Terlemenin artışı sayesinde de zehirli maddelerin deri üzerinden dışkılanması ve bedenin temizlenmesi sağlanmış olur. Pek çok hastalıkta kullanılan terletici ilaçlar, özellikle tüm beden sistemlerini etkileyen yüksek ateş ve enfeksiyon durumunda kullanılmalıdır. Grip hastalığına karşı kullanımına daha önce değinmiştik(kulak-burun-boğaz bölümünde). Güçlendirici ve iyileştirici özellikleri sayesinde bedeni destekleyebilir, enfeksiyonları ve yüksek ateşi çok kısa sürede yatıştırabilir ve yaşamsal önem taşıyan tedavi aşamasını hızlandırabilirler. Tek başına veya karışım biçiminde, geniş kapsamlı tedavilerde de kullanılabilirler: Melekotu kökü, ıhlamur, mürver çiçeği, nane, zencefil, civanperçemi, kekik, mayıs papatyası, aynısafa, kediotu kökü, çıbanotu, en etkili olanlarıdır.

beaverss
02-11-2015, 07:11
Bağırsak asalakları (Anthelmintika)

Bağırsak asalaklarını doğrudan öldürebilen etkin maddeler içeren bitkiler vardır, ama sağlık sorunlarına yol açabilecekleri için onları burada tanıtmak istemiyorum. Asalaklara karşı şu bitkiler kullanılabilir: Nar ağacı kabuğu, sarmısak, pelinotu, kabak çekirdeği ve solucanotu(Tanacetum vulgare).

Bu alandaki etkinliği ve kullanım kolaylığı açısından kabak çekirdeğinin öne çıktığını söyleyebiliriz.

-Bağırsak kurtlarına karşı, çocuklarda günde 10-15g, yetişkinlerde 20-30g kabak çekirdeği içi, ince zarı mutlaka üstünde olmak kaydıyla ve çok iyi çiğnenmek üzere, bir kerede kullanılır. Bir saat kadar sonra, çocuklar 1 tatlı kaşığı, yetişkinler ise 1 yemek kaşığı dolusu hintyağı içerler. Kabak çekirdeğinin bayıltıcı etkisi ardından, hintyağının müshil etkisiyle kurtlar toptan dışkılanabilir.

-Bağırsak şeridi küründe de kabak çekirdeği öncelikle önerilir. Aç karnına, çocuklar 30-50 tane, yetişkinler ise 80-100 tane ayıklanmış ve ince zarı üstünde olan kabak çekirdeğini çok iyi çiğnedikten sonra yutarlar. Bir saat kadar sonra yukarıda belirtilen miktarda hintyağı içilir. Hintyağı eczaneden alınmalıdır!

-Bağırsak solucanlarına karşı ise, bol miktarda çiğ havuç, pancar ve lahana özsuyu içilebilir. Ayrıca, bolca yenen kara turp, soğan ve sarmısak da yardımcı olabilir. Veya 4-5 diş sarmısak havanda hafifçe ezilir veya ince kıyılır, bir bardak kaynar sütle haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz balla da tatlandırılabilen sarmısak sütü aç karnına içilmelidir.

Enfeksiyonların tedavisi

Enfeksiyonlarda en önemli hedef, problemi oluşturan nedenin tedavi edilmesidir; belirtilerin bastırılması değil! Yüksek ateşin ille de bir hastalık belirtisi olarak kabullenilip ne bahasına olursa olsun tedavi edilmesine çalışılmamalıdır! Yüksek ateş, iyileşme sürecinin bir belirtisi olabilir ve bu durumda düşürülmemeli, hatta desteklenmelidir. Yüksek ateşte, bedenin savunma sistemlerini uyaran ve destekleyen bir temel karışım: Civanperçemi 2 ölçü, ıhlamur 2 ölçü, kuşburnu 1 ölçü, boyotu tohumu(çemen) 1 ölçü, çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Her 2 saatte bir, yarım bardak çok sıcak çay içilmelidir. Ayrıca, bu karışıma Echinacea kökü karıştırılabilir veya bitkinin preparatları kullanılabilir.

Genelde, civanperçemi ve ıhlamur gibi terletici bitkiler yeterlidir, ama Echinacea gibi savunma sistemini güçlendirerek bedeni bakterilere karşı destekleyebilecek bitkilerin önemi de unutulmamalıdır. Terlemenin daha da artması gerektiğinde, karışıma bir tutam da acı kırmızı biber eklenebilir. Eğer lenf bezlerinde sertleşme veya şişkinlik varsa, karışıma aynısafa veya yoğurtotu 2 ölçü olarak eklenmelidir. Ağız boşluğu veya boğaz mukozasında rahatsızlık varsa, andızotu kökü, hatmi kökü, veya ebegümeci gibi bitkilerden 1 ölçü eklenebilir. Hastada huzursuzluk görülürse, mayıs papatyası veya kediotu kökü 1 ölçü kullanılır. Bu çay karışımları yalnızca, nedeni bilinmeyen yüksek ateşe karşı değil, suçiçeği, kızamık, kızıl ve benzeri hastalıklarda da kullanılabilir.

İnatçı virüs enfeksiyonlarında, örneğin lenf ateşlenmesinde (Lenfadenopati), hastalığın sinsice geliştiği ve güçsüzlüklere yol açtığı durumlarda da başka bir bitki karışımı kullanılabilir: Şekerciboyası meyvesi(Phytolacca americana) 2 ölçü, civanperçemi 2 ölçü, pelinotu 1 ölçü, mirra 1 ölçü, meyankökü 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Tadı pek hoş değildir ve tatlandırılmaya çalışılmamalıdır.

Tüm enfeksiyonlarda, günde en az 2g C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri alınmalı, elden geldiğince bol miktarda çiğ sarmısak tüketilmelidir. Beslenmenin temelini meyve ve meyve sularının oluşturduğu, bedeni temizleyici bir diyet uygulanmalıdır. Bazen de enfeksiyon tedavisinde 1-2 gün boyunca hiç katı besin tüketilmemesi denenebilir. Hastalık sona erdikten sonra da, çay tedavisini hemen kesmemek, bir süre (1-2 hafta) sürdürmek doğru olacaktır.

beaverss
02-11-2015, 07:11
Kanser

Bu hastalık, bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha fazla gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da gerektirir. Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel kaynaklı ve çok yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor. Bazı kanser türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek gerekmiyor aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu hastalığa karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha yararlı olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri olmayan, kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi edilmelidir. Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun, bir psikoterapistin veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını gerektirdiğine değinmek gerekiyor.

Günümüzde kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler, çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.

Ama biz burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz. Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız olmadığını unutmamalıyız!

Şifalı Bitkiler ve Kanser

Pek çok bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde, kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan, vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.

Şifalı bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir. Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı bitkiler temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici etkileri sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili olabilirler. Bu değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü kapsadığını ve kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili yöntem olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.

Tüm beden sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.

beaverss
02-11-2015, 07:12
Kan temizleyici bitkiler

İçerdikleri maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler. Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:

-Bilimsel adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu. Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.

-Bilimsel adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Dystoselect N, Echinacea olipoplex

-Bilimsel adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.

Not: Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.

-Bilimsel adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri, kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.

Karaciğeri tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Kullanım biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.

Preparatlar: Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.

beaverss
02-11-2015, 07:12
Tümör oluşumunu önleyici bitkiler

Hasta dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir; bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor, ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.

-Bilimsel adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe, gövelek.

Kullanım biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür. Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa, normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!

Preparatlar: Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.

-Bilimsel adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.

-Bilimsel adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.

Kullanım biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi yoktur.

Tümör oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!

Bu amaçla kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu, civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu, boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.

beaverss
02-11-2015, 07:12
Beslenme ve kanser

Bilimsel araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin gelişebilmesi ise, ancak, bu

fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz gerekiyor.

Çağımızın en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz. Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan faktörlerden biri olabilir.

Kanser hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda, bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!

Psikolojik etkenler ve kanser

Çevresel ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!

Kanser hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır. Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular, ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.

Psikolojik ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi sürdürmektir.

Yaşanmış olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide, yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi güçleniyor!

beaverss
02-11-2015, 07:13
İsveç Şurubu

Acı madde içerikli bitkilerin alkol-su karışımında açığa çıkmasıyla elde edilen bu acı şurubun reçetesi, İsveçli Dr. Samst’ın ölümünden sonra, geride bıraktığı notların arasında bulunmuştur. Dr. Samst, 104 yaşında sağlıklı bir kişiyken, attan düşerek ölmüş. Bilindiği kadarı ile Samst ailesinin fertleri, kuşaklar boyunca hep sağlıklı ve uzun ömürlü olmuşlar. Bu sağlık iksirini, Avusturyalı Bayan Mari Treben, Tanrı’nın Eczanesinden Sağlık adlı kitabıyla 1980’li yıllarda topluma tanıtmıştı. Türkçeye çevrilen kitap 1984’te yayımlandıktan kısa bir süre sonra İsveç Şurubu (Schweden Bitter) ülkemizde de tanınmaya başladı. Onun inanılması zor başarılarına sürekli olarak tanık olmuş olan binlerce aile, onsuz bir yaşamı düşünemiyorlar artık. Şimdi belki de, Niyazi Eröztürk amma da atıyor! diye düşünüyor olabilirsiniz, ama varsın olsun. Nasıl olsa, onu günün birinde deneyeceğinizi ve bana hak vereceğinizi çok iyi biliyorum!

Alman Dr.Ecz.Theiss, drog katkılarının bazılarını değiştirip, drog çeşidini de zenginleştirerek, şurubu daha da etkili kılabilmeyi başarmıştır.

Reçetedeki droglar, 2-3 litrelik geniş ağızlı bir şişeye koyulur, üstüne 1,5 litre, 30-40 derecelik kanyak veya votka veya rum veya etil alkol-su karışımı eklenir. Şişe 2 hafta boyunca, günde 2-3 kere çalkalanarak, güneşte veya sıcak bir ortamda ağzı kapalı olarak bekletilir. Süre sonunda, kullanılacak kadarı dört kat tülbentten birkaç kere geçirilerek tortularından iyice arındırılır ve koyu renkli şişelere aktarılır. Büyük şişedeki posalı şurup ise serin ve loş bir ortamda bekletilir. Bekleme süresi arttıkça etkinliği de artar. Böylece, bu eşsiz iksire yıllar boyunca sahip olunabilir. Dikkat edin! Şurup kumaşta leke yapıcıdır!

Reçete

Türkçe
Almanca
Latince

Besbase 1g
Muskatblüte
Myrıstıcae arıllus

Cedvar 5,5g
Zitwerwurzel
Curcuma zedoria

Centiyane 3,5g
Enzianwurzel
Gentiana lutea

Domuzdikeni 2g
Eberwurzel
Carlina acaulis

Eğir kökü 9g
Kalmuswurzel
Acorus calamus

Kafur 1g
Campher
Cinnamomum camphera

Kakule 0,5g
Kardamomen
Elettaria cardamomum

Melekotu kökü 6,5g
Angelikawurzel
Angelica archangelica

Mirra 7g
Myrrhe
Commiphore molmol

Ravent kökü 9g
Rhabarberwurzel
Rheum palmatum

Safran 0,1g
Safran
Crocus sativus

Sarısabır 10g
Aloe
Aloe ferox miller

Sinameki 1g
Sennesblaetter
Cassia angustifolia

Tarçın 1g
Zimt
Cinamomum Zeylanicum


Kullanım Alanları ve Biçimleri

*İçten kullanımda, günde 1-4 kere, 1-2 çay kaşığı dolusu, bitki çaylarına veya ılık suya karıştırılarak alınabilir. Çocuklarda dozaj yarıya indirilir. Akut durumlarda, 1-2 yemek kaşığı dolusu şurup, sek olarak veya bir misli suyla inceltilerek bir kerede içilir. Gebelik sürecinde ve 10 yaşın altındaki çocuklarda içten kullanılması doğru olmayabilir, çünkü bu konularda bilimsel araştırma eksikliği söz konusudur. Şurupla birlikte içilen inek sütü nedeniyle bazı duyarlı kişilerde alerjik tepkiler oluşabilir. Şurup kullanımına son verildiğinde ise bu tepkiler sona erer.

*Dıştan kullanımda, hasta veya ağrılı bölgeye sürülür veya kompres yapılır. Şurubun bazı duyarlı derileri tahriş edebileceği veya kurutabileceği göz önüne alınarak, o bölge önceden yağlı bir kremle veya zeytinyağı ile nemlendirilir. Şurupla ıslatıldıktan sonra hafifçe sıkılmış bir pamuk parçası bölgeye uygulanır. Giysilere leke yapmaması ve soğumaması için bir plastik parçasıyla örtülür ve sargı beziyle tespit edilir. Kompresin belirli bir süresi yoktur, kurudukça tazelenebilir. Sürekli uygulanan kompreslerde hep aynı pamuğu kullanmakla, hem kompresin gücü arttırılmış, hem de şurup tüketimi azaltılmış olur.

İçten kullanım

-Mide krampları ve kolit ağrılarında, 1-2 yemek kaşığı dolusu, sek olarak veya aynı miktarda suyla inceltilerek, bir kerede içilir.

-Fazla alkol kullanıp, ağır yemeklerle midenin zorlanmış olduğu bir gecenin sonunda veya sabahında, 1-3 yemek kaşığı şurup, sek olarak veya aynı miktar suyla inceltilerek bir kerede içilir. En geç 1-2 dakika içinde rahatlama başlayacaktır.

-Mide ve bağırsaklarda biriken gazların dışlanmasını sağlar. Papatya, rezene veya nane çaylarına 2-3 tatlı kaşığı eklenerek içilir.

-Safrakesesi ağrılarını dindirir. Safrakesesi bölgesine ayrıca kompres uygulanmalıdır.

-Romatizma ağrılarına karşı, günde 3-4 kere, 1 tatlı kaşığı dolusu şurup, bitki çaylarına eklenerek alınır ve ağrılı bölgelere ayrıca friksiyonlar veya kompresler uygulanır.

-Kan temizliği için, 2-3 haftalık kürler uygulanır. Günde 3-4 kere, yarım veya bir tatlı kaşığı şurup, ısırganotu-civanperçemi eşit karışımının çayına eklenir.

-Uykusuz kişiler, yatmadan yarım saat önce, örneğin mayıs papatyası veya kediotu kökü çayına 1 tatlı kaşığı ekleyerek almalıdırlar. Sinirsel kökenli uykusuzluklarda kalp bölgesine friksiyonlar yapılabilir.

-Sarhoş kişi, 2-3 yemek kaşığı dolusu şurubu sek olarak bir kerede içtikten kısa süre sonra kendine gelebilir.

-Şurubu sabah akşam kullananlar başkaca ilaca gerek duymayabilirler. Çünkü o bedeni güçlendirir. Kısacası, bedeni hastalıklara karşı güçlü kılar(bağışıklık sistemini güçlendirir), yüzü gençleştirir ve güzelleştirir.

-Gırtlak, yutak ve dişeti iltihaplarında, dişeti çekilmesi ve kanamasında, gerçekten de çok başarılıdır. Sek olarak veya aynı miktarda suyla inceltilerek bir yudum alınır ve ağzın içinde elden geldiğince uzun süre dolaştırılır. Sonra üstüne bir yudum su daha alınarak gargaralar yapılır ve yutulur. Bu tedavi, dişetini sağlıklı tutmak için bir önlem olarak, örneğin haftada bir kere uygulanabilir. Dişeti rahatsızlıkları fark edildiğinde, bazen çok geç kalınmış olabiliyor! Şurup dişleri sarartabileceği için, kullanımdan kısa bir süre sonra dişler fırçalanmalıdır.

-Diş ağrılarında da aynı tedavi uygulanır. Ama dişetine şurup kompresi yapılmamalıdır, çünkü uzun süreli bir kompres dişetini tahriş edebilir ve hatta yakabilir! Çalkalamalar yeterlidir.

Dıştan kullanım

-Kulak ağrısı, dışkulak yolunda sivilcelenme veya kabuklanma ve kulak uğultusuna karşı, şurupla nemlendirilmiş küçük bir pamuk parçası kulak yoluna sokulur ve uzunca bir süre(gece boyunca) etkilemeye bırakılır. Ama alkolün kulak yolunu kurutmaması için, önceden, zeytinyağına batırılan küçük parmağı kulak yoluna sokmak doğru olur.

-Burun içindeki kabuklanmalar, şurupla ıslatılan bir pamukla sık sık nemlendirilir. Kabuk kısa sürede düşer ve yara iyileşir.

-Arı, böcek ve sivrisinek ısırıklarına karşı, o bölgeye hemen kompres yapılacak olursa, şişmez, kızarmaz, kaşınma olmaz ve acı hemen diner. Bu tür ısırıklara karşı önlem olarak, ısırılabilecek bölgelere önceden şurup sürülürse, sinekler ve arılar sizi ısırmayacaklardır!

-Kazalar sonunda oluşan kanamalara ilk yardım olarak, hemen bol şuruplu bir kompres yapılacak olursa, hastaneye ulaşana kadar kanama durmuş olabilir.

-Eziklerde, örneğin otomobil kapısına sıkışan parmağa hemen bir kompres yapılacak olursa, ağrı diner, parmak morarmaz, şişmez ve tırnak düşmez.

-El ve ayak bileklerinin burkulmasında veya çarpmalarda oluşan şişlikler, yapılan kompresler sayesinde birkaç saat içinde veya bir gecede iner, ağrılar ise çok kısa sürede diner.

-Basit yanık ve haşlanmalarda veya güneş yanıklarında ilkyardım olarak şurup sürülür veya kompresler yapılırsa, acı diner, deri altında su toplanmaz, yani deri ölmez. Ama bunun için, deri yatışana kadar sık sık şurupla nemlendirilmeli ve ayrıca aynısafa merhemi kullanılmalıdır.

-Dudak uçukları, çatlaklar, iltihaplı sivilceler ve gelişme aşamasındaki çıbanlar sık sık şurupla nemlendirilir veya kompres uygulanırsa, gelişmelerini tamamlayamadan yok olurlar. Ama eğer bir çıban oluşma aşamasını tamamlamışsa, iltihabı dışa akıtmak için, örneğin kara merhemle(ihtiyol merhemi) ve sıcak kompreslerle olgunlaştırılmalıdır. İltihap dışarı aktıktan sonra uygulanan şurupla çıban kısa sürede kuruyacaktır.

-Akıntılı nezlelerde, 1/5 oranında suyla inceltilen şurup buruna iyice çekildiğinde, akıntı hemen durur ve tıkalı burun açılır. Şurubun kokusunun buruna çekilmesi de rahatlatıcıdır.

-Her tür eski ve yeni yara, beyaz şarapla temizlenip, şurupla kompres uygulandığında, iltihaplanma sona erer ve yara kısa sürede kapanır.

-Nasırların üstüne, 3-4 gün boyunca canlı tutulan kompresler uygulanır. Sonunda nasır kendiliğinden düşer veya köküyle birlikte çekip çıkarılabilir.

-Tüm spor sakatlanmalarında, iç kanamayı ve şişmeyi önlemek için, ıslak kompresler biçiminde kullanılmalıdır.

Bu bitkisel iksir için daha pek çok şey yazılabilir. Ama en doğrusu, kişinin onu birebir ilişkiyle tanımasıdır. Her evin ecza dolabında (ve hatta kişilerin el çantasında) bulunması gereken başlıca ve belki de en etkili ilkyardım ilacıdır o!

Tanrı’nın Eczanesinden Sağlık adlı kitabın 1994’te yayımlanmasının ardından geçen zaman içinde, İsveç Şurubunun ünü gitgide artan bir hızla yaygınlaşıyor. Genelde yıllardır bana yöneltilen, İsveç şurubuna nasıl sahip olabilirim? sorusuna olumlu bir yanıt verebilmek için çalışmalar yaptım. Bu çalışmaların bir sonucu olarak, içinde bulunduğumuz 2000 Yılının başından itibaren, İsveç Şurubu Bitki Paketleri, yurt çapında MMM Migros şubelerinde satılmaya başlandı. Artık onu herkes evinde hazırlayabiliyor ve üstün niteliklerinden yararlanabiliyor. Siz de bu mutluluk kervanına katılabilir, kendiniz, aileniz ve yakınlarınız için yararlı olabilmenin sevincini yaşayabilirsiniz.

Bu bölümde, kitapta önerilen bitkiler hakkında bilinmesi gereken ayrıntıları bulabileceksiniz. Gerekli bilgiler aşağıdaki düzene göre verilecektir:

beaverss
02-11-2015, 07:13
Besinlerdeki Kalori Miktarları ( Tablo 1 )

Sebzeler (100gr)
Et Ürünleri (100gr)
Meyveler (100gr)
Unlu Mamüller (100gr)

Bezelye
84
Biftek
156
Armut
61
Bisküvi
418

Biber
22
Dana eti
223
Ananas
52
Beyaz un
368

Domates
22
Hindi
160
Avokado
147
Beyaz ekmek
68

Enginar
53
Koyun eti (az yağlı)
247
Çilek
37
Çavdar ekmeği
58

Fasulye
32
Koyun eti (yağlı)
310
Erik
75
Çikolatalı pasta
300

Havuç
42
Ördek
404
Elma
58
Elmalı tart
276

Ispanak
26
Pirzola (kuzu)
263
İncir
80
Kepek
213

Karnabahar
27
Sığır eti (az yağlı)
225
Karpuz
26
Mısır unu
368

Kereviz
40
Sığır eti (yağlı)
300
Kavun
33
Makarna
369

Lahana
40
Tavuk
215
Kayısı
51
Talaş böreği
360

Marul
14
Süt Ürünleri (100gr)
Kiraz
70
Şarküteri (100gr)

Maydanoz
44
Ayran
37
Limon
27
Pastırma
250

Mantar
28
Beayaz peynir
235
Muz
85
Salam
450

Mısır (taze)
96
Dil peyniri
290
Mandalina
46
Sosis
322

Pancar
43
İnek sütü
61
Portakal
76
Sucuk
452

Patates (haşlama)
76
Kaşar peyniri
404
Şeftali
38
Yumurta (haşlama)
158

Patates (kızarmış)
280
Kaymak (krema)
240
Üzüm
67
Yumurta (çiğ)
185

Patates cipsi
568
Krem peynir
349
Vişne
58
Zeytin (siyah)
207

Patlıcan
25
Lor peyniri
85
Bakliyat (100gr)
Zeytin (yeşil)
144

Pırasa
52
Tulum peyniri
257
Fasulye
340
Kuru Yemişler (100gr)

Salatalık
15
Yoğurt
62
Mercimek
340
Badem
598

Soğan (kuru)
38
İçecekler (100ml)
Nohut
360
Ceviz
651

Turp
19
Çay (şekersiz)
0
Pirinç
363
Fındık
634

Şekerli Gıdalar (100gr)
Elma suyu
47
Yağlar (100gr)
Fıstık
582

Bal
315
Kahve (sade)
0
İç yağı
758
Kestane (haşlan.)
131

Çikolata
528
Kakao (süt+şeker)
91
Margarin
720
Kestane (kavrul.)
245

Kakao
289
Kolalı içecek
39
Sıvı yağ
884
Mısır (patlamış)
386

Şeker
385
Portakal (suyu)
45
Tere yağı
717
Şam fıstığı
594

beaverss
02-11-2015, 07:14
Besinlerdeki Kalori Miktarları ( Tablo 2 )

MEYVELER
Miktar
Kalori
Yağ
Lif
Protein
Carbonhid.
Sodyum
C Vitamini


Armut
1 Adet
100
0.5 gr
4 gr
0.5 gr
25 gr
0
6.5 mg


Avokado
1 Adet
323.5
31 gr
10 gr
4 gr
15 gr
20 mg
16 mg


Çilek
1 Kase
45.5
0.5 gr
3.5 gr
1 gr
10.5 gr
1.5 mg
86 mg


Elma
1 Adet
81
0.5 gr
3.5 gr
0
21 gr
0
8 mg


Erik
1 Adet
100
0.5 gr
4 gr
0.5 gr
25 gr
0
6.5 mg


Greyfurt
1 Adet
82
0
3 gr
4 gr
20 gr
0
88 mg


Karpuz
1 Kase
48.5
0.5 gr
1 gr
1 gr
11 gr
3 mg
12 mg


Kiraz
1 Kase
104
1.5 gr
3.5 gr
1.5 gr
24 gr
0
10 mg


Kivi
1 Adet
46.5
0.5 gr
2.5 gr
1 gr
11.5 gr
4 mg
74.5 mg


Limon
1 Adet
21.5
0.5 gr
5 gr
1.5 gr
11.5 gr
3 mg
83 mg


Mandalina
1 Adet
37
0
2 gr
0.5 gr
9.5 gr
1 mg
12 mg


Muz
1 Adet
108.5
0.5 gr
3 gr
1 gr
27.5 gr
1 mg
10.5 mg


Nektarin
1 Adet
66.5
0.5 gr
2 gr
1.5 gr
16 gr
0
7.5 mg


Portakal
1Adet
61.5
0
3 gr
1 gr
15.5 gr
0
69.5 mg


Şeftali
1 Adet
42
0
2 gr
0.5 gr
11 gr
0
6.5 mg


Üzüm
1 Kase
58
0.5 gr
1 gr
0.5 gr
16 gr
2 mg
3.6 mg

beaverss
02-11-2015, 07:14
Besinlerdeki Kalori Miktarları ( Tablo 3 )

SEBZELER
Miktar
Kalori
Yağ
Lif
Protein
Carbonhid.
Sodyum
Demir


Brokoli
1 Demet
170
2 gr
18 gr
18 gr
32 gr
164 mg
5 mg


Domates
1 Adet
26
0.5 gr
1.5 gr
1 gr
5.5 gr
11 mg
0.5 mg


Havuç
1 Adet
26
0
2 gr
0.5 gr
6 gr
21 mg
0


Ispanak
1 Demet
75
1
9 gr
9.5 gr
12 gr
268.5 mg
9 mg


Karnıbahar
1 Adet
144
1 gr
14 gr
11 gr
30 gr
172.5 mg
2.5 mg


Mantar
1 Kase
17
0
1 gr
1.5 gr
3.2 gr
2.8 mg
1 mg


Marul
1 Adet
64
1 gr
7.5 gr
5.5 gr
11 gr
49 mg
2.5 mg


Mısır
1 Adet
77
1 gr
2.5 gr
3 gr
17 gr
13.5 mg
0.5 mg


Patates
1 Adet
96
0
2 gr
2.5 gr>
22 gr
7 mg
1 mg


Salatalık
1 Adet
39
0
2 gr
2 gr
8 gr
6 mg
1 mg


Sarımsak
1 Diş
4.5
0
0
0
1 gr
0.5 mg
0


Soğan
1 Adet
41
0
2 gr
1 gr
9.5 gr
3 mg
0

beaverss
02-11-2015, 07:14
Besinlerdeki Kalori Miktarları ( Tablo 4 )

ENİZ ÜRÜNLERİ
Miktar
Kalori
Yağ
Doy. Yağ
Kolesterol
Protein
Potasyum
Sodyum


Alabalık
238
247.5
8.5 gr
2.5 gr
197.5 mg
40 gr
811.5 mg
138 mg


Dil Balığı
163 gr
148.5
2 gr
0.5 gr
78 mg
30.5 gr
588.5 mg
132 mg


Istakoz
150 gr
135
1.5 gr
0.5 gr
142.5 mg
28 gr
412.5 mg
444 mg


Karides
4 Adet
29.5
0.5 gr
0
42.5 mg
5.5 gr
52 mg
41.5 mg


Kılıç Balığı
136 gr
164.5
5.5 gr
1.5 gr
53 mg
27 gr
391.5 mg
122.5 mg


Mezgit
193 gr
168
1.5 gr
0.5 gr
110 mg
36.5 gr
600.5 mg
131 mg


Midye
1 Tane
17
0.5 gr
0
5.5 mg
2.5 gr
64 mg
57 mg


Ringa
184 gr
290.5
16.5 gr
4 gr
110.5 mg
33 gr
601.5 mg
165.5 mg


Sazan
218 gr
277
12 gr
2.5 gr
144 mg
39 gr
726 mg
107 mg


Som Balığı
198 gr
281
12.5 gr
2 gr
109 mg
39.5 gr
970 mg
87 mg


Ton Balığı
85 gr
87.5
1 gr
0.5 gr
40 mg
18.5 gr
346 mg
31.5 mg


Uskumru
112 gr
229.5
15.5 gr
3.5 gr
78.5 mg
21 gr
351.5 mg
101 mg


Yılan Balığı
204 gr
375.5
24 gr
5 gr
257 mg
37.5 gr
555 mg
104 mg

beaverss
02-11-2015, 07:14
Yapılan İşe Göre Harcanan Kalori Miktarı

Yapılan İş
Süre
Harcanan kalori miktarı


Ağırlık çalışmak
30 dak
135 kalori


Merdiven çıkmak
15 dak
18 kalori


Bulaşık yıkamak
15 dak
6 kalori


İp atlamak
15 dak
26 kalori


Araba kullanmak
1 saat
150 kalori


Bahçe işleri
30 dak
150 kalori


Bisiklete binmek
30 dak
315 kalori


Kürek çekmek
30 dak
210 kalori


Ayakta yapılan işler
30 dak
105 kalori


Eşya taşımak
15 dak
120 kalori


Bilgisayar kullanmak
1 saat
90 kalori


Duş almak
15 dak
37.5 kalori


Temizlik yapmak
30 dak
105 kalori


Mutfak işleri
30 dak
75 kalori


Tenis oynamak
30 dak
117 kalori


Uyumak
15 dak
21 kalori


Televizyon seyretmek
15 dak
21 kalori


Yürüyüş yapmak
20 dak
72 kalori


Basketbol oynamak
30 dak
261 kalori


Yüzmek
15 dak
162 kalori


Voleybol oynamak
1 saat
186 kalori

beaverss
02-11-2015, 07:15
Vitaminler Tablosu

Vitamin adı
Erkeklerde günlük doz
Kadınlarda günlük doz
Bulunduğu Besinler
Sağladığı yararlar
Eksikliğindeki bulgular

A Vitamini
1000 mikrogram RE*
800 mikrogram RE
Karaciğer, patates, havuç, mango, ıspanak, süt, yumurta sarısı, mozzarella peyniri, kayısı.
Sağlıklı hücre ve doku gelişimi göz sağlığı, enfeksiyonla savaş, diş ve kemik gelişimi.
Gece körlüğü, enfeksiyonlara yatkınlık, kuru der ve tat alma duyusunda azalma, yorgunluk, gözyaşı kuruluğu, diş ve dişeti bozuklukları, büyüme geriliği

C Vitamini
50-60 mg
50-60 mg
Portakal,greyfurt,çilek, kivi, brokkoli, biber.
Sindirim sisteminde demir emiliminin hızlanması, sağlıklı diş ve diş etleri, kemikler ve kasların dayanımı, yara iyileşmesi, enfeksiyonlar ile savaş, vücut hücrelerini koruyan kuvvetli antioksidan etkisi.
Sağlıksız diş ve dişetleri,eklem rahatsızlıkları, yara ve kırıkların yavaş iyileşmesi, iştah kaybı, kaslarda güçsüzlük, cilt kanamaları, anemi, sindirim bozuklukları.

D Vitamini
5-10 mikrogram
5-10 mikrogram
Süt,yumurta, margarin, somon balığı, yulaf ezmesi.
Kalsiyum ve fosforun sindirim sisteminden emilimini sağlar. Böbreklerden kalsiyum kaybını önler, sağlıklı sinir sistemi ve normal kalp fonksiyonlarının devamlılığında rol alır.
Kemik bozukluğu, diş bozuklukları, kemiklerin sertliğini yitirmesi, kas zayıflığı, yetersiz kalsiyum emilimi, böbreklerde fosfor retansiyonu.

E Vitamini
10 mg
8 mg
Ayçiçeği,buğday, fıstık ezmesi,ton balığı, zeytinyağı, ıstakoz, badem.
Kırmızı kan hücreleri de dahil olmak üzere tüm vücut hücrelerini koruyan kuvvetli antioksidan etkisi, doymamış yağ asitlerini oksijenin hasar verici etkisine karşı koruma.
Kırmızı kan hücresi yıkımı, üreme sistemi bozukluğu, cinsel güç kaybı, kaslarda yağ depolanması, kalp ve diğer kaslarda bozulma,cilt kuruluğu.

B1 Vitamini
1.2-1.5 mg
1-1.1 mg
Bira mayası, sakatat, tahıl, balık, fındık, kuru fasulye, ıspanak, karnabahar, avokado, yulaf ezmesi.
Vücudun enerji üretimi için gerekli metabolik döngüde anahtar rolü, Karbonhidrat sindirimine yardımcılık ,sinir sistemi, kas ve kalbin normal fonksiyonu için gereklilik, iştahı düzenleme,büyüme ve kas dokusunu arttırma.
İştah kaybı, yorgunluk, felç, sinir sistemi duyarlılığı, kilo kaybı, ağrı, depresyon, sersemlik hali, kabızlık, sindirim sistemi problemleri.

B6 Vitamini
1.4-2 mg
1.4-1.6 mg
Muz, somon balığı, tavuk, hindi, patates, sığır eti, kavun ıspanak
Aminoasit yapım ve yıkımı, mekanizması, antikorların oluşumu, vücuttaki sıvı fazlasının uzaklaştırılması, sağlıklı cilt devamlılığı rolü.
Sinirlilik,cilt hastalıkları, Kas zayıflığı, anemi, ağız içi hastalıkları, kol ve bacaklarda kramplar, saç dökülmesi, yavaş öğrenme,vücutta su tutulması.

B12 Vitamini
2 mikrogram
2 mikrogram
Yulaf ezmesi, sığır eti, ton balığı, tavuk, hindi, süt, yoğurt, mozzarella peyniri, balık.
Folik asit ile birlikte kırmızı kan hücresi yapımı ve aneminin önlenmesi, sinirlerin normal gelişimi, sağlıklı sinir sistemi devamlılığı, kalsiyum emilimi yoluyla çocukların büyümesinin hızlandırılması.
Anemi, iştahsızlık, çocuklarda büyüme gecikmesi, yorgunluk, sinirlilik, depresyon.

Folik Asit
150-20 mikrogram
150-180 mikrogram
Yulaf ezmesi, ıspanak, mercimek, kuşkonmaz, portakal, nohut, barbunya, ekmek, pirinç,makarna.
Sağlıklı kırmızı kan hücresi yapımı, sağlıklı hücre yapımı(özellikle gebelik süresince ve sindirim sisteminde) rol oynar.
Sindirim sistemi hastalıkları, anemi, vitamin B12 eksikliği.

RE* = Günlük dozlar, Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlıklı kişiler için tavsiye edilmiştir.

beaverss
02-11-2015, 07:15
Çok kullanılan gıdalardaki katkılar



GIDALAR
KATKI MADDELERİ

Bebek Maması
E332, E333, E508, peynir altı suyu, sucrose, lactose, calcium pantothenate, taurine, inositol, vitaminler.

Ciklet
E101, E102, E120, E141, E296, E320, E322, E330, E420, E421, E422, E464, E950, E951, E965, phenylalanine, glukonatlar.

Ekmek
E170, E282, E300, E471, E472e, alpha-amylase (enzim).

Gazoz
E202, E211, E290, E300, E330

Hamur Kabartma Tozu
E450a, E500

Hazır Çorba
E100, E150, E330, E412, E621, maltodextrin, peynir altı suyu.

Jöle
E100, E162, E297, E331, E441

Kahve Kreması
E341, E469, E471, E472

Ketçap
E202, E211, E300, E412

Kola
E150, E338, caffeine.

Krem Şanti
E160, E339, E340, E407, E433, E435, E471, E472, E475, E932

Lokum
E102, E110, E124, E132

Margarin
E160a, E202, E270, E322, E330, gliseridler, vitaminler.

Mısır Gevreği
E101, E170, E321, E339, E341, E375, folacin (folik asit), pantotenik asit, thiamine.

Nektar (Meyve Suyu)
E300, E330

Puding
E102, E110, E160a, E407

Ton Balığı (Konserve)
E410, E412, E415

Toz Meyve İçecekleri
E101, E102, E110, E129, E171, E330, E331, E341, E375, E414, E415, E440, E466, E500, E551, E950, E951, E954, folacin (folik asit).

Tuz
E514, E554, potasyum iyodür.

beaverss
02-11-2015, 07:15
Ölçü Pratikleri




Gıda Maddesi
Su Bardağı
Çay Bardağı
Kahve Fincanı
Yemek Kaşığı


Su
250 gr.
100 gr.
15 gr.
75 gr.


Süt
250 gr.
100 gr.
15 gr.
75 gr.


Tos şeker
200 gr.
80 gr.
20 gr.
70 gr.


Pirinç
250 gr.
100 gr.
15 gr.
70 gr.


Bulgur
200 gr.
75 gr.
20 gr.
60 gr.


Fasulye
200 gr.
75 gr.
-
60 gr.


Mecimek
200 gr.
75 gr.
15 gr.
60 gr.


İrmik
180 gr.
70 gr.
12 gr.
55 gr.


Pudra Şekeri
125 gr.
-
7.5 gr.
-


Un
160 gr.
70 gr.
30 gr.
50 gr.


Peynir (Rendelenmiş)
100 gr.
40 gr.
4 gr.
25 gr.


Badem (Çekilmiş)
100 gr.
40 gr.
6 gr.
25 gr.


Ceviz (Çekilmiş)
100 gr.
40 gr.
4 gr.
25 gr.


Kakao
100 gr.
40 gr.
5 gr.
25 gr.


Zeytin Yağı
220 gr.
90 gr.
15 gr.
65 gr.


Ayçiçek Yağı
220 gr.
90 gr.
15 gr.
65 gr.


Eritilmiş Yağ
220 gr.
90 gr.
-
65 gr.


Tuz
-
-
20 gr.
-


Margarin
180 gr.-
-
15 gr.
50 gr.


Salça
125 gr.-
-
30 gr.
-

beaverss
02-11-2015, 07:16
Beden Kitle İndeksi Hesabı



















Top of Form 2

Kitle İndeksi Hesabı


Ağırlığınız :
Kg

Boyunuz :
Cm

Beden Kitle İndeks değeriniz :
Kg/m2 dir.



Bottom of Form 2



Beden Kitle İndeksi Değerlendirmesi


Beden Kitle İndeksi Değerleri
Kilo Durumuz

18.5 kg/m2’ nin altında ise
Zayıfsınız

18.5-24.9 kg/m2 arasında ise
Kilonuz normal

25-29.9 kg/m2 arasında ise
Hafif şişmansınız (fazla kilolu)

30-34.9 kg/m2 arasında ise
Orta derecede şişman (1. Derece)

35-39.9 kg/m2 arasında ise
Ağır derecede şişman (2. Derece)

40 kg/m2 üzerinde ise
Aşırı derecede şişman (3. Derece)
Hesaplama (Kilo *1000)/ boy*15

beaverss
02-11-2015, 08:33
SAĞLIK/ alternatif tıp

Pürüzsüz cilt, parlak saçlar, sağlam tırnaklar, yalnızca bir düş müdür? Hayır! Doğanın bize sunduğu biçimiyle kullanılan bitkiler, bitkisel yağlar ve öteki ürünlerle mutfakta hazırlanabilen hafif etkili bileşimlerle bedene sağlıklı ve göze hoş gelen bir görünüm kazandırılabilir.

Genellikle kullanılan kozmetiklerin içerdiği kimyasal maddeler, yapay koku maddeleri ve bir çok katkı maddesi, sürekli kullanıldıklarında yararlı olmaktan ziyade zararlı olabilirler. Kimyasal maddelerle ve yapay koku maddeleriyle sürekli birlikteliğin duyarlı kişilerde ayrıca alerjilere yol açtığı da bilinen bir gerçektir. Tüm bunların yanı sıra, kimyasal kozmetikler çok pahalıdır da!

Doğal kozmetiğin avantajları

-Cilt bakımında kullanmak istediğiniz malzemeleri kendiniz seçebilirsiniz.

-Renk, koku ve dayanıklılık bakımından yapay madde kullanmanız gerekmez.

-Cilt dostu maddelerle cildin işlevlerini destekleyebilir ve cildin kendisini yenileyebilmesine(regenerasyon) yardımcı olabilirsiniz.

Tüm bu faktörleri göz önünde bulunduran kadınlar(ve erkekler), gitgide artan bir ilgiyle, reçeteleri yüzyıllardır uygulanmakta olan doğal bakım preparatlarını kullanıyorlar. Dillere destan güzelliğini, bal, kısrak sütü(eşek sütü!), bitkisel esanslar ve yağlarla koruyan Kraliçe Kleopatra, bu konuda önemli bir örnek olarak görülebilir. Cilt, saç ve tırnaklar için kremler, losyonlar, maskeler ve temizlik losyonları hazırlamak isteyen kişinin bu iş için fazla zaman harcamasına da gerek yoktur. Kullanılacak malzemeler eczaneden, bitkisel drog satıcılarından, sebze ve meyve satıcılarından satın alınabilir. Bazı güzellik bitkileri ise bahçede veya balkonda bile yetiştirilebilir.

beaverss
02-11-2015, 08:33
Gerekli malzemeler

Cilt bakımı ürünlerinin yapımında (örneğin kremlerde), bir taşıyıcı ve dolgu maddesi ve iyileştirici görevini üstlenen etken maddeler gerekmektedir. Doğal kozmetik ürünlerinin temel taşıyıcı maddeleri, katı yağlar ve balmumu(ve benzerleri), su, alkol ve bitkisel yağlardır.

Katı yağlar ve balmumu türevleri

Katı yağlar ve balmumu türevleri, preparatlara(özellikle kremlere) gerekli kıvamı kazandırırlar ve ayrıca cilde yarayışlı özelliklere sahiptirler. Doğa bize bu çeşitleri bitkisel ve hayvansal formlarda sunar:

-Balmumu: Arıların yaptığı bal peteklerinin eritilmesi yoluyla elde edilir. Kaliteli olmasına özen gösterilmelidir. Balmumu, cildi pürüzlerden ve yağdan arındırır.

-Kakao yağı: Beyaz sarımtırak, oldukça katı, kırılabilir bir kütledir. Eritilirken, 36 dereceden fazla ısıtılmamalıdır. Kremlerin yumuşaklığını ve cilt tarafından çabuk emilmesini sağlar.

-Lanolin: Koyun yününden kazanılır. Cildi iyileştirici ve koruyucu özellikleri vardır. Ama koyunların parazitlere karşı korunmasında kullanılan kimyasal ilaçların kalıntılarını içerebilir. Satın alma sırasında bu bakımdan dikkatli olunmalıdır.

Sıvılar

Kozmetik malzemeleri genelde su ve alkol içerirler. Doğal bakım ürünlerinin pek çoğunda ise bitki çayları yer alır.

-Su: Bir numaralı hayat iksiri, yalnızca arıtılmış formda kullanılır. Böylece, örneğin kireç gibi mineraller ve bakteriler saf dışı bırakılmış olur. Arıtılmış su, nemlendirici maddelerin eşliğinde, cildi yumuşatır.

-Etil alkol: Özellikle losyonlarda ve temizleme sularında, düşük derecelerde kullanılır. Alkolün derecesi, arıtılmış su eklenerek düşürülebilir. Cildi fazla yağdan arındırır, mikrop kırıcı, iltihap önleyici ve yatıştırıcıdır.

beaverss
02-11-2015, 08:33
Soğuk preslenen bitkisel yağlar

Bitkisel yağlar, değerli içerikleriyle(doymamış yağ asitleri, lesitin, vitaminler ve çeşitli mineraller), derinin işlevlerini desteklerler. Şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde bitkisel yağ kullanımı, bilinen en eski beden bakımı uygulamalarında çok önemli yere sahiptir. Ama dikkat: Günümüzde kullanıma sunulan pek çok bitkisel yağ, kimyasal ilaç kalıntıları içermektedir! Bu nedenle, kimyasal ilaçlama yapılmayan bölgelerin ürünlerinden elde edilmiş çok kaliteli yağların kullanımına özen gösterilmelidir.

-Bademyağı: Acı ve tatlı badem çekirdeğinin karışımından, ama bazen de yalnızca tatlı bademden elde edilir. Bademyağı kullanışlıdır. Özellikle duyarlı, kuru ve çatlak ciltleri çok olumlu etkiler ve pürüzlerini alır. Bebeklerde de kullanılabilir.

-Hintyağı: Müshil ilacı olarak bilinir. Kendine özgü kokusu nedeniyle kozmetiklere katkı biçiminde, az miktarlarda kullanılır. Özellikle saçları güçlendirmede başarıyla kullanılabilir.

-Jojoba yağı: Jojobaöl, bilimsel adı Simmondsia chinensis olan, Meksika kökenli bir ağaççığın meyve çekirdeklerinden kazanılır. Akışkan bir mumdur. Kozmetik ürünlerinde yaygınlıkla kullanılır.

-Kabak çekirdeği yağı: Cildi düzgünleştirir, yumuşatır ve yaşlanmasını yavaşlatır.

-Soya yağı: Soya fasulyesinin yağı, yüksek oranda içerdiği lesitin ve A Vitamini göz önünde bulundurularak cilt bakımında kullanılan öteki yağlara eklenebilecek en değerli yağlardandır. Cildin beslenmesinde önemli görevler üstlenebilir.

-Susam yağı: Hafif etkili, cildi besleyici ve güneş ışınlarından(UV) koruyucu özellikler içerir. Cilde derinlemesine işler, temizleyici ve zararlı maddelerden arındırıcı olarak kullanılabilir.

-Zeytinyağı: Kaliteli sızma zeytinyağı klasik bir kozmetik katkısıdır. Cilde derinlemesine işler, normalleştirir ve kendini yenileyebilmesine yardımcı olur(regenerasyon).

beaverss
02-11-2015, 08:34
Şifalı Bitkilerin Etkisi

Pek çok ev yapımı kozmetiğin etken maddeleri bitkisel kökenlidir. Bu bitkilerin çok önemli bir bölümü yüzyıllardır kendilerini çok yönlü olarak kanıtlamışlardır. Ayrıca son elli yıl içinde bitkiler üzerinde yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları da fevkalade olumlu çıkmıştır. Aşağıda tanıtılan bitkiler, güzellik bakımına en uygun olanlardır:

-Atkuyruğu: Bitki, içerdiği bol miktarda silisik asit sayesinde, cilde yeni bir esneklik kazandırır. İrin toplayan sivilcelerin tedavisinde kullanılabilecek çok etkili bir dezenfekte ilacıdır.

-Aynısafa çiçeği: Deriyi temizler ve kendini yenilemesini destekler (regenerasyon). İltihaplanmaları önler ve yaraların iyileşmesini çabuklaştırır. Aynısafa merhemi de yaraların iyileşmesinde önemli rol oynar.

-Sarı kantaron: Yatıştırıcıdır. Özellikle kuru ve çatlak deriyi rahatlatır ve iyileşmeyi hızlandırır.

-Ceviz yaprağı: Yağlı ve temiz olmayan ciltlerde ve yağlı saçlarda kullanılabilir.

-Ebegümeci: Basit yaraların çabuk iyileşmesini sağlar. Deriyi düzgünleştirir ve kuru deriye kadife yumuşaklığı kazandırır.

-Civanperçemi: İltihaplanmaları önler, krampları çözer ve dezenfekte eder. Özellikle sağlıksız ve iltihaplı deride başarıyla kullanılabilir.

-Gülyağı ve gülsuyu: Deriye canlılık kazandırır ve gerginleştirir.

-Ihlamur: Deri dokusunu güçlendirir ve yeni hücre oluşumunu destekler, kuru ve duyarlı deriler için uygundur.

-Isırganotu: Derinin kan dolaşımını hızlandırır. Yağlı saçlara ve kepeğe karşı kullanılabilir.

-Kekik: Dezenfekte gücü çok yüksektir. Özellikle sağlıksız ve iltihaplanmaya yatkın deri için önerilir.

-Oğulotu(Melisa): Limon kokulu bu bitki, sinir sisteminin yanı sıra deriyi de genel anlamda yatıştırır.

-Mayıs papatyası: Bu klasik güzellik bitkisi, iltihaplanmayı önleyici ve yatıştırıcı etkileri ile özellikle problemli ve duyarlı deriler için çok önemlidir.

Mutfağımızdaki güçler

-Avokado: İçerdiği yağ asitleri ve vitaminler sayesinde bu koyu yeşil meyve, çok değerli besinler listesinde yer almaktadır. Dıştan kullanımda, bol miktarda içerdiği A Vitamini, hücrelerin yenilenmesini destekler, üstderide kepeklenmeyi nasırlaşmayı önler. B Vitamini kompleksi, hücre metabolizmasını çok olumlu etkiler. Avokadonun etken maddeleri, deriyi kurumaktan korur ve özellikle, duyarlı, kuru, yıpranmış ve yaşlanmış derileri iyileştirir ve güçlendirir.

-Çiçek balı: Dünyanın bilinen en eski tatlandırıcısı albüminler, vitaminler, mineraller, mikro besin maddeleri, enzimler ve organik asitler içerir. Bu besleyici maddeler deriyi güçlendirir ve yumuşatır. Antibakteriyel ve iltihap giderici, deriyi gerginleştiricidir, esnekliği arttırır ve kan dolaşımını uyarır.

-Buğday kepeği: Mineraller ve B Vitaminleri içerir. Deriye düzgünlük kazandırır ve kurumaktan korur.

-Yeşil çay: Japonların ulusal içkisi olan yeşil çay, yalnızca içten değil, dıştan da kullanıldığında çok yarayışlıdır. Duyarlı ciltleri yatıştırır, olgunlaşma aşamasındaki deriyi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.

-Çökelek/Ekşimik: İltihaplı deriye karşı eskiden beri kullanılan çökelek, gerektiğinde biraz ılık sütle karıştırılarak krem kıvamına getirilir. Yağlı cilt bakımında kullanılır, altderinin(perminal katmanın) kan dolaşımını hızlandırır, ayrıca hafif güneş yanıklarında rahatlatıcıdır. Çıbanları(örneğin koltuk altında çıkan köpekmemesini) kısa sürede işletir ve temizler.

-Elma sirkesi: Bu çok yönlü ilaç, deriyi güçlendirir ve derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir. Çok zengin vitaminler ve mikro besin maddeleri içerir. Kuru ve çatlak cilt kadar, yağlı ve sivilceli cildin bakımında da başarılıdır. Saçlara yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.

-Havuç: İçerdiği karoten(Provitamin A) ve lesitin, deri sertliklerini normalleştirir, deriye sağlıklı bir görünüm ve renk kazandırır.

-Hıyar(Salatalık): Deri için klasik bir nemlendirici olarak bilinen hıyar, yağdan arındırıcı etkiye de sahiptir ve bu nedenle yağlı ciltler için hazırlanan maskelere ve kompreslere de girer.

-Limon: Doğal kozmetikte çok önemli yeri vardır. Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı/büzüştürücü/gerdirici özelliği vardır ve deriyi yağdan arındırır.

-Süt: Yağlı cilt bakımında ve nemlendirici olarak idealdir. Çok değerli maddeleri cilt tarafından hızla emilir. Üstderiye esneklik kazandırır, derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir, kan dolaşımını uyarır ve pürüzlü deriyi düzgünleştirir.

-Yoğurt: İçerdiği bakteri kültürleri sayesinde, üstderi bakteri florasının yeniden yapılanabilmesine yardımcı olur. İçerdiği süt asidi ise cildin erken kırışmasını önler, ona yumuşaklık ve esneklik kazandırır.

-Yulaf: B grubu öncelikli olmak üzere, vitaminler, mineraller ve değerli yağlar içerir. Öğütülmüş yulaf deriyi düzgünleştirir ve özellikle bu amaçla hazırlanan yüz maskelerinde başarıyla kullanılabilir.

-Yumurta sarısı: Lesitin ve kolesterol açısından çok zengin olduğu için, cilt maskeleri ve kompresler hazırlanırken emulgatör olarak (örneğin yağ ile suyun bir süre için birbirine karışmasını sağlamakta) kullanılır. Cildi rahatlatır ve düzgünleştirir.

-Zencefil: Cildi çok olumlu etkileyen doymamış yağ asitleri bakımından çok zengindir. Deriyi yağdan arındırır, iltihapları yatıştırır, çatlakların ve küçük yaraların iyileşmesini hızlandırır.

Eterli yağlar(esanslar)

Eterli yağlar, bildiğimiz anlamdaki bitkisel yağlardan değildir; pek çok uçucu(eterli) maddelerin bir bileşimidir. Yağ olarak anılmalarının başlıca nedeni, suda çözünmeyip ancak katı veya sıvı yağlarda çözünmeleridir. Bu çok değerli eterli yağlar, bitkilerin damıtılmasıyla veya preslenmesiyle elde edilirler. Cilt bakımında kullanılacak olan eterli yağların kaliteli ve gerçek olmalarına büyük özen gösterilmelidir. Yapay esansların bitkisel yağlara karıştırılması yoluyla oluşturulmuş sahte eterli yağların cilt bakımında kullanılmaları çok yanlış olur. Yalnızca eczanelerden ve güvenilir firmalardan, yüzde yüz doğal olduğuna inandığınız yağları satın alınız!

Eterli yağlar, çok yönlü etken maddeleri sayesinde yalnızca cildi rahatlatıp iyileştirmekle kalmazlar; kişide yatıştırıcı, uyarıcı, canlandırıcı ve rahatlatıcı etkiler de yaratabilirler. Eterli yağlar, kremlerde, losyonlarda, banyo katkısı veya inhalasyon(soluma) biçiminde kullanılarak, beden sağlığına ve rahatlığına geniş ölçüde katkı sağlayabilirler.

Eterli yağların etkileri

-Kafur yağı: Kan dolaşımını uyarıcı ve canlandırıcıdır.

-Karanfil yağı: Cildi yatıştırır ve dezenfekte eder.

-Lavanta yağı: İltihaplanmayı önleyici, yatıştırıcı ve hücre yenileyici.

-Limon yağı: Dezenfekte edicidir. Kırılmaya eğilimli tırnakların bakımında kullanılabilir.

-Nane yağı: Metabolizmayı uyarıcı, dezenfekte edici ve kan dolaşımını uyarıcıdır.

-Oğulotu(melisa) yağı: Yatıştırıcı ve duyarlılığı azaltıcı etkiler içerir.

-Mayıs papatyası yağı: İltihaplanmayı önleyici ve yatıştırıcıdır.

-Rezene yağı: Dezenfekte edici, yatıştırıcı ve güçlendiricidir.

-Servi yağı: Dokuları sıkıştırıcı ve dezenfekte edicidir.

-Turunç kabuğu yağı (Bergamot): Antiseptik ve iyileşmeyi hızlandırıcıdır.

Eterli uçucu yağlar, banyo katkısı olarak bile, önce katı veya sıvı yağların içinde çözündürülmelidir; çünkü suda çözünmezler ve değdikleri bölgeyi tahriş edebilirler!

Kimyasal kozmetik ürünleri genellikle, konserve edici yapay maddeler içerirler. Ürünler böylece uzun süre boyunca bozulmaz, ama derinin dengesini bozabilirler ve alerjilerin başlıca nedeni olarak tanınırlar. Bu yapay maddeler yalnızca ürünün içindeki bakterileri öldürmekle kalmayıp, derinin dengesini koruyan çok önemli doğal bakterileri de yok ederler. Burada tanıtılacak olan doğal kozmetik ürünler, dayanıklılık kazandıran herhangi bir yapay madde içermedikleri için, saklanmaları ve kullanım süreleri bakımından çok dikkatli olmak gerekir. Şifalı bitki demlemeleri ve besin maddeleri ile hazırlanan kozmetikler hemen kullanılmalıdır. Bu tanımın dışında kalan ürünlerin buzdolabında saklanması doğru olur. Bitkisel yağlar ise birkaç ay boyunca bozulmadan bekleyebilirler. Kremler ve losyonlar da en çok iki haftalık bir süre içinde kullanılmalıdırlar.

Mutfakta hazırlanan doğal kozmetiklerle deriye, saçlara ve tırnaklara hiçbir zarar vermeden bakım yapılabilir, ama bu bakım sürecinde de problemler yaşanabilir. Daha önce hep hazır kozmetik ürünü kullanmış olan kişilerde, doğal kozmetik ürünleri bazen sivilcelenme veya deri gözeneklerinin iltihaplanması gibi tepkiler oluşabilir. Bu durumlara genellikle, deri metabolizmasını güçlü bir biçimde etkileyebilen bitkiler kullanıldığında rastlanır. Alerjilerde ise durum değişiktir: Bazı bitkilere veya bitki yağlarına karşı deri hemen veya kısa bir süre sonra, kızarıklık veya kaşıntı gibi tepkiler verebilir. Bu durumda, alerjiye yol açan reçetenin kullanımına hemen son verilir. Ama önceden bir deri testi yaparak, alerjik tepki oluşup oluşmayacağı saptanabilir: Söz konusu üründen birazı, kol ekleminin iç tarafına sürülür ve ertesi güne kadar beklenir. Eğer ertesi gün o bölgede herhangi bir alerjik tepki oluşmamışsa, söz konusu reçete rahatlıkla kullanılabilir.

Önemli bir konu da, önerilen dozajlara sadık kalınmasıdır. Bazen fazla kullanılan birkaç damla eterli yağ bile önemli değişikliklere yol açabilir. Ayrıca, eğer reçetede belirtilmemişse eterli yağlar, kesinlikle doğrudan cilde uygulanmamalıdır!

beaverss
02-11-2015, 08:34
Cilt Tipiniz Nedir?

Yapısı ve işlevleri açısından herkesin cildi benzerlikler gösterir, ama yine de her cilt başkadır. Genellikle üç cilt tipinden söz edilir: Normal veya karışık cilt, yağlı cilt ve kuru cilt. Bu üç değişik durumun bir kişide görülmesine çok ender rastlanır. Ama karma biçimleri söz konusudur ve mevsimlere ve yaşa göre cildin özelliklerinde değişimler görülebilir.

-Normal ve karışık cilt: Normal cilt düzgün ve yumuşaktır, donuk bir parlaklığa ve sağlıklı bir görünüme sahiptir. Karışık ciltte, yanaklar kuru ve daha çok alın, burun ve çene bölgeleri yağlıdır. Ama bu durum, normal ciltte de görülebildiği için, normal cilt sınıfına girer.

-Yağlı cilt: İri gözenekli ve sivilcelenmeye yatkındır. Yıkandıktan kısa süre sonra yine parlak bir görünüm kazanır ve kremlendikten uzun bir süre sonrasına kadar yağlı kalır. Sivilceli cilt, yağlı cildin kız kardeşidir: Sivilceler, yağ yapımında bir aksaklığın belirtisidir.

-Kuru cilt: Bazen sert ve pulludur, göz ve ağız çevresinde genç yaşlarda kırışıklıklar oluşmaya başlar. Kuru cildin bakımında yanlışlıklar yapılabilir. Temizlendikten sonra gerilir ve yağlı kremler çok çabuk emilir.

Eğer cildinizin hangi sınıfa girdiğine karar veremiyorsanız, bir kozmetik uzmanına başvurmanız doğru olur. Böylece, uygulayacağınız reçetelerde ve bakım yöntemlerinde yanılgıya düşmemiş olursunuz.

*Yağlı bölgeleri veya karışık ciltteki sivilceli bölgeleri yağdan arındırıcı maddelerle temizlemeye çalışmayınız. Cildin asidik koruma örtüsünü tahrip edebilirsiniz.

*Yağlı cildinize çok etkili veya yüksek dereceli alkol içerikli ürünlerle işkence etmeyin. Bu tür bakıma yağ bezlerinin tepkisi, daha fazla yağ üretmek olacaktır.

*Özellikle kuru cildi soğuk suyla yıkamayın: Aksi halde gözenekler kapanır ve cilt daha fazla kurur.

*Cildin kendini yenileyebilmesi için(regenerasyon), haftada 1-2 kere, cilde uygun yüz maskeleri uygulanmalıdır.

*Peeling yöntemi(ayda 1-2 kere), cildin sertleşmesini önler.

*Pigment lekelerine karşı, rendelenmiş çiğ patates maskesi, 15-20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Mayıs papatyası yağı, her tür cilt için

30g mayıs papatyası, 100 ml susam yağı ve 100 ml kırmızı kantaron yağına eklenir. Cam yağ kavanozu bir saat boyunca çok sıcak su banyosunda (benmarin yöntemi) bekletilir ve süre sonunda iyice çalkalandıktan sonra, tülbentten geçirilerek süzülür. Yağa batırılan pamukla yüz iyice temizlenir.

-Yağ karışımı, normal ve karışık cilt için

10’ar ml soya yağı ve hintyağı, 20 ml bademyağı ve 30 ml zeytinyağı iyice karıştırılarak koyu renkli bir şişeye aktarılır. Yağla ıslatılan bir pamukla, yumuşak hareketlerle yüze, boyuna ve dekolteye yedirilir.

-Temizlik maskesi, yağlı cilt için

1 yumurta sarısı, 1 yemek kaşığı susam yağı ve 3-4 damla limon suyu iyice karıştırılarak krem haline getirilir. Elle veya bir bezle, yüze, boyuna ve dekolteye sürülür ve 10 dakika etkilemeye bırakılır. Süre sonunda bol ılık suyla yıkanılır.

-Limon peelingi, yağlı cilt için

2 yemek kaşığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, 2 yemek kaşığı yulaf unu ve 6 yemek kaşığı dolusu buğday kepeği iyice karıştırılır ve biraz su eklenerek esnek bir lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakikalık bir süre boyunca cilt temizlenir. Bol ılık suyla yıkanılır.

-Yeşil çay losyonu, kuru cilt için

Orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suda 1 tatlı kaşığı dolusu yeşil çay haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı dolusu çiçek balı ve 10 ml gliserin iyice karıştırıldıktan sonra, çayla birlikte küçük bir kavanoza aktarılarak iyice çalkalanır. Karışıma batırılan pamukla, yüz, boyun ve dekolteye friksiyonla iyice emdirilir.

beaverss
02-11-2015, 08:35
-Kepek peelingi, olgun cilt için

5 yemek kaşığı dolusu badem veya buğday kepeği biraz suyla iyice karıştırılarak lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakika boyunca yüz iyice temizlenir.

Canlandırıcı yüz losyonları

Yağ veya kremlerle yapılan bir temizliğin ardından uygulanan yüz losyonları, cilde canlılık kazandırır ve yatıştırıcıdır. Bir pamuk parçasını losyonla ıslatın ve yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi nemlendirin.

-Lavanta suyu, karışık cilt için

Sabahları ve akşamları, bir pamuğu lavanta destile suyu ile ıslatın ve yüzünüze, boynunuza, dekoltenize sürün.

Lavanta suyu, yağlı cilt için

50 ml lavanta destile suyu, 2-3 damla nane yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu elma sirkesini bir cam kabın içinde iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi, bu sıvıyla ıslattığınız bir pamukla temizleyiniz.

-Aynısafa losyonu, kuru cilt için

50 ml portakal çiçeği destile suyu, 50 ml gülsuyu ve 20 ml aynısafa tentürünü bir şişede iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü bu losyonla temizleyin. Aynısafa tentürünün yapımı için gerekli bilgiyi, kitabın bitkiler bölümünde bulabilirsiniz.

-Bitki losyonu, sivilceli ve iltihaplı cilt için

1 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ayrıkotu kökü, 1 yemek kaşığı dolusu öksürükotu yaprağı(veya ebegümeci yaprağı), 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçek yaprağı (hepsi kurutulmuş olarak), 200 ml steril su, 30 ml 70 derecelik etil alkol ve 30 ml adaçayı destile suyu bir kavanoza koyulur ve ağzı iyice kapatılır. Arada bir çalkalanarak 3-4 gün bekletildikten sonra, 3-4 kat tülbentten geçirilerek süzülür. Elde edilen losyon, koyu renkli temiz bir şişeye aktarılır. Her kullanımdan önce iyice çalkalanır. Losyonla ıslatılan bir pamukla, sabahları ve akşamları, yüz, boyun ve dekolte nemlendirilir.

Yağ karışımları

Eterli bitki yağları, yüz masajları için çok uygundur veya kuru ve olgun ciltler için, bir gece kreminin yerini doldurabilirler. Ama eterli yağlar doğrudan kullanılmaz, ana madde olarak seçilen bir bitkisel yağa uygun miktarda karıştırılarak kullanılırlar. Önerilen miktarlar bir kapta karıştırıldıktan sonra koyu renkli bir şişeye aktarılır ve iyice çalkalanır. Yağların birbirine tam olarak karışabilmesi için birkaç saat beklenilmesi gerekir.

-Yağ karışımı, yağlı cilt için

15 damla limon yağı, 12 damla servi yağı(veya 10 damla kafur yağı), 10 damla lavanta yağı, 50 ml soya yağı.

-Yağ karışımı, normal cilt için

15 damla lavanta yağı, 4 damla gülyağı, 8 damla adaçayı yağı(veya ökaliptus yağı) ve 50 ml susam yağı.

-Yağ karışımı, kuru cilt için

15 damla rezene yağı(veya mayıs papatyası yağı), 5 damla lavanta yağı, 5 damla gülyağı ve 50 ml bademyağı.

-Yağ karışımı, olgun cilt için

15 damla lavanta yağı, 5 damla kekik yağı, 3 damla nane yağı, 10 damla gülyağı ve 50 ml zeytinyağı.

Deriyi Besleyici Maskeler

Maskeler, cildi güçlendiren klasik güzelleştiricilerdir. İyileştirici ve güzelleştirici maddelerini cilde emdirerek, onun kendini yenileyebilmesine yardımcı olurlar. Maskeler cildi yatıştırır, gerginleştirir ve kan dolaşımını uyarırlar.

-Elma-krema maskesi, normal ve kuru cilt için

Kabuğu soyulan bir elma ince rendelenir ve 1 yemek kaşığı dolusu krema ile iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 10 dakika etkilemeye bırakılır.

-Ekşimik/Çökelek maskesi, yağlı cilt için

4 yemek kaşığı dolusu ekşimik(çökelek), 10 ml adaçayı destile suyu, 10 ml gülsuyu, 1 kahve fincanı ılık süt mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak 30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Zencefil kompresi, yağlı cilt için

1 bardak zeytinyağı hafifçe ısıtılır, 1 yemek kaşığı dolusu öğütülmüş zencefil yağa iyice karıştırılır ve 1-2 saat bekletilir. Bu karışımın emdirildiği bez parçaları yüze uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Hıyar maskesi, yağlı cilt için

Soyulmuş hıyardan kesilen 5 kalın dilim mikserde püre haline getirilir, 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 2 tatlı kaşığı susam yağı, 1 yumurta sarısı iyice çırpılır ve hepsi mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak, 45 dakika etkilemeye bırakılır.

-Ekşimik/çökelek maskesi, yağlı cilt için

125g ekşimik(çökelek), 2 yemek kaşığı dolusu ılık süt ve yarım limonun suyu iyice karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.

beaverss
02-11-2015, 08:35
-Avokado maskesi, kuru cilt için

Olgun bir avokado meyvesi kabuksuz olarak çatalla ezilir ve yarım tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı elma sirkesi ile iyice karıştırılır. Bir yumurta sarısı çatalla iyice çırpıldıktan sonra eklenerek karıştırılır ve bu arada da 3 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı, karıştırılma sırasında azar azar eklenir. Yüze, boyuna ve dekolteye bolca uygulanır ve 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Havuç maskesi, olgun cilt için

1 yumurta sarısı, yarım tatlı kaşığı zeytinyağı ve bir tatlı kaşığı dolusu havuç suyu iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye sürülerek, 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Buğday kırması maskesi, kuru cilt için

100g kırılmış buğday, krem haline gelebilecek ölçüde zeytinyağı ile mikserde karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.

-Yeşil çay maskesi, olgun cilt için

Bir bardak su kaynatılır ve 5 dakika bekletilir, 1 yemek kaşığı dolusu yeşil çay eklenerek 5 dakika demlendirilir, süzülür ve soğumaya bırakılır. Bu arada, 3 yemek kaşığı dolusu bademyağı ve 1 yemek kaşığı dolusu çiçek balı iyice karıştırılır. Yeşil çay bu karışıma yavaş yavaş eklenirken karıştırmaya devam edilir. Maske, yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Cildi tazelemek için (20 dakikalık maskeler)

*Bal, limon suyu ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağı iyice karıştırılır.

*Limon suyu ve 1 yumurta sarısı iyice karıştırılır.

*Sütte pişirilen 1 elma iyice ezilir ve ılıklaşması beklenir.

Kompresler ve Buğu Banyoları

Şifalı bitkilerle veya eterli yağlarla hazırlanan kompresler ve buğu banyoları cilde tazelik kazandırır ve kan dolaşımını uyarır. En doğrusu, cildin akşam temizliğinin ardından uygulanmasıdır.

Kompresler için, çok sıcak ama kaynamayan suyla bitkiler haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Yüze uygulanan buğu banyoları için, kaynar derecede olmayan çok sıcak suya bitkiler veya eterli yağlar eklenir. Büyük bir havluyla baş ve su kabı örtülerek, gözler kapalı biçimde, 5-10 dakika boyunca buharın cildi etkilemesi beklenir. Buhar cildi yakmamalıdır! Sonunda yüz soğuk suyla yıkanır ve temiz bir havluyla kurulanır.

-Şifalı bitki kompresleri, yağlı cilt için

2 yemek kaşığı dolusu civanperçemi, ıhlamur veya ökaliptus yaprağı, yarım litre su.

-Şifalı bitki kompresi, kuru cilt için

2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur, yarım litre su.

-Şifalı bitki kompresi, olgun cilt için

1 yemek kaşığı mayıs papatyası, 1 yemek kaşığı kuşburnu kabuğu, 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçeği, yarım litre su.

-Buğu banyosu, yağlı cilt için

Mayıs papatyası, ıhlamur, civanperçemi, ökaliptus veya biberiye yağından 4-6 damla ve 1 litre su.

-Buğu banyosu, kuru cilt için

2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur ve 1 litre su.

-Deri gözeneklerinin sıkıştırılması için

*Ezilmiş taze muşmula yaprağı, 20 dakikalık kompres olarak.

*Dilimlenmiş havuç, hıyar veya domates, 15-20 dakika süreyle problemli bölgeye yatırılır.

*Bal maskesi, 20-25 dakika süreyle uygulanır. Yüz ılık sütle yıkanır ve soğuk suyla güzelce durulanır.

*Atkuyruğu çayı, 10-15 dakikalık kompres olarak uygulanır.

*Ceviz yaprağı çayı, 10 dakikalık kompres olarak uygulanır.

beaverss
02-11-2015, 08:35
Saç Bakımı

Yüz derisinde olduğu gibi kafa derisinde ve saçlarda, bünye özelliklerine göre değişiklikler söz konusudur. Hemen hemen her iki kişiden birinin kafa derisindeki yağ bezleri normalden fazla yağ üretir. Sonuç, yağlı saçlar! Yüzünün derisi yağlı olanların genellikle kafa derisi de yağlıdır. Herkesin kafa derisinde kepeklenme olur; derinin kendini yenilemesinin bir sonucudur bu durum. Altında yeni deri oluştuğunda, eski deri canlılığını yitirir ve kepek halini alır. Bu kepeklenme ise, iki durumda problem haline gelir: Derinin fazla yağ üretimi nedeniyle kepekler bir kabuk gibi kafa derisine yapışır. Bu durumda saçların dip tarafı yağlı, öteki kısımları ise kurudur. Yağ bezlerinin az yağ üretmesi durumunda ise, kafa derisi kuru olduğu için kepekler etrafa uçuşur. Bu durumda, saçlar da genellikle cansız ve kırılgan olur.

-Yağ şampuanı, kuru saçlar için

2 yemek kaşığı dolusu, susam yağı, bademyağı veya ayçiçeği yağı ve 3-4 yemek kaşığı dolusu nohut unu hazırlanır. Saçlar yıkanmadan önce, seçilen yağ ile masaj yapılır. Sonra, artan yağ ile nohut unu, belki biraz da sıcak su eklenerek, akışkan bir lapa haline getirilir. Bu lapa ile saçlar şampuanlanır ve iyice durulanır.

-Lavanta şampuanı, tüm saç tipleri için

100 ml hazır bitkisel şampuana 4 damla lavanta ve 4 damla ökaliptus yağı eklenir ve çok iyi karıştırılır.

-Limon şampuanı, yağlı saçlar için

5 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı yarım litre soğuk suya eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu arada, 1 limonun suyu sıkılır. Ayrıca 2 yumurta sarısı çalkalanır. Limon suyu, yumurta sarısı, 5 damla limon yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu hazır bitkisel şampuan, ısırganotu çayına eklenerek karıştırılır. Saçlar bu şampuanla yıkanır ve iyice durulanır.

Yağ friksiyonları

Yağ friksiyonları her saç tipi için yararlıdır, ama özellikle hırpalanmış ve kuru saçlar, uçlarına kadar bu bakımdan yararlanırlar. Şifalı bitki çayları ile birlikte de kullanılabilen değerli bitki yağları, saçlara canlılık, esneklik ve parlaklık kazandırır, zararlı çevresel etkilerden korur, perma, çok sıcak fön çekme ve sürekli boyanın olumsuz etkilerine karşı dayanıklılık kazandırır.

-Yağ friksiyonu, kuru ve hırpalanmış saçlar için

25 ml bademyağı(veya kabak çekirdeği yağı) ve 25 ml zeytinyağı karıştırılır ve saçlara friksiyon yapılır. Daha sonra saçlar bir havlu ile örtülerek, birkaç saat veya gece boyunca etkilemeye bırakılır.

-Etkili yağ kürü, çok hırpalanmış saçlar için

40 ml hintyağı ve 20 ml soya yağı bir cam şişede veya kavanozda iyice karıştırılır. 2’şer tatlı kaşığı dolusu ısırganotu, biberiye ve kekik eklenir. Çok iyi çalkalanarak 2 gün bekletildikten sonra süzülür. Bu yağ saçlara emdirilir ve 40 dakika etkilemeye bırakılır.

-Yağ friksiyonu, yapısal zarar görmüş saçlar için(örneğin, boya veya perma sırasında)

40 ml tatlı badem yağı ve 20 ml hintyağı karıştırılarak saçlara ve özellikle de saç uçlarına iyice yedirilir. Bir saat süreyle etkilemeye bırakılır.

-Yağ friksiyonu, kepeğe karşı

10 damla ökaliptus yağı, 15 damla biberiye yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve kafa derisine ve saçlara yedirilir.

-Yağ friksiyonu, yağlı saçlar için

12 damla bergamot yağı(turunç kabuğu yağı), 13 damla lavanta yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve saçlara yedirilir.

Durulama suları – Hızlı ve etkili

Yıkamadan sonraki durulama suları, özellikle yağlı ve kepekli saçlarda mucizeler yaratabilir. Kuru veya kaşıntılı kafa derisi de, bitkisel katkılı durulamalarla veya elma sirkesi ile rahatlatılabilir. Durulamalar, yıkanmadan sonra uygulanır ve saçlar artık başka bir biçimde yıkanmaz.

-Sirke durulaması, parlaklık ve esneklik kazandırmak için

1 yemek kaşığı elma sirkesi ve 5 damla hintyağı, 1-2 litre sıcak suya karıştırılır. Saçlar bu suyla durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

-Limon durulaması, yağlı saçlar için

1 limonun ince rendelenmiş kabuğu ve 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ıhlamur, yarım litre suya eklenir ve kaynama derecesine kadar ısıtıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. 8 limonun suyu ile birlikte, hepsi bir şişeye veya kavanoza aktarılır ve çalkalanarak 2 gün bekletilir. Saçlar yıkandıktan sonra, 1 litre ılık durulama suyuna, şişedeki sıvının 1/8 bölümü eklenir.

-Isırganotu durulaması, kafa derisi kaşıntısına karşı

¼ litre elma sirkesi kaynama derecesine kadar ısıtılır(ama kaynatılmaz) ve içine 1 avuç dolusu ısırganotu yaprağı eklenir. 15 dakika demlendikten sonra süzülür, saçlar durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

-Bitki durulaması, kepeğe karşı

2 bardak dolusu kaynar derecedeki suya 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış hindiba çiçeği(sarı saçlara), veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı(kumraldan esmere kadar) eklenir ve soğuyana kadar demlenmeye bırakılır. Sonra süzülür, saçlar durulanırken, kafa derisine de hafif masaj yapılır.

-Saç dökülmesine karşı etkili bir reçete

3-4 hafta boyunca her gün, 1 avuç dolusu ince kıyılmış ısırganotu kökü 8-10 saat boyunca 1-2 litre suda bekletilir, sonra 3-4 avuç ısırganotu yaprağı eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10 dakika boyunca, üstü kapalı olarak demlenmeye bırakılır ve süzülür. Bu suyla kafa derisi ve saçlar 5 dakika boyunca yıkanır ve kafa derisine masaj yapılır. Ama her yıkamadan önce, kafa derisine, İsveç Şurubu ve ısırganotu tentürü ile dönüşümlü olarak friksiyonlar yapılır. Daha ilk haftada saç dökülmesi durur ve tedavi süresinin sonuna doğru yeni saçlar çıkmaya başlar. Daha sonra bu tedavi 3-4 günde bir uygulanırsa, saç dökülmesi uzun vadede önlenmiş olur ve saçlar, esneklik ve parlaklık kazanarak, sağlıklı bir görünüme de sahip olurlar. Bu tedavi, kepeklenmeye karşı da çok etkilidir.

Rahatlatıcı Banyolar

Stres ve gerginlik, bedensel ve ruhsal boyutta rahatsızlıklara yol açtığı gibi, kişinin dış görünümünü de olumsuz etkiler. Banyoların rahatlatıcı etkisini hepimiz çok iyi biliriz. Problemler ve stres, sıcak su tarafından, bedenden sökülüp atılırlar. Kaslar gevşer, sinir sistemi ve kan dolaşımı olumlu etkilenir. Yatmadan önce alınan bir tam banyo, en etkili uyku ilacıdır. Bir soğuk algınlığı başlangıcında alınan, eterli yağlar veya bitki katkısı içeren bir banyo çok yararlı olabilir. Ama, gerekli katkılarla hazırlanan bir tam banyonun, deri için en etkili güzellik ilacı olabileceği de unutulmamalıdır.

Bitkisel yağlar veya süt ürünleri eklenen banyolar, derinin koruyucu örtüsünü güçlendirdikleri için, deri kuruluğunu karşı da uzun süre etkili olabilirler. Bu nedenle, banyodan sonra derinin kremlenmesine gerek kalmaz. Şifalı bitki katkılarıyla hazırlanan banyolar, yağlı ve sivilceli deri için çok basit ama etkili bir tedavi anlamı da taşırlar. Banyo sonrasında deriye bir nemlendirici sürülmesi uygun olur. Değerli maddeler içeren banyo katkılarının etkinliklerine zarar vermemek için, banyo suyunun çok sıcak olmaması gerekir(37 derece).

*Bir tam banyoyu, haftada 1-2 kereden fazla almayın.

*Önceden ağır yemekler yemeyin ve banyo suyunun 37 dereceden sıcak olmamasına dikkat edin; her iki durum da, kan dolaşımını olumsuz etkileyecektir.

*İdeal banyo süresi 15-20 dakikadır; fazlası deriyi ve kan dolaşımını olumsuz etkileyebilir.

*Banyo sonrasında, yatakta kısa bir dinlenme çok rahatlatıcı olabilir.

-Ökaliptus yağı banyosu, sivilceli deri için

Banyo suyunu doldurmaya başlayın ve su bir karış kadar yükseldiğinde, biraz kremanın veya sütün içine karıştırdığınız 5 damla ökaliptus yağını suya ekleyin. Bu katkının eşit oranda dağılabilmesi için, küveti duş süzgecinden akan suyla doldurun.

-Şifalı bitki banyoları

Deriniz yağlıysa 150g mayıs papatyası veya civanperçemi, deriniz sivilceliyse 150g kuru nane veya atkuyruğu kullanın. Bitkiler 1 litre kaynar suyla haşlanır ve soğuyana kadar demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir.

-Ebegümeci banyosu, iltihaplı, sivilceli deri için

50g kurutulmuş veya 100g taze ebegümeci çiçeği ve yaprağı ince kıyılmış olarak, kaynar derecedeki 2 litre suyla haşlanır, soğuyana kadar demlenmeye bırakılır, süzülür ve banyo suyuna eklenir. Kan dolaşımını hızlandırmak için banyodan sonra beden, orta sertlikte bir fırça ile fırçalanır.

-Elma sirkesi banyosu, yağlı cilt için

¼ litre elma sirkesi banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra duş alınmaz, sirkeli su derinin üstünde kurumalıdır. Daha sonra, yağlı olmayan bir nemlendirici beden losyonu uygulanır. Banyo suyuna eklenen 8 damla lavanta yağı, antiseptik etkiyi arttırır ve ruhsal açıdan dengeleyici ve yatıştırıcı etki yapar.

-Lavanta yağı banyosu

¼ litre elma sirkesi(yağlı deriye karşı) veya ¼ litre krema(normal, kuru veya karışık deri için), 8 damla lavanta yağı ile iyice karıştırılır, banyo suyuna eklenir ve su da iyice karıştırılır. Krema-lavanta banyosundan sonra ılık duş alınır. Elma sirkesi-lavanta banyosundan sonra duş alınmaz ve kurulanılmaz.

beaverss
02-11-2015, 08:36
-Yağsız süt banyosu, kuru ve duyarlı deri için

Yağı alınmış 2 litre süt banyo suyuna eklenirken, su iyice karıştırılır. Banyodan sonra ılık bir duş alınır ve hafifçe kurulanılır. Eğer deriye banyodan önce 2 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı yedirilirse, süt banyosu kuru deri için çok daha etkili olur. Banyo suyuna eklenen 1 bardak aynısafa çayı da deriyi ayrıca yatıştırır.

-Yağ-süt banyosu, kuru deri için

1 bardak ılık süt ve bir yemek kaşığı zeytinyağı, kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Yağ banyosu, kuru deri için

50 ml bademyağı veya zeytinyağı sıcak banyo suyuna eklenir ve iyice karıştırılır. Banyodan sonra, cildin üstünde kalan su elle sıyrılır ve kalan hafif yağ filmi masajla yedirilir.

-Süt-bal banyosu, kırışıklara karşı

2 bardak ılık sütte 2 yemek kaşığı dolusu bal iyice eritilir, 1 tatlı kaşığı badem yağı eklenir ve kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir ve banyo suyu da karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Bal-süt-tuz banyosu, kuru ve olgun deri için

Banyo küveti doldurulurken 100g deniz tuzu serpiştirilir. Bu arada 1 litre sıcak sütte 250g çiçek balı eritilir ve banyo suyuna eklenir. Banyo suyu iyice karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Oğulotu(melisa)-Aynısafa çiçeği banyosu, deriyi yatıştırıcı

3’er yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış kuru bitki, kaynama derecesinde sıcak 1 litre suda haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş

El ve Tırnak Bakımı

Güzel ve bakımlı eller yalnızca kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlamakla kalmayıp başkalarında da o kişiye karşı sempati uyandırır. Ama sürekli olarak bir şeyler yıkamak(özellikle ev işlerinde) elleri ve tırnakları hırpalar. Deri çatlar, sertleşir ve doğal asidik örtüsü tahrip olur. Sürekli uygulanan el banyoları ve kompresler, yıpranmış ellerin kendilerini yenileyebilmeleri için gerekli bir bakım yöntemidir.

-Eterli yağ el banyosu

3 damla lavanta yağı, 2 damla bergamot yağı, 10 damla bademyağı, 1 tatlı kaşığı dolusu gliserin ile karıştırılır ve bir kabın içindeki sıcak suya eklenerek, iyice karıştırılır. Eller 20 dakika boyunca banyoda tutulur. Sonra eller dikkatlice ovuşturularak, kalan yağ da deriye yedirilir.

-Zeytinyağı el banyosu

1 su bardağı dolusu zeytinyağı, benmarin yöntemiyle hafifçe ısıtılır ve içine 15-20 damla limon suyu eklenip iyice karıştırılır. Eller bu yağın içinde 5-10 dakika bekletilir.

-Jojoba-pirinç kompresi

1 yemek kaşığı dolusu pirinç unu, biraz sütle bulamaç haline getirilir. 1 yemek kaşığı dolusu jojoba yağı(veya gliserin) elin üstüne yayılır ve üstüne pirinç unu bulamacı yatırılır. 10 dakika etkilemeye bırakıldıktan sonra, eller ılık suyla yıkanır.

-Yağ masajı

2 yemek kaşığı dolusu bademyağı veya susam yağı, benmarin yöntemiyle 37-40 dereceye kadar ısıtılır ve dairesel hareketlerle önce elin üstüne ve sonra da avuçlara masajla yedirilir.

-Rezene el banyosu

8 yemek kaşığı dolusu rezene tohumu, havanda hafifçe ezildikten sonra, 2 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Her tür yıkamadan sonra, eller bu bitki çayının içinde 2-3 dakika bekletilir.

Tırnaklar

Kuru ve kolayca kırılabilen tırnaklar da, etkili temizlik maddeleri ile sürekli ilişki içinde olmaktan kaynaklanabilir. Tırnaklardaki bu tür değişimler, beslenme yetersizliğinin bir işareti de olabilir. Bu nedenle, yalnızca dıştan bakım yapmakla yetinmeyip, dengeli beslenmeye de özen göstermelisiniz.

-Atkuyruğu el banyosu

2 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış atkuyruğu, yarım litre kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, 20 dakika demlendikten sonra süzülür. Eller arada bir, 5-6 dakika süreyle bitki çayının içinde tutulur.

Ayrıca, günde 1-2 bardak atkuyruğu çayı içilmesi de çok yararlı olacaktır.

-Soğan suyu masajı

Kuru soğanın özsuyu ile tırnaklara masaj yapılabilir. Tırnaklar böylece sertleşebilir.

-Masaj yağı

25g vaselin, 25 ml hintyağı, 10 damla acıbadem yağı, 25 ml avocado yağı, 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) eritilerek karıştırılır ve bir krem kabına aktarılır. İki günde bir, önceden iyice temizlenen tırnaklara bu yağ karışımı ile masaj yapılır.

Kırışıklara karşı reçeteler (gerginleştirme)

*80g limon suyu, 30g havuç suyu ve 30g hıyar suyu iyice karıştırılır ve kırışık bölgelere kompres uygulanır.

*Avocado lapası, muz suyu veya kavun suyu kompresleri uygulanır.

*1’er tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış mayıs papatyası ve oğulotu (melisa), 2 bardak dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve kompresler uygulanır. Lavanta yağı, biberiye yağı ve gülyağı da kırışık cildi düzgünleştirir.

*Her gün bir kere, yağı alınmış sütle yüz yıkandığında, kırışıklar azalır.

beaverss
02-11-2015, 08:36
Yorgun Ayaklar

Ayaklar ve bacaklar özellikle yazın gözler önüne serilecekse, bakımlı olmalıdırlar. Ayak banyoları ve masajlarla, göze hoş gelmeyen nasırlar gibi, yorgun ve şiş ayaklar ve bacaklar da tedavi edilebilir. Böyle bir davranış, yalnızca güzellik için değil, sağlık için de iyi sonuçlar verebilir.

İsteyen, her gün ayak banyosu veya ayak masajı yapabilir. Ama haftada en azından bir kere uygulanması gereken bakım şöyle olabilir: Önce canlandırıcı bir ayak banyosu alınabilir, ardından, sertleşmiş deri tabakaları süngertaşı ile alınır. Sonunda da, bitkisel yağlarla rahatlatıcı bir ayak masajı yapılabilir.

-Temel ayak banyosu

2 bardak ılık süt, 2 yemek kaşığı bal, 5 damla lavanta yağı, 2 damla nane yağı iyice karıştırılır. Bu temel ayak banyosu karışımı, gereğine göre başka bitki yağları veya bitki çayları ile zenginleştirilebilir. Sonunda hepsi, sıcak banyo suyuna (en fazla 37 derece) eklenir ve ayaklar 10 dakika boyunca bu suda bekletilir, süre sonunda iyice kurulanır ve kalın çorap giyilir.

-Ayak banyosu, yorgun ayaklar için

Temel banyo karışımı, 2 damla portakal yağı, 3’er damla lavanta ve biberiye yağı, sıcak banyo suyu.

-Ayak banyosu, şiş ayaklar için

Temel banyo karışımı, 3’er damla lavanta yağı ve ardıç yağı, 2 damla nane yağı ve sıcak banyo suyu.

-Ayak banyosu, ağrıyan ayaklar için

Temel banyo karışımı, 3’er damla adaçayı yağı ve bergamot yağı, 2 damla ardıç yağı ve sıcak banyo suyu.

-Masaj yağı, ağrıyan ve terleyen ayaklar için

¼ bardak susam yağı veya ayçiçeği yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) ısıtılır ve içine 5 damla oğulotu(melisa) yağı eklenir. Yağ karışımı masajla ayaklara yedirilir.

-Ayak ve bacaklardaki varis ağrıları, sert ve çatlak topuklar için

Aynısafa merhemi, sık sık yapılan hafif masajlarla deriye iyice emdirilir. Gerginlikler ortadan kalkar, ağrılar sona erer ve sert yüzeyler kadife gibi yumuşar

Ayrıca, ince kıyılmış aynısafa çiçek yaprağı 1 ölçü ve zeytinyağı 5 ölçü olarak, ağzı iyice kapanabilen bir cam şişede veya kavanozda 2 hafta boyunca bekletilir ve arada bir çalkalanır. Süre sonunda tülbentten geçirilerek süzülür ve posa da iyice sıkılır. Elde edilen aynısafa yağı, eşit oranda kantaron yağı ile karıştırılır. Bu karışım da ayak ve bacaklardaki varis ağrılarına karşı hafif masajlarda kullanılır.

Kas ve Kemik Sistemi

İskeletimiz, bağdokularımız, kaslarımız ve eklemlerimiz, bizi bir bütün olarak tutar, ayakta durmamızı ve hareket etmemizi sağlar ve bizi biçimlendirir. Çok ağır yüklerin altına sokulurlar, kötü kullanılırlar, fiziksel aşınma ve yıpranma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Ama bu dokuların sağlığı, yalnızca kullanılış biçimlerine göre değil, daha çok iç dünyamızla, metabolizmamızın durumuyla, beslenme alışkanlıklarımızla ve yaşam biçimimizle yakından ilişkilidir. Doğal olarak, genetik kökenli bazı aksaklıklar da önemli bir rol oynayabilir; ama bu aksaklıklar erken teşhis edilirse, önemli hastalıkların oluşması önlenebilir.

Yapısal nedenli rahatsızlıklarda, osteopatik(kemik hastalıkları bilimi) ve cerrahi tedavi yöntemleriyle çok olumlu sonuçlar alınabiliyor. İskelet yapısının bazı parçaları bazen normal ölçülerin dışına çıkarak sinirsel refleksleri etkiler ve böylece bazı organların işlevlerini engelleyebilir veya tüm bedenin uyumluluğu da bu durumdan etkilenebilir. Uzmanlar, bu tür aksaklıkları özel tedavi yöntemleri ile düzelterek beden uyumunu yeniden sağlayabilirler.

Bu sistemle ilgili hastalıklar, sistemler arası uyum sayesinde sürdürülebilen genel sağlık durumundan da kaynaklanabilir. Genel sağlığımız ise ancak, iç dünyamızla metabolizmamızın uyumluluğuna bağlıdır. Biyokimya ve metabolizma işlevlerinde bir dengesizlik oluştuğunda, bedenimiz öncelikle metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin dışkılanmasında oluşan problemlerle karşılaşır. Böyle bir durum uzun süre fark edilmediğinde(genelde fark edilmez, çünkü bir belirtisi yoktur), zehirli maddeler eklemlerin bağdokularında birikmeye başlar. Böylece romatizmanın ve eklem iltihabının(Artrit) yolu açılmış olur ve eğer genetik açıdan bu tür hastalıklara yatkınlık söz konusu ise, hastalık kaçınılmaz olur. Şifalı bitkiler özellikle bu alanda zengin bir ilaç çeşidini kullanıma sunar.

Kas ve Kemik Sistemi İçin Şifalı Bitkiler

Bu alanlarda oluşan hastalıklarda, özellikle de romatizma ve eklem iltihabında, beden, eski sağlığına ve dengesine kavuşturulmalıdır. Kemiklerde ve kaslarda oluşan rahatsızlıkların etkili biçimde tedavi edilebilmeleri için, sindirim ve özümleme işlevleri kadar, değişik dışkılama işlevleri de eksiksiz tamamlanmalıdır. Uygun bitkilerin seçiminde bu konuların öncelikle göz önünde bulundurulması gerekir.

beaverss
02-11-2015, 08:36
Romatizma ilaçları

Romatizma sıkıntılarını azaltan, önleyen ve hatta tamamen ortadan kaldıran özellikleriyle tanınan pek çok şifalı bitki vardır. Burada, antiromatizmal bitkilerin geniş bir listesini ve ayrıca bu konuda belirgin özellikleri öne çıkan öteki bitkileri tanıtmaya çalışacağım. İhtiyaca göre, bedenin her alanı için seçilebilecek olan bu bitkilerin içinde, kan temizleyici, iltihap giderici ve sindirimi destekleyici özellikleri öne çıkanlar: Isırganotu, atkuyruğu, hindiba, sarı kantaron, çıbanotu, karakafesotu, kekik, sinirliot, altınbaşak, beyaz lahana, melekotu kökü, yulaf, biberiye, adaçayı, zencefil, civanperçemi, kereviz(yaprak ve tohum), pelinotu, kurtpençesi, taş anasonu, huş ağacı yaprağı, fasulye kabuğu, çobançantası, lavanta, ıhlamur, mercanköşk, çuhaçiçeği, kuşekmeği, suteresi, eğir kökü, ardıç kozalağı, elma, atkestanesi.

Kan temizleyici ilaçlar

Kan temizleyici ilaçlar, zehirlenen kanı değişikliğe uğratıp iyileştirerek, sağlıklı bir işleyiş biçimini yeniden oluştururlar. Bu doğrultudaki ayrıntılı etkinlikleri ise henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Ama aralarında romatizmanın da yer aldığı pek çok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılabilirler.

Kan temizleyici ilaçların çoğu bu sistem için kullanılabilirler, ama aşağıdaki bitkiler en etkilileridir: Isırganotu, huş ağacı yaprağı, civanperçemi, elma, hindiba(kök ve yaprak), sinirliot, kereviz (yaprak ve tohum), taş anasonu, fasulye kabuğu, altınbaşak, atkuyruğu.

Romatizma ve eklem iltihabı rahatsızlıklarının çoğunda bu bitkiler, temizleyici ve canlandırıcı etkileri sayesinde, önemli rahatlıklar sağlayabilirler.

İltihap önleyici ilaçlar

Bazı bitkileri iltihap önleyici olarak adlandırmak şaşırtıcı olabilir. Bedenin genel tedavisinde iltihaplanmaların tümünü kontrol altına almak gibi bir amacımız olamaz, çünkü iltihaplanmalar normalde sağlıklı bedensel tepkilerden biridir. Burada adı geçen bitkiler, daha çok iltihap yatıştırıcı etkiler içerirler. Öncelikle, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarındaki, uzun süreli iltihaplanmaların eklemlerde ve dokularda yozlaşma(dejenerasyon) başlattıklarında yardımcı olacaktır bu bitkiler.

Keçisakalı(ergeçsakalı) bu konuda çok önemli bir örnektir. Bu bitki, şişlikleri ve ağrıları azaltan, aspirin benzeri maddeler içerir. Bu maddeler aynı zamanda idrar arttırıcı ve karaciğeri güçlendiricidir. Genel anlamda, dışkılamayı destekleyerek, iltihaplanmanın kaynağı olan metabolizma atıklarından ve zehirli maddelerden bedenin temizlenmesini sağlayabilir.

En etkili iltihap önleyici bitkiler: Keçisakalı(ergeçsakalı), kereviz (yaprak ve tohum), elma, civanperçemi, atkuyruğu, ısırganotu, ardıç kozalağı, altınbaşak, peygamberağacı odunu (guajaka).

Deri uyarıcı ilaçlar (Rubefazientia)

Deriye sürülen uyarıcı ilaçlar, o bölgenin kan dolaşımını hızlandırırlar. Böylece bölge daha fazla kanla beslenir ve bu yolla birikimler ve iltihaplar temizlenebilir. Bu nedenle kas romatizması veya benzeri hastalıklarda deri uyarıcı ilaçların kullanımı çok yararlıdır. Bu ilaçların çoğu, içten kullanılamayacak kadar etkilidir. Bu özellik göz önünde bulundurularak bu ilaçlar duyarlı derilerde dikkatle uygulanmalı ve yaralı derilerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu alanda önde gelen bitkiler: Zencefil, acı biber(paprika), nane yağı, acı hardal unu ve ısırganotu dalı.

Zencefil ve acı biber kaynama suyu ile kompresler, nane yağı ile friksiyonlar, acı hardal unu ile lapa kompresleri yapılır. Taze ısırganotu dalı hasta bölgelere sürülür(kamçılanır). Ayrıntılı bilgiler, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde verilmiştir.

İdrar arttırıcı ilaçlar (Diuretika)

İdrar arttırıcı ilaçlar, böbreklerin işlevini destekleyerek, metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin yanı sıra, iltihaplanmadan kaynaklanan zararlı maddelerin dışkılanabilmesine de yardımcı olurlar. Romatizma, eklem iltihabı ve benzeri hastalıkların kaynağında bu zararlı maddeler yattığı için, böbreklerin bu yolla desteklenmesi çok önemlidir. Böbrek problemleri de zaman geçirilmeden çözülmelidir. Bu organların yaşamsal önem taşıyan işlevlerinin desteklenmesinde kullanılabilecek bitkiler: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, hindiba, fasulye kabuğu, frenküzümü yaprağı, çuhaçiçeği, kereviz yaprağı ve özellikle kereviz tohumu (ayrıca romatizmaya karşı hararetle tavsiye edilen önemli bir ilaçtır).

Kan dolaşımını uyaran ilaçlar

Kan dolaşımını uyaran ilaçlar, yalnızca kas ve eklemlerin daha fazla kanla beslenmesini sağlamakla kalmayıp, bedenin zehirli maddelerden arınmasına da yardımcı olurlar. Genelde kalbi zorlamayacak bir biçimde, yalnızca çevrel kan dolaşımını düzenleyici bitkiler kullanılır: Acı biber(paprika), alıç, civanperçemi, ökseotu, şekerciboyası kökü. Kullanım biçimleriyle ilgili ayrıntıları, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde bulabilirsiniz.

Ağrı kesici ilaçlar

Hastalık belirtilerini tedavi etmeyi hedeflemediğimiz halde, ağrıları dindirmenin de tedavi etme sanatına dahil olduğunu unutmamalıyız. Romatizma gibi hastalıklarda bazen çok şiddetli olabilen ağrıların şifalı bitkilerle yatıştırılmasının, hastalığın genel anlamda tedavisi için uygulanan geniş kapsamlı tedavinin yalnızca bir bölümü olduğu bilinmelidir. İltihap giderici bitkiler ağrıları azaltabilir, ama ağrıların azaltılabilmesi veya sona erdirilebilmesi için tek çıkar yol, hastalığa yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Böyle kapsamlı bir tedavinin uygulanması sırasında, kediotu kökü, sarı kantaron, ısırganotu, adaçayı, nane, oğulotu çaylarının içimi yoluyla ağrılar azaltılabilir.

Dıştan ise, beyaz lahana yaprağı kompresi, kantaron yağı, nane yağı, kekik yağı ve İsveç Şurubu ile yapılan friksiyonlar rahatlatıcıdır.

Sindirimi güçlendirici ilaçlar

Kas ve kemik sisteminin verimli çalışabilmesi için, sindirim işlevinin tam olarak gerçekleşmesi, besinlerin beden tarafından gereğince özümlenebilmesi gerekir. Acı madde içeren sindirim uyarıcı ilaçlar bu alanda öne çıkarlar: Centiyane kökü, pelinotu, eğir kökü, civanperçemi.

Kronik kabızlıklarda ise, aynı zamanda karaciğeri de uyaran ilaçlara öncelik verilmelidir: Sarısabır, barut ağacı kabuğu, ayrıkotu kökü, civanperçemi. Veya özel bir karışım kullanılabilir: Barut ağacı kabuğu, civanperçemi, sinameki, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, bir su bardağı dolusu suda 10-12 saat demlendirildikten sonra süzülür, ılıklaştırılır ve içilir.

Kas ve Kemik Hastalıkları Belirtileri

Romatizma ve eklem iltihabı (Artrit)

Bu bölümde, romatizmanın ve eklem iltihabının çeşitleriyle ilgilenmeyeceğiz. Bedenin bir bütün olarak tedavi edildiği yöntemler açısından, bu çeşitler arasındaki farklılıkların bir önem taşıyıp taşımadıkları tartışılabilir. Ama en önemlisi, genel ve kişisel nedenlerin ve kalıtımsal yapı etkisinin hastalığa katkısı hakkında araştırma yapılması ve gerçeğe yakın bir sonuca varılabilmesidir. Çünkü bu hastalıklar, belki yanlış beslenme, yanlış yaşam biçimi veya başka etkenlerin oluşturduğu baskıyla bedenin başa çıkamamasından kaynaklanırlar. Uygulanacak tedavinin amacı da, bedene eski sağlığını ve canlılığını yeniden kazandırarak, bedenin bu belirtilerle başa çıkabilmesini sağlamak olmalıdır; yoksa, belirtileri tedavi ederek sağlık ve canlılık kazandırmaya çalışmak değil!

Bu hastalıkların anlaşılabilmesinde, sürtüşme etkisinin çok önemli payı vardır. Eklem iltihabında, eklemlerde oluşan değişimler, kemiklerin birbirlerine sürtünmelerine, yani güçlü bir sürtünmeye yol açar. Bu fiziksel değişimlerden önce, genellikle bedensel değişimleri başlatan, başka tür bir sürtünmeler dönemi yaşanır. Bu dönemi başlatan neden, bazı bedensel çalışmalar olabilir. Örneğin, yıllardır omzunda saman balyası taşımış olan çiftçinin omuz ekleminde osteoartrit oluşur. Veya, eklemleri birbirlerine doğru çeken kas gerginlikleri bu tür bir hastalığa yol açabilir. Sözlük, sürtünme-sürtüşme kavramını şöyle açıklar: “Birbirine değen iki yüzeyden birinin, öbürünün bağıntılı hareketine karşı gösterdiği direnç...” Uyuşmazlık, anlaşmazlık! Romatizma ve artrit hastalıklarının kaynakları gözlemlendiğinde, yukarıdaki bu sözlük tanımı, tüm etki alanlarına açıklık kazandırıyor; bu iki yüzey ister kemik olsun, ister insan veya değişik duygular ve inançlar olsun, hiç fark etmez.

Uyuşmazlıklar ve onlardan kaynaklanan sürtüşmeler değişik belirtiler verebilirler, ama onlar öncelikle içsel deneyimlerdir. Bazıları için, karşıt düşünceli olmak bir dünya görüşüdür. Bu görüş aslında, sebebi her ne olursa olsun, kişinin kendisiyle barışık olmayışının ve kendi içinde süregelen bir savaşın belirtisidir ve bu savaşın kökleri genellikle ruhsal boyutun derinliklerine kadar uzanır.

Eğer hastalığın tedavisi için bedende uygun bir ortam oluşturmaya çalışıyorsak, beslenme ve şifalı bitki seçimine verdiğimiz önemi, duygusal ve ruhsal dengenin sağlanabilmesine de verebilmeliyiz. Eğer kişi dar görüşlü ve hep savunma durumunda ise, karşısındakini kırabilecek açık yürekliliğe ve cesarete sahip değilse, romatizmal hastalıkların oluşumu kolaylaşır. Ama eğer, duygusal sürtüşmeyi yumuşatan, insan ilişkilerinin oluşumunu kolaylaştıran, prensiplerin ve duyguların paylaşımını mümkün kılan bir içsel yumuşama süreci başlatılabilecek olursa, işte ancak o zaman, şifalı bitkilerin de destekleyebileceği, bedenin kendini iyileştirme mucizesinin yolu açılmış olur.

Romatizma ve eklem iltihaplarının nedenlerinden biri de, ilgili dokularda metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin birikimidir. Ayrıca bu hastalıkların oluşmasında önemli bir etken de, ölçüsüzce yiyip içme alışkanlığı veya besleyici değeri çok az olan, kimyasal maddelerle zehirlenmiş ürünler olabilir. Bedende ekşime tepkileri oluşturan bu tür besin maddeleri genellikle tespit edilebilir. Sindirim problemlerine veya alerjik tepkilere yol açan besin maddeleri de aynı kapsamdadır. Kimyasal katkılı besinlerin yerine, elden geldiğince taze ve işlenmemiş ürünler tercih edilmelidir.

Mide yanması veya şişkinlik gibi alerjik tepkiler, genellikle buğday ürünlerindeki yapışkan proteinden veya süt ve süt ürünlerinden kaynaklanabileceği için, bu ürünlerden kaçınılmalıdır. Ekşime tepkileri ayrıca kırmızı et, süt ürünleri ve yumurtadan; sirke veya turşulardan; rafine edilmiş karbonhidratlardan, rafine edilmiş şekerden ve baharat türlerinden kaynaklanabilir. Son olarak kahve, çay ve alkol gibi keyif verici maddelerin kullanımında dikkatli olunmalıdır. Şeker, tuz ve kara üzüm, zehirli maddelerin birikimine yardımcı oldukları ve beden temizliğini zorlaştırdıkları için kullanılmamalıdır.

Bunların yerine bolca meyve (içerdikleri limon asidine rağmen, metabolizma üzerinde alkalik etkisi olan turunçgiller de dahil olmak üzere), yeşil yapraklı ve köklü olanlar tercih edilmek üzere taze sebze ve bedenin yıkanabilmesi için günde en az 1,5 litre sıvı içilmelidir. Sıvı olarak kaynak suyu, içine biraz elma sirkesi veya elma suyu eklenmiş olarak veya doğrudan içilebilir. Günlük vitamin dozu olarak da en azından 5oo miligram C Vitamini alınmalıdır. Balık eti ve beyaz et yenebilir.

Bedeni genel anlamda güçlendiren başka uygulamalarla birlikte kullanılan uygun şifalı bitkiler, romatizmal ve iltihabik gelişmelerin kaynaklarını büyük ölçüde kurutabilirler. Böyle bir tedavi yöntemi uzun süreli olmak zorundadır, çünkü bir süredir gelişmekte olan organik yozlaşmanın(dejenerasyon) 3-4 hafta içinde düzelmesi beklenemez. Ama doğru tedavi yöntemi uygulandığında belirtiler, ağrılar veya sertlikler henüz yok olmadan, günün birinde, “bugün kendimi çok iyi hissediyorum!” diyebilirsiniz.

Genel anlamda zorunlu olan, beden temizliğinin yanı sıra hasta, başka bir benzeri olmayan kendine özgü bir kişi olarak görülmeli ve özel ihtiyaçları araştırılmalıdır. Sindirim sisteminin desteklenmesi gerekir mi? Böbrekler iyi çalışıyor mu? Acaba fazlaca stres yaşanıyor mu? Endokrin salgı sistemi acaba uyumlu çalışıyor mu? Beslenme durumu acaba ne haldedir?

Romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarında, tüm hastalıklarda olduğundan daha da öncelikle, insanın bir bütün olarak tedavi edilmesi kesinlikle gereklidir; aksi halde iyileşme şansı azalır veya etki kısa süreli olur. Ama hasta kişi, başka bir benzeri olmayan bir canlı olarak görüldüğünde, şaşırtıcı iyileşmeler gerçekleşebilir.

Bu ayrıntılı açıklamaların sonunda, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarına karşı kullanılabilecek şu temel bitki karışımını tavsiye edebilirim: Acıyonca(suyoncası) 2 ölçü, keçisakalı(ergeçsakalı) 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, kurtpençesi kökü(yılankökü) 1 ölçü, kereviz tohumu 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzun bir süre boyunca, günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. İçilen her bardak çaya, yarım veya bir tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenmesi tavsiye edilir.

Bu bitki karışımı, yapılabilecek pek çok seçimden yalnızca biridir. Bu bölümde adı geçen öteki bitkiler arasından da bir başka karışım, ihtiyaçlara göre oluşturulabilir.

Eğer ağrılar yüzünden uyku problemi çekiliyorsa, ayrıca uyku getirici bir karışım da hazırlanabilir, çünkü dinlendirici bir uyku sağlık açısından en önde gelen garantidir. Aşağıdaki gibi, ağrıları yatıştırıcı ve uyku getirici bir karışım çok yararlı olacaktır: Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, mayıs papatyası, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce demlenen sıcak çay biraz balla tatlandırılarak içilir. Bitki dozajı bir misli arttırılabilir, hiçbir sakıncası yoktur.

Ayrıca, ağrıları ve iltihaplanmayı yatıştırmak, hasta bölgenin kan dolaşımını arttırarak zararlı maddelerin dışkılanmasını hızlandırmak için, dıştan uygulanacak tedavi yöntemleri de devreye sokulmalıdır. Böyle bir tedavi yalnız başına uygulandığında önemli değişiklikler beklenmemelidir, ama böylece genel durum desteklenmiş ve ağrılar azaltılmış olur. Güçlü bir ısıtıcı ve uyarıcı friksiyon sıvısı, acı biber (paprika) ve gliserinin eşit oranda karıştırılmasıyla elde edilebilir. Ama dikkat! Açık yaralara ve duyarlı bölge olan yüze sürülmemelidir! Kas veya sinir ağrılarına karşı kullanılabilecek en etkili friksiyon ilaçlarından biri de kantaron yağıdır. Kantaron yağının hazırlanışına kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde değinilmektedir. Romatizma ağrılarından etkilenen organlara, sinir ve siyatik ağrılarına ve hafif yanıklara kullanılabilir bu kan kırmızısı bitki yağı. Lavanta, nane, kekik ve biberiye yağları da aynı amaçla kullanılabilir; friksiyon için, 2-3 ml bitki yağı, biraz badem yağı, zeytinyağı veya ayçiçek yağına karıştırılır.

Ağrıların ve şişliklerin tedavisinde bir başka etkili uygulama da, soğuk ve sıcak kompreslerin değişimli olarak yapılmasıdır.

Bağdoku iltihapları

Romatizma ve eklem iltihabına karşı uygulanan yöntemler bu konuda da geçerlidir.

beaverss
02-11-2015, 08:36
Kramplar

Herhalde geçmişte hepimizin herhangi bir organına kramp girmiştir. Gerçi ağrılı bir durumdur ama genellikle önemli değildir. Ama kramplar sık sık yineleniyorsa, tedavi edilmelidir ve bu tedavi yalnızca hastalığın belirtisi olan krampları geçiştirmeyi değil, kan dolaşımını güçlendirmeyi hedef almalıdır, çünkü kramplar dokudaki oksijen yetersizliğinin bir habercisidir.

Uzun süreli bir tedavide, şifalı bitkiler sayesinde bu sıkıntıdan kurtulmak mümkündür. Gilaburu ağaç kabuğu 6 ölçü, alıç 2 ölçü, zencefil 1 ölçü, anason 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, nane 1 ölçü, olarak bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Mukoza kesecik iltihabı (Bursitis)

Diz ve dirsek eklemlerinde, kirişler arasında, kemiklerin yüzeyinde, ya da birbirleri üzerinde olan kasların arasında sıvı dolu kesecikler, organların kendi aralarında hızla hareket etmelerini sağlar. Bu kesecikler iltihaplanabilir. Dizde oluşan iltihaplar, ‘temizlikçi kadın dizi’ olarak tanımlanır, iltihap dirsekte oluştuğunda ise ‘tenisçi dirseği’ denir. Bu problemler sert darbelerin, kazaların veya zamanla gelişen değişimlerin sonucunda ortaya çıkar. Eğer hastalık zamanla gelişen bir özelliğe sahipse, ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen yöntemlerle tedavi edilmelidir. Problem eğer aniden ortaya çıktıysa, dıştan bir kompres, örneğin İsveç Şurubu kompresi veya kan dolaşımını uyarıcı friksiyonlar yapılmalıdır. Uygulanacak olan yöntemler iltihabı ve ağrıyı azaltacaktır. Eğer şikayetler yine de devam ediyorsa, içten uygulanacak bir tedavi yöntemine başvurulmalıdır. Kompresler, friksiyonlar ve içten uygulanacak olan tedavilerle ilgili ayrıntılar, aynen ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde de dile getirilmiştir.

Gut (Damla hastalığı)

Bedende ürik asit birikiminden kaynaklanan ve çok sancılı iltihaplara yol açan bir eklem hastalığıdır. Bedenin dışkılama işlevinde, özellikle de böbrekler üzerinden gerçekleşen dışkılama işlevinde desteklenmesi gerekir. Burada, idrar arttırıcı ve antiromatizmal bitkiler yardımcı olabilir. Etkili bir bitki karışımı: Isırganotu, fasulye kabuğu, civanperçemi, kereviz tohumu, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 2-4 hafta boyunca, günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilmelidir. Ağrılar arttığında, bitki karışımına 1 ölçek zencefil eklenebilir.

Gut hastalığına karşı önlem olarak veya tedavi sırasında, beslenme biçiminin önemi çok büyüktür. Temel olarak asit içermeyen besinler benimsenmeli, pürin içerikli besinlerin tümünden uzak durulmalıdır, çünkü pürinler bedende ürik aside dönüşürler. Pürin içerikli başlıca besinler: Balıklar, kabuklu deniz ürünleri ve karides, karaciğer, böbrek, dana uykuluğu ve fasulye. Kahve ve çay içilmemeli, ölçüsüzce yiyip içmemeye özen gösterilmelidir. Alkolün her türü zararlıdır!

Lumbago (Bel ağrısı)

Pek çok hastalığın belirtisi olabilir. Genelde kas kökenlidir, ama ani hareketlere, yorgunluğa, üşütmeye ve romatizmal hastalıklara bağlı olabilir. Omurgada doğumsal oluşum kusurları, omurlar arası disk fıtıkları, böbrek hastalıkları, cinsel organ hastalıkları veya omurgaya ağır yük bindirmekten de kaynaklanabilir. Ağrıların gerçek nedeni teşhis edilmeli ve uygun bir tedavi uygulanmalıdır. Duruma göre bu tedavi şifalı bitkilerle yapılabilir veya bir kemik hastalıkları uzmanı (osteopat) veya bir uzman cerrah tarafından tedavi edilebilir. Romatizma için önerilen, ısıtıcı ve kan dolaşımını uyarıcı friksiyon ilaçları da bu durumda çok yararlı olabilir. Ayrıca sıcak kompresler de uygulanabilir. Bir atkuyruğu tam banyosu mutlaka denenmelidir; çok rahatlatıcı olabilir!

Siyatik ağrısı (Siyatalji)

Siyatik sinir kökleri üzerinde oluşan baskılardan kaynaklanan, ağrılı bir nevraljik hastalıktır. Çok şiddetli olabilen ağrılar, kaba etlerden kalçanın ve uyluğun arka bölgesine, bacağın arka dış yanına ya da ayak tabanına yayılır. Siyatik sinirinin gerilip ağrının daha da artmasını önlemek için hasta, dizlerini ve kalçalarını bükerek durur. Siyatik siniri, bedenimizdeki en uzun sinirdir; kalçaların arka bölgesinden ayak tabanına kadar uzanır. Siyatik kavramı, kalçalardan baldırlara vuran ağrıların tümü için kullanılır ama, gerçek nedenleri çok değişik olabilir. Ama genelde, omurlar arası diskin fıtıklaşması sonucu veya kalça kemiğindeki bir bozukluk yüzünden, siyatik siniri üzerinde baskı oluşmasından kaynaklanır. Bu durumlarda, hastalığın uzman doktorlarca tedavi edilmesi gerekecektir. Nevraljilerde, yani sinir ağrılarında, sinir sistemini güçlendirici ve yatıştırıcı(sinir sistemi bölümüne bakın) ilaçlar yardımcı olabilir. Bu ağrıların oluşmasında, alt karın bölgesindeki birikimlerin de ağırlıklı rolü olabilir. Bağırsaklarda tıkanıklık veya kronik kabızlık oluşmamasına ve böbreklerin düzenli çalışmasına büyük önem verilmelidir. ‘Romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen tedavi yöntemleri, siyatik ağrıları için de geçerlidir. Bele ve bacaklara yapılan masajlar da çok rahatlatıcıdır.

beaverss
02-11-2015, 08:38
Burkulmalar (Distorsiyon)

Kazalar sonucunda, bir eklemin kapsül ya da bağ yapısında ortaya çıkan ağrılı şişliklerdir. Kan dolaşımını uyarıcı bitkilerin katkısıyla hazırlanan tam veya yarım banyolar veya el ve ayak banyoları, bölgenin kan dolaşımını hızlandırarak iyileşmeyi çabuklaştırır. Bu banyolarda kullanılabilecek bitkilerin en etkilisi kekiktir. Bir ayak banyosu veya tam banyo için, 30-60g kuru kekik, yarım veya bir litre kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15-20 dakika demlendikten sonra, kapakta biriken sıvı da eklenerek süzülür ve sıcak banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 15-20 dakikadır.

Ama en kesin ve en kısa süreli tedavi yöntemi, burkulan eklemin üstüne bir İsveç Şurubu kompresi yapılmasıdır. Büyükçe bir pamuk şurupla ıslatılıp hafifçe sıkılır ve doğrudan burkulan eklemin üstüne çepeçevre yatırılır, pamuğun üstü bir naylon parçasıyla örtüldükten sonra, bandajla sıkıca sarılır veya burkulan diz veya dirsek eklemi ise, kompresin üstüne esnek bir dizlik veya dirseklik çekilir. Kompres saat başı tazelenir ve gece boyunca etkilemeye bırakılır. Genelde ertesi sabah şiş iner ve el veya ayak rahatlıkla kullanılabilir. Ancak, şurup kompresi bazı duyarlı derilerde kaşıntılara ve kızarıklıklara yol açabileceği için, burkulan bölge önceden aynısafa merhemi ile veya yağlı bir bitkisel merhemle ovalanmalıdır.

-Karakafesotu kök veya yapraklarının kaynama suyu ile yapılan sıcak kompresler etkilidir.

-Aynısafa çayı ile yapılan sıcak kompresler de etkilidir.

-Mercanköşk yağı veya merhemi ile yapılan friksiyonlar veya kompresler rahatlatıcıdır.

-Kantaron yağı ile yapılan friksiyonlar ağrıları dindirir ve iyileşmeyi hızlandırır.

İç Salgı Sistemi (Endokrin Sistem)

Ruhsal ve bedensel boyutun birbirine en çok yakınlaştığı alan, iç kontrol sistemimizin mükemmel bütünlüğüdür. Biz, bilincin beyinsel bir nitelik olduğunu düşünürken, sinir sistemi ve iç salgı sistemi işbirliği, bilinç ve beden arasında hemen bir köprü oluşturur. Önce düşünüp sonra hareket ederken, kaslarımızın isteğimiz doğrultusunda çalışmasını sinir sistemi yoluyla kontrol ederiz. Örneğin, tehlikeli bir durumda, adrenalin hormonu kalp atışlarımızı hızlandırır.

Bu süreçlerin pek çoğu, doğrudan beynin kontrolü altında değil, sinir sisteminin ve hormonların içsel dengemizi sağlamasıyla gerçekleşir. Bedenimizin bilgeliği, bedensel dengenin sağlanmasında ve kendi kendine işleyen kontrol mekanizmasında kendini gösterir. Ama beynimizin etkisi genel anlamda belirgindir; iç salgı sisteminin ve sinir sisteminin yardımlarıyla, tüm bedensel işlevleri kontrol eden en önemli organdır o.

İnsan bedeninin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmesi ancak, her organın kendi içinde özel dengesini koruyabilmesine, her dokunun ve her hücrenin bu yolla gözlemlenmesine ve kontrol edilmesine bağlıdır. Hareketlilik, büyüme ve dokuların yenilenmesi gibi, beslenmenin ve atıkların dışkılanmasının da düzenli biçimde sürdürülmesi gerekir. Sinir sistemi, iç salgı bezleri ile işbirliği yapar. Bedenin çeşitli yerlerindeki bu salgı bezleri, salgıladıkları hormonlarını doğrudan kana karıştırırlar. Böylece hormonlar, en kısa sürede bedenin tüm hücrelerine ulaştırılmış olur. Hormonların etkinlikleri, pek çok ilginç araştırmanın ağırlık merkezini oluşturur ve insan bedeninin kusursuzluğu ve güzelliği hakkında şaşırtıcı gözlemler yapılabilmesine yardımcı olur.

Beyin, sinir sistemi ve hormonlar arasındaki mükemmel ilişkiyi biraz olsun anlayabilmek için, hipofiz hormonlarını ve hipotalamusun işlevlerini kısaca gözden geçirebiliriz.

Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar, ön, orta ve arka hipofiz hormonları olarak sınıflandırılır. Ön hipofiz hormonları şunlardır: Tiroit bezinin etkinliğini uyaran, tireotrop hormon (TSH); böbreküstü bezi dış bölümünden glikokortikol hormonların salgılanmasını uyaran, adrenokortikotrop hormon (ACTH); bedensel gelişmeyi etkileyen büyüme hormonu veya somatotrop hormon (STH); kadında yumurtalıklarda yumurta foliküllerinin olgunlaşmasını, erkekte ise sperm yapımını uyaran, folikül uyarıcı hormon (FSH); erkekte erbezi dokusu hücrelerini, kadında ise yumurtlamayı ve sarı cismin oluşumunu uyaran, lutein yapıcı hormon (LH); memedeki süt bezlerini ve sarı cisimden progesteron salgılanmasını uyaran, luteotrop hormonu (LTH), ya da öteki adıyla, prolaktin.

Orta hipofiz hormonu olan, melanosit uyarıcı hormon (MSH), deriye rengini veren melanin pigmentinin yapımını uyarır.

Arka hipofiz hormonları şunlardır: Bedenden su kaybını önleyen ve kılcal damarlarda büzülmeyi sağlayan, antidiüretik hormon (ADH); dölyatağının kasılmasını sağlayan oksitasin. ADH ve oksitasin aslında hipotalamustan salgılanmakta ve arka hipofizde depolanmaktadır.

Hipotalamus, istem dışı sinir sistemi işlevlerinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Beden ısısının, kan basıncının ve sıvı-tuz dengesinin sabit tutulmasını; alınan besin miktarının denetlenmesini; sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki dengenin korunmasını sağlar. Ayrıca, bazı içgüdüsel ve davranışla ilgili etkinlikler de hipotalamusun denetimi altındadır; açlığın giderilmesi, cinsel içgüdünün doyurulması ve duyguların dışavurumu gibi.

Merkez sinir sisteminin, talamus, beyin kabuğu, lentiküler(merceksi) çekirdek, rinensefalon(koku beyni) gibi çeşitli yerlerinden hipotalamusa lifler ulaşır. Bu bağlantılar aynı zamanda göz, kulak ve burun gibi duyu organlarından kaynaklanan uyarıları da hipotalamusa iletirler. Hipotalamusta değerlendirilen sinir uyarıları, hipotalamusu beyin ve omurilik çekirdeklerine bağlayan lifler aracılığı ile ilgili organlara iletilir. Hipotalamus, sinir ileti yoluyla yaptığı bağlantıların dışında, kan yoluyla iç salgı sisteminin etkinliğini de etkiler. Hipofizde üretilen serbestleyici etkenler kan aracılığı ile ön hipofize ulaşarak, burada ilgili oldukları hormonların yapımını ketleyerek ya da uyararak, hipofizdeki hormon üretimini denetler. Hipotalamusun gösterdiği öteki iç salgı etkinliği ise, antidiüretik hormon (vazopressin) ve oksitosin hormonu yapımıdır. Bu maddeler, üretildikleri hipotalamustan arka hipofize sinir lifleri aracılığı ile iletilerek buradan kana verilir. Sonuçta hipotalamus, sinir sistemi ve iç salgı sistemi etkinliklerini bütünleştirerek, iç salgı bezlerinin, organizmanın gereksinimi doğrultusunda çalışmasını sağlar.

beaverss
02-11-2015, 08:38
Sağlık ve İç Salgı Bezleri

Sağlıklı olmanın anlamı, uyumlu ve kusursuz işleyen bir iç salgı sistemine sahip olmaktır. Bu sağlıklılığı koruyabilmek için mutlaka, doğru beslenmeye, olumlu bir duygu ve düşünce dünyası oluşturmaya, hareketli ve amaçlı bir yaşam sürmeye çalışılmalıdır. Örneğin, akupunktur veya enerji dengeleyici yöntemler gibi alternatif tedavi yöntemlerinde, hep iç salgı sistemi hedeflenir; çünkü bu sistem sayesinde bedenin tümü tedavi edilebilir. Olası bir iç salgı sistemi dengesizliğinde, bu tür tedavi yöntemleri sayesinde çok olumlu sonuçlar alınabilir.

İç salgı sistemi (endokrin sistem) rahatsızlıklarına yol açan, stres durumları gibi dışsal nedenler ve genetik bozukluklar gibi içsel nedenlere varana kadar, pek çok neden olabilir. Şifalı bitkiler bu konuda da yardımcı olabilirler. Bedenin eski gücünü ve canlılığını kazanabilmesi için, seçilen uygun bitkilerin gereğince kullanılması gerekir.

Gerçek bir salgı bezi problemi değil de küçük bir salgı bezi dengesizliği olsa bile, bedenin genel dengesi bozulabilir; çünkü iç salgı sistemi bedenimizin en önemli temel taşlarından biridir.

İç Salgı Bezleri İçin Şifalı Bitkiler

Acı ilaçlar, iç salgı bezlerinin tedavisinde önde gelenlerdir. Bu bitkiler sindirimi destekleyici ve güçlendirici olarak tanındıkları için, ilk bakışta şaşkınlık yaratabilirler. Ama salgı sisteminde oynadıkları rol, tüm sistemlerde refleks benzeri bir uyarı başlatmalarıdır. Bu tür bir uyarıcı etki, sistemdeki fazla hareketliliği azaltır, yetersiz işlevleri güçlendirir ve beden dengesinin kusursuz işleyişine böylece katkı sağlar. Bu sonuç, hangi alanda olursa olsun, aksayan işlevleri şifalı bitkilerin her zaman destekleyebileceğinin bir göstergesidir. Bazı ilaçlar güçlü ve belirli etkiler içerirler, ama genelde şifalı bitkiler, bedenin zayıf ve aksayan bölgelerine ulaşır ve orada iyileşmeyi ve işlevlerin uyumunu desteklerler. Acı ilaçların yanı sıra, kan temizleyici bitkiler de bu konuda çok etkilidirler. İç salgı sistemi için en önemli acı ilaçlar: Pelinotu, civanperçemi, eğir kökü, hindiba.

Etkili kan temizleyici bitkiler ise: Yoğurtotu(yapışkanotu), hindiba, kırmızı yonca, adaçayı, biberiye, ökaliptus yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, huş ağacı yaprağı.

İç salgı sistemi çok geniş kapsamlı olduğu için, örneğin böbrek ve karaciğer gibi organların tedavisinde öne çıkan bitkiler de içsel dengenin yeniden kurulmasına yardımcı olabilirler. Hiç unutmamamız gereken en önemli gerçek, bedenimizin bütünlüğüne her bitkinin katkı sağlayabileceğidir.

Salgı Bezi Sisteminde Hastalık Belirtileri

beaverss
02-11-2015, 08:38
Pankreas

Karnın arka bölgesinde, omurganın önünde ve kendini hemen tümüyle örten midenin arkasında yer alır. Hem dış salgı, hem de iç salgı işlevi vardır. Dış salgı dokusu, organın büyük bir bölümünü oluşturur ve onikiparmakbağırsağına dökülen pankreas sıvısını salgılar. İç salgı bölümü ise, çapları yaklaşık 0,2mm olan küçük hücre adacıklarından oluşur. Bunlar yaygın olarak dağılmış olmakla birlikte özellikle organın kuyruk bölümünde yoğundur; farklı hormonlar salgılayan çeşitli hücre tiplerini içerir. Pankreasın iç salgı dokularından salgılanan insülin ve glükogan, şeker metabolizmasında son derecede önem taşır. İnsülin, karaciğer ve kaslardaki glikojen bireşimini ve hücrelerin glikoz kullanımını arttırarak ve proteinlerden glikoz yapımını engelleyerek, kandaki şeker düzeyini düşürür. Ayrıca, yağ metabolizmasında DNA ve RNA bireşimini ve aminoasitlerin kullanımını arttırarak ve proteinlerin kullanımını azaltarak, protein metabolizmasında rol oynar. İnsülin salgısı, doğrudan kandaki glikoz düzeyi ile düzenlenir.

Pankreas iltihabı (Pankreatit)

Pankreasta akut ya da kronik gidiş gösteren iltihap halidir. Akut pankreatit, kabakulak iltihabı sırasında ortaya çıkabilir ve mide ağrısı, sindirim bozukluğu, bulantı ve kusmayla kendini gösterir. Yakın ya da uzak enfeksiyon odaklarından gelerek pankreasa yerleşen irin yapıcı mikropların oluşturduğu biçimleri daha ağırdır. Ayrıca, organın kendi kendini sindirmesi olarak da tanımlanacak biçimde, pankreasın salgıladığı sindirim enzimlerinin dönerek pankreasa saldırmaları söz konusudur. Bu saldırının sebepleri henüz tam bir açıklığa kavuşmuş değildir; ama bir varsayıma göre, safrakesesinin ve pankreasın ortaklaşa kullandıkları çıkış kanalını bir safrakesesi taşının tıkaması sonucunda gerçekleşebilir. Bazı olaylar da fazla alkol tüketiminden kaynaklanmaktadır.

Kitabın safrakesesi bölümünde dile getirilen beslenme biçimi ve şifalı bitki kullanımı ile ilgili açıklamalar gözden geçirilmelidir. Ama hastalığın çok önemli olduğu, ölümle sonuçlanabileceği unutulmamalı ve hasta mutlaka doktor kontrolüne girmelidir.

Hastalığın tedavisinde kullanılabilecek şifalı bitki tavsiye edebilmek pek kolay değildir. Ama yine de, günde 2 bardak ökseotu çayı, içine 1 tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenerek, sabahları ve akşamları birer bardak olmak üzere, aç karnına içilebilir. Pankreas bölgesine uygulanacak uzun süreli İsveç Şurubu kompresleri de rahatlatıcı olabilir. Eğer mide bulantısı varsa, nane çayı rahatlık sağlayacaktır.

beaverss
02-11-2015, 08:39
Şeker hastalığı (Diabetes mellitus)

Şeker hastalığı, en sık rastlanan iç salgı sistemi aksaklıklarından biridir; batı ülkelerinde yaşayanların yüzde birinden daha fazlası bu hastalığı çeker. Diabet olarak da adlandırılan bu hastalığın temel problemi, kandaki şeker düzeyinin yüksek olmasına karşın hücrelerde bu oranın düşmesidir. Pek çok nedenden kaynaklanabilen bu durum, öncelikle atardamarlarda ve kılcal damarlarda etkili olan değişik komplikasyonlarla ortaya çıkar.

Genelde şeker hastalığına yol açabilecek belirgin bir neden yoktur. Kalıtımsallıkla, yaşla, şişmanlıkla veya stresle ilgili olabilir. Bedenin strese karşı gösterdiği tepkilerden biri, böbreküstü bezlerinde aktivite artışıdır ve bu durum kandaki şeker düzeyinin yükselmesine yol açar. Fazla stres şeker hastalığına yol açabilen bir neden değildir, ama gizli bir eğilimin harekete geçmesine pekala yol açabilir. Sebep ne olursa olsun ortaya çıkan sonuç, yüksek bir kan şekeri düzeyi, şekere açlık çeken hücreler, kilo kaybı, aşırı susama, aşırı idrar dışkılama, güç kaybı ve komaya girme olasılığıdır.

Şeker hastalığının tedavisinde ve kontrol altında tutulmasında beslenme biçimi çok önemli rol oynar. Burada amaç, yalnızca bol karbonhidratlı besinlerden kaçınmak değil, aşamalı olarak kana glikoz karışımını önleyebilecek gerçek bir beslenme planı oluşturmaktır. Ama bu beslenme diyeti her hastanın özelliklerine göre oluşturulan, kişiye özgü bir diyet olmalıdır.

Şeker hastalığına yol açan nedenler çok çapraşıktır ve uygulanacak olan tedavinin de aynı doğrultuda planlanması gerekir. Tedavi biçiminin, hastalığın kişideki belirtilerine uygun olması gerektiği halde, biz burada genel anlamda, kandaki şeker düzeyini düşüren veya içerdikleri insülin benzeri maddeler sayesinde başarılı olabilen ve pek çok ülkede kullanılmakta olan bitkileri tanıyacağız: Yaban mersini yaprağı, ısırganotu, zeytin yaprağı, böğürtlen yaprağı, bezelye, arpa, yulaf, ginseng, ökseotu, ıspanak, pelinotu, enginar yaprağı, havuç, hindiba, fasulye kabuğu, çiğ lahana, çiğ soğan, adaçayı, kara üzüm yaprağı, ökaliptus yaprağı, maydanoz, prasa.

Bu bitkilerden oluşturulabilecek etkili bir karışım: Yaban mersini yaprağı 2 ölçü, zeytin yaprağı 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, fasulye kabuğu 1 ölçü, böğürtlen yaprağı 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-2 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir.

Bitki çayı ile kan şekerini düşürme uygulamasına başlandığında, kan şekeri düzeyi mümkün olduğunca sık aralıklarla ölçülür ve tutulan listeye tarihiyle birlikte sonuçlar yazılır. İhmal edilmemesi gereken doktor kontrolü sırasında bu listenin doktora gösterilmesi yararlı olacaktır.

Bu tür tedavilerin erişkin tipi şeker hastalığında uygulanabileceği ve uygulamadan önce doktor onayı alınmasının doğru olacağı unutulmamalıdır.

beaverss
02-11-2015, 08:39
Tiroit Bezi

Tiroit bezi, metabolizma dengesinde çok önemli bir rol oynar. Salgıladığı hormonlardan en önemlileri olan ikisi, bedenimizdeki tüm biyokimyasal işlemlerin düzenliliğini ve devamlılığını sağlar. Problemler, tiroit bezinin çok (hipertiroidizm) ya da az çalışmasından (hipotiroidizm) kaynaklanır, duygusal ve bedensel rahatsızlıklara yol açar.

Tiroit bezinin çok çalışması (Hipertiroidizm)

Gereğinden çok hormon salgılandığında, bu hormonların hücrelerdeki yakılma işlemi de normalde olduğundan daha uzun sürer. Gerçi iştah artar, ama aynı zamanda sürekli hareketlilik, korku ve gerginlik eşliğinde, kilo kaybı görülmeye başlar. Gerginlik ve sinirlilik halinin yatıştırılması için uygulanabilecek etkili bir tedavide, acı ilaçların yanı sıra, kediotu kökü, yulaf, arslankuyruğu ve sarı kantaron gibi yatıştırıcı bitkiler kullanılabilir. Belirtilerin yatıştırılabilmesi için uygulanan bu tedavinin yanı sıra, hormon benzeri maddeler içeren bitkilerin karışımıyla uzun süreli bir tedavi de mutlaka uygulanmalıdır. Aşağıdaki karışım bu tedavide başarıyla kullanılabilir:

Arslankuyruğu 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yapışkanotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, uzun bir süre boyunca (6-8 hafta), aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

Tiroit bezinin az çalışması (Hipotiroidizm)

Bu hastalık belirtisinde ise tiroit bezinin çok çalışmasının belirtilerinin aksine, genellikle uyuşukluk ve umursamazlığın eşliğinde kilo artışları ve depresyona yatkınlık halleri görülür. Bu durumda rahatlıklar sağlayabilecek bitkiler acı madde içerenler, sinir sistemini güçlendirenler ve orman sarmaşığı gibi bol miktarda iyot içerenlerdir. Uygun bir karışım aşağıdaki gibi olabilir:

Orman sarmaşığı 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yeşil yulaf(veya sarı kantaron) 1 ölçü, pelinotu(veya eğir kökü) 1 ölçü, hindiba(kök ve yaprak) 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzunca bir süre boyunca(6-8 hafta), günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir. Ayrıca dengeli ve besleyici bir beslenme programı uygulanması doğru olur.

Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

beaverss
02-11-2015, 08:39
Guatr (Struma)

Bu hastalıkta, tiroit bezinin büyümesi nedeniyle, boğaz bölgesini çevreleyen bir şişkinlik oluşur. Genellikle tiroit bezinin az veya çok çalışmasından kaynaklanır, ama başlıca nedeni, besinlerden ve sudan yeterince iyot alınamamasıdır. İyot maddesi, bedende öncelikle tiroit hormonlarının üretilmesinde kullanılır, bu yüzden bu önemli maddenin her türlü eksikliği tiroit bezini etkiler. Bu konunun beslenmeyle olan ilişkisi anlaşılıncaya kadar bu belirti, genellikle toprağında ve suyunda çok az iyot olan, örneğin dağlık bölgelerde yaşayan kişilere özgü bir hastalık olarak bilinirdi. İyot genellikle sofra tuzuna ve bazı ülkelerde ekmeğe eklenir. İyot içerikli bitkiler, öncelik sırasına göre, orman sarmaşığı ve yulaf olarak bilinir. Ayrıca, ülkemizde bilimsel olarak tanınmayan bir deniz yosunu türü de iyot açısından çok zengindir ve batılı ülkelerde bu doğrultuda yaygınlıkla kullanılmaktadır. Bitkinin, Latince, Almanca, İngilizce ve Fransızca adları şöyledir: Fucus vesiculosus, Blasentang, Sea kelp, Varech vesiculeux.

Ama guatrın eritilmesinde yoğurtotu(yapışkanotu) bitkisinin çayı ile yapılan sürekli gargaralar ve arada birkaç yudum çay içimi çok olumlu sonuçlar verebilir.

Ayrıca, biraz tuz eklenerek lapa haline getirilen taze sinirliot lapa kompresleri doğrudan guatrın üstüne yatırılıp tespit edilebilir. Günde 2 kere, 2-3 saatlik lapa kompresleri öncesinde bölgeye yağlı bir bitkisel merhem veya krem sürülmesi, olası deri reaksiyonlarını ve kurumaları önleyebilir.

Bu tedavilerin uygulanması için doktor onayı alınması doğru olur.

beaverss
02-11-2015, 08:39
Böbreküstü Bezleri

Böbreklerin üst ucunun tepesinde yer alırlar ve çok değişik iki bölümden oluşurlar; kabuk bölümü (korteks) ve iç bölüm (medulla). Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlarla uyarılan kabuk bölümü, üç değişik hormon grubu salgılar. Bir hormon grubunun uyarıları sayesinde, sodyumun bedende tutulması ve potasyumun bedenden dışkılanması sağlanır. Yani bu hormon doğrudan, bedenin değişmeyen tuz dengesinin kuruluşuna/sürdürülmesine katılır. İkinci bir hormon grubu, şeker, aminoasitler ve yağ metabolizmalarını düzenler. Bu gruplardaki steroit hormonları, tüm hücrelerde normal bir yenilenme(regenerasyon) ve sağlıklı bir gelişme sürdürülebilmesi için gerekli olan temel maddelerin ve besinlerin kesintisiz biçimde hedeflerine ulaştırılmasını sağlar. Bu hormonlar pek çok bedensel işlevde rol oynar ve iltihaplanmaları bile önlerler. Bu etki, tıpta yapay steroit ilaçlarının kullanımına da açıklık getiriyor. Bu yapay ilaçlar, iltihaplanmalara ve eklem iltihabı gibi hastalıklara karşı çok başarılıdırlar, ama çok önemli yan etkileri vardır. Bu yan etkilerden kaynaklanan hastalıklar, ilaç tedavisinin yan etkilerinden kaynaklanan hastalıkların en kötülerinden sayılabilir. Ancak, hasta özelliklerinin gerektirdiği bazı kaçınılmaz durumlarda, böyle bir ilaçtan kaynaklanabilecek rizikolar göze alınabilir.

Böbreküstü bezinin kabuk bölümünde üretilen üçüncü hormon grubu (kortikosteroit), erkeklik hormonu (androjen) ve dişilik hormonu (östrojen) ile birleşerek, bir cinsiyet hormonu kimliği oluşturur. Her iki hormon türü erkeklerde de kadınlarda da üretilir ve bunların arasındaki oran farkı, cinslerin arasındaki fiziksel farklılığın oluşmasını sağlar.

Böbreküstü bezinin iç bölümü, dış bölümden bağımsız çalışarak, adrenalin ve noradrenalin hormonlarını üretir. Bu hormonlar, kavga veya kaçış durumları için gereken ani bedensel tepkileri oluşturur ve desteklerler. Ruhsal şoklar, ağrılar, yüksek dereceli ısılar veya kan şekeri düzeyinin düşmesi gibi stresli durumlarda, böbreküstü bezlerinin iç bölümüne sinirsel uyarılar göndermesi için, ara beyin uyarılır. Bu uyarıya yanıt olarak hemen, adrenalin ve noradrenalin doğrudan kana salgılanır. Bu hormonlar bileşiminin görevi, bedeni olağanüstü davranışlara hazır hale getirmektir; bu görev, solunumun hızlandırılması, kan basıncının yükseltilmesi ve kalp atımının hızlandırılmasıyla başlatılır. Kandaki şeker ve yağ asidi düzeyi de yükseltilerek, hücrelere enerji ulaşımı arttırılır, iç organlara ve deriye daha az kan gönderilerek kasların daha çok kanla beslenip güçlenmesi ve canlılık kazanması sağlanır.

Bu tepki, stres durumunu yaratan etkenlerden bağımsız olarak oluşur. Ama oluşan tepki sonucunda ortaya çıkan enerjinin mutlaka kullanılarak tüketilmesi gerekir. Bu tepkinin bastırılması durumunda (ki genelde, duygusal nedenlerden kaynaklandıkları için bastırılmaya çalışılır) ortada kalan adrenali beden yadsıyamaz. Dışsal tepki bastırıldığı için, beden zorunlu olarak kendi içine yönelir. Süreklilik gösteren bu durum, güç kaybına yol açar ve büyük olasılıkla bedenin herhangi bir bölgesinde oluşabilecek kronik hastalıklara uygun bir ortam oluşturabilir. Böyle bir oluşum, kan şekeri düzeyindeki artışlar nedeniyle insülin üretimini arttırmak zorunda kalan pankreasta ortaya çıkabilir ve bu durum da diabet hastalığına yatkınlığın bir göstergesi olarak algılanabilir.

Böbreküstü bezlerinin işlevlerini kusursuz yapabilmelerinin sağlanabilmesi için beslenmeleri ve kendilerini yenileyebilmeleri amacıyla kullanılabilecek şifalı bitkileri tanımak gerekir. Her ne olursa olsun alışılmış ölçülerin üstünde bir stres yaşandığında, böbreküstü bezlerinin desteklenmesi için şifalı bitkilerin yardımına başvurulmalıdır.

Bitkisel araştırma bulgularına göre pek çok bitki, böbreküstü bezi hormonlarının değişik aşamalarını içermektedir. Bu bitkilerin en önemlileri: Hodan(Borago officinalis), suteresi, karakafesotu yaprağı, ginseng, meyan kökü.

Stres baskısı altında olan herkes, uzun süreli bir bitki kullanımından yararlanmalıdır. Hodan çayının ve ginseng damlasının uzun süreli kullanımı özellikle önerilir. Yapay (sentetik) steroit hormonu ile tedavi edilen kişilerin, böbreküstü bezlerine yeniden canlılık kazandırılabilmesi için, 3-5 haftalık bir meyan kökü tedavisi uygulamaları yararlı olur. Çok ince kıyılan kökten yarım tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2 bardak taze demlenmiş çay, öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yeni bir tedavi kürüne başlamak için 1-2 hafta beklenilmesi gerekir.

beaverss
02-11-2015, 08:40
Cinsel Sistem

Bu bölümde ağırlık noktası dişi cinsel sistem olacak, çünkü bu bedensel bölgede pek çok özel rahatsızlık oluşur. İnsan anatomisinin nitelikleri açısından erkek cinsel sistemi, yapısına ve işlevine göre, dişi cinsel sistem gibi karmaşık değildir. Kendine özgü gizleri olan doğum mucizesi dişi bedene aittir; erkek bedeniyle ilişkisi pek azdır. Erkek cinsel sisteminde genellikle prostat bezi ile ilgili problemler görülür ve bu konuya Üriner Sistem bölümünde değineceğiz. Erkek cinsel sisteminde ortaya çıkan enfeksiyonlarda da, dişi cinsel sistemde uygulanan enfeksiyon tedavileri geçerlidir.

Cinsel sistemin sağlıklı olması ve dengeli bir bütünsellikle çalışabilmesi için, bedenin ve ruhun bir bütün olarak sağlıklı ve dinç olması gerekir. Beslenme yetersizliğinde, adet görme düzensizlikleri ve vajinal akıntılar görülebilir. Eğer yaşam biçimimize karamsarlık hakimse, yeni yaşamlar oluşturmaya hazır olan sistem bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bebeklerin her bakımdan sağlıklı olarak dünyaya gelebilmeleri için gebelik sürecinde kusursuz bir yaşam sürdürülmelidir! Genel sağlık durumunu kontrol et, ama yaşamla olan ilişkilerini de; sevgi dolu ve güçlendirici duygulardan yardım al! Düşüncelerini şöyle bir gözden geçir; olumlu mu düşünüyorsun? Ne tür kitaplar okuyor, hangi filmleri izlemekten zevk alıyorsun, politik amaçların nelerdir? Bedeninin içindeki güç, yalnızca seni çevreleyen güç tarafından etkilenmez, daha çok senin onu kullanım biçiminden etkilenir ve bu daha da önemlidir.

Dişi Cinsel Sistem İçin Şifalı Bitkiler

Pek çok şifalı bitki, dişi cinsel sistemi olumlu etkileyebilecek niteliklere sahiptir. Şifalı bitkilerle tedavinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bitkileri, öne çıkan iyileştirici özelliklerine göre sınıflandırmak gerekir.
Dölyatağını güçlendirici bitkiler

Dölyatağını güçlendirici bu bitkiler, tüm hücreleriyle birlikte sistemi güçlendirip canlandırır ve organik işlevleri desteklerler. Her bitkinin etki biçimi değişik olduğu halde, bu bitkilerin tümü, dişi cinsel sistemi bütünüyle olumlu etkilerler. Arslanpençesi, civanperçemi, çobançantası, ökseotu, sarı kantaron, kediotu kökü, mayıs papatyası, hayıt meyvesi(tohumu), arslankuyruğu, keçisakalı, genel anlamda kullanılan bitkilerdir. Genellikle akut bir rahatsızlık olmasa da cinsel organların güçsüzlüklerinin tüm bedeni olumsuz etkilemelerini önlemek amacıyla kullanılabilirler.

beaverss
02-11-2015, 08:40
Adet kanamalarını güçlendirici ilaçlar (Emmenagoga)

Bu ilaçlar yetersiz kanamaları uyarıcı ve normalleştirici etkiler içerirler. Dölyatağını güçlendirici ilaçların pek çoğu da kanamaları normal düzeye çıkarır ve tüm sistemin dengelenmesinde etkili olurlar. Ama tüm sistemi etkilemeyip ancak sınırlı alanlarda etkili olan bitkiler de vardır. Hele öyleleri vardır ki, yaptıkları doğrudan etkiyle hatta bitkisel kürtajı gerçekleştirebilirler; ama biz bu konuyla ilgilenmeyeceğiz. Daha sonra, gebelik süresince kullanılmaması gereken bitkilerin bir listesini oluşturmaya çalışacağız.

Adet kanamalarını güçlendirici ilaçların bir listesi: Yavşanotu, arslankuyruğu, civanperçemi, maydanoz, sedefotu, kekik, anason, eğir kökü, biberiye, pelinotu, sarı kantaron.

Kendisine iyi gelecek bitkiyi bu liste içinde herkesin kendisinin seçmesi ve hatta bazı bitki karışımları oluşturması doğru olur. Ama bitkileri ve bitki karışımlarını yüksek dozda ve sürekli kullanmamak gerekir. Seçimlerinize örnek olabilecek bir bitki karışımı şöyle olabilir: Civapperçemi 2 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, biberiye 1 ölçü, maydanoz 1 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Çay içimi, adet görme tarihinden 5-6 gün önce başlar ve kanama sona erince bırakılır ve bir sonraki adet döneminden önce yine başlanır. Bu yöntemle uygulanacak 4-6 aylık bir tedaviden sonra büyük olasılıkla her şey yoluna girmiş olacaktır.

beaverss
02-11-2015, 08:40
Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar

Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar çok önemli bir grup oluştururlar. İç salgı sistemini dengeleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, cinsel sistemin önemli işleyiş biçimini de genel anlamda destekleyebilirler. Bu konuda önde gelen, yavşanotu(kara pelin), hayıt meyvesi(tohumu) ve şerbetçiotu bitkileridir. Çok değerli bir bitki olan hayıt meyvesi, ösrojen ve progesteron hormon aktivitelerini normalleştirerek, adet görme konusundaki düzensizliklerin sona ermesini ağlar ve ayrıca, menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı da başarıyla kullanılabilir. Şerbetçiotu östrojen benzeri maddeler içerir ve böylece östrojen hormon düzeyinin düşük olduğu hallerde ve menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı kullanılabilir. Erkeklerde de bazı cinsel bozukluklara, örneğin uykuda boşalmaya, erken boşalmaya karşı veya, eğer şikayet konusu oluyorsa, yoğun cinsel isteği bastırmak amacıyla kullanılabilir. Hayıt tohumu, hipofizi uyarır ve özellikle progesteron işlevini normalleştirir. Cinsel organları güçlendirir. Ama her şeyden önce dişilik hormonlarının dengesini düzenleyici olarak bilinir. Aynı zamanda afrodizyak ve anti afrodizyak olduğu söylenir. Kısaca o, gerekli düzenlemeleri yapabilecek yeteneklere sahiptir.

beaverss
02-11-2015, 08:41
Sıkıştırıcı-büzüştürücü-gerdirici ilaçlar (Adstringentia)

Deri ve mukoza dokularını sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı ve yerel olarak damarları büzüştürücü etkiler içeren ilaçlar, cinsel sistemde yaygınlıkla kullanılır. Aşağıdaki bitkiler özellikle önerilir: Arslanpençesi, çobançantası, atkuyruğu, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, cezayir menekşesi(Vinca minor veya major), yeşil yulaf, sarı kantaron, ebegümeci, ratanya kökü(Krameria triandra), atkestanesi, sinirliot, turnagagası(Geranium robertianum), beyaz ballıbaba(Lamium album).

beaverss
02-11-2015, 08:41
Mukoza koruyucu ilaçlar (Demulcentia)

Mukoza koruyucu ilaçlar, sistemin tümünde mukozayı yatıştıran, koruyan ve iyileştiren etkilere sahiptirler. İdrar yolları için geçerli olan bitkiler de cinsel sistem rahatsızlıklarında kullanılabilir. Bu bitkilerden bazı örnekler: Hatmi, mısır püskülü, kocayemiş yaprağı, aynısafa, ceviz yaprağı, mayıs papatyası.

beaverss
02-11-2015, 08:41
Antiseptik ilaçlar (Antiseptika)

Bir hastalık belirtisinde antiseptik(mikrop kırıcı) ilaçlar gerektiğinde, genel anlamda veya idrar yolları için kullanılan antiseptik ilaçlara başvurulabilir. Bu ilaçlardan bazıları: Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, sarmısak, ayrıkotu kökü, ardıç kozalağı, aynısafa, altınbaşak, kestane yaprağı, mayıs papatyası, ısırganotu, lavanta, echinacea kökü veya preparatları.

Etkili bir bitki karışımı: Kocayemiş yaprağı 2 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, altınbaşak(veya ısırganotu) 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, kekik 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, mayıs papatyası, ısırganotu ve aynısafa oturma banyoları da, çay içiminin yanı sıra günde 1-2 kere yapıldığında, iyileşme süreci kısalacaktır.

beaverss
02-11-2015, 08:41
Kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar

Cinsel sistem hastalıkları tüm bedeni etkileyebildiği için kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçların da kullanılması yararlı olacaktır. Bu bitkilerden en etkili olanları: Yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, koçboynuzu(Melilotus officinalis), hindiba, civanperçemi, ayrıkotu kökü, böğürtlen yaprağı, ıhlamur, kereviz tohumu, sinirliot, çiğ soğan.

Bitki çaylarının hazırlanışı ve kullanımı yukarda belirtildiği gibidir. Bitki karışımları geliştirilebilir.

beaverss
02-11-2015, 08:41
Başka ilaçlar

Cinsel sistem hastalıklarında ödemler de görülebildiği için gerektiğinde idrar arttırıcı ve ödem çözücü bitkiler kullanılmalıdır: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, altınbaşak, kereviz tohumu veya yaprağı, maydanoz, atkuyruğu, meyan kökü, hindiba, fasulye kabuğu.

Bir bitki karışımı önerisi: Huş ağacı yaprağı(veya fasulye kabuğu) 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, kereviz tohumu(veya yaprağı) 1 ölçü, meyan kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Ödem çözüldüğünde, 2-3 gün daha günde 1 bardak çay içilir ve bırakılır.

Acı madde ilaçları da yardımcı olabilir, çünkü genel sağlığın başlıca kurallarından biri de sindirim sisteminin sağlıklı işlemesidir. Kullanılabilecek bitkiler: Pelinotu, eğir kökü, centiyane kökü, civanperçemi, hindiba, melekotu kökü, mercanköşk, mayıs papatyası, kekik.

1-2 bardak bitki çayı gün boyuna yayılarak, 3-5 günlük kürler halinde kullanılmalıdır.

GÜZELLİK ve ŞİFALI BİTKİLER

SAÇ


Canlı ve parlak saçlar için
Ihlamur, ısırgan, şimşir

Kepeklenen saçlar için
Soğan

Yağlı saçların temizliği için
Biberiye

Zayıf saçları güçlendirmek için
Enginar, kekik




CİLT


Cildi canlı ve gergin tutmak için
Biberiye, çilek, havuç, hıyar

Yağlı ciltlerin temizliğinde
Ayva

Sivilceler için
Elma, hindiba, şalgam

Ergenlikler için
Lavanta çiçeği

beaverss
02-11-2015, 08:42
BİTKİLER VE SAÇLAR.KOZMETİK

Saçlarınız devamlı zarif, sağlam, elastiki ve cazip parlaklıkta kalabilmesi için bakım gereklidir. Bu hususta bazı tavsiyelerimiz:

Saçlar haftada bir defa sıcak su ile yıkanmalı, kuru saçlar ise iki haftada bir. Açık renkli saçlar papatya veya ayçiçeğinin sarı çiçek yapraklarından elde edilen haşlama su ile yıkanmalı (durulanmalı)dır. Kuru papatya veya ayçiçeği yapraklarından 2 çorba kaşığı 1 litre suda 5 dakika kaynatılır. Eğer saçlarda bulunan fazla yağ giderilmek isteniyorsa, saçlar evvela meşe ağacı kabuğu suyu ile (3 çorba kaşığı meşe kabuğu, 1 It. suda 15 dakika kaynatılır.) yıkanmalıdır. Kuru saçlar ise yıkanmadan evvel hint yağı, badem yağı veya zeytin yağı ile yağlanmalıdır. Saçlar yağlandıktan sonra, sıcak suda ıslatılmış ve iyice sıkılmış havlu ile sarılır bir saat sonra yıkanır. Saçların kolay yıkanması için, saçlara yumurta akı veya yoğurt sürülür. Saçların kuvvetlenmesi ve parlaklık kazanması için demli çay suyu ile durulanması lazımdır. Şayet saçlar fazla yağlı değilse, şu karışım ile yağlanmalı: bir oran hint yağı, 3 oran badem yağı karıştırılır. Bu yağ avuç içine koyulduktan sonra hafif hareketlerle saç üzerine masaj yapılır.

Saçlarda genellikle kepeklenme görülür. Kepeklenmeye karşı size birkaç reçete daha verelim: 100 g. ısırgan yaprağı, yarım litre su, 100 g. ispirto karıştırılıp 2 saat bekletilir. Sonra süzülür. Her gün dairevi hareketlerle ikinci yıkanmaya kadar sürülür. Aynı maksat için aynı ölçüde gaz ve ispirto karışımına soğan suyu sıkılarak kullanılır.

Saç dökülmesi "seyrekleşmesi" çok sık rastlanan hallerdendir. Bu hususta birkaç reçete sunalım:

Saç Kremi: İnce kıyılmış dulavratotunun kökünden 3 çorba kaşığı 300 g. suda 15 dakika kaynatılır. Haşlama süzülür, içerisine 9 çorba kaşığı eritilmiş sığır iç yağı karıştırılır. Fırında hafif hararetde (23 saat) bırakılır. Karışım soğuduktan sonra fazla su atılır. Elde edilen krem ile her gün saç dipleri yağlanır.

20 g. kıyılmış dulavratotu kökü, 0,5 It. suda 15 dakika kaynatılır. Soğuyunca süzülür. Bu mayi ile saç dipleri oğuşturulur, sonra saçlar yıkanır. Haftada 34 defa tekrarlanır.

Saç Yağı: 100 g.taze (yaş) dulavratotu kökü iyice kıyılarak 200 g. badem yağında 24 saat bekletilir. Sonra 15 dakika hafif ateşte kaynatılır. Soğuyunca kökler iyice sıkıldıktan sonra yağ süzülür. Saçların yıkanmasından 5 saat evvel saçlara sürülür.

Aşağıdaki bitkiler de saç dökülmesine karşı kullanılır:

1) 1 çorba kaşığı huş ağacı yaprağı (Betula pendula)300 g. kaynar suda 2 saat bekletilir, sonra süzülür. Saçlar yıkandıktan sonra bu terkip ile yağlanır.

2) 2 baş soğan ince kıyılır. 300 g. isppirto içerisinde 10 gün bekletilir. Saçların yıkanmasından bir gün önce bu terkiple saç kökleri yağlanır.

Kepeklenmeye Karşı ve Saç Büyümesi Hakkında: 50 g. çöpleme (Veratrum lobelianum) kökü 250 g. su, 250 g. ispirto (ispirto yanıcı ve parlayıcıdır dikkat!) içerisinde mayi yarı kalıncaya kadar kaynatılır. Sonra süzülür. Haftada 3 defa saç köklerine sürülerek oğuşturulur. İki hafta devam edilir. Sonra yıkanmadan 1 gün evvel yalnız 1 defa sürülür. Aynı şekilde ısırgan kökleri de kullanılabilir. (Şifalı Bitkilerle Tedavi Atlası- Prof.Dr. Ivan Isaev'den alıntı)

Rad. Hellebori (çöpleme, karacaot kökünden).................... 50 g.

Rad. Althacae (tıbbi hatmi kökünden)................................... 25 g.

Kullanılış Şekli: Çöpleme kökleri 250 g. sirke ile yarı kalıncaya kadar kaynatılır, sonra süzülür. (Hatmi kökleri 150 g. soğuk suda bir saat bekletildikten sonra süzülür.) elde edilen mayi diğer mayi ile karıştırılır. Bu karışım ile dökülen saç köklerine sabah akşam friksiyon (oğuşturma) yapılır.

beaverss
02-11-2015, 08:42
KOZMETİKDE KULLANILAN DİĞER BİTKİLER

Hatmi Tentürü: 2 çorba kaşığı hatmi yaprağı veya ince kıyılmış kökü 300 g. soğuk suda 1 saat bekletilip, süzülür. Elde edilen tentür mantarlarla ve kuru cilde karşı kompres şeklinde kullanılır.

Karahindiba Haşlaması: Bitkiden 2 çorba kaşığı 300 g. suda 10 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra süzülür. Elde edilen mayi ile sabah akşam yüz yıkanır. Yüzdeki küçük siyah lekeleri ve çilleri giderir.

Nane haşlaması: 100 g. nane yarım kova kaynar suda yarım saat bırakıldıktan sonra yorgunluktan dolayı şişmiş ayaklara banyo şeklinde uygulanır.

Gül Yaprakları İle Tütsülenmek (İnhalasyon): Hafif ateş üzerinde, su kaynatılan bir kab üzerine kevgir veya elek kapatılır. Eleğin kaidesine gül yaprakları serilir. Yüz gül yapraklarına 1520 cm. kadar yaklaştırılır, baş bir havlu ile örtülür. Güldeki eterik yağ cildi sağlamlaştırır ve yüze canlılık ve tazelik verir.

Yüzde Beliren Mantarlar: Tuzlu su ve kızıl ağaç veya huş ağacı yapraklarının haşlaması ile giderilir. Sati mantarlarda ise: Atkuyruğu veya büyük kuzukulağı haşlamasıyla kompres yapılır.

Dudaklarda Meydana Gelen Uçuklarda: Meşe kabuğu veya menekşe haşlanarak kompres yapılır.

Yüzde Çıkan Siyah Lekecikler: 2 çorba kaşığı mısır unu veya yulaf unu 1 yumurta akı ile köpükleninceye kadar çırpılır. Yüzdeki siyah lekelere sürülür. Kuruduktan sonra kuru, pamuklu bir bezle silinir. Sonra soğuk su ile yıkanır.

Yüze zeytin yağı ile hafif masaj yapılması tavsiye olunur. Yüz masajdan evvel, sabun kullanmadan sıcak su ile yıkanır ve soğuk su ile durulanır. Sonra da zeytin yağı ile yüze hafif masaj yapılır ve 20 dakika bekletildikten sonra tekrar sabun kullanılmadan sıcak su ile yıkanır, soğuk su ile de durulanır. Zeytinyağı dirsek ve tırnaklar içinde yararlıdır. Zeytin yağına taze fesleğen (100 g. fesleğen 1/2 It. zeytin yağı) karıştırılır. Bir hafta bekletilerek yapılırsa çok yararlıdır.

Yüzde beliren lekeler (siyah ve sarı lekeler). Taze (hıyar) salatalık püresi yüze devamlı sürülerek giderilir. Cilt yumuşak ve pürüzsüz olur.

beaverss
02-11-2015, 08:42
YÜZ GÜZELLİĞİNİZİ DEVAM ETTİRME USULLERİ

Bitkisel maskeler

1) Kuru Ciltler İçin Maskeler:

Yulaf İçi Maskesi: 2 çorba kaşığı yulaf içi, suda veya sütde 15 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra mahlülle bir kaşık bal ilave edilir. Hafif sıcak vaziyette yüze sürülüp, 15 dakika bekletilir. Yüz ılık su ile yıkanır.

Kabak Maskesi: Pişirilmiş kabaktan 2 çorba kaşığı iyice karıştırıldıktan sonra, içerisine 1 çorba kaşığı zeytin yağı veya badem yağı karıştırılır. Elde edilen karışım yüze sürülür, 20 dakika sonra ılık su ile yıkanır.

Havuç Maskesi: 2 havuç rendelenir, yumurta akı ile çırpılır, 1 tatlı kaşığı zeytin yağı veya süt ve az miktarda nişasta karıştırılır. Sonra yüz boyun ile birlikte yağlanır. 30 dakika sonra ılık su ile yıkanır.

Marul Maskesi: Marul yaprakları ince ince kıyılır, üzerine zeytin yağı ve birkaç damla limon suyu sıkılır (lapa haline gelmesi için). Yüze sürülür. 20 dakika sonra yavaş yavaş evvela sıcak su ile, sonra soğuk su ile yıkanır. Marul yerine, rendelenmiş turp veya patates püresi de kullanılabilir.

Muz Maskesi: Bir adet muz iyice dövüldükten sonra, içerisine 1 tatlı kaşığı süt veya kaymak katılarak karıştırılır. Sonra yüze sürülür. 20 dakika sonra ılık su ile yıkanır.

Elma Maskesi: Bir elma iyice rendelendikten sonra, içerisine bir çorba kaşığı zeytin yağı, süt veya kaymak karıştırılır. Yüz ve boyuna sürülür. 20 dakika kadar bekledikten sonra ılık su ile yıkanır.

Şeftali Maskesi: OIgun bir şeftali iyice ezildikten sonra, haşlama papatya suyu ile lapa haline gelinceye kadar karıştırılır. Sonra yüze sürülür. 20 dakika bekletildikten sonra yüz, sıcak su ile yıkanır.

Hıyar (salatalık) Maskesi: Rendelenmiş hıyara birkaç damla limon suyu damlatılır. Yüz ve boyuna sürülür. 20 dakika sonra bir mendil veya bir bezle iyice temizlenir, yüz yıkanmalıdır.

2) Yağlı Ciltler İçin Maskeler:

Badem Maskesi: Papatya, Ihlamur çiçeği, lavanta, mürver ağacı çiçeği ve çam filiz uçlarından eşit miktarda alınıp karıştırılır. Bu karışımdan 2 çorba kaşığı alınıp 150 g. kaynar su içinde haşlanır. Bu haşlamaya (50 grama 1 çorba kaşığı badem içi gelecek şekilde) badem içi ilâve edilip, haşlamaya devam edilir. Sonra haşlanmış terkibe (1 tatlı kaşığı un ve yarım tatlı kaşığı bal ilave edilir. Sıcak vaziyette yüze sürülür. (Sıcaklık dayanılacak gibi olmalıdır.) 30 dakika bekledikten sonra, evvela sıcak sonra soğuk su ile yıkanmalıdır.

Elma Maskesi: 12 elma rendeledikten sonra, iyice çırpılmış yumurta akı ile karıştırılır. Elde edilen karışım yüze ve boyna sürülüp 20 dakika bekledikten sonra ılık su ile yıkanır.

beaverss
02-11-2015, 08:43
BİTKİSEL BANYOLAR

Mantar ve Sivilcelere Karşı Banyo: Çok ince kıyılan mercan köşk saplarından 100 g. bir kaba konduktan sonra üzerine 2 It. kaynar su dökülür ve 30 dakika bekletilir. Haşlama süzüldükten sonra elde edilen mayi, banyo yapılacak kaba (küvet) boşaltılır. Banyo suyunun 37° hararetde olması lazımdır. Banyo kabı kâfi derecede doldurulur, Banyo müddeti 30 dakikadır.

Ayakların Yumuşatılması İçin Banyo: Sıcak su ile dolu kap içerisine 100 g. deniz tuzu ve 500 g. at kestanesi haşlaması ilave edilir. Banyo müddeti 30 dakikadır. Banyodan sonra ayaklar ispirtolu kâfur ve zeytinyağı ile oğuşturulur. Banyo, nasırlaşmış, ayaklara tavsiye edilir.

Ayaklarda Yorgunluk ve Terlemeyi Giderecek Banyo: Meşe kabuğundan elde edilen (yukarıda yazıldığı gibi) haşlama ve deniz tuzu ilavesiyle 37° sıcaklıkta su ile hergün banyo yapılır, sonra ayaklara zeytin yağı ile mesaj yapılır.

Soğuk Ayaklara Banyo: Ayaklar sıcak (dayanılacak kadar) suda 2 dakika tutulduktan sonra çıkarılır ve hemen soğuk suya sokulur. 10 saniye tutulduktan sonra çıkarılır. Bu ameliya 5 defa tekrarlanır. Banyo suyuna yemişken çiçeği katılırsa (50 g. yemişken çiçeği 1 litre su ile 10 dakika kaynatılır) yararlıdır.

Yüze Yapılan Buharlı Banyolar: Bu banyo, cilt bünyesine göre çeşitli bitkilerden yapılır. Kuru, nazik, hassas ve kolayca iltihaplanabilecek ciltlerde eşit miktarda oğulotu, dereotu, lavanta çiçeği, papatya, aynısafa çiçeği ve öksürükotu karışımı kullanılır. Yağlı, ve aşırı terleyen ciltlere de yine eşit miktarda biberiye, papatya, ıhlamur çiçeği, nane yaprakları, meşe kabuğu, atkestanesi meyveleri, söğüt ve huş ağacı yaprakları karışımı çok etkilidir. Sarı, solgun ve yorgun ciltlere de kâfur, lavanta çiçeği ve oğulotu karışımı tavsiye edilir.

Geniş bir kap içerisine 1 çorba kaşığı ilave edilir, üzerine su konarak kaynatılır. Su buharlaşmaya başlayınca yüz 20 cm. kadar aralıkla buhara tutulur. Baş bir havlu ile örtülür. Bu banyo 15 dakika kadar devam eder. Sonra yüz soğuk su ile yıkanıp, bitki losyonu ile oğuşturulur ve bitkisel maske konur. (üst yazılara bakınız.)

Yüze tatbik edilen banyolar kolay ve yararlıdır. Haftada bir defa yapılmalıdır. Yüze güzellik, tazelik, canlılık verir, yüzdeki siyah lekeleri, göze çarpan beyaz taneleri vs. yok eder.

beaverss
02-11-2015, 08:43
Kaplıcalar

TEDAVİ MEVSİMİ
Genel olarak ifade etmek gerekirse, kaplıca tedavisinin mevsimi yoktur. Ancak gelenekler, bu konuda bir mevsim ortaya çıkarmıştır. Daha doğrusu, kişi, kendine uygun bir zaman seçmekle birlikte en uygun mevsim ve zaman İLKBAHAR ve SONBAHAR' dır. Romatizmalılar, nevraljiler, ve şeker hastaları için yaz ayları, mide, bağırsak, karaciğer ve sinirle ilgili hastalıklar için de ilkbahar ve sonbahar ayları daha uygun mevsimdir. Bir yılda iki kez kaplıca tedavisinde, mayıs ve eylül ayları seçilebilir.
Kaplıca bir hamam değildir. Şifa gücüne sahip yeraltı su kaynağı ve birer sağlık yurdudur. Bu nedenle, o kaynaktan fışkıran suların nasıl ve nerelerde kullanıldığını oralara gidenlerin biraz olsun bilip öğrenmelerinde her zaman yarar vardır.
Ülkemiz ikliminin sertliği nedeniyle, ayrıca her kaplıcada kaloriferli otellerin olmayışı yüzünden insanlarımız, kaplıcalara çoğunlukla yaz aylarında gitmeyi tercih etmektedir.

TEDAVİ SÜRESİ
Kaplıca tedavisinin önemli konularından biri de, kaplıcada kaç gün kalınacağıdır. Bu süre 21 gün olmakla birlikte halkımız genellikle kaplıca tedavisini 15 gün olarak uygular. İçme tedavisi de öteden beri 3 gün olarak yapılır. Genellikle üç haftalık ve 21 banyoluk kürlerin tedavi edici etkisi olduğu, uzmanların ortak görüşüdür. Öte yandan, özel durumları dikkate alınırsa, her kişiyi 21 gün kaplıcada tutmanın mümkün olmadığı da düşünülmelidir.
Kaplıca tedavisinin çok uzun süre devam etmesi de sakıncalıdır. Hastanın alıştığı bir çevreden ayrı, disiplinli ve yorucu tedavilerle geçen bir hayat tarzı, hastalarda ruhi bunalımlar yaratabilir. Hastalar, içme ve kaplıcalara karşı bir tiksinti ve isteksizlik duymaya başlar. Önemli görülen hastalıklarda, tedavi süresini, çoğunlukla kaplıca hekimi ayarlayabilir. Her hastanın durumu değişik olduğundan, tüm hastalara aynı süre ve aynı çeşit tedavinin uygulanamayacağı açıktır.

BANYOLARIN SÜRESİ
Kaplıcada ilk banyonun, on dakikalık bir süreyi kapsaması genellikle kabul edilmiştir. İkinci günden itibaren bu süre arttırılır ve yarım saate kadar uzatılır görüşü ağırlıktadır. <BR

SUYUN SICAKLIĞI
Kaplıcada, banyo suyunun sıcaklık derecesi de tedavinin önemli faktörlerinden biridir. Genel olarak, banyo suyunun sıcaklık derecesi vücut hararetinde, 36-38 derecede bulunması gerekir. Ancak, su ne kadar sıcaksa o kadar faydalıdır inancı yaygındır. Yanlış olan bu görüş yüzünden, sıcak sularda haşlananlar pek çoktur. Sıcaklık 38-40 dereceyi geçmemelidir.
Ayrıca, alışkanlıklar,vücut örtüsündeki yağ tabakasının kalınlığı, kan dolaşımının normal olup olmadığı da kişinin sıcaklığa karşı gösterecği tepkiyi etkiler.

KAPLICA KRİZİ
Termal Krizi veya Banyo Reaksiyonu da denir. Kaplıcada tedaviye başlandıktan birkaç gün sonra bazı hastaların hiç sebep yokken rahatsızlık duymalarına verilen addır.
Kaplıca Krizi, kırıklık, baş ağrısı, basit olaylar karşısında çok sinirlenmek uykusuzluk, nabzın fazla atışı, tansiyon düşmesi ya da yükselmesi, iştahsızlık, paslı dil, kabızlık veya ishal şeklinde kendini gösterir. Romatizmalılarda hasta organlarında rahatsızlık artar, mafsallar ağrır ve şişer. Kaplıca krizinin nedenleri henüz uzmanlarca tam belirlenememiştir. Bu krizin tedavi ile bir ilişkisi olmadığı, bazı insanların kaplıcaya karşı gösterdiği bir tepki olduğunda fikir birliğine varılmıştır.
Normal olarak bir-iki gün süren bu rahatsızlıklar, kendiliğinden kaybolur, hasta yeniden banyolara devam edebilir.
Bunun dışında bir de "Kaplıca Sonu Yorgunluğu" olarak bilinen bir durum söz konusudur. Hasta, kaplıca kürünü bitirip evine döndüğünde hafif bazı rahatsızlıklar duyabilir. Genellikle evde kısa süreli bir dinlenme ile geçer. Her durumda doktorunuza danışmanızda fayda vardır.

DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Tedavi süresince vücudunuzu üşütmemeli, yün elbise, kalın çorap ve kapalı ayakkabı giymelisiniz.
Banyolar, kesinlikle sabahları aç karnına ya da hafif bir kahvaltıdan bir saat sonra veya akşamları yemekten iki saat önce alınmalıdır.
Banyodan sonra biraz dinlenme ve istirahat gerekir. Yatakta terleme süresi geçmeli, terli çamaşırlar değiştirildikten sonra kısa bir yürüyüş yapmalıdır.
Banyolara tok karnına girmek sakıncalıdır.
Dört-beş banyodan sonra özellikle içme için tedavide kaşınmaya benzer durumlar ortaya çıkabilir. Bunlar önemsizdir. Bir süre sonra kaybolur.
Günde en çok iki banyo tercih edilmelidir. Ağır hamur tatlılardan uzak durmalı, yağsız ızgara ve haşlamalar yenilmelidir. Özellikle taze ekmekten kaçınmalıdır. Bol sebze yemekleri ve meyve yemenin faydaları bilinmektedir.
Sıvı ihtiyacını maden sularından veya normal içme suyundan karşılamakta fayda vardır. Şişelerde satılan meyve sularından ve esanslı gazozlardan kaçınmalıdır.

HANGİ KAPLICAYA GİTMELİ ?
Kaplıca seçiminde genellikle uygulanan yöntem;daha önce şifa bulan bir yakınımızın önerisi ya da belli bir rahatsızlığa iyi geldiği yaygınlaşmış bir kaplıcanın seçimi şeklinde olmaktadır.
Gerçekte bilim dünyasının vardığı genel kanı, her kaplıcanın faydalı olduğu, gerçek kıyaslamanın ise ancak kimyasal ve fiziksel özelliklerinin bilinmesiyle yapılabileceğidir.
Bu açıdan bakınca, kaplıca seçiminde etken olması gereken temel faktörlerin sahip olduğunuz maddi imkanlar, kaplıcanın yaşadığınız yere uzaklığı, şifalı suyun niteliği, ısı derecesi, iklim durumu ve yöredeki sosyal tesisler olduğunu kabul edebiliriz.

UZMANLARIN TAVSİYELERİ
Konunun uzmanları özellikle aşağıda belirteceğimiz durumlarda kaplıca tedavisini sakıncalı bulmaktadırlar :
* Ameliyat geçirmiş ve henüz yarası kapanmamış olanlar,
* Ateşli hastalıklara tutulanlar,
* Kanamalı hastalıkları olanlar,
* Kanserliler,
* Akciğer tüberkülozuna tutulmuş olanlar,
* Hamile ve lohusa kadınlar,
* Regl dönemindeki kadınlar,
* Sirozlular,
* İdrar zorluğu olanlar,
* Yüksek ve değişken tansiyonu olanlar,
* Saralılar,
* Zararlı akıl hastaları,
* Astım hastaları.

beaverss
02-11-2015, 08:44
Hangi Hastalık İçin Hangi Kaplıca



HASTALIK ADI
KAPLICA ve İÇMELER

Ağrılı Hastalıklar
Amasya - Hamamözü | Aydın - Alangüllü | Aydın - Germencik | Aydın - Kuşadası | Kayseri - Tekgöz

Astım
Afyon - Gecek | Bolu - Bolu

Bağırsak
Adana - Acıdere | Afyon - Afyonkarahisar | Afyon - Gazlıgöl | Aksaray - Ziga | Ankara - Ayaş | Ankara - Kapullu | Antalya - Sarısu | Aydın - İmamköy | Balıkesir - Pelitköy | Balıkesir - Zeytinliada | Bolu | Çanakkale - Çan | Çorum - Beke | Denizli - Tekkekokar | Denizli - Yenice | Düzce - Derdin | Erzurum - Hasankale | Hatay - Erzin | Hatay - Reyhanlı | İstanbul - Tuzla | İstanbul - Yalova | İzmir - Karaköy | İzmir - Malgaca | İzmir - Şifne | Kayseri - Yeşilhisar | Kütahya - Yoncalı | Manisa - Alaşehir | Manisa - Gebeler | Niğde - Kemerhisar | Trabzon - Kisarna Köyü İçmesi | Yozgat - Karadikmen

Bağırsak Hastalıkları
Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Ömer | Amasya - Terziköy | Ankara - Haymana | Antalya - Sarısu | Aydın - Ortakçı | Balıkesir - Gönendağ | Bilecik - Osmaneli | Bursa - Çekirge | Bursa - Oylat | Çorum - Beke | Denizli - Babacık | Düzce - Ömerler | İzmir - Çeşme | Konya - Höyük-Köşk | Kütahya - Muratdağı | Kütahya - Yoncalı | Manisa - Kurşunlu | Manisa - Sarıkız | Samsun - Havza | Trabzon - Kisarna | Uşak - Hamamboğazı

Bökrek Hastalıkları (Taşları)
Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Ömer | Balıkesir - Güre | Bursa - Uludağ | Çanakkale - Çan | İstanbul - Tuzla | Konya - Ilgın | Kütahya - Eynal | Nevşehir | Sivas - Balıklı |

Çıbanlar
Konya - Seydişehir

Cilt Hastalıkları
Afyon - Ömer | Ankara - Dutlu | Aydın - Alangüllü | Balıkesir | Güre | Balıkesir - Manyas | Bingöl - Kös | Bursa | Çekirge | Bursa - Kükürtlü | Bursa - Yenikaplıca | Erzurun - Ilıca | İçel - Mersin | İstanbul - Yalova | Kırşehir - Terme | Kütahya - Eynal | Manisa - Kurşunlu |Manisa - Sart | Manisa, Urganlı | Samsun, Havza | Sivas - Balıklı | Tokat - Sulusaray

Çocuk Felci
Balıkesir - Kepekler | Bolu - Çatak | Elazığ - Buranhame | Konya - Höyük-Köşk | Kütahya - Göbel | Samsun - Hamamayağı | Samsun - Hırlas | Siirt - Sağlarca

Çocuk Hastalıkları
Ankara - Kızılcahamam

Damar Hastalıkları
Afyon - Ömer | Balıkesir - Pamuklu | Denizli - Pamukkale | Manisa - Kurşunlu

Damar Tıkanıklığı
Aydın, Alangüllü | Bursa - Armutlu | Bitlis - Çukur | Elazığ - Kolan

Damla Hastalığı
Aydın - Kızıldere

Deri Hastalıkları
Aydın - Germencikgümüş | Balıkesir - Emendere | Balıkesir - Karaağaç | Balıkesir - Manyas | Bilecik - Çaltı | Bitlis - Ilıcak | Diyarbakır - Çermik | İzmir - Balçova | Kırşehir - Karakurt | Kütahya - Eynal | Manisa - Kurşunluaçıkdere | Muğla - Gebeler | Sivas | Balıklı

Dimağ Yorgunluğu
Aydın | İzmir - Bergamagüzellik

Dolaşım Yolları
Ankara - Acısu | Ankara - Dutlu | Ankara - Kızılcahamam | Bingöl - Kös | Bursa - Armutlu | İzmir - Balçova | Yozgat - Sarıkaya

Egzama
Ankara - Kızılcahamam | Bursa - Karamustafa

Felç
Balıkesir - Gönen | Bolu - Çatak | Bolu - Kocababas | Konya - Ilgın

Göz
İstanbul - Yalova | Konya | Ilgın

Gut
Ankara - Ayaş | Bursa - Karamustafa | İstanbul - Tuzla | İstanbul - Yalova

Hazım
Afyon - Afyokarahisar | Ankara - Seyhamamı | Kayseri - Çökek | Kırşehir - Bulamaç | Kırşehir - Terme | Nevşehir

Hemoroid
Ankara - Ayaş

İltihap
Ankara - Ayaş | Van - Hasanabdal

İştah
İzmir - Şifne | Kayseri - Özengi | Kırşehir - Bulamaç | Manisa - Sart | Nevşehir

Kabızlık
Ankara - Ayaş

Kadın Hastalıkları
Adana - Haruniye | Afyon - Gecek | Afyon - Kızılkürse | Afyon - Ömer | Afyon - Sandıklı | Amasya - Hamamözü | Ankara - Ayaş | Ankara - Dutlu | Ankara - Haymana | Ankara - Karakaya | Ankara - Kızılcahamam | Ankara - Seyhamamı | Aydın - Germencik | Aydın - Germencikgümüş | Balıkesir - Akçay | Balıkesir - Asarköy | Balıkesir - Balya | Balıkesir - Bostancı | Balıkesir - Ekşidere | Balıkesir - Gönen | Balıkesir - Güre | Balıkesir - Hisaralan | Balıkesir - Kepekler | Balıkesir Yıldızdağ | Bingöl - Kös | Bolu | Bolu - Sariot | Bursa - Armutlu | Bursa - Çekirge | Bursa - Karamustafa | Bursa - Oylat | Çanakkale - Hıdırlar | Çanakkale - Kestanbolu | Çanakkale - Kızılca | Çanakkale - Küçükçetmi | Çanakkale - Külcüler | Denizli - İnaltı | Denizli - Karahayıt | Denizli - Yenice | Diyarbakır - Çermik | Düzce - Efteni | Elazığ - Kolan | Eskişehir | Eskişehir - Sakarya | Hakkari - Zümrüt | Hatay - Reyhanlı | İstanbul - Yalova | İzmir - Bademli | İzmir - Balçova | İzmir - Bergamagüzellik | İzmir - Bergamapaşa |İzmir - Cuma | İzmir - Çeşme | İzmir - Dereköy | İzmir - Dikili | İzmir - Nebiler | Kayseri - Tekgöz | Kırşehir - Bulamaç | Kırşehir - Mahmutlu | Kırşehir - Terme | Konya - Ilgın | Kütahya - Dereli | Kütahya - Emet | Kütahya - Eynal | Kütahya - Gediz | Kütahya - Hamamköyü | Kütahya - Samrık | Kütahya - Yoncalı | Manisa - Çeren | Manisa - Saraycık | Manisa - Sart | Manisa - Urganlı | Nevşehir - Kozaklı | Niğde - Çiftehan | Sakarya - Kilhamamı | Samsun - Hamamayağı | Samsun - Havza | Siirt - Hista | Sivas - Akçaağıl | Sivas - Balıklı | Sivas - Sıcakçermik | Tunceli - Bağın | Uşak - Aksaz | Uşak - Hamamboğazı | Yozgat - Köhne | Yozgat - Sarıkaya | Yozgat - Yerköy | Zonguldak - Karaçayır

Kalp
Afyon - Gazlıgöl | Amasya - Terziköy | Ankara - Dutlu | Aydın - Sazlık | Bolu | Bursa - Armutlu | Çorum - Beke | Denizli - Pamukkale | Hakkari - Zümrüt | Kırşehir - Terme

Kansızlık
İzmir - Şifne | Kayseri - Özengi

Karaciğer
Adana - Acıdere | Afyon - Afyonkarahisar | Afyon - Gazlıgöl | Aksaray - Hamamboğazı | Ankara - Ayaş | Ankara - Kapullu | Ankara - Kızılcahamam Madensuyu | Antalya - Sarısu | Aydın - Germencik | Aydın - Germencikgümüş | Aydın - Kızıldere | Aydın - Ortakçı | Balıkesir - Acısu | Balıkesir - Gönen | Balıkesir - Güre | Balıkesir - Pelitköy | Balikesir - Zeytinliada | Bilecik - Osmaneli | Bolu | Bolu - Çepni | Bursa - Çitli | Bursa - Kükürtlü | Çanakkkale - Çan | Denizli - Babacık | Denizli - Gölemez | Denizli - İnaltı | Denizli - Tekkekokar | Denizli - Yenice | Düzce - Derdin | Düzce - Ömerler | Erzurum - Hasankale | Eskişehir | Hatay - Erzin | Hatay - Reyhanlı | İstanbul - Yalova | İzmir - Balçova | İzmir - Bergama | İzmir - Bergamapaşa | İzmir - Çeşme | İzmir - Malgaca | Kayseri - Bayramhacı | Kayseri - Boğazköprü | Kayseri - Saziçmesi | Kütahya - Ilıcaköy | Kütahya - Muratdağı | Kütahya - Yoncalı | Manisa - Çeren | Manisa - Emir | Manisa - Kurşunlu | Muğla - Bözük | Muğla - Gebeler | Nevşehir - Kızıltepe Nevşehir - Sarıkaya | Niğde - Ferhenk | Niğde - Kemerhisar | Sakarya - Kuzuluk | Sakarya - Taraklı | Sivas - Akçaağıl | Sivas - Erikli | Trabzon - Kisarna Köyü İçmesi | Uşak - Hamamboğazı | Yozgat - Cavlak | Yozgat - Karadikmen

Kırık - Çıkık
Ankara - Haymana | Ankara - Kızılcahamam | Ankara - Seyhamamı | Balıkesir - Kepekler | Bursa - Karamustafa | Çanakkale - Kızılca | Kütahya - Eynal | Kütahya - Göbel | Kütahya - Naşa | Manisa - Çeren | Samsun - Havza

Kısırlık
Afyon - Ömer | Bursa - Karamustafa | Hakkari - Zümrüt

Mide
Adana - Haruniye | Afyon - Afyonkarahisar | Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Gecek | Akasaray - Ziga | Amasya - Terziköy | Ankara - Ayaş | Ankara - Haymana | Ankara - Karakaya | Ankara - Kızılcahamam Madensuyu | Antalya - Sarısu | Balıkesir - Acısu | Balıkesir - Pamuklu | Bilecik - Çaltı | Bolu | Bolu - Çepni | Bursa - Çitli | Bursa - Uludağ | Çorum - Beke | Denizli - Pamukkale | Düzce - Derdin | Düzce - Ömerler | Erzincan - Ekşisu | Erzurum - Hasankale | Eskişehir - Sakarya | İstanbul - Tuzla | İstanbul - Yalova | İzmir - Bademli | İzmir - Balçova | İzmir - Bergamagüzellik | İzmir - Bergamapaşa | Kahramanmaraş - Elbistan | Karabük - Bostanbükü | Kayseri - Yeşilhisar | Manisa - Bözük | Manisa - Çeren | Manisa - Emir | Manisa - Saraycık | Manisa - Urganlı | Muğla - Gebeler | Nevşehir - Kızıltepe | Nevşehir - Sarıkaya | Niğde - Ferhenk | Sakarya - Taraklı | Sivas - Akçaağıl | Sivas - Erikli | Trabzon - Kisarna | Zonguldak - Kozlu

Müshil
Adana - Acıdere | İçel - Mersin | Kırşehir - Mahmutlu | Niğde - Ferhenk | Yozgat - Karadikmen

Nekahat
Aydın | Balıkesir - Emendere

Nevralji
Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Gecek | Afyon - Kızılkürse | Afyon - Sandıklı | Ankara - Karakaya | Ankara - Seyhamamı | Aydın - Germencik | Aydın - İmamköy | Balıkesir - Akçay | Balıkesir - Asarköy | Balıkesir - Balya | Balıkesir - Bostancı | Balıkesir - Ekşidere | Balıkesir - Hisaralan | Balıkesir - Kokarlar | Balıkesir - Yıldızdağ | Bingöl - Kös | Bolu - Sariot | Bursa - Karamustafa | Bursa - Oylat | Çanakkale - Hıdırlar | Çanakkale - Küçükçetmi | Çanakkale - Külcüler | Denizli - Karahayıt | Denizli - Yenice | Diyarbakır - Çermik | Erzurum - Ilıca | Eskişehir | İçel - Hocantı | İzmir - Bademli | İzmir - Nebiler| Kırşehir - Mahmutlu | Kütahya - Dereli | Kütahya - Emet | Kütahya - Hamamköyü | Kütahya - Muratdağı | Manisa - Sart | Manisa - Urganlı | Nevşehir - Kozaklı | Niğde - Çiftehan | Samsun - Havza | Tokat - Sulusaray | Tunceli - Bağın | Uşak - Aksaz | Yozgat - Köhne | Yozgat - Yerköy

Nevrit
Amasya - Hamamözü | Ankara - Seyhamamı | Balıkesir - Bostancı | Bursa - Çekirge | Bolu - Kocababas |Düzce - Efteni | Çanakkale - Kestanbolu | Çanakkale - Kızılca | Konya - Höyük-Köşk | Manisa - Kurşunluaçıkdere | Manisa - Urganlı | Siirt - Sağlarca

Pankreas
Hatay - Erzin | İstanbul - Tuzla | Sakarya - Taraklı | Yozgat - Cavlak

Romatizmal Hastalıklar
Adana - Haruniye | Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Gecek | Afyon - Kızılkürse | Afyon - Ömer | Afyon - Sandıklı | Amasya - Terziköy | Ankara -Acısu | Ankara - Ayaş | Ankara - Dutlu | Ankara - Haymana | Ankara - Karakaya | Ankara - Kızılcahamam | Ankara - Seyhamamı | Aydın - Alangüllü | Aydın - Germencik | Aydın - Sazlık | Balıkesir - Akçay | Balıkesir - Asarköy | Balıkesir - Balya | Balıkesir - Bostancı | Balıkesir - Ekşidere | Balıkesir, Gönen | Balıkesir - Güre | Balıkesir - Hisaralan | Balıkesir - Hozluca | Balıkesir - Kokarlar | Balıkesir - Pamuklu | Balıkesir - Yıldızdağ | Bilecik - Çaltı | Bingöl - Kös | Bolu | Bolu - Sariot | Bursa - Armutlu | Bursa - Çekirge | Bursa - Karamustafa | Bursa - Kükürtlü | Bursa - Oylat | Çanakkale - Hıdırlar | Çanakkale - Kestanbolu | Çanakkale - Kızılca | Çanakkale - Küçükçetmi | Çanakkale - Külcüler | Denizli - Babacık | Denizli - İnaltı | Denizli - Karahayıt | Denizli - Tekkekokar | Denizli - Yenice | Diyarbakır - Çermik | Düzce - Efteni | Elazığ - Buranhame | Elazığ - Kolan | Erzincan - Ekşisu | Erzurum - Ilıca | Eskişehir | Eskişehir - Sakarya | Hakkari - Zümrüt | Hatay - Reyhanlı | İçel - Hocantı | İstanbul - Yalova | İzmir - Bademli | İzmir - Balçova | İzmir - Bergama | İzmir - Bergamapaşa | İzmir - Cuma | İzmir - Çeşme | İzmir - Dereköy | İzmir - Dikili | İzmir - Nebiler | Kayseri - Tekgöz | Kırşehir - Bulamaç | Kırşehir - Karakurt | Kırşehir - Mahmutlu | Kırşehir - Terme | Konya, Ilgın | Konya - Seydişehir | Kütahya - Dereli | Kütahya - Eynal | Kütahya - Gediz | Kütahya - Göbel | Kütahya - Hamamköyü | Kütahya - Ilıcaköy | Kütahya - Muratdağı | Kütahya - Naşa | Kütahya - Samrık | Kütahya - Yoncalı | Manisa - Çeren | Manisa - Gebeler | Manisa Kurşunlu | Manisa - Kurşunluaçıkdere Manisa - Saraycık | Manisa - Sart | Manisa - Urganlı | Nevşehir - Kozaklı | Niğde - Çiftehan | Sakarya - Kilhamamı | Samsun - Hamamayağı | Samsun - Havza | Siirt - Hista | Siirt - Sağlarca | Sivas - Akçaağıl | Sivas - Balıklı | Sivas - Sıcakçermik | Tokat - Sulusaray | Tunceli - Bağın | Uşak - Aksaz | Uşak - Hamamboğazı | Van - Hasanabdal | Yozgat - Karadikmen | Yozgat - Köhne | Yozgat - Sarıkaya | Yozgat - Yerköy | Zonguldak - Karaçayır

Safra Yolları
Adana - Acıdere | Afyon - Afyonkarahisar | Afyon - Gazlıgöl | Afyon - Sandıklı | Aksaray - Hamamboğazı | Ankara - Ayaş | Ankara - Kapullu | Ankara - Kızılcahamam Madensuyu | Antalya - Sarısu | Aydın - Germencik | Aydın - Germencikgümüş | Aydın - Kızıldere | Aydın - Ortakçı | Balıkesir- Acısu | Balıkesir - Gönen | Balıkesir - Pelitköy | Balıkesir - Zeytinliada | Bilecik - Osmaneli | Bolu | Bolu - Çepni | Bursa - Çitli | Çanakkale -Çan | Denizli - Babacık | Denizli - Tekkekokar | Denizli - Yenice | Düzce - Derdin | Düzce - Ömerler | Erzurum - Hasankale | Eskişehir | Hatay - Erzin | Hatay - Reyhanlı | İstanbul - Tuzla | İzmir - Balçova | İzmir - Bergamapaşa | İzmir - Malgaca | Kayseri - Bayramhacı | Kayseri - Boğazköprü | Kayseri - Saz İçmesi | Kütahya - Ilıcaköy | Kütahya - Muratdağı | Manisa - Alaşehir | Manisa - Çeren | Manisa - Gebeler | Muğla - Bözük | Nevşehir - Kızıltepe | Nevşehir - Sarıkaya | Niğde - Ferhenk | Niğde - Kemerhisar | Sakarya - Kuzuluk | Sakarya - Taraklı | Sivas - Soğukçermik | Trabzon - Kisarna Köyü İçmesi | Uşak - Hamamboğazı | Yozgat - Karadikmen

Salgı Sistemi
Kayseri - Yeşilhisar

Sedef
Balıkesir - Emendere | Balıkesir - Güre

Sinir Sistemi
Aksaray - Ziga | Ankara - Dutlu | Aydın | Aydın - İmamköy | Balıkesir - Gönen | Balıkesir - Kepekler | Balıkesir - Ömerköy | Bitlis - Çukur | İçel - Hocantı | İstanbul - Tuzla | Kırşehir - Terme | Konya - Ilgın | Kütahya - Eynal | Kütahya - Gediz | Sakarya - Kilhamamı | Samsun - Hamamayağı | Samsun -Hırlas | Sivas - Soğukçermik

Solunum Yolları
Afyon - Gecek | Ankara - Haymana | Balıkesir - Karaağaç | Balıkesir - Kokarlar | Bursa, Yenikaplıca | Çanakkale - Kestanbolu | Çanakkale - Külcüler | Denizli - İnaltı | Diyarbakır - Çermik | Elazığ - Buranhame | Erzincan - Ekşisu | Hatay - Reyhanlı | İzmir - Balçova | İzmir - Dereköy | İzmir - Karaköy | Manisa - Kurşunlu | Manisa - Kurşunluaçıkdere | Manisa - Sart | Siirt - Hista | Siirt - Sağlarca

Şeker
Antalya - Sarısu | Aydın - Kızıldere | Balıkesir - Pamuklu | Bingöl - Kös | Bitlis - Çukur | Erzurum - Hasankale | Eskişehir - Sakarya | İstanbul - Tuzla

Şişmanlık
Ankara - Ayaş | Aydın - Kızıldere | Bursa - Yenikaplıca | İstanbul - Tuzla

Tansiyon
Afyon - Gazlıgöl | Ankara - Acısu | Bolu | İstanbul - Yalova | Kırşehir - Terme | Kütahya - Naşa

Uyuz
Balıkesir - Karaağaç

Yaralar
Kayseri - Çökek | Konya - Seydişehir

beaverss
02-11-2015, 08:45
KOZMETİKGVE BAKIM

SAĞLIK/ alternatif tıp

Pürüzsüz cilt, parlak saçlar, sağlam tırnaklar, yalnızca bir düş müdür? Hayır! Doğanın bize sunduğu biçimiyle kullanılan bitkiler, bitkisel yağlar ve öteki ürünlerle mutfakta hazırlanabilen hafif etkili bileşimlerle bedene sağlıklı ve göze hoş gelen bir görünüm kazandırılabilir.

Genellikle kullanılan kozmetiklerin içerdiği kimyasal maddeler, yapay koku maddeleri ve bir çok katkı maddesi, sürekli kullanıldıklarında yararlı olmaktan ziyade zararlı olabilirler. Kimyasal maddelerle ve yapay koku maddeleriyle sürekli birlikteliğin duyarlı kişilerde ayrıca alerjilere yol açtığı da bilinen bir gerçektir. Tüm bunların yanı sıra, kimyasal kozmetikler çok pahalıdır da!

Doğal kozmetiğin avantajları

-Cilt bakımında kullanmak istediğiniz malzemeleri kendiniz seçebilirsiniz.

-Renk, koku ve dayanıklılık bakımından yapay madde kullanmanız gerekmez.

-Cilt dostu maddelerle cildin işlevlerini destekleyebilir ve cildin kendisini yenileyebilmesine(regenerasyon) yardımcı olabilirsiniz.

Tüm bu faktörleri göz önünde bulunduran kadınlar(ve erkekler), gitgide artan bir ilgiyle, reçeteleri yüzyıllardır uygulanmakta olan doğal bakım preparatlarını kullanıyorlar. Dillere destan güzelliğini, bal, kısrak sütü(eşek sütü!), bitkisel esanslar ve yağlarla koruyan Kraliçe Kleopatra, bu konuda önemli bir örnek olarak görülebilir. Cilt, saç ve tırnaklar için kremler, losyonlar, maskeler ve temizlik losyonları hazırlamak isteyen kişinin bu iş için fazla zaman harcamasına da gerek yoktur. Kullanılacak malzemeler eczaneden, bitkisel drog satıcılarından, sebze ve meyve satıcılarından satın alınabilir. Bazı güzellik bitkileri ise bahçede veya balkonda bile yetiştirilebilir.

Gerekli malzemeler

Cilt bakımı ürünlerinin yapımında (örneğin kremlerde), bir taşıyıcı ve dolgu maddesi ve iyileştirici görevini üstlenen etken maddeler gerekmektedir. Doğal kozmetik ürünlerinin temel taşıyıcı maddeleri, katı yağlar ve balmumu(ve benzerleri), su, alkol ve bitkisel yağlardır.

Katı yağlar ve balmumu türevleri

Katı yağlar ve balmumu türevleri, preparatlara(özellikle kremlere) gerekli kıvamı kazandırırlar ve ayrıca cilde yarayışlı özelliklere sahiptirler. Doğa bize bu çeşitleri bitkisel ve hayvansal formlarda sunar:

-Balmumu: Arıların yaptığı bal peteklerinin eritilmesi yoluyla elde edilir. Kaliteli olmasına özen gösterilmelidir. Balmumu, cildi pürüzlerden ve yağdan arındırır.

-Kakao yağı: Beyaz sarımtırak, oldukça katı, kırılabilir bir kütledir. Eritilirken, 36 dereceden fazla ısıtılmamalıdır. Kremlerin yumuşaklığını ve cilt tarafından çabuk emilmesini sağlar.

-Lanolin: Koyun yününden kazanılır. Cildi iyileştirici ve koruyucu özellikleri vardır. Ama koyunların parazitlere karşı korunmasında kullanılan kimyasal ilaçların kalıntılarını içerebilir. Satın alma sırasında bu bakımdan dikkatli olunmalıdır.

Sıvılar

Kozmetik malzemeleri genelde su ve alkol içerirler. Doğal bakım ürünlerinin pek çoğunda ise bitki çayları yer alır.

-Su: Bir numaralı hayat iksiri, yalnızca arıtılmış formda kullanılır. Böylece, örneğin kireç gibi mineraller ve bakteriler saf dışı bırakılmış olur. Arıtılmış su, nemlendirici maddelerin eşliğinde, cildi yumuşatır.

-Etil alkol: Özellikle losyonlarda ve temizleme sularında, düşük derecelerde kullanılır. Alkolün derecesi, arıtılmış su eklenerek düşürülebilir. Cildi fazla yağdan arındırır, mikrop kırıcı, iltihap önleyici ve yatıştırıcıdır.

Soğuk preslenen bitkisel yağlar

Bitkisel yağlar, değerli içerikleriyle(doymamış yağ asitleri, lesitin, vitaminler ve çeşitli mineraller), derinin işlevlerini desteklerler. Şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde bitkisel yağ kullanımı, bilinen en eski beden bakımı uygulamalarında çok önemli yere sahiptir. Ama dikkat: Günümüzde kullanıma sunulan pek çok bitkisel yağ, kimyasal ilaç kalıntıları içermektedir! Bu nedenle, kimyasal ilaçlama yapılmayan bölgelerin ürünlerinden elde edilmiş çok kaliteli yağların kullanımına özen gösterilmelidir.

-Bademyağı: Acı ve tatlı badem çekirdeğinin karışımından, ama bazen de yalnızca tatlı bademden elde edilir. Bademyağı kullanışlıdır. Özellikle duyarlı, kuru ve çatlak ciltleri çok olumlu etkiler ve pürüzlerini alır. Bebeklerde de kullanılabilir.

-Hintyağı: Müshil ilacı olarak bilinir. Kendine özgü kokusu nedeniyle kozmetiklere katkı biçiminde, az miktarlarda kullanılır. Özellikle saçları güçlendirmede başarıyla kullanılabilir.

-Jojoba yağı: Jojobaöl, bilimsel adı Simmondsia chinensis olan, Meksika kökenli bir ağaççığın meyve çekirdeklerinden kazanılır. Akışkan bir mumdur. Kozmetik ürünlerinde yaygınlıkla kullanılır.

-Kabak çekirdeği yağı: Cildi düzgünleştirir, yumuşatır ve yaşlanmasını yavaşlatır.

-Soya yağı: Soya fasulyesinin yağı, yüksek oranda içerdiği lesitin ve A Vitamini göz önünde bulundurularak cilt bakımında kullanılan öteki yağlara eklenebilecek en değerli yağlardandır. Cildin beslenmesinde önemli görevler üstlenebilir.

-Susam yağı: Hafif etkili, cildi besleyici ve güneş ışınlarından(UV) koruyucu özellikler içerir. Cilde derinlemesine işler, temizleyici ve zararlı maddelerden arındırıcı olarak kullanılabilir.

-Zeytinyağı: Kaliteli sızma zeytinyağı klasik bir kozmetik katkısıdır. Cilde derinlemesine işler, normalleştirir ve kendini yenileyebilmesine yardımcı olur(regenerasyon).

beaverss
02-11-2015, 08:45
Şifalı Bitkilerin Etkisi

Pek çok ev yapımı kozmetiğin etken maddeleri bitkisel kökenlidir. Bu bitkilerin çok önemli bir bölümü yüzyıllardır kendilerini çok yönlü olarak kanıtlamışlardır. Ayrıca son elli yıl içinde bitkiler üzerinde yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları da fevkalade olumlu çıkmıştır. Aşağıda tanıtılan bitkiler, güzellik bakımına en uygun olanlardır:

-Atkuyruğu: Bitki, içerdiği bol miktarda silisik asit sayesinde, cilde yeni bir esneklik kazandırır. İrin toplayan sivilcelerin tedavisinde kullanılabilecek çok etkili bir dezenfekte ilacıdır.

-Aynısafa çiçeği: Deriyi temizler ve kendini yenilemesini destekler (regenerasyon). İltihaplanmaları önler ve yaraların iyileşmesini çabuklaştırır. Aynısafa merhemi de yaraların iyileşmesinde önemli rol oynar.

-Sarı kantaron: Yatıştırıcıdır. Özellikle kuru ve çatlak deriyi rahatlatır ve iyileşmeyi hızlandırır.

-Ceviz yaprağı: Yağlı ve temiz olmayan ciltlerde ve yağlı saçlarda kullanılabilir.

-Ebegümeci: Basit yaraların çabuk iyileşmesini sağlar. Deriyi düzgünleştirir ve kuru deriye kadife yumuşaklığı kazandırır.

-Civanperçemi: İltihaplanmaları önler, krampları çözer ve dezenfekte eder. Özellikle sağlıksız ve iltihaplı deride başarıyla kullanılabilir.

-Gülyağı ve gülsuyu: Deriye canlılık kazandırır ve gerginleştirir.

-Ihlamur: Deri dokusunu güçlendirir ve yeni hücre oluşumunu destekler, kuru ve duyarlı deriler için uygundur.

-Isırganotu: Derinin kan dolaşımını hızlandırır. Yağlı saçlara ve kepeğe karşı kullanılabilir.

-Kekik: Dezenfekte gücü çok yüksektir. Özellikle sağlıksız ve iltihaplanmaya yatkın deri için önerilir.

-Oğulotu(Melisa): Limon kokulu bu bitki, sinir sisteminin yanı sıra deriyi de genel anlamda yatıştırır.

-Mayıs papatyası: Bu klasik güzellik bitkisi, iltihaplanmayı önleyici ve yatıştırıcı etkileri ile özellikle problemli ve duyarlı deriler için çok önemlidir.

beaverss
02-11-2015, 08:45
Mutfağımızdaki güçler

-Avokado: İçerdiği yağ asitleri ve vitaminler sayesinde bu koyu yeşil meyve, çok değerli besinler listesinde yer almaktadır. Dıştan kullanımda, bol miktarda içerdiği A Vitamini, hücrelerin yenilenmesini destekler, üstderide kepeklenmeyi nasırlaşmayı önler. B Vitamini kompleksi, hücre metabolizmasını çok olumlu etkiler. Avokadonun etken maddeleri, deriyi kurumaktan korur ve özellikle, duyarlı, kuru, yıpranmış ve yaşlanmış derileri iyileştirir ve güçlendirir.

-Çiçek balı: Dünyanın bilinen en eski tatlandırıcısı albüminler, vitaminler, mineraller, mikro besin maddeleri, enzimler ve organik asitler içerir. Bu besleyici maddeler deriyi güçlendirir ve yumuşatır. Antibakteriyel ve iltihap giderici, deriyi gerginleştiricidir, esnekliği arttırır ve kan dolaşımını uyarır.

-Buğday kepeği: Mineraller ve B Vitaminleri içerir. Deriye düzgünlük kazandırır ve kurumaktan korur.

-Yeşil çay: Japonların ulusal içkisi olan yeşil çay, yalnızca içten değil, dıştan da kullanıldığında çok yarayışlıdır. Duyarlı ciltleri yatıştırır, olgunlaşma aşamasındaki deriyi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.

-Çökelek/Ekşimik: İltihaplı deriye karşı eskiden beri kullanılan çökelek, gerektiğinde biraz ılık sütle karıştırılarak krem kıvamına getirilir. Yağlı cilt bakımında kullanılır, altderinin(perminal katmanın) kan dolaşımını hızlandırır, ayrıca hafif güneş yanıklarında rahatlatıcıdır. Çıbanları(örneğin koltuk altında çıkan köpekmemesini) kısa sürede işletir ve temizler.

-Elma sirkesi: Bu çok yönlü ilaç, deriyi güçlendirir ve derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir. Çok zengin vitaminler ve mikro besin maddeleri içerir. Kuru ve çatlak cilt kadar, yağlı ve sivilceli cildin bakımında da başarılıdır. Saçlara yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.

-Havuç: İçerdiği karoten(Provitamin A) ve lesitin, deri sertliklerini normalleştirir, deriye sağlıklı bir görünüm ve renk kazandırır.

-Hıyar(Salatalık): Deri için klasik bir nemlendirici olarak bilinen hıyar, yağdan arındırıcı etkiye de sahiptir ve bu nedenle yağlı ciltler için hazırlanan maskelere ve kompreslere de girer.

-Limon: Doğal kozmetikte çok önemli yeri vardır. Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı/büzüştürücü/gerdirici özelliği vardır ve deriyi yağdan arındırır.

-Süt: Yağlı cilt bakımında ve nemlendirici olarak idealdir. Çok değerli maddeleri cilt tarafından hızla emilir. Üstderiye esneklik kazandırır, derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir, kan dolaşımını uyarır ve pürüzlü deriyi düzgünleştirir.

-Yoğurt: İçerdiği bakteri kültürleri sayesinde, üstderi bakteri florasının yeniden yapılanabilmesine yardımcı olur. İçerdiği süt asidi ise cildin erken kırışmasını önler, ona yumuşaklık ve esneklik kazandırır.

-Yulaf: B grubu öncelikli olmak üzere, vitaminler, mineraller ve değerli yağlar içerir. Öğütülmüş yulaf deriyi düzgünleştirir ve özellikle bu amaçla hazırlanan yüz maskelerinde başarıyla kullanılabilir.

-Yumurta sarısı: Lesitin ve kolesterol açısından çok zengin olduğu için, cilt maskeleri ve kompresler hazırlanırken emulgatör olarak (örneğin yağ ile suyun bir süre için birbirine karışmasını sağlamakta) kullanılır. Cildi rahatlatır ve düzgünleştirir.

-Zencefil: Cildi çok olumlu etkileyen doymamış yağ asitleri bakımından çok zengindir. Deriyi yağdan arındırır, iltihapları yatıştırır, çatlakların ve küçük yaraların iyileşmesini hızlandırır

beaverss
02-11-2015, 08:46
Eterli yağlar(esanslar)

Eterli yağlar, bildiğimiz anlamdaki bitkisel yağlardan değildir; pek çok uçucu(eterli) maddelerin bir bileşimidir. Yağ olarak anılmalarının başlıca nedeni, suda çözünmeyip ancak katı veya sıvı yağlarda çözünmeleridir. Bu çok değerli eterli yağlar, bitkilerin damıtılmasıyla veya preslenmesiyle elde edilirler. Cilt bakımında kullanılacak olan eterli yağların kaliteli ve gerçek olmalarına büyük özen gösterilmelidir. Yapay esansların bitkisel yağlara karıştırılması yoluyla oluşturulmuş sahte eterli yağların cilt bakımında kullanılmaları çok yanlış olur. Yalnızca eczanelerden ve güvenilir firmalardan, yüzde yüz doğal olduğuna inandığınız yağları satın alınız!

Eterli yağlar, çok yönlü etken maddeleri sayesinde yalnızca cildi rahatlatıp iyileştirmekle kalmazlar; kişide yatıştırıcı, uyarıcı, canlandırıcı ve rahatlatıcı etkiler de yaratabilirler. Eterli yağlar, kremlerde, losyonlarda, banyo katkısı veya inhalasyon(soluma) biçiminde kullanılarak, beden sağlığına ve rahatlığına geniş ölçüde katkı sağlayabilirler.

Eterli yağların etkileri

-Kafur yağı: Kan dolaşımını uyarıcı ve canlandırıcıdır.

-Karanfil yağı: Cildi yatıştırır ve dezenfekte eder.

-Lavanta yağı: İltihaplanmayı önleyici, yatıştırıcı ve hücre yenileyici.

-Limon yağı: Dezenfekte edicidir. Kırılmaya eğilimli tırnakların bakımında kullanılabilir.

-Nane yağı: Metabolizmayı uyarıcı, dezenfekte edici ve kan dolaşımını uyarıcıdır.

-Oğulotu(melisa) yağı: Yatıştırıcı ve duyarlılığı azaltıcı etkiler içerir.

-Mayıs papatyası yağı: İltihaplanmayı önleyici ve yatıştırıcıdır.

-Rezene yağı: Dezenfekte edici, yatıştırıcı ve güçlendiricidir.

-Servi yağı: Dokuları sıkıştırıcı ve dezenfekte edicidir.

-Turunç kabuğu yağı (Bergamot): Antiseptik ve iyileşmeyi hızlandırıcıdır.

Eterli uçucu yağlar, banyo katkısı olarak bile, önce katı veya sıvı yağların içinde çözündürülmelidir; çünkü suda çözünmezler ve değdikleri bölgeyi tahriş edebilirler!

Kimyasal kozmetik ürünleri genellikle, konserve edici yapay maddeler içerirler. Ürünler böylece uzun süre boyunca bozulmaz, ama derinin dengesini bozabilirler ve alerjilerin başlıca nedeni olarak tanınırlar. Bu yapay maddeler yalnızca ürünün içindeki bakterileri öldürmekle kalmayıp, derinin dengesini koruyan çok önemli doğal bakterileri de yok ederler. Burada tanıtılacak olan doğal kozmetik ürünler, dayanıklılık kazandıran herhangi bir yapay madde içermedikleri için, saklanmaları ve kullanım süreleri bakımından çok dikkatli olmak gerekir. Şifalı bitki demlemeleri ve besin maddeleri ile hazırlanan kozmetikler hemen kullanılmalıdır. Bu tanımın dışında kalan ürünlerin buzdolabında saklanması doğru olur. Bitkisel yağlar ise birkaç ay boyunca bozulmadan bekleyebilirler. Kremler ve losyonlar da en çok iki haftalık bir süre içinde kullanılmalıdırlar.

Mutfakta hazırlanan doğal kozmetiklerle deriye, saçlara ve tırnaklara hiçbir zarar vermeden bakım yapılabilir, ama bu bakım sürecinde de problemler yaşanabilir. Daha önce hep hazır kozmetik ürünü kullanmış olan kişilerde, doğal kozmetik ürünleri bazen sivilcelenme veya deri gözeneklerinin iltihaplanması gibi tepkiler oluşabilir. Bu durumlara genellikle, deri metabolizmasını güçlü bir biçimde etkileyebilen bitkiler kullanıldığında rastlanır. Alerjilerde ise durum değişiktir: Bazı bitkilere veya bitki yağlarına karşı deri hemen veya kısa bir süre sonra, kızarıklık veya kaşıntı gibi tepkiler verebilir. Bu durumda, alerjiye yol açan reçetenin kullanımına hemen son verilir. Ama önceden bir deri testi yaparak, alerjik tepki oluşup oluşmayacağı saptanabilir: Söz konusu üründen birazı, kol ekleminin iç tarafına sürülür ve ertesi güne kadar beklenir. Eğer ertesi gün o bölgede herhangi bir alerjik tepki oluşmamışsa, söz konusu reçete rahatlıkla kullanılabilir.

Önemli bir konu da, önerilen dozajlara sadık kalınmasıdır. Bazen fazla kullanılan birkaç damla eterli yağ bile önemli değişikliklere yol açabilir. Ayrıca, eğer reçetede belirtilmemişse eterli yağlar, kesinlikle doğrudan cilde uygulanmamalıdır!

beaverss
02-11-2015, 08:46
Cilt Tipiniz Nedir?

Yapısı ve işlevleri açısından herkesin cildi benzerlikler gösterir, ama yine de her cilt başkadır. Genellikle üç cilt tipinden söz edilir: Normal veya karışık cilt, yağlı cilt ve kuru cilt. Bu üç değişik durumun bir kişide görülmesine çok ender rastlanır. Ama karma biçimleri söz konusudur ve mevsimlere ve yaşa göre cildin özelliklerinde değişimler görülebilir.

-Normal ve karışık cilt: Normal cilt düzgün ve yumuşaktır, donuk bir parlaklığa ve sağlıklı bir görünüme sahiptir. Karışık ciltte, yanaklar kuru ve daha çok alın, burun ve çene bölgeleri yağlıdır. Ama bu durum, normal ciltte de görülebildiği için, normal cilt sınıfına girer.

-Yağlı cilt: İri gözenekli ve sivilcelenmeye yatkındır. Yıkandıktan kısa süre sonra yine parlak bir görünüm kazanır ve kremlendikten uzun bir süre sonrasına kadar yağlı kalır. Sivilceli cilt, yağlı cildin kız kardeşidir: Sivilceler, yağ yapımında bir aksaklığın belirtisidir.

-Kuru cilt: Bazen sert ve pulludur, göz ve ağız çevresinde genç yaşlarda kırışıklıklar oluşmaya başlar. Kuru cildin bakımında yanlışlıklar yapılabilir. Temizlendikten sonra gerilir ve yağlı kremler çok çabuk emilir.

Eğer cildinizin hangi sınıfa girdiğine karar veremiyorsanız, bir kozmetik uzmanına başvurmanız doğru olur. Böylece, uygulayacağınız reçetelerde ve bakım yöntemlerinde yanılgıya düşmemiş olursunuz.

*Yağlı bölgeleri veya karışık ciltteki sivilceli bölgeleri yağdan arındırıcı maddelerle temizlemeye çalışmayınız. Cildin asidik koruma örtüsünü tahrip edebilirsiniz.

*Yağlı cildinize çok etkili veya yüksek dereceli alkol içerikli ürünlerle işkence etmeyin. Bu tür bakıma yağ bezlerinin tepkisi, daha fazla yağ üretmek olacaktır.

*Özellikle kuru cildi soğuk suyla yıkamayın: Aksi halde gözenekler kapanır ve cilt daha fazla kurur.

*Cildin kendini yenileyebilmesi için(regenerasyon), haftada 1-2 kere, cilde uygun yüz maskeleri uygulanmalıdır.

*Peeling yöntemi(ayda 1-2 kere), cildin sertleşmesini önler.

*Pigment lekelerine karşı, rendelenmiş çiğ patates maskesi, 15-20 dakika etkilemeye bırakılır.

beaverss
02-11-2015, 08:46
-Mayıs papatyası yağı, her tür cilt için

30g mayıs papatyası, 100 ml susam yağı ve 100 ml kırmızı kantaron yağına eklenir. Cam yağ kavanozu bir saat boyunca çok sıcak su banyosunda (benmarin yöntemi) bekletilir ve süre sonunda iyice çalkalandıktan sonra, tülbentten geçirilerek süzülür. Yağa batırılan pamukla yüz iyice temizlenir.

-Yağ karışımı, normal ve karışık cilt için

10’ar ml soya yağı ve hintyağı, 20 ml bademyağı ve 30 ml zeytinyağı iyice karıştırılarak koyu renkli bir şişeye aktarılır. Yağla ıslatılan bir pamukla, yumuşak hareketlerle yüze, boyuna ve dekolteye yedirilir.

-Temizlik maskesi, yağlı cilt için

1 yumurta sarısı, 1 yemek kaşığı susam yağı ve 3-4 damla limon suyu iyice karıştırılarak krem haline getirilir. Elle veya bir bezle, yüze, boyuna ve dekolteye sürülür ve 10 dakika etkilemeye bırakılır. Süre sonunda bol ılık suyla yıkanılır.

-Limon peelingi, yağlı cilt için

2 yemek kaşığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, 2 yemek kaşığı yulaf unu ve 6 yemek kaşığı dolusu buğday kepeği iyice karıştırılır ve biraz su eklenerek esnek bir lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakikalık bir süre boyunca cilt temizlenir. Bol ılık suyla yıkanılır.

-Yeşil çay losyonu, kuru cilt için

Orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suda 1 tatlı kaşığı dolusu yeşil çay haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı dolusu çiçek balı ve 10 ml gliserin iyice karıştırıldıktan sonra, çayla birlikte küçük bir kavanoza aktarılarak iyice çalkalanır. Karışıma batırılan pamukla, yüz, boyun ve dekolteye friksiyonla iyice emdirilir.

-Kepek peelingi, olgun cilt için

5 yemek kaşığı dolusu badem veya buğday kepeği biraz suyla iyice karıştırılarak lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakika boyunca yüz iyice temizlenir.

Canlandırıcı yüz losyonları

Yağ veya kremlerle yapılan bir temizliğin ardından uygulanan yüz losyonları, cilde canlılık kazandırır ve yatıştırıcıdır. Bir pamuk parçasını losyonla ıslatın ve yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi nemlendirin.

-Lavanta suyu, karışık cilt için

Sabahları ve akşamları, bir pamuğu lavanta destile suyu ile ıslatın ve yüzünüze, boynunuza, dekoltenize sürün.

Lavanta suyu, yağlı cilt için

50 ml lavanta destile suyu, 2-3 damla nane yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu elma sirkesini bir cam kabın içinde iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi, bu sıvıyla ıslattığınız bir pamukla temizleyiniz.

-Aynısafa losyonu, kuru cilt için

50 ml portakal çiçeği destile suyu, 50 ml gülsuyu ve 20 ml aynısafa tentürünü bir şişede iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü bu losyonla temizleyin. Aynısafa tentürünün yapımı için gerekli bilgiyi, kitabın bitkiler bölümünde bulabilirsiniz.

beaverss
02-11-2015, 08:47
-Bitki losyonu, sivilceli ve iltihaplı cilt için

1 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ayrıkotu kökü, 1 yemek kaşığı dolusu öksürükotu yaprağı(veya ebegümeci yaprağı), 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçek yaprağı (hepsi kurutulmuş olarak), 200 ml steril su, 30 ml 70 derecelik etil alkol ve 30 ml adaçayı destile suyu bir kavanoza koyulur ve ağzı iyice kapatılır. Arada bir çalkalanarak 3-4 gün bekletildikten sonra, 3-4 kat tülbentten geçirilerek süzülür. Elde edilen losyon, koyu renkli temiz bir şişeye aktarılır. Her kullanımdan önce iyice çalkalanır. Losyonla ıslatılan bir pamukla, sabahları ve akşamları, yüz, boyun ve dekolte nemlendirilir.

Yağ karışımları

Eterli bitki yağları, yüz masajları için çok uygundur veya kuru ve olgun ciltler için, bir gece kreminin yerini doldurabilirler. Ama eterli yağlar doğrudan kullanılmaz, ana madde olarak seçilen bir bitkisel yağa uygun miktarda karıştırılarak kullanılırlar. Önerilen miktarlar bir kapta karıştırıldıktan sonra koyu renkli bir şişeye aktarılır ve iyice çalkalanır. Yağların birbirine tam olarak karışabilmesi için birkaç saat beklenilmesi gerekir.

-Yağ karışımı, yağlı cilt için

15 damla limon yağı, 12 damla servi yağı(veya 10 damla kafur yağı), 10 damla lavanta yağı, 50 ml soya yağı.

-Yağ karışımı, normal cilt için

15 damla lavanta yağı, 4 damla gülyağı, 8 damla adaçayı yağı(veya ökaliptus yağı) ve 50 ml susam yağı.

-Yağ karışımı, kuru cilt için

15 damla rezene yağı(veya mayıs papatyası yağı), 5 damla lavanta yağı, 5 damla gülyağı ve 50 ml bademyağı.

-Yağ karışımı, olgun cilt için

15 damla lavanta yağı, 5 damla kekik yağı, 3 damla nane yağı, 10 damla gülyağı ve 50 ml zeytinyağı.

Deriyi Besleyici Maskeler

Maskeler, cildi güçlendiren klasik güzelleştiricilerdir. İyileştirici ve güzelleştirici maddelerini cilde emdirerek, onun kendini yenileyebilmesine yardımcı olurlar. Maskeler cildi yatıştırır, gerginleştirir ve kan dolaşımını uyarırlar.

beaverss
02-11-2015, 08:47
-Elma-krema maskesi, normal ve kuru cilt için

Kabuğu soyulan bir elma ince rendelenir ve 1 yemek kaşığı dolusu krema ile iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 10 dakika etkilemeye bırakılır.

-Ekşimik/Çökelek maskesi, yağlı cilt için

4 yemek kaşığı dolusu ekşimik(çökelek), 10 ml adaçayı destile suyu, 10 ml gülsuyu, 1 kahve fincanı ılık süt mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak 30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Zencefil kompresi, yağlı cilt için

1 bardak zeytinyağı hafifçe ısıtılır, 1 yemek kaşığı dolusu öğütülmüş zencefil yağa iyice karıştırılır ve 1-2 saat bekletilir. Bu karışımın emdirildiği bez parçaları yüze uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Hıyar maskesi, yağlı cilt için

Soyulmuş hıyardan kesilen 5 kalın dilim mikserde püre haline getirilir, 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 2 tatlı kaşığı susam yağı, 1 yumurta sarısı iyice çırpılır ve hepsi mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak, 45 dakika etkilemeye bırakılır.

-Ekşimik/çökelek maskesi, yağlı cilt için

125g ekşimik(çökelek), 2 yemek kaşığı dolusu ılık süt ve yarım limonun suyu iyice karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.

-Avokado maskesi, kuru cilt için

Olgun bir avokado meyvesi kabuksuz olarak çatalla ezilir ve yarım tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı elma sirkesi ile iyice karıştırılır. Bir yumurta sarısı çatalla iyice çırpıldıktan sonra eklenerek karıştırılır ve bu arada da 3 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı, karıştırılma sırasında azar azar eklenir. Yüze, boyuna ve dekolteye bolca uygulanır ve 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Havuç maskesi, olgun cilt için

1 yumurta sarısı, yarım tatlı kaşığı zeytinyağı ve bir tatlı kaşığı dolusu havuç suyu iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye sürülerek, 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.

-Buğday kırması maskesi, kuru cilt için

100g kırılmış buğday, krem haline gelebilecek ölçüde zeytinyağı ile mikserde karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.

-Yeşil çay maskesi, olgun cilt için

Bir bardak su kaynatılır ve 5 dakika bekletilir, 1 yemek kaşığı dolusu yeşil çay eklenerek 5 dakika demlendirilir, süzülür ve soğumaya bırakılır. Bu arada, 3 yemek kaşığı dolusu bademyağı ve 1 yemek kaşığı dolusu çiçek balı iyice karıştırılır. Yeşil çay bu karışıma yavaş yavaş eklenirken karıştırmaya devam edilir. Maske, yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Cildi tazelemek için (20 dakikalık maskeler)

*Bal, limon suyu ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağı iyice karıştırılır.

*Limon suyu ve 1 yumurta sarısı iyice karıştırılır.

Sütte pişirilen 1 elma iyice ezilir ve ılıklaşması beklenir.

Kompresler ve Buğu Banyoları

Şifalı bitkilerle veya eterli yağlarla hazırlanan kompresler ve buğu banyoları cilde tazelik kazandırır ve kan dolaşımını uyarır. En doğrusu, cildin akşam temizliğinin ardından uygulanmasıdır.

Kompresler için, çok sıcak ama kaynamayan suyla bitkiler haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Yüze uygulanan buğu banyoları için, kaynar derecede olmayan çok sıcak suya bitkiler veya eterli yağlar eklenir. Büyük bir havluyla baş ve su kabı örtülerek, gözler kapalı biçimde, 5-10 dakika boyunca buharın cildi etkilemesi beklenir. Buhar cildi yakmamalıdır! Sonunda yüz soğuk suyla yıkanır ve temiz bir havluyla kurulanır.

beaverss
02-11-2015, 08:48
-Şifalı bitki kompresleri, yağlı cilt için

2 yemek kaşığı dolusu civanperçemi, ıhlamur veya ökaliptus yaprağı, yarım litre su.

-Şifalı bitki kompresi, kuru cilt için

2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur, yarım litre su.

-Şifalı bitki kompresi, olgun cilt için

1 yemek kaşığı mayıs papatyası, 1 yemek kaşığı kuşburnu kabuğu, 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçeği, yarım litre su.

-Buğu banyosu, yağlı cilt için

Mayıs papatyası, ıhlamur, civanperçemi, ökaliptus veya biberiye yağından 4-6 damla ve 1 litre su.

-Buğu banyosu, kuru cilt için

2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur ve 1 litre su.

-Deri gözeneklerinin sıkıştırılması için

*Ezilmiş taze muşmula yaprağı, 20 dakikalık kompres olarak.

*Dilimlenmiş havuç, hıyar veya domates, 15-20 dakika süreyle problemli bölgeye yatırılır.

*Bal maskesi, 20-25 dakika süreyle uygulanır. Yüz ılık sütle yıkanır ve soğuk suyla güzelce durulanır.

*Atkuyruğu çayı, 10-15 dakikalık kompres olarak uygulanır.

*Ceviz yaprağı çayı, 10 dakikalık kompres olarak uygulanır.

beaverss
02-11-2015, 08:48
Saç Bakımı

Yüz derisinde olduğu gibi kafa derisinde ve saçlarda, bünye özelliklerine göre değişiklikler söz konusudur. Hemen hemen her iki kişiden birinin kafa derisindeki yağ bezleri normalden fazla yağ üretir. Sonuç, yağlı saçlar! Yüzünün derisi yağlı olanların genellikle kafa derisi de yağlıdır. Herkesin kafa derisinde kepeklenme olur; derinin kendini yenilemesinin bir sonucudur bu durum. Altında yeni deri oluştuğunda, eski deri canlılığını yitirir ve kepek halini alır. Bu kepeklenme ise, iki durumda problem haline gelir: Derinin fazla yağ üretimi nedeniyle kepekler bir kabuk gibi kafa derisine yapışır. Bu durumda saçların dip tarafı yağlı, öteki kısımları ise kurudur. Yağ bezlerinin az yağ üretmesi durumunda ise, kafa derisi kuru olduğu için kepekler etrafa uçuşur. Bu durumda, saçlar da genellikle cansız ve kırılgan olur.

-Yağ şampuanı, kuru saçlar için

2 yemek kaşığı dolusu, susam yağı, bademyağı veya ayçiçeği yağı ve 3-4 yemek kaşığı dolusu nohut unu hazırlanır. Saçlar yıkanmadan önce, seçilen yağ ile masaj yapılır. Sonra, artan yağ ile nohut unu, belki biraz da sıcak su eklenerek, akışkan bir lapa haline getirilir. Bu lapa ile saçlar şampuanlanır ve iyice durulanır.

-Lavanta şampuanı, tüm saç tipleri için

100 ml hazır bitkisel şampuana 4 damla lavanta ve 4 damla ökaliptus yağı eklenir ve çok iyi karıştırılır.

-Limon şampuanı, yağlı saçlar için

5 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı yarım litre soğuk suya eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu arada, 1 limonun suyu sıkılır. Ayrıca 2 yumurta sarısı çalkalanır. Limon suyu, yumurta sarısı, 5 damla limon yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu hazır bitkisel şampuan, ısırganotu çayına eklenerek karıştırılır. Saçlar bu şampuanla yıkanır ve iyice durulanır.

Yağ friksiyonları

Yağ friksiyonları her saç tipi için yararlıdır, ama özellikle hırpalanmış ve kuru saçlar, uçlarına kadar bu bakımdan yararlanırlar. Şifalı bitki çayları ile birlikte de kullanılabilen değerli bitki yağları, saçlara canlılık, esneklik ve parlaklık kazandırır, zararlı çevresel etkilerden korur, perma, çok sıcak fön çekme ve sürekli boyanın olumsuz etkilerine karşı dayanıklılık kazandırır.

-Yağ friksiyonu, kuru ve hırpalanmış saçlar için

25 ml bademyağı(veya kabak çekirdeği yağı) ve 25 ml zeytinyağı karıştırılır ve saçlara friksiyon yapılır. Daha sonra saçlar bir havlu ile örtülerek, birkaç saat veya gece boyunca etkilemeye bırakılır.

-Etkili yağ kürü, çok hırpalanmış saçlar için

40 ml hintyağı ve 20 ml soya yağı bir cam şişede veya kavanozda iyice karıştırılır. 2’şer tatlı kaşığı dolusu ısırganotu, biberiye ve kekik eklenir. Çok iyi çalkalanarak 2 gün bekletildikten sonra süzülür. Bu yağ saçlara emdirilir ve 40 dakika etkilemeye bırakılır.

-Yağ friksiyonu, yapısal zarar görmüş saçlar için(örneğin, boya veya perma sırasında)

40 ml tatlı badem yağı ve 20 ml hintyağı karıştırılarak saçlara ve özellikle de saç uçlarına iyice yedirilir. Bir saat süreyle etkilemeye bırakılır.

-Yağ friksiyonu, kepeğe karşı

10 damla ökaliptus yağı, 15 damla biberiye yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve kafa derisine ve saçlara yedirilir.

-Yağ friksiyonu, yağlı saçlar için

12 damla bergamot yağı(turunç kabuğu yağı), 13 damla lavanta yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve saçlara yedirilir.

Durulama suları – Hızlı ve etkili

Yıkamadan sonraki durulama suları, özellikle yağlı ve kepekli saçlarda mucizeler yaratabilir. Kuru veya kaşıntılı kafa derisi de, bitkisel katkılı durulamalarla veya elma sirkesi ile rahatlatılabilir. Durulamalar, yıkanmadan sonra uygulanır ve saçlar artık başka bir biçimde yıkanmaz.

-Sirke durulaması, parlaklık ve esneklik kazandırmak için

1 yemek kaşığı elma sirkesi ve 5 damla hintyağı, 1-2 litre sıcak suya karıştırılır. Saçlar bu suyla durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

-Limon durulaması, yağlı saçlar için

1 limonun ince rendelenmiş kabuğu ve 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ıhlamur, yarım litre suya eklenir ve kaynama derecesine kadar ısıtıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. 8 limonun suyu ile birlikte, hepsi bir şişeye veya kavanoza aktarılır ve çalkalanarak 2 gün bekletilir. Saçlar yıkandıktan sonra, 1 litre ılık durulama suyuna, şişedeki sıvının 1/8 bölümü eklenir.

-Isırganotu durulaması, kafa derisi kaşıntısına karşı

¼ litre elma sirkesi kaynama derecesine kadar ısıtılır(ama kaynatılmaz) ve içine 1 avuç dolusu ısırganotu yaprağı eklenir. 15 dakika demlendikten sonra süzülür, saçlar durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

-Bitki durulaması, kepeğe karşı

2 bardak dolusu kaynar derecedeki suya 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış hindiba çiçeği(sarı saçlara), veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı(kumraldan esmere kadar) eklenir ve soğuyana kadar demlenmeye bırakılır. Sonra süzülür, saçlar durulanırken, kafa derisine de hafif masaj yapılır.

-Saç dökülmesine karşı etkili bir reçete

3-4 hafta boyunca her gün, 1 avuç dolusu ince kıyılmış ısırganotu kökü 8-10 saat boyunca 1-2 litre suda bekletilir, sonra 3-4 avuç ısırganotu yaprağı eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10 dakika boyunca, üstü kapalı olarak demlenmeye bırakılır ve süzülür. Bu suyla kafa derisi ve saçlar 5 dakika boyunca yıkanır ve kafa derisine masaj yapılır. Ama her yıkamadan önce, kafa derisine, İsveç Şurubu ve ısırganotu tentürü ile dönüşümlü olarak friksiyonlar yapılır. Daha ilk haftada saç dökülmesi durur ve tedavi süresinin sonuna doğru yeni saçlar çıkmaya başlar. Daha sonra bu tedavi 3-4 günde bir uygulanırsa, saç dökülmesi uzun vadede önlenmiş olur ve saçlar, esneklik ve parlaklık kazanarak, sağlıklı bir görünüme de sahip olurlar. Bu tedavi, kepeklenmeye karşı da çok etkilidir.

beaverss
02-11-2015, 08:49
Rahatlatıcı Banyolar

Stres ve gerginlik, bedensel ve ruhsal boyutta rahatsızlıklara yol açtığı gibi, kişinin dış görünümünü de olumsuz etkiler. Banyoların rahatlatıcı etkisini hepimiz çok iyi biliriz. Problemler ve stres, sıcak su tarafından, bedenden sökülüp atılırlar. Kaslar gevşer, sinir sistemi ve kan dolaşımı olumlu etkilenir. Yatmadan önce alınan bir tam banyo, en etkili uyku ilacıdır. Bir soğuk algınlığı başlangıcında alınan, eterli yağlar veya bitki katkısı içeren bir banyo çok yararlı olabilir. Ama, gerekli katkılarla hazırlanan bir tam banyonun, deri için en etkili güzellik ilacı olabileceği de unutulmamalıdır.

Bitkisel yağlar veya süt ürünleri eklenen banyolar, derinin koruyucu örtüsünü güçlendirdikleri için, deri kuruluğunu karşı da uzun süre etkili olabilirler. Bu nedenle, banyodan sonra derinin kremlenmesine gerek kalmaz. Şifalı bitki katkılarıyla hazırlanan banyolar, yağlı ve sivilceli deri için çok basit ama etkili bir tedavi anlamı da taşırlar. Banyo sonrasında deriye bir nemlendirici sürülmesi uygun olur. Değerli maddeler içeren banyo katkılarının etkinliklerine zarar vermemek için, banyo suyunun çok sıcak olmaması gerekir(37 derece).

*Bir tam banyoyu, haftada 1-2 kereden fazla almayın.

*Önceden ağır yemekler yemeyin ve banyo suyunun 37 dereceden sıcak olmamasına dikkat edin; her iki durum da, kan dolaşımını olumsuz etkileyecektir.

*İdeal banyo süresi 15-20 dakikadır; fazlası deriyi ve kan dolaşımını olumsuz etkileyebilir.

*Banyo sonrasında, yatakta kısa bir dinlenme çok rahatlatıcı olabilir.

-Ökaliptus yağı banyosu, sivilceli deri için

Banyo suyunu doldurmaya başlayın ve su bir karış kadar yükseldiğinde, biraz kremanın veya sütün içine karıştırdığınız 5 damla ökaliptus yağını suya ekleyin. Bu katkının eşit oranda dağılabilmesi için, küveti duş süzgecinden akan suyla doldurun.

-Şifalı bitki banyoları

Deriniz yağlıysa 150g mayıs papatyası veya civanperçemi, deriniz sivilceliyse 150g kuru nane veya atkuyruğu kullanın. Bitkiler 1 litre kaynar suyla haşlanır ve soğuyana kadar demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir.

-Ebegümeci banyosu, iltihaplı, sivilceli deri için

50g kurutulmuş veya 100g taze ebegümeci çiçeği ve yaprağı ince kıyılmış olarak, kaynar derecedeki 2 litre suyla haşlanır, soğuyana kadar demlenmeye bırakılır, süzülür ve banyo suyuna eklenir. Kan dolaşımını hızlandırmak için banyodan sonra beden, orta sertlikte bir fırça ile fırçalanır.

-Elma sirkesi banyosu, yağlı cilt için

¼ litre elma sirkesi banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra duş alınmaz, sirkeli su derinin üstünde kurumalıdır. Daha sonra, yağlı olmayan bir nemlendirici beden losyonu uygulanır. Banyo suyuna eklenen 8 damla lavanta yağı, antiseptik etkiyi arttırır ve ruhsal açıdan dengeleyici ve yatıştırıcı etki yapar.

-Lavanta yağı banyosu

¼ litre elma sirkesi(yağlı deriye karşı) veya ¼ litre krema(normal, kuru veya karışık deri için), 8 damla lavanta yağı ile iyice karıştırılır, banyo suyuna eklenir ve su da iyice karıştırılır. Krema-lavanta banyosundan sonra ılık duş alınır. Elma sirkesi-lavanta banyosundan sonra duş alınmaz ve kurulanılmaz.

-Yağsız süt banyosu, kuru ve duyarlı deri için

Yağı alınmış 2 litre süt banyo suyuna eklenirken, su iyice karıştırılır. Banyodan sonra ılık bir duş alınır ve hafifçe kurulanılır. Eğer deriye banyodan önce 2 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı yedirilirse, süt banyosu kuru deri için çok daha etkili olur. Banyo suyuna eklenen 1 bardak aynısafa çayı da deriyi ayrıca yatıştırır.

-Yağ-süt banyosu, kuru deri için

1 bardak ılık süt ve bir yemek kaşığı zeytinyağı, kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Yağ banyosu, kuru deri için

50 ml bademyağı veya zeytinyağı sıcak banyo suyuna eklenir ve iyice karıştırılır. Banyodan sonra, cildin üstünde kalan su elle sıyrılır ve kalan hafif yağ filmi masajla yedirilir.

-Süt-bal banyosu, kırışıklara karşı

2 bardak ılık sütte 2 yemek kaşığı dolusu bal iyice eritilir, 1 tatlı kaşığı badem yağı eklenir ve kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir ve banyo suyu da karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Bal-süt-tuz banyosu, kuru ve olgun deri için

Banyo küveti doldurulurken 100g deniz tuzu serpiştirilir. Bu arada 1 litre sıcak sütte 250g çiçek balı eritilir ve banyo suyuna eklenir. Banyo suyu iyice karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

-Oğulotu(melisa)-Aynısafa çiçeği banyosu, deriyi yatıştırıcı

3’er yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış kuru bitki, kaynama derecesinde sıcak 1 litre suda haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş

El ve Tırnak Bakımı

Güzel ve bakımlı eller yalnızca kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlamakla kalmayıp başkalarında da o kişiye karşı sempati uyandırır. Ama sürekli olarak bir şeyler yıkamak(özellikle ev işlerinde) elleri ve tırnakları hırpalar. Deri çatlar, sertleşir ve doğal asidik örtüsü tahrip olur. Sürekli uygulanan el banyoları ve kompresler, yıpranmış ellerin kendilerini yenileyebilmeleri için gerekli bir bakım yöntemidir.

-Eterli yağ el banyosu

3 damla lavanta yağı, 2 damla bergamot yağı, 10 damla bademyağı, 1 tatlı kaşığı dolusu gliserin ile karıştırılır ve bir kabın içindeki sıcak suya eklenerek, iyice karıştırılır. Eller 20 dakika boyunca banyoda tutulur. Sonra eller dikkatlice ovuşturularak, kalan yağ da deriye yedirilir.

-Zeytinyağı el banyosu

1 su bardağı dolusu zeytinyağı, benmarin yöntemiyle hafifçe ısıtılır ve içine 15-20 damla limon suyu eklenip iyice karıştırılır. Eller bu yağın içinde 5-10 dakika bekletilir.

-Jojoba-pirinç kompresi

1 yemek kaşığı dolusu pirinç unu, biraz sütle bulamaç haline getirilir. 1 yemek kaşığı dolusu jojoba yağı(veya gliserin) elin üstüne yayılır ve üstüne pirinç unu bulamacı yatırılır. 10 dakika etkilemeye bırakıldıktan sonra, eller ılık suyla yıkanır.

-Yağ masajı

2 yemek kaşığı dolusu bademyağı veya susam yağı, benmarin yöntemiyle 37-40 dereceye kadar ısıtılır ve dairesel hareketlerle önce elin üstüne ve sonra da avuçlara masajla yedirilir.

-Rezene el banyosu

8 yemek kaşığı dolusu rezene tohumu, havanda hafifçe ezildikten sonra, 2 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Her tür yıkamadan sonra, eller bu bitki çayının içinde 2-3 dakika bekletilir.

Tırnaklar

Kuru ve kolayca kırılabilen tırnaklar da, etkili temizlik maddeleri ile sürekli ilişki içinde olmaktan kaynaklanabilir. Tırnaklardaki bu tür değişimler, beslenme yetersizliğinin bir işareti de olabilir. Bu nedenle, yalnızca dıştan bakım yapmakla yetinmeyip, dengeli beslenmeye de özen göstermelisiniz.

-Atkuyruğu el banyosu

2 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış atkuyruğu, yarım litre kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, 20 dakika demlendikten sonra süzülür. Eller arada bir, 5-6 dakika süreyle bitki çayının içinde tutulur.

Ayrıca, günde 1-2 bardak atkuyruğu çayı içilmesi de çok yararlı olacaktır.

-Soğan suyu masajı

Kuru soğanın özsuyu ile tırnaklara masaj yapılabilir. Tırnaklar böylece sertleşebilir.

-Masaj yağı

25g vaselin, 25 ml hintyağı, 10 damla acıbadem yağı, 25 ml avocado yağı, 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) eritilerek karıştırılır ve bir krem kabına aktarılır. İki günde bir, önceden iyice temizlenen tırnaklara bu yağ karışımı ile masaj yapılır.

Kırışıklara karşı reçeteler (gerginleştirme)

*80g limon suyu, 30g havuç suyu ve 30g hıyar suyu iyice karıştırılır ve kırışık bölgelere kompres uygulanır.

*Avocado lapası, muz suyu veya kavun suyu kompresleri uygulanır.

*1’er tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış mayıs papatyası ve oğulotu (melisa), 2 bardak dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve kompresler uygulanır. Lavanta yağı, biberiye yağı ve gülyağı da kırışık cildi düzgünleştirir.

*Her gün bir kere, yağı alınmış sütle yüz yıkandığında, kırışıklar azalır.

Yorgun Ayaklar

Ayaklar ve bacaklar özellikle yazın gözler önüne serilecekse, bakımlı olmalıdırlar. Ayak banyoları ve masajlarla, göze hoş gelmeyen nasırlar gibi, yorgun ve şiş ayaklar ve bacaklar da tedavi edilebilir. Böyle bir davranış, yalnızca güzellik için değil, sağlık için de iyi sonuçlar verebilir.

İsteyen, her gün ayak banyosu veya ayak masajı yapabilir. Ama haftada en azından bir kere uygulanması gereken bakım şöyle olabilir: Önce canlandırıcı bir ayak banyosu alınabilir, ardından, sertleşmiş deri tabakaları süngertaşı ile alınır. Sonunda da, bitkisel yağlarla rahatlatıcı bir ayak masajı yapılabilir.

-Temel ayak banyosu

2 bardak ılık süt, 2 yemek kaşığı bal, 5 damla lavanta yağı, 2 damla nane yağı iyice karıştırılır. Bu temel ayak banyosu karışımı, gereğine göre başka bitki yağları veya bitki çayları ile zenginleştirilebilir. Sonunda hepsi, sıcak banyo suyuna (en fazla 37 derece) eklenir ve ayaklar 10 dakika boyunca bu suda bekletilir, süre sonunda iyice kurulanır ve kalın çorap giyilir.

-Ayak banyosu, yorgun ayaklar için

Temel banyo karışımı, 2 damla portakal yağı, 3’er damla lavanta ve biberiye yağı, sıcak banyo suyu.

-Ayak banyosu, şiş ayaklar için

Temel banyo karışımı, 3’er damla lavanta yağı ve ardıç yağı, 2 damla nane yağı ve sıcak banyo suyu.

-Ayak banyosu, ağrıyan ayaklar için

Temel banyo karışımı, 3’er damla adaçayı yağı ve bergamot yağı, 2 damla ardıç yağı ve sıcak banyo suyu.

-Masaj yağı, ağrıyan ve terleyen ayaklar için

¼ bardak susam yağı veya ayçiçeği yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) ısıtılır ve içine 5 damla oğulotu(melisa) yağı eklenir. Yağ karışımı masajla ayaklara yedirilir.

-Ayak ve bacaklardaki varis ağrıları, sert ve çatlak topuklar için

Aynısafa merhemi, sık sık yapılan hafif masajlarla deriye iyice emdirilir. Gerginlikler ortadan kalkar, ağrılar sona erer ve sert yüzeyler kadife gibi yumuşar

Ayrıca, ince kıyılmış aynısafa çiçek yaprağı 1 ölçü ve zeytinyağı 5 ölçü olarak, ağzı iyice kapanabilen bir cam şişede veya kavanozda 2 hafta boyunca bekletilir ve arada bir çalkalanır. Süre sonunda tülbentten geçirilerek süzülür ve posa da iyice sıkılır. Elde edilen aynısafa yağı, eşit oranda kantaron yağı ile karıştırılır. Bu karışım da ayak ve bacaklardaki varis ağrılarına karşı hafif masajlarda kullanılır

beaverss
02-11-2015, 08:49
Kas ve Kemik Sistemi

İskeletimiz, bağdokularımız, kaslarımız ve eklemlerimiz, bizi bir bütün olarak tutar, ayakta durmamızı ve hareket etmemizi sağlar ve bizi biçimlendirir. Çok ağır yüklerin altına sokulurlar, kötü kullanılırlar, fiziksel aşınma ve yıpranma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Ama bu dokuların sağlığı, yalnızca kullanılış biçimlerine göre değil, daha çok iç dünyamızla, metabolizmamızın durumuyla, beslenme alışkanlıklarımızla ve yaşam biçimimizle yakından ilişkilidir. Doğal olarak, genetik kökenli bazı aksaklıklar da önemli bir rol oynayabilir; ama bu aksaklıklar erken teşhis edilirse, önemli hastalıkların oluşması önlenebilir.

Yapısal nedenli rahatsızlıklarda, osteopatik(kemik hastalıkları bilimi) ve cerrahi tedavi yöntemleriyle çok olumlu sonuçlar alınabiliyor. İskelet yapısının bazı parçaları bazen normal ölçülerin dışına çıkarak sinirsel refleksleri etkiler ve böylece bazı organların işlevlerini engelleyebilir veya tüm bedenin uyumluluğu da bu durumdan etkilenebilir. Uzmanlar, bu tür aksaklıkları özel tedavi yöntemleri ile düzelterek beden uyumunu yeniden sağlayabilirler.

Bu sistemle ilgili hastalıklar, sistemler arası uyum sayesinde sürdürülebilen genel sağlık durumundan da kaynaklanabilir. Genel sağlığımız ise ancak, iç dünyamızla metabolizmamızın uyumluluğuna bağlıdır. Biyokimya ve metabolizma işlevlerinde bir dengesizlik oluştuğunda, bedenimiz öncelikle metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin dışkılanmasında oluşan problemlerle karşılaşır. Böyle bir durum uzun süre fark edilmediğinde(genelde fark edilmez, çünkü bir belirtisi yoktur), zehirli maddeler eklemlerin bağdokularında birikmeye başlar. Böylece romatizmanın ve eklem iltihabının(Artrit) yolu açılmış olur ve eğer genetik açıdan bu tür hastalıklara yatkınlık söz konusu ise, hastalık kaçınılmaz olur. Şifalı bitkiler özellikle bu alanda zengin bir ilaç çeşidini kullanıma sunar.

Kas ve Kemik Sistemi İçin Şifalı Bitkiler

Bu alanlarda oluşan hastalıklarda, özellikle de romatizma ve eklem iltihabında, beden, eski sağlığına ve dengesine kavuşturulmalıdır. Kemiklerde ve kaslarda oluşan rahatsızlıkların etkili biçimde tedavi edilebilmeleri için, sindirim ve özümleme işlevleri kadar, değişik dışkılama işlevleri de eksiksiz tamamlanmalıdır. Uygun bitkilerin seçiminde bu konuların öncelikle göz önünde bulundurulması gerekir.

Romatizma ilaçları

Romatizma sıkıntılarını azaltan, önleyen ve hatta tamamen ortadan kaldıran özellikleriyle tanınan pek çok şifalı bitki vardır. Burada, antiromatizmal bitkilerin geniş bir listesini ve ayrıca bu konuda belirgin özellikleri öne çıkan öteki bitkileri tanıtmaya çalışacağım. İhtiyaca göre, bedenin her alanı için seçilebilecek olan bu bitkilerin içinde, kan temizleyici, iltihap giderici ve sindirimi destekleyici özellikleri öne çıkanlar: Isırganotu, atkuyruğu, hindiba, sarı kantaron, çıbanotu, karakafesotu, kekik, sinirliot, altınbaşak, beyaz lahana, melekotu kökü, yulaf, biberiye, adaçayı, zencefil, civanperçemi, kereviz(yaprak ve tohum), pelinotu, kurtpençesi, taş anasonu, huş ağacı yaprağı, fasulye kabuğu, çobançantası, lavanta, ıhlamur, mercanköşk, çuhaçiçeği, kuşekmeği, suteresi, eğir kökü, ardıç kozalağı, elma, atkestanesi.

Kan temizleyici ilaçlar

Kan temizleyici ilaçlar, zehirlenen kanı değişikliğe uğratıp iyileştirerek, sağlıklı bir işleyiş biçimini yeniden oluştururlar. Bu doğrultudaki ayrıntılı etkinlikleri ise henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Ama aralarında romatizmanın da yer aldığı pek çok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılabilirler.

Kan temizleyici ilaçların çoğu bu sistem için kullanılabilirler, ama aşağıdaki bitkiler en etkilileridir: Isırganotu, huş ağacı yaprağı, civanperçemi, elma, hindiba(kök ve yaprak), sinirliot, kereviz (yaprak ve tohum), taş anasonu, fasulye kabuğu, altınbaşak, atkuyruğu.

Romatizma ve eklem iltihabı rahatsızlıklarının çoğunda bu bitkiler, temizleyici ve canlandırıcı etkileri sayesinde, önemli rahatlıklar sağlayabilirler.

İltihap önleyici ilaçlar

Bazı bitkileri iltihap önleyici olarak adlandırmak şaşırtıcı olabilir. Bedenin genel tedavisinde iltihaplanmaların tümünü kontrol altına almak gibi bir amacımız olamaz, çünkü iltihaplanmalar normalde sağlıklı bedensel tepkilerden biridir. Burada adı geçen bitkiler, daha çok iltihap yatıştırıcı etkiler içerirler. Öncelikle, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarındaki, uzun süreli iltihaplanmaların eklemlerde ve dokularda yozlaşma(dejenerasyon) başlattıklarında yardımcı olacaktır bu bitkiler.

Keçisakalı(ergeçsakalı) bu konuda çok önemli bir örnektir. Bu bitki, şişlikleri ve ağrıları azaltan, aspirin benzeri maddeler içerir. Bu maddeler aynı zamanda idrar arttırıcı ve karaciğeri güçlendiricidir. Genel anlamda, dışkılamayı destekleyerek, iltihaplanmanın kaynağı olan metabolizma atıklarından ve zehirli maddelerden bedenin temizlenmesini sağlayabilir.

En etkili iltihap önleyici bitkiler: Keçisakalı(ergeçsakalı), kereviz (yaprak ve tohum), elma, civanperçemi, atkuyruğu, ısırganotu, ardıç kozalağı, altınbaşak, peygamberağacı odunu (guajaka).

Deri uyarıcı ilaçlar (Rubefazientia)

Deriye sürülen uyarıcı ilaçlar, o bölgenin kan dolaşımını hızlandırırlar. Böylece bölge daha fazla kanla beslenir ve bu yolla birikimler ve iltihaplar temizlenebilir. Bu nedenle kas romatizması veya benzeri hastalıklarda deri uyarıcı ilaçların kullanımı çok yararlıdır. Bu ilaçların çoğu, içten kullanılamayacak kadar etkilidir. Bu özellik göz önünde bulundurularak bu ilaçlar duyarlı derilerde dikkatle uygulanmalı ve yaralı derilerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu alanda önde gelen bitkiler: Zencefil, acı biber(paprika), nane yağı, acı hardal unu ve ısırganotu dalı.

Zencefil ve acı biber kaynama suyu ile kompresler, nane yağı ile friksiyonlar, acı hardal unu ile lapa kompresleri yapılır. Taze ısırganotu dalı hasta bölgelere sürülür(kamçılanır). Ayrıntılı bilgiler, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde verilmiştir.

İdrar arttırıcı ilaçlar (Diuretika)

İdrar arttırıcı ilaçlar, böbreklerin işlevini destekleyerek, metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin yanı sıra, iltihaplanmadan kaynaklanan zararlı maddelerin dışkılanabilmesine de yardımcı olurlar. Romatizma, eklem iltihabı ve benzeri hastalıkların kaynağında bu zararlı maddeler yattığı için, böbreklerin bu yolla desteklenmesi çok önemlidir. Böbrek problemleri de zaman geçirilmeden çözülmelidir. Bu organların yaşamsal önem taşıyan işlevlerinin desteklenmesinde kullanılabilecek bitkiler: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, hindiba, fasulye kabuğu, frenküzümü yaprağı, çuhaçiçeği, kereviz yaprağı ve özellikle kereviz tohumu (ayrıca romatizmaya karşı hararetle tavsiye edilen önemli bir ilaçtır).

Kan dolaşımını uyaran ilaçlar

Kan dolaşımını uyaran ilaçlar, yalnızca kas ve eklemlerin daha fazla kanla beslenmesini sağlamakla kalmayıp, bedenin zehirli maddelerden arınmasına da yardımcı olurlar. Genelde kalbi zorlamayacak bir biçimde, yalnızca çevrel kan dolaşımını düzenleyici bitkiler kullanılır: Acı biber(paprika), alıç, civanperçemi, ökseotu, şekerciboyası kökü. Kullanım biçimleriyle ilgili ayrıntıları, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde bulabilirsiniz.

Ağrı kesici ilaçlar

Hastalık belirtilerini tedavi etmeyi hedeflemediğimiz halde, ağrıları dindirmenin de tedavi etme sanatına dahil olduğunu unutmamalıyız. Romatizma gibi hastalıklarda bazen çok şiddetli olabilen ağrıların şifalı bitkilerle yatıştırılmasının, hastalığın genel anlamda tedavisi için uygulanan geniş kapsamlı tedavinin yalnızca bir bölümü olduğu bilinmelidir. İltihap giderici bitkiler ağrıları azaltabilir, ama ağrıların azaltılabilmesi veya sona erdirilebilmesi için tek çıkar yol, hastalığa yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Böyle kapsamlı bir tedavinin uygulanması sırasında, kediotu kökü, sarı kantaron, ısırganotu, adaçayı, nane, oğulotu çaylarının içimi yoluyla ağrılar azaltılabilir.

Dıştan ise, beyaz lahana yaprağı kompresi, kantaron yağı, nane yağı, kekik yağı ve İsveç Şurubu ile yapılan friksiyonlar rahatlatıcıdır.

Sindirimi güçlendirici ilaçlar

Kas ve kemik sisteminin verimli çalışabilmesi için, sindirim işlevinin tam olarak gerçekleşmesi, besinlerin beden tarafından gereğince özümlenebilmesi gerekir. Acı madde içeren sindirim uyarıcı ilaçlar bu alanda öne çıkarlar: Centiyane kökü, pelinotu, eğir kökü, civanperçemi.

Kronik kabızlıklarda ise, aynı zamanda karaciğeri de uyaran ilaçlara öncelik verilmelidir: Sarısabır, barut ağacı kabuğu, ayrıkotu kökü, civanperçemi. Veya özel bir karışım kullanılabilir: Barut ağacı kabuğu, civanperçemi, sinameki, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, bir su bardağı dolusu suda 10-12 saat demlendirildikten sonra süzülür, ılıklaştırılır ve içilir.

Kas ve Kemik Hastalıkları Belirtileri

Romatizma ve eklem iltihabı (Artrit)

Bu bölümde, romatizmanın ve eklem iltihabının çeşitleriyle ilgilenmeyeceğiz. Bedenin bir bütün olarak tedavi edildiği yöntemler açısından, bu çeşitler arasındaki farklılıkların bir önem taşıyıp taşımadıkları tartışılabilir. Ama en önemlisi, genel ve kişisel nedenlerin ve kalıtımsal yapı etkisinin hastalığa katkısı hakkında araştırma yapılması ve gerçeğe yakın bir sonuca varılabilmesidir. Çünkü bu hastalıklar, belki yanlış beslenme, yanlış yaşam biçimi veya başka etkenlerin oluşturduğu baskıyla bedenin başa çıkamamasından kaynaklanırlar. Uygulanacak tedavinin amacı da, bedene eski sağlığını ve canlılığını yeniden kazandırarak, bedenin bu belirtilerle başa çıkabilmesini sağlamak olmalıdır; yoksa, belirtileri tedavi ederek sağlık ve canlılık kazandırmaya çalışmak değil!

Bu hastalıkların anlaşılabilmesinde, sürtüşme etkisinin çok önemli payı vardır. Eklem iltihabında, eklemlerde oluşan değişimler, kemiklerin birbirlerine sürtünmelerine, yani güçlü bir sürtünmeye yol açar. Bu fiziksel değişimlerden önce, genellikle bedensel değişimleri başlatan, başka tür bir sürtünmeler dönemi yaşanır. Bu dönemi başlatan neden, bazı bedensel çalışmalar olabilir. Örneğin, yıllardır omzunda saman balyası taşımış olan çiftçinin omuz ekleminde osteoartrit oluşur. Veya, eklemleri birbirlerine doğru çeken kas gerginlikleri bu tür bir hastalığa yol açabilir. Sözlük, sürtünme-sürtüşme kavramını şöyle açıklar: “Birbirine değen iki yüzeyden birinin, öbürünün bağıntılı hareketine karşı gösterdiği direnç...” Uyuşmazlık, anlaşmazlık! Romatizma ve artrit hastalıklarının kaynakları gözlemlendiğinde, yukarıdaki bu sözlük tanımı, tüm etki alanlarına açıklık kazandırıyor; bu iki yüzey ister kemik olsun, ister insan veya değişik duygular ve inançlar olsun, hiç fark etmez.

Uyuşmazlıklar ve onlardan kaynaklanan sürtüşmeler değişik belirtiler verebilirler, ama onlar öncelikle içsel deneyimlerdir. Bazıları için, karşıt düşünceli olmak bir dünya görüşüdür. Bu görüş aslında, sebebi her ne olursa olsun, kişinin kendisiyle barışık olmayışının ve kendi içinde süregelen bir savaşın belirtisidir ve bu savaşın kökleri genellikle ruhsal boyutun derinliklerine kadar uzanır.

Eğer hastalığın tedavisi için bedende uygun bir ortam oluşturmaya çalışıyorsak, beslenme ve şifalı bitki seçimine verdiğimiz önemi, duygusal ve ruhsal dengenin sağlanabilmesine de verebilmeliyiz. Eğer kişi dar görüşlü ve hep savunma durumunda ise, karşısındakini kırabilecek açık yürekliliğe ve cesarete sahip değilse, romatizmal hastalıkların oluşumu kolaylaşır. Ama eğer, duygusal sürtüşmeyi yumuşatan, insan ilişkilerinin oluşumunu kolaylaştıran, prensiplerin ve duyguların paylaşımını mümkün kılan bir içsel yumuşama süreci başlatılabilecek olursa, işte ancak o zaman, şifalı bitkilerin de destekleyebileceği, bedenin kendini iyileştirme mucizesinin yolu açılmış olur.

Romatizma ve eklem iltihaplarının nedenlerinden biri de, ilgili dokularda metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin birikimidir. Ayrıca bu hastalıkların oluşmasında önemli bir etken de, ölçüsüzce yiyip içme alışkanlığı veya besleyici değeri çok az olan, kimyasal maddelerle zehirlenmiş ürünler olabilir. Bedende ekşime tepkileri oluşturan bu tür besin maddeleri genellikle tespit edilebilir. Sindirim problemlerine veya alerjik tepkilere yol açan besin maddeleri de aynı kapsamdadır. Kimyasal katkılı besinlerin yerine, elden geldiğince taze ve işlenmemiş ürünler tercih edilmelidir.

Mide yanması veya şişkinlik gibi alerjik tepkiler, genellikle buğday ürünlerindeki yapışkan proteinden veya süt ve süt ürünlerinden kaynaklanabileceği için, bu ürünlerden kaçınılmalıdır. Ekşime tepkileri ayrıca kırmızı et, süt ürünleri ve yumurtadan; sirke veya turşulardan; rafine edilmiş karbonhidratlardan, rafine edilmiş şekerden ve baharat türlerinden kaynaklanabilir. Son olarak kahve, çay ve alkol gibi keyif verici maddelerin kullanımında dikkatli olunmalıdır. Şeker, tuz ve kara üzüm, zehirli maddelerin birikimine yardımcı oldukları ve beden temizliğini zorlaştırdıkları için kullanılmamalıdır.

Bunların yerine bolca meyve (içerdikleri limon asidine rağmen, metabolizma üzerinde alkalik etkisi olan turunçgiller de dahil olmak üzere), yeşil yapraklı ve köklü olanlar tercih edilmek üzere taze sebze ve bedenin yıkanabilmesi için günde en az 1,5 litre sıvı içilmelidir. Sıvı olarak kaynak suyu, içine biraz elma sirkesi veya elma suyu eklenmiş olarak veya doğrudan içilebilir. Günlük vitamin dozu olarak da en azından 5oo miligram C Vitamini alınmalıdır. Balık eti ve beyaz et yenebilir.

Bedeni genel anlamda güçlendiren başka uygulamalarla birlikte kullanılan uygun şifalı bitkiler, romatizmal ve iltihabik gelişmelerin kaynaklarını büyük ölçüde kurutabilirler. Böyle bir tedavi yöntemi uzun süreli olmak zorundadır, çünkü bir süredir gelişmekte olan organik yozlaşmanın(dejenerasyon) 3-4 hafta içinde düzelmesi beklenemez. Ama doğru tedavi yöntemi uygulandığında belirtiler, ağrılar veya sertlikler henüz yok olmadan, günün birinde, “bugün kendimi çok iyi hissediyorum!” diyebilirsiniz.

Genel anlamda zorunlu olan, beden temizliğinin yanı sıra hasta, başka bir benzeri olmayan kendine özgü bir kişi olarak görülmeli ve özel ihtiyaçları araştırılmalıdır. Sindirim sisteminin desteklenmesi gerekir mi? Böbrekler iyi çalışıyor mu? Acaba fazlaca stres yaşanıyor mu? Endokrin salgı sistemi acaba uyumlu çalışıyor mu? Beslenme durumu acaba ne haldedir?

Romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarında, tüm hastalıklarda olduğundan daha da öncelikle, insanın bir bütün olarak tedavi edilmesi kesinlikle gereklidir; aksi halde iyileşme şansı azalır veya etki kısa süreli olur. Ama hasta kişi, başka bir benzeri olmayan bir canlı olarak görüldüğünde, şaşırtıcı iyileşmeler gerçekleşebilir.

Bu ayrıntılı açıklamaların sonunda, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarına karşı kullanılabilecek şu temel bitki karışımını tavsiye edebilirim: Acıyonca(suyoncası) 2 ölçü, keçisakalı(ergeçsakalı) 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, kurtpençesi kökü(yılankökü) 1 ölçü, kereviz tohumu 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzun bir süre boyunca, günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. İçilen her bardak çaya, yarım veya bir tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenmesi tavsiye edilir.

Bu bitki karışımı, yapılabilecek pek çok seçimden yalnızca biridir. Bu bölümde adı geçen öteki bitkiler arasından da bir başka karışım, ihtiyaçlara göre oluşturulabilir.

Eğer ağrılar yüzünden uyku problemi çekiliyorsa, ayrıca uyku getirici bir karışım da hazırlanabilir, çünkü dinlendirici bir uyku sağlık açısından en önde gelen garantidir. Aşağıdaki gibi, ağrıları yatıştırıcı ve uyku getirici bir karışım çok yararlı olacaktır: Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, mayıs papatyası, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce demlenen sıcak çay biraz balla tatlandırılarak içilir. Bitki dozajı bir misli arttırılabilir, hiçbir sakıncası yoktur.

Ayrıca, ağrıları ve iltihaplanmayı yatıştırmak, hasta bölgenin kan dolaşımını arttırarak zararlı maddelerin dışkılanmasını hızlandırmak için, dıştan uygulanacak tedavi yöntemleri de devreye sokulmalıdır. Böyle bir tedavi yalnız başına uygulandığında önemli değişiklikler beklenmemelidir, ama böylece genel durum desteklenmiş ve ağrılar azaltılmış olur. Güçlü bir ısıtıcı ve uyarıcı friksiyon sıvısı, acı biber (paprika) ve gliserinin eşit oranda karıştırılmasıyla elde edilebilir. Ama dikkat! Açık yaralara ve duyarlı bölge olan yüze sürülmemelidir! Kas veya sinir ağrılarına karşı kullanılabilecek en etkili friksiyon ilaçlarından biri de kantaron yağıdır. Kantaron yağının hazırlanışına kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde değinilmektedir. Romatizma ağrılarından etkilenen organlara, sinir ve siyatik ağrılarına ve hafif yanıklara kullanılabilir bu kan kırmızısı bitki yağı. Lavanta, nane, kekik ve biberiye yağları da aynı amaçla kullanılabilir; friksiyon için, 2-3 ml bitki yağı, biraz badem yağı, zeytinyağı veya ayçiçek yağına karıştırılır.

Ağrıların ve şişliklerin tedavisinde bir başka etkili uygulama da, soğuk ve sıcak kompreslerin değişimli olarak yapılmasıdır.

beaverss
02-11-2015, 08:50
Bağdoku iltihapları

Romatizma ve eklem iltihabına karşı uygulanan yöntemler bu konuda da geçerlidir.

Kramplar

Herhalde geçmişte hepimizin herhangi bir organına kramp girmiştir. Gerçi ağrılı bir durumdur ama genellikle önemli değildir. Ama kramplar sık sık yineleniyorsa, tedavi edilmelidir ve bu tedavi yalnızca hastalığın belirtisi olan krampları geçiştirmeyi değil, kan dolaşımını güçlendirmeyi hedef almalıdır, çünkü kramplar dokudaki oksijen yetersizliğinin bir habercisidir.

Uzun süreli bir tedavide, şifalı bitkiler sayesinde bu sıkıntıdan kurtulmak mümkündür. Gilaburu ağaç kabuğu 6 ölçü, alıç 2 ölçü, zencefil 1 ölçü, anason 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, nane 1 ölçü, olarak bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Mukoza kesecik iltihabı (Bursitis)

Diz ve dirsek eklemlerinde, kirişler arasında, kemiklerin yüzeyinde, ya da birbirleri üzerinde olan kasların arasında sıvı dolu kesecikler, organların kendi aralarında hızla hareket etmelerini sağlar. Bu kesecikler iltihaplanabilir. Dizde oluşan iltihaplar, ‘temizlikçi kadın dizi’ olarak tanımlanır, iltihap dirsekte oluştuğunda ise ‘tenisçi dirseği’ denir. Bu problemler sert darbelerin, kazaların veya zamanla gelişen değişimlerin sonucunda ortaya çıkar. Eğer hastalık zamanla gelişen bir özelliğe sahipse, ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen yöntemlerle tedavi edilmelidir. Problem eğer aniden ortaya çıktıysa, dıştan bir kompres, örneğin İsveç Şurubu kompresi veya kan dolaşımını uyarıcı friksiyonlar yapılmalıdır. Uygulanacak olan yöntemler iltihabı ve ağrıyı azaltacaktır. Eğer şikayetler yine de devam ediyorsa, içten uygulanacak bir tedavi yöntemine başvurulmalıdır. Kompresler, friksiyonlar ve içten uygulanacak olan tedavilerle ilgili ayrıntılar, aynen ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde de dile getirilmiştir.

Gut (Damla hastalığı)

Bedende ürik asit birikiminden kaynaklanan ve çok sancılı iltihaplara yol açan bir eklem hastalığıdır. Bedenin dışkılama işlevinde, özellikle de böbrekler üzerinden gerçekleşen dışkılama işlevinde desteklenmesi gerekir. Burada, idrar arttırıcı ve antiromatizmal bitkiler yardımcı olabilir. Etkili bir bitki karışımı: Isırganotu, fasulye kabuğu, civanperçemi, kereviz tohumu, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 2-4 hafta boyunca, günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilmelidir. Ağrılar arttığında, bitki karışımına 1 ölçek zencefil eklenebilir.

Gut hastalığına karşı önlem olarak veya tedavi sırasında, beslenme biçiminin önemi çok büyüktür. Temel olarak asit içermeyen besinler benimsenmeli, pürin içerikli besinlerin tümünden uzak durulmalıdır, çünkü pürinler bedende ürik aside dönüşürler. Pürin içerikli başlıca besinler: Balıklar, kabuklu deniz ürünleri ve karides, karaciğer, böbrek, dana uykuluğu ve fasulye. Kahve ve çay içilmemeli, ölçüsüzce yiyip içmemeye özen gösterilmelidir. Alkolün her türü zararlıdır!

Lumbago (Bel ağrısı)

Pek çok hastalığın belirtisi olabilir. Genelde kas kökenlidir, ama ani hareketlere, yorgunluğa, üşütmeye ve romatizmal hastalıklara bağlı olabilir. Omurgada doğumsal oluşum kusurları, omurlar arası disk fıtıkları, böbrek hastalıkları, cinsel organ hastalıkları veya omurgaya ağır yük bindirmekten de kaynaklanabilir. Ağrıların gerçek nedeni teşhis edilmeli ve uygun bir tedavi uygulanmalıdır. Duruma göre bu tedavi şifalı bitkilerle yapılabilir veya bir kemik hastalıkları uzmanı (osteopat) veya bir uzman cerrah tarafından tedavi edilebilir. Romatizma için önerilen, ısıtıcı ve kan dolaşımını uyarıcı friksiyon ilaçları da bu durumda çok yararlı olabilir. Ayrıca sıcak kompresler de uygulanabilir. Bir atkuyruğu tam banyosu mutlaka denenmelidir; çok rahatlatıcı olabilir!

Siyatik ağrısı (Siyatalji)

Siyatik sinir kökleri üzerinde oluşan baskılardan kaynaklanan, ağrılı bir nevraljik hastalıktır. Çok şiddetli olabilen ağrılar, kaba etlerden kalçanın ve uyluğun arka bölgesine, bacağın arka dış yanına ya da ayak tabanına yayılır. Siyatik sinirinin gerilip ağrının daha da artmasını önlemek için hasta, dizlerini ve kalçalarını bükerek durur. Siyatik siniri, bedenimizdeki en uzun sinirdir; kalçaların arka bölgesinden ayak tabanına kadar uzanır. Siyatik kavramı, kalçalardan baldırlara vuran ağrıların tümü için kullanılır ama, gerçek nedenleri çok değişik olabilir. Ama genelde, omurlar arası diskin fıtıklaşması sonucu veya kalça kemiğindeki bir bozukluk yüzünden, siyatik siniri üzerinde baskı oluşmasından kaynaklanır. Bu durumlarda, hastalığın uzman doktorlarca tedavi edilmesi gerekecektir. Nevraljilerde, yani sinir ağrılarında, sinir sistemini güçlendirici ve yatıştırıcı(sinir sistemi bölümüne bakın) ilaçlar yardımcı olabilir. Bu ağrıların oluşmasında, alt karın bölgesindeki birikimlerin de ağırlıklı rolü olabilir. Bağırsaklarda tıkanıklık veya kronik kabızlık oluşmamasına ve böbreklerin düzenli çalışmasına büyük önem verilmelidir. ‘Romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen tedavi yöntemleri, siyatik ağrıları için de geçerlidir. Bele ve bacaklara yapılan masajlar da çok rahatlatıcıdır.

Burkulmalar (Distorsiyon)

Kazalar sonucunda, bir eklemin kapsül ya da bağ yapısında ortaya çıkan ağrılı şişliklerdir. Kan dolaşımını uyarıcı bitkilerin katkısıyla hazırlanan tam veya yarım banyolar veya el ve ayak banyoları, bölgenin kan dolaşımını hızlandırarak iyileşmeyi çabuklaştırır. Bu banyolarda kullanılabilecek bitkilerin en etkilisi kekiktir. Bir ayak banyosu veya tam banyo için, 30-60g kuru kekik, yarım veya bir litre kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15-20 dakika demlendikten sonra, kapakta biriken sıvı da eklenerek süzülür ve sıcak banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 15-20 dakikadır.

Ama en kesin ve en kısa süreli tedavi yöntemi, burkulan eklemin üstüne bir İsveç Şurubu kompresi yapılmasıdır. Büyükçe bir pamuk şurupla ıslatılıp hafifçe sıkılır ve doğrudan burkulan eklemin üstüne çepeçevre yatırılır, pamuğun üstü bir naylon parçasıyla örtüldükten sonra, bandajla sıkıca sarılır veya burkulan diz veya dirsek eklemi ise, kompresin üstüne esnek bir dizlik veya dirseklik çekilir. Kompres saat başı tazelenir ve gece boyunca etkilemeye bırakılır. Genelde ertesi sabah şiş iner ve el veya ayak rahatlıkla kullanılabilir. Ancak, şurup kompresi bazı duyarlı derilerde kaşıntılara ve kızarıklıklara yol açabileceği için, burkulan bölge önceden aynısafa merhemi ile veya yağlı bir bitkisel merhemle ovalanmalıdır.

-Karakafesotu kök veya yapraklarının kaynama suyu ile yapılan sıcak kompresler etkilidir.

-Aynısafa çayı ile yapılan sıcak kompresler de etkilidir.

-Mercanköşk yağı veya merhemi ile yapılan friksiyonlar veya kompresler rahatlatıcıdır.

-Kantaron yağı ile yapılan friksiyonlar ağrıları dindirir ve iyileşmeyi hızlandırır.

İç Salgı Sistemi (Endokrin Sistem)

Ruhsal ve bedensel boyutun birbirine en çok yakınlaştığı alan, iç kontrol sistemimizin mükemmel bütünlüğüdür. Biz, bilincin beyinsel bir nitelik olduğunu düşünürken, sinir sistemi ve iç salgı sistemi işbirliği, bilinç ve beden arasında hemen bir köprü oluşturur. Önce düşünüp sonra hareket ederken, kaslarımızın isteğimiz doğrultusunda çalışmasını sinir sistemi yoluyla kontrol ederiz. Örneğin, tehlikeli bir durumda, adrenalin hormonu kalp atışlarımızı hızlandırır.

Bu süreçlerin pek çoğu, doğrudan beynin kontrolü altında değil, sinir sisteminin ve hormonların içsel dengemizi sağlamasıyla gerçekleşir. Bedenimizin bilgeliği, bedensel dengenin sağlanmasında ve kendi kendine işleyen kontrol mekanizmasında kendini gösterir. Ama beynimizin etkisi genel anlamda belirgindir; iç salgı sisteminin ve sinir sisteminin yardımlarıyla, tüm bedensel işlevleri kontrol eden en önemli organdır o.

İnsan bedeninin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmesi ancak, her organın kendi içinde özel dengesini koruyabilmesine, her dokunun ve her hücrenin bu yolla gözlemlenmesine ve kontrol edilmesine bağlıdır. Hareketlilik, büyüme ve dokuların yenilenmesi gibi, beslenmenin ve atıkların dışkılanmasının da düzenli biçimde sürdürülmesi gerekir. Sinir sistemi, iç salgı bezleri ile işbirliği yapar. Bedenin çeşitli yerlerindeki bu salgı bezleri, salgıladıkları hormonlarını doğrudan kana karıştırırlar. Böylece hormonlar, en kısa sürede bedenin tüm hücrelerine ulaştırılmış olur. Hormonların etkinlikleri, pek çok ilginç araştırmanın ağırlık merkezini oluşturur ve insan bedeninin kusursuzluğu ve güzelliği hakkında şaşırtıcı gözlemler yapılabilmesine yardımcı olur.

Beyin, sinir sistemi ve hormonlar arasındaki mükemmel ilişkiyi biraz olsun anlayabilmek için, hipofiz hormonlarını ve hipotalamusun işlevlerini kısaca gözden geçirebiliriz.

Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar, ön, orta ve arka hipofiz hormonları olarak sınıflandırılır. Ön hipofiz hormonları şunlardır: Tiroit bezinin etkinliğini uyaran, tireotrop hormon (TSH); böbreküstü bezi dış bölümünden glikokortikol hormonların salgılanmasını uyaran, adrenokortikotrop hormon (ACTH); bedensel gelişmeyi etkileyen büyüme hormonu veya somatotrop hormon (STH); kadında yumurtalıklarda yumurta foliküllerinin olgunlaşmasını, erkekte ise sperm yapımını uyaran, folikül uyarıcı hormon (FSH); erkekte erbezi dokusu hücrelerini, kadında ise yumurtlamayı ve sarı cismin oluşumunu uyaran, lutein yapıcı hormon (LH); memedeki süt bezlerini ve sarı cisimden progesteron salgılanmasını uyaran, luteotrop hormonu (LTH), ya da öteki adıyla, prolaktin.

Orta hipofiz hormonu olan, melanosit uyarıcı hormon (MSH), deriye rengini veren melanin pigmentinin yapımını uyarır.

Arka hipofiz hormonları şunlardır: Bedenden su kaybını önleyen ve kılcal damarlarda büzülmeyi sağlayan, antidiüretik hormon (ADH); dölyatağının kasılmasını sağlayan oksitasin. ADH ve oksitasin aslında hipotalamustan salgılanmakta ve arka hipofizde depolanmaktadır.

Hipotalamus, istem dışı sinir sistemi işlevlerinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Beden ısısının, kan basıncının ve sıvı-tuz dengesinin sabit tutulmasını; alınan besin miktarının denetlenmesini; sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki dengenin korunmasını sağlar. Ayrıca, bazı içgüdüsel ve davranışla ilgili etkinlikler de hipotalamusun denetimi altındadır; açlığın giderilmesi, cinsel içgüdünün doyurulması ve duyguların dışavurumu gibi.

Merkez sinir sisteminin, talamus, beyin kabuğu, lentiküler(merceksi) çekirdek, rinensefalon(koku beyni) gibi çeşitli yerlerinden hipotalamusa lifler ulaşır. Bu bağlantılar aynı zamanda göz, kulak ve burun gibi duyu organlarından kaynaklanan uyarıları da hipotalamusa iletirler. Hipotalamusta değerlendirilen sinir uyarıları, hipotalamusu beyin ve omurilik çekirdeklerine bağlayan lifler aracılığı ile ilgili organlara iletilir. Hipotalamus, sinir ileti yoluyla yaptığı bağlantıların dışında, kan yoluyla iç salgı sisteminin etkinliğini de etkiler. Hipofizde üretilen serbestleyici etkenler kan aracılığı ile ön hipofize ulaşarak, burada ilgili oldukları hormonların yapımını ketleyerek ya da uyararak, hipofizdeki hormon üretimini denetler. Hipotalamusun gösterdiği öteki iç salgı etkinliği ise, antidiüretik hormon (vazopressin) ve oksitosin hormonu yapımıdır. Bu maddeler, üretildikleri hipotalamustan arka hipofize sinir lifleri aracılığı ile iletilerek buradan kana verilir. Sonuçta hipotalamus, sinir sistemi ve iç salgı sistemi etkinliklerini bütünleştirerek, iç salgı bezlerinin, organizmanın gereksinimi doğrultusunda çalışmasını sağlar.

beaverss
02-11-2015, 08:50
Sağlık ve İç Salgı Bezleri

Sağlıklı olmanın anlamı, uyumlu ve kusursuz işleyen bir iç salgı sistemine sahip olmaktır. Bu sağlıklılığı koruyabilmek için mutlaka, doğru beslenmeye, olumlu bir duygu ve düşünce dünyası oluşturmaya, hareketli ve amaçlı bir yaşam sürmeye çalışılmalıdır. Örneğin, akupunktur veya enerji dengeleyici yöntemler gibi alternatif tedavi yöntemlerinde, hep iç salgı sistemi hedeflenir; çünkü bu sistem sayesinde bedenin tümü tedavi edilebilir. Olası bir iç salgı sistemi dengesizliğinde, bu tür tedavi yöntemleri sayesinde çok olumlu sonuçlar alınabilir.

İç salgı sistemi (endokrin sistem) rahatsızlıklarına yol açan, stres durumları gibi dışsal nedenler ve genetik bozukluklar gibi içsel nedenlere varana kadar, pek çok neden olabilir. Şifalı bitkiler bu konuda da yardımcı olabilirler. Bedenin eski gücünü ve canlılığını kazanabilmesi için, seçilen uygun bitkilerin gereğince kullanılması gerekir.

Gerçek bir salgı bezi problemi değil de küçük bir salgı bezi dengesizliği olsa bile, bedenin genel dengesi bozulabilir; çünkü iç salgı sistemi bedenimizin en önemli temel taşlarından biridir.

İç Salgı Bezleri İçin Şifalı Bitkiler

Acı ilaçlar, iç salgı bezlerinin tedavisinde önde gelenlerdir. Bu bitkiler sindirimi destekleyici ve güçlendirici olarak tanındıkları için, ilk bakışta şaşkınlık yaratabilirler. Ama salgı sisteminde oynadıkları rol, tüm sistemlerde refleks benzeri bir uyarı başlatmalarıdır. Bu tür bir uyarıcı etki, sistemdeki fazla hareketliliği azaltır, yetersiz işlevleri güçlendirir ve beden dengesinin kusursuz işleyişine böylece katkı sağlar. Bu sonuç, hangi alanda olursa olsun, aksayan işlevleri şifalı bitkilerin her zaman destekleyebileceğinin bir göstergesidir. Bazı ilaçlar güçlü ve belirli etkiler içerirler, ama genelde şifalı bitkiler, bedenin zayıf ve aksayan bölgelerine ulaşır ve orada iyileşmeyi ve işlevlerin uyumunu desteklerler. Acı ilaçların yanı sıra, kan temizleyici bitkiler de bu konuda çok etkilidirler. İç salgı sistemi için en önemli acı ilaçlar: Pelinotu, civanperçemi, eğir kökü, hindiba.

Etkili kan temizleyici bitkiler ise: Yoğurtotu(yapışkanotu), hindiba, kırmızı yonca, adaçayı, biberiye, ökaliptus yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, huş ağacı yaprağı.

İç salgı sistemi çok geniş kapsamlı olduğu için, örneğin böbrek ve karaciğer gibi organların tedavisinde öne çıkan bitkiler de içsel dengenin yeniden kurulmasına yardımcı olabilirler. Hiç unutmamamız gereken en önemli gerçek, bedenimizin bütünlüğüne her bitkinin katkı sağlayabileceğidir.

Salgı Bezi Sisteminde Hastalık Belirtileri

Pankreas

Karnın arka bölgesinde, omurganın önünde ve kendini hemen tümüyle örten midenin arkasında yer alır. Hem dış salgı, hem de iç salgı işlevi vardır. Dış salgı dokusu, organın büyük bir bölümünü oluşturur ve onikiparmakbağırsağına dökülen pankreas sıvısını salgılar. İç salgı bölümü ise, çapları yaklaşık 0,2mm olan küçük hücre adacıklarından oluşur. Bunlar yaygın olarak dağılmış olmakla birlikte özellikle organın kuyruk bölümünde yoğundur; farklı hormonlar salgılayan çeşitli hücre tiplerini içerir. Pankreasın iç salgı dokularından salgılanan insülin ve glükogan, şeker metabolizmasında son derecede önem taşır. İnsülin, karaciğer ve kaslardaki glikojen bireşimini ve hücrelerin glikoz kullanımını arttırarak ve proteinlerden glikoz yapımını engelleyerek, kandaki şeker düzeyini düşürür. Ayrıca, yağ metabolizmasında DNA ve RNA bireşimini ve aminoasitlerin kullanımını arttırarak ve proteinlerin kullanımını azaltarak, protein metabolizmasında rol oynar. İnsülin salgısı, doğrudan kandaki glikoz düzeyi ile düzenlenir.

Pankreas iltihabı (Pankreatit)

Pankreasta akut ya da kronik gidiş gösteren iltihap halidir. Akut pankreatit, kabakulak iltihabı sırasında ortaya çıkabilir ve mide ağrısı, sindirim bozukluğu, bulantı ve kusmayla kendini gösterir. Yakın ya da uzak enfeksiyon odaklarından gelerek pankreasa yerleşen irin yapıcı mikropların oluşturduğu biçimleri daha ağırdır. Ayrıca, organın kendi kendini sindirmesi olarak da tanımlanacak biçimde, pankreasın salgıladığı sindirim enzimlerinin dönerek pankreasa saldırmaları söz konusudur. Bu saldırının sebepleri henüz tam bir açıklığa kavuşmuş değildir; ama bir varsayıma göre, safrakesesinin ve pankreasın ortaklaşa kullandıkları çıkış kanalını bir safrakesesi taşının tıkaması sonucunda gerçekleşebilir. Bazı olaylar da fazla alkol tüketiminden kaynaklanmaktadır.

Kitabın safrakesesi bölümünde dile getirilen beslenme biçimi ve şifalı bitki kullanımı ile ilgili açıklamalar gözden geçirilmelidir. Ama hastalığın çok önemli olduğu, ölümle sonuçlanabileceği unutulmamalı ve hasta mutlaka doktor kontrolüne girmelidir.

Hastalığın tedavisinde kullanılabilecek şifalı bitki tavsiye edebilmek pek kolay değildir. Ama yine de, günde 2 bardak ökseotu çayı, içine 1 tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenerek, sabahları ve akşamları birer bardak olmak üzere, aç karnına içilebilir. Pankreas bölgesine uygulanacak uzun süreli İsveç Şurubu kompresleri de rahatlatıcı olabilir. Eğer mide bulantısı varsa, nane çayı rahatlık sağlayacaktır.

Şeker hastalığı (Diabetes mellitus)

Şeker hastalığı, en sık rastlanan iç salgı sistemi aksaklıklarından biridir; batı ülkelerinde yaşayanların yüzde birinden daha fazlası bu hastalığı çeker. Diabet olarak da adlandırılan bu hastalığın temel problemi, kandaki şeker düzeyinin yüksek olmasına karşın hücrelerde bu oranın düşmesidir. Pek çok nedenden kaynaklanabilen bu durum, öncelikle atardamarlarda ve kılcal damarlarda etkili olan değişik komplikasyonlarla ortaya çıkar.

Genelde şeker hastalığına yol açabilecek belirgin bir neden yoktur. Kalıtımsallıkla, yaşla, şişmanlıkla veya stresle ilgili olabilir. Bedenin strese karşı gösterdiği tepkilerden biri, böbreküstü bezlerinde aktivite artışıdır ve bu durum kandaki şeker düzeyinin yükselmesine yol açar. Fazla stres şeker hastalığına yol açabilen bir neden değildir, ama gizli bir eğilimin harekete geçmesine pekala yol açabilir. Sebep ne olursa olsun ortaya çıkan sonuç, yüksek bir kan şekeri düzeyi, şekere açlık çeken hücreler, kilo kaybı, aşırı susama, aşırı idrar dışkılama, güç kaybı ve komaya girme olasılığıdır.

Şeker hastalığının tedavisinde ve kontrol altında tutulmasında beslenme biçimi çok önemli rol oynar. Burada amaç, yalnızca bol karbonhidratlı besinlerden kaçınmak değil, aşamalı olarak kana glikoz karışımını önleyebilecek gerçek bir beslenme planı oluşturmaktır. Ama bu beslenme diyeti her hastanın özelliklerine göre oluşturulan, kişiye özgü bir diyet olmalıdır.

Şeker hastalığına yol açan nedenler çok çapraşıktır ve uygulanacak olan tedavinin de aynı doğrultuda planlanması gerekir. Tedavi biçiminin, hastalığın kişideki belirtilerine uygun olması gerektiği halde, biz burada genel anlamda, kandaki şeker düzeyini düşüren veya içerdikleri insülin benzeri maddeler sayesinde başarılı olabilen ve pek çok ülkede kullanılmakta olan bitkileri tanıyacağız: Yaban mersini yaprağı, ısırganotu, zeytin yaprağı, böğürtlen yaprağı, bezelye, arpa, yulaf, ginseng, ökseotu, ıspanak, pelinotu, enginar yaprağı, havuç, hindiba, fasulye kabuğu, çiğ lahana, çiğ soğan, adaçayı, kara üzüm yaprağı, ökaliptus yaprağı, maydanoz, prasa.

Bu bitkilerden oluşturulabilecek etkili bir karışım: Yaban mersini yaprağı 2 ölçü, zeytin yaprağı 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, fasulye kabuğu 1 ölçü, böğürtlen yaprağı 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-2 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir.

Bitki çayı ile kan şekerini düşürme uygulamasına başlandığında, kan şekeri düzeyi mümkün olduğunca sık aralıklarla ölçülür ve tutulan listeye tarihiyle birlikte sonuçlar yazılır. İhmal edilmemesi gereken doktor kontrolü sırasında bu listenin doktora gösterilmesi yararlı olacaktır.

Bu tür tedavilerin erişkin tipi şeker hastalığında uygulanabileceği ve uygulamadan önce doktor onayı alınmasının doğru olacağı unutulmamalıdır.

Tiroit Bezi

Tiroit bezi, metabolizma dengesinde çok önemli bir rol oynar. Salgıladığı hormonlardan en önemlileri olan ikisi, bedenimizdeki tüm biyokimyasal işlemlerin düzenliliğini ve devamlılığını sağlar. Problemler, tiroit bezinin çok (hipertiroidizm) ya da az çalışmasından (hipotiroidizm) kaynaklanır, duygusal ve bedensel rahatsızlıklara yol açar.

Tiroit bezinin çok çalışması (Hipertiroidizm)

Gereğinden çok hormon salgılandığında, bu hormonların hücrelerdeki yakılma işlemi de normalde olduğundan daha uzun sürer. Gerçi iştah artar, ama aynı zamanda sürekli hareketlilik, korku ve gerginlik eşliğinde, kilo kaybı görülmeye başlar. Gerginlik ve sinirlilik halinin yatıştırılması için uygulanabilecek etkili bir tedavide, acı ilaçların yanı sıra, kediotu kökü, yulaf, arslankuyruğu ve sarı kantaron gibi yatıştırıcı bitkiler kullanılabilir. Belirtilerin yatıştırılabilmesi için uygulanan bu tedavinin yanı sıra, hormon benzeri maddeler içeren bitkilerin karışımıyla uzun süreli bir tedavi de mutlaka uygulanmalıdır. Aşağıdaki karışım bu tedavide başarıyla kullanılabilir:

Arslankuyruğu 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yapışkanotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, uzun bir süre boyunca (6-8 hafta), aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

Tiroit bezinin az çalışması (Hipotiroidizm)

Bu hastalık belirtisinde ise tiroit bezinin çok çalışmasının belirtilerinin aksine, genellikle uyuşukluk ve umursamazlığın eşliğinde kilo artışları ve depresyona yatkınlık halleri görülür. Bu durumda rahatlıklar sağlayabilecek bitkiler acı madde içerenler, sinir sistemini güçlendirenler ve orman sarmaşığı gibi bol miktarda iyot içerenlerdir. Uygun bir karışım aşağıdaki gibi olabilir:

Orman sarmaşığı 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yeşil yulaf(veya sarı kantaron) 1 ölçü, pelinotu(veya eğir kökü) 1 ölçü, hindiba(kök ve yaprak) 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzunca bir süre boyunca(6-8 hafta), günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir. Ayrıca dengeli ve besleyici bir beslenme programı uygulanması doğru olur.

Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

Guatr (Struma)

Bu hastalıkta, tiroit bezinin büyümesi nedeniyle, boğaz bölgesini çevreleyen bir şişkinlik oluşur. Genellikle tiroit bezinin az veya çok çalışmasından kaynaklanır, ama başlıca nedeni, besinlerden ve sudan yeterince iyot alınamamasıdır. İyot maddesi, bedende öncelikle tiroit hormonlarının üretilmesinde kullanılır, bu yüzden bu önemli maddenin her türlü eksikliği tiroit bezini etkiler. Bu konunun beslenmeyle olan ilişkisi anlaşılıncaya kadar bu belirti, genellikle toprağında ve suyunda çok az iyot olan, örneğin dağlık bölgelerde yaşayan kişilere özgü bir hastalık olarak bilinirdi. İyot genellikle sofra tuzuna ve bazı ülkelerde ekmeğe eklenir. İyot içerikli bitkiler, öncelik sırasına göre, orman sarmaşığı ve yulaf olarak bilinir. Ayrıca, ülkemizde bilimsel olarak tanınmayan bir deniz yosunu türü de iyot açısından çok zengindir ve batılı ülkelerde bu doğrultuda yaygınlıkla kullanılmaktadır. Bitkinin, Latince, Almanca, İngilizce ve Fransızca adları şöyledir: Fucus vesiculosus, Blasentang, Sea kelp, Varech vesiculeux.

Ama guatrın eritilmesinde yoğurtotu(yapışkanotu) bitkisinin çayı ile yapılan sürekli gargaralar ve arada birkaç yudum çay içimi çok olumlu sonuçlar verebilir.

Ayrıca, biraz tuz eklenerek lapa haline getirilen taze sinirliot lapa kompresleri doğrudan guatrın üstüne yatırılıp tespit edilebilir. Günde 2 kere, 2-3 saatlik lapa kompresleri öncesinde bölgeye yağlı bir bitkisel merhem veya krem sürülmesi, olası deri reaksiyonlarını ve kurumaları önleyebilir.

Bu tedavilerin uygulanması için doktor onayı alınması doğru olur.

Böbreküstü Bezleri

Böbreklerin üst ucunun tepesinde yer alırlar ve çok değişik iki bölümden oluşurlar; kabuk bölümü (korteks) ve iç bölüm (medulla). Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlarla uyarılan kabuk bölümü, üç değişik hormon grubu salgılar. Bir hormon grubunun uyarıları sayesinde, sodyumun bedende tutulması ve potasyumun bedenden dışkılanması sağlanır. Yani bu hormon doğrudan, bedenin değişmeyen tuz dengesinin kuruluşuna/sürdürülmesine katılır. İkinci bir hormon grubu, şeker, aminoasitler ve yağ metabolizmalarını düzenler. Bu gruplardaki steroit hormonları, tüm hücrelerde normal bir yenilenme(regenerasyon) ve sağlıklı bir gelişme sürdürülebilmesi için gerekli olan temel maddelerin ve besinlerin kesintisiz biçimde hedeflerine ulaştırılmasını sağlar. Bu hormonlar pek çok bedensel işlevde rol oynar ve iltihaplanmaları bile önlerler. Bu etki, tıpta yapay steroit ilaçlarının kullanımına da açıklık getiriyor. Bu yapay ilaçlar, iltihaplanmalara ve eklem iltihabı gibi hastalıklara karşı çok başarılıdırlar, ama çok önemli yan etkileri vardır. Bu yan etkilerden kaynaklanan hastalıklar, ilaç tedavisinin yan etkilerinden kaynaklanan hastalıkların en kötülerinden sayılabilir. Ancak, hasta özelliklerinin gerektirdiği bazı kaçınılmaz durumlarda, böyle bir ilaçtan kaynaklanabilecek rizikolar göze alınabilir.

Böbreküstü bezinin kabuk bölümünde üretilen üçüncü hormon grubu (kortikosteroit), erkeklik hormonu (androjen) ve dişilik hormonu (östrojen) ile birleşerek, bir cinsiyet hormonu kimliği oluşturur. Her iki hormon türü erkeklerde de kadınlarda da üretilir ve bunların arasındaki oran farkı, cinslerin arasındaki fiziksel farklılığın oluşmasını sağlar.

Böbreküstü bezinin iç bölümü, dış bölümden bağımsız çalışarak, adrenalin ve noradrenalin hormonlarını üretir. Bu hormonlar, kavga veya kaçış durumları için gereken ani bedensel tepkileri oluşturur ve desteklerler. Ruhsal şoklar, ağrılar, yüksek dereceli ısılar veya kan şekeri düzeyinin düşmesi gibi stresli durumlarda, böbreküstü bezlerinin iç bölümüne sinirsel uyarılar göndermesi için, ara beyin uyarılır. Bu uyarıya yanıt olarak hemen, adrenalin ve noradrenalin doğrudan kana salgılanır. Bu hormonlar bileşiminin görevi, bedeni olağanüstü davranışlara hazır hale getirmektir; bu görev, solunumun hızlandırılması, kan basıncının yükseltilmesi ve kalp atımının hızlandırılmasıyla başlatılır. Kandaki şeker ve yağ asidi düzeyi de yükseltilerek, hücrelere enerji ulaşımı arttırılır, iç organlara ve deriye daha az kan gönderilerek kasların daha çok kanla beslenip güçlenmesi ve canlılık kazanması sağlanır.

Bu tepki, stres durumunu yaratan etkenlerden bağımsız olarak oluşur. Ama oluşan tepki sonucunda ortaya çıkan enerjinin mutlaka kullanılarak tüketilmesi gerekir. Bu tepkinin bastırılması durumunda (ki genelde, duygusal nedenlerden kaynaklandıkları için bastırılmaya çalışılır) ortada kalan adrenali beden yadsıyamaz. Dışsal tepki bastırıldığı için, beden zorunlu olarak kendi içine yönelir. Süreklilik gösteren bu durum, güç kaybına yol açar ve büyük olasılıkla bedenin herhangi bir bölgesinde oluşabilecek kronik hastalıklara uygun bir ortam oluşturabilir. Böyle bir oluşum, kan şekeri düzeyindeki artışlar nedeniyle insülin üretimini arttırmak zorunda kalan pankreasta ortaya çıkabilir ve bu durum da diabet hastalığına yatkınlığın bir göstergesi olarak algılanabilir.

Böbreküstü bezlerinin işlevlerini kusursuz yapabilmelerinin sağlanabilmesi için beslenmeleri ve kendilerini yenileyebilmeleri amacıyla kullanılabilecek şifalı bitkileri tanımak gerekir. Her ne olursa olsun alışılmış ölçülerin üstünde bir stres yaşandığında, böbreküstü bezlerinin desteklenmesi için şifalı bitkilerin yardımına başvurulmalıdır.

Bitkisel araştırma bulgularına göre pek çok bitki, böbreküstü bezi hormonlarının değişik aşamalarını içermektedir. Bu bitkilerin en önemlileri: Hodan(Borago officinalis), suteresi, karakafesotu yaprağı, ginseng, meyan kökü.

Stres baskısı altında olan herkes, uzun süreli bir bitki kullanımından yararlanmalıdır. Hodan çayının ve ginseng damlasının uzun süreli kullanımı özellikle önerilir. Yapay (sentetik) steroit hormonu ile tedavi edilen kişilerin, böbreküstü bezlerine yeniden canlılık kazandırılabilmesi için, 3-5 haftalık bir meyan kökü tedavisi uygulamaları yararlı olur. Çok ince kıyılan kökten yarım tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2 bardak taze demlenmiş çay, öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yeni bir tedavi kürüne başlamak için 1-2 hafta beklenilmesi gerekir.

Cinsel Sistem

Bu bölümde ağırlık noktası dişi cinsel sistem olacak, çünkü bu bedensel bölgede pek çok özel rahatsızlık oluşur. İnsan anatomisinin nitelikleri açısından erkek cinsel sistemi, yapısına ve işlevine göre, dişi cinsel sistem gibi karmaşık değildir. Kendine özgü gizleri olan doğum mucizesi dişi bedene aittir; erkek bedeniyle ilişkisi pek azdır. Erkek cinsel sisteminde genellikle prostat bezi ile ilgili problemler görülür ve bu konuya Üriner Sistem bölümünde değineceğiz. Erkek cinsel sisteminde ortaya çıkan enfeksiyonlarda da, dişi cinsel sistemde uygulanan enfeksiyon tedavileri geçerlidir.

Cinsel sistemin sağlıklı olması ve dengeli bir bütünsellikle çalışabilmesi için, bedenin ve ruhun bir bütün olarak sağlıklı ve dinç olması gerekir. Beslenme yetersizliğinde, adet görme düzensizlikleri ve vajinal akıntılar görülebilir. Eğer yaşam biçimimize karamsarlık hakimse, yeni yaşamlar oluşturmaya hazır olan sistem bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bebeklerin her bakımdan sağlıklı olarak dünyaya gelebilmeleri için gebelik sürecinde kusursuz bir yaşam sürdürülmelidir! Genel sağlık durumunu kontrol et, ama yaşamla olan ilişkilerini de; sevgi dolu ve güçlendirici duygulardan yardım al! Düşüncelerini şöyle bir gözden geçir; olumlu mu düşünüyorsun? Ne tür kitaplar okuyor, hangi filmleri izlemekten zevk alıyorsun, politik amaçların nelerdir? Bedeninin içindeki güç, yalnızca seni çevreleyen güç tarafından etkilenmez, daha çok senin onu kullanım biçiminden etkilenir ve bu daha da önemlidir.

Dişi Cinsel Sistem İçin Şifalı Bitkiler

Pek çok şifalı bitki, dişi cinsel sistemi olumlu etkileyebilecek niteliklere sahiptir. Şifalı bitkilerle tedavinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bitkileri, öne çıkan iyileştirici özelliklerine göre sınıflandırmak gerekir.

Dölyatağını güçlendirici bitkiler

Dölyatağını güçlendirici bu bitkiler, tüm hücreleriyle birlikte sistemi güçlendirip canlandırır ve organik işlevleri desteklerler. Her bitkinin etki biçimi değişik olduğu halde, bu bitkilerin tümü, dişi cinsel sistemi bütünüyle olumlu etkilerler. Arslanpençesi, civanperçemi, çobançantası, ökseotu, sarı kantaron, kediotu kökü, mayıs papatyası, hayıt meyvesi(tohumu), arslankuyruğu, keçisakalı, genel anlamda kullanılan bitkilerdir. Genellikle akut bir rahatsızlık olmasa da cinsel organların güçsüzlüklerinin tüm bedeni olumsuz etkilemelerini önlemek amacıyla kullanılabilirler.

Adet kanamalarını güçlendirici ilaçlar (Emmenagoga)

Bu ilaçlar yetersiz kanamaları uyarıcı ve normalleştirici etkiler içerirler. Dölyatağını güçlendirici ilaçların pek çoğu da kanamaları normal düzeye çıkarır ve tüm sistemin dengelenmesinde etkili olurlar. Ama tüm sistemi etkilemeyip ancak sınırlı alanlarda etkili olan bitkiler de vardır. Hele öyleleri vardır ki, yaptıkları doğrudan etkiyle hatta bitkisel kürtajı gerçekleştirebilirler; ama biz bu konuyla ilgilenmeyeceğiz. Daha sonra, gebelik süresince kullanılmaması gereken bitkilerin bir listesini oluşturmaya çalışacağız.

Adet kanamalarını güçlendirici ilaçların bir listesi: Yavşanotu, arslankuyruğu, civanperçemi, maydanoz, sedefotu, kekik, anason, eğir kökü, biberiye, pelinotu, sarı kantaron.

Kendisine iyi gelecek bitkiyi bu liste içinde herkesin kendisinin seçmesi ve hatta bazı bitki karışımları oluşturması doğru olur. Ama bitkileri ve bitki karışımlarını yüksek dozda ve sürekli kullanmamak gerekir. Seçimlerinize örnek olabilecek bir bitki karışımı şöyle olabilir: Civapperçemi 2 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, biberiye 1 ölçü, maydanoz 1 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Çay içimi, adet görme tarihinden 5-6 gün önce başlar ve kanama sona erince bırakılır ve bir sonraki adet döneminden önce yine başlanır. Bu yöntemle uygulanacak 4-6 aylık bir tedaviden sonra büyük olasılıkla her şey yoluna girmiş olacaktır.

Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar

Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar çok önemli bir grup oluştururlar. İç salgı sistemini dengeleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, cinsel sistemin önemli işleyiş biçimini de genel anlamda destekleyebilirler. Bu konuda önde gelen, yavşanotu(kara pelin), hayıt meyvesi(tohumu) ve şerbetçiotu bitkileridir. Çok değerli bir bitki olan hayıt meyvesi, ösrojen ve progesteron hormon aktivitelerini normalleştirerek, adet görme konusundaki düzensizliklerin sona ermesini ağlar ve ayrıca, menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı da başarıyla kullanılabilir. Şerbetçiotu östrojen benzeri maddeler içerir ve böylece östrojen hormon düzeyinin düşük olduğu hallerde ve menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı kullanılabilir. Erkeklerde de bazı cinsel bozukluklara, örneğin uykuda boşalmaya, erken boşalmaya karşı veya, eğer şikayet konusu oluyorsa, yoğun cinsel isteği bastırmak amacıyla kullanılabilir. Hayıt tohumu, hipofizi uyarır ve özellikle progesteron işlevini normalleştirir. Cinsel organları güçlendirir. Ama her şeyden önce dişilik hormonlarının dengesini düzenleyici olarak bilinir. Aynı zamanda afrodizyak ve anti afrodizyak olduğu söylenir. Kısaca o, gerekli düzenlemeleri yapabilecek yeteneklere sahiptir.

Sıkıştırıcı-büzüştürücü-gerdirici ilaçlar (Adstringentia)

Deri ve mukoza dokularını sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı ve yerel olarak damarları büzüştürücü etkiler içeren ilaçlar, cinsel sistemde yaygınlıkla kullanılır. Aşağıdaki bitkiler özellikle önerilir: Arslanpençesi, çobançantası, atkuyruğu, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, cezayir menekşesi(Vinca minor veya major), yeşil yulaf, sarı kantaron, ebegümeci, ratanya kökü(Krameria triandra), atkestanesi, sinirliot, turnagagası(Geranium robertianum), beyaz ballıbaba(Lamium album).

Mukoza koruyucu ilaçlar (Demulcentia)

Mukoza koruyucu ilaçlar, sistemin tümünde mukozayı yatıştıran, koruyan ve iyileştiren etkilere sahiptirler. İdrar yolları için geçerli olan bitkiler de cinsel sistem rahatsızlıklarında kullanılabilir. Bu bitkilerden bazı örnekler: Hatmi, mısır püskülü, kocayemiş yaprağı, aynısafa, ceviz yaprağı, mayıs papatyası.

Antiseptik ilaçlar (Antiseptika)

Bir hastalık belirtisinde antiseptik(mikrop kırıcı) ilaçlar gerektiğinde, genel anlamda veya idrar yolları için kullanılan antiseptik ilaçlara başvurulabilir. Bu ilaçlardan bazıları: Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, sarmısak, ayrıkotu kökü, ardıç kozalağı, aynısafa, altınbaşak, kestane yaprağı, mayıs papatyası, ısırganotu, lavanta, echinacea kökü veya preparatları.

Etkili bir bitki karışımı: Kocayemiş yaprağı 2 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, altınbaşak(veya ısırganotu) 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, kekik 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, mayıs papatyası, ısırganotu ve aynısafa oturma banyoları da, çay içiminin yanı sıra günde 1-2 kere yapıldığında, iyileşme süreci kısalacaktır.

Kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar

Cinsel sistem hastalıkları tüm bedeni etkileyebildiği için kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçların da kullanılması yararlı olacaktır. Bu bitkilerden en etkili olanları: Yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, koçboynuzu(Melilotus officinalis), hindiba, civanperçemi, ayrıkotu kökü, böğürtlen yaprağı, ıhlamur, kereviz tohumu, sinirliot, çiğ soğan.

Bitki çaylarının hazırlanışı ve kullanımı yukarda belirtildiği gibidir. Bitki karışımları geliştirilebilir.

Başka ilaçlar

Cinsel sistem hastalıklarında ödemler de görülebildiği için gerektiğinde idrar arttırıcı ve ödem çözücü bitkiler kullanılmalıdır: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, altınbaşak, kereviz tohumu veya yaprağı, maydanoz, atkuyruğu, meyan kökü, hindiba, fasulye kabuğu.

Bir bitki karışımı önerisi: Huş ağacı yaprağı(veya fasulye kabuğu) 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, kereviz tohumu(veya yaprağı) 1 ölçü, meyan kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Ödem çözüldüğünde, 2-3 gün daha günde 1 bardak çay içilir ve bırakılır.

Acı madde ilaçları da yardımcı olabilir, çünkü genel sağlığın başlıca kurallarından biri de sindirim sisteminin sağlıklı işlemesidir. Kullanılabilecek bitkiler: Pelinotu, eğir kökü, centiyane kökü, civanperçemi, hindiba, melekotu kökü, mercanköşk, mayıs papatyası, kekik.

1-2 bardak bitki çayı gün boyuna yayılarak, 3-5 günlük kürler halinde kullanılmalıdır.

beaverss
02-11-2015, 08:51
Zehirlenmeler

Zehirlenmeler dikkatsizlik, kaza veya intihar amacıyla meydana gelen günlük yaşamda sık görülen, ilkyardım ve acil tedavi gerektiren durumlardır. Vücuda giren zehirler çeşitli organ sistemlerinde etki gösterirler. Dolaşıma karışan bazı zehirler beyin ve sinir sistemi üzerinde etkili olarak solunum, kalp atışları, böbrekler, karaciğer gibi yaşamsal önemi olan birçok organda bozukluklara neden olurlar.
Yapılması gerekenler : Zehirlenmenin genel belirtileri zehirin yapısına ve vücuda giriş biçimine bağlıdır. Kazazedenin veya çevrede bulunanların zehirlenmeyle ilgili bilgisine başvurulmalı, neyin, ne zaman ve ne kadar alındığı belirlenmeye çalışılmalıdır.
Kazazedenin çevresinde aldığı ilaçların veya zehirli maddelerin kutuları bulunabilir. Bunlar zehirlenen kişi ile birlikte hastaneye götürülmelidir. Aldığı zehir kazazedenin ağız çevresine ve giysilerine bulaşmış olabilir. Zehirlenen kişinin bilinci açıksa hemen zehirlenme hakkında bilgi edinmek gerekir çünkü zehirlenen kişi her an bilincini yitirebilir. Bilinci kapanan kişi güvenli konuma getirilmelidir
Zehirin ne olduğu bilinmiyorsa zehirlenen kişi kusmaya teşvik edilmemelidir. Gerekiyorsa suni solunun ve kalb masajı yapın ancak zehirlenen kişinin ağız çevresinde bulunan zehir artıklarının size bulaşmamasına dikkat edin varsa solunum maskesi kullanın.

Alkalilerle Zehirlenme
Çamaşır sodası, sud kostik (sodyum hidroksit ), potasyum hidroksit gibi alkali maddelerin yanlışlıkla veya intihar amacıyla içilmesi sonucu ortaya çıkar.
Belirti ve Bulgular :
• Ağız, yemek borusu ve midede yanma ve ağrı.
• Bulantı.
• Deriye sıçramışsa yanık ve yaralar.
• Bu hastalığın belirtilerinden şüpheleniyorsanız doktora danışınız.
Yapılması gerekenler :
• Sirkeli veya limonlu su içirilir.
• Süt veya zeytinyağı içirilir.
• Ağrı kesiciler.
• Erken dönemde kortikosteroidler.
• Damar yoluyla beslenme. (serum)
• Geniş spektrumlu antibiyotikler.
• Mide yıkama ve kusturucu ilaçlar tehlikelidir, perforasyon olabilir.
• Deri yanıkları sirkeli suyla veya % 3 borik asitle yıkanır.

Altın Zehirlenmesi

Altın tuzları romatoid artrit tedavisinde kullanılır. Doz fazlalığı veya aşırı duyarlık zehirlenmeye yol açabilir.
Belirti ve Bulgular :
• Ateş.
• Kaşıntı, cilt bozukluğu.
• Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı.
• Sinir hasarı.
• İşitme azalması, diş eti, nefrit, hepatit .
• İdrarda albümin ve kan.
• Kan tablosunda değişimler.
• Serum transaminazlarında artış.
• Bu hastalığın belirtilerinden şüpheleniyorsanız doktora danışınız.
Yapılması gerekenler :
• Altın tedavisinin kesilmesi.
• BAL (Dimerkaprol)
• Penisilamin (Cuprimine) Dimerkaprol yerine kullanılabilir.
• Kanamalar ve agranülositoz varsa kan transfüzyonu, kortikosteroidler ve antibiyotikler.

Antidepresanlarla Zehirlenme

Monoamino - oksidaz inhibitörleri, trisiklik andidepresanlar gibi ilaçların yanlışlıkla veya intihar amacıyla aşırı dozda alınmaları sonucu ortaya çıkar.
Belirti ve Bulgular :
• Ağız kuruması.
• Kalp atımında hızlanma, Kan basıncında düşme, ileti kusurları, ektopik vurular.
• Bulanık görme, göz bebeklerinde genişleme.
• İdrar tutukluğu, barsak felci.
• Hareketlerde azalma, vücut sıcaklığında düşme.
• Koma.
• Reflekslerde artma.
Yapılması gerekenler :
• Havayolunun açık tutularak solunumun sağlanması.
• Antikolinerjik etki nedeniyle mide boşalması geçiktiğinden, ilacın alınmasından 12 saat sonra kadar mide yıkanabilir. Aktive karbon ilacı absorbe eder. (emer)
• Metabolik asidozun düzeltilmesi/önlenmesi.
• Hipopotaseminin düzeltilmesi.
• Konvülsiyonların tedavisi için diazepam.
• Osmotik diürez ve diyaliz antidepresan ilaçlarla zehirlenmenin tedavisinde etkisizdir.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

Arsenik Zehirlenmesi



Kurşun endüstrisinde kurşunun yanması sonucu ortaya çıkan arsenikli hidrojen gazının solunması; bazı boyalarda, fare zehirinde ve insektisitlerde bulunan arsenik tuzlarının ağız yoluyla alınması, solunması veya deriden emilmesi arsenik zehirlenmesine yol açabilir.
Belirti ve Bulgular :
• Bulantı, kusma, kusmukta sarımsak kokusu.
• Şiddetli karın ağrısı, kanlı-müküslü ishal.
• Morarma, bilinç bulanıklığı, koma.
• Solunum ve dolaşım yetmezliği ile ölüm.
• İdrarda kan ve protein çıkması.
• Arsin inhalasyonunda intravasküler hemoliz bulguları: hemoglobinüri, hemosiderinüri, serumda methemalbuminemi.
• Böbrek ve karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluk.
• Kronik zehirlenmede saçlarda, tırnaklarda, idrarda, dışkıda ve kusmukta arsenik saptanabilir.
Yapılması gerekenler :
• Sodyum tiyosülfat veya tuzlu su ile mide yıkanır.
• Demir sülfat 10 mg ve magnesie calcinee 15 gm/ 250 ml su içinde erilitilerek mide yıkanır.
• Kalsiyum Glukonat amp. İV
• Oksijen.
• BAL (Dicaptol amp).

Asitlerle Zehirlenme


Asetik asit, hidroklorik asit, sülfürik asit, fosforik asit, nitrik asit gibi asitlerin kaza veya intihar amacıyla alınması sonucu ortaya çıkar.
Belirti ve Bulgular :
• Ağız, yemek borusu ve midede yanma ve ağrı.
• Şiddetli susama.
• Kanlı kusma.
• İshal.
• Kusmukta asit reaksiyon.
• Deri ve mukoza yanıkları.
• Kan basıncında düşme.
• Asit buharının solunması ile baş dönmesi, öksürük, köpüklü balgam.
• Asidin etkisiyle yemek borusunda darlık.
• Morarma, kanlı balgam, yaş raller ve akut solunum yetmezliği bulguları.
Yapılması gerekenler :
• Süt, yumurta akı, vd. albuminli sıvıların içirilmesi, bol su içirerek midedeki asidin seyreltimesi (dilüsyon).
• Antasitler (Aluminyum hidroksit, magnezyum hidroksit: Mucaine, Simeco, Talcid, vd.).
• Midenin yıkanması tehlikeli olabilir. Hastanın alkali sıvılar içirildikten sonra kusturulması tercih edilir.
• Ağrı kesiciler.
• Gırtlak şişebilir (larinks ödemi). Bu durumda solunum yolunu açmak için trakeostomi yapmak gerekebilir.
• Şokla mücadele için IV sıvı verilir.
• Kortikosteroidler.
• Darlık gelişen vakalarda dilatasyon veya cerrahi girişim gerekir.
• Deri ve mukoza yanıklarında bol suyla ve bikarbonatlı sıvılarla en az 15 dakika yıkama.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.






Atropin Zehirlenmesi


Öldürücü doz 100-150 mg dır. Çocuklarda 10 mg öldürücü olabilir. Belladonna (güzelavrat otu) meyvalarının yanlışlıkla yenmesi, kaza ile veya öldürme amacıyla aşırı dozda atropin kullanılması, nadir olarak tedavi sonucu ortaya çıkabilir.
Belirti ve Bulgular :
• Ağız kuruluğu.
• Görme bozukluğu.
• Göz bebeklerinde genişleme.
• Yutma güçlüğü, ses kısıklığı.
• İdrar tutukluğu.
• Ateş.
• Deride ve yüzde kızarma.
• Kalp atımında hızlanma.
• Deliryum, felç, konvülsiyonlar, koma.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
Yapılması gerekenler :
• Ağızdan alınmışsa hasta kusturulur; mide yıkanır. Midenin boşalması geçiktiği için, ilaç alındıktan saatlerce sonra bile lavaj yapılmaladır.
• Boşaltıcı lavman.
• Prostigmine amp.
• Ajitasyon varsa diazepam.
• Solunum felci gelişirse yapay solunum.
• Hipertermi varsa soğuk uygulama.
• Parenteral sıvı.
• Mesane sondası.

Bakır Zehirlenmesi


İyi kalaylanmamış bakır kaplarda pişirilen yiyeceklerle zehirlenme veya boya endüstrisinde kullanılan bakır asetet ve bakır sülfat tuzlarının ağız yoluyla alınması sonucunda ortaya çıkar.
Belirti ve Bulgular :
• Kusma, bulantı.
• Karın ağrısı.
• Sulu veya kanlı diyare.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
Yapılması gerekenler :
• Yumurta akı, nişastalı su veya süt içirilerek midenin yıkanması veya hastanın kusturulması sağlanır.
• Ağrı kesiciler (morfin veya meperidin).
• Penisilamin.
• B.A.L. (Dimercaprol)
• Penisilamin veya BAL yerine calcium disodium edetate (etilendiamin tetraasetat=EDTA) antidot olarak kullanılabilir.

Bakla (Favizm) Zehirlenmesi


Vicia fava denilen baklanın yenilmesi ile konjenital glikoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği olan bazı kişilerde ortaya çıkan hemolitik anemi tablosu.
Belirti ve Bulgular :
• Karın ağrısı, bulantı, kusma.
• Kas ve eklem ağrıları.
• Sarılık.
• Akut böbrek yetmezliği.
Yapılması gerekenler :
• Kan nakli
• Kortikosteroidler.
• Periton diyalizi gerekebilir.
• Favizmi olan kişiler, bakla yemekten kaçınmalıdırlar.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

beaverss
02-11-2015, 08:51
Bal Zehirlenmesi


Halk arasında "deli bal" olarak bilinen ve genellikle Kuzey Anadolu yöresinde üretilen balın yenmesiyle ortaya çıkan zehirlenme tablosudur. Aşırı duyarlığa bağlı olarak gelişir.
Belirti ve Bulgular :
• Kaşıntı, ürtiker.
• Kalp atımında yavaşlama.
• Kan basıncında düşme.
• Bayılma.
• Larinks ödemi.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
• Sinüzal bradikardi, bradiaritmi, sinoatriyal blok, çeşitli derecelerde atrio-ventriküler blok (EKG Bulguları).
Yapılması gerekenler :
• Antihistaminikler kaşıntı, ürtiker veya larinks ödemi olanlarda kullanılar.
• Atropin.
• A-V tam blok gelişenlerde geçici kalp pili.

Barbitürat Zehirlenmesi



Epilepsi ve uykusuzluk tedavisinde kullanılan, ayrıca bazı öksürük kesici ilaçların bileşiminde yer alan barbitüratların (fenobartital, pentobarbital vb.) yanlışlıkla veya intihar amacıyla alınması.
Belirti ve Bulgular :
• Baş ağrısı.
• Parestezi.
• Konuşma ve yürüme güçlüğü.
• Göz bebeklerinde önce daralma, koma döneminde ışığa cevap vermeyen genişleme.
• Görme bulanıklığı, çift görme.
• Solunumda hızlanma, sakin koma döneminde brad****.
• Kalp atımında hızlanma.
• Hiporefleksi / arefleksi.
• Kaslarda gevşeme.
• Dalgınlık, koma.
• Solunum felci.
Yapılması gerekenler :
• Mide yıkanır (hasta komada değilse).
• İV sıvı veriir.
• Periton diyalizi gerekebilir.
• Solunum güçlüğü varsa, hasta en yakın reanimasyon merkezine nakledilmelidir.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

Besin Zehirlenmesi


Virüs, bakteri veya kimyasal madde bulaşmış gıdaların yenmesinden sonra meydana gelen zehirlenmedir. Hafif bir sindirim sistemi rahatsızlığına ve vücudun susuz kalmasına neden olabilir. Hafif zehirlenmeler, birkaç saat veya en kötü durumda 1-2 gün sürer. Fakat bazı besin zehirlenmeleri -botulizm ve kimyasal zehirlenme- çok şiddetlidir ve kişinin hayatını tehdit edebilir.
Belirti ve Bulgular :
Genellikle besin zehirlenmelerinde bulantı-kusma ve ishal görülür.
• Bakteriyel besin zehirlenmesi: Karın ağrısı, bulantı-kusma ve ishal görülür. 1 saat - 4 gün içinde başlar, ve dört güne kadar sürer.
• Viral besin zehirlenmesi: Karın ağrısı, bulantı-kusma, ishal, başağrısı, ateş ve titreme görülür. 12-48 saat içinde başlar. Genellikle deniz mahsüllerinin yenmesinden sonra olur.
• Kimyasal besin zehirlenmesi: Bulantı-kusma, ishal, terleme, sersemlik, gözlerde sulanma, aşırı tükürük üretimi, bilinç bulanıklığı ve karın ağrısı görülür. 30 dakika içinde başlar.
• Botulizm: Kusma, konuşma ve görme bozukluğu, kafadan başlayarak ayaklara doğru ilerleyen kas güçsüzlüğü görülür. Çok ender görülen fakat çok ciddi bir bakteriyal besin zehirlenmesi tipidir.
Sebepleri :
• Bakteriyel besin zehirlenmesi: Pek çok bakteri besin zehirlenmesine neden olabilir. Bunlar arasında; Staphylococcus aureus, E. coli, ve Salmonella en sık rastlanan bakterilerdir.
• Viral besin zehirlenmesi: Özellikle midye gibi kabuklu deniz mahsulleri yenmesi sonucu meydana gelir.
• Kimyasal besin zehirlenmesi: Özellikle böcek zehirleri veya gıdaların sağlıksız kaplarda tutulması sonucu meydana gelir.
• Botulizm: Özellikle evde hazırlanmış konservelerin yenmesi sonucu meydana gelir. Botulizme sebep olan bakteri, oksijensiz ortamlarda da üreyebilir ve besinlerin pişirilmesiyle ölmez. Aynı zamanda bal verilen yenidoğanlarda da görülebilir. Söz konusu bakteri, balda doğal olarak bulunur. Ancak, yenidoğanların sindirim sistemi henüz yetişkinler kadar gelişmiş olmadığı için bakteriyi nötralize edemez.
Teşhis etme :
• Belirti ve bulguların detaylı şekilde sorgulanması.
• Kan ve dışkı analizleri .
• Şüpheli besin maddelerinde bakteri taraması.
Yapılması gerekenler :
Eğer şikayetleriniz hafifse muhtemelen bir doktora görünmenize gerek yoktur.

Evde kendi kendinize tedavi olmaya çalışıyorsanız :
• Kusma ve ishal vücudunuzun zehiri atma yöntemidir. Dolayısıyla; şikayetlerinizin başlamasını takip eden 24 saat zarfında kesinlikle bulantıyı veya ishali önleyici ilaçlar kullanmayın.
• Ağızdan sıvı alabilecek hale geldiğinizde, yaklaşık 12 saat boyunca temiz su ve sulu gıdalar alın. Daha sonra çorba, haşlanmış patates ve pirinç gibi gıdalar almaya çalışın.
• Kuralınız, ishal ve kusmayla kaybettiğiniz sıvıya eşdeğer miktardaki sıvıyı geri almaya çalışmak olmalıdır. Çünkü ishal ve kusma, vücudunuzun yüksek miktarda su ve mineral kaybetmesine neden olur. Vücudun susuz kalması ise özellikle çocuk ve yaşlılarda ciddi sorunlara sebep olabilir.

Doktor kontrolünde uygulanabilecek tedavi yöntemleri :
• Özellikle kimyasal besin zehirlenmesi durumunda mide ve barsakların yıkanması gerekir.
• Müshil ilaçları kullanılabilir.
• Eğer çok şiddetli bulantı ve kusma varsa, durum kontrol altına alınana kadar bulantıyı ve ishali engelleyici ilaçlar kullanılabilir.
• Kusma duruncaya kadar ağızdan beslenme kesilmelidir. Daha sonra 24 saat süreyle sulu besinler verilmelidir.
• Ateşi yüksek olmayan hastalarda antibiyotik tedavisinin yeri yoktur.
• Eğer hastada sıvı kaybına bağlı şok durumu gelişirse, damardan sıvı verilmesi ve şokla mücadele gerekebilir.
• Botulizm durumunda yapay solunum gerekebilir.
Hekime Başvurulması Gereken Durumlar :
• Botulizm belirtileri gözlerseniz.
• Kimyasal besin zehirlenmesi belirtileri gözlerseniz. Çünkü alınan kimyasal madde, hayati organlara zarar verebilir.
• Kusma ve ishal çok şiddetli ve iki günden uzun sürmüşse. Bu durumda, vücudunuz susuz kalabilir ve hayatınızı tehdit edici sorunlar ortaya çıkabilir.

Botulizm


Clostridium botulinum toksininin konserve yiyeceklerle alınması sonucu ortaya çıkan öldürücü bir besin zehirlenmesi.
Belirti ve Bulgular :
• Konservenin yenmesinden 12-36 saat sonra zehirlenme belirtileri ortaya çıkar.
• Yutma güçlüğü, konuşma güçlüğü.
• Bulantı, baş dönmesi, halsizlik.
• Çift görme, gözbebeği reflekslerinin kaybı, gözlerde uyum bozukluğu.
• Kas felci.
• Kabızlık.
• Solunum felci.
Yapılması gerekenler :
• Erken başvuran vakalarda mide yıkama ve lavman.
• Antibotulinik serum.
• Semptomatik tedavi, şokla mücadele parenteral sıvı verilmesi.
• İntübasyon veya trakeostomi ile yapay solunum gerekebilir.
• Hasta yoğun bakım altında tutulmalıdır.
• Aynı yiyecekten yemiş olan diğer kişiler de belirti olmasa bile gözlem altına alınmalı, ve antibotulinik serum verilmelidir.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

Cıva Zehirlenmesi


Cıva tuzlarının sindirim ve deri yolundan, cıva buharının solunum yolundan girmesi ile zehirlenme belirtileri ortaya çıkabilir. Metalik cıva sindirim yolundan emilmez, örneğin cıvalı termometrenin ağızda kırılması ile zehirlenme olmaz. Cıva buharlarını solunmasına bağlı cıva zehirlenmesi, meslek hastalığı olarak ortaya çıkabilir.
Belirti ve Bulgular :
• Salya artışı, diş eti iltihabı, ağızda metalik tad.
• Karın ağrısı, bulantı, kusma, kanlı ishal.
• İdrarda azlama, akut böbrek yetmezliği ve buna bağlı ölüm.
• Cıva buharının solunması ile solunum güçlüğü, öksürük, akciğer ödemi.
• Bradikardi.
• Kan basıncında düşme.
• Ruhsal bozukluklar.
• Kronik zehirlenmede deri belirtileri.
• Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
Yapılması gerekenler :
• Sindirim yolundan alınmışsa sodyum bikarbonat veya yumurta akı ile mide yıkanır.
• B.A.L.
• Penisilamin.
• Boşaltıcı lavman.
• Damar içine sıvı tedavisi.
• Akut böbrek yetmezliği için periton diyalizi.

Gaz Zehirlenmeleri


Kapalı yerlerde yanan maddeler havadaki oksijeni tükettiğinden ve zehirli gazlar çıkardığından buralarda bulunanlar boğulma tehlikesiyle karşılaşırlar. Sönmemiş mangaldan ve motorlu taşıtların egzoslarından çıkan gazlar, yangınlarda yanan maddelerden çıkan gazlar tehlike kaynağıdır. Yanma sonucu oluşan karbonmonoksit renksiz, kokusuz bir gazdır. Karbonmonoksit kandaki oksijenin yerini aldığından karbonmonoksit içeren dumanlar çok tehlikelidir. Karbonmonoksit zehirlenmesinde ilk belirtileri baş ağrısı ve baş dönmesi, kulak çınlaması, yüz kızarması, dudakların kiraz kırmızı rengini alması ve yorgunluktur. Bunları bilinç kaybı ve ölüm takib eder. Tehlikenin farkına varlıdığında kazazede bulunduğu yerden açık havaya çıkarılmalıdır. Kazazedenin solunumu durmuşsa suni solunum uygulanmalı ve bir an önce hastaneye ulaştırılmalıdır.

Sayfa Başı

İlaç Zehirlenmeleri


İlaç zehirlenmelerinde zehirlenmeye neden olanı ilacın etkilediği sistemlere ait belirtiler ortaya çıkar. İntihar amacıyla çok sayıda farklı ilacın alındığı durdumlarda karmaşık tablolar görülür. İlaç zehirlenmeleri çoğunlukla uyku ilaçları ve yatıştırcı ilaçlarla meydana gelir.
Hastanın bilinci bulanık veya kapalı olabilir. Solunum düzensizliği veya durması ile karşılaşılabilir. Morarma, göz bebeklerinde küçülme, kramplar, kusma, cilt belirtileri görülebilir. Nabız hızlı, düzensiz olup bazen alınamaz. Soğuk terleme, tansiyon düşmesi, vücutta soğuma olabilir.
Hasta güvenli konumda yatırılmalı, solunum yolları açık tutulmalı, oda havalandırılmalıdır. Hastanın bilinci yerindeyse ağıza parmak sokularak kusturulmaya çalışmalıdır. Henüz mideden emilmemiş zehiri bağlamak amacıyla hastaya aktif kömür verilir. Zehirlenen kişinin aldığı ilaçların kutuları toplanır, kusuk materyeli dökülmeden saklanır. Bunlar zehirlenme konusunda doktorlara bilgi verecektir. Hasta sıcak tutularak solunum, nabız ve tansiyonu düzenli olarak izlenir. Zehir merkezine danışılır ve hasta vakit geçirmeden sedye ile güvenli konumda hastaneye götürülür.

beaverss
02-11-2015, 08:52
Mantar Zehirlenmesi


Amanita cinsi mantarların yanlışlıkla yenmesi zehirlenmeye yol açabilir. Amanita muscaria mantarı, sindirim ve sinir sistemleri üzerinde etki gösterir. Amanita phalloides mantarının ise başta karaciğer, böbrek ve kalp olmak üzere bütün doku hücrelerinde zehirli etkisi vardır. Amanita phalloides toksini ısıya duyarlıdır. Bu yüzden ancak mantarı çiğ olarak yemekle zehirlenme belirtileri ortaya çıkar.
Belirti ve Bulgular :
Amanita muscaria zehirlenmesi :
• Mantarı yedikten yaklaşık 20 dakika sonra klinik belirtiler ortaya çıkar.
• Huzursuzluk, bilinç bulanıklığı.
• Susama hissi.
• Salya artışı.
• Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal.
• Göz bebeklerinde daralma.
• Kalp atımlarının yavaşlaması.
• Titreme, havale, şiddetli kas kasılmaları.
• Şok-koma.
Amanita phalloides zehirlenmesi :
• Klinik belirtilerin ortaya çıkışı 12-24 saat gecikebilir.
• Başağrısı.
• Bilinç bulanıklığı, depresyon.
• Şiddetli kas kasılmaları, havale.
• Karın ağrısı, bulantı.
• Kanlı kusma ve kanlı ishal.
• Ağrılı karaciğer büyümesi.
• Sarılık.
• Çok az idrar çıkarma veya hiç idrar çıkaramama.
• Akciğer ödemi.
Yapılması gerekenler :
Amanita muscaria zehirlenmesi :
• Hastanın kusturulması, midenin yıkanması gerekir.
• Antidot olarak atropin sülfat 15-30 dakika arayla tekrarlanarak verilir. Ağız kuruması veya hızlı kalp atımı ortaya çıkıncaya ve göz bebekleri genişleyinceye kadar devam edilir.
• Şiddetli kasılmalara karşı diazepam verilir.
• Damardan glikozlu serum verilir.
Amanita phalloides zehirlenmesi :
• Erken fark edilirse hastanın kusturulması ve midenin yıkanması gerekir.
• Atropin etkisizdir.
• Hastaya deksametazon damar yoluyla verilir.
• Akut karaciğer ve böbrek yetmezliği durumlarında karından yapılan diyaliz yarar sağlayabilir.

beaverss
03-11-2015, 06:42
A vitamini (Retinol)

1830 yılında havuçların sarı rengini karoten adı verilen bir maddenin verdiği belirlendi. Bundan 89 yıl sonra bilim adamları, Karoten ile A Vitamini arasındaki bağlantıyı keşfetti. Vitamin A aktivitesi taşıyan molekülleri iki grupta toplayabiliriz; Birincisi ; Hayvansal dokularda A vitamini aktivitesi taşıyanlar: Retinol, Hidroretinol, Retinal ve Retinoik Asit. Diğeri ; Bir çok bitki ve meyvelerde bulunan Karotenler vücutta retinole dönüşerek A vitamini aktivitesi gösterirler. A vitamini aktivitesini taşıyan moleküller suda erimezler. Eter, Benzin ve Kloroform gibi yağ çözücülerinde erirler. Isıya ve alkaliye dayanıklıdırlar. Aside, ultraviyole ışınlarına ve oksidasyona duyarlıdırlar. A vitamini donuk sarı renkte ve başlıca alkol yapıda karoten türevi bir maddedir. A-vitamini , C20H300 brüto formülünü verir. Her biri beş karbondan oluşan dört izopren kalıntısıdır. İki izopren, kalıntısından, bir beta iyonon halkası ve geri kalan iki izopren kalıntısından da bir yan kol olur, ve bu yan kol , bir primer alkol grubu ile sonlanmıştır .

A VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
Besinlerle alınan A vitamini ; Retinol ve Karoten halinde bulunur. Ancak alınan besinlerin cinsine göre bunların oranı değişik olabilir. Hayvansal besinleri fazla tüketen bir kişide A vitamininin çoğu Retinolden gelirken, bitkisel gıdaları fazla tüketen bir kişinin diyetindeki A vitamininin çoğu Karotenden sağlanır. Karoten; Havuç , Karnabahar , Kabak , Ispanak , Domates, Lahana , Tatlı Patates , Hindiba ,Tere gibi sarı ve yeşil sebzelerde, Kiraz (Mango) ,Şeftali , Kayısı , Papaya gibi meyvelerde bol bulunur .Retinol ; ot yiyen organizmalarda ; Süt , Tereyağı , Peynir , Yumurta , Karaciğer , Böbrek , Balık, Et yağı gibi hayvani gıdalarda bol bulunur. Önerilen Tüketim Standardı ; diyetteki Beta Karoten oranına göre verilmiştir. A vitamini gereksinmesi diyetin ortalama % Beta Karoten miktarına göre hesaplanmalıdır. A vitamini ( Retinol , Beta Karoten ); Erkeklerde 5000 İÜ ( = 3 mg Beta Karoten ), Kadınlarda 4000 İÜ ( = 2-4 mg Beta Karoten) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için " Retinol "önerilmez. Retinol alımının 15.000 İÜ’yi geçmemesi gereklidir. Besinlerdeki Retinol’ü İÜ yerine, "Retinol Eşdeğer" ağırlığı ile tanımlamak önerilir. Buna göre 1 RE (Retinol Eşdeğeri) = 1 mcg Retinol= 6 mcg Beta Karoten = 3,33 İÜ A Vitamini aktivitesi Retinol= 10 İÜ A Vitamini aktivitesi Beta Karoten =12 mcg. Diğer Karotenler Diyetin , A vitamini değeri ve günlük gereksinim buna göre hesaplanır. Ön madde ; Karotendir. Türlü Karoten formülleriyle karşılaştırıldığında Beta Karoten’den iki mol, alfa ve gamma Karotenden birer mol A vitamini oluşumu olanaklı görülür. Beta Karotenin izopren zincirinin ortasındaki çift bağ, dioksijenaz etkisiyle oksidasyona uğrayarak, iki aldehid (= retinal) oluşturur. Retinaller de NADH’ya bağlı bir redüksiyonla primer alkol haline geçer. Bu, A vitamini ' dir. Bu değişme, insan da yalnız karaciğerde ve hayvanlarda bağırsak hücrelerinde olur ve oluşan A vitamini, karaciğere, böbrek, akciğer ve yağ dokusuna, yüksek yağ asidleriyle esterleşmiş olarak, depolanır. Kanda taşınması, özel bir protein olan Retinol Bağlayan Protein ile olur. Fakat, Karotenin taşınması, lipoproteinlerle olur. Mide ve barsağa gelen bitkisel besinlerdeki Karotenlerin ufak bir kısmı (% 30-35 kadarı) besinle emilebilir. Ama, A vitamini ince barsaktan tam emilir. Yağ asidi esteri halinde şilomikron tarafından lenf yoluyla karaciğere taşınır. Karaciğerden, 1 mol A vitamini , 1 mol A vitamin yani retinol bağlayan protein ile bağlanır, bu kompleks de prealbümine bağlanır, böylece plazmada istenilen yere taşınır.

A VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
A vitamini ; D vitamini , B vitamini , E vitamini , Çinko , Kalsiyum ve Fosfor ile beraber görev yapar. A vitamini vücudun sağlıklı olabilmek için ihtiyacı olan önemli vitaminlerdendir. Bağışıklık uyarıcıdır ; Beta Karotenden zengin yiyecekler Akciğer Kanseri ve Ağız Boşluğu Kanserleri riskini azaltır , soğuk ve gribe karşı vücudu korur . A vitamini , büyüme ve vücut dokularının yenilenmesi için gereklidir. Akne gibi bazı cilt problemlerinde , cildin yumuşak ve hastalıksız olmasını sağlar. Ağız, burun , boğaz ve akciğerlerde muköz membranların enfeksiyonlara ve hava kirliliğine karşı korunmasını sağlar. Kemik ve dişlerin sağlıklı yapısını oluşturur. Aynı zamanda görme gücünü sağlar ve gece körlüğünü önler; gece ve karanlıkta görmeyi sağlayan retinanın görme işinde anahtar rol oynayan Rodopsin adlı maddeye yardımcıdır. Antioksidandır; A vitamini , normal hücre faaliyetleri ile oluşan serbest radikaller olarak adlandırılan gerekli enzimleri bozan ve hücrelere zarar veren değişmeler ve hücre zararına sebep olan maddelerin temizlenmesinde kanser ve yaşlanmanın getirebileceği hastalıkların önlenmesinde yardımcıdır . Hipertiroidi , müzmin başağrıları, böbrek , kuru , kolay kırılır saçlar için iyileştirici özelliktedir.Hayvansal besinlerle alınan Retinol esterleri sindirim sisteminde safra ve pankreastan salgılanan lipazın etkisi ile hidrolize edilir ve emilime uğrar. Bitki kaynaklı Beta Karotenin ikiye parçalanması sonucu, 2 retinaldehit molekülü ortaya çıkar. Retinaldehit indirgenerek, Retinole dönüşür. Emilen Retinol yağ asitleriyle esterleşerek kana karışır. Dolaşımla karaciğere taşınan Retinol , Retinil esterleri olarak depolanır. Gerektiğinde hidrolizlenerek ‘Retinol Bağlayan Protein” (RBP) 'e bağlanır ve dolaşıma verilerek dokulara ulaşır. Dolaşımda Retinol, retinal ve retinoik asit şeklinde bulunur. İnsan vücudundaki A Vitamin ’in %90’ı karaciğerde depolanmış olarak bulunur. Kandaki Retinol düzeyi; 20-60 mcg/dl, Beta Karoten düzeyi; 80-220 mcg/dl ‘ dir. Karotenler içerisinde en yüksek A vitamini aktivitesine sahip olanı Beta Karotendir. Diğerlerinin aktivitesi daha düşüktür. Retinol, rodopsin yapısına katılarak görmemize yardımcı olur. Gözün retina tabakasında karanlıkta görmeyi sağlayan Rodopsin pigmenti vardır. Retina üzerine gelen ışığın etkisi ile Rodopsin, Opsin ve Trans- retinale dönüşür. Bu sırada hücrede kalsiyum kanalları aktive olarak, uyarı oluşmasını sağlar. A vitamini yetersizliğinde rodopsin rejenerasyonu gecikeceğinden gece körlüğü olur. Retinoik asit ve metabolitleri epitel diferansiyasyonunu sağlar ve glikoprotein sentezinde oligosakkarit taşıyıcısı olarak rol alırlar. Retinol , hücrede steroid hormon benzeri etki gösterir ve cinsel organların gelişmesinde rol oynar. A Vitamini'nin kemiklerin büyüme ve gelişmesinde rolü vardır. Vitamin A yetersizliğinde önemli bozukluklar olmaktadır. A vitamininin çocuk ölümlerini azalttığı gözlenmiştir. Kızamık olan çocuklarda A vitamininin hastalığın şiddetinde azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. A vitamini desteği ile ishallerin ciddiyetinde belirgin azalma olduğu bulunmuştur. A vitamini , mesane tümörlerinin önlenmesinde ve çeşitli bronşiyal displazilerin de tedavisinde önemli rol oynar.

A VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Kandaki Retinol miktarı 20 mcg/dl altına düştüğünde depoların yetersiz olduğu, 10 mcg/dl altına düştüğünde depoların boşaldığı kabul edilir. Belirtiler, genellikle kornea ve konjonktivada; gözde, kuruma ve ülserasyon, solunum sistemi enfeksiyonlarında artış, deride keratinizasyon, kuruma şeklinde ortaya çıkmaktadır. En erken eksiklik belirtisi , gece körlüğüdür ( karanlığa adapte olmakda güçlük ), kseroftalmi (korneanın lipid dejenerasyonu; kornea, mukoza ve gözyaşı bezleri epitel bozukluğu ;eksik bir beslenme ile 3-3,5 ay sonra ortaya çıkar) başlıca körlük nedenidir. Gece körlüğü eksik diyetle 7 ay sonra görülür. Deride ter bezlerinin bozulmasına bağlı kuruluk ve kabalaşma ve kıl foliküllerinde keratoz ; solunum yolları enfeksiyonlarının artması , böbrek epiteli bozukluğu sonucu böbrek taşı oluşumunun artması, bütün salgı bezleri ve yollarında atrofiler ve üretim yolları atrofisi sonucu kısırlık, vajina mukozası keratinleşmesi gelişir. Diş ve kemik üzerine de, A vitamininin etkisi vardır. Eksikliğinde, dişte ameloblast ve odontoblastların güçsüz gelişmelerinin sonucu olarak dentinin yoksulluğu ya da anormal oluşumu meydana gelir. Yine A vitamini eksikliğinde, kemik büyümesinin duraklaması ya da anormal oluşumları sık görülür. Safra yolları, Pankreas Hastalıkları, “sprue” ve Ülseratif Kolit, A vitamini eksikliğinin birinci ve en çok görülen nedeni olmaktadır. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde A vitamini yetersizliği hastalıkları önemli bir sağlık sorunudur. A Vitamininin genel metabolizmadaki başlıca fonksiyonlarından biri hücreler arası maddelerin ve kollajenin sentezini ve zarlarının (hücre zarlarının, mitokondri, lizozom gibi hücre parçacıklarının zarlarının) dokusal bütünlüğünü ve normal geçirgenliğini korumaktır. Epitel dokunun çalışmasındaki işlevinden dolayı; A vitamini yetersizliklerinde bir çok organda fonksiyon yetersizlikleri ortaya çıkmaktadır. A vitamininin suda eriyen formu ; tedavide daha önem taşır. 13 .cis retinoik asit (İsotretinoin) kistik akne tedavisinde uygulanmaktadır. Bir çok vitamin ve vitamin olmayan maddenin noksanlığında görülen büyüme bozukluğu (iskelet büyümesi durması) da A vitamini için bir belirtidir. Önce kemik büyümesi durur. Bu durma, eğer uzun ve büyükse, kafa ve omurgayı da ilgilendirir. İçindeki beyini ve bulbusu da zararlandırabilir. Daha sonra yumuşak doku katılır, ön sırada bağ dokusu (kollajen yapısı ve mukopolisakkarid oluşumu) bozulur.

A VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
A vitamini ( Retinol ) güvenlidir, çünkü yağda çözünen vitaminlerdendir ve karaciğerde depo edilir. Dikkatli kullanılmaz ve uzun süre çok yüksek doz alınırsa toksik olabilir. Çok uzun süreli, çok yüksek dozlarda A vitamininin alınması toksik olabilir.Günlük dozun; 8000-10000 İÜ yi geçmemesi tavsiye edilir . Karaciğer hastasıysanız günde 10.000 İÜ üzerinde A vitamini almamanız gereklidir . Çocuklar , bir aydan uzun süre ile günlük 18.000 İÜ’den fazla A vitamini almamalıdır. Besinlerle alınan Beta Karotenin toksik etkisi yoktur. Kısa sürede alınan (bir kaç gün) 100.000 İÜ/gün veya daha yüksek dozdaki A vitamininin toksik etkisi vardır. Uzun zamanda (birkaç ay) 25.000 - 50.000 İÜ/gün alındığında toksik etkisi vardır. Günde 50.000 İÜ veya daha fazla A vitamini alınmasıyla ortaya çıkan ve 6 ay veya daha uzun sürede gelişen belirtiler; sinirlilik, iştah kaybı ve cilt döküntüleri , deri kaşıntıları, kas ve kemik ağrıları, vücut kıllarında değişiklik, saç kaybı,karaciğer ve dalak büyümesi, bulanık görme, bulantı ,kusma, başağrısı , diyare, anemi , gut artriti , sarılık, kadınlarda menstrüasyon bozuklukları gibi belirtiler vitaminin kesilmesiyle düzelir. Hamile kadınlarda günlük 25.000 - 50.000 İÜ gibi yüksek dozlarla bebekte konjenital malformasyonlar oluşur. A vitamini ile zehirlenme olabilirken , Beta Karoten ile bu çok nadirdir. Çünkü ; Beta Karoteni vücudun A vitaminine çevirmesi gereklidir. Pek çok uzman ; A Vitamini yerine, Beta Karoten alımını daha güvenli ve etkili olarak görmektedir. Beta Karotenden zehirlenme olmaz. Fenitoin ( etkinin azalması ) , Oral Antikoagülanlar, Nitratlar ( A vitamininin yüksek dozlarında etki artar.)

A1 VİTAMİNİ

Gözün değişik ışık durumlarında, özellikle karanlıkta, görmesine yardımcı olur.

Cildin, saçların, tırnakların, diş etlerinin, dişlerin ve kemiklerin sağlıklı kalmalarını sağlar.

İdrar yolları,solunum yolları enfeksiyonlarda vücudun direncini arttırır.

Bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olabilir.

Gece körlüğü oluşur.

Gözde kuruma, deri kuruluğu, hastalıklara karşı dayanıksızlık

Çocuklarda dişlerin biçimsiz ve sağlıksız gelişmesine; gelişimin yavaşlamasına neden olabilir.

Kötü sindirime, sinüzite ve kulak iltihabına neden olur.

Akne oluşmasında artış ve yorgunluk gözlenir.

Karaciğer, balıkyağı, süt (Yazın taze ot yiyen ineğin sütünde daha fazladır), tereyağı,yumurta sarısı, peynir,patates, havuç, ıspanak,kuru kaysı,brokoli,portakal, domates.

Şeftali, kıvırcık salata, kuşkonmaz, maydanoz, kereviz, yabani hindiba, marul erik, şalgam yaprağı

A VİTAMİNİ

Kırmızı kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olur.

Kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapısı bozulur, sayısı azalır.

Sinir sistemi bozuklukları artar.

İlaçlar, barsak parazitleri emilimi engeller.

Eksikliğinde pernisiyöz anemi görülür.

Hayvansal kaynaklı yiyeceklerde bulunur.

Ciğer, kırmızı et, ton balığı, balık yumurtası, yoğurt, yağsız süt, peynir, yumurta tavuk.(Bir bardak süt günlük ihtiyacı karşılar





A Vitamini İçin Miktarlar

Yiyecek
Miktar
Retinol *****alant

Karaciğer (Dana)
6 gr
9124

Balıkyağı
1 kaşık
4080

Yumurta sarısı
1 büyük
97

Peynir
2 gr
86

Süt
1 Fincan
76

Kaymak (Krema)
1 Kaşık
63

Beta Karoten İçin Miktarlar

Yiyecek
Miktar
Retinol *****alant

Patates
1 orta boy
2487

Havuç
1 orta boy
2025

Brokoli
1 fincan
136

Kayısı
1 tane
92

Yetişkin Erkeklerde Vitamin A ihtiyacı 1000 Retinol *****alant

Yetişkin Kadınlarda Vitamin A ihtiyacı 800 Retinol *****alant

beaverss
03-11-2015, 06:42
B1 vitamini (Tiamin)

1926 yılında sentezle elde edilen ilk vitamindir. C vitamininden sonra , bozulmaya karşı en hassas olan kimyasal yapıya sahiptir. B1 vitamini suda kolay çözülür. Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Alkali konup yumuşatılarak pişirilen etlerde ve Sodyum Bikarbonat koyularak pişirilen pastalarda önemli ölçüde B1 vitamini kaybı olur. B1 vitamini kükürt atomu içeren bir amindir. B1 vitamini (= Tiamin), bir metil (CH2) köprüsü ile bağlanmış bir aminometil-pirimidin ve bir metilhidroksietil tiyazol halkalarından oluşur. Tiamin'in metabolizmada etkinlik gösteren şekli Tiamin Pirofosfat'tır. Tiamin Pirofosfat, Tiaminin tiyazol halkasındaki alkol grubuna iki mol fosforik asit bağlanması ile meydana gelir. Tiamin Pirofosfat'a; ko-karboksilaz da denir. Yapay olarak hazırlanan vitamin; Tiamin hidroklorid şeklindedir.

B1 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
Bitkisel besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. Tohumlarda toplu halde yer almakla beraber , yaprak,kök,dal ve meyvelerinde de bulunur.B1 vitamini en çok bitki tohumlarında bulunur.Ancak bu buğday , pirinç , arpa gibi tohumlar terbiye edilip kabuklarından ayrılırsa B1 vitamin içeriklerini büyük ölçüde kaybederler. B1 vitamini en çok mayada bulunur.Bakla, nohut , fasulye gibi baklagillerde bol olarak bulunur. Ispanak, Patates , Bezelye, Soya Fasulyesi , Yerfıstığı , Portakal; B1 vitamin içeriği olarak zengindir. Hayvansal besinler de de B1 vitamini yeterince vardır. Yumurta Sarısı , Balık , Karaciğer, Kümes hayvanlarının etinde bol olarak vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.2 - 1.5 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için özellikle kullanılması gerekir. ( Gebelik ve Lohusalık dönemleri için önerilen günlük doz 3 mg'dır.) Besinlerle alınan tiamin, incebarsaklardan emilir. Dokularda pirofosfat şekline dönüşür. Kandaki tiaminin çoğu pirofosfat şeklinde kırmızı kan hücrelerinin içindedir. Plazmada 1 pg/100 ml ve kan hücrelerinde 6-12 mcg/100 ml düzeylerinde tiamin ve Tiamin Pirofosfat bulunur. En yoğun olarak karaciğer, kalp ve böbreklerde yer alır. İskelet kasları ve beyinde daha az miktarda bulunur. Günlük gereksinmeyi karşılayacak kadar alındığı zaman bunun %10'u idrarla atılır.

B1 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Tiamin, "moral vitamini" olarak da bilinir. Çünkü ; sinir sisteminde yararlı etkilere sahiptir. Tiamin düzeyi düşük olan kişilerde karıncalanma ve uyuşma problemleri daha çok gözlenir. Kalp hastası olan kişilerin kalp kaslarında tiamin normal seviyesinden daha düşük olarak bulunmuştur. Tiamin , kan dolaşımının düzenlenmesinde , hidroklorik asit üretimiyle sindirimin kolaylaştırılmasına, kan yapımına ve karbonhidratların metabolize edilmesine yardım eder. Tiamin , vücut enerji düzeyini ve öğrenme yeteneğini artırır. Barsaklar, mide ve kalpte normal kas tonusunun korunabilmesini sağlar. İştah ve büyüme-gelişmeye uyarıcı etkiye sahiptir. Karbonhidratlar, yağ ve alkolden enerji sağlanması zihinsel uyanıklığı sağlar. Gebelik sırasında, bebeğin büyümesini sağlar. Sindirimi kolaylaştırır. Kaza gibi travmalar sonrası, ameliyatlarda, alkoliklerde , yaşlılarda ve hamile kişilerde ve sigara kullananlarda tiamin'in ek olarak kullanılması şarttır. Ayrıca tiamin, tedavi amaçlı olarak; yüksek karbonhidratla beslenenler ve fizik ve zihinsel gerginliklerde kullanılır.

B1 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Tiamin'in idrardaki miktarının 27 mcg/g kreatininin altına düşmesi yetersizlik olarak kabul edilmektedir. Tiamin yetersizliğinde, tiamin yardımcı enziminin rol aldığı kimyasal tepkimeler çalışamayacağı için biyokimyasal ve klinik değişiklikler görülür. Biyokimyasal değişikliklerin başında kanda pirüvik asidin artması, idrardaki tiamin ve metabolizma ürünlerinin azalması, enzimlerinin aktivitelerindeki değişmeler gelir. Tiamin yetersizliğindeki sindirim sistemi belirtileri; hazımsızlık, şiddetli kabızlık, mide hareketlerinde bozukluk, hidroklorik asit sekresyonunda azalma şeklindedir. Periferik sinir sistemi tutulumu, periferik nörit olarak bilinir. Belirtileri ise ; artmış ağrı, his kaybı, sızı veya yanma hissidir. Eklemlerde şişlikler ve ağrılar yüzünden refleks hareketinin durmasıyla denge kaybolur. İleri derecede alkol alan bireylerde merkezi sinir sistemi tutulur.Kalp ve damar sistemi belirtileri; yeterli enerji salınamamasına bağlı kalpten pompalanan kan miktarı artar, kılcal damarlar genişler ve kılcal damar - toplardamar arasında kan akımı hızlanır. Bütün bunlara karbonhidrat metabolizmasının yetersizliği de eklendiğinden, solunum yetmezliği, çarpıntı hissi, artmış kalp atım hızı ve atım bozukluğu ile seyreden kalp yetmezliği gelişir. Kalp büyür, yeterli şekilde kanı pompalayamaz hale gelir . Batı ülkelerine ciddi eksiklik durumları çok nadirdir. Düşük Tiamin düzeyi Beriberi hastalığına yol açar. Beriberi hastalığının belirtileri , kas güçsüzlüğü , bulantı, iştah kaybı ve su kaybı şeklindedir. Beriberi Hastalığı iki tipe ayrılmıştır ; ödemle birlikte ve ani olarak görülen tipe yaş ve ödemsiz, müzmin şekline kuru beriberi denir. Tiamin gereksinimi metabolik hız ile ilişkili olduğundan yetersiz gıda alımı ve hipermetabolik durumlar hastalık belirtilerini ortaya çıkarır. Alkoliklerde tiamin emilimi azalır, gereksinme artar ve karaciğerde tiamin pirofosfat şekline dönüşümü azaldığından beriberi hastalığı görülebilir. Hafif eksikliklerde konsantrasyon güçlükleri, depresyon , hafıza kaybı gibi zihinsel problemler oluşur. Aynı zamanda kilo kaybı olur. Tiamin eksikliğinin en erken belirtisi , mide bulantısıdır .

B1 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Tiamin zehirlenme korkusu olmaksızın büyük dozlarda ağızdan emniyetle verilebilir. İntravenöz yolla verildiğinde, ancak çok yüksek dozlara çıkıldığında anafilaktik şoka ait reaksiyonlar görülür.

B2 vitamini (Riboflavin)Sarı portakal renginde kristal halde bir maddedir. Eriyik içinde yeşilimsi sarı floresans gösterir. Hidrojen eklenerek indirgenmiş şekli renksiz, hidrojen ayrıldığında turuncu sarı renk gösterir. B2 vitamini suda kolay çözülür. Işık, karşısında dayanıksızdır.Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Riboflavin, 5 değerli bir alkol olan ribitol'ün heterosiklik dimetil izoalloksazin; dimetil benzen + pterin halkasiyle oluşturduğu bir bileşiktir. Riboflavin, doku solunumunda elektron transfer zincirinde koenzim olarak görev yapar. Genel olarak 'dehidrogenaz"lar olarak adlandırılan bu enzimler substrattan veya başka bir taşıyıcıdan hidrojeni alarak sitokrom sistemine taşırlar. Bunlara genellikle "sarı enzimler" de denir. Buna göre riboflavin; protein, karbonhidrat, yağ ve nükleik asitlerin metabolizması için gerekli bir yardımcı enzimdir.

B2 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
Hem bitkisel hem de hayvansal besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. En yüksek oranda maya ve karaciğerde bulunur.B2 Vitamini ; süt ve süt ürünleri ; yoğurt, peynir, yumurta, balık, et, ıspanak , karnıbahar, Brüksel lahanası , baklagiller - bezelye,fasulye,mercimek - , avokado, yerfıstığı, şeker pekmezi , mantarda bol bulunur. Hayvansal besinlerde de B2 vitamini vardır. Yumurta beyazı , Karaciğer , böbrek , yürek , balıkta vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.5 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 3 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Büyüme, gebelik, lohusalık, hipertiroidizm gibi vücut metabolizmasının hızlanması riboflavin ihtiyacını artırmaktadır. Diyetle alınan proteinin kalitesi de önemlidir. Kalitesiz proteinli bir diyette karaciğerde riboflavin tutulamaz. Böyle diyetlerde riboflavine ihtiyaç artar. Yiyeceklerle alınan riboflavin, riboflavin fosfat ve dinükleotidler ince barsaklardan emilir. Alkol, emilimini azaltır. Plazmadaki normal düzeyi 2,5 - 4,0 mcg/100 ml'dir. Kırmızı kan hücrelerindeki riboflavin yoğunluğu 15,- 30 mcg/100 ml'dir. Diğer dokularda proteinlere bağlı olarak bulunur. En yoğun bulunduğu organ karaciğer ve böbreklerdir. Dokuların riboflavin biriktirme yetenekleri sınırlıdır. İdrarla riboflavin atılımı alınan miktarla orantılıdır. İdrarla atılan riboflavinin yarısı serbest, kalanı nükleotid şeklindedir. Dışkıda bulunan riboflavinin çoğunluğu barsaklarda yapılan vitamindir. Günde ortalama dışkıdaki riboflavin miktarının 500-700 mikrogram kadar olduğu bulunmuştur.

B2 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B2 vitamini; temel olarak bir kimyasal maddeden diğerine enerji taşıyan reaksiyonlarda görev alır. Yiyeceklerdeki protein ve yağlardan enerji sağlanmasına yardım eder. Derinin sağlıklı olması ve dokularının tamiri için gereklidir. B2 Vitamini , kırmızı kan hücrelerinin oluşumu ve vücudun savunma sisteminin önemli bir parçası olan antikorların üretilebilmesi için gereklidir. Karbonhidrat, protein , yağ metabolizması , demir ve B6 vitamininin emilebilmesi için gerekli olan bir vitamindir. B2 vitamini; Triptofan'dan Nikotinik Asit oluşması için gereklidir. A vitamini ile birlikte B2 vitamini vücudun iç yüzeylerinin ve sindirim sistemi organlarının yüzeylerinin sağlıklı olabilmesi için şarttır. B2 vitamini oksijen kullanımını kolaylaştırarak deri, saç ve tırnakların sağlıklı olmasını sağlar. Ağız ve dilde ağrının giderilmesini sağlar. Kepek oluşumunu önler. Göz için katarakt tedavisinde kullanılır.

B2 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
İdrardaki riboflavin miktarının; 50 mcg/24 saat, kırmızı kan hücrelerindeki miktarının 8 mcg/100 ml düzeyine düşmesi, yetersizliğine bağlı klinik belirtilerin başlangıcı sayılmaktadır. Riboflavinsiz diyet alan bir kişide lezyonlar üç ay içinde gelişmektedir. Riboflavin yetersizliğine bağlı dudaklarda "çeliozis', angular stomatit, papilla atrofisi, göz damarlarında genişleme (kırmızı göz), yanma, görme zorluğu, sinir sistemi bozuklukları oluşur. B2 vitamini yetersizliğinde; antikor oluşumunda azalma olur. Riboflavin eksikliği yüksek riboflavin içeren süt, karaciğer, et, yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler gibi besin kaynaklarıyla tedavi edilebilir. Günde 10-15 mg riboflavin verilerek deri lezyonlarının iyileştiği görülünceye kadar tedavi devam eder. Riboflavinin damar yolu ile verilmesine ancak sindirim sisteminin ciddi hastalıklarında gerek olabilir. Riboflavin sulu çözeltilerde sınırlı çözünürlüğe sahiptir, büyük oranda yıkılır.Riboflavin methemoglobinemi, piruvat kinaz eksikliği gibi defektlerin de olduğu, yenidoğanın metabolizma hastalıklarında yüksek dozlarda kullanılır.İnsanda seboreik dermatit (deri iltihabı), keratokonjonktivit, atrofik dil iltihabı ve daha özel olmak üzere ağız köşesi çatlağı (ragadlar ,çeliozis) görülür, bunlardan başka tipik olmayan vajinitler de olabilir.

B2 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Riboflavin, zehirlenme korkusu olmaksızın 200 mg/gün gibi yüksek dozda ağızdan emniyetle verilebilir. Sindirim sistemi B2 vitaminini ancak, belirli bir dozda sindirebilir. Bugüne kadar, riboflavinle zehirlenme vakası bildirilmemiştir.

B3 vitamini (Niasin, Nikotinik Asit, Nikotinamid, PP* Vitamini)

* PP= Pellegra Preventive
B3 Vitamini beyaz, iğne biçiminde kristaller halindedir. Aminli bir bileşiği olan nikotinamid de aynı vitamin etkiye sahiptir. B3 vitamini suda kolay çözülür. Işığa, oksidasyona karşı dayanıklıdır. Nötral asit ve alkali çözeltilerde kaynatılınca vitamin özelliğini kaybetmez. Isıya dayanıklıdır. Kimyasal adı piridin 3-karboksilik asit, kimyasal yapısı nikotinik asittir. Niasin ve niasinamid, karboksilli bir piridin halkası ve bunun karboksil grubunun amidleşmesinden ibarettir. Niasinin metabolizmada etkinlik gösterebilmesi için adenin nükleotidle birleşmesi gerekir. Bunlara nikotinamidli dehidrogenazlar denilmektedir. Biyokimyasal reaksiyonlar sırasında iki önemli dehidrogenaz sınıfı enzimin yapısına koenzim olarak girer. Bu iki enzimden birincisi "Nikotinamid-Adenin-Dinükleotid" (NAD), ikincisi ise "Nikotinamid Adenin Dinükleotid Fosfat" (NADP) diye sınıflandırılmaktadır.

B3 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B3 Vitamini, insan vücudunda serbest bulunmaz. İnsan vücudunda ve barsaklarda triptofan, kinürenin ve 3-hidroksiantronulik asid üzerinden niasin ve niasinamid haline çevirilir. Niasin ve niasinamid, vücutta birbirine dönüşür.Bağlı şekilde insan dokularında ve özellikle bitkilerde bir hayli yaygındır. Diğer B vitaminleri gibi tahıl kabuklarında da boldur. En yüksek oranda biramayasında bulunur. Buğday, bulgur, pirinç, nohut, fasulye, mercimek, karnabahar, havuç, yerfıstığı,ceviz ve fındık; bazı yeşil sebzeler; kahve, çavdar, patates,domates ve mısır nişastasında B3 vitamini bol bulunur. Hayvani besinlerde de B3 vitamini vardır. Sığır ciğeri , böbrek , kalp , peynir, yumurta, kümes hayvanları, balık, sütte vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 6.6 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 35 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Nikotinik asit ve nikotinamid ince barsaklardan kana emilir. Kandaki nikotinik asid miktarı 0.6 mg/100 ml'dir. Alyuvarlarda ortalama 1.3 mg/100 ml'dir. Dokuların niasin depolama kapasitesi çok azdır. Karaciğer, böbrek ve kas dokularındaki miktarları diğer dokulara göre daha çoktur. Normal olarak yetişkinlerin idrarında N-metil-nikotinamid miktarı 2,4 - 6,4 mg /24 saat arasında değişmektedir.Diyetteki triptofan vücutta niasine dönüştüğü için günlük niasin gereksinimi diyetteki triptofan miktarına bağlıdır. 60 mg triptofandan 1 mg B3 vitamini elde edilir. Niasin gereksinimi metabolizmanın hızlandığı durumlarda ve gebelikte artmaktadır. Diyetle iyi kalitede protein alındığında niasin gereksinmesi azalır. Niasin ve niasinin ön maddesi olan triptofan hayvansal yiyeceklerde daha çok bulunur. Bunun yanısıra niasin gereksinimi niasin eş değeri olarak düşünülmektedir. Sütteki niasin miktarı az olmasına karşın triptofan çok olduğu için niasin değeri; sadece içeriğindeki niasin değil, ek olarak triptofandan elde edilecek niasin değeriyle toplanıp bulunur. Hem pirinç, hem mısırda yakın miktarlarda niasin bulunmasına rağmen pellagra yalnız mısır ve mısır unu ile beslenen halk kitlelerinde çok sık görülür; sebebi, mısırda triptofan çok azdır, bundan dolayı tek taraflı beslenen kişilerin vücut ve barsaklarında niasin ve niasinamid oluşumu olamaz, ayrıca yalnız mısırla beslenenlere zaten fazla niyasinamid de gereklidir.

B3 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B3 vitamini metabolizmanın sağlıklı sürdürülebilmesi için gereklidir. Vücutta 200den fazla kimyasal reaksiyonda görev alır. Midede asit üretimi için gerekli olmasının yanısıra karbonhidrat,yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardım eder. Niasin kan dolaşımına yardımcı olur. Cilt sağlığı ve sinir sisteminin işlevlerinin yapılabilmesine yardımcı olur. Beyinde yüksek fonksiyonlarda ve kavrama yeteneğinin sağlanmasında görev alır. Alternatif Tıp Doktorları Niasini ; şizofreni, otizm, anksiyete, depresyon, hipglisemi, şeker hastalığı , eklem romatizması için tedavi amaçlı kullanmaktadır. Ayrıca B3 vitamini İnsülin sentezinde ve **** hormonları olarak gruplandırılan Östrojen, Testosteron ve Progesteron hormonlarının sentezinde gereklidir. Yapılan çalışmalarda yüksek dozda verilen niasinin kolesterolü düşürücü etkisi olduğu gösterilmiştir. Kolesterol ve trigliserid düşürülmesi ve alkolizmin tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca damarlara etkisi nedeniyle arteriyosklerozda, migren başaağrılarında ve bazı nörolojik hastalıklarda da tedavi aracı olarak kullanılır.

B3 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Diyet, niasin ve triptofan açısından yetersiz olduğu zaman Pellegra Hastalığı görülür. Pellegra; deri, sindirim sistemi veya merkezi sinir sistemi semptomları ile karakterize edilmektedir. Derinin güneş gören yerlerinde simetrik lezyonlar oluşur. Bu lezyonlar daha sonra siyah renge dönüşür. Döküntü oluşur ve skar dokusu gelişir. Mukokutanöz membranlarda yaralar, dilde kabarma, bulantı ve kusma görülür.İshal gelişir. Pellegra ; 3 D hastalığı ( dermatit , diyare, demans ) olarak da bilinir. Santral sinir sistemi semptomları olarak baş ağrısı, uykusuzluk, depresyon, baş dönmesi, hatırlama güçlüğü ortaya çıkar. Pellegra hastalığında; hastaya nikotinik asit verildiği zaman 24 saat içinde hızla düzelme olur. Triptofanın niasine dönüşümünün bozulmasında dermatit, ışık duyarlılığı ve psikiyatrik değişikliklerle tanımlanan Hartnup Hastalığı oluşmaktadır.

B3 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Niasin eksikliğinde; nikotinamid hemen hemen hiç toksisite olmaksızın kullanılır. Lipid bozukluğunun tedavisinde 3 gram veya daha fazla nikotinik asid kullanıldığında en sık görülen yan etki ; damar genişlemesine bağlı yüzde kızarmadır. Bir tablet aspirin eklemek bunu tedavi eder. Nikotinik asidin diğer yan etkileri derinin renginde artma, kuruma ve karınağrısıdır. Hepatotoksisite, hiperüremi ve glikoz intoleransı görülebilir. Nikotinik asid verilmesi kesildiğinde biyokimyasal ve histolojik bulgular normale döner. Yüksek doz hatta bazen 75 mg ve üzerindeki dozlarda da B3 Vitamini ile allerjik reaksiyonlar gelişebilir. Niasin Flaşı olarak bilinen yüz, göğüs ve kollarda kaşıntı, karıncalanma ve yanma hissi ve kızarıklığa neden olabilir. Bu durum , zararsızdır ve 20-60 dakika içinde geçer. Çok yüksek doz niasin alınmışsa hızlı bir şekilde birkaç bardak su içilmesi reaksiyon gelişimini önler. Niasinin güvenli kullanım düzeyi kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Gebelerde yüksek doz B3 vitamini kullanılmamalıdır. Saf B3 vitamini ayrıca mide ülseri , gut , glokom , karaciğer hastaları için sağlık problemlerine yol açabilir. Bazı hastalıklarda günlük 200- 1000 mg dozlarda tedavi amaçlı kullanılabilmektedir. 1000 mg/gün ve üzeri doz niasin alınmamalıdır. Bu dozda niasin doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle günlük 150 mg'a kadar güvenli kullanılabilir. Bazı yayınlarda 450 mg / gün doza kadar niasin güvenli kabul edilmektedir.

B5 vitamini (Pantotenik Asit)

İlk olarak 1939 yılında pirinç kabuğunda bulunmuştur. Pantotenik asit, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B5 vitamini suda kolay çözülür. Pantotenik asid, bir pantoik asid (= 2,4-dioksi-3,3' dimetilbütirik asid) ile Beta.alaninin amino grubu arasında bir peptid bağı oluşumu ile kurulmuştur. Pantotenik asidin insan ve hayvan vücudundaki en büyük rolü, acil-taşınması olan Koenzim A' nın bileşimine girmesidir. Koenzim A' da pantotenik asidden başka, adenilik asid ve sistamini (=beta.merkaptoetilamin) de kapsar. Pantotenik asid, karboksil grubu ile sistaminin amino grubu arasındaki peptid bağı oluşumu ile pantotein maddesi oluşur. Bunun da adenilik asid ve fosfatlarla bağlanması Koenzim A'yı yapar. Bu 3'-fosfoadenozin-5'difosfopantotein'dir. Bundan başka pantotenik asid, acil yüklenici protein olarak bilinen bileşiğin prostetik grubuna da girmektedir. Bu da, yağ asidi biyosentezinde rol oynar. Koenzim A'nın metabolizmada önemli fonksiyonları vardır: Asetil-KoA, Acil-KoA, başta valin, lösin olmak üzere aminoasidlerin KoA ları gibi aktif bileşikleri oluşturur. Bu yoldan, karbonhidrat, yağ ve protein yıkılım ve yapım metabolizmasının işlemesini sağladığı gibi, sitrik asid siklüsü sonucu birçok madde oluşmasına ve hem grubu sentezine, kolesterol ve steroid sentezine katılır. Ayrıca, pantotenik asidin, böbrek üstü hormonlarının asetil KoA dan ve kolesterolden oluşumları üzerine etkilidir.

B5 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B5 Vitamini = Pantotenik Asit ; Yunanca Pantos=heryer kelimesinden ismini almıştır. B5 vitamini insan vücudunun tüm dokularında ve tüm bitkilerde bulunur. B5 vitamini en çok biramayası, taze sebzeler , pirinç , hububatlarda, çavdar unu ve buğdayda bulunmaktadır. Hayvansal besinlerde de B5 vitamini vardır. Et, organ etlerinde ( karaciğer, kalp , beyin , böbrek gibi ) , balık , yumurta beyazı ve sütte B5 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6 mg günlük doz önerilir. ( Eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz. )

B5 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Pantotenik asidin insan vücudundaki en büyük rolü, Koenzim A nın bileşimine girmesidir. Pantotenik Asit ; protein , yağ ve karbonhidrat metabolizmasında görev alır. Besinsel bu etkisinin yanısıra ; deri , saç ve epitel dokuların sağlıklı olması ve sağlıklı kalması için gereklidir. B5 vitamini antistres vitamini olarak da bilinir. Çünkü ; böbreküstü bezlerinde steroid ve kortizon üretiminde önemli görevleri vardır. B5 Vitamini , stresin vücuda olan etkilerini önlemek için görev yapar. Hayati organlarda yoğunlaşarak vücuda stresli ortamlarda yardımcı olur. Bazı uzmanlar B5 vitamininin, depresyon tedavisinde yararı olduğunu düşünmektedir.

B5 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Tüm besin maddelerinde bulunduğu için pantotenik asit eksikliği çok nadirdir. Diğer B vitamin eksikliklerinde olduğunun aksine; eksiklik belirtilerinin ne olduğu tam olarak tespit edilmiş değildir. Yorgunluk, halsizlik, başağrısı en belirgin bulgulardandır.

B5 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Pantotenik asit kullanımı güvenlidir. Kolay tolere edilir. Güvenlik sınırı tanımlanmamıştır. 10 gr gibi çok yüksek dozlarında sindirim sistemi bozuklukları , ishal , su dengesizliği gözlenir. Günlük önerilen dozu 6 mg dır. Ancak 500 mg/gün doza dek emniyetle kullanılabilmektedir

B6 vitamini ( Piridoksin, Adermin )Metil ( CH3 ) , Hidroksimetil ( CH2OH ) , Hidroksi ( OH ) gruplarını içeren piridin halkasına (Piridoksin) değişik takılar gelerek üç tip B6 Vitamini oluşur. B6 Vitamini etkisi gösteren üç ayrı kimyasal yapı : Piridoksin, bunun aldehid türevi Piridoksal ve Aminli bileşimi olan Piridoksamin; hepsi aynı şekilde B6 Vitamini etkisine sahiptir. Piridoksin/Piridoksal ; 2-Metil-3-Hidroksi-4,5- dihidroksimetilpirimidin'dir.B6 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B6 vitamini suda ve alkolde kolay çözülür. B6 Vitamini Ultraviyole ışınına çok hassastır.Kristal formda asit ve alkalilere çok dayanıklıdır. B6 Vitamini, incebarsaklardan ve % 70 kadarı emilir. Fosforile formunun emilimi yavaştır. Biyokimyasal olarak en etkili formu ; Piridoksal Fosfat'tır. Piridoksal Fosfat; arginin,tirozin ve diğer bazı aminoasitlerin dekarboksilasyonunda görev yapan enzimlerde prostetik grubu oluşturur. Aynı zamanda Serin ve Treonin aminoasitlerinin deaminasyonunda enzim görevi görür. Piridoksal Fosfat'ın vücutta görev aldığı en önemli iki dekarboksilasyon reaksiyonu; Merkezi Sinir Sistemi ile ilgili olan Glutamik Asit'in GamaAminoButirikAsit'e(GABA) ve DOPA'nın Dopamin'e dönüşmesi reaksiyonlarıdır. B6 Vitamini; hemoglobin yapısında yer alan Hem Sentezi için de gerekli bir maddedir. Piridoksal Fosfat ; hücrelerde aminoasitlerin aktif taşınmasında görev yapar.

B6 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B6 Vitamini ; fiziksel ve zihinsel olarak gerekli bir vitamindir. En önemli besin öğesi olmasıyla birlikte pek çok gıda maddesinde bulunması nedeniyle kolayca elde edilebilir. B6 vitamini en çok biramayası, bezelye , ceviz , yerfıstığı , ayçekirdeği , havuç , buğday ve bulgur da yüksek olarak hububatlarda bulunmaktadır. Daha az miktarlarda da olsa ; fasulye, karnabahar, muz , üzümde de vardır. Hayvani besinlerde de B6 vitamini vardır. Tavuk,sığır ve dana etleri, karaciğer , böbrek , balık ( alabalık,sombalığı ), yumurta sarısında B6 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 2.0 mg günlük doz önerilir. Bu, bebeklerde 0.3 - 0.6 mg ve büyüme çağındaki çocuklarda 1.0 mg olarak önerilmektedir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

B6 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Aminoasid metabolizmasında, protein metabolizmasında etkilidir. Serum Glutamik Oksalasetat ( SGOT ) ve Serum Glutamik Pirüvat ( SGPT ) enzimlerinin aktivitesinde etkilidir. Ayrıca Homosistin ve Triptofan metabolizmasında etkilidir. Aminoasidlerin sindirim sisteminden emilimlerinde rol oynar. Hem senteziyle ilgilidir : Porfirin yapımında önemli olan süksinilglisin’in, delta aminolevülenik aside dekarboksile olmasını katalizleyen bir koenzimdir. Eksikliğinin insanlarda hipokrom mikrositer anemiye neden olması bundandır. Bunlardan başka, linoleik asidin araşidonik aside çevrilmesinde bir koenzim gibi etki eder. Ayrıca, hücre zarlarından sadece aminoasidlerin ve bazı metal iyonların, birbiriyle şelat kompleksleri oluşturan şekilde geçmelerini sağlar. Bağışıklık sistemi , böbrek ve kalp fonksiyonları için yardımcıdır. Büyüme ve hücre çoğalmasında rol oynayan nükleik asitler için gereklidir. Sinir Sistemini korur ve fonksiyonlarının düzenli olabilmesini sağlar. Piridoksin, Premenstrüel Sendrom olarak bilinen adet (aybaşı veya mens) öncesi gerginliklerinde , mens (adet) dönemlerinde gözlenen sivilce artışı, ruhsal gerginlikler ve migren tipi başağrılarında tedavi amacıyla kullanılması nedeniyle oldukça popülerdir. Diyabet ( Şeker Hastalığı ) ve Kalp Hastalıklarında tedavi amacı ile kullanılmaktadır. Ayrıca ellerde sinir sıkışması ile gelişen Karpal Tünel Sendromu'nun tedavisinde de kullanılır. Artrit ( eklem iltihabı ), eklem problemleri , Astma , Hiperaktivite Bozukluğu , Psikiyatrik Bozukluklarda B6 vitamini tedavide önemli görevler alır. Gebelik Toksemisi ( zehirlenmesi) , bazı tür idrar kesesi kanserleri ve Kalsiyum oksalat tipi böbrek taşlarında koruyucu olarak kullanılır. Bazı tip Anemilerde kullanılabilir. Ayrıca Tüberküloz tedavisinde kullanılan İzoniazid adlı ilaç, idrarla piridoksal fosfat kaybına yol açtığı için bu hastalarda tedaviye eklenir.

B6 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
B6 vitamini eksikliğinde cilt lezyonları olmasının yanısıra, ağız, burun ve göz çevresinde döküntüler, dil kızarıklığı, şişme ve yanması meydana gelir. B6 Vitamini eksikliği arttıkça sinir sistemi ile ilgili belirtiler de olmaya başlar : sinir iltihapları gelişir. Konvülsiyonlara ( havale ) eğilim meydana gelir.B6 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi hipokrom mikrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. İdrarla aminoasitler kaybedilmeye başlar : Homosistinüri ve Sistationüri gelişir. Böbrek taşları oluşur . SGOT ve SGPT enzim aktivitesi azalır.

B6 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Günlük 500 mg doz ile uzun süreli kullanımlarında veya 2 gr ve üzeri Piridoksin alındığı durumlarda sinirsel bozukluklara yol açarak toksisite belirtileri gözlenebilir. Piridoksine Bağımlılık Sendromu da tanımlanmıştır. Günde 200 mg'ı geçmeyen dozlarda güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir.

B12 vitamini ( Siyanokobalamin )Tabii B12 Vitamini Siyanokobalamin 1948 yılında izole edilmiştir. B12 vitamini yapısında iki halka gösterir. Birincisi, büyük ve porfirini andıran merkezsel bir halkadır. Bunun porfirinden farkı, indirgenmiş dört pirolünden ikisi birbirine köprüsüz bağlıdır. Bu halkaya Korrin halka sistemi denir, halkanın merkezinde de bir kobalt vardır. Kobalt, bağlarla halkanın pirol azotlarına, bir siyan’a (-CN) ve ikinci halkanın azotlu bazına (5,6-dimetilbenzimidazol) bağlıdır. İkinci halka da, azotlu bazı kobalta bağlı bir nükleotid’in (dimetilbenzimidazol-riboz-fosfat’ın) fosfatını esterleştiren bir aminopropanol’ün, D.pirol halkasının propiyonik asid takısıyla bağlanması sonucu kapanır. Siyanokobalamin; doğal B12 vitaminidir. Siyanokobalamin’den başka onun değişik şekilleri olan kobalamin’ler (kobamidler) de tarif edilmiştir. Bunlarda, ya -CN ya da nükleotid’in bazında bir değişiklik olur. B12a, B12b, B12d deki gibi -CN yerine, -OH gelirse, hidroksikobalamin, B12d 'deki gibi nitrit gelirse, bir nitrokobalamin ya da metil grubu gelmişse metilkobalamin oluşur. Dokularda da en sık -CN yerine 5. dezoksiadenozin gelmiş bir kobamid-koenzim bileşiminde bulunurlar. Bütün B12 vitaminleri, peptid ve proteinlere sıkı bağlanma etkisi gösterirler. B12 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta tam bir deposu yoktur ( karaciğerde vb çok az depolanır ) ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B12 vitamini suda kolay çözülür. B12 Vitamini , gıdalarda pişirme sonucu %10 ile %30 arasında kaybolur.B12 vitamininin insan vücudundaki esas kaynağı kalınbarsaklarda yer alan bakterilerdir. Tüm sindirim sistemi kanalında mikroorganizmalar yer alsa da asıl sentez yeri kalınbarsaklardır. Vücutta B12 vitamini emilimi için aktif ve pasif olmak üzere farklı mekanizmalar çalışmaktadır. İncebarsaklara aşırı miktarda B12 vitamini geldiği zaman herhangi bir emilime uğramaksızın direkt olarak jejunum ve ileum bölgelerinden pasif emilim olur. Aktif emilim için midede yer alan İntrensek Faktör gereklidir. Gıdalarda bulunan fizyolojik dozlardaki B12 vitamini bu yolla emilebilir. B12 vitamini, midedeki kimyasal ortamın etkisi ile bağlı olduğu proteinlerinden ayrılarak midede iki ayrı bölgede yer alan Parietal Hücrelerde bulunan İntrensek Faktör ile birleşir. Birleşme sonrası oluşan yapı incebarsaklara ilerler ve İleum bölgesine geldiğinde buradaki alıcılara bağlanır. Buradaki alıcılara bağlanma için iki şart gereklidir; birincisi bu bölgede kalsiyum iyonları olmalıdır ve ikincisi de bu bölgenin pH değeri 6.0 olmalıdır. B12 vitamininin gıdalarla alımından sonra kana geçmesi 12 saat kadar sürmektedir. Sindirim sistemi salgı hücrelerinde B12 vitamini için Transport Proteinleri ( Transkobalaminler ) gereklidir. Transkobalaminler üç tiptir. Transkobalamin I ve III , beyaz kan hücreleri tarafından oluşturulur ve B12 vitaminine ikinci tipten daha güçlü bağlanırlar. Ancak Transkobalamin I/III eksikliği olduğunda B12 vitamini eksikliği olmaz. Transkobalamin II , karaciğer tarafından oluşturulur. Transkobalamin II' nin özelliği bağladığı B12 vitaminini dokulara daha çabuk taşımasıdır. Fakat , Transkobalamin II eksikliği; B12 vitamin eksikliğine yol açar.

B12 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B12 Vitamini ; büyüme ve sinir sistemi fonksiyonlarındaki görevleri yanında vücutta oksijen taşıyan ve alyuvarlarda yer alan hemoglobin için şart olan bir maddedir. B12 Vitamini , insan vücudunda başlıca karaciğerde 1500 mg civarında depolanabilmektedir. Safra ile salgılanır, safrada yer alan B12 vitamini barsaklardan emilerek barsak-karaciğer arasında taşınır. Emilmeyen B12 vitamini daha çok gayta ile olmak üzere idrar ile de atılır. B12 vitamini en çok hayvansal kaynaklı gıdalarda, organ etlerinde ( karaciğer, böbrek, kalp, beyin ) yüksek oranlarda yer alır. Süt ve peynir de B12 vitamininden zengindir. Balık ve yumurta da bol B12 vitamini içerir. Bitkisel besinlerde de B12 vitamini vardır. Biramayası, soya , deniz yosunları, bazı taze yeşil bitkiler de B12 vitamini içerir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6.0 mcg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

B12 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B12 vitamini başlıca iki kimyasal reaksiyon için koenzim görevi görür . Birincisi ; Metilmalonil Koenzim A'nın Süksinil Koenzim A'ya dönüşümüdür. Bu reaksiyon sinir sisteminde myelinizasyon için önemlidir. Bu reaksiyon nedeniyle B12 vitamini eksikliğinde idrarla Metilmalonik Asit atılımı artmaktadır.( Pernisiyöz Anemi'de, Metilmalonilasidüri'de ) İkincisi ; Homosistein'in Metionin'e dönüşümü reaksiyonudur. Bu reaksiyon Folat metabolizmasında yer alır ve B12 eksikliğinde DNA sentezi bu nedenle gerçekleştirilemez. Yağ ve Karbonhidrat metabolizmasında görev yaparak sindirim sistemine yardımcı olur. Kanda oksijen taşınmasını sağlayan Hemoglobin oluşumu için gereklidir. Bu görevi nedeniyle kansızlık ( makrositer anemi ) oluşumunu önler. Sinir Sistemi fonksiyonlarının sağlıklı olabilmesi için B12 vitamini şarttır. Bellek ve öğrenme fonksiyonları için özel bir öneme sahiptir. Myelinizasyon için gereklidir. Paranoya gibi bazı ruhsal hastalıkların tedavisinde de B12 kullanılmaktadır.

B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
B12 vitamini eksikliğinde ilk gözlenen belirtiler sinirlilik, yorgunluk ve unutkanlıklardır. B12 vitamin eksikliği daha çok vejetaryenlerde ( hayvansal gıda almamaları nedeniyle ) , mide ameliyatı olanlarda ( midenin kısmen veya tamamen alınmasında emilimin yapılamaması nedeniyle) , alkoliklerde, sigara tiryakilerinde, mide ülseri olanlara ve gebelerde gözlenebilmektedir. B12 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi makrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. Anemi gelişimi B12 vitamininin diyetsel alımının azlığından çok , B12'yi vücutta taşıması gereken proteinlerin eksikliği veya fonksiyon bozukluğu nedeniyle gelişmektedir. ( yaşlılarda sindirim bozuklukları gibi durumlar ...) Nedeni ne olursa olsun B12 vitamin eksikliği başlıca üç belirtiyle sonuçlanır ; Makrositer Anemi , Glossit ( Dil iltihabı ) ve Nöropati ( uyuşmalar vb. ) Bu belirtiler vücuttaki tüm depolarının boşalmasından sonraki 2 - 5 yıl gibi uzun bir dönemde ortaya çıkmaktadır.

B12 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
B12 Vitamini güvenle kullanılabilecek bir maddedir. 500 mg dozlara dek herhangi bir toksisite oluşturmayabilir. Tek doz olarak 100 mg alındığında herhangi bir ters etki gözlenmemiştir.

B12 VİTAMİNİ

Kan damarlarının kuvvetli olmasını sağlar.

Bağ dokularından olan kollajen sentezinde görev alır.

Vücudu enfeksiyonlardan ve bakteri toksinlerinden korur.

Steroid hormonların sentezinde (Yara ve diş iltihaplarına karşı etkilidir).

Bazı vitaminlerin, demir ve kalsiyumun vücutta kullanılmasına yardımcıdır.

Kolestrol ve aminoasitlerin metobolizmasında, gereklidir.

Kanın pıhtılaşmasında gereklidir.

Diş etlerinde şişme, kanama, diş kaybı, kemik kırılmaları ile belirlenen skorbit hastalığı.

Yorgunluk, iştah azalması.

Yaraların iyileşmesinde gecikme.

Deride kuruluk ve çatlaklık, eklemlerde şişme ve ağrılar.

Damar çatlamaları, sık sık soğuk algınlığı, soluk eksikliği, sırta ağrı veren disk şikayetleri, hızlı kalp atışı.

beaverss
03-11-2015, 06:43
C vitamini ( Askorbik Asit )

1742 yılında İngiliz Donanma Doktoru James Lind ; dişetleri şişliği, kanaması , ciltte kanamalar ve yaralar ile seyreden Skorbüt hastalığını limon suyu kullanarak tedavi etmişti. 1928 yılında Albert Szent tarafından sentez edilmiştir. Askorbik Asit, monosakkarit türevidir. C Vitamini'nin asiditesi 3. karbonunda yer alan enol hidrojenine bağlıdır. Oksitlenmesinin ilk ürünü Dehidro L. Askorbik Asit olmaktadır. İnsanlardaki değişimi de bu aşamada kalmaktadır. Canlılarda C vitamini oksitlenmiş ve indirgenmiş olarak iki şekiliyle bulunmaktadır. Bu tepkime iki yönlüdür ve her ikisi de C vitamini aktivitesi gösterir. (Dehidro Askorbik Asit tekrar oksitlendiği zaman vitamin aktivitesini kaybeder. ) Bitki ve hayvanlar C vitamini sentez edebildikleri halde insan L.Gulonoksidaz enzimine sahip olmadığı için C Vitamini sentezi yapılamaz. C Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta depolanmaz ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. C Vitamini suda kolay çözülür. C Vitamini beyaz kristal toz halindedir. Besin maddelerinde yer alan Askorbik Asit hava ile teması sonucu okside olur ve vitamin etkisini kaybeder. Çiğ besin maddelerinde Askorbik Asidi okside edecek enzim yer alır ve bu enzim besin maddesi sağlamken aktivite göstermemektedir. Kesme veya soyma gibi durumlarda enzim aktifleşerek Askorbik Asidi okside eder. Bu enzimin aktivitesi bakır iyonu varlığında artmaktadır. C Vitamini ince bağırsaklarda emilmektedir. 100 mg'a kadar dozlarda emilimi % 95 lere dek olabilmekteyken miktar arttıkça emilim de azalmaktadır. ( 1 gram C Vitamini alındığında emilim % 70' lere kadar düşer. ) Bu nedenle besin maddeleri ile alınan C Vitamini , saf alınan C Vitamini'nden daha iyi emilir. Emilimle birlikte kanda hızla gözlenir. Fazla C Vitamini idrar ile oksalat şeklinde atılır. C Vitamini oksidoredüksiyon reaksiyonları ile indirgenmiş formu olan Dehidroaskorbik Asit olarak görev yapar.

C VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
C Vitamini ; vücudun savunma sisteminin güçlenmesini , nezle ve gripde oluşan belirtilerin hafiflemesini ve besinlerle vücuda alınan demirin emiliminin artmasını sağlayabilen bir maddedir. C Vitamini , insan vücudunda depolanmamaktadır. ( Karaciğerde minimal depolandığı iddia edilmektedir.) C vitamini en çok taze meyve ve sebzelerde yer alır. Kırmızı Biber, Portakal, Greyfurt, Üzüm, Kavun, Kivi, Mandalina, Mango, Ahududu, Çilek, Armut, Karpuz, Kuşburnu, Maydanoz, Domates bol C vitamini içerir. Yeşil sebzeler, avokado, karnabahar, lahana, patates, bezelyede de C Vitamini vardır. Hayvansal besinlerde C vitamini yer almaz. Miktar olarak ; her 100 gram için > Kırmızı Biberde 190 mg, Karnabaharda 115 mg, Çilekte 60 mg, Portakalda 50 mg ve Greyfurtta 40 mg C Vitamini vardır. Hava ile temasta 3 saat içinde bu değerler % 50 kadar kaybolabilmektedir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 60 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

C VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
C Vitamini bağ dokusunda kollagen yapımı için (hidroksiprolin sentezinde koenzim olarak görev yapar.) ve kemik gelişimi için gereklidir. Dişlerin sağlıklı gelişmesini sağlar. Kollajen , aynı zamanda kalp fonksiyonları için gereklidir. Cilt sağlığını korur. Antioksidan olarak bilinen üç maddeden birisidir. ( E Vitamini, Beta.Karoten ve C Vitamini ) Serbest radikaller olarak bilinen zararlı maddeleri etkisiz hale getirir. Kanser yapıcı maddelerin oluşumunu önler. C Vitamini, kanda kolesterolün normal düzeylerde bulunmasını temin eder. Vücutta yağ asit düzeylerini düşürür. Nezle ve Gripte ortaya çıkan belirtilerin önüne geçer. Enflamasyon hallerinde oluşan hücre savunma mekanizmalarını düzenler. Vücudun savunma sisteminin fonksiyon görmesine yardımcı olur. Savunma sisteminde ; interferon oluşumu, kompleman aktivitesinin sağlanması ve antikor yapımını gerçekleştirir. Kılcaldamarların duvarlarının sağlıklı olması ve kıl köklerinin sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Vücutta steroid sentezinde görevlidir. Diğer bazı vitamin ve minerallerin kullanılabilmelerini ( E vitamini, A vitamini, B2 Vitamini, B5 Vitamini, Folik Asit, Demir, Kalsiyum vb) sağlar. Adrenal bez ve kadınlarda yumurtalıklarda ( overler ) C Vitamini yüksek oranlarda bulunur. C Vitamini ile ilgili gerekli bilgiler hala tam olarak tespit edilmemiştir. C Vitamini ile pek çok çalışma devam etmektedir. Yapılan çalışmalarda Katarakt'ın tekrarlamasını % 76 gibi oranlarda azalttığı gösterilmiştir. Düşük C Vitamini alımının kalp hastalıklarını ve kalp krizlerini 2.5 kat arttırdığı belirlenmiştir. 400 mg C Vitamini alımının tüm ölüm oranlarında % 65 kadar azalmayı sağladığı tespit edilmiştir. Kolesterol ve diyetle alınan yağlar nedeniyle damarların zarar görmesini önlediği belirlenmiştir. Bir hamburgerde yer alan trigliseridlerin vücuda alındığında 4 saat için vücutta % 60 oranda yüksek kaldığı saptanmış ve bunun düşürülmesinin 1000 mg C vitamini ve 800 mg E Vitamini ile mümkün olduğu ileri sürülmüştür. C Vitamininin , Aspirinin mideye yaptığı zararı azaltabildiği, kalp krizi sonrası kalp damarlanmasını kolaylaştırdığı belirlenmiştir. Dokuların radyasyondan gördükleri zararı azalttığı gösterilmiştir. C Vitamininin grip ve nezlede kullanımı için yapılan çalışmaların bir bölümü hiç bir faydası olmadığını göstermekle birlikte bazı çalışmalarda 1000 mg/gün dozda grip ve nezle belirtilerini hafifletebildiği tespit edilmiştir. Bu etkisi hala tartışmalıdır.C Vitamini ile göz hastalıklarının önlenebildiği iddia edilmektedir. Vücutta, C Vitamini seviyeleri ne kadar yüksekse kan basıncının o kadar düşük olduğu belirlenmiştir. Felç veya İnmeyi önleyici etkisi yapılan çalışmalarda anlamlı olarak bulunmamıştır.


C VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
C Vitamini , insan vücuduna dört gün boyunca alınmadığı zaman eksiklik belirtileri başlayabilmektedir. Sırası ile ilk önce bacaklarda olarak cilt ve kıl değişiklikleri olur. Aşırı sinirlilik ve iştah kaybı gözlenir. Tedrici olarak eksiklik devam ederse 4 ay gibi bir sürede Skorbüt'ün tüm belirtileri ortaya çıkar. Hızlı kemik büyümesi döneminde C Vitamini eksikliği kemiğin periost ve korteks bölümlerinde ayrılmalara yol açar. Periostaltı kanamaları oluşur. Kemik büyümesinin yavaş olduğu yaşlarda ise ; epifiz ve diyafiz bölümleri arasında kaynama gerçekleşmez ve kemiklerde kırıklar oluşur. Kılcal damarların duvarlarında zayıflama gözlenir. Kıl foliküllerinde kanamalar oluşur. Büyüme duraklar, enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır ve sık mikrobik hastalıklar gelişmeye başlar. Dişetleri şişer ve kanamalar olur. Dişler kaybedilebilir.

C VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
C Vitamini güvenle kullanılabilen bir maddedir. Günde 2 gram gibi yüksek dozlarda alınırsa karın ağrısı ve ishale yol açabilmektedir. Uzun süre ile yüksek dozlarda kullanılması böbrek taşlarının oluşumuna neden olabilir. Böbrek Hastalarının, C Vitamini kullanmaması gereklidir. Akyuvarların mikrop öldürücü etkisini azaltabilir ayrıca demir mineralinin vücutta aşırı miktarlarda birikmesine neden olabilir.

beaverss
03-11-2015, 06:43
D & E Diğer vitaminler

Kalsiyumun güçlü kemikler için temel öneme sahip olduğunu biliyorsunuz. Ancak kemiklerinize ulaşan kalsiyumun miktarını artırmak için D vitaminine ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bu yüzyılın başında D vitamini noksanlığının raşitizme yol açtığı keşfedildi ve bu vitaminin, beslenmenin temel öğelerinden biri olduğu anlaşıldı. Çocukluk çağında görülen raşitizmde kemik gelişimi bozuluyor ve kemiklerde biçim bozuklukları ortaya çıkıyordu. Bugün D vitamini desteği sayesinde, çocuklarda D vitamini noksanlığı neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldı ama yetişkinlerin de D vitamini alımına dikkat etmesi gerekiyor. Vücudumuz güneş ışınları ve besinlerden D vitamini üretir. Cildimiz ultraviyole ışınlarına maruz kaldığında, cildimizdeki kimyasal bir madde, D vitamininin inaktif formuna dönüşür. Bazı besinlerde de D vitamini bulunur. Tereyağ, yumurta ve yağlı balıklar doğal D vitamini kaynaklarıdır. D vitamini katkılı süt, margarin ve bazı kahvaltılık tahıllarda D vitamini bulunur. İnaktif D vitamini, kan yoluyla karaciğere getirilir ve burada vücudun kullanabileceği aktif forma dönüşür. D vitamininin aktif formu, ince barsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar. D vitamini ve kalsiyumun uzun süreli eksikliği osteoporoza neden olur. Osteoporozda kemikler dayanıksız ve kırılgan bir durum alır. Daha seyrek olarak, yetişkinlerde D vitamini eksikliği sonucunda kemiklerde yumuşama ve biçim bozukluğu ile kendini belli eden osteomalazi ortaya çıkar.

D vitamini sentezi ile etkileşen faktörler
Vücudumuz, D vitaminini güneş ışınları yardımıyla sentezlediğinden haftada üç defa 10-15 dakika süreyle kolların, ellerin, yüzün doğrudan güneş ışığına maruz bırakılması, D vitamini sentezini uyarır. Ancak sağlık sorunları nedeniyle kapalı mekanlarda bulunan veya yeterli güneş görmeyen bölgelerde yaşayanlarda D vitamini eksikliği görülebilir. Kış aylarında güneşin yetersiz olması ve kalın giysiler de D vitamini yapımının azalmasına neden olur. Yapılan bir çalışma 66 ile 99 yaşları arasındaki kişilerin kış aylarında D vitamini depolarının azaldığını ortaya koymuşur. Yaşla birlikte vücudun UV ışınlarından D vitamini sentezleme yeteneği azalır. Böbrek veya karaciğer hastalığı nedeniyle inaktif D vitaminin aktif forma dönüştürülme yeteneği azalır. Şipru gibi yağ emilini azaltan barsak hastalıkları D vitamini emilimini de azaltırlar. Aritmi ve epilepside kullanılan fenitoin de D vitamini noksanlığına yol açabilir.

Yeterli D vitamini almak için ne yapmalı?
Biraz güneşe çıkın--Yaz aylarında haftada üç defa 10-15 dakika güneşlenin. Böylece kış aylarında harcayacağınız D vitaminini karaciğerinizde depolamış olursunuz. Cildin düzenli olarak kısa sürelerle güneş ışınlarına maruz kalması, cilt kanseri riskini artırmamaktadır. Daha sık güneşe çıkıyorsanız koruyucu filtreleri olan güneş yağları kullanın.Genel olarak ne kadar koyu tenli iseniz yeterli D vitamini sentezi açık tenlilere göre daha fazla güneşte kalmanız gerekir. Süt için--Genç yetişkinler için günde iki bardak süt içilmesi, günlük D vitamini ihtiyacını karşılamak için yeterlidir. Bu miktar yaşlılar için yeterli olmayabilir. Menopoz sonrasındaki kadınlar ve 55 yaşın üzerindek erkeklerde osteoporozu önlemek için ilave kalsiyum ve D vitaminine gerek vardır. Kalsiyum ile birlikte D vitamini alan kadınlarda kemik kırıkları riski azalmakadır. Bu nedenle bazı doktorlar orta yaşlılara günde 400 IU (uluslararası birim) D vitamini tavsiye etmektedir. Özellikle az güneşe çıkanların D vitamini desteğine ihtiyacı vardır. Birçok multivitamin ve mineral desteği tabletinde 400 IU D vitamini vardır. Kalsiyum tableti alıyorsanız içinde D vitamini de bulunmasına dikkat edin. İçinde 200-400 IU D vitamini bulunanları tercih edin. D vitamini ve A vitamini kombinasyonları iyi bir seçim değildir çünkü bunlarda kalsiyum yoktur. Doktorunuz tarafından verilmemişse günde 400 IU'dan fazla D vitamini almayın. D vitamini vücutta depolandığından dolayı fazla miktarda (günde 2,000 IU) D vitamini toksik etkilere neden olabilir. D vitamini zehirlenmesinin belirtileri bulantı, kilo kaybı, sinirlilik, karaciğer, böbrekler ve yumuşak dokularda kalsiyum birikimdir.

D VİTAMİNİ

D Vitamininin oluşması için ultra-viyole ışınlarına ihtiyaç vardır.

Antioksidan özelliği ile eritrositleri korumaktadır.

A Vitamininin oksidasyonunu önleyerek etkinliğini arttırır.

Yağların oksidasyonunu önler.

Kanser ve erken yaşlanmayı önleyebilir.
Yaşlılık nedeniyle ortaya çıkan hafıza kayıplarını önleyici etkisi vardır.

İlaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur.

Virütik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir.

Göz sağlığı için elzemdir.

Doğal yiyeceklerden oluşan diyetle eksikliğine pek rastlanmaz

Kesin olmamakla beraber kısırlığa neden olabilir.

Yeşil yapraklı bitkiler, yağlı tohumlar ve bunlardan elde edilen yağlar, tahıl taneleri ve kuru baklagiller.

Ay çiçek yağı (genel olarak bitkisel yağlarda bol bulunur)

Badem ,buğday, yer fıstığı, ıspanak, brokoli, kırmızı et,

Balık yağı, ıstakoz.



E vitamini

E vitamini, yapılan çalışmalarda tıp dünyasının dikkatlerini üzerine toplamaya devam ediyor. E vitamini (C vitamini ve beta karoten gibi) "serbest radikalleri" yani bir elektronu eksik olan oksijen moleküllerini tutarak hücrelere zarar vermesini önleyen "antioksidan" özelliğe sahip bir madde. Antioksidanlar bir elektronlarını serbest radikallere vererek bunları zararsız duruma getiriyorlar. Antioksidanlar ortamda bulunmadığında ise serbest radikaller canlı hücrelerden elektron çalarak hücrelere zarar veriyorlar. Böylece sonu kansere kadar varabilen hücresel değişimler meydana geliyor. Son çalışmalara göre, bir antioksidan olan E vitamininin bazı potansiyel faydaları şunlar:
E vitamini desteğinin kalp hastalığından koruyucu etkisi var.
E vitamini alınması bazı kanser türlerine yakalanma riskini azaltıyor.
E vitamini Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatıyor.
E vitamininden zengin beslenmenin Parkinson hastalığından koruyucu etkisi olabilir.
E vitamini alınması yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Uzmanlar E vitaminine ilişkin umut verici haberleri değerlendirirken E vitamininin yararları için daha güçlü kanıtlar sağlayacak olan randomize, kontrollu çalışmaların sürdüğünü belirtiyorlar.

E vitamini almanın riskleri var mıdır?
Kanın pıhtılaşmasını azaltan antikoagülan ilaçları alan kişilerin E vitamini alması önerilmiyor çünkü bu ilaçlarla birlikte alınan E vitamini pıhtılaşma zamanını uzatabiliyor.

En uygun E vitamin dozu nedir?
E vitaminiyle ilgili çalışmalarda 50 IU (uluslararası ünite) ile 1,200 IU arasındaki dozlar kullanılmıştır. Kalp üzerinde yararlı etki için günlük E vitamini dozunun en az 100 IU olması gerekir. Kalp hastaları için önerilen doz genellikle günde 400 IU dozudur.

E vitamini alınması tavsiye edilir mi? E vitamini doktorların en çok tavsiye ettikleri vitaminlerdendir. Bazı uzmanlar özellikle kalp hastalarına E vitamini vermektedir.Tek başına diyetle yeterli E vitamini almak güçtür. Ama unutmamalı ki hiç birvitamin sağlıklı beslenme ve düzenli bedensel aktivitenin yerini tutamaz.



E VİTAMİNİ

Pıhtılaşmada ve kemik yapımında kajsiyuma yardımcıdır.

Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynar.

Bazı çalışmalar özellikle yaşlılarda kemikleri güçlendirdiğini göstermektedir.

Kontrolsüz kanamalara neden olan K Vitamini eksikliği malabsorbsiyon hastaları hariç ender görülür.

Doğumdan sonra ilk 3-5 gün içerisinde barsak florası henüz tam gelişmemiş olduğunda K Vitamini eksikliği vardır.Bu neden le doğumdan sonra tüm bebeklere verilmesi gerekmektedir.

Hayvansal ve bitkisel yiyeceklerin çoğunda bulunur.

Yonce ıspanak vb. Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, balıklar, soya fasülyesi yağı, fındık, ceviz, domates, havuç.



K VİTAMİNİ
- Atardamar ve toplardamarların sağlığı için önemlidir.

K ve P vitaminleri damarlarda kolestrolün birikmesine ve damarların sertleşmesine engel olur.


- Limon, portakal, özellikle kabukarında.

Ispanak, greyfurt, yeşil fasulye,
çimlendirilmiş buğday, karpuz kavun, lahana, bezelye, patates, soğan.

P VİTAMİNİ

Enerji metabolizmasında enzimlere yardımcıdır.

Tüm hücrelerde, sinir ve sindirim sisteminde,
yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesinde gereklidir.

İştah arttırıcı etkisi vardır.

Enfeksiyonlara karşı bedeni korur.

Sinir ve sindirim sistemi bozuklukları.

Eklemlerde şişme, ağrı, denge kaybı, kalp yetmezliği görülür.

Çabuk yorulma , çabuk öfkelenme, asabiyet unutkanlılık, kaslarda ve baldırlarda ağrı, kramp, sık kalp atışı, bacaklarda şişme, çocuk seslerine katlanamama, iştahsızlık, yorgunluğa rağmen uyuyamama, kabızlık, baş ağrısı.

Aşırı eksikliğinde beriberi (gece körlüğü) hastalığı görülür.

Tahıla dayalı beslenenlerde pek görülmez.

Bitki tohumları. Tohumların dış kısımlarında ve embriyolarında yoğundur.

Yemeklerin pişirme suları atılmamalıdır.

VİTAMİN (B1 VİTAMİNİ)

Alyuvarlar özelliklede kansızlık çekenler için elzemdir.

- Kan oksijeni bedene demir sayesinde taşır.

- Demirin sindirimi asitli ortamda gerçekleşir , B grubu vitaminleri eksik olanlarda ve soda gibi alkali sıvı alanlarda bu asit eksiktir. Dolayısıyla da demir yararsız olur.

- Demirin sindirimi için, alınan besinde yeteri miktarda klorofil ve bir miktarda bakır (organ etlri, susam, fındık, fıstık, kuru baklagiller, etler, balıklar, kakao, yumurta ve yeşil sebzelerde) bulunması gerekir.

-Kansızlık.

Yorgunluk, iştahsızlık, baş dönmesi.

İnek sütü demir emilimini olumlu yönde etkilemediği için kansızlık olasılığı artar.

Karaciğer, dalak, diğer organ etleri, yumurta, pekmez, üzüm, kuru meyveler, yeşil sebzeler,kuru baklagiller, fındık, fıstık, ıspanak (ancak emilimi azdır), mercimek.

Kuru fasulye, kuru bezelye,buğday, yulaf, kuru erik gibi.

Portakal, domates, muz, havuç, çavdar, bal, şalgam, kereviz.

DEMİR (Fe)


- Vücut sıvılarının nötr kalmasını sağlar.

Kalsiyum la birbirini tamamlarlar, Biri eksikse öbürünün de etkisi azalır. - Bitkilerin olgunlaşmış tohumlarında.

Nohut, badem, mısır, Hindıba, üzüm, mercimek, bezelye, kepekli pirinç, soya fasulyesi, salatalık, portakal, domates, kavun, erik v.b.

FOSFOR (P)

Troid guddesinin dengeli çalışması için zorunludur. - Guatr.

Halsizlik, asabiyet ve gerginlik.

Deniz tuzunda ve denizden çıkan her türlü üründe . (Deniz yosununda, özelliklede “kelp” yosununda).

Azda olsa, kuşkonmaz, lahana, havuç, böğürtlen, turp, ıspanak, domates, patates, soğan, muz da bulunur.

İYOT (I)

Pıhtılaşma için önemlidir.

Kalp kası ve kas kasılmalarında, enzimlerin işlevlerini yapabilmeleri için ve sinir sistemi için de gereklidir.

Asabiyet,
gevşeyememe, uykusuzluk , huzursuzluk, halsizlik, kaslarda kramp,,aybaşı hallerinde kadınların karın krampları, ve sancıları

Diş çekilmelerinde ve ameliyatta kanamalara neden olabilir.

Süt ve türevleri, pekmez, susam, fındık, fıstık, kurutulmuş meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller.

Kara turp, kuru incir, salatalık, badem.

Kemik kırılıp sirke veya limonla kaynatıldığında suyunda kalsiyum vardır.

KALSİYUM (Ca)

Sindirimin temizleyicisi ve antiseptiğidir.

Safra salgılarını olumlu etkiler.

(Bedende bulunan ürik asidin başlıca nedeni alınan besinlerde fosforun yüksek, buna karşılık kükürdün düşük olmasıdır). - Tüm tahıllarda, cevizde, bademde ve bu türden yağlı bitkilerde.

KÜKÜRT (S)

Vücut sıvılarında asit baz dengesinin sağlanmasına yardımcı olur - Farelerde yapılan deneylerde; damarlarda genişleme, kalpte hızlı artış ve tansiyon düşüklüğü görülmüş

Tez kızan insanlarda bu mineralin noksan olduğu anlaşılmış.

Aşırı rafine yiyenlerin ve yeşil sebze yemiyenlerin bu minerale gereksinimi vardır.

Badem, ceviz, fındık, fıstık, kuru baklagiller, yeşil sebzeler ve tahıllarda.

Domates, soğan, incir, üzüm, hurma, badem, yulaf, çavdar, buğday, kara turp, gravyar peyniri, havuç, kereviz, marul, pırasa.

MAG

Hücrelerin, kasların ve dokuların bu madene şiddetle gereksinimi vardır. Vücut sıvılarında osmotik basıncı oluşturmak ve asit baz dengesi için gereklidir.

Bir araştırmaya göre kanser hastalığının bir nedenide bedenin potsayumdan yoksun kalışıdır.

Kas yorgunluğu, solunum yetersizliği.

Potasyum fazlalığında kalp iletiminde bozukluk olur ve ölüme kadar gidebilir.

Arterit, kabızlık, yüksek kan basıncı, kaslarda kramp ve gerilme, uyuklama, gevşiyememe, iştahsızlık, kolay soğuk algınlığı, ellerde ve ayaklarda üşüme, ussal ve kassal yorgunluk ve kanser.

Muz, kayısı, turunçgiller, patates.

Elma sirkesi , üzüm, üzüm suyu, bal, pekmez, domates, ve özellikle ısırgan otu.

POTASYUM (K)

NEZYUM (Mg)

Midemizin hidroklorik asit yapabilmek için asite gereksinimi vardır. Hidroklorik asit proteinlerin normal sindirimi ve madensel tuzların kana kolayca yerleşmesi için gereklidir.

Sodyum klor ile birlikte sofra tuzu mineralidir

Vücuttan sodyum kaybı aşırı ishal ve terleme yoluyla olur.

Fazla sodyum birikimi ödeme neden olur.

Vücuttan sodyum kaybı aşırı ishal ve terleme yoluyla olur.

Fazla sodyum birikimi ödeme neden olur.

Ekmekteki tuz kesilir sodyum içeren yiyecekler kaldırılır

Sofra tuzlarıda

Fasulye, kestane, tahıl, pancar, kereviz, maydonoz, marul, ıspanak, hurma.

beaverss
03-11-2015, 06:43
Minareller

Vitamin ve Mineraller hakkında kısa bilgi

Vitaminler sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen "vita" sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler vücut tarafından üretilemeyen, besinlerin enerjiye dönüşümüne ve vücudun normal işlevini sürdürmesine yardımcı olan maddelerdir. Yapılan araştırmalar, minerallerin de vücut işlevleri için vitaminler kadar önemli olduğunu ve ikisinin de vücutta belirli oranlarda bulunması gerektiğini ortaya koymuştur.
Vitamin ve mineral desteği niçin gerekir?
Özellikle hızlı ve ayaküstü yemek yeme, öğün atlama, tek tip beslenme gibi günümüzün dengesiz beslenme alışkanlıkları ve sebze, meyve, et, süt ve yumurtanın yeterli alınmadığı beslenme durumlarında vücudumuz gereksinimi olan vitamin ve minerallerin tamamım besinlerden alamayabilir. Özellikle yoğun fiziksel ve zihinsel aktivite, spor, sürekli ilaç kullanımı (doğum kontrol hapı, bazı antibiyotik ya da idrar söktürücülerin kullanımı), sigara ve alkol kullanımı, stres, gebelik, emzirme, menstrüel dönem ve yaşlılıkta bazı vitamin ve minerallere gereksinim artar. Gereksinim olan vitamin ve minerallerin dışarıdan alınması gerekir. Sigaranın özellikle C vitamininde yaptığı hasar önemli boyuttadır. Günde ortalama bir paket sigara içen bir kişinin en az 500 mg. ekstra C vitaminine gereksinimi vardır.
Yeterince vitamin ve mineral alınmazsa ne olur?
Yetersiz alım kendini başlangıçta huzursuzluk, iştahsızlık ve yorgunluk gibi bulgularla belli eden gizli vitamin eksikliğine neden olabilir. Kısa ya da orta dönemde genel durumun bozulmasına yol açar. Uzun dönemde ise kronik hastalık gelişimine neden olabilir.

Dengeli Beslenme İçin Tavsiyeler


• Vitaminler, vücutta metabolik olayların normal bir şekilde meydana gelmesi ve sağlıklı durumun sürdürülmesi için gerekli olan ve besinler içinde ufak miktarlarda alınan maddelerdir. Vitaminler iki grupta toplanır :
1- Suda gözünen vitaminler: C ve B grubu vitaminleri (B1, B6 gibi)
2- Yağda çözünen vitaminler: A, D, E, K vitaminleri.

• Besinlerin dört ana öğesi olan proteinler, yağlar, karbonhidratlar ve yemek tuzu gibi makro besleyiciler saf olarak alındıklarında, yeterli miktarlarda vücuda girseler bile, sağlıklı durumun sürdürülmesini sağlayamazlar. Bunlarla birlikte vitaminlerin ve demir, çinko, bakır, iyod, krom, magnezyum, manganez, molibden, vanadyum, ve silisyum gibi esansiyel minerallerin de alınması gereklidir.

• Vücudumuz için gerekli olan; karbonhidrat, protein ve yağ gibi ana besin öğelerini yeterli miktarda içeren besinlerle yapılan dengeli beslenme, bazı özel durumlar hariç vücudun günlük ihtiyacına yetecek kadar vitamin sağlar. Ancak, günlük beslenmeniz sebze, meyve, hububat, süt ürünleri, et ve yumurta gibi protein açısından zengin besinlerden herhangi birini içermiyor ya da az miktarda içeriyorsa, ihtiyacınız olan vitaminlerin tümünü besinlerden sağlanamayacağından vitamin takviyesi gerekir.

• Karbonhidrat, vücudun glikoza dönüştürebildiği her türlü maddedir. Glikoz hücrelerin enerji olarak kullandığı en önemli maddelerden biridir. Karbonhidratlar glikoza yıkılma özeliklerine göre basit ya da karmaşık olabilirler. Saf buğday ekmeği, şeker ve alkol kalori fazlalığı olduğunda kolaylıkla yağa dönüşebilen basit karbonhidratlara misal olarak verilebilir. Yapraklı sebzeler, patates ve hububat ürünleri karmaşık karbonhidratlara örnektir. Bu grup yiyecekler sağlıklı olmanız için gereken bütün besinlere sahiptir ve beslenme programınızın temelini oluşturmalıdır.

• Proteinler, vücudun en etkili kalori yakıcı bölümü olan kas dokusunu güçlendirmek açısından çok önemlidir. Protein ette, süt ürünlerinde ve daha az olarak hububat ürünlerinde bulunmaktadır. Yemeklerinizin yeterli miktarda protein içerdiğinden emin olun, ancak bu tür gıdaların yağdan da zengin olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Mümkün olduğunca yağ açısından fakir alternatifleri seçmeye çalışın.

• Yağ, hayatın idamesi ve sağlık için çok önemli olan yağ, sadece fazla miktarda alındığında zarar verir. A, D, E ve K vitaminleri gibi önemli vitaminler için taşıyıcılık görevi yapar. Vücudun savunma sisteminde önemli bir rolü olan yağ, östrojen gibi hormonların üretiminde ve depolanmasında görev alır. Günümüzde, sağlık uzmanları sağlıklı bir diyette bulunması gereken kalori miktarının en fazla 1/3'ünün yağdan gelebileceğini belirtmektedirler.


• Herkesin günlük kalori ve besin gereksinimleri farklıdır. Bir beslenme uzmanı bu konuda size yardımcı olabilir. Kilo vermek ve sağlıklı yaşamak için piramidin tabanını oluşturan yiyeceklerden bol miktarda yemeli, tepesindekilerden ise mümkün olduğunca kaçınmalısınız.

İyi planlanmış dengeli bir yemek şunlardan oluşmalıdır:
1- %20-30 oranında yağ.
2- %10-20 oranında protein.
3- %50-70 oranında karbonhidrat.

• Besinler uzun süre bekletildiğinde, pişirme, saklama ve ısıtma sırasında vitamin kaybına uğrayabilirler. Besinler içindeki yağda çözünen vitaminler ısı hava ve ışıktan pek etkilenmezler. B1 vitamini, folik asid, pantotenik asid (B5 vitamini) ve özellikle askorbik asit (C vitamini) gibi suda çözünen vitaminler ise, besin maddelerinin kaynatma ve kızartılmaları sırasında kısmen parçalanırlar. Yemek suyunun atılması da, besinler içindeki suda çözünen bir kısım vitaminlerin yitirilmesine neden olur.

• Kalsiyum; doğumdan yaşlılığa kadar, kemik, diş ve tırnakların sağlıklı oluşumunu ve devamını sağlamanın yanında kemik kaybının önlenmesi için gereklidir. Yaş ilerledikçe kalsiyum emilimi azalır.

• Demirin insan vücudu için önemi büyüktür. Kanın en önemli fonksiyonel komponentini oluşturan demir, dokuya oksijen taşınması ve böylece dokudaki oksidasyon olaylarının sürdürülmesi için gereklidir. Demir eksikliğine bağlı olarak kansızlık, yorgunluk ve çalışma kapasitesinde azalma görülür.
• Bazı bünyelerin suya daha çok ihtiyaç duyduğu, bazılarının da azla yetindiği sıkça rastlanan bir durumdur. En iyi yöntem ise az ve sık, özellikle de yemeklerin hazmedildiği saatlerin dışında içmektir. Ancak güç sarfederken kesinlikle içmemeye çalışın ve karşılaşmalar sırasında sadece suyla ağzını çalkalayan boksörleri düşünün. Eski zamanlarda madenlerde çalışanların da susadıkça bu yöntemi denediği bilinen bir gerçek. Eğer bir defada çok su içerseniz günün birinde böbreklerin iflas etme olasılığı çok fazla. Özellikle sabah yataktan kalkar kalkmaz ve de aç karnına bir bardak su içmek ise tüm organizmayı temizleyerek, toksinlerden arıtıyor. Zinde ve dinç olmayı sağlıyor.

• Daha az yağ yiyin. Aldığınız yağ miktarının günlük toplam kalori miktarının 1/3 ünden az olmasını sağlayın.

• Daha çok sebze ve meyve içeren, dengeli ve çeşitli yiyecekler yiyin.

KALSİYUM VE MİNERAL EKSİKLİĞİNDEKİ DOSTLARIMIZ

Havuş, şalgam, pırasa, ıspanak, lahana, pancar, badem, üzüm, elma, kiraz çilek, süt yoğurt... evet işte sizin sağlığınızın gerçek dostlarından oluşan uzunca bir liste.

Çok Sevelim

Sebze, salata, taze meyve, taze sebze, kuru meyve, bal, tahıl, zeytinyağı, bitkisel yağ, peynir, yumurta, taze tereyağı, su.. bunlar da yeni sevgilileriniz olabilir..

Çok Görüşmeyelim

Şarküteri ürünleri, beyaz unlu hamur işleri, pasta, konserveler, kahve, kakao, çikolata, tuz, katkı maddeli gıdalar ve şeker.

Kalsiyumu tam tanıyor muyuz?

Vücudumuzun %1.5 ile %2 sini kalsiyum oluşturur. İnsan vücudunun bütün kemiklerinde ve dişlerde fosforla beraber kalsiyum fosfat şeklinde bulunur. İşte bu bileşim yetişkinliğe kadar kemiklerde ve dişlerde gevşek bir yapı oluşturur. Bu sebeple kemikler bu yıllarda daha esnektir ve kırılırlarsa bile çok daha kolay kaynar. Ancak zamanla kalsiyum fosfat kristalleri kemiklerin kristalleşmemiş yerlerine de yerleşir ve kemikler daha da sertleşir. Bu durumda ise esneklik kaybolduğu için daha kolay kırılır ve kaynaması da bir o kadar zorlaşır.

Kalsiyum ve Bağırsak Tümörleri

Organizmada bulunan kalsiyumun neredeyse yüzde biri kanda, kaslarda ve yumuşak dokularda bulunur. Bu nedenle kalsiyum, kemik yapısının oluşumundan başka kas kasılmalarını, sinir sisteminden gelen sinyallerin kaslara iletilmesini ve hücre zarlarının oluşumunu kolaylaştırır. Ayrıca kalsiyum mineralinin bağırsak tümörlerini önlediği de öne sürülmektedir.

Kalsiyum Düzeyi Düşer veya Yükselirse Ne Olur

Kanımızdaki kalsiyum oranının, tavsiye edilen miktar olan bir desilitrede 9 - 11 mg. düzeyinde sabit tutulabilmesi çok önemlidir. Şayet oran bu miktarın altına düşerse vücudumuzda kas kasılmaları, kramp ve titremeler görülür ve bu durumda organizma kalsiyum yetersizliğini kemik ve böbreklerdeki kalsiyum miktarından alarak karşılama yoluna gidecektir. Ancak bu durumun sonucunda hem kemik bozuklukları hem de idrar kaybı gibi olumsuzluklar ortaya çıkar. Fakat oran önerilen miktarın üzerine de çıkabilir. Bu durumda ise aşırı kalsiyum birikimi kusma, iştahsızlık ve baş dönmesi gibi rahatsızlıklara yol açtığı gibi böbrek taşlarının oluşumuna ve kireçlenmeye de sebebiyet verebilir.
Nelerde Kalsiyum Var?

Kalsiyumu esas olarak süt ve süt ürünleri yoluyla bulabiliyoruz. Ancak tereyağ da bir süt ürünü olmasına rağmen onda kalsiyum bulunmamaktadır.

Bununla birlikte yeşil yapraklı bitkilerde, sebzelerde ve cevizde de kalsiyum bulunmaktadır.

18 ila 24 yaş arası günlük 1200 mg, 25 yaşından sonra ise günde 800 gram kalsiyum almak gerekir. Gebelik ve menopoz dönemlerinde günlük kullanılan kalsiyum oranı artabilir. Gıda maddelerindeki kalsiyumun % 30 veya 40 kadarı vücut tarafından özümsenir.

Kortizon Alanlar

Kortizon ve steroid türü ilaç kullananların organizmalarındaki kalsiyum miktarının düştüğünü unutmamak gerekir. İngilterede1998 tarihinde yapılan bir araştırmada, yemeklerle beraber tüketilen veya yemeklere katılan peynirler dişler için normal beslenme yoluyla olanından daha çok koruyuculuk özelliği taşıdığı ortaya çıkmıştır. Sağlıklı beslenmeye önem veren annelerin ve babaların bundan böyle yemek ve salatalarında da peynire yer vermelerini ümit ediyoruz.

MİNERALLER

Çinko

Bir çok besinde fazlasıyla bulunan çinko minerali bağışıklık sisteminde anahtar rolü oynar, zinde yapar, verimli yapar. Akyuvarların, antikorların oluşmasında payı vardır. Bağışıklık sisteminin bu askerleri bizi hastalığa neden olan virüslerden koruduğu gibi zehirli maddeleri de zehirsiz hale getirmede yardımcı olur.
Bağışıklık sisteminin düzenli çalışabilmesi için vücutta bol miktarda çinko bulunması gerekiyor. Yaraların iyileşmesi, görme duyusunun güçlenmesi diyabet hastalığı, böbrek hastaları, çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Çinko eksikliği sizi enfeksiyon hastalıklarına karşı savunmasız bırakır. Ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatır. Kırmızı et, karaciğer yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir.
Hastalığın kol gezdiği kış aylarında soğuk algınlığı ve gribe karşı çok etkilidir. Çünkü bakterilere ve virüslere karşı savaş açar ve sonuçta bu hastalıklara karşı çok zayıf olan kişilerde bu tehlikeyi azaltır. Akneye karşı da çok etkili bir mineraldir, A vitamininin kimyasal bileşimini harekete geçirir ve mikrop öldürücü etkisi akne sivilcelerinin kaybolmasını sağlar. Fakat çinkonun yararları bununla bitmiyor. Hücre yenilenmesinde payı olduğu için cildi de güzelleştirir. El tırnaklarını sertleştirir ve saçı kuvvetlendirir, nörodermitisi ve uçukları hafifletir. Adet görme ağrılarını hafifletmesini, kısırlığa karşı etkili olmasını da diğer özellikleri arasında sayabiliriz. Ve amalgam gibi ağır metalleri de vücuttan atar.
Aşağıdaki Besinlerde ( 100 Gramında ) -İstiridye 7 mg, -Peynir 2-4 mg, -Sığır eti 5 mg, -Sütsüz çikolata 2 mg, -Kuru fasulye 3 mg, -Yumurta 1.5 mg, -Mısır 2.5 mg, -Brüksel lahanası 1 mg, -Karides 2.3 mg, -Brokoli 1 mg, Çinko bulunur.

Demir

Hemoglobinin yapısında yer alan demir, oksijenin dokulara taşınması ve hücre solunumu için çok önemlidir. Eksikliğinde kansızlık ortaya çıkar. Sağlıklı bir yapıya sahip olmak, her daim enerjik olmak için kullanmanız gereken en önemli mineral demirdir.
Vvücutta demir azlığı şu belirtilerle kendisini gösterir. Nefes darlığı, anemi, soğuğa karşı duyarlılık, üşüme, çarpıntı, saç kırılması ve dökülmesi, çiğneme güçlüğü, sindirim bozuklukları, baş dönmesi, yorgunluk, kemik zayıflığı, tırnak bozuklukları, iştahsızlık, sinirlilik, ağız içi enflamasyonu, şişmanlık, solgun bir yüz, zihin fonksiyonlarının zayıflaması...
Vücuttaki demir miktarını azaltan en önemli etkenler ise fosfor tüketimi fazla olan bir beslenme biçimi, fazla alkol alma, sindirim bozukluğu, uzun süreli hastalıklar, ülser, fazla miktarda çay ve kahve tüketimidir. Ayrıca ağır egzersizler ve çok terlemek de demir eksikliğine yol açıyor. Demir, kanın vücuda oksijen taşımasını sağlayan hemoglobinin oluşmasına yardım eder. Adet kanamaları ve hamilelik vücuttaki demir miktarını azaltır. Vejetaryenler, diyet uygulayanlar ve yaşlılar,demir eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Demir eksikliği anemi (kansızlık) yaratır. Karaciğer kırmızı et, balık türleri, kuru fasulye, kurutulmuş meyve, yumurta sarısı ve yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren besinlerden bazılarıdır. En çok da kadınların demir tüketmesi gerekiyor, çünkü reglin yanı sıra hamilelik ve emzirme dönemlerinde kadınların vücutlarındaki demir oranı hızla azalıyor. Çünkü anne, çocuğun demir ihtiyacını, kendi vücudundaki demirle karşılıyor. Ayrıca kadınlar erkeklere göre vücutlarında daha az demir depolayabiliyorlar, bu nedenle de mutlaka takviye demire ihtiyaç duyuyorlar.Uzmanlar günlük besinler dışında hergün ilave demir alınması konusunda hemfikirler.

İyot

Tiroid hormonunun yapımı için gereklidir. Tiroid hormonu hücre metabolizması ve dolayısıyla fiziksel ve zihinsel gelişme, sinir ve kas dokusu işlevleri, dolaşımda rol oynar. Yeterli miktarda alınmazsa guatr yani tiroid bezinde büyüme meydana gelir.
Bebek ve Çocuklarda; Büyüme ve Zeka geriliği, Cücelik görülür. Gebelerde; Düşük ve ölü doğum görülür. Guatr her yaşta görülebilir. İyot yetersizliğine bağlı hastalık sorunları İyotlu tuz kullanmakla önlenir. İyotlu tuz kullanımı , Guatrı tedavi edemez, fakat guatr oluşmasını, ilerlemesini ve zeka geriliğini önler.

Kalsiyum

Kalsiyum (Kemiklerin temel minerali); Kemik ve diş sağlığı için önemlidir. Kanın pıhtılaşmasında rol alır. Eksikliğinde kemik yapı bozuklukları ve sinir dokularında aşırı duyarlılık görülür. Bakır Merkezi sinir sisteminin düzenli işlemesinde ve demir metabolizmasında rol alır. Eksikliğinde kansızlık görülür. Yaşlı bir insanla 10 yaşındaki çocuk arasıdaki ortak nokta nedir? Bu ortak nokta, ikinizin de aynı miktarda kalsiyuma ihtiyacı olmasıdır. Kalsiyumun kemikler için önemi, yaygın inanışın tersine, yalnızca çocukluk ve gençlik çağıyla sınırlı değildir. Çünkü yetişkin yaşlarda az kalsiyum alınması ile osteoporoz arasında bağlantı vardır. Osteoporoz, yani kemiklerin kalsiyum eksikliğine bağlı olarak dayanıksızlaşması, ileri yaşlarda kemiklerin kolayca kırılmasına yol açan önemli ve yaygın bir sağlık sorunudur. Konuyu araştıran bilim adamlarına göre sağlıklı kemikler için tavsiye edilen kalsiyum miktarında yaşla birlikte azalma olmuyor.
Ne kadar kalsiyum gerekir?
Büyüme dönemindeki çocuklar, ergenler, gebeler ve emziren kadınlar kalsiyuma en çok ihtiyacı olanlardır. Kemik kitlesi otuzlu yaşlarda maksimum miktarına erişir. Bu yaşta kemik yapımı ile kemik yıkımı denge durumundadır. Her ne kadar ergenlik döneminde günde 1,200 miligram olan günlük kalsiyum gereksinimin 25 yaşından sonra 800 miligrama indiği kabul edilse de kalsiyumla ilgili son araştırmalar, yetişkin insanların daha fazla kalsiyum alması gerektiğini göstermektedir. Araştırmacılar, özellikle genç yaşlarda bol kalsiyum alınmasının, ileri yaşlarda osteoporoz riskini azalttığını belirtiyorlar.
• Kalsiyum emiliminde azalma : Yaşla birlikte kalsiyum emilimi azalır. Eğer 65 yaşın üzerindeyseniz D vitamini yapımı da azalmıştır. D vitamini, kalsiyumun kemiklere ulaşması için gerekli bir vitamindir.
• Kadınlar için önemli : Kadınlarda östrojen düzeylerinin düşmesi, kemik yıkımını hızlandırır çünkü östrojen kemiklerdeki kalsiyumun azalmasını önleyen bir hormondur. Menopozda östorjen düzeyleri düşünce kemik yıkımı artar. Menopozun ilk 6-8 yılında östrojen verilmesi (hormon replasman tedavisi) kemik erimesini yavaşlatır. Menopozda östrojen kullanmayan kadınların daha fazla kalsiyum alması gerekir. Menopozdan 10 yıl sonra ise östrojenin etkisi azalır, kalsiyumun etkisi artar. Bu dönemde 1,500 mg kalsiyum alınmasının kemik erimesini azalttığı düşünülmektedir.

Daha fazla kalsiyum alma yolları
• Doğru besinleri seçin : Süt ürünleri en zengin kalsiyum kaynaklarıdır. Kalorileri kısıtlamak için az yağlı süt ve az yağlı peynirleri seçebilirsiniz. Süt içmiyor ve süt ürünlerini sevmiyorsanız yeşil yapraklı sebzeler ve kalsiyum takviyeli hazır besinleri seçin ya da kalsiyum desteği sağlayan tabletler kullanın.
• Kalsiyum desteği : Beslenmeyle yeterli miktarda kalsiyum almak mümkündür ama günlük besinleriniz arasında süt ve süt ürünleri fazla yer tutmuyorsa kalsiyum desteği almanız gerekir.
Kalsiyum desteği alırken dikkat etmeniz gerekenler
• Küçük dozlarda alın : Her bir doz 600 mg''ı aşmasın. Küçük dozlar daha iyi emilir.
• Yemekle birlikte alın : Bazı besinler kalsiyum emilimiyle etkileşse de kalsiyumu yemekle almak en elverişli yoldur. Çünkü yemek yenilirken asit üretiminin uyarılması, kalsiyum emilimini artıran bir faktördür.
• D vitamini ile birlikte alın : Bir multivitamin almıyorsanız kalsiyumun yanı sıra 200-400 IU D vitamini içeren bir kalsiyum desteği seçin. Yeterli kalsiyum alınması, kemik yıkımının yavaşlamasını sağlayarak osteoporoz riskini azaltacaktır. Kalsiyum ve D vitamini desteğinin yanı sıra düzenli ağırlık kaldırma egzersizleri yapılması kemikleri güçlendirecektir. Kadınlarda egzersiz ve yeterli kalsiyum alımı ile kombine edilen östrojen tedavisi, kemik erimesi ve kırıklara karşı en iyi savunmadır.

Magnezyum

Magnezyum hayati önem taşıyan 11 mineralden birisi, belki de en önemlisidir. Vücudun kendisi bu minerali üretmediği için magnezyumun besinler yoluyla alınması gerekir. Magnezyum özellikle strese ve migrene karşı iyidir ve kalbi korur. Astım ve alerjik nezleyi hafifletir. Ayrıca cildi düzgünleştirir, saçı güzelleştirir, tırnakları kuvvetlendirir. 300 enzimi çalıştırır ve bununla metabolizmayı etkilemiş olur. Normal kemik yapımı, sinir ve kas işlevleri için gereklidir. Fazla terleyen, müshil veya idrar söktürücü ilaç alan kişilerde vücuttan daha fazla magnezyum gider. Stres, gebelik ve emzirme gibi durumlarda ise vücudun magnezyuma olan ihtiyacı daha da artar. Ve vücut bu minerali yeteri kadar almadığı takdirde kemiklerde depo edilmiş olan magnezyuma el atar. Rezervi bittiği zaman da alarm verir. Mide barsak bölgesindeki, idrar yollarında, baldırlardaki kramplar, kalp ritmindeki bozukluklar, boyunda ve omuzlarda kasılmalar veya sinirlilik, ellerde uyuşukluk ve karıncalanma, migren, dikkat azlığı, gürültüye karşı hassasiyet magnezyum eksikliğinin işaretleridir. Depresyon, deliryum, merkezi sinir sistemi uyarılmasında artış ve kasılmalar olabilir.
Aşağıdaki Besinlerde ( 100 Gramında ) -Kakao (toz) 590 mg, -Ispanak 56 mg, -Yağlı peynir 53 mg, -Dil balığı 49 mg, -Muz 36 mg, Magnezyum bulunur

Manganez

Kıkırdak dokusu, steroid sentezi, ve glukoz kullanımı için gereklidir. Eksikliğinde anormal kemik ve kıkırdak oluşumu, glukoz toleransında bozulma ve büyümede gecikme oluşabilir.

Potasyum

Sodyum ile birlikte vücudun sıvı-elektrolit dengesinin korunmasını sağlar. Yazın terle birlikte potasyum kaybı fazla olur Potasyum eksikliğinde yorgunluk, kabızlık, bacak krampları, kas zayıflığı, sinir duyarlılığı, kalp atışında düzensizliği görülür. Zengin potasyum içeren muz, patates, kayısı, kara ekmek gibi gıdalar aynı zamanda kalori yönünden de zengin oldukları için kilo aldırabilirler. Kalori almadan kaybettiğiniz potasyumu yerine koymak için, Limon aromalı potasyum efervesan tablet alınarak potasyum eksikliği giderilebilir.

E Numaraları Hakkında Genel Bilgi

Gıda katkı maddeleri gıdalarla mikrobiyolojik bozulmayı önleme ve dayanıklılığı arttırma, besleyici değeri koruma, teknolojik işlemlere yardımcı olma, renk, görünüş, lezzet, doku gibi duyusal özellikleri düzeltme gibi pek çok amaçla katılan maddelerdir.

Hergün tükettiğimiz hazır yiyecek ürünlerinde bulunan katkı maddeleri. Bunları hepimiz her zaman her yerde tüketiyoruz; Sağlıklı beslenmeye özen gösteren kişiler bile mesela bir kap meyveli yoğurt ya da kuru meyve yerken birtakım kimyasal maddeleri de beraberinde tüketiyor. Şüphesiz bu katkı maddelerinin hepsi insan sağlığına zaralı değil. Bu yazının amacı, insan sağlığını korumak bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenlere yardımcı olabilmek. Sorun, bugüne kadar Türkiye'de tüketicilere neyin zararlı neyin zararsız olduğunun açık bir şekilde duyurulmamış olması. Yoksa bu katkı maddelerinin tüketilmesi veya tüketilmemesi tamamen bireyin tercihine kalmış birşey. Yani asıl önemli olan tercih edebilme hakkımızın olması!

Son 30 yıldır gelişmiş ülkeler ve Türkiyede yiyecek maddelerinde kullanılan katkı maddelerinde tam bir patlama olmuştur. Örneğin sadece İngiltere'de bir yıl içinde kullanılan katkı maddelerinin toplam ağırlığının iki yüz bin tonu geçtiği sanılıyor. Çoğu aroma/lezzetlendirici olmak üzere toplam altı bin civarında katkı maddesi bulunuyor. Bu maddelerin tüketimi arttıkça, bazı rahatsızlıklarla olan bağlantılara yönelik bulgular da ortaya çıkmıştır. Bunların içinde en sıkça görülenleri egzema, astım, başağrısı, alerjik kaşıntılar, gastrik rahatsızlıklar, ishal (özellikle çocuklarda), hiperaktiflik ve aşırı duyarlılık (hypersensitivity vb.), kanser vakalarıdır. Ne yazık ki dünyanın çeşitli devletleri, bu konuda artırılması ve geliştirilmesi gereken araştırmalara ve birtakım gıda komitelerinin uyarılarına sırt çevirmektedir. Gerçek şu ki, son iki,üç nesil bir nevi 'DENEK' olarak kullanılmaktadır.

Bu maddelerin güvenli olup olmadığını anlamak için hayvanlar (özellikle fareler) kullanılmıştır; ancak hayvanlar insan değil ki onlara kendilerini nasıl hissetiklerini soralım. (Başınız ağrıyor mu? Mideniz bulanıyormu gibi!) Ayrıca insanlarla hayvanların biyokimyasal ve genetik yapıları farklı olduğu için varılan sonuçlar son derece yanıltıcı olabiliyor. Bir misal verecek olursak : İinsanlar thalidomide ilacından, farelerden yüz kat, maymunlardansa yirmi kat daha duyarlı olup çok daha fazla etkilenmektedirler. Diğer bir nokta da, bu katkı maddelerinin 'kokteyl etkisi' nin araştırılmaması. İki madde üzerinde birden yapılan ender bir araştırma sonucunda, sodyum sülfit (E221) ile benzoik asidin (E210) etkileri karşılaştırıldıklarında, ayrı olarak tek başlarına verdikleri sonuçlardan çok daha ciddi olduğu ortaya çıkmış.

Şunu da kabul etmek gerekir ki, katkı maddeleri tabii hayatımızın mucizeleri arasında. Emülgatörler, düzenleyiciler (stabilitör), katılaştırıcılar, jöleleştirici maddeler, ayırıcılar (anti-caking agents) ve boyalar sayesinde yiyecekler dipdiri yapılarıyla, capcanlı renkleriyle, gözümüze çok daha çekici görünecektir. Bu maddelerle artık hiçbir şey imkansız değil. Günümüz dünyasında bir gıdanın raf ömrünün bir yıl, iki yıl ya da bilmem kaç yıl daha uzaması artık insan sağlığından çok daha önemli.
Size abartılı ama ne yazık ki gerçek bir misal :
Bir paket hazır tavuk çorbasının içindekiler, nişasta, kuru glikoz şurubu (acaba nasıl kurutuluyor?), bitkisel yağ, şeker.
Lezzetlendiriciler: monosodyum glutamat (621), sodyum 5'ribonucleotide (635), tuz, kurutulmuş tavuk, soğan tozu.
Asit düzenleyici : E340, baharatlar.
Emülgatörler : E471, E472(b).
Boyalar : E150, E102
Antioksidanlar : E320, E321 (!!!)

Vücudumuza giren zehir miktarını mümkün olduğunca azaltmak vücudumuzun ve bağışıklık sistemimizin daha güçlü olmasını sağlayacaktır kuşkusuz. Ve arada bir tüketilen birkaç katkı maddesi tabii ki bizi öldürmez. Aşağıda belirtilecek olan listelerin sağlığınızı koruma yolunda size yardımcı ve rehber olmasını diliyoruz. .

Sebze ve meyvelerde.

Maydanoz, şalgam yaprağı, asma yaprağı, yeşil biber, kara lahana, karnabahar, ıspanak, çilek, portakal limon,greyfurt, mandalina, şeftali, domates, taze fasulye, patates, brokoli, bezelye, kivi, kavun.

Bitkilere uygulanan kesme, soyma ve ezilmelerde vitamin kaybı olur. C V

Kalsiyum metabolizması ve kalsiyum taşımasıyla ilgilidir.

Dişler için elzemdir.

Fazla alınan D Vitamini toksiktir.

İskelet sisteminde hastalıklar görülür. (Özellikle çocuklarda)
Raşitizm ve Osteomalazi.

Osteoporoz.
yaşlılıkta duyma zorlukları.

Balık yağı.

Ringa balığı, Uskumru fleto, Som balığı, Tuna balığı, Sardalya Somon (taze), Karides.

Süt, yumurta sarısı.

KARACİĞER BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ

Mide bulantısı, kalp ağrıları, midede şişkinlik, gaz, baş ağrısı, uykusuzluk, paslı dil, nefes kokusu, çok berrak veya çok yüklü idrar, sarı bir ten, yorgun bakışlar, kırmızı bir burun ve yüzde lekeler.

Astımlılar özellikle kullandıkları ilaçlar sebebiyle risk grubunu oluştururlar. Bu şikayetlerden biri veya bir kaçı sizde de varsa öncelikle beslenme alışkanlığınızı gözden geçirip hemen bir doktora başvurmalısınız.

Karaciğer Bozukluğu Sebepleri

Kesme şeker, toz şeker, beyaz tuz, margarin, rafine yağlar, konserve, beyaz undan mamul hamur işleri, pastalar, şarküteri ürünleri, kimyevi besinler, ilaçlar, alkollü içkiler, kolalı içecekler, sigara, stres, daima oturarak çalışmak.

Karaciğer Dostları

Bal, taze meyve, özellikle limon şekerli kuru meyveler, kaya tuzu, kimyevi madde katılmamış zeytinyağı, çiğ ve pişmiş sebzeler, havuç, pancar, lahana, enginar, kereviz, karahindiba, pırasa, sarımsak, kara un veya kepekli unla yapılan hamur işleri, tahıl ürünleri, esmer ekmek, yumurta, peynir, soya, kuru yemiş, turp, su, dinlenme ve egzersiz.

beaverss
03-11-2015, 06:44
Aklınızda Bulunsun

KEMİK ERİMESİ HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER

Orta yaşın üzerendeki hemen herkes kemik erimesine maruz kalmaktadır. Tıptaki adıyla osteoporoza yakalananlar arasında kadınlar ilk sırada. Kadınların hormonal yapıları bu hastalığa yakalanmak için çok müsait. Yani genetik yapı ve kemik yapısı kemik erimesi hastalığında belirleyici olarak rol oynuyor. Zencilerde bu hastalık hemen hiç görülmüyor. İnce kemik yapıları olan uzak doğulular bu hastalığa eğilimleri çok fazla. Ülkemizde ise Karadenizlilerde kemik erimesi daha az oranda görülmekte. Bu duruma beslenme alışkanlığının da sebep olabileceği belirtilmektedir. Ancak bu hastalığı engellemek artık mümkün.

Günümüzde artık birçok insanın maruz kaldığı bu hastalığa karşı bütün önlemler alınabilmekte. Kemiklerdeki kayıp geç olmadan tespit edilebilmekte ve gerekli olduğu takdirde kalsiyum takviyesi yapılıp kayıbının önüne geçilebilmektedir. Ancak fazla geç olmadan bu durumun tespit edilmesi gerekiyor. Menopoza giren kadınlar herhangi bir şikayetleri olmasa da kemik yoğunluğunu ölçtürmelidirler. Ancak, 40 yaşına gelip geçmişseniz, kemiklerinizde devamlı artan bir ağrı da varsa kemik yoğunluğunuzu mutlaka ölçtürmelisiniz. Bunun için fizik tedavi merkezlerine müracaat etmeniz yeterli.

Hareketsiz bir hayat, sigara ve içki kullanmak, kalsiyum açısından zayıf bir beslenme herkesi kemik erimesi hastalığı açısından risk altına sokuyor.

Risk altında olan asıl grup ise şunlar;

· Astım, kronik bronşit gibi akciğer hastalıkları bulunanlar,

· Guatr hastaları,

· Kortizon kullananlar,

· Romatizmal hastalıkları olanlar,

· Kronik mide ve barsak hastalıkları bulunanlar,

· Kadınlar, menopoz dönemi yaşayan kadınlar,

· Şeker hastaları.

Osteoporozdan korunmak için yapabileceğiniz şeyler de var: Günlük kalsiyum ihtiyacını karşılamak için uygun bir beslenme tablosu hazırlamalısınız ve buna ilaveten kemik yapısını kuvvetlendirecek egzersiz ve faaliyetlerde bulunmalısınız.

İşte size birkaç öneri;

· Her gün düzenli olarak süt ve yoğurt veya peynir yiyin,

· Yarım saatten az olmamak şartıyla tempolu olarak yürüyüş yapın,

· Sağlığınızı tehlikeye atmayacak şekilde ve öğle saatleri haricinde güneş banyosu yapın fakat fazla da ısrarcı olmayın,

· Orta yaşın (40) üzerinde iseniz ve risk grubunda bulunuyorsanız mutlaka kemik yoğunluğunuzu ölçtürün. Size verilen tedaviye de itina ile uyun.

(OSTEOPOROZ) KEMİK ERİMESİNE DAİR !

En çok kadınlarda görüldüğü sanılan kemik erimesinin erkeklerde ve çocuklarda da sıkça görülebilen bir hastalık olduğunu biliyor musunuz ?

Yalnız kadınlarda menopozla birlikte ortaya çıkan östorojen hormonu noksanlığıyla bariz bir kemik kaybı söz konusu olur. Ve menopozu takip eden ilk on yıl içerisinde hızlı bir şekilde bu kayıp devam eder.

Risk Faktörleri

Kadınlar İçin: Ailede özellikle annede kırık öyküsü bulunması, bazı anti asit ilaçların kullanımı, Asya kökenli olmak, az kalsiyum tüketimi, kahve, sigara, alkol alışkanlığı, yaşlanmak ve bununla birlikte gelen az aktivite.

Erkekler İçin: İnce beden yapısı, alkol tüketimi, düşük testosteron düzeyi, daha önce kırıkların olması, zayıflık, az kalsiyum tüketimi ve kortikosteroid tedavisi.

Bunlara Dikkat:

Çay yaprağında ostrojen hormonu bulunur, günde ortalama üç bardak olarak içilen çay kemik erimesi riskini azaltır. Ancak çayın en az yemeklerden bir saat önce veya bir sat sonra içilmesi gerekir. Aksi takdirde çay içmek (yemekten hemen önce veya yemekten hemen sonra içilen çaylar ) vücuttaki demir azalmasına sebebiyet verir. Bu da vücut için önemli bir kayıptır, buna dikkat edin.



KIZARTMADAN VAZGEÇEMİYORSANIZ ŞUNLARI UNUTMAYIN

· Kızartma yapılırken ısı ve havanın etkisiyle yağlar okside olup zararlı hale gelirler.

· Tekrar tekrar kullanılan yanmış yağda kanserojen maddeler oluşabilir.

· Kızartma yaptığınız fritözlerde aynı yağı en fazla üç kez kullanmalısınız.

· Fast-food lokantalarda defalarca aynı yağda kızartma yapıldığı için bu tip besinler çok zararlıdır.

· Aynı tehlike paketlerde satılan kızarmış cipsler için de geçerlidir. Özellikle çocuklarınızı bu yiyeceklerden uzak tutmalısınız.

· Kızartma mutlaka yapılacaksa çelik kaplar kullanılmalıdır.

·Yağ açıkta ısıtılmamalıdır.

· Son olarak kızartmalarla ilgili bir çok araştırmalardan öğreniyoruz ki; kızartmalar, özellikle yağlarda meydana gelen değişimlerden dolayı kanserojen bir özellik taşımaktadır

SAĞLIKLI YAŞAMIN KİMYASI


Bilim ve teknolojideki gelişmeler, biyokimya, tıbbi biyoloji, biyofizik, hatta doğrudan tıbba aktarılarak uygulama bulunca insan ömrü de uzadı. Bir yandan antibiyotiklerin keşfi, birçok öldürücü salgın hastalıkların aşı ve dezenfeksiyon teknikleri ile önlenmesi, öte yandan teşhis ve cerrahi gelişmelerle hasta dokuların kısa sürede teşhis ve uzaklaştırılması, organ nakli gibi tekniklerin uygulanması, ortalama ölüm beklentisini 30-40 yaşlarından 70-80 yaşlarına kadar uzatmıştır. Tıp ve bilimin hedefi insan ömrünü 100 hatta 140 yıla kadar uzatmaktır. Bu kadar uzun yaşayan insanlar doğal olarak aynı zamanda sağlıklı yaşama istemektedirler.
Geçen süre içersinde beslenme ve tıp uzmanları çok değişik ve belirli bir süre sonra tersi söylenen beslenme reçeteleri uygulamışlardır. Teknolojik alandaki gelişmeler, artan nüfusu beslemek için daha çok üretim yollarını da açmıştır. Dünya nüfusu yüzyıl içinde altı katına yükseldiği halde açlıktan ölüm olmamış, sadece geri kalmış ülkelerde sağlıksız yaşam koşullarında kalanların, sağlıksız beslenmesinden söz edilmektedir. Öte yandan teknoloji alanındaki hızlı gelişme ve üretimdeki hızlı artış çevre sorunlarını da doğurmuş, bu sorunlar zamanla insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Üretim tekniklerinden kaynaklanan kirlilik ve üretim atığı yan ürünler kontrolsüzce çevreye atılmasına ek olarak verim artışı için kullanılan katalizörler, kimyasal gübreler, bitki ve hayvan ilaçları ve hormonlar ile bunların atıkları sağlıklı yaşamı tehdit etmiştir. Hızlı büyütülen ve beslenen yiyecek maddeleri büyüme sırasında doğal olarak alacakları ve üretecekleri, sağlıklı yaşam için önemli olan maddeleri, üretemeden tüketime sunulmaktadırlar. Örnek olarak seralarda suni gübreleme, ilaçlama, sulama, ek vitamin ve hormonlarla, hızla kısa sürede büyütülerek olgunlaştırılan domates, salatalık, fasulye, çilek gibi sebze ve meyveler doğal büyüme süresince ürettikleri bazı vitamin, tat ve koku maddelerini üretemeden, topraktan alacakları mineralleri alamadan, tüketime sunulmaktadırlar. Benzer şekilde kapalı ortamda ve kafeslerde yetiştirilen tavukların etleri doğal lezzetini vermediği gibi bu tür tavukların yumurtaları da doğal lezzet ve değerine ulaşamamaktadır. Aynı durum balık üretiminde de söz konusudur. Suni ortamlarda yetiştirilen bu tür gıdaların, lezzeti düşünülmese bile, eksik kalan vitamin ve minerallerinin başka yollardan alınması, aynı şekilde çevre kirlenmesinin insan sağlığına olumsuz etkilerinin önlenmesi gerekir. Bu yazının başlığını " sağlıklı yaşamın kimyası" olarak sınırladık. Zira teknoloji ve çevre kirlenmesinin bozucu ve zararlı etkileri daha çok kimyasal etkinlikler sonucu sağlıklı yaşamı tehdit eder boyutlara ulaştığı için, olaya sadece kimyacı olarak yaklaşılacaktır. Sağlıklı yaşamın diğer asıl tıbbi yönlerini hekim ve beslenme uzmanlarına bırakıyoruz.
Sağlıklı yaşamın sürdürülmesi için kimyasal açıdan almamız gereken önlemleri üç ara başlık altında toplamak istiyoruz. 1-İnsanın sağlıklı yaşamını sürdürmesi için gerekli yaşamsal öneme sahip ( essential) eser elementlerin ve vitaminlerin alınması, 2- Çevresel kirlenmeyle hava, su ve topraktan gelen toksik elementlerin vücuda girişinin ve vücutta birikmesinin önlenmesi, 3- Radyasyon ve çevresel etkilerle dokulara zarar vererek doku tahribatı ve değişikliğe ( kanser gibi) neden olacak maddelerin ( oksidanların) zararlarının önlenmesi.
Yaşamsal Öneme Sahip Eser Elementler ve Vitaminler
Normal bir insan vücudunu beş ana elementin ( karbon, hidrojen, oksijen, azot ve fosfor) organik bileşikleri ile kalsiyum, sodyum, potasyum magnezyum, kükürt ve klor gibi tali elementleri de içeren sert doku ve elektrolitler oluşturur. Bu 11 element dışında kalan elementlerin toplamı 70 kilo gelen bir insanda ancak 10 gram civarında olup bu elementlere eser elementler denir. Zira bu elementlerin vücuttaki konsantrasyonları on binde bir, iki, veya kilogram vücut başına 50 mg altındadır. Son araştırmalar 11 element dışında 40 -50 kadar elementin de insan vücudunda bulunduğunu göstermiştir. Son yüzyılda bu elementlerden 20 kadarının yaşamsal önemi anlaşılmıştır. Diğerlerinin ise işlevleri, vücuda giriş şekilleri, yarar ve zararları henüz tam anlaşılamamıştır. Ancak bazı elementlerin vücuda alerjik, toksik ve kanserojen etki yaptıkları da kesin olarak anlaşılmıştır. Genel olarak vücut için yaşamsal öneme sahip olan elementlerin bile fazlası vücuda zararlı, toksik etki yaparken, yetersiz alınmalarında eksikliklerinden kaynaklanan birçok hastalık ve bozukluklar görülür.
İyot eksikliğinin guatr hastalığı ile ilişkisi, flor eksikliğinde diş sertliği ve tartar oluşumu ile ilişkisi, demirin kanın rengini verdiği ve eksikliğinde soluk renkle kansızlık görüldüğü herkes tarafından bilinmektedir. Buna karşılık çoğu eser elementin insan vücudundaki işlevi ve eksikliğinin doğurduğu bozukluklar oldukça karmaşık olup, halen bilinmeyen yönleri de vardır. Örnek olarak çinko birçok enzim ve hormonun yapısında bulunduğu gibi çoğu enzim ve hormonun da etkinlik kazanmasını sağlayan çok önemli bir biyokatalizördür. Besinlerle yeterli alınmaması halinde kaşınma ve kaşınma sonucu cilt bozukluğu, lekeli tırnakla kolayca anlaşılan çinko eksikliği görülür. Bu eksiklik özellikle çocuklarda büyüme ve gelişim bozukluğu, vücut zayıflığı, neşesiz ve durgunluk, tat alma bozukluğu, seksüel gelişmede durgunluk gibi oldukça önemli, ama karmaşık bozukluklara neden olur. Çinko besinlerle alınır. Bitkiler yüksek düzeyde çinko içerseler bile vücut, bitkisel çinkoyu değerlendirip kullanamaz, yine de eksikliği görülür. Tahıl ağırlıklı ve yalnız bitkisel beslenme rejiminde eksikliği yaygın olarak görülür. Hayvansal protein alınması ile bitkilerle alınan çinko da değerlendirilir. En azından ekmeği peynirle, mısır ve bakliyatı sütle veya etle yersek daha yararlı olur ve eksikliği görülmez. Özellikle hamile ve emzikli annelerin yeterli çinko alabilmek için hayvansal protein de yemeleri şarttır.
Bir başka tipik örnek kobalttır. Kırmızı vitamin olarak bilinen B-12 vitaminin merkez yapı taşıdır. Bugüne kadar bilinen en etkin biyokatalizördür. Kan sistemini kuvvetlendirir ve eksikliğinde anemi riski artar, kan formülü bozulur. Günlük kobalt ihtiyacı 5 mikro gram kadardır. Ancak hayvansal proteinsiz, sıkı bitkisel rejim uygulayanların bu sakıncaları düşünmeleri gerekir. Zira kobalt başlıca karaciğer ve sakatatlar, kırmızı et, istiridye ve balıkta bulunur. Kobalt ancak hayvansal ve mikrobiyolojik teknikle üretilen besinlerle alınabilir. Bir başka element, krom glikoz tolerans faktöründe bulunur ve karbon hidrat çevriminde etkin rol alır. Ayrıca insulin hormonu etkisini de düzeltir. Kromun eksikliği pek görülmez, zira her yerde bulunan elementtir. Kepekli un mamulleri de, peynir ve et de yeterli krom içerir. Bir diğer krom kaynağı da biradır. Krom, kromat şeklinde akciğere alınırsa kanserojen etki yapar. Sigara içenlerde kromun kanser yapma riski daha da artar. Bu nedenle kromatlarla çalışılan işyerlerinde kesinlikle sigara içenler çalıştırılmamalıdır.
İnsan vücudunda çok düşük düzeyde bulunan, ama hem gerekli, hem de zehirli olan elementlerin durumu daha da ilginçtir. Arsenik tarih boyunca hep zehir olarak kullanılmış olup, hemen, hemen tüm bileşikleri zehirlidir. Ayrıca havadan alınan arseniğin kanserojen olduğu da kesin ispatlanmıştır. Arsenik, organizmada karaciğer, böbrekler, deri, tırnak ve saçta birikir, idrarla atılır. Sağlıklı insan idrarında 0,17 mg/L arsenik oksit bulunur ve bu değer zehirlenme görülmeden 0,8 mg/ L ye kadar yükselebilir. Eksikliğinin zararı bilinmese de arsenik de diğer zehirli ve kanserojen olan kadmiyum ve kurşun gibi "yaşamsal öneme sahip" eser elementler arasına alınmıştır. Kurşun, kemiklerde birikir. Kolaylıkla kalsiyumun yerini alabilir. Ancak çoğu bileşiği suda çok az çozündüğü için yıllarca zehir etkisi üzerinde fazla durulmamıştır. Kurşundan kaynaklanan rahatsızlıklar meslek hastalıkları arasında ilk sırayı alır. Kurşun zehirlenmesi en çok görülen zehirlenmedir. Zehirlenmede uykusuzluk, yorgunluk, işitme ve görme bozukluğu ve kramp, ağırlık kaybı görülür. Kadmiyum ise daha da tehlikeli olup, tehlikesi ancak son elli yılda anlaşılmış ve "aşırı toksik" grupta incelenir. Özellikle gümüş kaynak şeridi ile çalışan kişilerde kadmiyum zehirlenmesinden kaynaklanan ölümler görülmüştür. Kolay buharlaşan kadmiyum bileşikleri solunum yoluyla zehirler. Özellikle ince duman halinde kolaylıkla akciğere ulaşan kadmiyum oksit en tehlikelisidir. Çevresel zararlı etkisinden korkulan diğer bir element cıvadır. Cıva özellikle balıklar ve midye gibi deniz ürünlerinde birikir. İnsan üzerine zehirleyici etkisi 1974 yılında Minemata da toplu ölümlere yolaçan felaket ve 1972 yılında Irak'ta ilaçlı buğday tohumunu un ve ekmek yaparak yiyen 6000 kişinin zehirlendiği ve 500 'ünün öldüğü zehirlenme olaylarından sonra tereddütsüz anlaşılmış ve en korkulan element olmuştur. Yara iyileştirici ve koruyucu merhem, tohum ilacı, gibi kullanımları bile sınırlandırılmıştır. Cıvanın özellikle organik bileşikleri zehirlidir. Yer kürede az miktarda bulunmasına rağmen, yaygın bulunup kolay ucucu olduğu ve kimya sanayisinin birçok alanında kullanıldığı için çevresel analizi en çok sorulan elementtir.
Bu elementlerin konsantrasyonları düşük olduğu gibi çoğunun yetersizlik ve fazlalık düzeyleri arası sınır da dardır. Örnek olarak nikel, cilt ve organizmaya alerjik ve kanserojen etkisi bilinen bir elementtir. Ancak nikelin bütün canlılar için "yaşamsal önemi" de kesin olarak ispatlanmıştır. Nikel, demirin canlılar tarafından daha iyi değerlendirilmesine yardım eder. Arginaz, karboksilaz ve asetil koenzim sentetaz gibi enzimleri ve ayrıca tripsin fermentini aktiflediği, asit fosfatazın etkisini azalttığı, yağ döngüsü ve hormanları etkilediği sanılmaktadır. Ama aşırısı kanserojen etki yapar.
Son yıllarda en harika ve en yararlı eser element olarak bilinen selenyumun bile aşırı miktarı toksik etki yaparken, eksikliği bir çok hastalığa neden olur. Eksiklik ve aşırı aralığı çok dardır ve uygun aralığı milyonda 5-15 , yani 5-15 ppm dir. Vücudun kendine özgü savunma sisteminde görev alır. E Vitamini, ancak eser selenyum bulunması halinde etkili olur. Görme yeteneğini artırıcı, romatizmal hastalıkları önleyici, kalp fonksiyonlarını düzenlediği, eksik alınması halinde kalp fonksiyonu bozukluğu görüldüğü kesin olarak ispatlanmıştır. Kansere karşı koruyuculuğu, büyüme üzerine olumlu etkisi, yara iyileştirici özelliği, selenyuma adeta ilaç özelliği kazandırmıştır. Selenyum, cıva, arsenik ve kadmiyumun zehir etkisini bastırırken, kendisi de aşırı alınırsa zehir etkisi yapar ve bu etki de arsenik sülfat ile bastırılır.
Vanadyum ve molibden de yerkabuğunda çok az bulunur ve insan için yaşamsal önemli elementler listesinde yer alırlar. Molibdenin bitkiler üzerine yaşamsal önemi daha iyi bilinmektedir. Bitkiler protein sentezleyebilmek için azotu bağlamada molibdene ihtiyaç duyarlar. Ağaç ve bitki yetişmeyen Avustralya'nın bir bölgesinde toprağın hiç molibden içermediği anlaşılmış ve toprağa çok az molibdenin serpilmesinden sonra hızla ağaçların büyüdüğü, arazinin yeşillendiği görülmüştür. İnsanlara da ksantin oksidaz ve aldehit oksidaz enzimlerinin aktiflenmesi için molibden gereklidir. Bu flavin enzimleri karaciğerde bulunur ve böbreklerin zehirlenmesinin önlenmesi için gereklidir. Ayrıca dişin flor alması ve depolaması için de molibden gereklidir. Vanadyum ise kemik ve diş oluşumu için önemli elementtir. Bazı enzimleri aktiflediği sanılmaktadır. Hayvan deneyleri sırasında kan şekeri seviyesini düşürdüğü görülmüştür. Manganez, silisyum ve kalay da yaşamsal öneme sahip elementlerdir. Mangan da çinko gibi hem bazı enzimlerin yapısında bulunur hem de bazı enzimleri aktifler. Ayrıca bağ dokusu yapımında, üre oluşumu, protein ve yağ asitleri sentezine katılır. Bakır ise tüm canlılar için "yaşamsal önemli" eser elementlerin en başında, demir ve çinko ile aynı düzeyde gerekli eser elementtir. Vücuttaki tüm oksidasyon olaylarında, enzimlerin kontrollü çalışması için bakır gereklidir. Süperoksit dismutaz, sitoksidaz, monoamin oksidaz, tirosinaz, depoamin ß-hidroksilaz, seruloplazmin, S-amino levulinat dehidrataz gibi enzimler bakır içerirler.
Bütün bu eser elementlerin vücüt ve sağlıklı yaşam için gerekli derişim aralıkları günümüzde gelişen çağdaş analitik ve spektroskopik analiz yöntemleri ile saptanabilmektedir. İşyeri ve yaşam ortamında zararlılardan korunma önlemleri eksiksiz uygulanmalıdır. Kimyasal olarak bu elementlerin kontrolü ile eksiklikleri ve zehir sınırları saptanabilir. Eksikliklerinde ise bu elementleri içeren beslenme rejimi ve özel eser element takviyeli ilaçlarla eksiklikleri karşılanmalıdır. Eser elementlerin yeterli alınabilmesi için beslenme reçetesi olarak ise çok yönlü yiyeceklerle, ama az miktarları ile beslenmeyi öneriyoruz. Haftada en az bir kez olmak üzere balık ve deniz ürünleri, en az bir kez kırmızı et ve sakatat, soğan, sarımsak, havuç başta olmak üzere yeşil sebzeler, meyveler, kuru yemişler, süt, peynir, kepekli tahıllar yenmelidir.
Yaşlanma ve Ortalama Yaşam Süresi
Yaşlanma, yalnız fiziksel aktifliğin azalması ve dermansızlık değil, aynı zamanda katarakt, kardiyovasküler yetmezlik, böbrek yetmezliği, Alzheimer hastalığı, kanser gibi hücre dokusu ve organların hastalanması ve dejenerasyonudur. Birçok bilimci yaşlanma ile oluşan doku ve organ dejenerasyonunun nedenlerini araştırmakta ve yaşla fizyolojik olaylar arası ilişkiyi saptamaya çalışmaktdır. Radyasyonla sudan hidroksil radikallerinin oluştuğu bilinmektedir. 1954 yılında canlı ortamlarda da bu radikaller saptandı. İnsan bünyesindeki radikalleri ilk araştıranlardan Denham Harman, oksijen radikallerinin enzimatik redoks kimyasının bir yan ürünü olduğunu söyledi. Özellikle eser miktarda demir ve diğer metal iyonlarının canlı bünyedeki oksidatif tepkimeleri katalizlediğini savundu. 1956 yılında "Yaşlanmanın serbest radikal teorisi" tanımlandı. Oksidatif hasarlara oluşan radikallerin neden olduğu ileri sürüldü. Radyasyona maruz kalan canlıların doku ve genlerinde mutasyonun radyasyonla indüklendiği, hücrelerde oluşan hücresel hasarın kansere dönüştüğü ve tümörlerin geliştiği savunuldu. Oksijence zengin bir ortamda yapılan solunum sırasında serbest radikallerin oluştuğu, bunların yaşlanmaya ve sonuçta ölüme sebep olduğu öne sürüldü.Geçen 45 yıl içinde teori doğrulandı. Hatta türlere özgü metabolik hız ile yaşam süresi arası ilişki olduğu gözlendi. Oksijen tüketimi yüksek ve metabolik hızları fazla olan canlılarda maksimum yaşam süresi beklentisi (MYSB) daha kısa olduğu, hatta tüm canlılarda farklı ve sabit bir değerde olan bu MYSB ile bünyelerinde saptanan radikal derişimleri arasında doğrusal bir ilişkinin olduğu görüldü. Yaşlanma ile insan vücudunda demir miktarının arttığı ve yüksek oksijen kısmi basıncında bu metalin oksidatif tepkimeleri hızlandırdığı bulunmuştur. Yani yaşlanma ile oksidatif hasar da artar.
Vücutta üretilen oksijen radikallerinin çok yönlü hasarlara neden olduğu artık kesin olarak bilinmektedir. Bu radikaller hücre zarlarının temel yapısıda bulunan lipidleri, proteinleri, proteinlerdeki -SH gruplarını yükseltger, -S-S- gruplarını indirger, protein-protein çapraz bağlantıları oluşturur, peptidleri parçalar, aldehitlerle tepkir, özellikle aktif merkezlerinde Fe-S bulunan enzimleri inaktive ederler. Nükleik asitlere de etki ederek temel yapıdaki çifte sarmalın kırılmasına, yeni baz ve şeker gruplarının eklenmesine ve moleküller arası çapraz bağlanmalara, yani büyük hasarlara neden olurlar. Hücre hasarı hızı, reaktif oksijen radikallerinin üretim hızı, bunların ortamdan atılma hızı ve hasar tamir hızına bağlıdır. Oksidatif hasar hızı arttıkça da yaşam süresi azalır. O halde radikal oluşturucu ve oksidatif hasar yapıcı etken ve maddelerin ortamdan uzaklaştırılması ile vücutta radikaller ve bunların sebep olduğu hasarlar azaltılarak yaşam süresi artırılabilir. Vücut radikallere karşı kendi savunma sistemini kurar. Süperoksit dismutaz, katalaz ve glutasyon peroksidaz gibi enzimatik oksijen radikali yakalayıcıları, askorbat ( C Vitamini), ürat ve redükte glutatyon gibi gibi hidrofilik radikal tutucular, tokoferoller ( E Vitamini), flavonoidler, karotenoidler ( A Vitamini) ve ubikuinol gibi lipofilik radikal tutucular, glutatyon redüktaz, dehidroaskorbat reduktaz ve tiyoredüksin redüktaz gibi antioksidanları yenileyen enzimler ve diğer indirgenleri yenileyen hücresel mekanizmalar vardır. Çeşitli organizma ve dokular, hatta hücre bölümlerinde bile bu savunucuların miktarları değişir. Vücudun kendine özgü bu savunma sistemleri uygun diyet, beslenme şekli, yaşamsal öneme sahip eser elementlerin ve vitaminlerin yeterli düzeyde alınması ile desteklenebilir. Aşırı ve dengesiz beslenmede ise zayıflar. İyonlaştırıcı radyasyon ve ışınlardan, toksik ve kanser yapıcı maddelerden korunma ile yükleri azaltılabilir. Fareler üzerinde kalori kısıtlanması uygulanan bir çalışmada, kısıtlanmış diyetle beslenen farelerin ömürlerinin normal diyetle beslenenlere göre % 40 daha uzadığı görülmüştür. Diyet kısıtlaması kanser riskini de azaltmaktadır. Aynı şekilde aktivite kısıtlamasının da yaşam süresini artırdığı, yüksek aktivite ve stresli yaşamın ise ömrü azalttığı hayvan deneyleri ile ispatlanmıştır.
Yağ ve şeker gibi kalorisi yüksek yiyeceklerden (halk deyişi ile dört beyaz, yani un, şeker, yağ, tuzdan) uzak durarak, antioksidanlarca zengin diyet uygulaması, gerektiğinde A, C ve E vitaminleri ve selenyum destekli beslenme ile daha sağlıklı ve uzun yaşanabilir. Örnek olarak C vitaminince zengin narenciye ve sebzeler, A vitamini öncülünü bulunduran havuç, E vitaminince zengin yeşil elma, meyveler ve kabuklu yemişler, selenyumca zengin sarımsak gibi sebzeler, hücre zarlarının yenilenmesinde çok önemli olan doymamış yağları içeren soya ve fındık yağı, balıklar ve deniz ürünleri tercihli diyetler, çeşidi çok, miktarları az yiyecekler sağlıklı beslenme için son derece önemlidir. Sağlıklı ve uzun ömür dileğiyle.
Kaynaklar:
1. Trace Elements and Electrolytes ( 1999 ) 2, 3 ve 4. sayıları.
2. B.Halliwell and J.M.C.Gutteridge, Free Radicals in Biology and Medicine, 2nd Ed. Oxford, 1989
3. M. Doğan, Eser Elementler, Biyolojik Önemleri ve Tayin Yöntemleri Ders Notları, Erciyes Üniversitesi 1993, Kayseri.
4. Kosmos Dergisi muhtelif sayıları.
Prof. Dr. Pakize Doğan (1) ve Prof. Dr. Mehmet Doğan (2)
(1) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fak. Biyokimya öğretim üyesi
(2) Fen Fakültesi Analitik Kimya öğretim üyesi

beaverss
03-11-2015, 06:45
VUCUDUN SİSTEMLERİ


Sindirim Sistemi ve Organları

Pek çok hastalık beslenmemizle ilişkilidir. Özellikle mide ve bağırsak hastalıkları yanlış beslenme alışkanlıklarından kaynaklanır. Mide hastalıklarında sürekli bir artış gözlemleniyor. Pek çok kişi sindirim bozukluklarından şikayet ediyor. Bu sıkıntılar yalnızca günlük rahatsızlıklara neden olmakla kalmayıp, uzun vadede ağır hastalıklara da yol açabiliyor. Günümüz insanının beslenme alışkanlıkları dikkatle incelendiğinde, bu tür rahatsızlıkların oluşmasına şaşırmak gerekmemektedir. Çok fazla, çok yağlı ve çok hızlı yenilmektedir. Yemekten sonra sindirimin desteklenmesi için gerekli olan hareketlilik hemen hemen hiç yok gibi. Besinlerin yeterince çiğnenmeden yalanıp yutulması ile kabızlığa adeta çanak tutuluyor. İyice çiğnemenin sindirimin yarısı anlamını taşıdığını unutmamak ve dikkatle uygulamak gerekir. Gereğince parçalanmış biçimde mideye ulaşan besinler orada daha kısa sürede sindirilebilirler. Hafif besin maddeleri, bolca yağ ve albümin içeren besin maddelerine kıyasla mideyi daha az yorarlar. Buna göre, salata, biraz siyah ekmek, süt ürünleri ve yağsız et yemekle midenin yükü önemli ölçüde azaltılabilir, sindirim desteklenmiş olur. Ama genel gidişe bakıldığında, pek çok kişinin bu ilişkilerin farkında olmadığı görülüyor. Halbuki insan sindirimi çok hassas dengeler üzerine kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemin basit bir parçası doğru çalışmadığında, tüm sindirim sistemi görevini tam olarak yapamayabilir.

Ağız boşluğu

Sindirim ağızda başlar. Besinler dişler tarafından parçalanırken tükürükle birleşerek lokma haline gelir ve yemek borusu yoluyla yutulur. Ama tükürük yalnızca yutmayı kolaylaştıran kaygan bir sıvı olmakla kalmayıp, sindirim için gerekli olan etken maddeleri de içerir. Bu etken maddeler, şeker ve nişasta içerikli besinleri ayrıştırırlar. Sindirim işlevinde dilin de önemli görevleri vardır. Tatlı, tuzlu, ekşi veya acı, tüm yediklerimizin tadını alır. Aldığı bu tatları ilgili organlara sinirsel sinyallerle ulaştırarak, midenin işlevlerini yönlendirmeye başlar.

Yemek borusu

Çiğnenen besinleri ağız boşluğundan mideye ulaştıran 30 cm kadar bir uzunluğa sahip olan bu borunun iç yüzeyi mukoza ile döşelidir. Göğüs kafesinde kalbin arkasından ve karın zarının içinden geçerek mideye ulaşır.

Üst bölümleri ısıya ve dokunulmaya karşı duyarlıdır, ama bu duyarlılık aşağı doğru indikçe azalır ve alt bölüm normalde tümüyle duyarsızdır. Besinlerin taşınmasını hızlandırmak için, yemek borusunun iç duvarı dalgalı bir ritimle kasılır.

Mide

Torba benzeri bir organ olan mide 1-2 litre kapsayabilir. Diyafram kası ve karaciğerin hemen altında, karın boşluğunun üst bölümünde yer alır. Yemek borusunun mideyle birleştiği bölümün adı mide ağzı (kardia), mideden bağırsağa geçişin adı ise mide kapısı (pilor) olarak adlandırılır. Mide duvarı dört katmandan oluşur. En üstteki katman olan mukoza, mide boşken kıvrımlar halindedir. Mukoza üç tip salgıbezi içerir: Kardiya bezleri, pilor bezleri ve midenin kendi salgıbezleri. Midenin kendi salgıbezleri, mide gövdesi ve mide kubbesinde yoğunlaşmıştır. Bu bezler, mukus, pepsinojen ve öteki protein parçalayıcı enzimleri salgılarlar. Yemek borusununkine göre, mide duvarı daha incedir ve daha az kas yapısına sahiptir. Mideye ulaşan besin lapasının mide sıvıları ile iyice karışabilmesini ve mide kapısı açıkken bu karışımın bağırsağa geçişini sağlayabilmek için, mide duvarı da ritmik bir kasılmayı sürdürür.

Besinlerin midede bekleyiş süreleri, onların özelliklerine göre değişim gösterir. Sindirimi zor besinler genellikle hafif besinlerden çok daha uzun süre midede beklerler. Kaz veya domuz kızartması gibi sindirimi çok zor olan besinlerin midede bekleyiş süreleri altı saati bulabilir. Buna karşın hafif besinler yarım saat içinde bağırsağa geçebilirler.

Onikiparmakbağırsağı

İncebağırsağın mideden başlayan ilk bölümüdür. Yalnızca on iki parmak eninde bir uzunluğa sahiptir. Pankreasın ve safrakesesinin safra yolları, onikiparmakbağırsağının orta bölümüyle birleşir. Safrakesesinin ve pankreasın salgıladığı önemli sindirim sıvıları, onikiparmakbağırsağından geçen besin lapasına azar azar eklenir.

Pankreas

Pankreas, sindirim salgıbezlerinin en önemlisidir. Günde ortalama 1,5 litre sindirim sıvısı üretir. Bu sıvı, örneğin şeker, yağ ve albümini evirtebilen (özelliklerini değiştirebilen) fermentler(mayalar) taşır.

Safrakesesi

Karaciğerin ürettiği safra sıvısının bekletildiği bir organdır. Yani depo görevi yapan bir organdır. Karaciğer hücreleri tarafından üretilen safra sıvısı ince bir kanalcıklar ağından akarak, karaciğerden ayrılan safra yolunun ağzına ulaşır. Safra sıvısı, ancak beslenme sırasında kullanılacağı için, önce safrakesesine ulaşır ve orada depolanır. Safra sıvıları karaciğerde aralıksız üretildiği için, amaca uygun bu depolama yöntemi kaçınılmazdır. Onikiparmakbağırsağına besin lapası ulaştığında, depolanmış olan safra sıvısı onikiparmakbağırsağına akmaya başlar. Bu işlem, sindirim için ve yağların ve de yağda çözünen vitaminlerin değerlendirilebilmesi açısından çok önemlidir.

İncebağırsak

Kıvrımlı bir yapıya ve yaklaşık 6-7 metre uzunluğa sahip olan incebağırsak, sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. Yaklaşık 3-4 cm enindedir. İç yüzeyindeki mukozada küçük parmakçık biçiminde uzantılar bulunmaktadır. Bu uzantılarda, kan damarından zengin ağsı yapının üzeri epitelle döşelidir ve bağırsaktaki emilim işlevlerinin yerine getirilmesini sağlamaktadır. Böylece besin maddeleri emilerek kana ve lenf sistemine ulaştırılır. İncebağırsak ayrıca, içeriğini kalınbağırsağa ulaştırabilmek için, dalgalı ve ritmik bir kasılmayı sürdürür.

Kalınbağırsak

İncebağırsağın kalınbağırsağa eklendiği noktadan birkaç santimetre ilerde, sindirim bakımından hiçbir işlevi olmayan körbağırsak apandisi yer alır. Kalınbağırsak, karın boşluğundaki incebağırsak kütlesinin üstünde büyük bir kıvrım yapacak biçimde yerleşmiştir. Sağ böğür çukurundan başlayarak önce yukarıya, sonra sola ve ardından aşağıya doğru yönelerek incebağırsak kütlesini çevirir. İncebağırsaktan ayrıldığı ileum-körbağırsak kapakçığından makat deliğine kadar uzanır. Yaklaşık uzunluğu 1,5 metre kadardır. Kalınbağırsağın içindeki dışkı kitlesi dalgalı bir ritmik kasılmayla dışarı doğru itilir. Kalınbağırsağın iç yüzeyinde sindirim bezleri yoktur. Sindirim işlevi artık neredeyse sona ermiştir. Kalınbağırsakta bağırsak florası olarak tanımlanan yararlı bakteriler yaşar. Bu bağırsak florası, sindirilmeyen amit ve proteinlerin kokuşma ve mayalanmasıyla yıkımını, organizmaya yararlı vitaminlerin de yapımını sağlar. Sekiz-on saatlik bir beklemenin sonunda, artık kullanılamayacak olan atıklar düzbağırsağa(rektuma) ulaşır ve dışkılanır.









Mide

Yemek ve içmekte ölçüyü kaçırdığımızda en ağır yükü sırtlanan organ midedir. Fazla alkol, fazla sigara, fazla aspirin ve yapay katkılı besinler mideyi zorlayanların önde gelenleridir.

Midenin başlıca görevi ise, besinleri ince bağırsağın sindirebileceği kıvama getirmektir ve bunu, salgıladığı asitler ve çok etkili enzimler sayesinde başarır.

Ama mideyi ele almadan önce yemek borusunu dikkatle gözden geçirmemiz doğru olur. Mide borusundaki yanmalar ve ağızda ekşimsi bir tat oluşturan geğirmeler bir mide probleminin belirtileridir. Bu tür problemler mukoza koruyucu bitkilerle, örneğin ebegümeci ve keten tohumu ile giderilebilir, ama yine de rahatsızlığın nedeninin teşhis edilmesi gerekir. Aynı biçimde, yutkunma zorluklarının da uzmanlarca gözden geçirilmesi gerekir. Bu tür rahatsızlıklar genellikle sinirsel gerginliklerden ve korku hallerinden kaynaklanabilir ve şerbetçiotu, kediotu kökü, yeşil yulaf, lavanta gibi bitkilerin çayı ile tedavi edilebilir.

Sindirim aksaklıkları (İndigestion)

Sindirim aksaklıkları olarak tanımlanan belirtilerin büyük çoğunluğu, ölçüsüzce yemek alışkanlığından kaynaklanır. Sindirim aksaklıklarında genellikle ağrı, şişkinlik, mide yanması ve benzeri belirtiler görülür. Bu belirtilerin nedenleri genelde dört guruba ayrılabilir.

Zamansız yemek

Bedensel işlevler belirli ritimler tarafından belirlenir; mide ve tüm sindirim sistemi de bu konuda bir ayrıcalığa sahip değildir. Zamansız beslenmeyle bu ritmin bozulması durumunda, sindirim aksaklıkları oluşur. Örneğin, vardiyalı çalışan kişilerde bu tür rahatsızlıklar sıklıkla görülür.

Ölçüsüz ve hızlı yemek

Mideye çok fazla besin girdiğinde (bir kerede veya gün boyunca), kapasitesinin üstünde yüklenmiş olur ve görevini tam olarak yapamaz. Bu yüklenme ayrıca, tüm sistemi etkileyebilecek mide problemlerinin oluşmasına yol açabilir. Genellikle beden yağlarında artma görülür. Besinler çok az çiğnenerek kısa sürede yutulduğunda da problemler oluşur. Besinler tam olarak sindirilemez ve sistemi sindirilmemiş biçimde terk ederler.

Yanlış beslenme

Ortaya çıkan belirtiler yeterince açık olmasa bile, pek çok kişinin, belirli besinlere karşı alerjiye yatkınlıkları vardır. Problem oluşturabilecek tüm besinlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Bu tür besinlerin tipik örnekleri, yapışkan albümin gibi tahıl proteinleri içeren, bulgur veya rafine edilmemiş buğday unundan üretilen ekmektir. İnek sütü de çok etkili bir başka alerjendir.

Sinirsel gerginlik

Stres ve korku, mideyi ve tüm sindirim sistemini doğrudan etkiler.

Tüm bu etkenleri göz önüne alarak, beslenmemizi ve yaşam biçimimizi gereğine göre değiştirebilirsek, sindirim aksaklıklarını tedavi edebiliriz. Ayrıca, iyileşmeyi destekleyebilecek şifalı bitkilerden de yararlanılabilir. Bu bitkiler, rahatsızlığın nedenlerine göre seçilmelidir. Keçisakalı, mideyi yatıştıran ve her tür asit fazlalığının önüne geçebilen en önemli bitkidir. Mukoza koruyucu bitkiler de çok etkilidir. Ebegümeci ve keten tohumu bu konuda güvenilebilecek bitkilerdir.

Sindirim yetersizliğine karşı, acı maddeler içeren, centiyane kökü, eğir kökü ve pelinotu gibi bitkiler kullanılabilir.

Gaz şişkinliklerine karşı, anason, rezene, frenk kimyonu, oğulotu ve nane gibi bitkiler etkilidir.

Sinirsel gerginliklere karşı, sinir sistemini yatıştırıcı ama öncelikle gaz söktürücü etkileri de olan, kediotu kökü, şerbetçiotu, mayıs papatyası, lavanta, ve biberiye anımsanmalıdır.

Mide mukozası iltihabı (Gastritis)

Sindirim aksaklığı gibi işlevsel mide rahatsızlıkları, organik bir hastalığa dönüştüklerinde, öncelikle midenin iç yüzeyini saran mukoza tabakasında iltihaplanma oluşur. Herhangi bir enfeksiyondan veya bazı besinlere karşı oluşan tepkilerden kaynaklanabilen bu iltihaplanma, kısa sürede iyileşebilir, ama uzun süreli (kronik) bir hastalık haline de gelebilir. Uzun süreli hastalıkların kaynağı, yanlış beslenme, alkol, sigara ve stres olabilir.

Genelde, bu nedenlerin birkaçı bir arada bulunur. Gastrit tedavisinin temelini, özel bir diyet ve şifalı bitki kullanımı oluşturmalıdır. Diyet konusunda öncelikle dikkat edilmesi gereken husus, iltihaplanmalara yol açan veya oluşmuş iltihaplanmaların durumunu daha da kötüleştiren, uyarıcı maddelerden kaçınmak olmalıdır. Kimyasal veya mekanik uyarıcılar ve ısı da göz önünde bulundurulmalıdır.

-İltihabik ortama çok kötü etki yapacakları için, çok sıcak yiyecekler ve içecekler tüketilmemelidir. Çok soğuk yiyecek ve içecekler de benzer etki yapabilirler.

-Kimyasal maddeler hastalığı doğrudan etkileyebilirler. Sirke ve benzeri ürünler içeren besinlerden ve turşulardan uzak durulmalıdır. Mide mukozasını aynı biçimde olumsuz etkileyen alkolün her çeşidinden kaçınılmalıdır. Tütün kullanımı da hastalığı kötüleştirir, çünkü tütünün içindeki katranın önemli bir bölümü mideye ulaşır. Bol baharatlı ve yağlı yemekler de rahatsızlıklara yol açabilir.

-Mekanik tahrişe neden olabilecek besinlerden, örneğin, yara üstünde bir zımpara etkisi yapabilecek lifli besinlerden kaçınmak gerekir. Uygulanacak olan diyet daha çok yumuşak besinlerden oluşmalıdır; kara ekmek, fındık-fıstık ve domatesten uzak durulmalıdır. Ama hastalık atlatıldıktan sonra, sağlıklı bir beslenme için çok önemli olan posalı ve lifli besinleri tüketmeye kademeli olarak başlamak gerekir.

Aşağıdaki bitki karışımın çayı da mide mukozasını yatıştırır ve iyileştirir: Meyan kökü 2 ölçek, hatmi kökü 2 ölçek, keçisakalı 1 ölçek, ebegümeci 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek.

Kökler ve bitkiler çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Rahatsızlık sona erene kadar, her yemekten sonra 1 bardak çay içilir. Eğer rahatsızlığa şişkinlik de eşlik ediyorsa, karışıma 1 ölçek eğir kökü eklenir. Eğer stres söz konusu ise, sinir sistemini güçlendirici olarak, 1 ölçek de kediotu kökü eklenmelidir.

Mide ülseri

Midenin uğradığı zarar uzun süre fark edilmez veya ihmal edilirse, mide mukozasındaki yüzeysel hasar, mukozanın kas yapısını da tehdit etmeye başlar. Mide mukozası, içinde bulunduğu kötü şartlarla başa çıkamaz, asitler ve enzimler mide duvarına saldırarak sonuca ulaşırlar. Bu sonuç mide ülseridir.

Mide ülserinin şifalı bitkilerle tedavisi hiç de karmaşık sayılmaz ve kısa sürede sonuçlandırılabilir. Ama rahatsızlık belirtilerinin sona ermesiyle, sözü edilen hastalığın kesin tedavisinin birbiriyle karıştırılmaması gerekir. Şifalı bitkiler belirtileri yatıştırarak tedavi sürecini başlatırlar, ama kesin tedavinin zamana ihtiyacı vardır ve ancak yaşam biçimi kontrol altına alındığında gerçekleşebilir. Bir mide veya onikiparmakbağırsağı ülseri oluştuğunda bilmemiz gereken gerçek, yaşam biçimimizin düzensizliği veya ölçüsüzlüğü hakkında bedenimizin bizi uyarmakta oluşudur. Neden belki yalnızca beslenmeden, belki çalışma ortamından, özel ilişkilerimizden veya sempati duyduğumuz siyasi partinin başarısızlıklarından kaynaklanabilir.

Şifalı bitkiler mide ülserini tedavi edebilirler, ama bedenimizin bize verdiği dersten sonuçlar çıkararak yaşam biçimimizi düzenleyemezsek, yeni ülserlerden kurtulmamız pek kolay olmayacaktır.

Tedavinin başarısı, özenle uygulanan beslenme diyetine ve şifalı bitkilerin doğru kullanımına bağlıdır. Bu konuda başarılı olabilecek bitki karışımı: Mayıs papatyası, hatmi kökü, aynısafa, meyan kökü, zencefil, eğir kökü.

Hatmi kökü ve meyan kökü, mukoza koruyucu özellikleri açısından öncelikle önerilir ve mukozayı tedavi edici özelliklere de sahiptirler. Papatya ve zencefil, zayıf ve duyarlı mideleri yatıştırır ve desteklerler. Aynısafa, yara iyileştirici olarak, ülserin iyileşmesine aktif katkı sağlar. Eğir kökü, mideyi güçlendirir ve mide salgılarını (az veya çok olsa da) normal düzeyde tutar. Eğer hastalık nedenleri arasında stres de varsa, kediotu kökü veya şerbetçiotu bu karışıma eklenmelidir.

Bitkiler çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yemeklerden yarım saat önce olmak üzere, günde 3 bardak çay, tatlandırılmadan ve sıcak içilir.

Aşırı rahatsızlıklarda, tamamen posasız, yumuşak besinler almaya özen gösterilmelidir. Ayrıca midenin yükünün daha da azaltılması bakımından, besinler elden geldiğince az albümin içerikli olmalıdır. Rahatsızlıklar azaldıkça, besinlerdeki posa ve albümin oranı ve çeşitliliği de kademeli olarak arttırılabilir. Tütün ve alkolden uzak durmak çok önemlidir. Özellikle tütün açlığı nedeniyle sinirsel gerginlikler oluşabilir ve bu durumda hastanın durumu daha da kötüleşebilir. Ama ne olursa olsun, en doğrusu, tütün(sigara) alışkanlığına bir an önce son vermektir.

İncebağırsak

Besin maddelerinin pek çoğunun özümlenmesi, yaklaşık uzunluğu 6 metre olan incebağırsakta gerçekleşir. Bu nedenle, tüm incebağırsak rahatsızlıkları, tam beslenmeyi engeller ve yaşamsal öneme sahip bazı maddelerin eksikliği kendini açıkça hissettirmeye başlar. Onikiparmakbağırsağı ülserinde de görüldüğü gibi stres, bedenin bu bölümünü büyük ölçüde etkiler. İncebağırsak, sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. Onikiparmakbağırsağı, jejunum ve ileum adı verilen üç bölümden oluşur.

Onikiparmakbağırsağı ülseri (Ulcus duodeni)

Onikiparmakbağırsağı, incebağırsağın ilk bölümüdür ve midenin alt bölümündeki (mide ile incebağırsağı ayıran) pilor kapakçığının karşısında başlar. Bu kapakçık, midedeki besinlerin incebağırsağa aktarılmasını kontrol eder. Eğer gerektiği gibi çalışmazsa, fazla miktarda mide asidi onikiparmakbağırsağına akar ve bu durum rahatsızlıklara yol açar. Yüksek oranda asit içeren mide salgıları onikiparmakbağırsağına aktığında, bağırsak duvarlarında oluşan tahrişler veya iltihaplanmalar zamanla ülsere dönüşebilir. Mide kapakçığından fazla miktarda mide asidinin onikiparmakbağırsağına akışının çeşitli nedenleri olabilir. En önde gelen nedenler ise, kapakçığın çalışma ritmini bozan, stres ve gerginliklerdir. İş hayatında yaşanan rekabet ortamı, stres ve gerginlikler göz önüne alındığında, yine de pek az kişinin onikiparmakbağırsağı ülserinden rahatsız oluşu şaşırtıcı bir durumdur.

Bu ülser türü üç yönlü bir tedavi gerektirir: Şifalı bitki tedavisi, beslenmede değişiklikler ve hastalığa yol açan nedenlerle ilgilenmek; yani genelde karşılaşılan stres ve gerginlik yaratan nedenlerden kaçınmaya çalışmak. Şifalı bitkilerle tedavinin değişik etkileyiş biçimleri vardır. Ülserin ve ülseri çevreleyen dokunun tahrişlerden korunabilmesi için, mukoza koruyucu özellikleri içeren ilaçlar gerekir. Ama bu mukoza koruyucu ilaçların aynı zamanda yara iyileştirici özelliğe sahip olmaları daha da iyi olacaktır. Hatmi kökü ve karakafesotu yaprağı bu özelliklere sahiptirler. Mukoza koruyucu ve yatıştırıcı olarak keten tohumu, bağırsak hücrelerinin tedavisini destekler. Meşe kabuğu veya ceviz yaprağı, bağırsak mukozasını sıkıştırır, güçlendirir ve iltihaplardan arındırır. İnce bağırsak ülserine genellikle bedensel bir güçsüzlük ve hareketliliğin azalması da eşlik eder, çünkü ülserden kaynaklanan zehirli maddeler kana veya lenf sıvısına karışabilir. Bu olasılığa karşılık da, kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar, örneğin yoğurtotu ve echinacea kullanılmalıdır(ülkemizde tanınmayan echinacea kökü yerine, standart echinacea preparatları eczanelerden temin edilebilir ve kullanılması çok değerli katkılar sağlayacaktır). Bu şartlara göre yapılabilecek en etkili karışım: Hatmi kökü 2 ölçek, karakafesotu yaprağı 2 ölçek, keten tohumu 1 ölçek, meşe kabuğu 1 ölçek, yoğurtotu 1 ölçek (karakafesotu yerine ısırganotu, meşe kabuğu yerine de ceviz yaprağı kullanılabilir).

Çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce içilir.

Ayrıca burada, mide ve incebağırsak ülseri tedavisinde çok başarılı olduğu bilimsel anlamda kanıtlanmış olan lahana da kullanılmalıdır. Lahanadaki bu etken madde, anti ulkus faktör olarak bilinen, ama aynı zamanda da bir vitamin olduğuna inanıldığı için, U Vitamini olarak adlandırılan maddedir. Ülser tedavisinde, taze lahananın mutfak robotunda sıkılmış özsuyundan günde 1 litre kadarı, hafif diyet yemeklerinden sonra olmak üzere içilir. Bazı duyarlı bünyelerde gaz oluşumuna neden olabilir, ama lahana özsuyuna bir miktar rezene veya frenk kimyonu çayı eklendiğinde, bu problem de çözülmüş olur.

Belirtiler devam ettiği sürece, posa ve albümin oranı düşük besinlerle beslenmeye özen gösterilmelidir. Belirtilerin azalması oranında, adım adım tam beslenmeye geçilebilir. Hastalığın en yoğun aşamasında, yulaf unu ile hazırlanan lapalar hem besleyici, hem de ülseri çevresindeki mukoza dokusunu koruma altına alır ve yatıştırır.

Stres ve gerginlik durumlarında, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlarla kısa süreli tedaviler uygulanmalıdır. Bir ülser oluşturmakla bizi uyaran bedenin bu tepkisinin mutlaka doğru yorumlanması gerekir. Tarafsız bir içebakış sonucunda kişi, anlamsız ve boş bir yaşam sürdürüp sürdürmediğini anlayabilir. Anlamlı bir yaşam sürdürebilme yolunda karşılaşılacak problemlerin çözümü için, pek çok yöntemden, örneğin basit gevşeme yöntemlerinden psikoterapiye kadar yararlanılabilir.

Kediotu kökü ve mayıs papatyası eşit oranda karıştırılarak, gerginlik halini ortadan kaldıran etkili bir yatıştırıcı çay hazırlanabilir. Ayrıca, lavanta, ıhlamur ve oğulotu da bu amaç doğrultusunda kullanılabilecek bitkilerdendir.

İncebağırsak iltihabı (Enteritis)

İncebağırsağı etkileyen iltihabik bir süreçtir. İncebağırsağın bir bölümünde veya tümünde görülebilir. Etkilediği bölüm, onikiparmakbağırsağı iltihabı(Duodenitis), başbağırsak bölümü iltihabı(Jejunum) veya incebağırsağın son bölümünün iltihabı(İleitis), aynı yöntemle tedavi edilebilir. Bu tedavi yöntemi ise, onikiparmakbağırsağı ülserine karşı uygulanması önerilen yöntemdir. Bu bitki karışımına ısırganotu da eklendiğinde, iltihaplanma ve ağrı süreci kısalır.

Özümleme problemleri (kötü ve yetersiz sindirim)

Besinlerin tümünün veya yalnızca bazılarının (örneğin minerallerin) incebağırsak tarafından özümlenememesi hali, yaygın ama genellikle teşhis edilemeyen bir aksaklıktır. Bu durum, beslenme yetersizliği belirtilerine, belirgin mineral ve vitamin yetersizliğine, kansızlığa ve kilo kaybına, karın ağrılarına veya teşhisi kolay olmayan hastalıklara yol açabilir.

Bu özümleme yetersizliği genellikle, bazı besin maddelerine karşı oluşan alerjik tepkilerin, bağırsak mukoza hücrelerini olumsuz etkilemesinden kaynaklanır. Bu tür alerjiler, örneğin tahıl alerjisinden kaynaklanan karın hastalıkları gibi belirgin olabilir veya hiçbir belirti vermeyebilirler. Ama özümleme yetersizliği ile ilgili en küçük bir kuşku duyulduğunda, alerjiye neden olabilecek besinlerin tüketilmesine son vermek gerekir. Pek çok besin maddesi alerjilere neden olabilir, ama artık, genelde alerjilere yol açan dört besin maddesi grubu çok iyi biliniyor. Yapışkan albümin içeren besin maddelerinden, özellikle rafine edilmemiş tahıl ürünlerinden kaçınmak gerekir. Süt ve peynir, tereyağı gibi süt ürünleri de çoklukla alerjilere yol açarlar. Yumurtanın yanı sıra, şeker ve şekerli ürünlere de dikkat edilmelidir. Sözü edilen bu besin maddeleri beslenme programından 2-3 hafta boyunca çıkarılıp, olası değişikliklerin gözlemlenmesi gerekir. Eğer olumlu değişiklikler saptanırsa, alerjiye yol açan besin maddesi veya maddeleri beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır. Hiçbir sakıncası olmayan bu basit yöntemle alerjiler kontrol altına alınabilir.

Bağırsak mukoza hücrelerinin yatıştırılması, tedavi edilmesi veya yenilenmesi için, şifalı bitkilerden yararlanılabilir. Ebegümeci, keten tohumu, aynısafa, mayıs papatyası, hatmi kökü gibi bitkiler, mukoza koruyucu ve yatıştırıcı olarak kullanılabilir. İltihap giderici ve mukoza güçlendirici özellikleri ile, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, eğir kökü kullanılabilir. Ayrıca bu amaçla, taze elma suyu bolca içilebilir. Gaz oluşumunu önleyici veya gaz söktürücü olarak, rezene, frenk kimyonu, mayıs papatyası ve şerbetçiotu anımsanmalıdır. Her şeyden önce de, bağırsak iltihabına karşı korunabilmek için, echinacea preparatları kullanımının en etkili yöntem olduğu unutulmamalıdır.

Kalınbağırsak

Kalınbağırsağın başlıca görevi, suyu ve mineralleri emmektir. Besin maddeleri, incebağırsakta özümlendiği için, kalınbağırsakta hemen hemen hiç veya çok az özümlenir.

Körbağırsak iltihabı (Appendicitis)

Körbağırsak apandisinin kronik ya da akut iltihabıdır. Bir nöbet biçiminde birden ortaya çıkan akut apandis iltihabı mutlaka tıbbi müdahale gerektirir; aksi halde, apandis duvarının yırtılması sonucunda, karın zarı iltihabı(Peritonitis) oluşabilir ve bu durumda ölüm tehlikesi söz konusudur.

Kronik bir körbağırsak iltihabının belirtileri ise, yüksek ateş, mide bulantısı ve bazen kusma eşliğinde zaman zaman görülen, karnın alt sağ bölümündeki ağrılardır. Bu kronik rahatsızlık, şu bitki karışımı ile tedavi edilebilir: Böğürtlen yaprağı, mayıs papatyası, kekik, ısırganotu çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika boyunca ağzı kapalı durumda demlendikten sonra süzülür. Güne 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Ayrıca, iltihabın kurutulmasının hızlandırılması için, echinacea preparatları (draje veya tentür) kullanılmalıdır.

Bölgedeki gerginliği azaltmak ve ağrıyı yatıştırmak için de, süt içinde pişirilen adaçayı yaprakları, bir tülbendin içine yatırılarak, dayanılabilecek sıcaklıkta kompres olarak, yatakta uygulanır.

Hastalığa genelde kabızlık eşlik ettiği halde, müshil ilacı kullanımından kaçınılmalıdır, çünkü durumu kötüleştirebilir.

Ani krizlerde doktora başvurmak gereği kesinlikle unutulmamalıdır!

Kalınbağırsak iltihabı (Kolitis)

Kolit, sindirim sisteminin bu organında en sık görülen hastalıktır. Yoğunluğu ve belirtileri, iltihaplanmanın derecesine bağlıdır. Belirtiler kişilerin özelliklerine göre değişebilir ama genelde, ishal ve kabızlık arasında sürekli değişimler, hareketliliğin azalması ve depresyon sıklıkla görülür. Şiddetli ağrılara yol açabilen bu hastalık, şifalı bitki kullanımı ve uygun beslenme diyetleri ile kısa sürede tedavi edilebilir. Uygun bitki karışımı aşağıdaki gibi olabilir: Hatmi kökü 2 ölçek, civanperçemi 2 ölçek, mürver çiçeği 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, aynısafa(veya ısırganotu) 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika üstü kapalı biçimde demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Ayrıca, günde 6 yudum eğir kökü çayı, yemeklerden önce ve sonra birer yudum olmak üzere içilmelidir.

Taze lahana özsuyu kullanımı da tedavi süresinin kısalmasına ayrıca katkıda bulunabilir( onikiparmakbağırsağı ülseri bölümüne bakın).

Bağırsak mukozasını sıklaştırıcı, güçlendirici olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı çayı da kullanılabilir. Ayrıca, iltihabın kurutulmasında başlıca rolü üstlenebilecek olan, echinacea preparatlarının kullanımı da ihmal edilmemelidir.

Hastalığın nedenleri arasında stres ve korku da bulunuyorsa, bitki karışımına, sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerden kediotu kökü, sarı kantaron ve ıhlamur da eklenebilir. Alerjen etkileri veya içerdikleri katkı maddeleri nedeniyle bağırsakları tahriş edebilecek besinlerden kaçınmak gerekir. Fiziksel tahrişler de, posalı ve lifli besinlerden kaçınılarak önlenebilir. Çilek ve böğürtlen türü meyveler, fındık-fıstık türü kuruyemişler ve (lahana türü) lifli sebzelerin yemeklerinden veya salatalarından kaçınılmalıdır. Çok sıcak ve çok soğuk yiyeceklerden ve içeceklerden de (sıcak çay-kahve, dondurma, bira) kaçınılmalı, alınan tüm besinlerin beden ısısına uygun olmasına özen gösterilmelidir.

Alkol, sirke ve turşular, etkili baharatlar ve peynirler, yağda kızartılmış yemeklerden uzak durulmalıdır.

İnek sütü ve süt ürünleri, kalınbağırsakta alerjiye yol açan başlıca besinlerdendir. Kahve ve fazla yağlı et ürünlerinden de kaçınılmalıdır. Eğer süt içmek ille de gerekiyorsa, keçi sütü veya soya sütü kullanılmalıdır. Yenebilecek besin maddeleri ise, yumurta, hafif ve kolay sindirilebilen et türleri, balık, karaciğer, kümes hayvanları, çorbalar, az pişmiş sebze ve meyveler (muz çiğ yenebilir), rafine edilmemiş beyaz un ürünleri, ince öğütülmüş tahıl ürünleri ve en başta gelen diyet yemeği olarak, yulaf lapası.

Gün boyunca pek çok kere azar azar yemek, günde 3 kere fazlaca yemekten daha doğrudur. Akut iltihap süresince bu diyetin uygulanması gerekir. Belirtiler azaldıkça, posalı ve lifli besinler kademeli olarak beslenme programına alınabilir. Tahriş edici kimyasallar ve alerjiye yol açan besinler, beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır.

Divertikül iltihabı (Divertikulitis)

İçinde yaşadığımız uygar dünyada genellikle tüketiciye sunulan sağlıksız beslenme biçimleri nedeniyle, özellikle bağırsak duvarları hastalıklara yatkın hale gelmiştir. Bu zafiyet, bağırsak duvarlarında, divertikül adı verilen, kese biçiminde çıkıntılar oluşmasına yol açmaktadır. En çok görüldüğü yerler ince ve kalınbağırsaktır. Genelde küçük ve az sayıda kesecikler oluşmakta, ama bazen de çok sayıda ve büyük keseler oluşabilmektedir. Bu keseler genelde pek az veya hiçbir sıkıntıya yol açmayabilirler, ama bir iltihap odağı haline gelebilir ve içlerinde atık maddeler biriktirebilirler de. Bir iltihaplanma başladığında, bol posalı veya sindirimi mümkün olmayan (örneğin domates kabuğu) maddeler ağrılara ve rahatsızlıklara yol açabilir.

Divertikül iltihapları, bir şifalı bitkiler karışımı ve beslenme diyeti uygulamasıyla tedavi edilebilir. Etkili bir karışım aşağıdaki gibi olabilir: Isırganotu 2 ölçek, hatmi kökü 2 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, eğir kökü 1 ölçek, civanperçemi 1 ölçek.

Bitkiler ayrı ayrı çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika boyunca üstü kapalı olarak demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce, tatlandırılmadan içilir. Divertikül iltihabına gaz şişkinliği de eşlik ediyorsa, karışıma 1 ölçek zencefil, rezene veya frenk kimyonu da eklenebilir. Kabızlık durumunda ise, 1 ölçek de sinameki yaprağı eklenir. Diyet konusu ise ilginçtir: Hastalık posasız ve lifsiz besin tüketiminden kaynaklandığı halde, akut iltihap durumunda, posalı ve lifli besinlerden kaçınmak gerekir, çünkü bunlar hastalığın durumunu kötüleştirebilirler. Uygulanacak beslenme diyeti, daha çok mukoza koruyucu, örneğin yulaf lapası türü besinlerden oluşmalıdır. Ancak iltihaplanma kontrol altına alındıktan sonra normal bir beslenme programı uygulanmalıdır. Divertikül iltihabının kontrol altında tutulabilmesi ise, ancak doğal ve sağlıklı bir beslenme biçimiyle mümkündür.

Basur (Hemoroit)

Basur, düzbağırsağın(rektum) ve anüsün çok rahatsızlık verici bir hastalığıdır. Düzbağırsağın içinde veya anüsün dışında oluşabilir. Şifalı bitkilerle içten ve dıştan yapılan tedavilerde genelde başarılı sonuçlar alınabilir. Ama her şeye rağmen, hastalığın kaynağının teşhis edilerek öncelikle tedavisi şarttır. Eğer bu temel tedavi yapılmazsa, basurlar hep yeniden oluşacaktır. Hastalığın nedeni, öncelikle, daha önceki bölümlerde ele aldığımız, kronik kabızlıktır. Hastalığın oluşmasındaki ikinci önemli neden ise, karaciğer fonksiyon bozukluklarıdır. Ayrıca gebelik döneminde altkarında kan dolaşımı yetersizliğinden, hareketsizlikten veya şişmanlıktan da kaynaklanabilir. Kan damarı duvarlarının kalıtımsal zayıflığı nedeniyle de basur memeleri oluşabilir. Bu memelerin patlaması sonucunda açık kırmızı renkli kan görülür. Bu kanın gerçekten de basurdan kaynaklanıp kaynaklanmadığının bir uzman doktor tarafından mutlaka teşhis edilmesi gerekir. Böylece, kötü karakterli bir hastalık kuşkusundan da kurtulunmuş olur. Doktora gitmekten çekinmek hiçbir yarar sağlamaz, ama kötü karakterli hastalıkların erken teşhis edilebilme şansı elden kaçırılmış olabilir.

Uzun süre oturulduğunda, oturulan bölgeye kan hücum eder. Bu durum, kabızlıkla birlikte basur oluşumuna yol açar. Acaba bu duruma karşı neler yapılmalıdır? Açık havada yürüyüş veya hafif sporlar ve yüzme, altkarın bölgesinin kan dolaşımını uyarır. Ayrıca kabızlığa karşı da önlemler alınmalıdır. Buğday kepeği, keten tohumu unu, siyah ekmek, bal, bol miktarda sebze ve pirinç harikalar yaratabilir. Anüs kaslarını çalıştırınız. Böylece damarlarda birikmiş olan kanı dağıtabilirsiniz: Günde pek çok kere, anüs kaslarını birkaç saniye boyunca sıkınız ve bu hareketi en azından 20 kere yineleyiniz. Her dışkılamadan sonra anüsü bol suyla yıkayıp, yumuşak tuvalet kağıdı ile kurulayınız. Soğuk suda oturma banyoları, mayıs papatyası ve atkuyruğu kaynama suyu ile hazırlanan soğuk oturma banyoları rahatlatıcıdır.

Basurlar, özellikle karaciğer hastalıkları ile birlikte görüldüğünde, başka bir açıdan ele alınmalıdır. Örneğin siroz hastalığında olduğu gibi, karaciğerde kan birikimi oluştuğunda, kan basıncı bağırsaklara doğru yönelir ve düzbağırsak damarları kanla dolarak şişer. Kapı toplardamarında (vena portea) oluşan bu yüksek basınç nedeniyle, anüs mukozası yüzeyinde veya anüs kanalı içinde basur memeleri oluşur. Basurlarından kurtulmak isteyen kişi, bu oluşumun kaynağını araştırmalı ve belki de kapı toplardamarında oluşan basıncın azaltılması yönünde adımlar atmalıdır. Bu konuda tabii ki bir uzman doktorun görüşünün alınması gerekir. Uygulanacak olan tıbbi tedavi, basit bir yöntemle de desteklenebilir: Sabah ve akşam yemeklerinden önce 10-15 damla atkestanesi tentürü, biraz suya karıştırılarak alınır.

Kan birikimlerinin harekete geçirilmesi için, hindiba çayı günde 2-3 bardak içilebilir. Lokal tedavi olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı kaynama suyu ile uygulanan lavmanlar veya kompresler çok büyük rahatlıklar sağlayabilir, ama önce bağırsakların boşaltılması gerekir. Başka bir tedavi biçiminde de uzun süre boyunca, gün aşırı değişimle, beyaz ballıbaba yaprağı, ahududu yaprağı veya böğürtlen yaprağı çayından günde 2 bardak içilir. Ayrıca, uzun süreli kullanımlarda civanperçemi çayı da kendisini kanıtlamıştır. Rahatsızlıklar sona erene kadar bu çay kürlerinin sürdürülmesi gerekir.

Tuzlu suyla hazırlanan mayıs papatyası buğu banyosunun üstünde 10-15 dakika kadar oturduktan sonra, kantaron yağı emdirilmiş bir pamuk, büzgen kasın sonuna kadar ulaşmak üzere, anüsten içeri sokulur. Böylece, dışkılamada rahatlık sağlanmış ve olası mukoza çatlakları önlenmiş olur.

Anüse sürülebilecek veya kompresler yapılabilecek bir merhemi herkes hazırlayabilir: 100g içyağında 20g kurutulmuş çobançantası kısaca kızartılır ve serin bir yere kaldırılır. Ertesi gün yağ tekrar ısıtılır ve tülbentten geçirilerek süzülür. Buzdolabında saklanmalıdır.

Uzun süreli uygulamalar: Isırganotu, ahududu veya böğürtlen yaprağı çayı, dönüşümlü olarak ve balla tatlandırılarak içilebilir. Bolca çiçek balı tüketimi yararlı olur. Veya hindiba, ısırganotu, sinirliot eşit karışımının çayı günde 3 bardak içilir ve aynı zamanda da atkuyruğu veya atkestanesi yaprağı oturma banyoları alınabilir.

Karaciğer ve Safrakesesi

Karaciğer, insan bedenindeki en büyük organdır ve tüm fiziksel işlemlerde doğrudan veya dolaylı olarak pay sahibidir. Sindirim sistemindeki işlevi ise çok önemlidir; örneğin, safra sıvılarının onikiparmakbağırsağı yoluyla sindirim sistemine girmesini sağlar. Bu olağanüstü organla ilgili ayrıntılara girmekten çok, kısaca onun işlevlerine değinerek, sağlıklı bir karaciğerin bedenimiz için ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışacağız.

Karaciğer, karbonhidrat metabolizmasına katılır ve kan şekeri düzeyini denetleyen en önemli organdır. Protein metabolizmasında aminlerin uzaklaştırılması(Deaminasyon), amin grubunun yer değiştirmesi(Transaminasyon), aminoasit dönüşümü, protein bireşimlenmesi (albümin, fibrinojen, protrombin ve kan pıhtılaşmasında rol oynayan öteki etkenler), protein metabolizmasının son ürünü olan üre bireşimlenmesi gibi görevleri üstlenmiştir. Yağ metabolizmasında ise, trigliserit, fosfolipit ve kolesterol bireşimlenmesi karaciğer tarafından gerçekleştirilir. Bunlara ek olarak karaciğer, vitamin metabolizmasına da katılır. Bu etkinlikleri çerçevesinde, öncelikli olarak bir arıtma organı işlevini de üstlenmiştir. Metabolizma süreci sonunda açığa çıkan ya da dışarıdan alınan (ilaç, zehir) zararlı maddelerin bedenden atılması karaciğerin etkinliği ile gerçekleşir. Bu etkinlik hormonların, özellikle de östrojen gibi steroit hormonların bedenden atılmasını sağlar. Karaciğer hastalıklarında bedenden atılamayan östrojen, erkeklerde kadınlaşma belirtilerinin görülmesine yol açar. Sağlıklı karaciğer, bağışıklık sistemine de etkin bir biçimde katılır.

Bu olağanüstü organ, uyuşturucular, kimyasal maddeler, çevresel zehirler, yapay besin katkıları ve tehlike yaratabilecek her türlü zararlı maddeden arındırır bedenimizi. Karaciğeri en fazla yoran da, öncelikle bu tür işlevlerdir.

Özetlenerek belirtilmeye çalışılan bu birkaç örnek, sağlıklı bir kan yapısı, iç salgıbezi sistemi, sindirim işlevi ve genel metabolizma açısından karaciğerin öneminin anlaşılmasına yetecektir. Çeşitli bedensel işlevle yakından bağıntılı olduğu için, her tür aksaklık ve hastalık, karaciğeri ve onun işlevlerini etkiler. Bu bağlamda, karaciğerin herhangi bir işlevsel aksaklığı da bedenin herhangi bir yerinde belirtiler gösterir, örneğin deri problemleri gibi.

Karaciğer güçlendirici bitkilerle karaciğer desteklenebilir. Önem sırasına göre bu bitkiler: Devedikeni tohumu, hindiba, kara turp, mübarekdikeni, civanperçemi, kırlangıçotu, eğir kökü, pelinotu, küçük kantaron, mayıs papatyası, adaçayı, ısırganotu, frenk kimyonu.

Belirgin bir hastalık söz konusu olmasa bile, genelde karaciğerin desteklenmesi gerekir. Karaciğer kökenli işlevsel aksaklıklarla sıkça karşılaşılır. Halk arasında, ilkbahar temizliği anlamında uygulanan şifalı bitki kürlerinde kullanılan bitki karışımlarının temelini, karaciğeri uyarıcı ve güçlendirici bitkiler oluşturur. Böylece karaciğer, vitamin açısından pek zengin olmayan kışlık besinlerden sonra, ilkbaharda temizlenir, güçlenir ve genel sağlığı kolaylıkla destekleyebilecek güce ulaşır. Gelişmiş ülkelerde beslenme biçimi yıl boyunca her mevsimde dengeli ve besleyici olabilir, ama tüketilen bu besinler genellikle kimyasal maddelerle zehirlenmiş olur ve bu durumla başa çıkabilmeye çalışan organizma çetin problemlerle karşılaşır. Bu yüzden, yılın her mevsiminde bir bedensel ilkbahar temizliği yapılmalıdır.

Öncelikle yapılması gereken, karaciğeri ve tüm sindirim sistemini, centiyane kökü, eğir kökü, pelinotu gibi, acı maddeler içeren bitkilerle desteklemektir. Yukarıda belirtilmiş olan, karaciğer güçlendirici bitkilerle, karaciğer bilinçli olarak temizlenmelidir. Bu bitkiler arasında, geniş etki alanı ve basit kullanım biçimi nedeniyle, hindiba ve kara turp ön planda gelir. Hindiba kökü ve yaprakları, aynı zamanda böbrekleri uyararak, bu organın da yardımıyla tüm bedenin temizlenmesini sağlayabilen, olağanüstü bir karaciğer güçlendiricidir. Karaciğere uygulanan bu tedavi sırasında, mide de centiyane kökü, küçük kantaron, mayıs papatyası gibi bitkilerle güçlendirilmelidir. Aynı doğrultuda, sistemin desteklenmesi gereken öteki organları da göz önünde bulundurulmalıdır. Etkili bir karaciğer güçlendirici bitki karışımı: Hindiba 2 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, eğir kökü 1 ölçü, adaçayı 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü.

Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yemeklerden sonra 1 bardak olmak üzere, günde 3 bardak çay içilir.

Karaciğer ve safrakesesi diyeti

Karaciğer ve safrakesesi ile ilgili her türlü problemde, katı bir beslenme diyeti uygulanması kaçınılmazdır. Bu tür bir diyetle varılan öncelikli sonuç, sindirim nedeniyle oluşacak yükten karaciğeri korumak ve gereksiz ağrıların oluşmasını önlemektir. Bu tür bir diyetin temel kuralları ise oldukça basittir: Yağda ve ateşte kızartılanların tümü, ağır salçalı yağlı yemekler ve yağ, alkollü içkiler, turşular, konserveler kesinlikle tüketilmemelidir.

Sarılık (İkterus)

Sarılık bir hastalık değil, bir hastalık belirtisidir. Belirttiği hastalık ise, herhangi bir nedenden ötürü karaciğerde biriken safranın kana karışmaya başlamış olmasıdır. Bu oluşumun nedeni, yoğun kimyasal madde alımı, bir enfeksiyon veya organik bir bozukluk olabilir ve uzman doktor bu nedeni teşhis ederek tedaviyi başlatır. Bu rahatsızlığı başlatan neden ne olursa olsun, sarılık sürecinin kısalmasını sağlayabilecek bitki karışımları ile tıbbi tedavi desteklenebilir:

Hindiba 2 ölçü, aynısafa 2 ölçü, rezene 1 ölçü, pelinotu bir ölçü, andızotu kökü 1 ölçü, devedikeni tohumu 1 ölçü.

Bitkiler ve kökler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve balla tatlandırılır. Şeker hastaları tatlandırmaz. Sarılık devam ettiği sürece, 2 saatte bir yarım bardak içilir.

Safrakesesi iltihabı

Çok acı çektirebilen bu hastalık, şifalı bitki tedavisine genelde çok olumlu yanıt verir. Karaciğer ve safrakesesi beslenme diyetine bu durumda da kesinlikle uyulması gerekir. İltihabı ve ağrıyı yatıştırıcı bitki karışımı aşağıdaki gibi olabilir:

Hindiba(kök ve yaprak) 2 ölçü, hatmi kökü 2 ölçü, ısırganotı 1 ölçü, pelinotu 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, nane 1 ölçü.

Bitkiler ve kökler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir yemek kaşığı dolusu bitki, akşamdan 1 bardak soğuk suya eklenir, ertesi sabah süzülür ve gün boyunca yudumlanarak içilir (gün boyunca 2 bardak da olabilir).

Kara turp özsuyu, safrakesesi ve safra yolları iltihabını yatıştırabilir. Başlangıçta, günde 100g taze sıkılmış kara turp özsuyu gün boyuna yayılarak yudumlanır ve kademeli olarak 300g’a kadar çıkarıldıktan sonra, yine kademeli olarak 100g’a dönülür. Bu özsu kürü 14 gün içinde tamamlanır. Kara turp özsuyu her gün taze hazırlanır.

Ayrıca, safrakesesi bölgesine uygulanan İsveç Şurubu kompresleri, özellikle ağrı krizlerinde fevkalade rahatlatıcı olabilir.

Tedavi süresinin kısaltılabilmesi için, Echinacea preparatları kullanımı çok yararlı olacaktır.

Safrakesesi taşları

Safrakesesi taşlarının oluşum aşamaları ve nedenleri henüz yeterince açıklığa kavuşturulamamıştır. Bazı durumlarda şifalı bitkilerle neredeyse hiçbir ağrıya yol açmadan, taşların düşürülebilmesi sağlanabilir. Ama bu tür tedaviler sırasında, ‘yerinden memnun’ bazı iri taşlar da harekete geçip, safra yolunu tıkayabilirler. Hal böyle iken, yine de doktor onayı ile, bazı yöntemler denenebilir.

Rendelenen kara turp balla karıştırılarak, bir kabın üstüne yerleştirilen süzgece aktarılır. Bir süre sonra ballı turp özsuyu alttaki kaba süzülmeye başlayacaktır. Gün boyuna yayarak, turp suyu kaşıkla içilir. Rahatlama hissedildikçe turp suyu içimi de kademeli olarak azaltılır.

İki tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu, 1 bardak sütte 2-3 dakika hafifçe kaynatılır, 10 dakika boyunca demlendirilir ve süzülür. Günde 2 bardak ısırgan sütü, sabahları ve akşamları içilir.

Zeytinyağı kürü de rahatlatıcıdır. Sabahları aç karnına nane çayı ile ağız iyice çalkalanır, sonra 1 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı biraz limon suyu ile birlikte içilir ve hemen ardından da sıcak nane çayı içilir. Ardından da, safrakesesi bölgesine yarım saat süreli kuru-sıcak kompres uygulanır. Zeytinyağı her gün 1 kaşık arttırılır ve altıncı gün 6 kaşık zeytinyağı ile küre son verilir. Bu kürün üç ayda bir uygulanması önerilir.

Soğan özsuyu da yardımcı olabilir. İri bir soğanın özsuyu çıkarılır ve içine biraz pudra şekeri eklenir. İlk gün, bu şekerli soğan özsuyundan saat başında yarım tatlı kaşığı, ikinci gün 2 saatte bir 2 tatlı kaşığı, üçüncü gün 3 saatte bir yarım tatlı kaşığı içilir. Bu kür aralıklarla yinelenebilir.

Safrakesesinden kaynaklanan ağrılara ve mide bulantılarına karşı en etkili ilaç, nane çayıdır.

Eğer sinir sistemi de stres altında ise, kediotu kökü gibi sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerin kullanılması doğru olur.

beaverss
03-11-2015, 06:45
SİNİR SİSTEMİ

Varlığımızın ruhsal ve fiziksel parçalarının oluşturduğu bütünlük, hiçbir beden sisteminde, sinir sistemindeki kadar belirgin değildir. Sinir sisteminin, fiziksel bedenin bir parçası oluşu gibi, tüm ruhsal işlemlerin sinir sisteminde gerçekleştiği de bilinen bir olgudur. Bu nedenle, fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar ruhsal rahatsızlık belirtileri oluşturabilir; aynı biçimde ruhsal rahatsızlıklar ve hastalıklar da fiziksel belirtiler oluşmasına yol açabilir.

Bu karşılıklı etkileşimi, tedavide bedeni bir bütün olarak gören fitoterapi bilimi(bitkisel tedavi) kabul eder; sinir dokusunun ve onun işlevlerinin, bedenin tedavisinde çok önemli roller üstlendiğini varsayar.

Hastalıkları, hastalığı doğuran etkiden farklı etkileri uyararak tedavi eden bilimsel tıp ise, ruhsal problemleri yalnızca biyokimyasal alana indirgeyerek, uygun ilaçların problemi çözeceğini veya en azından normal bir yaşam sürdürülebilmesi için gereken şartların oluşturulabileceğini kabul eder.

İlginçtir ama, alternatif tıpta uygulanan pek çok tedavi yönteminde, fiziksel hastalıkların büyük bir çoğunluğunun ruhsal problemlerden kaynaklandığı ve bedensel problemlerin büyük bir çoğunluğunun da ruhsal tedaviden geçtiğine inanılır.

Bu değişik görüş açıları bir araya getirildiğinde, bedensel ve ruhsal boyutun bir bütün olarak değerlendirilmesinin gerekliliği açıkça görülür. Tüm bedenin bir parçası olarak, sinir sistemini tedavi edebilir, besleyebilir, güçlendirebilir ve böylece ruhsal dengeyi destekleyebiliriz. Tam anlamıyla sağlıklı olabilmek için, doğru beslenip ölçülü bir yaşam biçimi seçerek bedensel dengemizi korumamız gerekir. Ama aynı bağlamda, moral ve duygusallık dengesini oluşturmakla görevli olduğumuzu da unutmamalıyız. İçinde bulunduğumuz duygusal ortam rahatlatıcı ve yararlı olmalı, duygulanımda dengeye katkı sağlamalıdır. Düşüncelerimiz yaratıcı ve yaşatıcı olmalı, sezgi ve hayal gücünün engelsiz akımı sağlanabilmeli, kuralların sınırları içinde donup kalmamalarına özen gösterilmelidir. Ruhsal enerjimizin özgürce akışına açık olmalıyız, çünkü bu enerji akımı sağlanamadıkça sağlıklı olabilmek mümkün değildir.

Bu bağlamda bedende ortaya çıkan her hastalığın, duygu, düşünce ve algılamakla bağıntılı oluşu görmezden gelinemez. Ayrıca, büyük bir bütünün bir parçası, yani insanlığın bir parçası olduğumuzu unutmamamız gerekir. Böylece, insanlığın tüm hastalıkları ile de ilişki içindeyiz ve doğrudan kontrol edemeyeceğimiz bir etkiler ve nedenler denizinde yüzmekteyiz. Özellikle batılı ülkelerde karşılaşılan çok çeşitli nevrozlar, anormal bir çevreye gösterilen tepkiler, yani hastalıklı bir toplumun çılgınlıklarına karşı gösterilen sağlıklı ruhsal tepkilerdir.

Duruma bu açıdan bakıldığında, eğer hastalık gerçekte toplumsal bir hastalığın yansıması ise, kişisel hastalıkların tedavisinde bazı sınırların aşılamaması normaldir. Sona ermekte olan Yirminci Yüzyılda bir iyileştirici(hekim) olmak, aynı zamanda olagelenlerin tümünü anlayabilmek ve bir anlamda politik bir gözlemci veya aktif politikacı olmak anlamına da geliyor. Bizim sağlıklı olabilmemiz için, toplumumuzun sağlıklı olması gerekir. Toplumumuzun sağlıklı olabilmesi için, bizim sağlıklı olmamız gerekir. En yüksek amaçlarımızı toplumumuzun yansıtabilmesi için, birey olarak bizler bu amaçlar doğrultusunda çaba göstermeli ve bu amaçları çevremize yansıtabilmeliyiz.

İnsanlığın kendine yardım edebilmesi için, şifalı bitkilerle tedavi bilimi, insanoğlunun sinir sisteminin desteklenmesinde güvenilir bir araç olabilir. Çünkü bu araç, kişinin kendi bütünlüğünü algılayabilmesi için bedensel ve ruhsal alanda yardımcı olabilen en etkili ve en zararsız yöntemleri içerir.

Sinir Sistemi İle İlgili Şifalı Bitkiler

Uyarıcı ve yatıştırıcı özelliklerinin yanı sıra, şifalı bitkiler, sinir sistemine yardımcı olabilecek daha başka etkilere de sahiptirler.

Sinir sistemini güçlendirici ilaçlar

Fitoterapi biliminin bu alanda kullanıma sunduğu belki de en önemli katkı, sinir sisteminin güçlendirilmesi ve beslenmesidir. Şoke olma durumunda, stres veya sinir zafiyetinde güçlendirici bitkiler, sinir hücrelerini doğrudan güçlendirir ve besler; korkuları veya depresyonları yatıştırmak için, yatıştırıcı türü ilaçların alınmasına hiç gerek yoktur. Pek çok sinirsel probleme karşı kullanılabilen, sinir sistemini güçlendirici ilaçların değeri ölçülemez.

Belki şaşırtıcıdır ama, sinir hücrelerinin güçlendirilmesi konusunda kullanım alanları ve etkileri bakımından en önde geleni yulaf bitkisidir. Tentür, çay ve banyo katkısı olarak yalnız başına, eğer gerekiyorsa uyarıcı veya yatıştırıcı bitkilerin tentürlerine veya çaylarına eklenerek kullanılabilir, hatta doğrudan yenebilir de!

Ayrıca yatıştırıcı özellikler de içeren, sinir sistemini güçlendirici ilaçların başlıcaları: Sarı kantaron, kediotu kökü, arslankuyruğu, şerbetçiotu, mayıs papatyası, adaçayı, kekik, civanperçemi, kereviz yaprağı, lavanta. Stresten kaynaklanan problemlerde en etkili olanı ise kediotu köküdür.

Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar

Stres ve gerginlikten kaynaklanan sinirsel rahatsızlıkların tedavisinde, sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler çok başarılıdır. Sinir sistemini yatıştırıcılık açısından tipik olan bitkiler: Kediotu kökü, sarı kantaron, arslankuyruğu, yulaf, mayıs papatyası, lavanta, ıhlamur, ökseotu, oğulotu, nane.

Bu listede görüldüğü gibi, bazı yatıştırıcı bitkiler başka özelliklere de sahiptirler.

Doğrudan merkez sinir sistemini etkileyen bitkilerin yanı sıra, (çevrel sinir sistemini ve kas dokularını etkileyen) kramp çözücü bitkilerle de dolaylı yatıştırıcı etki sağlanarak, sistemin bütünü etki altına alınabilir. Bedensel gerginlik çözüldüğünde, ruhsal gerginliğin çözülmesi de kolaylaşacaktır.

Sinir ilaçlarının yanı sıra mukoza koruyucu ilaçlar da yararlı olur, çünkü onlar dokuları yatıştırabilir ve bu yolla tedaviyi destekleyebilirler.

Sinir sistemini uyarıcı bitkiler

Sinir hücrelerinin doğrudan uyarılması gereği sıkça rastlanan bir durum değildir. Ama gerektiğinde bu amaç doğrultusunda, bedensel hareketliliği arttırabilmek için sinir sistemini güçlendirici ve hatta sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar bedensel uyumu destekleyecek ve böylece sinir sistemini uyarıcı ilaçların etki süresini büyük ölçüde aşan, uzun süreli bir genel etki sağlayabileceklerdir.

Ama yine de sinir sistemini doğrudan uyarmak gerektiğinde, bu amaca en uygun bitkiler: Mate(Paraguay çayı), kahve ve koyu çay. Ama yaygınlıkla kullanılan bu ilaçların, örneğin korku ve gerginlik durumları gibi psikolojik yan etkiler içerdikleri unutulmamalıdır.

Uçucu yağlar içeren bazı aromalı bitkiler de sinir sistemini uyarıcı olarak kullanılabilir; nane en uygun ve etkili olanıdır.

Sinir Sisteminin Hastalık Belirtileri

Çeşitli hastalık süreçleri sonucunda ortaya çıkabilen ve tipik bir hastalık tablosunu çizecek biçimde birbirleriyle ilişkili görünen belirtilerin tümü, sendrom olarak adlandırılır. Bilimsel tıp, psikosomatik ve somatik(bedensel) hastalık belirtilerinin arasındaki ilişkiyi gözlemleyerek, psikolojik ve fiziksel hastalıkların kaynağını teşhis eder. Psikolojik etkenler fizyolojik belirtilere yol açabilir veya fizyolojik rahatsızlıkları olumsuz etkileyebilir; aynı bağlamda, fizyolojik etkenler de psikolojik durumu etkileyebilir. Ama herhalde, her hastalığın, beden-akıl-maneviyat arasındaki derin ilişkinin etkisinden kaynaklandığını varsaymak daha ölçülü bir yaklaşım olurdu. Bu doğrultuda, bir hastalığın tedavisinin sinir ilaçları ile desteklenmesi gerektiğinde, bu karmaşık etkileşimin göz önünde bulundurulması gerekir.

Pek çok hastalık nevraljik belirtiler göstermedikleri halde, sinir sistemi ile çok yakın bir ilişki içindedir. Genelde bu tür hastalıklar, tüm sinir sisteminin güçlendirilmesi yoluyla tedavi edilebilir. Bu tanıma uyacak örnek hastalıkların bazıları:

-Kan dolaşımı sistemi: Yüksek kan basıncı ve koroner atardamar hastalıkları

-Solunum sistemi: Astım ve saman nezlesi

-Sindirim sistemi: Mide ve bağırsak ülserleri, bağırsak düzensizlikleri, şişkinlik ve sindirim aksaklıkları

-Deri: Deri problemleri

-Salgı sistemi: Tiroit problemleri ve iç salgı sistemi rahatsızlıkları (endokrin sistem)

-Cinsel sistem: Menopozla ilgili çeşitli rahatsızlıklar

Yukarıda adı geçen hastalık durumlarında sinir ilaçları genellikle gereklidir, ama bu gereklilik hastalıkların ille de sinirsel kökenli oldukları anlamına gelmez. Burada hedeflenen amaç, sinir sisteminin desteklenmesi yoluyla bedenin tümünü sağlıklı kılabilmektir.

Sinir sistemini gözden geçirirken, hastalıklara oranla neden daha ziyade rahatsızlıklarla ilişkilendirilme eğiliminde olduğumuz açıkça anlaşılabilir. Ama bunu anlayabilmek için, tüm bedenin kusursuz işleyişinin, uyumun ve enerji akımının kısıtlanmamış oluşunun önemli bir göstergesi olduğunu anlayabilmek gerekir. Rahatsızlık ve hastalığa bu açıdan bakabilmek, bedeni ve ruhu birbirinden ayırmadan psikolojik ve nevraljik problemlerin ayırdına varabilme yetisini kazandırır kişiye!

Psikolojik rahatsızlıklar

Toplumumuz kuşkuculuk, korku ve yabancılaşma ve kaba güç kullanımı gibi sıkıntılarla karşı karşıyadır. Bu gerçek, pek çok doktor dosyasının stres kaynaklı bir hastalıklar dalgasına neden kapılmış olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir belki.

Stres

Her tür kızgınlık ve iç dünyamızdaki veya çevremizdeki her değişiklik, eğer içsel uyumumuzu ve psikolojik dengemizi(homeostaz) bozuyorsa, stres olarak tanımlanabilir. Bu durum çalışma şartlarına, özel ilişkilere ve sağlık problemlerine, hatta hava durumuna kadar uzanan etkenlerden kaynaklanabilir. Beden her türlü strese karşı benzer nitelikli tepkiler gösterir; hormon salgılarında değişiklik ve davranış biçiminde değişiklik.

Günümüzün kentsel yaşam biçiminde ayakta kalabilmek için, belirli ölçülerde streslere göğüs germek kaçınılmaz olabiliyor: Ancak bu ölçü, sağlıklı ve hatta yararlı olma sınırlarını aşarak, rahatsız edici boyutlara ulaştığında, problemler başlıyor.

Bu tanımlamaya göre, stresin doğrudan tedavi edilebilmesi mümkün değil, çünkü o, yaşanan olaylara karşı oluşan doğal bir tepki. Ama bedene gösterdiği tepkiler bağlamında yardım edilebilir. Bu yardım, şifalı bitkiler ve vitaminlerle gerçekleştirilebilir, ama gevşeme alıştırmaları sayesinde, kendini toparlayabilmesi için bedeni desteklemek çok daha önemlidir. Ayrıca, strese yol açan olayların yeniden gözden geçirilmesi doğru olur. Böylece, bedensel tepki bir eyleme dönüşmeden bu olası eylemin biçimi değiştirilebilir.

Stres, sürekli rahatsızlıklara yol açtığında çok yönlü bir tedavi başlatmak gerekir. Öncelikle uygun bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Genellikle de, bedenin ayrıca C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri ile desteklenmesi gerekebilir, çünkü stres altındaki kişi için bu vitaminler gereklidir.

Sinir ilaçları, sinir sistemini besler ve güçlendirirler. En etkili olanları, yulaf, arslankuyruğu, kereviz yaprağı, sarı kantaron, oğulotu, mayıs papatyası, kediotu kökü. Ayrıca, Uzak Doğu kökenli ginseng de stresle başa çıkabilmekte çok başarılı olan bir bitkidir, ama bitki kökünün veya güvenilir preparatlarının uzunca bir süre kullanılması gerekir.

Korku durumu

Hayatımız boyunca hepimiz öyle veya böyle korku duygusunu mutlaka tatmışızdır. Yakın çevremizdeki ürkütücü bir problemden kaynaklanan bu duygu genellikle kısa sürer. Ama bazen de düşüncelerimizi ve davranışlarımızı belirleyen bir alışkanlık halini alabilir. Bu durumda dünya bizim için tümüyle korkutucudur ve davranışlarımızı bu doğrultuda düzenlemeye başlarız. Böylece, içinde korkunun hüküm sürdüğü ve sürekli olarak daha çok korkunun üretildiği bir kısırdöngüden kendimizi bir türlü kurtaramayız.

Kişisel deneyimlerden ve tedavi süreçlerinden çıkarılan sonuçlara göre, kişinin kendine özgü gerçekliği kendisinin yarattığı ve bu gerçeklikten sorumlu olduğu, kesin bir açıklıkla anlaşılmıştır. Bu gerçeği gereğince kabullenmek ve yaşantımıza uyarlayabilmek için genellikle desteğe ihtiyaç duyarız. Psikoterapi ve fitoterapi, gereken bu desteği sağlayabilecek güvenli yollardır. Etkileri kişiye göre değişiklik gösterebilen, sinir sistemini yatıştırıcı tüm ilaçlar, korku ve gerginlik hallerinde yardımcı olabilir. En önemli bitkiler: Kediotu kökü, arslankuyruğu, sarı kantaron, şerbetçiotu, ıhlamur, ökseotu.

Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçların yanı sıra kramp çözücü ilaçlar da yardımcı olabilir, çünkü korku durumlarında kaslar genellikle gergindir. Bu kas gerginliklerinin çözülmesi, insanın kendini tümüyle rahat hissetmesini sağlayabilir. Bu yolla oluşan içsel uyum sayesinde tedavi süreci kısalacaktır. Kediotu kökü, şerbetçiotu, ıhlamur eşit karışımı, çok hoş bir tada sahip olmasa da, başarı olasılığı yüksek bir reçetedir.

Bitkiler çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak veya gerektiğinde, soğutulmadan içilir.

Adet öncesi gerginliği

Adet kanamaları ile ilgili bu çok rahatsız edici gerginlikler, duygusal ve ruhsal problemlere yol açabilir. Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, şerbetçiotu, nane çayları bu sıkıntıları kısa sürede sona erdirebilir. Ama bu problemi tümüyle çözebilmek için, tüm hormon dengesi araştırılmalı ve gereken tedavi uygulanmalıdır. Bu konu hakkındaki ayrıntılı açıklamalar, ‘cinsel sistem’ bölümünde yer almaktadır.

Hiper aktivite (yerinde duramama)

Hiperaktivite veya hareket etme dürtüsü, özellikle çocuklarda görülen ve artış gösteren bir belirtidir. Tanımlanması ve teşhis edilmesi kolay değildir. Pek çok çocuğa, yalnızca yaşıtlarından daha hareketli oldukları için, hiperaktivite teşhisi konulabilmiştir. Oysa ki bu belirti yalnızca, yetersiz ve şeker oranı yüksek beslenmeden kaynaklanmış da olabilir.

Bir çocukta hiperaktivite teşhis edildiğinde, bazı adımların atılması gerekir. Hiperaktiviteye yol açan başlıca unsurlardan biri, bedende ağır madenler(örneğin kurşun, kadmium, cıva) birikimi olabilir. Sanayileşme atılımları nedeniyle, soluduğumuz hava ve besin maddeleri aşırı derecede etkilenmektedir. Hiperaktiviteye karşı uygulanacak tedavide atılması gereken ilk adım, tüketilen besin maddelerinin mümkün olduğunca az yapay katkı maddesi içermesine özen göstermek olmalıdır. Gitgide artan hiperaktivite problemi, uygarlığın dünyamıza etmiş olduğu kötülüklerin yalnızca küçük bir yansımasıdır.

Birikmiş olan madenlerden ve kimyasal maddelerden bedeni arındırmak için, kan temizleyici bitkilerin uzunca bir süre kullanılması gerekir. Böğürtlen yaprağı, kırmızı yonca, ısırganotu, atkuyruğu, civanperçemi, hindiba, kereviz yaprağı, rezene kan temizleyici bitkilerdendir. Bu bitkiler teker teker veya eşit oranda karıştırılarak kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1 çay kaşığı dolusu, yarım bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Eğer gerekirse, biraz balla tatlandırılabilir. Günde 2-3 kere yarım bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içirilir. Yatıştırıcı ve lezzet verici olarak, çaylara anason veya mayıs papatyası eklenmesi yararlı olacaktır. Ayrıca, strese karşı da, yulaf, C Vitamini ve B Vitamini kompleksi tedavisinin uygulanması gerekir. 2-3 haftalık bir kan temizliği küründen sonra 1 hafta kadar ara verilir ve ikinci bir küre başlanabilir. Bu tür uygulamaların uzun süre ara vermeden uygulanması doğru değildir.

Depresyon

Depresyonlar, kişinin çevresindeki koşullara gösterdiği bir tepki olabilir veya kişisel düşünce ve duyumsamadan kaynaklanabilir; genellikle de bu iki nedenin birlikte kaynak oluşturduğu görülür. Şifalı bitkiler, her iki durumda da depresyonun tedavisinde başarıyla kullanılabilir, ama aynı zamanda hastalığın nedenlerinin de ele alınması gerekir.

Hayatını cesaretle yeniden değerlendirebilmek için, kişinin, depresyona yol açan nedenlerle olan ilişkisini, kendine karşı dürüstlükten ayrılmadan irdelemesi mutlaka gereklidir; çünkü depresyona yol açan nedenler yalnızca şifalı bitki kullanımı ile tedavi edilemez. Ama bitkiler, tedavi sürecini destekleyecek ortamı oluşturabilir ve duyguları yatıştırabilirler. En etkili antidepressif ilaçların başlıcaları: Kediotu kökü, sarı kantaron, yulaf, arslankuyruğu, ginseng, lavanta, ıhlamur, biberiye.

Eğer depresyon, tüm bedenin bir genel güçsüzlüğü eşliğinde ortaya çıkmışsa, aşağıdaki bitki karışımının kullanılması doğru olacaktır: Biberiye 2 ölçü, yulaf 2 ölçü, sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Genel güçsüzlük söz konusu olmadığında ise, şu karışım yeterli olacaktır: Sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 2 ölçü, ıhlamur 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitki çayının demleme biçimi aynı yukarıdaki gibidir. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Her bardak çayın taze demlenerek soğutulmadan içilmesi gerekir.

Bu noktada, önerilen bitki karışımlarının ayrımsız herkes için geçerli olamayacağının belirtilmesi gerekiyor. Tüm şifalı bitkiler, normal dozda alındığında zararsızdırlar ve bu nedenle, kişisel karışımlar isteğe göre geliştirilebilir ve hiçbir çekinceye gerek duyulmadan tüketilebilir. Hangi bitkilerin hangi konularda nasıl kullanılabileceğini, kitabın şifalı bitkiler bölümünde lütfen okuyun. Belirgin bir etkinin sağlanabilmesi için, seçilen bitkinin en azından iki veya üç gün boyunca içilmesi gerekir. Kendi kendinize yanıtlayamadığınız konuları, şifalı bitkileri iyi tanıyan bir kişiye sorunuz.

Uykusuzluk

Herkes uykusuz bir gece geçirebilir; günün stresi veya ertesi günün korkusu kişide gerginlik ve uykusuzluğa neden olabilir veya derin ve dinlendirici bir uykuyu engelleyebilir. Eğer bu durum yalnızca arada bir yaşanıyorsa, endişelenmeye gerek yoktur: Ama sıklıkla gerçekleşiyorsa, tüm beden bundan zarar görebilir; çünkü en önemli iyileşmeyi ve dinlenmeyi ancak uykudan alabiliriz. Dinlendirici bir uykunun şartlarının oluşmasını sağlayabilen pek çok ve gerçekten etkili bitkisel ilaç vardır, ama genellikle doğal bir uykuya varılabilmesini sağlayan, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar yeterli olabilir.

En etkili uyku getirici bitkiler: Kediotu kökü, şerbetçiotu, oğulotu eşit oranda karıştırılabilir veya teker teker de kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1-2 tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce, soğutmadan ve balla tatlandırılarak içilir.

Sarı kantaron çayı da aynı biçimde hazırlanarak, yatmadan önce içilebilir.

Bitki dozları kişiden kişiye değişebilir, yukarıdaki bitkilerde aşırı doz sakıncası ise kesinlikle söz konusu değildir.

Orta boy bir soğanı soyarak bir bardak dolusu sütün içine koyun, çok hafif ısıda tutup, kaynama derecesine getirmeden iyice demleyin. Yatmadan hemen önce içilen süt çok rahat bir uyku sağlayacaktır.

Bolca balla tatlandırılan sıcak bir nane çayı da rahatlatıcı olabilir.

Sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerin çoğu, dinlendirici ve sağlıklı bir uyku için gerekli şartları oluşturabilir. Mayıs papatyası, ıhlamur, kırmızı yonca bu amaç doğrultusunda kullanılabilir. Lavanta yağı da, kesme şeker üstüne birkaç damla damlatılarak kullanılabilir. Rezene, anason, frenk kimyonu(havanda hafifçe ezilerek) ve oğulotu(çok ince kıyılarak) eşit oranda karıştırılır ve yarım veya bir yemek kaşığı dolusu, bir bardak kaynar suyla haşlandıktan 10 dakika sonra süzülür. Akşam saatlerinde ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, balla tatlandırılarak günde 2 bardak içilir.

Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, banyo katkısı olarak deri tarafından da emilebilir. Bu uygulama sayesinde, midesi duyarlı olanların ve özellikle çocukların uyku düzensizlikleri yoluna koyulabilir. Yatmadan önce yaptırılan bir ıhlamur banyosu uyku getirir. Mayıs papatyası banyosu da uyku getirir ve ayrıca, bebeklerin diş çıkarma sıkıntılarına karşı da başarıyla kullanılabilir.

Aşağıdaki kediotu kökü banyosu, adı geçen tüm bitkilerin kullanımında temel reçete olarak algılanmalıdır: Bir litre kaynar suya bir veya iki avuç dolusu kediotu kökü eklenir, yarım saat demlendikten sonra süzülür ve yatmadan hemen önce 15-20 dakika süreyle alınacak tam banyonun sıcak suyuna eklenir. Bu yöntemle, el ve ayak banyoları da alınabilir.

Nevraljik hastalıklar

Bu bölüme gelinceye kadar, genellikle ruhsal nedenlerden kaynaklanan problemleri ele aldık. Bundan sonra ise, sinir dokularında ortaya çıkan organik problemlerin şifalı bitkilerle tedavi edilebilirliğini gözden geçireceğiz. Bu organik problemler arasında, örneğin multipl skleroz gibi önemli veya baş ağrısı gibi daha basit işlevsel problemlere değineceğiz.

Baş ağrısı

Baş ağrısı, çeşitli ruhsal veya organik işlev bozukluklarından, örneğin stres ve gerginlikten, sindirim yetersizliğinden veya duruş yanlışlığından(örneğin oturma yanlışlığı) kaynaklanabilir. Nedenlerin çeşitliliğine uygun olarak, baş ağrısına karşı kullanılan bitkilerin sayısı da azımsanamayacak miktardadır. Kediotu kökü, fesleğen, mayıs papatyası, mürver çiçeği, lavanta, oğulotu, biberiye, nane, kekik, pelinotu, civanperçemi, kokulu menekşe, ısırganotu. Bu listeden de anlaşılacağı gibi, yalnızca ağrıyı azaltıcı ilaçlarla yetinilmeyip, değişik etki alanları olan ilaçlarla da baş ağrısı geçiştirilebilir ve hatta tümüyle tedavi edilebilir. Burada karşımıza yine baş ağrısına yol açabilecek olan nedenlerden bazıları çıkıyor: Çevre kirliliği, kötü ışıklandırma veya ense kaslarında gerginlik, göz yorgunluğu, duruş veya oturma yanlışlıkları, kan basıncında değişiklikler, kötü beslenme, sindirim bozukluğu, veya yetersizliği, alerjiler vs.

Öncelikle genel anlamda birkaç tavsiye. Baş ağrısı neden kaynaklanırsa kaynaklansın, yukarıda adı geçen bitkilerden herhangi birinin katkısıyla hazırlanan banyolar rahatlatacaktır; bu banyo katkılarına lavanta eklemekle etki arttırılabilir. Uçucu yağ içeren aromalı bitkiler, örneğin lavanta, nane veya biberiye yağları da, koklanarak veya şakakları ve alnı ovalayarak kullanılabilir. Her iki uygulama sırasında veya sonunda ağrılar şaşılacak kadar kısa sürede kesilebilir. Özellikle nedeni teşhis edilemeyen baş ağrılarına karşı uzun süre ısırganotu çayı içimi sayesinde şaşırtıcı sonuçlar alınabilir.

Şifalı bitkilerin yanı sıra gevşeme alıştırmaları, meditasyon veya bir parkta yapılan yürüyüşler gibi, kişiyi rahatlatabilecek yöntemlerin uygulanması da yararlı olabilir.

Baş ağrısına yol açan organik nedenlerin başlıcaları, sindirim bozuklukları(örneğin sindirim yetersizliği ve kabızlık), kas ve sinir gerginlikleri, herhangi bir iltihaplanma ve adet görme problemleridir.

Mideyle ilgili baş ağrılarında, gaz söktürücü ve sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar gereklidir. Aşağıdaki eşit karışım öncelikle tavsiye edilir:

Lavanta, pelinotu, oğulotu, mayıs papatyası, frenk kimyonu. İnce kıyılıp, havanda hafifçe ezilerek karıştırılan bitkilerden bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu çay ihtiyaç duyulduğunda içilir.

Baş ağrısına yol açan neden eğer kronik kabızlık ise, sindirim sistemi bölümünde dile getirilen tavsiyelere uyulması gerekir.

Ense ve omuz kaslarında gerginlik yaratan duygusal stres ve duruş/oturuş yanlışlıkları genellikle baş ağrısına yol açar. Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, örneğin kediotu kökü bu durumlarda en etkili ilaçtır.

Adet görme problemleri de baş ağrısına yol açabilir ve bu durumda en doğru yol, hormon dengesini düzenleyici tedavilerdir. Bu konu, cinsel sistem bölümünde ele alınmaktadır. Ama acil önlem olarak, civanperçemi veya kediotu kökü çayı yardımcı olacaktır(eşit karışım da olabilir). Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda veya adet döneminden 3-4 gün öncesinden başlamak üzere, günde 2 bardak içilebilir.

Migren

Bu çok rahatsız edici ve şiddetli baş ağrısına genellikle, mide bulantısı, kusma, görme bozuklukları ışığa ve sese karşı duyarlık eşlik eder. Ağrı saatlerce veya günlerce sürebilir.

Baş ağrısında olduğu gibi, migren de değişik nedenlerden kaynaklanabilir. Bu yüzden, belirli migren krizlerine karşı kullanılabilen bitkilerin ayrı ayrı denendiği, uzun süreli bir tedavi uygulanması doğru olacaktır. Migrene yol açan nedenin teşhisi için bir uzman doktora başvurmak en doğru davranış olacaktır, çünkü özellikle migrende, hastanın kendi durumuna teşhis koyabilmesi çok zordur. Ama migren bazen çok düşük kan basıncından da kaynaklanabilir ve bu durumda en uygun ilaç, alçak veya yüksek kan basıncını dengeleyebilen, ökseotu çayıdır. Günde 1-2 bardak çay yeterlidir. Ayrıntılar için, kitaptaki ökseotu bölümüne bakınız.

İlk migren krizi belirtileri sırasında kullanılan bazı bitkiler, ağrının şiddetini azaltabilir: Kediotu kökü, oğulotu, şerbetçiotu çayı içilebilir veya bu bitkilerin tentürleri kesme şekere 15-20 damla damlatılarak alınabilir.

Ayrıca, 10 dakikalık sıcak bir ayak banyosu, 2 yemek kaşığı dolusu arap sabunu veya bir avuç dolusu ince kaya tuzu veya biberiye banyo katkısı ile, yani elde ne varsa onunla hazırlanır ve uygulanırsa, çok rahatlatıcı olabilir. Ayak banyoları her zaman alınabilir ve herhangi bir yan etkisi yoktur. Yalnızca, aşırı derecede varis sıkıntısı çekenler dikkatli olmalıdırlar. Ama böyle bir durumda da, alın ve şakaklara çiğ patates dilimleri ile kompres uygulanabilir.

Migrene veya baş ağrısına karşı, bir yılda iki ay boyunca , hiçbir yan etkisi olmayan bir çay kürü uygulanabilir: Kediotı kökü, arslanpençesi, lavanta, mercanköşk, ıhlamur, nane çok ince kıyılır ve eşit oranda karıştırılır. Bir yemek kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür ve hemen içilir. Akşam yemeklerinden sonra içilen bu 1 bardak çay yeterlidir.

Migrene bazen bir tek neden yol açabilir, ama genelde değişik etkenlerin birleşmesinden kaynaklandığı varsayılır; bu konuda birkaç örnek.

Beslenme: Migrenin oluşmasına yol açan başlıca etken, bazı besin maddelerinin neden olduğu alerjik tepkidir. Bu tepkiyi oluşturabileceği varsayılan besin maddelerinin tam bir listesi, tüm besin maddelerini içerebilir. Alerjik tepki oluşturabilecek başlıca besin maddeleri, kırmızı et, çikolata, süt ve süt ürünleri, kahve, koyu çay, beyaz şeker, mayalı ürünler, B Vitamini karışımları, turşular, hayvansal yağlar, alkol (özellikle kırmızı şarap ve türevleri).

Alerjik tepki genellikle bir tek besinden kaynaklanmayıp değişik ürünlerin etkilerinin birleşerek kritik sınırın aşılmasıyla oluşur. Belli bir besinin veya besinler grubunun alerjik tepkisinden kuşkulanıldığında, iki gün oruç tutulmalı ve sonra bu besinler tek tek beslenme programına alınmalıdır. Eğer migren bir tek besin maddesinden kaynaklanıyorsa, bu yolla o madde saptanabilir ve beslenme programından çıkarılır. Sindirim sisteminin desteklenmesi için, 2-3 ay boyunca değişimli olarak, pelinotu, eğir kökü, sarı kantaron, rezene, frenk kimyonu, hindiba, melekotu kökü, nane, biberiye, mayıs papatyası, ısırganotu gibi bitkilerin çayı, günde 1-2 bardak, yemeklerden sonra içilmelidir. Bu kürün ardından yine 2 gün oruç tutulur ve kuşku duyulabilecek besin maddeleri kademeli olarak tüketilmeye başlanarak, alerjik tepki oluşup oluşmadığı saptanabilir.

Stres: Sinirsel gerginliğe yol açtığı için, migrene yol açan başlıca etkenlerdendir. Bu durumun kontrol altına alınabilmesi ise ancak, gevşeme alıştırmaları yapılarak veya psikoterapi yöntemleri uygulanarak sağlanabilir. Günlük görevleriyle başa çıkamaz hale gelen, sürekli düş kırıklığına uğrayan, ama her şeye rağmen mükemmeliyetçilikte direnen kişiler, stres kaynaklı migren hastası olmaya adaydırlar. Bu durumlarda, sinir sistemini yatıştırıcı ve güçlendirici ilaçlar yardımcı olabilir: Yulaf, şerbetçiotu, ökseotu, kediotu kökü, sarı kantaron, arslankuyruğu.

Eğer migrene bitkinlik ve yorgunluk halleri eşlik ediyorsa, centiyane kökü, eğir kökü, kekik ve civanperçemi, biberiye gibi, sinir sistemini uyarıcı bitkilerin çayları kullanılmalıdır.

Ginseng kökü veya güvenilir preparatları, stres kaynaklı tüm migren türlerinde, iyileşme belirtileri görülünceye kadar uzunca bir süre kullanılmalıdır.

Hormonel problemler: Adet kanamalarının başlamasıyla veya menopoz sürecinde ortaya çıkan hormonel problemler, kadınlarda migrenin başlıca nedenlerindendir. Hormon dengesinin tedavi edilmesine yönelik uzun süreli bir bitkisel tedavide, ökseotu, hayıt meyvesi, ayrıca ülkemizde tanınmayan, Çin kökenli yams kökü (Dioscorea villosa) ve Kuzey Amerika kökenli False unıcorn root/kök (Helonias dioica), başarıyla kullanılabilir. Ayrıntılı bilgiler, kitabın cinsel sistem bölümünde verilmektedir.

Yapısal problemler: Migren, boyun omurundaki veya omurganın herhangi bir bölümündeki yapısal bozuklukların kas ve sinir hastalıklarına yol açmasından da kaynaklanabilir. Eğer böyle bir problemden kuşkulanılıyorsa, bir kemik hastalıkları uzmanına başvurulması gerekir.

Sinir ağrıları (Nevralji)

Sinir ağrıları, bir sinirin duyu dalları boyunca veya duyu dallarının sona erdiği bölgelerde çok şiddetli biçimde ortaya çıkabilir. Bir enfeksiyondan veya herhangi bir kemik hastalığından, ama genelde yanlış beslenme, stres veya dinlenme yetersizliğinin yol açtığı bir genel güçsüzlükten kaynaklanabilir.

Sinir ağrılarının tedavisi ancak, ağrılara yol açmış olan etkenlerin ele alınmasıyla mümkün olabilir. Bir genel güçsüzlük söz konusu ise, beslenmenin iyileştirilmesi gerekir. Bol miktarda taze meyve tüketilmeli ve düzelme görülene kadar B Vitamini kompleksi kullanılmalıdır. Belirli bir süre boyunca bedenin dinlendirilmesi ve gerginliklerin giderilmesi gerekir.

Kediotu kökü, ginseng kökü, şerbetçiotu, sarı kantaron, passiflora öncelikle önerilir. Bitki çaylarının ve preparatlarının yanı sıra, biberiye, lavanta ve sarı kantaron yağları ile ağrılı bölgelere yapılan friksiyonlar, ağrıyı büyük ölçüde azaltabilir.

Tüm sinir hastalıklarında bol miktarda yulaf kullanılması gereği hiçbir zaman unutulmamalıdır! Besin olarak yulaf ezmesinin veya lapasının yanı sıra, yeşil yulaf bitkisi de, tentür, çay ve banyo katkısı biçiminde başarıyla kullanılabilir.

Multipl skleroz (yaygın sertleşme)

Merkez sinir sisteminin en sık görülen hastalığıdır. Çok çeşitli belirtilerle ortaya çıkar ve gidişi önceden belirlenemez. Sinir lifi boyunca bozulmalara(dejenerasyona) yol açan kronik bir hastalıktır. Neden veya nereden kaynaklandığı henüz açıklığa kavuşturulamamıştır: Virüslerle veya bağışıklık süreçleriyle bağlantılı olabileceği varsayılmaktadır.

Bütünsellik açısından bakıldığında(bedenin ve ruhsal boyutun bütünlüğü), organik bozukluklara yol açabilen bu tür bir hastalık ancak, ruhsal dengenin bozulması sonucunda oluşabilir. Bedenin ve ruhsal boyutun, hastalıkların tedavisinde bir bütün olarak ele alınması gerektiğine göre, bu hastalıkta da, bozulmuş olan ruhsal dengenin yeniden kurulmasına çalışılmalıdır. Multipl skleroz hastalığının ilerleyişini durdurmak, uygun şifalı bitkilerin kullanımı, beslenmenin ve sindirimin özenle kontrolü sayesinde ümkün olabilir.

Sağlıklı beslenme programları üzerine yazılmış olan pek çok kitaptan yararlanılabilir; ama burada önemli olan, süt ve süt ürünlerinden tamamen uzak durmak ve yapışkan albümin içeren tahıl ürünlerini (örneğin buğday ve mısır unu) eğer mümkünse sınırlamaktır. Ayrıca, doymuş yağ asitlerini en aza indirmek ve doymamış yağ asitlerini birkaç misli arttırmak gerekecektir. Sinir sisteminde oluşmuş olan bozuklukların(dejenerasyonun) yeniden düzeltilebilmesinde önemli rol üstlenebileceğine inanılan doymamış yağ asitleri, kapsül biçiminde de kullanılabilir.

Multiple skleroz son derece karmaşık bir hastalıktır ve mutlaka uzman doktor tedavisi gerektirir.

Zona (sinir iltihabı)

Sinir düğümünde oluşan bir virüs enfeksiyonundan kaynaklanan, çok şiddetli ağrılara yol açan, doğru tedavi edilmediğinde uzun sürebilen bir hastalıktır. Bu enfeksiyon sırasında deri üstünde, içi sıvı dolu koyu kırmızı renkli kabarcık kümeleri oluşur.

Zona hastalığında sinir hücreleri, sinir sistemini güçlendirici ilaçlarla desteklenmelidir. Mikrop kırıcı ilaçlar, enfeksiyonu yenebilmek için organizmaya yardımcı olabilirler. Ayrıca, ağrı kesici ilaçlar, sinir sistemini yatıştırıcı bitki kullanımı yoluyla alınmalıdır. Tüm bu önlemleri içeren, etkili bir bitki karışımı şöyle olmalıdır: Echinacea kökü 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü, yulaf 1 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, passiflora 1 ölçü, kekik 1 ölçü, çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Echinacea, Kuzey Amerika kökenli bir bitkidir ve ülkemizde tanınmaz, ancak standart preparatları eczanelerden temin edilebilir.

Passiflora da, eczanelerden şurup formunda temin edilebilir.

Dıştan uygulanabilecek çeşitli tedavilere de değinmek gerekir. Bu doğrultuda, yukarıda adı geçen bitkilerle ve ayrıca civanperçemi katkısı ile yapılacak tam veya lokal banyolar önemle tavsiye edilir. Rahatsızlıklar azalana kadar sürdürülecek bu tedavi sırasında, çok yönlü beslenmeye özen gösterilmeli ve B Vitamini kompleksleri kullanılmalıdır.

Ayrıca, yeşil herdemtaze (Sempervivum tectorum) bitkisinin etli yapraklarından elde edilen özsu ile hasta bölge sık sık nemlendirildiğinde, ağrılar çok kısa sürede sona erer ve hızlı bir iyileşme sürecine girilir.

Sinir sistemini güçlendirici bitkiler (Neurotonic)

Korku ve stres, tanımı olanaksız dolaşım sistemi aksaklıklarına (kardiyovasküler sistem) yol açabilir. Kişinin bedensel ve ruhsal özellikleri bu durumda başlıca etkenlerdir. Tüm kalp ve kan dolaşımı aksaklıklarında, rahatlatıcı ve sinir sistemini güçlendirici droglar mutlaka kullanılmalıdır. Çünkü bu tür rahatsızlıklar genellikle korku ve stresten kaynaklanabilir.

Önerilebilecek bitkiler: kediotu kökü, arslankuyruğu, oğulotu, papatya, ıhlamur, yulaf, frenk kimyonu. Rahatsızlığın özelliklerine uygun bitki seçimi için, kitabın şifalı bitkiler bölümüne bakılmalıdır.

Bilinçli kullanıldığında, şifalı bitkilerle tedavi bilimi(Fitoterapi), kan dolaşımı aksaklıklarına karşı kullanılabilecek pek çok olanak sunabilir. Ama bu tür rahatsızlıkların doktor kontrolünde tedavi edilmesi gereği kesinlikle unutulmamalıdır! Bazı hastalıkların özelliklerini gözden geçirirken, her insanın kendine özgü bir yapıya sahip olduğunu da unutmamalıyız. İnsan, bir ders kitabı değildir!

beaverss
03-11-2015, 06:46
Solunum Sistemi

Soluduğumuz hava yoluyla, her tür çevresel etkiyle doğrudan ilişki kurmuş oluruz. Yaşamın soluğunu içimize çektiğimizde, bu havayı tüm insanlarla, yeryüzündeki tüm canlılarla paylaşmış oluruz. Solunum yoluyla, ağaçlarla ve denizlerle bütünleşiriz. Bir dakika boyunca 10-15 kere soluk alırız. Her gün binlerce balonu şişirebilecek kadar havayı kullanmamız gerekir. Böylece beden, yaşam kaynağı oksijeni havadan alır ve kanda oluşmuş olan karbondioksiti hava yoluyla dışarı atar. Soluduğumuz havanın yalnızca beşte biri oksijendir. Bedenimiz, yaşamını sürdürebilmek için bu elemente muhtaçtır, çünkü yaşam için zorunlu kimyasal enerjiyi ancak onun sayesinde sağlayabilir. Pek çok hücre, bir süre oksijensiz kalabilir, ama bazı hücrelerin oksijen gereksinimi süreklidir. Örneğin, beyin hücreleri oksijensiz kaldıkları birkaç dakika sonunda ölürler ve bu ölümün geriye dönüşü yoktur.

Solunum ve dolaşım sistemleri, beden hücrelerinin oksijenle beslenmesinden sorumludurlar. Soluk alıp verme ritminin düzenlenmesi ise beyinde programlanır. Aldığımız her solukla, gerekli yaşam enerjisini içimize çekeriz. Bu nedenle, gaz değiş tokuşunun engellenmesine yol açan solunum problemleri, bedensel canlılığın azalmasına, metabolizma sorunlarının artmasına ve dokuların yıkımına yol açar.

Solunum sisteminin işlevi ve oluşum biçimi, uyum ve bütünlüğün karmaşık, ama güzel bir örneğini oluşturur.

Solunum hastalıklarına karşı önlemler

Yalnızca beslenmemiz değil, solumamız da bizi biçimlendirir. Solunum yalnızca başka organları ve sistemleri etkilemekle kalmaz, hastalıklara da yol açabilir. Beden bir bütün olduğuna göre, bu etkileşimin ters yönde gerçekleşmesi de olasıdır. Akciğer tedavisinde, dolaşım sisteminin durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Kalp ve dolaşım sistemi hakkında öğrendiklerimiz, akciğerler için de önemlidir. Bu doğrultuda, sindirim sisteminin ve özellikle dışkılama organlarının durumuyla da ilgilenmek gerekir; çünkü akciğerler, bağırsakların, böbreklerin ve derinin görevini, yani bedende oluşan atıkların dışkılanma görevini paylaşır. Bu organlardan herhangi birinde bir problem oluştuğunda, beden, öteki organlara daha fazla görev yükleyerek, dengeyi sağlamaya çalışır. Ama, atıkların dışkılanmasında akciğerlerin rolü sınırlıdır. Örneğin, bağırsaklardaki bir tıkanıklığa akciğerler çözüm üretemez.

Doku ortamı sürekli olarak oksijenle beslendiğinde, pek çok hastalıklı doku değişiklikleri önlenmiş olur. Kan dolaşımı yoluyla dokulara taşınan oksijenin miktarı ise, öncelikle solumaya bağlıdır.

Değinilen konulara bakıldığında, bu sistem için öngörülecek olan önlemlerin, öncelikle düzenli beden hareketleri yapmak ve doğru solumak olduğu görülür. Solumak, farkına varılmadan gerçekleşen bir işlevdir, ama doğru ve bilinçli solunumun değeri anlatılmakla bitmez.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi, burada da geçerli olan başlıca kural şudur: En etkili önlem, doğru yaşam biçimidir. Beslenme, hareketlilik ve yaşam kalitesi, akciğerlerin sağlığını büyük ölçüde etkiler. Akciğerlerin sağlığının korunabilmesi için, kişinin iç dünyası ve dış dünyası uyumlu bir akış içinde olmalıdır. Soluduğumuz hava eğer kirli ise, ormanların yapısında bozulmalar olduğu gibi, akciğerlerin yapısında da bozulmalar başlar. Kimyasal atıklarla, gazlarla ve dumanla kirletilmiş havadan kaçınmak gerekir. Duman konusu açılmışken, sigaradan da söz etmek gerekir. Tütün kullanımı, birey ile çevresi arasında katran ve külden bir katman oluşturarak, akciğerlerin ekolojik işlevini sınırlar. Bu durum, bronşitten kansere kadar uzanabilen çok önemli problemlere yol açabilir. Ayrıca, bedenin geri kalan bölümünün gereksinimi olan oksijen miktarının azalmasından kaynaklanabilecek oluşumları da unutmamak gerekir. Eğer kendimizi ve çevremizi iyileştirmek istiyorsak, sigarayı bırakarak iyi bir başlangıç yapabiliriz.

Ayrıca, tanınması ve kaçınılması gereken daha başka türsel tehlikeler de var. Bir enfeksiyondan (bulaşıcıdan) korunmanın en basit yolu, o enfeksiyon kaynağından uzak kalmaktır. Ama her zaman ve her yerde böyle davranamayacağımıza göre, bedenimizin savunma ve bağışıklık sisteminin hep sağlıklı ve çalışır durumda tutulması kaçınılmazdır. Bu şansa sahip olan beden, dış etkenlere karşı kendini korumada olağanüstü başarılara ulaşabilir. Ama bu düzeye ulaşabilmesi için onu, çeşitli vitaminleri içeren dengeli bir beslenmeyle ve düşüncelerin, duyguların, davranışların dengeli ve sağlığı destekleyici olduğu bir yaşam biçimiyle güçlendirmemiz gerekir. Bu bağlamda, gereksiz yere veya gereğinden fazla antibiyotik kullanımına son verilmesi doğru olur. Gerektiğinde ve gereğince kullanıldığında hayat kurtarabilen bu tür ilaçlar, sağlığımızı korumakla görevli olan savunma ve bağışıklık sistemini tam anlamıyla iflas ettirebilme gücüne de sahiptirler.

Ayrıca, antibiyotikler, uzun süreli kullanımları sürecinde, alışılmışın üstünde dirençli bakterilerin üremesini sağlayabilirler ve bu durum, söz konusu hastalığın tedavisinin giderek zorlaşmasına yol açar. Doktorların gözlemlerine göre, bu tür gelişmeler son otuz yıl içinde giderek endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Doğru bir yaşam biçimi ve uygun şifalı bitkiler seçimi sayesinde, çoğu zaman antibiyotik kullanımına gerek kalmayabilir.

Solunum Sistemine Yararlı Şifalı Bitkiler

Solunum sisteminin tüm organları, doğru seçilen şifalı bitkilerden yararlanabilir. Bu bitkiler, mukozanın işlerliğini destekleyerek, gaz alış verişinin en yüksek düzeyde gerçekleşmesini sağlar, akciğer dokusunun dışkılayabilme yeteneğini arttırarak, hava nem oranının dengelenmesini ve böylece mukoza zarlarının korunmasını düzenler. Solunum ritmini dengeleyen sinirsel tepkimeleri (reaksiyonları) güçlendirir. Kan dolaşımını uyararak, akciğer dokusunun canlılığını korumasını garanti eder ve tüm dışkılama işlevlerini uyararak, temiz ve uyumlu bir bedensel işleyişin koşullarının sürekliliğini sağlar.

Solunum sistemini bir bütün olarak gördüğümüzde, bu alanda oluşmuş olan bir hastalığı gerçekten tedavi etmek istiyorsak, bedenin tümünü gözden geçirmemiz ve belki de tedavi etmemiz gerekir. Doğa bize, solunum sistemini etkileyen(pectoral) ve aynı zamanda başka sistemlerde de olumlu etkilere yol açan bitkiler sunduğuna göre, geniş çaplı bir bağdaşım(uygunluk) içinde çalışabiliriz.

Burada, şifalı bitkileri etki alanlarına göre titizlikle sıralamak gereği olmasa da, bazı ana hatların belirtilmesi yararlı olabilir. Gözden geçireceğimiz bitkiler: Solunum sistemini uyaranlar, rahatlatanlar, dengeleyen/normalleştirenler(amphoter) ve mukoza koruyucular (demulcentia).

Solunum sistemini uyaranlar

Bu sınıflandırılmada yer alan bitkiler, sindirim sistemindeki bazı sinir uçları yoluyla ilettikleri reflekslerle, solunum sistemi sinirlerini ve kaslarını uyarırlar. Bu durum, balgam dışkılama gereksinimine yol açar. Balgam söktürücü(expectorant) droglar da, balgamın solunum sisteminden sökülüp dışkılanmasına yardımcı olurlar. Uyarıcı bitkiler sırasıyla: Sütotu, yaban yasemini, koyungözü, adasoğanı, çuhaçiçeği(bitki ve kök), kekik, rezene, meyan kökü.

Solunum sistemini rahatlatanlar

Bu bitkiler, öncelikle, akciğer dokusunun gerginliğini azaltır ve bu yolla, gerginlik veya aşırı hareketlilik(hiperaktivite) nedeniyle oluşan problemlere karşı kullanılabilir. Bilimsel bir açıklaması olmadığı halde, gerginliklerin giderilmesi balgam akışkanlığını arttırır ve böylece balgamın dışkılanabilmesini sağlar. Pek çok bitki bu sınıfa alınabilir, ama aşağıdakiler en önde gelenlerdir: Andızotu kökü, anason, sinirliot, melekotu kökü, keten tohumu, denizüzümü, kekik, lavanta.

Solunum sistemini normalleştirenler (Amphoter)

Amphoter etkime yöntemi, çelişkili etkiler oluşturabilen bitkiler kullanıldığında yararlı olabilir. Amphoter, kimyasal bir terimdir ve baz ya da asit özellik gösteren, bazlara karşı asidik, asitlere karşı bazik özellik gösteren, bazik ve asidik özelliklerin her ikisini de taşıyan drogların tanımlanmasında kullanılır.

Amphoter ilaçlar, normalleştirici/dengeleyici özelliklere sahiptir ve hastalığın belirtilerine göre etkenliklerini değiştirerek, problemin çözülebilmesini sağlarlar. Fitoterapide bu tür bir uygulamanın yer alıyor olması, ilk bakışta şaşkınlığa yol açabilir. Çünkü bilimsel tıp, her ilaçtan, dozaja bağlı ve kolay kontrol edilebilen, belirli bir etki bekler. Bu beklenti, bedeni eğer genel anlamda bir makine olarak görüyorsak geçerlidir. Ama bedeni sistemlerden, organlardan ve hücrelerden oluşan bir bütün olarak gördüğümüzde, tedavi eden kişinin öncelikli görevinin, bedenin kendini iyileştirme işlevini desteklemek ve güçlendirmek olduğunu göz ardı edemeyiz. İşte burada, amphoter drogların, söz konusu sistemdeki hastalığın gerektirdiği etkiyi oluşturarak, bedenin kendi dengesini yeniden sağlayabilmesine yardımcı olduğunu görüyoruz. En önemli amphoter droglar sırasıyla: Bozotu, küçük çiçekli sığırkuyruğu çiçeği, andızotu kökü, sütotu, mercanköşk, sinirliot, ökaliptüs yaprağı.

Mukoza koruyanlar (Demulcent)

Bu tür droglar, tahriş olmuş veya iltihaplanmış olan mukozayı rahatlatır, yükünü hafifletir ve yumuşatır. Sümüksel özellikleriyle, mukozayı ve öteki dokuların yüzeylerini korur ve kayganlıklarını sağlarlar. Tedavi, onların bu yardımlarıyla gerçekleşebilir. Akciğerler için en önemli olanlar şunlardır: Hatmi(bitki ve kök), öksürükotu, ebegümeci, sığırkuyruğu çiçeği, keten tohumu, meyan kökü, salep.

Solunum Sisteminin Hastalık Belirtileri

Adları belirlenmiş olan tüm solunum hastalıklarının ve hastalık belirtilerinin, genelde iki ana durumdan kaynaklandığı söylenebilir: Yığılma/birikme durumu ve kramp/spazm durumu. Yığılma/birikme durumları, gereğinden fazla üretilen veya yeterince dışkılanamayan balgamın akciğerlerde birikmesiyle oluşur. Bu durum, zamanla dejenerasyona(bozulmaya) yol açar. Bronş kaslarının spazmı(bronşiyospazm), solunum hastalıklarında ikinci bir grup oluşturur ve pek çok nedenden kaynaklanabilir.

Bu iki grubun dışında kalan hastalıklar ise (örneğin akciğer kanseri), bedenin bir bütün olarak ele alınıp tedavi edilmesi gereği ile ilgili örneklerdir.

Yığılma/birikme (Kongestion)

Bilimsel tıp genelde, akciğer, burun veya boğazdaki birikimlerin, bakteri veya virüs enfeksiyonlarından kaynaklandığını kabul eder. Ama enfeksiyonun, bir organdaki birikimden kaynaklandığını düşünmek herhalde daha doğru olurdu. Virüsler bedende ancak, uygun yaşam alanı bulduklarında çoğalabilirler. Akciğerdeki balgam birikimi, virüslerin çoğalabileceği, uygun bir yaşam alanıdır, ama normal bir durum değildir. Yalnızca enfeksiyon tedavi edildiğinde, hastalığın asıl nedenini oluşturan durum ortadan kalkmış olmaz. Aynı rahatsızlığın yinelenmemesini sağlamak için, balgam birikiminin de tedavi edilmesi kaçınılmazdır.

Balgam birikimlerinin oluşumunda, genelde beslenme biçiminin de payı vardır. Balgam yaptırıcı besin maddeleri bedenin gereksinimini aşan oranlarda tüketildiğinde, örneğin akciğerlerde balgam oluşumu artar. Bu doğal temizlik işlevi, antibiyotiklerle baskı altına alındığında, bir balgam birikiminden, kronik veya dejeneratif (organ bozukluğu) hastalıklara uzanan yol açılmış olur. Bu nedenle, balgam birikimiyle ilgili tüm solunum sistemi hastalıklarında, balgam yaptırıcı özelliği öne çıkmayan besin maddelerinin tüketimine öncelik verilmelidir. Örneğin bir sinüzit olayında eğer balgam/sümük birikimi oluşmuşsa, olası mukoza iltihaplarının oluşumuna katkı sağlayabilecek maddeleri daha az içeren besinlerin tercih edilmesi yararlı olacaktır. Herhangi bir hastalığın söz konusu olmadığı durumlardaki sümük ve balgam birikimlerinin bile, uzun sürede bedeni zorlayabileceği veya dejeneratif hastalıklara yol açabileceği söylenebilir. Çünkü bu birikimler, metabolizmanın dışkıladığı zararlı ve zehirli maddeleri bünyelerinde tutarlar. Balgam veya sümük, aslında kötü maddeler değil, bedenin ürettiği doğal karbonhidratlardır ve beden atıklarının dışkılanmasında önemli işlevleri vardır. Biz yalnızca, bedenin bu maddeleri gereğinden çok üretmemesine dikkat etmeliyiz ve bunun için de, bu maddelerin hangi besinlerden kaynaklanabileceğini bilmemiz gerekir. Bu besin maddeleri :

Yoğurt dahil, tüm süt ürünleri, yumurta, özellikle yapışkan albümin içeren, buğday, yulaf, çavdar ve arpa türü tahıllar, şeker, patates ve nişasta içerikli besinler.

Balgam üretiminin azaltılmasını amaçlayan bir diyette, adı geçen bu besin maddelerinin yerine, taze meyve ve meyve suları tüketilmelidir.

Öksürük

Öksürük, pek çok şifalı bitki ile tedavi edilebilir. Ama, bitkileri kullanan herkesin, öncelik tanıdığı bir bitkisi veya bitki karışımı vardır ve bitki karışımlarının kullanımı genelde daha yararlı olur.

Karışımlar: Ebegümeci, meyan kökü, sinirliot ve hindiba, eşit oranda, ince kıyılarak karıştırılır. 1-2 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, balla tatlandırılıp, yudumlanarak içilir. *İnatçı öksürüğe karşı, hatmi kökü çayı, yarım saatte 1 yudum içilir. İnce kıyılmış 2 yemek kaşığı dolusu kök, 1 litre suda ağır ateşte 2 saat kaynatılır ve süzülür. *İnce soğan dilimleri, nöbet şekeriyle birlikte şurup kıvamına gelene kadar kaynatılır. Saat başı 1 tatlı kaşığı şurup içilir. *Öksürük gıcığı, biraz sirke eklenmiş 1 tatlı kaşığı toz şeker alındığında sakinleşir. *Limon suyu karıştırılmış bal, balgam söktürücüdür. * 1 avuç dolusu arpa, 1 litre suda yarım saat kaynatılır, süzülür ve biraz balla tatlandırılır. Yarım saatte 1-2 yudum içilir. *Rendelenmiş kara turpa bal karıştırılır. 1-2 saat sonra oluşan şuruptan saatte 1 tatlı kaşığı alınır. Şurup, 1 günden fazla bekletilmez. *125g nöbet şekeri, 125g kuru üzüm ve 2-3 tatlı kaşığı ince kıyılmış meyan kökü, 1 litre suda, suyun yarısı kalana kadar kaynatılır. Günde 2-3 kere, 1 yemek kaşığı dolusu alınır. *Çok iyi yıkanan 3-4 patates, kabuğu soyulmadan haşlanır, haşlama suyu, nöbet şekeriyle kaynatılır. Günde 2 kere, 1 bardak sıvı, yudumlanarak içilir. *Andızotu kökü 20g, kekik 15g, çuhaçiçeği kökü 5g ince kıyılmış olarak karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak soğuk suya eklenir, kaynama derecesine geldikten sonra 1-2 dakika kaynatılır ve süzülür. Biraz balla tatlandırılarak, günde 2-4 kere 1 bardak çay, soğumadan, yudumlanarak içilir. *Çuhaçiçeği kökü 20g, ezilmiş anason 10g, ebegümeci yaprağı 10g, ezilmiş rezene 10g. Bu karışımdan 1 tatlı kaşığı dolusu, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Sıcak çay balla tatlandırılarak, günde 2-3 kere 1 bardak, yudumlanarak içilir. *Taze sinirliot yaprakları havanda biraz ezilir, biraz su eklenir ve kaynama derecesine kadar ısıtılır. Süzmeden, bolca balla karıştırılır. Öksürük ateşli de olsa, saatte 1 tatlı kaşığı dolusu alınır. *1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış gülhatmi çiçeği, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, 1 tatlı kaşığı balla tatlandırılır ve soğutulmadan, yudumlanarak içilir. *Meyan kökü 20g, gülhatmi çiçeği 10g, sinirliot 10g, çekirdeksiz kuşburnu 10g, ince kıyılmış olarak karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 1 tatlı kaşığı balla tatlandırılır, günde 2-3 kere 1 bardak çay, soğutulmadan, yudumlanarak içilir. *Kekik 20g, çuhaçiçeği kökü 10g, ezilmiş anason 10g, sinirliot 10g, meyan kökü 10g. 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve bal ile tatlandırılır. Günde 2-3 kere 1 bardak çay, soğutulmadan, yudumlanarak içilir. *Yaraotu çiçeği 30g, sinirliot 20g, ince kıyılarak karıştırılır. 1 yemek kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 kere 1 bardak sıcak çay, balla tatlandırılır ve yudumlanarak içilir.

Eğer öksürük, zayıf bir kalbe baskı yapıyorsa, karışıma 1 ölçek arslankuyruğu veya ökseotu eklemek gerekir. Bu katkı, kalbi rahatlatır ve gücünü arttırır.

Sinirsel kökenli kuru öksürüğü yatıştırmak için, öksürükotu, ebegümeci, keten tohumu gibi, mukozayı koruyucu ve solunumu rahatlatıcı bitkiler kullanılabilir. Ama genellikle sinirsel bir nedenden kaynaklanabileceği düşünülerek, aşağıdaki, sinir sistemini yatıştırıcı ve dengeleyici bitkilerin de kullanılması doğru olur: Oğulotu, lavanta, arslankuyruğu, kediotu kökü ve sarı kantaron.

Bronşit

Akciğerdeki büyük ve orta çaptaki bronşların mukozasında oluşan iltihabik süreçtir. Ama, akciğerdeki tüm hafif enfeksiyonlar genelde bronşit olarak tanımlanabilir. Eğer tedavi şifalı bitkilerle yapılacaksa, zaten tanım kargaşasıyla uğraşmaya da pek gerek yoktur. Bu tür durumlarda kullanılması gereken, balgam söktürücülüğü mukoza koruyuculukla bağdaştırabilen ve böylece iltihaplı dokuları rahatlatabilen, genelde öksürüğe karşı kullanılan bitkilerdir: Öksürükotu, keten tohumu, kestane yaprağı, kekik, hatmi, meyan kökü, ıhlamur, atkuyruğu, kediotu kökü, ısırganotu, çıbanotu, sarı kantaron, ebegümeci, ayrıkotu kökü, adaçayı ve soğan. Ayrıca, ökaliptüs, adaçayı veya buğuseptil ile inhalasyon tedavisi yapılabilir.

Karışımlar: Öksürükotu, leylak çiçeği, ıhlamur ve atkuyruğu ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 kere 1 bardak sıcak çay, balla tatlandırılır ve yudumlanarak içilir. Yatak istirahati gereklidir. *Mürver çiçeği ve ıhlamur, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. 1-2 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 2-3 bardak sıcak çay, kısa aralıklarla, yatakta içilir ve terlenir. *Ayrıca, ökaliptus, adaçayı veya buğuseptil ile buğu tedavisi yapılabilir. *Mürver çiçeği 2 ölçek, boyotu 2 ölçek, civanperçemi 1 ölçek, kekik 1 ölçek, ince kıyılarak karıştırılır. 4-5 yemek kaşığı dolusu (20g) bitki, 1 litre beyaz şarabın içinde 8-10 dakika ağır ateşte kaynatılır, süzülür ve saat başı 1 yemek kaşığı dolusu alınır. *Taze limon suyu ve balla hazırlanan sıcak limonata rahatlatıcıdır. *Pelinotu çayı, saat başı bir tatlı kaşığı alınır. Tüm akciğer iltihaplarında çok iyi sonuçlar verir.

Başka öneriler: Sıcak tuzlu suda 10-15 dakikalık el ve ayak banyoları. Göğse sıcak sirkeli su kompresleri, yarım saatte bir tazelenir. Balgamın böbrekler üzerinden dışkılanabilmesini sağlamak için, günde 2-3 bardak adaçayı, 1-2 hafta süreyle içilebilir.

Enfeksiyon durumunda, öncelikle sarmısak, kekik ve ökaliptus kullanılabilir. Kekik ve ökaliptusun içerdiği uçucu yağlardan, buğu tedavisi ve banyo katkısı olarak da yararlanılabilir. Bronşitte uygulanacak tedavi banyosunda, kekik ve ökaliptus eşit oranda karıştırılır. 2 avuç dolusu bitki karışımı, 2 litre kaynar suya eklenir, 30 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. 37-38 derece sıcaklıktaki banyo suyunda 15-20 dakika kadar kalınır. Banyo sonunda üşütülmemeli, 1 saat kadar yatakta dinlenilmelidir.

Eğer lenf bezlerinde şişkinlik görülecek olursa, lenf sistemini de desteklemek gerekebilir. Sistemin atıklarından arındırılabilmesi için, günde 2-3 bardak yoğurtotu çayı etkili olacaktır.

Akciğer zarı iltihabı (zatülcenp, satlıcan)

Bir akciğer zarı iltihabı veya akciğer iltihabı oluştuğunda, hastanın öncelikle ateşinin düşürülmesi için bir tedavi başlatılmalıdır. Böylece, öncelikle göğüs olmak üzere, bedenin yükü azaltılmış olur. Bu amaç doğrultusunda kullanılacak bitkilerin başlıca özelliği, ter atılmasını sağlamaları(diaphoretica) ve mukozayı korumaya almaları (demulcentia) olmalarıdır. Terletici bitkiler: Mürver çiçeği, ıhlamur, mayıs papatyası, nane ve sinirliot eşit oranda karıştırılır. Günde 2-3 bardak çay, soğutulmadan içilir. Mukoza koruyucu bitkiler: Keten tohumu, ebegümeci, meyan kökü, hatmi(çiçek-yaprak-kök).

Boğmaca

Yaşamın daha sonraki yıllarında başka rahatsızlıklara ve bünyesel güçsüzlüklere de yol açabileceği için, hastalığın tam anlamıyla tedavi edilmesi gerekir. Tedavide etkili olabilecek bitkiler aşağıda gösterildiği gibi kullanılmalıdır: Frenküzümü yaprağı 2 ölçü, sinirliot 2 ölçü, kekik 1 ölçü, kokulu menekşe (yaprak) 1 ölçü, hatmi(yaprak-çiçek) 1 ölçü, ince kıyılarak harmanlanır. Yarım tatlı kaşığı dolusu bitki, yarım su bardağı kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür ve biraz balla tatlandırılır. Günde 3-4 kere yarım bardak çay yudumlanarak içilir. Bu karışımın tadı, anason veya meyan kökü ile zenginleştirilebilir. *Yarım tatlı kaşığı dolusu, havanda hafifçe ezilmiş rezene tohumu, 1 bardak süte eklenir, ağır ateşte 1-2 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Biraz balla tatlandırılarak, günde 1-2 bardak içilir. *1 bardak sıcak suya 1 yumurta sarısı, biraz limon suyu ve bal karıştırılır. Soğutmadan, yudumlanarak içilir. *Sıcak süte biraz soğan özsuyu ve bal karıştırılır, soğutmadan yudumlanarak içilir. *Taze sıkılmış kara turp suyuna bal karıştırılır. Saatte 1 tatlı kaşığı içirilir. Bir günden fazla bekletildiğinde, kötü kokular oluşturur.

Kramplar/spazmlar

Bir başka önemli solunum rahatsızlığının özyapısı, bronşlarda oluşan kramplar tarafından belirlenir. Astım, bu hastalıkların en çok tanınan bir türüdür. Kramplar, hastalığın kaynağını oluşturmaz, onlar, çok yönlü bedensel gelişimlerin sonucudurlar ve problemin çok küçük bir bölümünü oluştururlar. Bu nedenle, uygulanan tedavilerde genel sağlık durumunun göz önünde bulundurulması doğru olur.

Astım

Hastalık, çeşitli nedenlerin bir araya gelişinden kaynaklanabilir. Genellikle, alerjik bileşkeler astım nöbetlerine yol açar. Bazı durumlarda neden, doğrudan kalıtımla ilgilidir, bazen de uyaran maddelere karşı organizmanın oluşturduğu bir tepkidir. Bedenin esneklik açıdan yetersizliği de bronşiyal kramplara yol açabilir. Astıma eğilimli kişilerde, gerginlik, korku, aşırı hareketlilik ve yorgunluk nedeniyle oluşan stres, bir astım nöbetini başlatabilir. Asetilsalisilik asit(aspirin) veya benzeri ilaçlar da, bazı alerjik hastalarda bir nöbete neden olabilir.

Bedenimiz, normal şartlarda pek çok etkenle başa çıkabilir. Ama çağımızın şartları, beslenme bozuklukları, yaşamı algılama ve uygulama biçimleri, genel anlamda hastalığın oluşmasında rolü olan öğelerdir ve tedavide göz önünde bulundurulmalıdırlar.

Astım, şifalı bitkilerle tedaviye çok olumlu yanıt veren bir hastalıktır. Ama her hastaya iyi gelebilecek bir örnek reçete hazırlamak olanaksızdır. Çünkü şifalı bitkilerin, hastalığa yol açan etkenlere göre seçilmesi gerekir. *Kramp çözücü ve solunumu rahatlatıcı etkileri olan bitkiler: Şahtereotu, farekulağı(şahinotu-tırnakotu/Hieracium pilosella), güneşgülü(çiğotu/Drosera ratundifolia), çıbanotu, melekotu kökü, mine çiçeği, sedefotu, biberiye, çuhaçiçeği kökü, pelinotu, civanperçemi, kekik, atkuyruğu. *Normalin üstünde balgam oluşumunda, aşağıdaki, balgam söktürücü bitkilerin kullanılması doğru olur: Anason, meyan kökü, öksürükotu, boğadikeni kökü, ökaliptus, ebegümeci, hatmi, sinirliot, ısırganotu, rezene, kekik, çıbanotu, boyotu tohumu, hindiba. *Astım nöbetlerinin kalbi yorduğu durumlarda, arslankuyruğu, alıç ve ökseotu, kalbi güçlendirici etkileriyle, fevkalade yararlı olabilir. *Kan basıncının yüksek olduğu durumlarda, ökseotu, alıç, ıhlamur dengeyi sağlayabilir. *Korku ve gerginlik hallerinde ise, kediotu kökü, şerbetçiotu çiçeği, arslankuyruğu, yulaf gibi bitkiler başarıyla kullanılabilir. *Alerjik reaksiyonlara karşı ısırganotu denenmelidir.

Ender de olsa, astım bazen yalnızca sinir sistemini güçlendirici droglarla tedavi edilebilir. Çünkü, astım nöbetini başlatan başlıca nedenlerden biri korkudur. Hatta, astım nöbetinden duyulan korku, nöbetin başlamasına neden olabilir. Böyle durumlarda, hastanın iç dünyasını dengeleyici ve kendine güvenini güçlendirici her yöntem uygulanabilir. Sinir sistemini güçlendirici bitkiler, bu süreci destekleyebilir, ama psikoterapinin önemini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Süt ve süt ürünleriyle ilgili birkaç söz daha. Çocuk astımlarında ve egzamalarında, sütün alerjik reaksiyonlara yol açtığı kanıtlanmıştır, hatta, yetişkinlerin bu tür hastalıklarının da süt ve süt ürünlerinden kaynaklanabileceğine inanılmaktadır. Çocuklarımızın, mümkün olduğunca uzun süre anne sütü emmeleri mutlaka gereklidir. Ama memeden kesildikten sonra, bazı zararlı maddeleri içeren inek sütüyle beslenmemelidirler. İçinde birçok harika(!) besin maddesi ve şeker bulunan süt ürünlerinden de kaçınmak gerekir. Hatta kırmızı etten de uzak durulmalıdır. Tüm bunlara karşın, inek sütünün içerdiği zararlı maddelerin hiç birini içermeyen keçi sütü ve peyniri ile bu boşluk pekala doldurulabilir.





Kulak - Burun - Boğaz ve Göz

Bu bölümde söz konusu edilen tüm organların öncelikli bir birlikteliği vardır: Anatomik olarak birbirlerine çok yakındırlar ve işlevleri açısından benzeşirler; çünkü iç dünya ile dış dünya arasında önemli aracılık rolleri üstlenmişlerdir. Bu aracılık rolleri, bedensel açıdan bakıldığında, örneğin solunum sürecinde gaz alış verişi ve yemekte gıda alımı olduğu gibi, haberleşme ve bilinç alanlarında da kendilerini gösterirler. Kulaklarımızla duyar, burnumuzla koklarız. Yediklerimizin ve içtiklerimizin tadını ağzımızla alırız. Boğazımızda oluşan ses, haberleşmemizi sağlar. Gözlerimiz sayesinde ışığı algılayabilir, gerçeği tüm boyutları ile görebiliriz.

Dış dünya ile süregelen alış verişleri ve birbirleriyle ortak bir mukoza tabakası ile bağlantılı olmaları, bu organlarda oluşabilecek hastalık belirtilerinin bir açıklamasını oluşturabilir. Tabi ki, mikrobik bir enfeksiyondan söz edilebilir veya belirli bir bitkinin poleninden kaynaklanan alerjik reaksiyonların etken olabileceği varsayılabilir; ama büyük bir olasılıkla bu tanıların tümü yanlış da olabilir. Bu durumlarda izlenmesi gereken en doğru yol ise, olası bir kalıtımsal savunma yetersizliğinin izlerini ilgili beden sisteminde aramak ve bir bağışıklık sistemi duyarlılığının nedenlerini anlamaya çalışmaktır.

Solunum sistemi ve boğaz, burun ve kulaklar arasında çok yakın bir ilişki vardır. Mukozaların sümüksel maddeleri (mukus/balgam) üretim nedenleri ve biçimleri, bedenin sinerjik işleyişini (bir görevin, işlevin yerine getirilmesinde, birkaç organın birlikte çalışması durumu) ve kendini iyileştirebilme yeteneğini anlayabilmemizi sağlayacak çok önemli örneklerdir. Sümüksel maddenin bir görevi, yabancı maddeleri kuşatmak ve mikroorganizmaların (mikropların) mukozaya yerleşmesini önlemektir. Boğazı ve burunu kaplayan hücrelerin yüzeyinde, kirpiksi uzantılar vardır. Bu uzantılar, dalgaları anıştıran hareketlerle, hep aynı yöne eğilirler ve sümüksel maddeyi yemek borusuna ve oradan da, sterilize eden (her tür mikroptan arındıran) mideye gönderirler. Bronşları kaplayan hücrelerin yüzeyinde de kirpiksi uzantılar vardır ve onlar da, sümüksel maddeyi yukarı doğru iterek, dışarı atılmasını sağlarlar. Bu iniş çıkışlar, bir asansör sistemini anıştırır adeta. Sağlıklı bedende bu sistem kusursuz çalışır. Ama sümüksel maddenin kıvamında bir değişim olduğunda, sistemin çalışmasında da aksamalar görülmeye başlanır. Sümüksel madde (balgam) artışıyla ilgili hastalıkların şifalı bitkilerle tedavisi, öncelikle balgam kıvamını normalleştirmeyi hedefler, geri kalanını da kirpiksi uzantılar halleder.

Kulak - Burun - Boğaz ve Göz İçin Şifalı Bitkiler

Bu sistemde görülen hastalıkların çoğu mukoza problemlerinden kaynaklandığına göre, genelde yangılanmalar ve enfeksiyonlarla ilgilenmek gerekiyor. Bu durumlara uygun özel bitkiler bellidir, ama bu tür hastalıkların, bedenin tümüyle birlikte tedavi edilmesi gereği unutulmamalıdır. Yangılanmalarda (ağdalı sıvı üreten mukoza iltihapları), mukozayı sıkıştırıcı, büzüştürücü, yani sağlamlaştırıcı bitkiler (tanen içerikli) ve yangılanmaya karşı etkili bitkiler kullanılır. Kolayca uçabilen yağları fazlasıyla içeren bitkiler de bu alanda başarıyla kullanılabilir. Ayrıca, hastalıkta bakterilerin de pay sahibi olduğu düşünülerek, bakteri önleyici (öldürücü) bitkilerin de unutulmaması gerekir. Savunma ve temizlik işlevinde lenf sistemine gereken yardımın, kan temizleyici bitkilerden alınabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Özellikle bu sistemde kullanılabilecek bitkiler sırasıyla: Gözotu, hatmi yaprağı, ebegümeci, ökaliptus yaprağı, beşparmakotu, altınbaşak, kavak tomurcuğu, mürver çiçeği, nane, adaçayı, zufaotu. Ayrıca, enfeksiyon hastalıklarına karşı bedenin savunma ve bağışıklık sistemlerini güçlendiren echinacea preparatları mutlaka kullanılmalıdır. Eczanelerden temin edilebilir.

Kulak

Kulakların görevinin duymak olduğunu biliyoruz, ama bu görevin yanı sıra onlar, bedenin tüm hareketlerinde kurulması gereken denge hakkında gereken sinyalleri de beyine gönderirler. Bu çok yönlü işlevleri olağanüstü bir şaşmazlıkla gerçekleştiren içkulağın yapısı bir estetik şaheseridir. Ama içkulağın problemleri bu kitabın kapsadığı alanların dışında kalıyor. Biz burada daha çok, evde tedavi edilebilecek yangılar ve enfeksiyonlarla ilgileneceğiz.

Enfeksiyonlar

Ortakulak iltihapları genellikle boğazda başlar ve östaki borusu yoluyla yayılır. En önemli bakteri önleyici ve yangıları tedavi edici bitkiler, yalancı eğir kökü, sarmısak, papatya ve echinacea’dır. Echinacea preparatları eczanelerden temin edilebilir ve genel anlamda enfeksiyonlara karşı kullanılabilir. Kuzey Amerika kökenli bu bitki ülkemizde tanınmaz.

Lenf sistemini güçlendirici olarak, yoğurtotu, aynısafa ve koçboynuzu, yangıları iyileştirici ve mukoza güçlendirici olarak, altınbaşak ve mürver çiçeği kullanılır. Tedaviye uygun olan bu bitkiler ince kıyılıp eşit oranda karıştırılır ve günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan içilir.

Demleme biçimi: 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Bu içten tedavi genelde çok etkilidir, ama kulak ağrısında dıştan tedavi kaçınılmazdır. Kulak ağrısı özellikle çocuklarda çok acı verici olabilir.

Kulak ağrısı

Bazı pratik önlemler: Birkaç damla ılıklaştırılmış sarı kantaron yağı kulağa damlatılır. Eğer ağrının yanı sıra yüksek ateş varsa, hemen doktora başvurulmalıdır!

*Mürver çiçeği, anason, mayıs papatyası, nane çaylarının buharı, bir huni aracılığı ile kulağa yöneltilir. Tedavi süresi 5-10 dakikadır. *İnce şerit halinde kesilmiş gazlı bez, limon suyuna batırılır ve kulak yoluna sokulur. *İsveç Şurubu ile nemlendirilmiş bir pamuk parçası kulak yoluna sokulur. *Sinirliot tentürü ile gliserin yarı yarıya karıştırılır ve iyice çalkalanır. Bu karışımdan 2-3 damla, kulağa damlatılır.

Bu uygulamalar kulak ağrısını azaltır veya dindirir, ama ağrıya neden olan enfeksiyonun tedavi edilmesi gereği unutulmamalıdır!

Mastoit iltihabı (mastoidit)

Mastoit, kulak kepçesinin arkasındaki kemik çıkıntısıdır. Bazen bu bölgede, apseye veya kan çıbanına dönüşebilen enfeksiyonlar görülebilir. Bu tür rahatsızlıklarda, kan çıbanı tedavisinde önerilen tedaviler uygulanır (deri bölümüne bakın).

Ağır işitme ve işitme problemleri

Ağır işitme, nevraljik nedenlerden veya orta kulakta oluşan bir enfeksiyonun yol açtığı blokajdan kaynaklanabilir. Böyle bir blokaj, nezleye karşı önerilen önlemlerle tedavi edilebilir. Dışkulak yolunu tıkayan kulak kiri de ağır işitmeye yol açabilir ve doktor bu sorunu kolayca ortadan kaldırabilir.

Kulak çınlaması (Tinnitus)

Gerçekte varolmayan, çınlama ve gürültü gibi seslerin algılanması halidir. Bu durum, bir enfeksiyonel birikimden veya sinir sisteminden kaynaklanabilir.

*Eski bir reçeteye göre, kulağa soğan özsuyu damlatılır ve kulağın arkasına çam sakızı sürülür veya soğan özsuyuna batırılmış bir pamuk parçası kulak yoluna sokulur.

*Ebegümeci çiçeği çayının buharı, bir huni aracılığı ile kulağa yöneltilir. Tedavi süresi 5-10 dakika olabilir.

*Kantaron tentürü, Hypericum D6, beyin ve belkemiğinden ayrılan sinirleri yatıştırıcı etkiye sahiptir. Kulak çınlamasında da başarılı olabilir. Günde 2-3 kere, 15-20 damla, aç karnına, dil üstüne alınır ve kısa bir süre ağızda tutulduktan sonra yutulur.

*Anavatanı Japonya olan, ginkgo ağacının yapraklarının içerdiği etken maddeler, özellikle derindeki damarları genişleterek, kanın akış hızının artmasını sağlayabilir. Ama bu etkiyi elde edebilmek için, bitkiden ekstre edilmiş ve standartlara uygun preparatları kullanmak gerekir. Bazı preparat adları: Ginkgo biloba extrackt, Craton forte, Rökan, Tebonin forte, Gincosan, Ginkovit.

Ayrıca, zaman zaman gürültüsüz ortamlarda, bedeni gevşetmeye çalışılmalıdır. Gevşeme tekniklerini bir uzmandan veya kitaplardan öğrenmek doğru olur. Bu tekniklerden bazı örnekler: Autogenes training, Qi Gong, Biofeedback, Kinesiologie, Aura Soma.

Burun

Burun kanalları mukoza ile döşenmiştir. Mukoza, altındaki deri tabakalarının kurumasını önlemek ve solunum yolu ile buruna gelen tüm zararlı maddeleri tasfiye etmek için, sürekli olarak, az miktarda burun salgısı üretir. Bu doğal salgı üretimi, çeşitli etkenlerce uyarılır, nezle ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara ve salgı üretiminin artmasına yol açar. Dışarıdan gelen, tütün ve alkol buharları, toz parçacıkları veya bakteriler bu duruma yol açabilirler, ama gerçek neden genellikle içten kaynaklanan problemler, özellikle de ölçüsüz beslenmeden kaynaklanan, bedende zararlı/zehirli maddelerin birikimidir. Durum böyle olduğunda, organizma bu zararlı maddeleri dışkılamak için, üst solunum yolları salgılarının üretimini arttırır (“solunum sistemi” bölümündeki, sümüksel madde üretimi ile ilgili beslenme biçimine bakın). Bu tür hastalıkların tedavisinde atılacak ilk adım, beslenme biçiminde yapılacak değişiklikler olmalıdır. Hastalığın şifalı bitkilerle tedavisi ile ilgili tüm önerilerde, yola çıkılması gereken öncelikli nokta, az sümüksel madde oluşturan besin maddelerinin kullanılmasına ağırlık verilmesidir.

Nezle

Nezle, yukarıda değinildiği gibi, sistemden kaynaklanan nedenlerin bir sonucu olabilir, ama enfeksiyonlardan veya alerjilerden de kaynaklanabilir. Bazen çok inatçı olabilen bu problemin tedavisinde, burun mukozasını etkileyebilen şifalı bitkiler kullanılır. Ayrıca, bedeni de bir bütün olarak tedavi etmemiz gerekir. Rahatlatıcı bitkiler: Gözotu, altınbaşak, mürver çiçeği, civanperçemi, mercanköşk. Günde 2-3 bardak bitki çayı, soğutulmadan, aç karnına veya öğün aralarında, tatlandırılmadan içilir.

Nezleye genellikle enfeksiyonlar eşlik eder. Mikrop kırıcı bitkiler: Kekik, sarmısak ve adaçayı. Ayrıca, echinacea preparatları eczaneden temin edilebilir.

Lenf sisteminin de nezle sürecinde etkilenebileceği düşünülerek, sistemi güçlendirebilecek ve temizleyebilecek bitkiler kullanılmalıdır: Yoğurtotu, aynısafa.

Önerdiğimiz tüm bitkilerin yanı sıra, burun tıkanıklığını önlemek için, antiseptik etki içeren uçucu yağlardan oluşan bir merhem hazırlayabiliriz. Merhem, çok az miktarda burun deliklerine veya geceleyin göğse sürülür ve böylece, uçucu yağların burunu rahatlatması sağlanır:

Nane yağı 10 ml, ökaliptus yağı 10 ml, çam yaprağı esansı (veya çam terementi esansı) 5 ml, vaselin 300 g.

Ağır ateş üstünde sıvı hale getirilen vazeline yağlar eklenir ve güzelce karıştırılır. Küçük kaplara aktarılır ve soğuyup sertleştiğinde kapakları kapanır.

*Uçucu yağlar, su buharı ile solunarak da kullanılabilir. Bu amaçla, yukarıdaki merhem veya ökaliptus ve mayıs papatyası gibi bitkiler kullanılabilir. Buhar tedavisi(inhalasyon) için:

*2-3 tatlı kaşığı dolusu bitkinin üstüne 1,5 litre kaynar su dökülür. Buharın tümünden yararlanmak için, baş büyük bir havluyla örtülür ve 10 dakika kadar burundan soluk alınır. Günde 2 kere uygulanabilir. Burun mukozası bir süre duyarlı olacağı için, hemen açık havaya çıkmamak gerekir.

*Aynı mendil ikinci kez kullanılmamalıdır. Nane esansı ile nemlendirilen bir mendil sık sık koklanabilir. Mentol, nezle virüsünün ölümcül düşmanıdır.

*Eski bir reçeteye göre, gün boyunca pek çok kere, hafif tuzlu veya limonlu suyla burun temizlenebilir.

*Nezle sırasında burun spreyine sarılan kişi, kolaylıkla bir “kronik nezleye” sahip olabilir ve en ufak bir hava cereyanında burnu akmaya başlar.

*Günde en az bir kere açık havaya çıkılmalı veya soğuk suyla yıkanmalı veya açık pencere önünde jimnastik yapılmalıdır. Ama yüksek ateş varsa, bu soğuk tedaviler yapılmaz.

Soğuk algınlığı

Soğuk algınlığı genellikle sıkıntı verici bir rahatsızlıktır ve zaman geçirilmeden tedavisine başlanılmalıdır. Hastalıkların ne anlama geldiğini anlamak için tipik bir örnek: Onları daha çok, savaşılması gereken bir şeyler olarak görürüz, organizmanın dengesindeki bir sapma olarak değil! Bu uyarıya dikkat edilmeli ve bedeni yeniden eski durumuna döndürebilecek yollar aranmalıdır. Bedende bir virüsün yaygınlaşabileceği uygun bir ortam, bir dengesizlik oluştuğunda, soğuk algınlığının etkileri de hemen görülmeye başlar. İç dünyamız sağlıklı ve uyumlu olduğunda ise, virüs bombardımanına tutulsak bile soğuk algınlığına karşı direnebiliriz.

Soğuk algınlığında atılması gereken ilk adım, bedenin mukus üretiminin (dış ortamla bağlantılı mukozaların ürettiği ağdalı sıvı) kaynakları ile ilgilenmektir. Genellikle yapılması gereken, mukus üretimine katkısı olabilecek tüm besin maddelerinin beslenme planından çıkarılmasıdır (“solunum sistemi” bölümündeki, sümüksel madde üretimi ile ilgili beslenme biçimine bakın). Eğer kişi, her kış soğuk algınlığına yakalanıyorsa, böyle bir beslenme diyetinin uygulanması kaçınılmazdır.

Atılacak ikinci adım ise, hastalığın şifalı bitkilerle tedavisidir. Genelde, nezleye karşı kullanılan bitkilerin tümü, soğuk algınlığına karşı da başarıyla kullanılabilir. Her toplumun kendine özgü bitkileri vardır ve hepsi de etkilidir.

Benim özel harmanım, mürver çiçeği, nane ve civanperçemi eşit karışımıdır. Bu çay, yangılara, nezleye karşı etkili ve mukoza güçlendirici olan mürver çiçeği, uyarıcı ve birikimleri çözücü etkisiyle nane, ter ve idrar arttırıcı etkileriyle civanperçeminin oluşturduğu, çok yönlü bir tedaviyi hemen başlatır. Günde en az 3 bardak çay, mümkün olduğunca sıcak ve tatlandırılmadan içilmelidir.

Eğer hastanın ateşi varsa, karışıma kuşburnu ve ıhlamur eklenerek, terleme arttırılabilir.

Şifalı bitkilerin ve özel beslenme diyetinin yanı sıra, C Vitamini alımına da önem vermek gerekir. Hastalığın tedavisi ve yinelememesi için önlem olarak, C Vitaminin önemini yeterince anlatabilmek mümkün değildir. C Vitaminin kullanım dozajı hakkında değişik kanılar vardır. Bizim önerimiz, soğuk algınlığı belirtilerinin başlamasından rahatlama sürecinin başlangıcına kadar, gün boyuna yayarak, günde 2 g ve daha sonra günlük 500 mg C Vitamini alınmasıdır.

Ayrıca, bedenin bağışıklık ve savunma sistemlerini güçlendirmek için günde 2-3 bardak ısırganotu çayı içilmeli ve echinacea preparatları eczaneden temin edilerek kullanılmalıdır.

Grip

Belirtiler: Hızla yükselen ateş, baş ağrısı ve kırıklık, öksürük, burun akıntısı, üst solunum yollarında mukoza iltihabı. Ağır durumlarda kusmalar.

Normal seyreden bir grip 8 gün sürer. Sonraki 8 gün süresince bedenin kendini toparlamasına yardımcı olunmalıdır, çünkü grip bedeni çok hırpalar!

Grip başlangıcında, ağrılara ve halsizliğe karşı, civanperçemi, mürver çiçeği, nane,mayıs papatyası eşit karışımının çayı, 2 saatte 1 bardak, mümkün olduğunca sıcak içilmelidir. Çayın tadını acı bulanlar, onu biraz meyan kökü veya balla tatlandırabilirler.

Grip tedavisinde, bedeni terletmek çok önemlidir. Yatak istirahatinde, limon ve bal karıştırılmış ıhlamur veya mürver çiçeği çayı, mümkün olduğunca sıcak içilerek ter atmaya çalışılmalıdır.

*Adaçayı, gargara yapılarak içilir. *Ekmek üstüne dilimlenerek yenen bolca soğan, bedeni zararlı maddelerden arındırır ve sinir sistemini güçlendirir. Savunma sistemini güçlendirmek için, eczaneden temin edeceğiniz echinacea preparatlarını kullanınız. Bu preparatlar, önemli ruhsal ve bedensel yüklere karşı da savunma sistemini güçlendirir. *Açık havada bol spor yaparak, bağışıklık sistemini güçlendirin.

*Nezle ve soğuk algınlığından farklı olarak, gribe karşı aşı yaptırabilirsiniz. Ama hep yeni grip virüsleri salgınlara yol açtığı için, aşının bile kesin bir korunma yöntemi olduğu söylenemez. Ama yine de, grip bedeni çok hırpalayan bir hastalık olduğu için, 60 yaşın üstündeki güçsüz kişilerin aşı yaptırması doğru olur.

Ayrıca, kronik astım, kronik bronşit, kalp kası zafiyeti, diyabet, bağışıklık sistemi yetmezliği ve kansızlık durumunda da aşı yaptırmayı düşünmek gerekir.

Ama, yumurta akına karşı alerjisi olanlar aşıdan yararlanamıyorlar, çünkü grip aşıları tavuk yumurtasında üretiliyor!

Uyarı: Gerçek grip, yatak istirahatinde ve doktor kontrolünde tedavi edilmelidir! Hastalık sırasında dinlenmeyerek kendini aşırı derecede yoranlar, kalp veya akciğerlerde enfeksiyon oluşabileceğini unutmamalıdırlar!

Sinüzit

Belirtiler: Arada bir baş ağrısı ve burundan rahatça soluyamama duygusu. Göz altındaki ve göz üstündeki bölgelere bastırıldığında, hafif veya aşırı basınç ağrısı.

Sinüs iltihabı eğer hemen tedavi edilmezse, genellikle kronikleşir ve sinüzite dönüşür. Aşağıdaki karışım, kısa sürede başarılı olabilecek bir tedavi için uygundur:

Hatmi yaprağı, altınbaşak, orman sarmaşığı eşit karışımının çayı, 2-3 saatte 1 bardak içilir. 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Aynı zamanda, enfeksiyonlara karşı savunma gücünü arttıran echinacea preparatları da, eczaneden temin edilerek kullanılmalıdır.

-Mayıs papatyası buğu tedavisi çok eski ve etkisi kanıtlanmış bir reçetedir. Enfeksiyonu önler ve mukus birikintilerinin çözülmesini sağlar.

1 litre suya 2 yemek kaşığı dolusu papatya eklenir, ağır ateşte kaynamaya başlayınca ocaktan alınır. Baş ve göğüs büyük bir havlu ile örtülerek, papatya buğusu 10 dakika solunur. Tedavi sonrası hemen açık havaya çıkılmaz.

-İsveç Şurubu ile nemlendirilen bir pamuk, yatar durumdaki hastanın iltihaplı sinüsünün (veya sinüslerinin) üstüne yatırılır. En az yarım saat olmak üzere, uzunca bir süre beklenir. Olumlu sonuç alınması olasılığı yüksektir.

-Burun spreyleri başlangıçta rahatlatıcı olabilir, ama uzun vadede burun mukozasının kurumasına ve sonuçta enfeksiyona elverişli bir ortamın oluşmasına yol açar.

-Sinüsleri sıklıkla iltihaplanan kişiler, mutlaka bir uzman doktora başvurmalıdırlar.

-Sigara içilmemelidir! Duman, mukozaya ve onun koruyucusu kirpiksi uzantılara zarar verir, ayrıca bağışıklık sistemini zayıflatır.

-Bedeninizi dayanıklı ve güçlü kılın! Özellikle kışın sıkça açık havada yürüyüşler yapın. Sabahları yapılan sıcak-soğuk-sıcak duşlar kan damarlarını güçlendirir ve bedeniniz soğuğa karşı duyarlı olmaktan kurtulur.

-Bağışıklık sisteminizi güçlendirin! Bu konuda en önde gelen, echinacea bitkisinin preparatları eczanelerden temin edilebilir.

-Yeterli miktarda C Vitamini almaya özen gösterin! Bu vitamin, bedenin temizlenmesi işleminde bir numaradır. C Vitamini, portakal, kivi, limon ve maydanozda bol miktarda vardır.

-Uzun süreli tedavilerde, sümüksel madde (mukus) üretimini arttırabilecek besinlerden kaçınmalı (“solunum sistemi” bölümünde, sümüksel madde üretimini arttıran besin maddelerine bakın), diyet programına bolca soğan ve sarmısak eklenmelidir.

Saman nezlesi/Bahar nezlesi

Saman nezlesi ve benzeri nezle türleri, bağışıklık sisteminin tepkisi sonucu, alerjiye yol açan maddelerin (histamin) aşırı miktarda üretilmesinden kaynaklanır. Bedenimizin neden bu tür duyarlılıklar gösterdiği ise pek bilinemiyor. Acaba bir alerji onu açığa çıkaran maddelerin eseri midir, yoksa iç dünyamızdaki bazı gelişmelerin bir sonucu mudur? Belki soyaçekimden, ölçüsüz bir yaşam biçimine kadar varan çeşitli nedenlerin bileşiminden kaynaklandığı da varsayılabilir. Ama eğer yaşam biçimi ölçülü ve iç dünya dengeli ise, soyaçekimden kaynaklanan bir dayanıksızlık hiçbir zaman hastalığın oluşmasında etken olmayabilir!

Sanırım, burada polen alerjisinin soyaçekimle ilişkisi hakkında kısa bir açıklama yapmak gerekiyor. Belirli uyaranlardan etkilenecek biçimde gelişmiş bazı sinir ucu molekülleri (receptor molekül), gereğinden fazla histamin üretmeleri için dokuları yanıltırlar. Yakın geçmişte bir İngiliz-Japon araştırma grubunun varmış olduğu sonuca göre, polen alerjisi olan kişiler, bu molekülü annelerinden miras alırlarmış. Yani, polen alerjisini babalarımızdan değil, yalnızca annelerimizden alıyoruz. Sonuç olarak, bu durum herhalde salt soyaçekim sayılamaz, ama belki “anayaçekim” olarak betimlenebilir!

-Saman nezlesi, aşağıdaki bitki karışımıyla yatıştırılabilir veya tedavi edilebilir: Mürver çiçeği 2 ölçü, ısırganotu 2 ölçü, ıhlamur 1 ölçü, hindiba 1 ölçü, ince kıyılarak karıştırılır.

1 tatlı kaşığı dolusu bitki, 1 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan, öğün aralarında veya aç karnına içilir.

Bu tedaviye, saman nezlesi mevsiminden 3-4 hafta önce başlanırsa, mevsim nezlesiz geçirilebilir. Ayrıca, C Vitamini alınmalı, bolca soğan ve sarmısak yenmelidir.

-Gün boyunca pek çok kere burun, soğuk suyla, tuzlu suyla, limonlu suyla,mayıs papatyası çayı ile veya atkuyruğu çayı ile temizlenebilir.

Doğru uygulama: Avucunuzun içindeki sıvıyı burnunuza yaklaştırın. Sonra bir burun deliğini parmağınızla tıkayın, öteki burun deliği ile sıvıyı iyice içeri çekin. Özellikle nezle belirtileri arttığında, bu yıkamayı yineleyebilirsiniz. Burun temizlenirken, hızla sümkürülmemelidir.

Uyarı: Alerjik rahatsızlıklar astıma yol açabilir! Kısa sürede etkili olabilecek tedavilere yönelmek gerekir.

Polip (burunda)

Burun polipleri, sıkça görülen bir problem olabilir ve bedenin genel sağlık durumu göz önüne alınarak tanıya varılıp, tedavi edilmelidir.

-İsveç Şurubu ile nemlendirilen bir pamukla sık sık nemlendirildiğinde, kısa sürede yok olabilir. *Normal sıcaklıkta atkuyruğu veya ceviz yaprağı çayı ile burun günde pek çok kere temizlenir. Polip birkaç gün içinde yok olur.

Burun kanaması

Burun kanaması, bedende herhangi bir aksaklık olduğunun bir işareti olabilir. Belki çok basit bir nedenden kaynaklanabilir, ama yüksek kan basıncı gibi önemli bir hastalığın belirtisi de olabilir. Sürekli kanamalarda mutlaka bir uzman hekime başvurulmalıdır!

-Kanamaya karşı, burun deliklerine pamuk doldurulur ve baş yukarda tutularak, başparmak ve işaret parmağı ile burun kanatlarına baskı yapılır. Pek çok kanama, böyle bir önlem sonucunda durabilir. Birkaç dakika boyunca sürekli olarak pres yapılır ve ağızdan soluk alıp verilir. Başı biraz öne eğmek gerekir, arkaya eğmek ise yanlıştır!

-Burun köküne ve enseye yapılan soğuk kompresler kanamayı azaltacaktır. Bu kompreslerin içine buz da koyulabilir.

-Omurganın başladığı noktaya, yani ense köküne parmak uçları ile yapılan dairesel masajlar, kanama süresini kısaltır.

-Atkuyruğu, ceviz yaprağı, meşe kabuğu çayı, ılıklaştırılarak buruna çekilir veya çayla ıslatılan pamuk burun yoluna sokulur. Bu bitkilerin etken maddesi olan tanenin, sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı etkisi sayesinde kanama süresi kısalır.

Uyarı: Eğer burnunuzda kanamaya yatkın kan damarları varsa, aspirine el sürmemeniz gerekir! Çünkü aspirin, kanı sulandırır ve pıhtılaşmayı önler.

Salisilik asit içeren besin maddelerini azaltın, çünkü aspirinin de etken maddesi olan salisilik asit, kanın pıhtılaşma özelliğini olumsuz etkiler.

Salisilik asit içeren besin maddeleri: Kahve, çay, badem, taze ve kuru üzüm, elma, kayısı, kiraz, şeftali, erik, domates ve salatalık.

Boğaz

Boğazımız, kaynağı değişik organlarımızda olan hastalıkların saldırısına uğrayabilir. Bu organlar akciğerler, burun, mide ve ağız içi olabilir. Boğaz hastalıkları, bademcik, yutak veya gırtlak iltihabı biçiminde ortaya çıkar ve bedenin tümüyle birlikte tedavi edilmesi gerekir. Bademcik iltihabı tedavisi, bedenin bir bütün olarak tedavi edilişine çok iyi bir örnek oluşturur (bademcik iltihabı bölümüne bakın).

Bademcik iltihabı (Tonsillitis)

Bademcik olarak adlandırdığımız beze dokusu, bir tür lenf dokusudur ve öteki lenf bezleri gibi, bedeni enfeksiyonlardan korumakla yükümlüdür. Bir bademcik iltihaplanması, onların bu görevi yaptıklarının açık bir göstergesidir. Şifalı bitkilerle yapılacak olan uygun bir tedavi, hem bedeni güçlendirecek, hem de bademcikleri görevlerini yapmakta destekleyecektir. Çok gerekli olmadıkça bademcikler kesinlikle aldırılmamalıdır (ama çoğunlukla aldırılır).

Tedavide, bakterilerle savaşabilecek adaçayı, kekiotu, mayıs papatyası gibi bitkilerin çaylarıyla ve limonlu suyla gün boyunca gargaralar yapılmalı ve lenf sistemini temizleyici yoğurtotu, aynısafa gibi bitkiler, içten çay biçiminde kullanılmalıdır. Ayrıca, enfeksiyonlara karşı bedenin savunma gücünü arttıran, echinacea preparatlarının kullanımı da büyük yarar sağlayacaktır. Bu preparatlar eczaneden temin edilebilir.

-Boyuna uygulanan soğuk kompresler iltihabı geriletir. 20x60cm boyutundaki bir tülbendi uzunlamasına katlayın ve soğuk suyla iyice ıslattıktan sonra sıkın ve boynunuza dolayın. 15-20 dakika sonra kompresi tazeleyin. Bu tedavi günde 2-3 kere yinelenebilir.

-Hoş değildir, ama etkilidir: Kompres için kullandığınız tülbendi kendi idrarınızla ıslatın (sabah idrarının orta bölümü) ve kompresinizi yapın. Denenmiş bir yöntemdir ve ağrıları kısa sürede sona erdirir.

-İltihaba karşı boğazı soğuk tutmak gerekir. Kaymaklı dondurma bu görev için çok uygundur.

-Sigara içilmemelidir!

-Elden geldiğince burundan soluk alıp verilmelidir. Havadaki pek çok yabancı madde, daha uzun olan burun yolunda süzülecek ve bademciklere ulaşamayacaktır.

-Bağışıklık sisteminizi güçlendirin! Açık havada yürüyüşler veya spor yapın.

Gırtlak iltihabı (Larenjit)

Bademcik iltihabına karşı önerilen tedaviler, gırtlak iltihabında da geçerlidir. Ama burada, ılık adaçayı veya kekik çayı ile yapılan gargaralar çok yararlı olacaktır.

Göz

Göz hastalıkları, kitabımızın ilgi alanının dışında kalıyor. Ama, gözkapakları ile ilgili hastalıklar şifalı bitkilerle tedavi edilebilir.

Gözkapakları ile ilgili tüm tedavilerde ve bazı göz hastalıklarında kullanılabilecek en öncelikli ve en etkili bitki kuşkusuz gözotudur. Gözotu, tüm göz hastalıklarında, içten ve dıştan yapılan tedavilerde kullanılabilir. Bitki, gözbebeğini ve gözbebeğinin çevresindeki dokuları da çok olumlu etkiler.

Öteki etkili bitkiler sırasıyla: Aynısafa, rezene, adaçayı, atkuyruğu, ayrı ayrı kullanılabilir.

Bu bitki çaylarına batırılan temiz bezler, kapalı gözkapaklarının üstüne yatırılır. Kompres süresi 15-20 dakikadır ve günde 2-3 kere uygulanabilir.

-Patatesin enfeksiyonu yatıştırıcı etkisi vardır. Haşlanmış bir patates çatalla iyice ezilir, 1 yumurta sarısı eklenir ve krem haline gelene kadar sıcak sütle karıştırılır. Temiz bir bezin üstüne bıçak sırtı kalınlığında sürülür ve kapalı gözkapaklarının üstüne yatırılır. Süre 20 dakikadır. Günde 2-3 kere uygulanabilir.

-Keten tohumu, arpacığın olgunlaşmasını ve iltihabın dışlanmasını çabuklaştırır.

Havanda hafifçe ezilmiş 2 yemek kaşığı dolusu ketentohumu, 2 su bardağı dolusu kaynar suya eklenir, 7-8 dakika kadar demlendirilirken, arada bir karıştırılır. Ilıklaşan sıvıya batırılan temiz bir bez, kapalı gözkapağının üstüne yatırılır. Süre 20 dakikadır. Günde 2-3 kere uygulanabilir.

Uyarı: Kısa sürede iyileşmeyen göz hastalıkları için vakit geçirilmeden doktora başvurulmalıdır.

Arpacığın sıklıkla görülmesi, önemli bir hastalığın, örneğin şeker hastalığının (diabetes mellitus) bir belirtisi olabilir.

beaverss
03-11-2015, 06:46
Dolaşım Sistemi (Kardiyovasküler sistem)

Beden sistemleri arasında yapacağımız yolculuğa, tüm beden sistemlerini birleştiren ve etkileyen, kan dolaşımı sistemi ile başlıyoruz. Sistemi incelediğimizde, onun bir taşıma sistemi olduğunu görürüz. Bu bölümde, taşınan madde(kan) ile değil, kalbin ve kan damarlarının işlevleri ve sağlığı ile ilgileneceğiz.

Bedenimizi oluşturan organların tümünün kusursuz bütünlüğünü sürdürebilmesi, ancak dolaşım sisteminin tümünün uyumlu bir canlılıkla çalışabilmesine bağlıdır. Dolaşım sisteminin güçsüz veya tam çalışamıyor olması, öteki organları ve dokuları olumsuz etkiler. Kan sağlıklı olduğu halde, organların bu kanla gereğince beslenememesi, organik sorunlar oluşmasına yol açar. Ayrıca, organizmadaki kimyasal etkileşimler sırasında oluşan zararlı maddelerin tam anlamıyla dışkılanamaması durumunda, beden dokuları hızla zarar görmeye başlar. Bu durumda, ağırlık noktası herhangi bir organ olan tüm hastalıkların, ya o organın kanla gereğince beslenememesinden veya zararlı maddelerin dolaşım sistemi tarafından gereğince dışkılanamamasından kaynaklanabileceği düşünülebilir. Bedeni bir bütün olarak gördüğümüzde ise, tüm organların ve beden sistemlerinin birbirleriyle bağlantılı olduklarını ve birbirlerini etkilediklerini görürüz. Bedeni bir bütün haline getiren tüm organların, bu bütünlüğün oluşmasındaki katkısını gözlemlemek gerekir. Örnek olarak, kalp damarlarının pek çok hastalıkta rolü olabilir ve tedavi sırasında bu olasılık da göz önünde bulundurulmalıdır.

Çağımızın hızlı yaşam biçimi nedeniyle kan damarlarımıza ve kalbimize gereken özeni göstermememizden ötürü, öncelikle dolaşım sistemimiz, genellikle yaşamsal boyutlardaki hastalıklara açık hale gelmiştir. Dolaşım sistemi aksaklıklarına karşı önlem almak ise oldukça basittir ve doğal olarak bu önlemlere de değineceğiz. Ama eğer kalp artık açıkça bir tehlike altına girmişse, çok dikkatli olmak gerekir. Gerçi kalp yetmezliği veya daha başka işlevsel kalp rahatsızlıkları durumunda kullanılabilecek pek çok şifalı bitki vardır, ama bu konu ile ilgili her tür tedavinin yalnızca uzman hekimlerin denetiminde gerçekleştirilmesi gereği kesinlikle göz ardı edilmemelidir!

Dolaşım sistemi hastalıklarına karşı önlemler

Hastalıklara karşı önlem almak, hastalıkları tedavi etmekten daha kolaydır. Önlem almak, bedensel, zihinsel ve ruhsal rahatlığı sağlamaya çalışmaktır. Hastalık hali ise, aşırı güçsüzlükler nedeniyle bedenin belirtiler vermeye başlamasıdır. Bu belirtilerin oluşması bazen yıllarca sürebilir, çünkü bedenimiz, hemen teslim olmadan, uzun süre savaşabilecek güce sahiptir. Genellikle yavaş, ama süreklilik gösteren bir kötüye gidiştir bu! Kendimizi geçen yılki gibi güçlü ve zinde bulmayız, sağlık durumumuz gerektiğince iyi değildir artık. Bu durum zamanla bir hastalık haline dönüşmeye başlar, ama biz durumumuzu ancak belirtiler açıkça ortaya çıktığında fark ederiz. Burada, kalp ve damar sistemi ile ilgili ayrıntılara değineceğiz. Bu ayrıntılar yalnızca adı geçen sistemlerle ilgili sorunları olanları ilgilendirmiyor. Onlar, yaşamları boyunca bu tür rahatsızlıklardan uzak kalmak isteyen her sağlıklı kişi için de geçerli. Konuyla ilgili dört etken göz önünde bulundurulmalıdır

Hareketlilik

Kullanılması, arada bir de olsa, elden geldiğince zorlanması, sistem için yaşamsal öneme sahiptir. Kalbin ve damar sisteminin gerçekten zorlandığının anlaşılabilmesi, ancak, kalp atışımızın hızlanmasına ve soluk soluğa kalmamıza neden olabilecek kadar yoğun bedensel hareketleri yapmakla mümkün olabilir. Ama bu yöntem, her gün soluksuz kalana kadar koşuşturmamız gerektiği biçiminde algılanılmamalıdır. Doğrusu, rahatlatıcı ve eğlendirici olabilen, belirli bir günlük disiplinle sürdürülen beden hareketleridir. Önemli olan, beden hareketleri de dahil olmak üzere, günlük yaşamın her alanında ölçüyü aşmamaktır.

Beslenme

Dolaşım sisteminin sağlığı, tüm besin maddelerinin içinde öncelikle yağ tüketiminin miktarına bağlıdır ve pek çoğumuz gereğinden fazla yağ tüketiriz. Son yıllarda, öncelikle hayvansal yağların kandaki kolesterol düzeyinin artmasında başlıca etken olduğu ve bu gelişmenin çeşitli dolaşım sistemi hastalıklarına yol açtığı savunuldu. Genel anlamda, hayvansal yağ tüketiminden vazgeçilerek, bitkisel yağ tüketimine geçişin yararları vurgulandı. Ama yapılan son araştırmaların sonuçlarına göre, konu bu kadar basit değil. Pek çok bulgu, bitkisel yağların da kolesterolü arttırıcı etki içerdiğini gösteriyor. Bu durumda seçilebilecek tek güvenli yol, her tür yağın tüketimini kısıtlamaktır. Bunun anlamı öncelikle, görünen yağlardan kaçınmak (et, tereyağı, sıvı yağlar) ve ayrıca, yağ tüketiminde önemli yer tutan, görünmeyen yağlardan da uzak durmaya çalışmaktır (süt, peynir, süt ürünleri, mayonez, pasta ve kurabiye). Bu tür gıdaların yerine, bolca taze sebze ve meyve, kepekli tahıl ürünleri ve baklagiller (fasulye, bezelye, nohut) tüketilmelidir. Özellikle baklagillerin ve yulafın kandaki kolesterol düzeyinin azalmasına yardımcı olabilecekleri ise unutulmamalıdır.

Tütün ve alkol

Sağlığına özen gösteren, öncelikle kalp ve damar sisteminin sağlığı ile yakından ilgilenen herkesin sigarayı bırakması ve alkol tüketimini kabul edilebilir düzeye indirmesi gerekir.

Stres

Günümüzün hızlı yaşam biçiminden kaynaklanan stres, başta kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları ve sinir sistemi rahatsızlıkları olmak üzere, pek çok hastalığa yol açmaktadır. Stres görece bir kavramdır, yani etkileri kişiliklere göre değişebilir. Ama stres etkilerini araştırmak yerine, kişilerin günlük yaşamda stresle nasıl başa çıkabildiklerinin araştırılması herhalde daha doğru olurdu. Stres etkilerinden ve duygusal rahatsızlıklardan korunarak, yaşamımızla ve sağlığımızla ilgili sorumluluklar yüklenebilmemiz için, çağımızın bize sunduğu çeşitli olanaklardan yararlanmayı öğrenmemiz gerekir. Stresten kaynaklanan rahatsızlıklara ve gerginliklere karşı şifalı bitkilerden de yararlanabiliriz. Ama çok daha doğru ve gerçekçi sayılabilecek yaklaşım, bu rahatsızlıklara yol açan nedenleri kendimizde aramak ve değiştirmeye çalışmaktır. Böylesi bir arayışa ve değişikliğe yönelmek için bilinç ve bazen de cesaret gerekir.

Dolaşım Sistemi ve Şifalı Bitkiler

Tüm bedensel sistemler için olduğu gibi, dolaşım sistemi için gerekli olan şifalı bitkilerin sayısının da sınırlı tutulmasına kesinlikle özen gösterilmelidir.

Beden, birbirini tamamlayan sistemlerin oluşturduğu bir bütündür ve şifalı bitkilerle tedavi bilimi (fitoterapi) de bu gerçeği savunur. Herhangi bir sistemde ortaya çıkan bir problem, bir başka sistemin sağlıksızlığından veya yetersizliğinden kaynaklanabilir. Aynı biçimde, her bir şifalı bitki de, herhangi bir sistemin tedavisinde olumlu etki yapabilir. Ama, fitoterapi temel kurallarının, sıradan insanın sınırlı kavrama yeteneğince algılanabilmesini sağlamak için, bu sistemde doğrudan etkili olabilecek bitkilerin saptanması doğru olur. İçinden çıkılması zor bitki karışımları ile olası yanlışlıklara yol açmamak için, hangi bitkinin doğrudan kalbi, hangi bitkinin doğrudan damar sistemini etkileyebileceğinin bilinmesi gerekir.

Kalp güçlendirici bitkiler

Alıç: Etkinliği ve zararsızlığı pek çok ülkenin sağlık bakanlığınca onaylanmış olan ender bitkilerdendir. Kalp, damar sistemi ve beyinde geliştirdiği olumlu etkiler ancak 2-3 haftalık bir kullanımdan sonra görülmeye başlar ve artarak sürer. Hiçbir yan etkisi yoktur, alışkanlık yapmaz, sürekli kullanımında hiçbir sakınca yoktur.

Dolaşımı sağlayan damarları genişleterek, daha fazla kan ve oksijenle beslenen kalp kaslarının güçlenmesini sağlar ve yüksek kan basıncını dengeler. Ayrıca, kan dolaşımındaki bu olumlu gelişmeden beyin de yararlanır ve bellek güçlenir. Miyokart enfarktüsü sonrasında, angina pectoris’te, yavaş kalp atımında ve genel anlamda kalp güçlendirici olarak kullanılmalıdır.

Ökseotu: Kalp kaslarını güçlendirir, damar sertliğine karşı kullanılabilir, yüksek ve alçak kan basıncını dengeleyebilir, bağışıklık ve savunma sistemlerini güçlendirdiği varsayılır. Ağır enfeksiyon hastalıklarından sonraki kalp kasları zafiyetinde başarıyla kullanılabilir.

Biberiye: Kalp koroner toplardamarlarının daha fazla kan taşıyabilmelerini sağlayabilir. Dolaşım bozukluklarında bitki banyoları yararlı olabilir.

Kediotu kökü: Stres veya sinirsel kökenli tüm kalp ve dolaşım aksaklıklarında başarıyla kullanılabilir.

Aslankuyruğu: Kalbi güçlendirir, özellikle yatar durumda oluşan şiddetli kalp çarpıntılarını normalleştirir. Sinirsel kökenli kalp rahatsızlıklarında kullanılabilir.

Oğulotu(Melisa): Sinirsel kökenli kalp rahatsızlıklarında kullanılabilir.

Nane-Mayıs papatyası: Eşit oranda karıştırılarak, kalp çarpıntılarına karşı denenebilir.

Soğan: Kalp kaslarını güçlendirir.

İnci çiçeği: Sinirsel kökenli kalp düzensizliklerinde, özellikle kalp atışının yavaşlığında ve kalp kaslarının güçsüzlüğünden kaynaklanan ödemlerde kullanılmalıdır.

İnci çiçeği’nin kalp üzerindeki etkisi, yüksükotu (Digitalis purpurea) etkisine eşdeğerdir. Ama yüksükotu’nun tehlikeli zehirliliğine karşın, inci çiçeğinde, sağlık sorunu oluşturabilecek oranda zehirlilik yoktur, ayrıca, etken maddeleri organizmada birikim yapmaz ve kısa sürede dışkılanır. Bitkinin etken maddeleri kalp glikozitlerinden oluşur: Convallatoxin, Convallatoxol, Convallamarin, Convallasid ve Convallatoxolosid (tüm bu adların kökeni, bitkinin Latince adı Convallaria majalis’dir). Bu kadar çeşitli biyokimyasal arasında, kalbi doğrudan etkileyen ana etken madde sayısı ikiyi geçmez ve en önemlisi ise Convallatoxindir. Bir farmakolog için bunun anlamı, öteki maddelerin önemsiz olduklarıdır. Ama bu saptama kesinlikle doğru olmayacaktır, çünkü, ikincil etken maddelerin, ana etken madde Convallatoxin’in çözünme yeteneğini 500(beşyüz) misli arttırdığı saptanmıştır. Bu nedenle, bitki drogunun ve tentürünün en küçük dozajları bile tedavide etkili olabilmektedir. Ayrıca, bu etken maddeler bileşiminin olumlu etkisinin, hızla etki yapıp kısa sürede okside olarak dışkılanan Convallatoxin’e oranla daha uzun süreli olduğu da saptanmıştır. Doğrudan etki yapmayan ikincil maddeler, zamanla, organizma tarafından etken bir bileşime dönüştürülebilmektedir. İnci çiçeği, şifalı bitkilerin sinerjik etkileri (bir sonucun sağlanmasında birkaç görevin işbirliği) bakımından çok önemli bir örnektir.

Şifalı bitkilerle ilgili tüm bu analizler ve biyokimyasal araştırmalar bize, çeşitli maddelerden oluşan bir bileşimin, içeriğindeki en etken maddeden çok daha etkili olduğunu göstermektedir. Şifalı bitkilerin içerdiği tüm maddelerin birbirini etkilemesi sonucunda tedavi edici bir etki oluştuğuna göre, bitkilerin bu gücünü yalnızca bazı maddelerin kimyasal yapısında aramamamız gerekir. Burada, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerin, çağdaş bilim tarafından da onaylanması gerektiğini görüyoruz.

Kan dolaşımına yararlı şifalı bitkiler

Kalbi güçlendirici bitkiler olduğu gibi, kan dolaşımını güçlendiren ve dengeleyen bitkiler de vardır. Bu bitkilerin önde gelenleri sırasıyla: Ökseotu, sarmısak, alıç, hindiba, civanperçemi, atkestanesi, ıhlamur, kediotu kökü, biberiye, paprika, zencefil.

Görüldüğü gibi bu bitkilerin bazıları kalbi güçlendirmede de kullanılan bitkilerdir. Ama ayrıca, damarları genişletici, yüzeysel kan dolaşımını uyarıcı ve idrar arttırıcı bitkilerin de kullanılması gerekir. Bu çeşitliliğin nedeni, bedenin sınırlı bir bölgesindeki rahatsızlığın, beden bütünlüğü içindeki öteki sistemlerde oluşan bir dizi aksaklıklardan kaynaklanıyor olabileceği kuramına bağlıdır.

KALP SAĞLIĞI VE BESLENME

Meyveler

Kalp hastaları (ve bu arada herkes) bol vitamin ve mineral içeren meyvelerden günde en az bir tane yemelidirler.

Elma tartışmasız en iyisidir.

Lifli Yiyecekler

Buğday, mısır, makarna, pirinç, hububat. Bu besinler midede kabarıp tokluk hissi verdiklerinden daha az yemek yenilip kalbe fazla yüklenilmemiş olunur.

Balıklar

Lüfer, uskumru, alabalık, ton balığı, sardalye kalbimizi koruyan çok önemli besin kaynaklarıdır. Bu balıklarda bol protein ve az yağ bulunması en büyük avantajlarıdır.

Sebzeler

Şayet aşırı kilo ve kolesterolden uzaklaşmak istiyorsanız bol sebze tüketmelisiniz. Sebzelerde kalori azdır ve bağışıklık sistemini güçlendirerek insanı kalp hastalıkları, kanser gibi ölümcül hastalıklardan korurlar. Özellikle kereviz, havuç, turp, soğan, sarımsak ve yeşil yapraklı sebzeler mutlaka düzenli olarak tüketilmeleri gereken gıdalar arasında olmalıdır.

Baklagiller

Mercimek, bakla, soya fasulyesi, bezelye ve fasulye içerdikleri az yağ ile kandaki kolesterolü düşürürler. Belli aralıklarla mutlaka yenilmelidir.

Ayrıca

Bol protein, az yağ ve karbonhidrat içeren tavuk ve hindi eti de kalbe çok yararlıdır. (Yağsız sığır eti de aynı özelliklere sahiptir.)

Dikkat

· Aşırı tuz, aşırı yağ ve çikolata, kek, kurabiyede aşırıya kaçmak sakıncalıdır.

· Düzenli spor da ihmal edilmemelidir.

İdrar arttırıcı bitkiler (diuretika)

Kan dolaşımı bozukluklarında, sistemde oluşan sıvı birikimlerini dışkılayabilmesi için bedene yardım edilmesi kaçınılmazdır. Eğer kalp zayıfsa ve bu nedenle kanın böbreklerden geçmesini sağlayamıyorsa veya toplardamar sistemi (özellikle bacaklardaki) güçsüzse, bedenin bazı bölgelerinde sıvı birikimi (ödem) oluşur. Bu durumda, hindiba, inci çiçeği, civanperçemi, fasulye kabuğu etkilidir ve uygundur. Kan dolaşımı rahatsızlıklarında kullanılabilen bu bitkilerin içinde, konuya en uygun olanı hindibadır. Kalbin gücünü arttırmak için herhangi bir idrar arttırıcı drog kullanıldığında, potasyum dengesi bozulabilir ve kalp rahatsızlığı bu yüzden önemli boyutlara ulaşabilir. Bu nedenle, tıbbi tedavilerde kullanılan idrar arttırıcıların yanı sıra potasyum da kullandırılır. Ama hindiba kullanımında bu tür sorunlar görülmez, çünkü hindiba zaten bol miktarda potasyum içerir.



Kalp yetmezliği

Tıp bilimi, kalp rahatsızlıklarını pek çok bölüme ayırmıştır, ama şifalı bitkilerle tedavide bu ayrıma gerek yoktur; çünkü biz burada, özellikle kalbi güçlendiren bitkilerle ilgileneceğiz. Kalbin güçlenebilmesi için, aşağıdaki bitki karışımının uzun süre kullanılması gerekir:

Alıç 2 ölçek, arslankuyruğu 2 ölçek, inci çiçeği 1 ölçek

1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki karışımı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında, tatlandırılmadan içilir. Aynı zamanda, potasyum alımına da özen gösterilmelidir; örneğin domates ve üzüm. Eğer bedende sıvı toplanması varsa, karışıma 1 ölçek hindiba eklemek gerekir. Gerginlik ve korku halleri görüldüğünde, bitki karışımı, 1 ölçek oğulotu ve 1 ölçek ıhlamurla zenginleştirilir. Bu karışımın çayı da günde 3 bardak içilir ve bu dozajın arttırılmasında sakınca yoktur. Eğer yine de gerginlik ve koru halleri sürüyorsa, ıhlamur yerine, 1 ölçek kediotu kökü eklenebilir.

Kalp çarpıntısı (Palpitasyon)

Kalp çarpıntıları, ille de bir organ bozukluğundan kaynaklanmaz. Menopoz, alerji, korku ve cinsel heyecanlar da kalp çarpıntısına yol açabilir. Öncelikle bu nedenlerle ilgili çözüm yolları aranması doğru olur. Ama bu çözüm yollarının yanı sıra, kalbe hiçbir biçimde zarar vermeden kalp atımını normalleştirebilecek çok etkili bazı şifalı bitkilerden yararlanılabilir. Bu bitkilerin başlıcaları: kediotu kökü, arslankuyruğu, ökseotu ve oğulotu.

Stres ve korkudan kaynaklanan kalp çarpıntısı (sinirsel taşikardi) sıklıkla görülen bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki bitki karışımı kısa sürede rahatlatacaktır:

Arslankuyruğu 2 ölçek, ökseotu 1 ölçek, kediotu kökü 1 ölçek

Bu çay günde 3 bardak veya daha fazla içilebilir. Eğer yüksek kan basıncı belirtileri veya kalp problemleri varsa, karışıma 2 ölçek alıç eklemek gerekecektir.

Angina pectoris

(göğüs anginası)

Göğüs, boyun, kol ve bazen sırta vurabilen, boğulma ve tıkanıklık duygusu ile ortaya çıkan angina pectoris, koroner kan akımındaki bozukluklarda ortaya çıkar. Kalbin kendisi için gerekli olan kan oranında azalma olduğunda, kalp dokuları için yaşamsal önem taşıyan oksijende de azalma başlar. Angina pectoris, organik bozuklukların dışında, genelde fiziksel zorlanmalardan veya duygusal stresten kaynaklanır. Bu rahatsızlık, uzun süreli bir program uygulanarak başarıyla tedavi edilebilir. Tedavinin hedefi, oksijen içerikli daha fazla kanın koroner damarlardan geçerek kalbe ulaşmasını sağlamaktır. İki aşamalı bir tedavidir bu. Başlangıçta, daha fazla kanın akışının sağlanabilmesi için koroner damarların genişlemesi hedef alınır, ikinci ve uzun süreli aşamada ise, öteki olası engeller ortadan kaldırılır. Disiplinli olarak uzun süre kullanıldığında, Alıç bu iki konuda da başarılı olabilir. Aşağıdaki bitki karışımı, olumlu etkiyi daha da arttıracaktır, çünkü damar duvarlarını kolesterol birikintilerinden temizler ve ilerideki olası birikintilerin oluşmasını önler.

Alıç 3 ölçek, aslankuyruğu 2 ölçek, ıhlamur 2 ölçek, inci çiçeği 1 ölçek

1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki karışımı, 1 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında, tatlandırılmadan içilir. Ama, olası bir kalp krizi ağrısını bu çayla geçiştirmeye kalkışılmamalıdır! Eğer kan basıncı yüksekse, karışıma 1 ölçek de Ökseotu karıştırılmalıdır.

Angina pectoris tedavisi sırasında, kişinin tüm sağlık sorunları göz önünde bulundurulmalıdır. Sinir sisteminin durumu incelenmeli ve gerekli tedaviler uygulanmalıdır. Ayrıca, sindirim sisteminin de konu ile yakından ilişkisi olabilir. Kronik kabızlık kalbi ayrıca yoracağı için, öncelikle tedavi edilmesi gerekir.

Konunun başlangıcında değindiğimiz, olası önlemleri almak, özellikle beslenmede kontrol ve stresin bünyeye etkisinin tanımlanması çok önemlidir. Rahatsızlık kontrol altına alınana kadarki süre boyunca, ağır fiziksel zorlanmalardan kaçınılmalıdır. Aksi halde, şifalı bitki tedavisine karşın bir enfarktüs krizi hiç de küçük bir olasılık sayılmayabilir.

Yüksek kan basıncı (Hipertansiyon)

Toplumda yaygınlıkla görülen bir rahatsızlıktır. Gereğince tedavi edilmesi gereken pek çok değişik bedensel nedenlerden kaynaklanabilir. Ama hiçbir bedensel neden olmadan da oluşabilir. Biz burada, nedeni belirlenemeyen yüksek kan basıncı ile ilgileneceğiz.

Yüksek kan basıncının bu oldukça yaygın türünde de, türe özgü herhangi bir bulguya ulaşılamadığında, bu oluşumu başlatabilecek bazı etkenlerden söz edilebilir. Öncelikle, ana babanın armağanı olan kalıtımsal yatkınlığın araştırılması gerekir. Ama eğer gerekli önlemler alınmışsa, kalıtımsal yatkınlık da yüksek kan basıncına neden olmaktan çıkabilir. Bu rahatsızlığa yol açan başlıca etkenler, genelde stres ve korkudur. Ruhsal problemler, iş hayatının baskıları ve içinde yaşadığımız evrensel kaos bedende gerginlik, katılık ve kasılmalara neden olabilir ve sonuçta, yüksek kan basıncının oluşabileceği ortam hazırlanmış olur. Bu ruhsal durum sinir sistemini etkiler ve bu etki de kılcal damarların kasılmasına yol açarak, kalp atışını etkiler. Rahatlatıcı bedensel uygulamalar ve masajlar, bedeni gevşeterek, bu tür durumlarda yararlı olabilir.

Ayrıca, beslenme de iki ayrı biçimde etken olabilir. Besinler çok yağlı ve karbonhidrat yoğunluklu olduğunda, yağ kalıntıları, kan damarlarının duvarlarında birikintiler oluşturmaya başlar. Damar iç yüzeylerinin yağla kaplanmaya başlaması ile yüksek kan basıncının oluşmaya başlaması eşzamanlıdır. Bazı besinlere karşı alerjisi olanlarda da yüksek kan basıncı oluşabilir. Alerjilerin saptanması kolaydır, ama alerjilerin yüksek kan basıncı oluşumundaki katkılarının saptanabilmesi pek kolay değildir. Hafif ve gizli alerjiler varlıklarını genellikle yüksek kan basıncı ile belli ederler. Bu tür alerjilere en fazla yol açan besinler ise, süt ürünleridir. Bu alerjinin saptanabilmesi için, süt ürünlerinin tümü bir veya iki hafta kullanılmaz. Bu süre içinde oluşan değişiklikler gözlemlenir ve ürünlerin yeniden tüketilmeye başlanmasından sonraki kan basıncı ve öteki değişiklikler karşılaştırılarak sonuca ulaşılabilinir.

Kan basıncı, bedendeki çapraşık bir bütünlük tarafından dengelenir. Bu oluşumu, hidrolik sisteminin temel kurallarını anımsatarak açıklayabiliriz. Sistemde sıvı oranı artınca basınç yükselir. Sistemin kapsamı daraldığında veya pompalama gücü arttığında, basınç yine yükselir. Bu fiziksel oluşumlar, şifalı bitkilerin etkinlik biçimleri konusunda aydınlatıcı olabilir.

Pek çok şifalı bitki, kılcal damarların genişlemesini sağlayabilir ve böylece sistemin genel kapsamı da genişlemiş olur. Yine bazı bitkiler, dışkılanan sıvının arttırılabilmesi için böbrekleri uyarabilirler ve böylece sistemdeki sıvı azalır. Bazı bitkiler de kalbin çalışma hızını azaltırlar ve kanı damarlara pompalayan basınç böylece azalmış olur. Kullanılabilecek bitkiler: Alıç, ökseotu, sarmısak, hindiba, ıhlamur, civanperçemi.

Her tedavide olduğu gibi, burada da rahatsızlığın ayrıntılarına göre bitki karışımları uygulanabilir. Ama genelde, aşağıdaki karışım çok etkilidir:

Alıç 2 ölçek, ıhlamur 2 ölçek, civanperçemi 2 ölçek, ökseotu 1 ölçek.

Bu bitki çayı uzun bir süre boyunca günde 2-3 bardak içilir. Günde 2-3 diş sarmısak yiyerek, tedavi daha da etkili kılınabilir. Eğer beden çok gerginse veya stresten etkileniyorsa, baş ağrısı varsa, karışıma 1 ölçek kediotu kökü veya arslankuyruğu eklenebilir. Bu tedavi uzunca bir süre (4-8 hafta) uygulandığında, yüksek kan basıncı normalleşir. Önerilen bu karışımın hiçbir sakıncası yoktur. Kan basıncını yapay yollarla normalleştirme özellikleri de söz konusu değildir. Onlar yalnızca, sistemi doğal yollarla dengeleyerek, kan basıncını normal düzeye çekerler.

Alçak kan basıncı (Hipotansiyon)

Kan basıncının normal ölçülerin altına inmesi de, yüksek basınç kadar tehlikeli olabilir. Olası organik aksaklıkların dışında, bu duruma yol açabilecek başlıca nedenler genelde, aşırı yorgunluk ve bedensel güçsüzlük olarak belirtilebilir.

Fitoterapi yöntemleriyle, bu tür bedensel ve sinirsel güçsüzlük hali, dolaşım sistemini uyaran ve kan basıncını dengeleyen bitkilerin karışımı ile tedavi edilebilir. Kullanılacak olan bitkilerin, rahatsızlığı başlatan nedenlere göre seçilmesi gerekir. Eğer stres ve sinirsel güçsüzlük söz konusu ise, sinir sistemini güçlendirici (nervine tonika), yulaf, sarı kantaron, kediotu kökü, arslankuyruğu gibi bitkiler gereğine göre seçilip eşit oranda karıştırılabilir. Günde 3 bardak çay yeterlidir. Hiçbir belirgin nedene dayanmayan durumlarda ise, yüksek kan basıncına karşı kullanıldığı gibi, alçak kan basıncına karşı da kullanılabilen Alıç ve Ökseotu denenmelidir. Ayrıca, sindirim sistemini uyarıcı acı maddeler içeren şu bitkilerin denenmesi de yararlı olacaktır: Rezene, frenk kimyonu, eğir kökü, sarı kantaron, acı biber(paprika) vs.

Damar sertliği

(Arteriyoskleroz)

Damar duvarında bağdoku artışına ya da kalsiyum tuzlarının birikmesine bağlı olarak, bir atardamarın sertleşmesi anlamına gelir. Bu oluşum, kan akımının beden hücrelerine ulaşmasını engelleme eğilimi gösteren kireçlenmelerle başlar. Daha sonraları, kolesterol ve yağ da bu kireçlenmelerin üzerinde birikme eğilimi gösterir. Bu oluşum, atardamarların harabiyetini hızlandırır ve önemli sorunlara yol açabilecek rahatsızlıkları başlatır. Atheroma olarak adlandırılan bu birikintiler genellikle aort’da, kalbi ve beyni besleyen damarlarda oluşur. Arteriyoskleroz, batılı ülkelerdeki ölüm nedenlerinin en başta gelenlerinden biridir ve bu durum, doğrudan, yanlış bir yaşam biçiminin ürünüdür. Eğer yaşam biçimimizi zorunluluklara göre uyarlayabilirsek, beden sağlığımız için pek çok şey yapabiliriz. Bu konuda, beslenme, stres ve hareketsizlik kadar, sigara ve alkol kullanımı da önemli etkenlerdendir. Tedavi hakkındaki ayrıntılar, “Dolaşım sistemi hastalıklarına karşı önlemler” bölümünden alınabilir.

Ayrıca, bu rahatsızlığa karşı pek çok bitkiden de yararlanılabilir. Öncelikle ıhlamur, damar sertliğine karşı başarıyla kullanılabilir. Uzun süreli kullanımlar, kolesterol yığılmalarını önler ve oluşmuş olan yığılmaların temizlenmesinde organizmaya yardımcı olur. Aynı etki, sarmısak tüketimiyle de sağlanabilir. Ayrıca kullanılabilecek bitkiler, alıç, ökseotu, civanperçemi, genellikle damar sertliğine eşlik eden yüksek kan basıncına karşı da etkilidirler. Bu nedenle, yüksek kan basıncına karşı önerilen bitki karışımı, damar sertliğine karşı da kullanılabilir, ama Ihlamur oranının 3 ölçeğe çıkarılması yararlı olur.

Tromboz ve flebit

(Damar iltihabı)

Damar sertliğinde ayrıca, yığılmalardan bir parçanın veya bir kan pıhtısının sistemde dolaşmaya başlaması tehlikesi de söz konusudur. Her ikisi de bir damarın tıkanmasına yol açabilir ve tıkanan damarın kanla beslediği bölge oksijen alamamaya başlar. Trombozun tehlikelilik oranı, tıkanmanın bedenin hangi bölgesinde oluştuğuna bağlıdır. Önemli olmayabilir, ama ölümcül de olabilir. Kan pıhtılarının oluşumuna yol açabilecek bir ortamın gelişmemesi için, trombozun mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Damar sertliğine karşı önerilen önlemler uygulanmalı, sağlıklı bir kan dolaşımı sağlanmasında yardımcı olabilecek şifalı bitkilerden yararlanılmalıdır.

Bacak toplardamar duvarının iltihabının bilimsel adı flebittir. Lokal iltihaplanmalara ve ağrılara karşı bitkisel losyonlarla yapılan kompresler etkinlik açısından önde gelir. Dıştan yapılan bu tedavilerde kullanılabilecek bitkiler: Aynısafa, atkestenesi, alıç, lahana yaprağı.

Kullanım biçimlerini şifalı bitkiler bölümünde bulabilirsiniz. Ayrıca, eczanelerden temin edilebilen “Arnika pomadı” çok yararlıdır. Enzim preparatları, kan dolaşımını destekler, şişkinlikleri azaltır ve iltihabik tepkilerin sakinleşmesini sağlar.

-Sigara içilmemelidir. Nikotin, kanın akışkanlık özelliklerinde değişimlere yol açar.

-Her türlü sıcaklık zararlıdır. Bacakları güneşe göstermemek gerekir.

-Bacak bacak üstüne atılmamalıdır.

-Yürümek, koşmak, bisiklete binmek ve yüzmek yararlıdır.

-Sülük kullanmak rahatlatıcı olabilir. Bir uzmanın kontrolünde denenmelidir.

-Soğuk su bacak duşları rahatlatır. Sağ ayağın dışından kasığa doğru ve içten tekrar ayağa doğru inilir. Sol bacakta da aynı işlem uygulanır. İki bacağa ikişer kere, günde 2-3 kez uygulanır.

Varis (Varicosis)

Belirli bir bölgedeki toplardamarların düzensiz biçimde genişlemesi, uzaması ve kıvrımlar yapmasıyla oluşur. Hareketsizlik, fazla kilo, gebelik gibi nedenlerle bacaklardaki kan dolaşımının olumsuz etkilendiği durumlar veya bacak bacak üstüne atarak oturmak, varis oluşumunda önemli etkenlerdendir. Varis bedenin her bölümünde görülebilir ama, en çok bacaklarda oluşur. Çünkü kalp, bacak kaslarının pompalayıcı yardımı olmaksızın kanın tümünü bacaklardan geri çekemez. Bacak kasları ise, bu destekleyici görevi ancak kullanıldıklarında, zorlandıklarında yerine getirebilirler. Ölçülü olmak kaydıyla, hareketlilik gereklidir. Ayrıca, yerçekimi etkisine karşı koymak için, uzun süreli oturmalarda bacakları yükseğe kaldırmak gerekir.

Fitoterapi, bu hastalığın tedavisi için de yeterli olanaklar sunmaktadır, ama bitkilerin tedavi edici gücü, beden hareketleri ile de desteklenmelidir. Beslenmede taze sebze ve meyve ön planda tutulmalıdır. Kabızlıktan kaçınılmalıdır. Beslenme zincirine, B vitamini kompleksleri, C ve E vitaminleri eklenmelidir. Kullanılan şifalı bitkilerin, yüzeysel kan dolaşımını etkileyerek, bacaklardaki kan akımını desteklemelerine özen gösterilmelidir. Bu görev için kullanılabilecek bitkiler: Atkestanesi, alıç, zencefil, civanperçemi, acı biber(paprika). Ayaklarda ve bacaklarda ödem oluştuğunda, öncelikle hindiba ve civanperçemi çayı kullanılmalıdır. Aşağıdaki karışım, problemi çok yönlü olarak ele alabilir:

Atkestanesi 3 ölçek, alıç 3 ölçek, civanperçemi 2 ölçek, zencefil 1 ölçek.

Bu çaydan günde üç kere, aç karnına veya öğün aralarında birer bardak içilir.

Lenf Sistemi

Bedende bağışıklık, savunma ve lenf sıvısını taşıma işlevlerini yerine getiren sistemdir. İki temel yapısal bileşenden oluşur: Değişik çaplardaki lenf damarları ve lenf dokusu. Damar sistemi, dokular arası sıvıyı toplardamarlara iletir. İlk bakışta bu basit bir taşıma işi olarak görülebilir, ama gerçekte yaşamsal önemi olan bir işlevdir. Hücreler, dokular, organlar, kısaca bedenin tümü bu işlev sayesinde tüm zararlılardan arındırılır. Bu nedenle, tüm bedensel görevler, lenf sıvısının normal akışının sürmesine bağlıdır ve lenf sistemi tedavisinde, bedenin bir bütün olarak görülmesi gerekir. Sistemin ikinci önemli görevini ise lenf düğümleri(bezleri) üstlenir. Bu görev, yabancı mikroorganizmaların yok edilmesidir. Lenf bezi büyümesi (adenopati), lenf bezlerinin bulunduğu, boyunun iki yanında, koltuk altları civarında, göğüslerde ve kasıklarda görülür. Yoğurtotu ve aynısafa bitkileri, lenf sistemini temizleyici özelliklere sahiptir. Ayrıca, eczanelerde Echinacin tabletleri ve tentürleri satılan, Kuzey Amerika kökenli Echinacea angustifolia adlı bitki de lenf sistemi rahatsızlıklarında başarıyla kullanılabilir.

Lenf sistemi ile ilgili bir kuşku olduğunda bile, sistemi temizleyebilecek bir diyet uygulamak gerekir. Bu konudaki en başarılı ve önemli ilaç, taze meyvedir. Sisteme dinlenme süresi verebilmek için, belirli bir süreçte, aşağıdaki besin maddelerinin tüketimini en aza indirmek veya kesmek gerekir:

-Kırmızı et

-Yağlı ve kızartılmış gıdalar

-Peynir, tereyağı, kaymak, süt

-Sirke ve turşular

-Alkol

-Şeker ve şekerli gıdalar

-Gıda endüstrisinin kullandığı tüm yapay maddeler

Eğer bu besin maddelerinden kaçınırsak, bedenimize yardım etmiş oluruz. Ama bir olumlu adım daha atıp, doğru beslenme yoluyla onu temizleyebiliriz. Taze sebze ve meyve, tükettiğimiz besinlerin temelini oluşturmalıdır; hatta belirli bir süre boyunca yalnızca meyve ve tahıl ürünleri tüketilerek, çok yararlı bir beden temizliği gerçekleştirmek olasıdır. Bir süre sonra, beslenme programı giderek çeşitlendirilebilir. Aşağıdaki liste, çok doğru bir seçim olabilir:

-Taze meyve. Özellikle portakal, üzüm ve elma.

-Taze yeşil sebze.

-Beyaz et ve beyaz balık (eğer istek varsa)

beaverss
03-11-2015, 06:46
Cinsel Sistemde Hastalık Belirtileri

Öncelikle, cinsel sistem hastalıklarını dört grupta toplayabiliriz: Bu gruplar, adet kanamaları, gebelik ve doğum, menopoz süreci ve enfeksiyonlarla ilgilidir.

Adet kanamaları

Normal ve sıkıntısız adet görebilmenin koşullarını oluşturabilmek için dölyatağını güçlendirici ilaçların uzun süreli veya adet döneminden 3-5 gün öncesinden başlanarak kullanılması gerekir. Burada normal, kişiye özgü bir kavram olarak anlaşılmalı, her kadının aynı ölçüde ve biçimde adet göremeyeceği unutulmamalıdır.

Adet kanamalarının olmaması (Amenorrhoea)

Ergenlik çağında ilk adet kanaması çeşitli nedenler yüzünden gecikebilir. Bu durumda, dölyatağını güçlendirici ilaçların kullanımı, doğal bir bedensel ritmin oluşmasını destekleyecektir. Bu konuda en etkili olan bitkiler: Civanperçemi, sedefotu, hayıt meyvesi(tohumu), sarı kantaron, bozotu(Marrubium vulgare), anason, pelinotu, eğir kökü, biberiye.

Erişkinlerde adet kanaması geciktiğinde de yine dölyatağını güçlendirici ilaçların kullanılması gerekir. Özellikle de doğum kontrol haplarının kullanımına son verilmesinden sonra bu tür ilaçlar kullanılmalıdır. Böylece beden, doğal ritmine yeniden kolayca kavuşabilir.

Gebelik hakkında birkaç söz: Adet kanamalarının kesilmesinin nedenlerinden biri de gebelik sürecinin başlamış olmasıdır. Bu olasılık da göz önüne alınarak uygun testlerin yapılması gerekir, çünkü önerilen bitkilerin kullanımı bazı bünyelerde düşüklere neden olabilir.

Aşırı adet kanaması (Menorrhagi)

Bu tür kanamalar, doğal işlevler aksatılmadan, sıkıştırıcı/büzüştürücü ilaçlarla dengelenebilir. Aşırı adet kanaması birkaç ay devam ettiğinde, bu duruma yol açan önemli bir aksaklık olup olmadığı araştırılmalıdır. Bir jinekoloji uzmanı bu konuda gerekeni yapacaktır.

Sıkıştırıcı/büzüştürücü ilaçların çoğu bu amaçla kullanılabilir, ama en etkili olanları, dölyatağına ve dölyatağı dokularına uygunluk gösterenleridir. Aşağıdaki bitki karışımının çayı ile yapılacak bir tedavi kısa sürede rahatlatabilir: Arslanpençesi 2 ölçü, çobançantası 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitkiler ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Adet görme tarihinden 3-5 gün öncesinden başlanarak, günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan, aç karnına veya öğün aralarında, kanama sona erene kadar içilir. Eğer problem sona ermezse, bir aylık dönem boyunca günde 1-2 bardak çay içilmelidir.

Hayıt meyvesi(tohumu), hormon dengesindeki her tür değişikliğe karşı kullanılabildiği için, aşırı kanamalara karşı da önemle önerilebilir. Ayrıntılı bilgi için, “şifalı bitkiler” bölümüne bakın.

Soğuk kompresler kanamanın azalmasına yardımcı olabilir. Kalça ekleminden alt kaburgaya kadarki bölgeyi kaplayabilecek genişlikte ve beden eninin iki misli uzunluğunda olan bir pamuklu bezi yatağınıza yayın. Aynı ölçüdeki bir başka pamuklu bezi soğuk çobançantası çayına batırıp çıkardıktan sonra hafifçe sıkın ve kuru bezin üstüne yayın. Bezlerin üstüne sırtüstü yatın ve önce bir ucu sonra da öteki ucu üstünüze örtün. Dizlerinizi hafifçe kırarak 20 dakika boyunca sırtüstü yatın. Bu tedaviyi günde iki kere uygulayın. En uygun zaman sabah ve akşam saatleridir.

Kanamanın biraz olsun azalabilmesini sağlayabilmek için ayrıca, beklenen adet görme tarihinin 2-5 gün öncesinden başlayarak daha az sıvı alınması da yararlı olabilir.

Aşırı adet kanamaları genellikle kansızlığa, konsantrasyon bozukluklarına ve kan dolaşımı yetersizliklerine yol açabilir. Dengeyi koruyabilmek için demir içerikli besinlere yönelmek gerekir.

Ara kanamalar (Metrorhagie)

Adet kanamaları dışında görülen dölyatağı kanamaları da aşırı adet kanamalarına karşı kullanılan bitkilerle tedavi edilebilir. Ama öncelikle yapılması gereken, bu kanamaların nedeninin teşhis edilmesidir. Genelde, bu duruma karşı, dölyatağını güçlendirici ilaçlar, örneğin arslanpençesi ve hayıt meyvesi(tohumu) gibi bitkiler veya bu bitkilerin preparatları kullanılabilir. Kan kaybının önlenebilmesi için, demir içerikli besinlere öncelik verilmesi gerekir.

Ağrılı adet kanamaları (Dysmenorrhoe)

Bu rahatsızlık, kadının tüm etkinliklerini aksatabilen ve bazen de felce uğratabilen boyutlara varabilir. Bu ağrıları hafifletebilmek için dölyatağını güçlendirici, kramp çözücü ve sinir sistemini güçlendirici ilaçlar kullanılmalıdır. Böyle bir bitki karışımı aşağıdaki gibi olabilir: Arslanpençesi 2 ölçek, çobançantası 1 ölçek, sarı kantaron 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, turnagagası 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Gerektiği sürece, günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Ayrıca, hayıt meyvesi(tohumu) çayı veya preparatları da yardımcı olabilir.

Adet öncesi gerginliği

Adet görme öncesi günlerde bazı kadınlarda korku, huzursuzluk ve depresyon, bazen bedende sıvı birikimi ile birlikte göğüslerin aşırı duyarlı oluşu ve benzer belirtiler oluşur. Tüm bu belirtiler, o süreçteki hormonel değişimlere karşı oluşan bedensel tepkilerin bir sonucudur. Burada yanıtlanması gereken önemli soru, söz konusu kadın için bu bedensel tepkilerin normal olup olmadığı veya bu tepkilerin oluşumunda ruhsal nedenlerin payı olup olmadığıdır. Tepkiye öncelikle ruhsal durum mu, yoksa hormon dengesindeki değişimler mi yol açıyor sorusunun da mutlaka sorulması gerekir.

Adet kanamaları, tüm kadınlar için, yaşamın büyüleyici yönünü açıklayan önemli bir olaydır. Adet görmeyi doğal bir olay olarak kabullenmek veya gizli tutulması gereken pis bir şeymiş gibi görmek eğilimi, toplumların gerçek kültürünün bir yansıması olarak algılanabilir. Kadının adet görme sürecini algılayış biçimi, bedensel tepkileri önemli ölçüde etkileyen bir faktördür. Adet öncesi gerginliğe yol açabilecek öteki faktörler ise, cinselliği algılayış biçimi, akrabaların tutumu, çocukluk deneyimleri, gerginliğin başlamasını bekleyiş veya adet kanaması sürecinde önemli aktivitelerin aksayabileceği beklentisi olarak belirtilebilir. Eğer kadın adet görmeye karşı olumsuz duygulara sahipse, bu olumsuzluk adet görme sürecine de yansıyacaktır. Adet görmeye olumlu bakıldığında, doğallığı ve kaçınılmazlığı rahatlıkla kabullenildiğinde, bu olumlu bakış açısı adet görme sürecini de olumlu etkileyecektir.

Yukarıda dile getirdiklerimizden yola çıkarak, adet öncesi gerginliğe karşı şifalı bitkilerden yararlanabileceğimizi söyleyebiliriz. Kediotu kökü, sarı kantaron eşit karışımının çayı, gerekli görüldüğü süre boyunca, günde 2-3 bardak içilebilir. Eğer gerginliğe kramplar da eşlik ediyorsa, mayıs papatyası veya civanperçemi çayı rahatlatıcı olabilir. Bedende sıvı birikmesine karşı ise, hindiba, altınbaşak veya ısırganotu kullanılabilir.

Doğum kontrol hapı

Dünya nüfusunun hızla artışı göz önüne alındığında, etkili doğum kontrol ilaçlarının kullanımı tartışılamaz, ama hormon bazında etkileyen ilaçların kullanımı da problemlere yol açabiliyor. Fiziksel açıdan bakıldığında, doğum kontrol ilaçlarının uzun süreli kullanımlarının beden sistemleri üzerindeki etkileri çok düşündürücüdür.

Doğum kontrol hapı, bir problemi çözerken en azından yeni bir problem oluşturan çağdaş teknolojinin nasıl bir iki ağızlı bıçak olduğunun çok iyi örneklerinden sayılabilir.

Doğum kontrol hapının kullanımına son verildiğinde, bedenin (özellikle hormon dengesi) doğal işlevini yeniden düzenleyebilmek için zamana ihtiyacı vardır. İç salgı sistemini ve dölyatağını dengeleyici etki içeren bitkiler, doğal dengenin sağlıklı biçimde ve daha kısa bir sürede kurulabilmesine yardımcı olabilirler.

Arslankuyruğu 1 ölçek, hayıt meyvesi(tohumu 1 ölçek, arslanpençesi 1 ölçek, meyan kökü 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır (hayıt tohumu havanda hafifçe ezilir). Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

İki hafta boyunca günde 3 bardak, üçüncü hafta boyunca günde 2 bardak, dördüncü hafta boyunca günde 1 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Bu karışımda meyan kökü böbreküstü bezlerini destekler, hayıt tohumu ve arslanpençesi dölyatağını ve ilgili salgı bezlerini güçlendirerek hormon yapımını düzene sokar, arslankuyruğu bu iyileşme sürecini destekler ve aynı zamanda da sinir sistemini güçlendirerek, doğal dengenin tam olarak kurulabilmesinin yolunu açar.

Gebelik ve doğum

Gebelik, anne adayı, baba adayı ve beklenen bebek için çok değerli bir süreçtir; büyük dikkat ve saygı gerektirir. Bebek için, annenin yaşam biçiminden ve çevresinden bağımsız olarak, beraberlik ve dinginlik, güvenlik ve bütünlük demektir. Anne adayının bu süreçte aldığı besinler, bebeğin bedeninin gelişimini destekler. Düşünceleri ve duygu dünyası (yakın çevresindeki kişilerinki de dahil olmak üzere) bebeği biçimlendirir ve etkiler. Bu bağlantıların bilincine varmak, göz önünde bulundurmak ve onlara özen göstermek zorundayız.

Gebelik mucizesini ilk öğrenen ve bebeği karnında taşıyan annedir, ama hepimiz annemizin karnında yaşamaya başladık. Durumla ilişkisi olan herkes, anlayış ve sevgiyle bu sürece katılmalıdır, çünkü bu davranış biçimi bebeğin sağlıklılığı bakımından çok önemlidir. Sevgi, bilinç ve gerekenlerin yapılması için her an hazır olmak, tüm bunların anahtarıdır. Bu davranış biçimi, her bakımdan bütünselleşmenin de başlıca temelidir. Şifalı bitkiler kullanımı ve özenle beslenmek ise yalnızca sürecin parçalarıdır; doğal bir doğum ve sağlıklı bir bebek sahibi olmak için yeterli değildir.

Doğanın, anne ve bebek için her bakımdan gerekli önlemleri almış olmasına karşın, bu süreç yine de bazı önlemler ve şifalı bitkilerle desteklenebilir. Doğal bir doğum için gereken tüm ayrıntıları içeren çok yararlı kitaplardan pek çok önemli konu öğrenilebilir. Benim dile getireceklerim de umarım bu önemli bilgilere bazı katkılar sağlayabilir.

Gebeliğin her aşamasında kullanılabilecek zengin bir bitki çeşitliliğini doğa bize sunuyor. Bazıları gebeliğin belirli süreçlerinde kullanılırken, dokuları yatıştıran, güçlendiren ve doğumu kolaylaştıran bazıları da tüm gebelik süreci boyunca kullanılabiliyor. En önde gelen bitkiler, ahududu yaprağı ve böğürtlen yaprağı, yalnız başlarına veya eşit oranda karıştırılarak kullanılabilir. Son 3 ay boyunca(daha da iyisi tüm gebelik süresince) günde en az 1 bardak bitki çayı içilmelidir. Ayrıca genel sağlık durumunun iyileştirilmesi, beslenmenin ve bedensel işlevlerin aksamaması için başka bitkiler de kullanılabilir. Örneğin, doğal demir kaynağı olarak ısırganotundan bolca yararlanılabilir.

Gebelik sürecinde kullanılmaması gereken bitkiler!

Bazı bitkiler dölyatağını önemli ölçüde uyarırlar; kanamayı arttırıcı bitkilerin etkinlik biçimleri böyledir. Bu etkinlik biçimi genelde bir sorun yaratmaz, ama gebelik sürecinde düşüklere neden olabilecek kramplara yol açılabilir düşüncesiyle, dölyatağının dışardan uyarılmaması gerekir. Bu tür bitkilerin önde gelenleri: Amberparis kökü, sedefotu, acıçiğdem tohumu, şekerciboyası kökü, solucanotu, adaçayı, ardıç kozalağı, pelinotu, eğreltiotu kökü, kurtpençesi, banotu, istanbul kekiği(Origanum vulgare), melekotu kökü, centiyane, barut ağacı kabuğu, eğir kökü, biberiye, kereviz çayı, güzelavratotu, sarısabır, sinameki.

Düşük tehlikesi

Düşükler genelde, bazı durumlara karşı oluşan doğal tepkilerdir ve şifalı bitkiler bu konuda yardımcı olamaz. Ama eğer yanlış beslenme, stres veya travma(dış darbe sonucu oluşan lezyon) nedeniyle bir düşük olasılığı varsa, şifalı bitkiler kullanımı ile beden genel anlamda güçlendirilebilir. Özgül bitkilerin yanı sıra, arslanpençesi, gilaburu ağaç kabuğu, sarı kantaron, çobançantası gibi, dölyatağını güçlendirici bitkilerin öncelikle kullanılması gerekir. Arslanpençesi 2 ölçek, gilaburu ağaç kabuğu 1 ölçek, sarı kantaron 1 ölçek, çobançantası 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Stres ve korkuya karşı ise, sinir sistemini güçlendirici etki içeren kediotu kökü veya arslankuyruğu çayı kullanılabilir.

Uyarı: Anne adayının kan basıncının alçak olması da düşük olasılığını arttıran bir faktördür. Uzman doktor bu durumu göz önüne alacaktır.

Gebelikte kusma

Gebeliğin ilk aylarında genellikle sabahları, mide henüz boşken ortaya çıkan ve yaygınlıkla görülen bir belirtidir. Değişik nedenlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Başlıca neden tabii ki hormon dengesinde oluşan önemli değişimler ve ayrıca kan şekeri düzeyinin düşük olması veya kan basıncının alçak oluşudur. Şifalı bitkilerle tedavi bilimine (Fitoterapi) göre bu durum, bedeni gebeliğe hazırlayan bir temizlik işlemidir.

Gebelik sürecinde tüm ilaçlardan uzak durmanın en doğru davranış biçimi olmasına karşın, keçisakalı, şerbetçiotu, mayıs papatyası ve nane gibi bitkilerin çayı rahatlıkla kullanılabilir. Günde 2-3 bardak veya gerektiğinde 1 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir.

Ayrıca, balkabağı kompostosu da çok rahatlatıcı olabilir.

Doğum sancıları

En azından son 3 ay boyunca içilen ahududu ve böğürtlen yaprağı çayı, doğum sancılarının doğal gidişini genelde garanti altına alabilir. Ama ağrılar uzadığında ve dölyatağı zorlanmaya başladığında, dölyatağı kasılmalarını güçlendirebilecek bitkiler kullanılabilir. Bu durumda gönül rahatlığı ile kullanılabilecek en değerli bitki pelinotudur. Gebelik sürecinde kesinlikle kullanılmaması gereken bitki, doğum sancıları sırasında kullanılabilecek ve doğumu kolaylaştırabilecek niteliklere sahiptir.

Bir çay kaşığı dolusu(1-1,5g) çok ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Ağrı sırasında, 10-15 dakikada 1-2 yudum olmak üzere, 1-2 bardak içirilebilir. Önerilen dozaja özenle uyulmalıdır!

Süt üretimi

Süt üretiminin başlangıcında bazen problemler söz konusu olabilir. Uzun bir süre boyunca yeterli sütün üretilmesinde de zorluklar yaşanabilir. Mümkün olduğunca uzun bir süre boyunca anne sütü içebilmesi bebek için çok önemli ve gereklidir. Bu durumda, anason, rezene, boyotu tohumu, sedefotu(Galega officinalis), sütotu(Polygala amara), frenk kimyonu, dereotu tohumu gibi bitkiler kullanılabilir. Etkili bir karışım aşağıdaki gibi olabilir: Frenk kimyonu 2 ölçü, anason 1 ölçü, rezene 1 ölçü veya boyotu tohumu 1 ölçü, anason 1 ölçü, dereotu tohumu 1 ölçü. Her iki karışımda da tohumlar havanda hafifçe ezilir, bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Demleme kabının altında oluşan damlacıklar tekrar kabın içine süzülür ve böylece uçucu yağların kaybı önlenmiş olur. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir.

Herhangi bir nedenden ötürü süt üretiminin kesilmesi istendiğinde, günde 2-3 bardak adaçayı içilebilir.

Menopoz dönemi

Ne yazıktır ki, uygar dünyamızdaki pek çok kadın menopozu büyük bir korkuyla bekler: Cinsel yaşamları artık sona ermiştir, annelik veya olası annelik rolleri azalmıştır, çocuklar evi terk etmişlerdir artık, erkeğin para kazanmasına yaptıkları katkı genellikle hedefine ulaşmıştır. Kişiliğimizi toplumun belirlediği rollerden oluşturmaya, hatta o rolü özümsemeye yatkın olduğumuz için, toplum değerleri değiştiğinde, kişiliğimizden geriye pek bir şey kalmıyor. Ama biz, yalnızca toplumun belirlediği rollerden ibaret değiliz!

Menopoz, kadınların yaşamında büyük bir armağan, bir kurtuluş, yeni bir başlangıç olabilir! Bu süreç onlara, gerçekte yaşamın anlamını yeniden düşünme, yaşamı yeniden düzenleme ve değiştirme olasılığını sunar; bu değişikliklerin korkutucu değil, kişiliklerin geliştirilebilmesine katkı sağlayıcı oldukları düşünülmelidir.

Menopoz süreciyle başlayan fiziksel değişim, bedendeki hormonal değişimlerle ilişkilidir. Menopozun fiziksel özellikleridir bunlar ve sıkıntılarla dolu belirtilere yol açabilirler. En belirgin olanları, birden kana karışan hormonların yol açtığı, aşırı terleme ve ateş basması belirtileridir, ama salgı sistemi yeni duruma uyum sağladıkça azalırlar. Bu belirtilerin yanı sıra yarım baş ağrıları, ayak ve el parmaklarında karıncalanmalar ve baş dönmesi de görülebilir. Ayrıca, huzursuzluk, kendine güvenin kaybolması, depresyon, melankoli, uykusuzluk, anormal hassasiyet, ve yorgunluk gibi birçok psikolojik rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Hormon dengesindeki düzensizlikler nedeniyle oluşan değişikler ve kişinin duygu dünyasındaki kendisiyle ilgili kuruntular, fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasında başlıca etkenlerdir!

Ama bu bir şifalı bitkiler kitabı olduğu için, konuyu artık bitkisel ilaçlara yöneltmem gerekiyor. Bu konuda da öncelikle bilinmesi gereken gerçek, yalnızca hormon bazında değişimler olmadığı ve bu değişim sürecinde yardımcı olabilecek bir dizi psikoterapi yönteminin de göz ardı edilmemesi gereğidir.

Tüm belirtiler sona erene ve değişim tamamlanana kadar kullanılabilecek etkili bir bitki karışımı: Hayıt tohumu 2 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, yeşil yulaf 1 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü.

Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Eğer istenirse, biraz balla tatlandırılabilir. Şeker hastaları tatlandırmaz!

Bu karışım, menopoz döneminde ortaya çıkan belirtileri azaltır ve bedenin yeni bir hormon dengesi oluşturmasına yardımcı olur. Neye ihtiyacı olduğunu en iyi bilenin bedenimiz olduğunu unutmamalıyız!

Üriner Sistem İçin Şifalı Bitkiler

Böbreklerin önemini göz önüne aldığımızda, böbrek işlevlerini destekleyen bu kadar çeşitli bitkiyi doğanın kullanımımıza sunmakta oluşuna şaşmamak gerekir. Böbreklerin üstlenmiş olduğu rolü bütünsellik açısından gözden geçirdiğimizde, tüm organlarımızın kusursuz çalışabilmesinin, atıkların ve zehirli maddelerin düzenli biçimde dışkılanabilmesine bağlı olduğu açıkça ortaya çıkar. Ama besin maddelerinin genellikle yapay ve zararlı kimyasal maddeler içermesi, yaşam biçimimizin çevremizle ve iç dünyamızın ihtiyaçlarıyla uyum sağlayamaması nedeniyle, böbreklerin önemi gitgide artmaktadır. Böbrekleri rahatlatabilen bitkiler yalnızca idrar yolları problemlerinde etkili olmakla kalmayıp, mevcut problemlerden bağımsız olarak, tüm bedeni tedavi eder ve böylece, bedenimizin temizleyiciliğini üstlenmiş olan böbrekleri destekler.

İdrar arttırıcı ilaçlar (Diüretika)

Bir diüretikum, idrar dışkılanmasını ve idrar akışını arttıran bir bitkidir. Genelde bu tanım, böbrekleri ve idrar kesesini etkileyen her bitki için kullanılır. Diüretika listesi bu nedenden ötürü çok uzundur, ama hindiba(yaprak veya kök) belki de en etkili ve en değerli idrar arttırıcı bitkidir. Hindiba, idrar arttırıcı kimyasal ilaçlar kadar etkili olmakla kalmayıp bol miktarda da potasyum içerir. Halbuki, öteki idrar arttırıcı ilaçlar kullanıldığında bedenden bol miktarda potasyum dışkılanması nedeniyle çok zararlı yan etkiler oluşabilir. Hindiba kullanıldığında ise yalnızca bu yan etkilerden uzak durulmaz, bedendeki potasyum düzeyi de ayrıca yükseltilmiş olur. Hindiba ayrıca, karaciğer güçlendirici olarak çok ünlüdür ve çok yönlü kullanılabilir.

Bu bölümde değineceğimiz tüm bitkiler, idrar arttırıcı etkilerinin yanı sıra idrar yolları rahatsızlıklarına karşı da başarıyla kullanılabilir. Yoğurtotu, özellikle anılması gereken, genel anlamda diüretik etkiye sahip olan değerli bir bitkidir. Kan temizleyici, lenf sistemini temizleyici ve idrar arttırıcı etkileri sayesinde, bu sistemde görülen tüm hastalıklarda öncelikle kullanılabilir. Ayrıca kullanılabilecek bitkiler: Huş ağacı yaprağı, fasulye kabuğu, ısırganotu, altınbaşak, atkuyruğu, meyan kökü, maydanoz, kayışkıran kökü(Onanis spinoza).

İdrar yolları için antiseptik ilaçlar

Bazı idrar arttırıcı bitkilerin antiseptik etkisi, içerdikleri uçucu yağlardan kaynaklanır. Bu yağlar böbrek kanalcıklarından dışkılanırlar ve böylece mikropları doğrudan etkileyebilirler. Tipik örnekleri: Civanperçemi, kereviz tohumu, funda(yaprak ve çiçek), kayışkıran kökü, huş ağacı yaprağı, ayrıkotu kökü, ardıç kozalağı, sarmısak.

İdrar yollarında mukoza koruyucu ilaçlar

Bazı hastalıklarda idrar yolları mukozası, enfeksiyon veya sürtünme nedeniyle tahriş olur ve yatıştırılması gerekir. Hatmi yaprağı, mısır püskülü ve ayrıkotu kökü mukoza koruyucu etki içerirler ve başka bitkilerle karıştırılarak da kullanılabilirler.

İdrar yolları için sıkıştırıcı/büzüştürücü ilaçlar

İdrarda kan görülmesi doktor teşhisi gerektiren bir belirtidir, ama eğer önemli bir hastalık söz konusu değilse, sıkıştırıcı/büzüştürücü (adstringent) ilaçlarla tedavi edilebilir. Adstringent ilaçlar böbreklerdeki, idrar kesesindeki ve idrar yollarındaki kanamaları durdurabilirler ve yaralanmaların iyileşme sürecini desteklerler. En önde gelen adstringent bitkiler: Atkuyruğu, sinirliot, ceviz yaprağı, huş ağacı yaprağı, ebegümeci.

Taş oluşumunu önleyici ilaçlar (Lithagoga)

Çeşitli idrar arttırıcı bitkilerin önemli bir özelliği de taş oluşumuna karşı önlem oluşturması veya üriner sistemden taşların ve kumun dışarı atılmasını desteklemeleridir. Pek çok bitkinin taş oluşumunu önlediği söylenir. Ama aşağıdaki bitki karışımları bu konuda başarıyla yardımcı olabilir: 20’şer g ısırganotu kökü, kuşburnu, maydanoz kökü, sinirliot, çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ateşte üstü kapalı olarak 4-5 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Sabahları aç karnına 1-2 bardak içilir.

Cüce mürver kökü(toz haline getirilir), yeşil yulaf(veya sinirliot), frenk üzümü yaprağı, ardıç kozalağı, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına içilir.

Veya, kuşburnu, kayışkıran kökü(toz haline getirilir), ada soğanı, ardıç kozalağı, atkuyruğu, sinirliot, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Hazırlanışı ve kullanımı yukarıdaki gibidir.

Üriner Sistemde Hastalık Belirtileri

Bedenin herhangi bir bölgesindeki problemin bir yansıması olarak idrar yollarında, böbreklerde ve idrar kesesinde çeşitli rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. İdrar yolları hastalıklarının ise, sistemin özel problemlerinin belirtileri olarak görülmesi gerekir.

Enfeksiyonlar

Üriner sistemde çeşitli enfeksiyonlar görülebilir. Bedende oluşan enfeksiyonların tümü, ancak savunma sistemlerinin gereğince işlemediği zamanlarda gelişebilir. Savunma sistemi yetersizliği, ölçüsüzce yiyip içmekten veya kabızlıktan kaynaklanabilir. Bir başka neden de, antibiyotik kullanımı nedeniyle sistemin şoka girmesi ve ekolojik dengenin bozulmasıdır. Bu tür ilaçların kullanımından sonra savunma gücüne yeniden kavuşabilmesi için, bedenin mutlaka desteklenmesi gerekir. Bu destek, C vitamini alımı ve katkı madde içermeyen yoğurt yemekle sağlanabilir. Yoğurt, bağırsakların doğal bakteri florasını yenileyebilir.

İdrar kesesi iltihabı (Sistit)

İdrar dışkılanırken yakıcı ağrılar hissedilir. Ayrıca, idrar kesesi boş olduğu halde, yoğun biçimde idrara çıkma ihtiyacı duyulur. Bu durumda, civanperçemi, ısırganotu, altınbaşak, ayrıkotu kökü, kuşburnu, mayıs papatyası, sinirliot, atkuyruğu bitkileri kullanılabilir. Soğutulmadan bolca içilen civanperçemi çayı bu tür rahatsızlıkları genellikle ortadan kaldırabilir, ama aşağıdaki karışım da etkilidir: Civanperçemi 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, kuşburnu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İki saatte 1 bardak sıcak çay, tamamen iyileşene kadar içilir. Yakıcı ağrı aşırı düzeyde olduğunda veya idrarda kan görüldüğünde, mısır püskülü gibi mukoza koruyucu bitkiler de karışıma eklenebilir.

İdrar yolu enfeksiyonları (Üretra iltihabı)

İdrar yolu enfeksiyonları da idrar kesesi iltihabı gibi tedavi edilebilir, ama mukoza koruyucu bitki oranının arttırılması doğru olur.

Prostat iltihabı (Prostatit)

Bir prostat iltihabında, idrar kesesi iltihabındaki gibi belirgin rahatsızlıklar pek görülmez. Bu nedenle, idrar kesesi iltihabında kullanılan bitki karışımına 2 ölçü yakıotu(küçük çiçekli) karıştırılmalıdır. Yakıotu çayı, prostat büyümesine karşı da başarıyla kullanılabilir. Etkili bir karışım şöyle olabilir: Yakıotu 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, ayrıkotu kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Böbrek çanağı iltihabı (Piyelit)

Böbrek çanağı iltihabı, böbrek dokularına da sıçrayabilir ve genellikle dayanılmaz ağrılara yol açar. Bu durumda en doğru davranış, hemen bir uzman doktora başvurmaktır. Tıbbi tedavinin yanı sıra, atkuyruğu tam banyoları veya oturma banyoları gün aşırı alındığında iyileşme süreci kısalacak ve ağrılar dinecektir. Bataklıklarda veya sulak bölgelerde yetişen uzun boylu atkuyruğu (yalnızca banyo katkısı olarak) çok daha etkilidir. Ayrıca, idrar kesesi iltihabına karşı içilen bitki çayının da yararlı olacağı unutulmamalıdır.

Böbrek hastalıkları

Pek çok bitki, ağır veya hafif böbrek hastalıklarında kullanılabilir. Ama, yaşamımız ve sağlığımız için çok önemli olan bu organımızla ilgili tüm rahatsızlıkların uzman doktorlar(Nefrolog) tarafından tedavi edilmesine özen gösterilmelidir.

Ödemler (Bedende sıvı birikimi)

Böbrekler yeterince sıvı dışkılayamadıklarında, (genellikle yerçekimi nedeniyle) bacaklarda ve ayaklarda ödem oluşur. Bu birikimin nedenlerinin teşhis edilmesi gerekir; ya böbrekler gereğince çalışmıyordur veya kan dolaşımında herhangi bir aksaklık söz konusudur. Ödemlerin tedavisi, ancak nedenlerinin teşhis edilip ortadan kaldırılmasıyla mümkündür, ama biriken sıvının dışkılanabilmesini sağlayabilecek bitkiler de vardır. Öncelikle atkuyruğu olmak üzere hindiba, civanperçemi, ısırganotu ve huş ağacı yaprağı çayları başarıyla kullanılabilir. Yeşil mercimek kaynama suyu veya çorbası da ödemlerin çözülmesinde yardımcı olabilir.

Böbrek taşları

Mineral kalıntılardan oluşan böbrek taşlarının veya böbrek kumunun oluşumu şifalı bitkilerin de yardımıyla önlenebilir. Böbrek taşları ve kumu, oxalit asit tuzlarından, ürik asit, fosfat veya aminoasitler ve sistein(kükürt kaynağı) bileşiminden oluşabilirler. Taşların bileşim biçimi saptanabildiğinde, tüketilen besin maddeleri bu amaçla programlanabilir. Ama bu pek mümkün olmadığı için, genellikle bilinen önerilere uyulmaya çalışılır. Besin maddeleri mümkün olduğunca az asit içerikli olmalıdır. Oxalit asit oranı yüksek olan besinlerden(örneğin ıspanak) uzak durulmalıdır. Bünyesi taş oluşturmaya yatkın olanların, sistemin gereğince yıkanabilmesi için bolca su içmeleri gerekir. Bunun anlamı, günde en az 3 litre suyun içilmesidir; terleme arttığında içilen su miktarının da arttırılması gerekir.

Böbrek taşlarının şifalı bitkilerle tedavisinde, taş oluşumunu önleyici (Lithagoga) niteliklere sahip olan ve oluşmuş olan taşları ve kumu çözerek dışkılanmalarını sağlayan, ayrıca olası birikimleri önleyen ilaçların kullanımı gerekir. İdrar arttırıcı ilaçlar da böbreklerden geçen sıvının arttırılması yoluyla, kalıntıların dışkılanabilmesine yardımcı olurlar. Taş oluşumunu önleyen ilaçlar da zaten genellikle idrar arttırıcı özelliğe sahiptirler. Sinirliot(yaprak ve tohum), havuç, koyunotu(Agrimonia eupatoria), ısırganotu, kara turp, huş ağacı yaprağı, taş anasonu(Pimpinella saxifraga), kayışkıran kökü (Ononis spinoza), dulavratotu kökü, kuşekmeği bu amaçla kullanılabilir.

-Kuşburnu, ardıç kozalağı, hindiba(kök ve yaprak) ve atkuyruğu, ince kıyılır ve eşit oranda karıştırılır. Bir yemek kaşığı dolusu bitki, bir litre suda 4-5 saat bekletildikten sonra kısaca kaynatılır ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yemeklerden yarım saat önce olmak üzere, günde 3 bardak içilir.

-Kara turp rendelenir ve akşamdan şaraba yatırılır. Sabah aç karnına 1-2 bardak içilir.

-Kısa aralıklarla sürekli olarak ıhlamur çayı içildiğinde, bezelye iriliğinde taşlar bile düşürülebilir. Ama bitki kaynatılmaz, haşlanarak demlenir!

-Böbrek taşı ve kumuna karşı, sıcak atkuyruğu tam banyosu yapılırken, arka arkaya atkuyruğu çayı içilir ve basınçlı bir biçimde boşaltabilmek için, idrar elden geldiğince tutulur. Basınçlı idrarla birlikte genellikle taş ve kum da dışkılanır. Ama önceden, taşların idrar yollarından geçebilecek boyutta olup olmadığı bir uzman tarafından saptanmalıdır.

-Kayışkıran kökü(Ononis spinoza) çayı özellikle önerilir. İdrar arttırıcı ve taş düşürücü özellikleri ile eski çağlardan beri başarıyla kullanılır. Çok ince kıyılmış bir tatlı kaşığı dolusu bitki kökü, bir bardak soğuk suda 8-10 saat bekletilir, 1-2 dakika kaynatılır ve süzülür. Yemeklerden yarım saat önce 1 bardak olmak üzere, günde 3-4 bardak içilebilir. Hiçbir yan etkisi yoktur.

-Magnezyum alımının arttırılması doğru olacaktır. Böylece büyük bir olasılıkla, yeni taş oluşumu önlenmiş olur. Meyve ve sebzede bol miktarda magnezyum vardır. Bazı maden sularında da yüksek oranda magnezyum bulunabilir. Araştırınız!

Tüm bu önlemlerden olumlu bir sonuç alınamadığında, ameliyatı ciddi biçimde düşünmek gerekecektir.

Böbrek ağrısı (Kolik)

Yerinden oynayan küçük bir taşın idrar yoluna ulaşarak idrar akışını engellemesi sonucunda oluşan dayanılması zor ağrılardır. Kediotu kökü, mayıs papatyası, kekik, atkuyruğu gibi bitkilerin çayı ve oturma banyoları rahatlatıcıdır, ama ancak ağrıya yol açan neden ortadan kaldırıldıktan sonra ağrılar sona erebilir.

İstemsiz idrar dışkılama (İnkontinens)

İdrar kaçırma olarak da adlandırılan bu durum, bir dizi psikolojik veya fiziksel nedenden kaynaklanabilir. Eğer herhangi bir organik bozukluk veya hastalık söz konusu değilse, bu rahatsızlık şifalı bitkilerle kontrol altına alınabilir. İdrar kesesi kaslarında güçsüzlük veya genel bir kas ve/veya sinir güçsüzlüğü söz konusu olduğunda da şifalı bitki tedavisinden yararlanılabilir. Aşağıdaki bitki karışımı bu konuda yardımcı olacaktır: Atkuyruğu 2 ölçü, koyunotu 1 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü.

Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Çocukların uykuda idrar kaçırmaları genellikle psikolojik nedenlerden kaynaklanır. Sarı kantaron çayı günde 2-3 bardak içildiğinde bu rahatsızlık büyük bir olasılıkla ortadan kalkar. Aksi halde bir doktora başvurulması doğru olur.



Enfeksiyonlar

Öteki sistemlerde olduğu gibi, cinsel sistemde de enfeksiyonlar oluşur. Sistem dışa açıldığı için, dışsal temaslar nedeniyle de ayrıca bir enfeksiyon olasılığı söz konusudur. Bu açıdan, kulak-burun-boğaz sistemiyle benzerlikleri vardır, çünkü her iki durumda da mukoza tabakası enfeksiyonlara açıktır. Bir vajinal enfeksiyonu tedavi edebilmek için, tüm bedeni destekleyebilen ve temizleyebilen ilaçların kullanılması gerekir. Vajinal yıkamalar veya lokal tedaviler ancak belirtilerin bir süre için yok olmalarını sağlayabilir.

Etkili bir tedavide mikrop kırıcı, lenf sistemini temizleyici bir bitki karışımının kullanılması gerekir. İltihaplı dokuların iyileştirilebilmesi için ayrıca dokuyu sıkıştırıcı/büzüştürücü ilaçlardan da yararlanılmalıdır. Tüm bunların yanı sıra, genel sağlık durumu da göz önüne alınarak, uygun bitkilerin yardımıyla bedenin güçlendirilmesine çalışılmalıdır. Kesinlikle ihmal edilmemesi gereken vajinal enfeksiyonlar, doğum kontrol hapı kullanımı sırasında veya bırakılmasından kısa süre sonra ortaya çıkabilir, çünkü hormon dengesindeki sapmalar, vajinal bölgede önemli bir ekolojik denge değişikliğine yol açar.

Civanperçemi 2 ölçü, altınbaşak 1 ölçü, turnagagası 1 ölçü, mayıs papatyası 2 ölçü, yoğurtotu 1 ölçü, ceviz yaprağı 1 ölçü, adaçayı 1 ölçü olmak üzere, bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Yine bu ölçülere göre hazırlanan çayla vajinal yıkamalar veya oturma banyoları günde 1-3 kere uygulanabilir. Bu tedavi, belirtiler sona erdikten sonra da 3-4 gün sürdürülmelidir. Vajinal yıkamalarda yoğurt da kullanılabilir. Bu tedavi, doğal vajina bakteri florasını yeniden oluşturur ve oluşan yeni ekolojik denge sayesinde rahatsızlık kısa sürede sona erer. Bu tedavi, öncelikle antibiyotik kullanımı sonrası için önerilir. Doğal olarak bu tür rahatsızlıklarda, enfeksiyonlara karşı uygulanan genel tedavi yöntemleri de geçerlidir. Ayrıca, bol mineral ve vitamin içerikli besinlerin tüketilmesi gerekir. C Vitamininin ise antibiyotik tedavisi sırasında ihmal edilmemesi doğru olur. Son olarak, mümkün olduğunca bol miktarda çiğ sarmısak yiyebilmeye çalışılmalıdır.

Şifalı bitkiler ve cinsellik

Dünya kültürlerinin hemen hepsinde cinsel isteği arttırdığı ve iktidarsızlığa karşı etkili olduğu söylenen bazı bitkilerden söz edilir. Afrodizyak olarak tanımlanan bu bitkilerin cinsel isteği doğrudan etkiledikleri şimdilik bir tartışma konusu. Bence, doğrudan etki yapabilen bir bitki yok. Ama beden bütünsellik açısından ele alındığında, cinsel isteğin şifalı bitkilerle arttırılması mümkün olabilir. Beden eğer diri ve esnekse, kişi ruhsal açıdan dengeli ve sakinse, bu durum cinselliğe olumlu yansıyacaktır. Aynı biçimde, gerginlikleri giderici ve duyguları düzenleyici etki yapan şifalı bitkiler dolaylı olarak cinsel isteği arttırabilirler. Ginseng kökü, hayıt meyvesi(tohumu) ve ülkemizde tanınmayan, Lat. Sabal serrulata ve damiana(Turnera aphrodiziaka) adlı bitkiler, üreme organları üzerinde, özellikle de erkek üreme organı üzerindeki olumlu etkileriyle tanınırlar.

Ginseng, genelde bedeni güçlendirici, dengeleyici özelliği ile tanınır. Damla veya draje biçiminde kullanılması doğru olur, ama güvenilir bir firmanın üretimi olmasına dikkat edilmelidir. Kullanım tarifnamesindeki dozajlara uyulmalıdır, ama dozaj yükseltilebilir de, çünkü bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ancak uzun süreli kullanım sonucunda etkisi görülebilir, kısa süreli kullanımlarda etki görülmez.

Hayıt meyvesi(tohumu), üreme organlarını güçlendirici hipofiz bezinin işleyişini, özellikle progesteron düzeyi açısından normalleştirir. Afrodizyak ve antiafrodizyak olarak bilinir; yani, bedenin ihtiyacına göre görev yapar. Kadınlardaki hormonal dengesizliklere karşı da başarıyla kullanılabilir.

Yarım tatlı kaşığı tohum havanda hafifçe ezildikten sonra, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Hayıt tohumu tentürünün kullanımı daha basittir. Bilimsel adı Agnus castus olan tentürden, günde 3-4 kere, 20-25 damla, yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır.

Preparatlar: Agnolyt, Auroplatin, Mastodyon N, Mulimen, Oestrolut.

Sabal serrulata(Latince), Saegepalme(Almanca), Saw Palmetto(İng.) Bitki ülkemizde yetişmez ve tanınmaz.

Bitki tentürü: Sabal serrulata D1, iktidarsızlığa karşı, günde 3-4 kere, 20-25 damla, yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır. Bilinen bir yan etkisi yoktur. Batı ülkeleri eczanelerinden temin edilebilir.

Damiana(Turnera aphrodiziaca), Maya Kızılderililerinin geleneksel afrodizyak bitkisidir(bitkinin Latince adından da anlaşılabileceği gibi). Cinsel gücü arttırıcı etkisi açısından bilimsel bir araştırma konusu olmamıştır. Ayrıca, güçlendirici, uyarıcı, depresyona karşı, ağrılı adet görmeye ve buna bağlı baş ağrılarına karşı da kullanılabilir.

Bitki tentürü: Damiana D1, günde 4-5 kere, 30-35 damla, yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır. Batı ülkeleri eczanelerinden temin edilebilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Stres ve gerginlikten kaynaklanan cinsel problemlere karşı yeşil yulaf, kediotu kökü veya ıhlamur yardımcı olabilir.

Genel sağlık durumu açısından sorunlar varsa eğir kökü, centiyane, pelinotu gibi acı madde droglarının kullanımı yardımcı olabilir.

Eski şifalı bitki kitaplarında, kadında aşırı cinsel isteğe(nymphomania) ve erkekte masturbasyon alışkanlığına karşı kullanılabilecek bitkilerden de söz edilir. Cinsel isteğin gerçekten de azaltılması gerekiyorsa, kediotu kökü, şerbetçiotu, passiflora gibi ilaçlara başvurulabilir.

beaverss
03-11-2015, 06:47
BİTKİLER VE ŞİFALARI



Baharatlar ve Şifalı Bitkiler

Baharatlar hakkında genel bilgi

- Baharatlar, çiçek, yaprak veya kabukları kurutularak, dört mevsim lezzet ve şifa dağıtırlar.
- Bazen bir çiçeğin, bazen dev bir ağaç kabuğunun, bazen de bir orkide soğanının adı olan baharatlar, insanoğlunun çok eskilerden beri değişik amaçlarla kullandığı bitkilerdir.
- Baharatın ilk kullanıldığı yer olarak, Uzak Doğu kabul edilir. Avrupa'da ilk tanınan baharatlar ise, Hint Karabiberidir. O yıllarda, birşeyin pahalı olduğunu ifade etmek için, "Karabiber gibi pahalı" denildiği de kayıtlarda yer almaktadır. Avrupalı'larca yağ ve merhem yapımında kullanılan tarçın, Hindistan ve Seylan gibi ülkelerden, kervanlarla İskenderiye'ye kadar getiriliyordu. Öyle ki, bir zamanlar tarçının, Arabistan'da yetiştirildiği zannediliyordu. İlk çağdan beri Çin ve Hindistan'da kullanılan zencefilin, Hindistan'dan geldiğini bilmeyen Dioskorides ve Plinius'a göre, bu baharat Yunanlılar'a Persliler tarafından tanıtıldı. Zencefil, Romalı'ların besin maddelerinde büyük rol oynamıştı.
- Zencefilin Ortaçağ Avrupası'nda kullanımı, karabiber kadar yaygındı ve onun gibi pahalıydı. İlaç ve boya olarak kullanılan, Keşmir, İran ve Frigya'dan gelen safran, Romalılar tarafından biliniyor ve kullanılıyordu.
- Baharatın Bizans İmparatorluğu yoluyla Avrupa'ya geçmesi, 9. yüzyıldan itibaren engellendi. Ama çok miktarda tüketilen etin muhafazası için, baharata duyulan ihtiyaç ve onun güzel tadı, zengin sınıflarına baharatı unutturamadı.
- Baharatın yıldızı Avrupa'da yeniden parladı ve safran, Fransa ile İtalya'da ekilmeye başladı. Doğu Akdeniz limanları (İskenderiye) Avrupalı tüccarlara yeniden açılınca, Venedikli'ler Avrupa piyasasında bir tekel kurdular.
- Orta çağın sonunda, Avrupa'da baharat tutkusu, aşırı derecede çoğalmıştı. Şatafatlı ziyafetlerde baharatlı yemekler yapmak modaydı. Alabildiğine zenginleşmiş olan baharat tüccarları, Floransa'da bu işi sanat haline getirdiler ve 19. yüzyılın başında 288 çeşit baharat sattılar. Venedik'in tekelinden kurtulmak için baharat sağlamaya çalışmak, büyük coğrafi keşiflerin önemli sebeplerinden biri oldu. 16. ve 17. yüzyıllarda, Portekiz, İspanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi sömürgeci ülkeler, baharat ticaretinde sıkı bir yarışa girdiler.
- İbni Sina'nın bahsettiği, Hindistancevezi ve Meksika vanilyası, 16. yüzyılın başında Avrupa'ya geldi. Atlantik limanlarına büyük miktarda gelen baharatlara, sayısız iyileştirici nitelikler atfediliyordu. 1560 yılına kadar, baharatın fiyatı Lizbon'da sürekli bir artış gösterdi. Bundan sonraki iki yüzyıl boyunca da, baharat sürekli değeri artan bir ürün oldu. Baharat yetiştiren ülkelerin artması ve de yemek zevkinin değişmesi, 19. yüzyılın başlarında baharatın ticari önemini biraz olsun azalttı.
- Baharat Anadolu'ya Afrika ülkelerinden yine kervanlarla getiriliyordu. Develerle güney illerimize gelen baharatlar, daha sonra oradan diğer illere ve İstanbul'a gönderiliyordu. Baharat çeşitlerinin Uzakdoğu'da da yetiştirilmeye başlamasıyla, buradan denizyoluyla İskenderun'a getirildi. Hem getirilmesinin zor olması, hem de ekonomik olmaması sebebiyle, zamanla birçok baharat da yurdumuz topraklarında yetiştirilmeye başladı. Fakat, Karabiber, Hindistancevizi gibi, iklim şartlarının müsait olmaması sebebiyle yetiştirilemeyen 5-6 çeşit halihazırda ülkemize başka yerlerden getiriliyor.
- Baharatı günümüzde en çok Hintli'ler kullanıyor. Bunun yanısıra, Avrupa ve Amerika'da da baharat kullanımı çok yaygın. Bilhassa italyan ve Fransız mutfaklarında baharatın büyük bir önemi vardır. Türkiye de, en çok baharat kullanan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Güneydoğu illerimizde, acı biber tüketimi bir hayli fazladır.

beaverss
03-11-2015, 06:48
Baharat grupları
1- Köklerinden faydalanılanlar : Kara turp, kırmızı turp gibi.
2- Gövdelerinden faydalanılanlar : Zencefil, tarçın gibi.
3- Yapraklarından faydalanılanlar : Nane, kekik, merzengüş, maydanoz, defne gibi.
4- Soğan yapısında olanlar : Mutfak soğanı, sarmısak gibi.
5- Çiçeklerinden faydalanılanlar : Karanfil gibi.
6- Meyvelerinden faydalanılanlar : Kimyon, anason, karabiber, kırmızı biber, vanilya gibi.
7- Tohumlarından faydalanılanlar : Hardal, küçük Hindistan cevizi gibi.

Anason


Haziran-ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitkidir. Gövdesi dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir. Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir. Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’ı anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir. Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur.

Çörekotu


Haziran-temmuz ayları arasında yeşille karışık açık mâvi renkli çiçekler açan, 20-40 cm boyunda bir senelik, otsu bir bitkidir. Yol kenarları ve bilhassa ekin tarlaları içinde bulunur. Gövde dik ve kısa tüylüdür. Yaprakların alttakileri saplı, üsttekileri sapsızdır. Çiçekler uzun saplı ve tek tektir. Taç yaprakları iki loplu ve bal özü bezleri taşıyan 8 tâne küçük parça hâlindedir. Meyveleri çok tohumlu olup, tohumlar siyah renkli ve oval şekillidir. Güney Avrupa, Balkan memleketleri, Kuzey Afrika, Türkiye ve Hindistan’da yetiştirilmektedir. Bitkinin kullanılan kısımları tohumlarıdır. Tohumları tamâmen olgunlaştıktan sonra toplanır ve güneşte kurutulur. Çörekotu tohumlarında uçucu ve sabit yağ, tanen, şekerler, glikozit bünyeli bir saponin ve alkaloitler bulunmuştur. Tohumları gaz söktürücü, uyarıcı ve idrar söktürücü olarak kullanılmaktadır. Güzel kokusu sebebiyle müshil ilâçlarının içine ilâve edilen iyi bir lezzet ve koku değiştiricidir. Çörekotunun Anadolu’da bulunan ve aynı şekilde kullanılan diğer türleri şunlardır:
Şam çörekotu (Nigella damascena) : Yaprakları parçalıdır. Çiçekleri tek ve üst yapraklar tarafından örtülmüş durumdadır. Parlak mâvi çiçeklidir.
Kır çörek otu (Nigella arvensis) : 10-30 cm yüksekliğinde mâvi çiçeklidir. Yaprakları sivri parçalıdır. Tohumları kurt düşürücü olarak da kullanılır.

Defne


6-18 m yüksekliğinde, yuvarlak tepeli ve sık dallı bir ağaç veya ağaçtır. Almaşık sapın iki yanında karşılıklı değil de aralıklı olarak bir sağda, bir solda bitmiş yapraklar şeklinde dizilmiş, 7.5-10 cm uzunluğundaki yapraklar oval biçimli, donuk renkli derimsi ve sert kenarları da genellikle dalgalıdır. Bitkinin sarımsı veya yeşilimsi beyaz renkte küçük çiçekleri, olgunlaştığında rengi koyu mora dönen tek tohumlu, etli meyveleri vardır. Bitkinin kullanılan kısmı yaprak ve meyveleridir. Yaprakları uçucu yağ yönünden zengindir. Baharat olarak kullanılır. Defne meyvelerinde de uçucu yağ ve diğer yağlar, acı maddeler bulunur. Meyveleri midevî ve sinir ağrılarına karşı kullanılır. Meyve yapraklarından elde edilen yağ cildi tahriş edici merhemlerin içine konur. Aynı maksat için veteriner hekimlikte de, bundan başka sabun ve şampuanlara koku vermek için de kullanılır.

Hardal


0,2-1,5 m boylarında beyaz veya sarı çiçekli, yıllık otsu bitkilerdir. 10 kadar türü vardır. Türlerinin çoğu Akdeniz çevresi memleketlerinde yetişir. Hardalın beyaz hardal otu, siyah hardal otu, yabanî hardal olmak üzere değişik türleri vardır.
Siyah hardal otu (Sinapis nigra) : 1-1,5 m boyunda, bir yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Yaprakları saplıdır. Meyveleri 1-3 cm uzunlukta 2-3 mm genişlikte, sap üzerine yatık, tüysüz, hemen hemen dört köşeli, kısa sivri uçludur. Yassı ve köşeli olan meyvelerinde tohumların bulunduğu yerler şişkindir. Tohumlar kırmızımsı siyah renktedir. Bitkinin Orta Avrupa, Anadolu ve İran’da kültürü yapılır.Kullanılan kısımları tohumları ve tohumlarından elde edilen yağıdır. Bitkinin yaprakları dökülmeye başladığında meyve salkımları toplanır. Bunlar 15 gün kadar gölgede kurutulduktan sonra tohumları alınır. Hardal tohumlarında müsilaj, yağ, sinapin, sinigrin isimli glikozit ve mirozinaz fermenti vardır. Çok eskiden beri tıpta kullanılmaktadır. Dâhilen hardal tohumu unu az dozlarda midevî, yatıştırıcı ve tarçınla karıştırılırsa iyi bir iştah açıcıdır. Hâricen yakı, lapa veya banyo hâlinde romatizma ve bronşitte mevzii tahriş yapmak için kullanılır. Hardal yağı cildi tahriş eder, onun için sürüldüğü yer kızarır. Hafif antiseptiktir. Dumanı öksürük ve gözyaşı getirir. En fazla baharat olarak kullanılır. Deriyi tahriş edip, kızarttığından iç organlardaki kanı dışarıya toplar. Zehirlenmelerde kusturucu etkisinden faydalanılır. Hardal yakıları bir saatten fazla tutulmamalıdır. Aksi halde yılancığa benzer büyük şişler meydana gelir. Yakılar ılık suda ısıtılır. Sıcak su fermentleri tahrip eder. Hardal yakısı, hardal tozunun kâğıt üzerine yapıştırılması suretiyle elde olunur. Kullanılacağı zaman ılık suda ıslatılarak hardallı tarafı deriye gelecek şekilde kullanılır.
Beyaz hardal otu (Sinapis alba) : Beyaz çiçekli hardal otudur. Vatanı Akdeniz çevresi memleketleridir. Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’da da kültürü yapılır. Önemli bir yağ bitkisidir. Beyaz hardal otunun sarı-kırmızı veya beyaz renkteki olgun tohumlarından hardal yağı elde edilir. Kullanılışı siyah hardal otu ile aynıdır.
Yabani hardal (Sinapis arvensis) : 20-60 cm yüksekliğinde, memleketimizde tarla ve nadaslarda, yol kenarlarında yetişen bir tarla otudur.

Hindistancevizi


Srilanka, Malezya ve Afrika ülkelerinde yetiştirilir. Baharat olarak kullanılan, bilinen Hindistancevizi meyvesinden farklıdır. Küçük hindistancevizi olarak anılır fakat tamâmen farklı olan bir bitkidir. Tropik bölgelerde (Moluk Adaları) yetişir. Yaz ve kış yeşil olur. 10 m yüksekliğindedir. Avrupalılar buna muskatcevizi de derler. Çünkü Avrupa’ya eskiden Arabistan limanlarından Muskat’tan gönderilirdi. Tohumları tıpta kullanılır. Meyveleri kapsül biçimdedir. Her kapsül irice bir tohum ihtivâ eder. Tohumun içinde “arillus” denilen ağsı bir örtü vardır. Tohumları ve etli olan aril denilen kısmı kullanılır. Tohumları miristisin, uçucu yağ, nişasta ihtivâ eder. Aromatik kokusundan dolayı bâzı ilaçların bileşimine girer. Sindirim kolaylaştırıcı ve gaz söktürücü etkisi vardır. Bu sebeple bilhassa küçük çocuklara verilir. Etli kısmı da aromatik kokuludur. Yüksek dozları zehirlidir. Türkiye'de yılda 1500 ton civarında tüketilir. Tatlı ve pastacılarda yoğun olarak kullanılır.

Karabiber


Hindistan, Brezilya, Singapur, Malezya, endonozya ve Vietnamda yetiştiriliyor. Adana ciarında deneme üretimleri yapıldı, fakat başarılı sonuç alınamadı. Ülkemizin iklimi Karabiber yetiştirilmesini müsait değil. Karabiberin, Salvak, Malabar ve Beyaz Karabiber olmak üzere üç çeşidi var. Bunlardan Salavak, biraz çekildiği zaman esmer, Malabar açık giri ve Beyaz Karabiber ise süt beyazı renginde oluyor. Karabiber, başta kebap ve köfteler olmak üzere, birçok yemekte kullanılıyor. Karabiberin ülkemizdeki yıllık tüketimi 3 bin ton civarında.

Karanfil


10-20 m yüksekliğinde, yaprak dökmeyen ağaçlardan elde edilir. Vatanı, tropik Asya (Moluk Adaları, Zengîbar) dır. Karanfil bildiğimiz süs karanfil çiçeğinden farklıdır. Yaz kış yeşil kalan yaprakları, meşin gibi serttir. Çiçekleri pembedir ve kiraz çiçekleri gibi demet hâlinde bulunurlar. Bu çiçeklerin kurutulmuş tomurcukları “karanfil” adını alır. Kurutulmuş tomurcuklar, 10 mm boyunda, çiviye benzer şekilde, ovaryumu hafif dört köşeli, dört taç ve çanak yaprağından meydana gelmiş olup, kırmızı-kahverenklidir. Çiçek sapları da karanfil adıyla satılmakta ise de ikinci kalite ürün sayılmaktadır. Karanfile koku ve lezzetini veren “eugenol” adındaki bir uçucu yağdır. Kurutulmuş tomurcuklar ezilip subuharı distilasyonuna tâbi tutulursa % 14-20 kadar karanfil esansı denilen uçucu yağ elde edilir. Bu uçucu yağda % 80-90 kadar eugenol ve %3 kadar da asetil eugenol bulunur. Eugenol, hoş kokulu, kuvvetli antiseptik ve analjezik bir maddedir. Karanfil çok eski çağlardan beri baharat olarak kullanılmaktadır. Eskiden saraylarda konuşacak kimseler, nefesleri güzel koksun diye karanfil kullanırlardı. Tıpta, diş hekimliğinde, diş tedâvisinde ağrı kesici ve antiseptik olarak kullanılır. Gaz söktürücü bir etkisi de vardır. Diş macunlarının terkibine girer. Pasta ve şekercilikte, parfümeride ve sabun sanâyiinde kullanılır. Ayrıca eugenol vanilin eldesinde kullanılan başlıca maddelerden biridir. Bugün karanfilin en çok yetiştirildiği ve ihraç edildiği ülkelerin başında Zengibar ve Madagaskar gelir.

Kekik


Mayıs-eylül ayları arasında çiçek açan çok yıllık, çok dallı, odunsu ve küçük çalımsı bir bitkidir. Yol kenarlarında kurak bölgelerde, bilhassa dağlık yerlerde çok rastlanır. Tabanda odunlaşmış bir gövdesi, ince dört köşeli ve kırmızımsı renkli dalları vardır. Yaprakları 1 cm kadar uzunlukta, oval, sapsız veya kısa saplıdır. Yapraklarda, uçucu yağ depo eden salgı tüyleri bulunur. Çiçekler küçük, iki veya çok çiçekli pembemsi, mor-beyaz veya kırmızı renklerde, dalların uçlarında küresel durumlar teşkil ederler. Çanak ve taç yaprakları tüpsü ve lopludur. Anadolu’da oldukça yayılmış olup, birçok varyeteleri de vardır. Memleketimizde 37 kekik türü bulunmaktadır. Halk arasında kekiğe benzeyen mercan köşk veya merzengüş (origanum) türleri; İstanbul kekiği, İzmir kekiği gibi adlarla kekik yerine kullanılmaktadır. Kekiğin sarımsı renkte bir uçucu yağı vardır. Bu yağda önemli olan ve kokusunu veren thymol bulunur. Kekik, çay hâlinde mide ağrılarına karşı, dolaşım uyarıcısı, baharat olarak ve idrar söktürücü olarak kullanılır. Thymol az dozlarda midevî, balgam söktürücü, sinir kuvvetlendirici ve boğaz ağrılarına karşı kullanılır. Yüksek dozlarda ise antiseptik ve kurt düşürücü olarak verilir.

Kimyon


Konya ve Polatlı'da yetiştirilir. Konya'da yetiştirilen, sarımtırak bir renge sahiptir. Çekildiği zaman Polatlı cinsi hafif esmer olur. Sucuk ve köfte yapımında kullanılır. Aromatik yapısı sebebiyle, kıyma ile yapılan yemeklerde tercih edilen bir baharattır.

Kırmızı Pul Biber


Güneydoğu illerinde, en çok Gaziantep ve ıslahiye'de üretiliyor. Biberin yüzde 60'ı Islahiye'de üretilir. Fakat buna Maraş biberi denir. Kırmızı Biber, kurutulup, taş değirmende kalın bir şekilde öğütülür. Yıllık 10 bin ton tüketiliyor.

Köfte Baharı


Bu baharat, değişik baharatların belirli ölçülerde karıştırılıp eöğütülmesinden elde edilen bir karışım. Ana maddesi kişniş. Karabiber, Tatlı Kırmızı Biber, az miktarda Karanfil, Defne yaprağı ve Kekik'ten oluşuyor.

Sumak


Güneydoğu Anadolu'da yetişen, çalı gurubundan, bodur bir ağacın yapraklarının kurutulup toz haline getirilmesiyle elde edilir. Yaprakları tanen, şekerler ve sarı renkli boya maddeleri taşırlar. Kabız edici, kan kesici, antiseptik etkili olup, ayrıca yünlü kumaşların boyanmasında kullanılır. Boğaz ve diş etleri hastalıklarında da gargara hâlinde kullanılır. Sumağın, sarı çiçeklerinin taç yaprakları ve meyvelerinde oldukça keskin ekşi bir lezzet vardır. Güneydoğu'ya has "ezme" ve çeşitli yörelerde yapılan mantı ile birlikte yenilir.

Susam


Bir metre boyunda, yağ veren bir yıllık otsu bir bitkidir. Başlıca Hindistan, Çin ve Sudan’da yetişir. Bitkinin alt yaprakları karşılıklı ve loblu, üst yapraklar tam ve mızrak şeklindedir. Çiçekler beyaz veya pembe olup, yaprakların koltuğunda salkım durumunda toplanmışlardır. Meyveleri 2-3 cm boyunda, uzun, prizmatik ve çok tohumlu bir kapsüldür. Susam, sıcağı çok sever. Isı miktarı fazla olan yerlerde tohum verimi ve yağ oranı artar. Orta derecede ağır ve humuslu topraklarda iyi yetişir. Tohumlarından % 50 civârında yağ elde edilir. Yağı hemen hemen kokusuz ve soluk renklidir. Yemek yağı olarak kullanılır. Tedâvide müshil etkilidir. Kabukları soyulmuş susam tohumlarının ezilmesiyle tahin elde edilir. Bu da tahin helvası yapımında kullanılır. Ayrıca susam tohumları simit ve pastaların üzerine konur.

Tarçın


Vatanı Güney ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen aromatik kokulu ağaçtan elde edilir. Önemli olan iki tür tarçın en çok kullanılmaktadır.
Çin tarçını (Cinnamamum cassia) : Güneydoğu Çin’de yetiştirilen bir türdür. 10-12 m yüksekliğinde kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Esas ağacın kurutulmuş kabukları kullanılır. Kabukların dış kısmında mantar tabakası bulunur ve grimsi renklidir. Kokusu kuvvetli ve özel, tadı tatlımsı ve yakıcıdır. Tanen ve uçucu yağ taşır. Baharat olarak kullanılır. Meyveleri de baharatlı lezzetli ve tarçın kokuludur Tarçın yerine kullanılır.
Seylan tarçını(Cinnamomum seylanicum) : Kışın yapraklarını dökmeyen küçük bir ağaçtır. Hindistan ve Doğu Hint Adalarında yetişir. Kabukları kahverenkli, boru şeklinde iç içe geçmiş ve mantar tabakası yoktur. Özel kokulu ve tatlımsı baharlı, lezzetlidir. Tanen ve uçucu yağ taşır. Kabızlığı giderici, gaz söktürücü ve antiseptik etkisi vardır. Baharat ve koku verici olarak kullanılır.
Tarçın esansı : Seylan tarçınının kabuklarından elde edilen bir uçucu yağdır. Kuvvetli tarçın kokuludur. Gıdâ ve parfümeri sanâyinde koku verici olarak kullanılır.

Tatlı Toz Biber


Hiç acısı olmayanı, Geyve'de, Osmangazi civarında üretiliyor. Tatlı Kırmızı Biberi'in kurutulup öğütülmesiyle elde ediliyor. Ayrıca, acı olan cinsi ise Karacabiy, Kemalpaşa ve İnegöl'de yetiştiriliyor.

Vanilya


Birçok tropikal ülkelerde yetiştirilen, tırmanıcı gövdeli bitkilerdir. Vatanı Meksika, Madagaskar, Java ve Antillerdir. Bitkinin yaprakları sapsız, yassı ve etlidir. Meyveleri 15-20 cm uzunlukta, yassı, iki uca doğru incelmiş, parlak siyahımsı renkli bir kapsüldür. Kokusu özel ve tadı acıdır. Yeşilken toplanıp, sonra suda haşlandıktan sonra kurutulan meyveleri kullanılır. Özel kokulu vanilin maddesi ancak fermentatif bir kurutma sonucunda meydana gelmektedir. Vanilin meyveden glikosit ile bağlı durumdadır. Ancak böyle bir kurutma esnâsındaki mayalanma ile serbest hâle geçmektedir. Mîde ve sinir sistemini uyarıcı etkilere sâhiptir. Koku verici olarak gıdâ sanâyiinde kullanılmaktadır.

Yenibahar


Batı'da "Jameika Biberi" olarak da bilinir. Başta Jameika olnak üzere, Maksika ve Malezya'da yetiştirilen Yenibahar, "Pimento Officinalis" adlı bitkinin, olgunlaşmamış meyvelerinden elde edilir. Özellikle köftelerde kullanılıyor. Yılda 500 ton tüketiliyor.

Zencefil


100 cm boyunda kamış görünüşünde çok yıllık otsu bir bitkidir. Yapraklar mızrak şeklinde sivri uçlu ve tarçın kokuludur. Çiçekler sarı renkli ve çoğu bir arada bulunurlar. Zencefilin vatanı Güney Asya olmakla berâber Hindistan, Batı Afrika gibi birçok tropik bölgelerde ekimi yapılır. Memleketimizde ancak seralarda yetiştirilir. Nemli iklimi ve sulak yerleri sever. Bitkinin kökleri nişasta, reçine ve uçucu yağlar taşır. Kökler yassı ve grimsi renklidir. Kuvvetli kokulu ve biraz acımsı lezzetlidir. Baharat olarak kullanılır. Zencefil yağının hazmı kolaylaştırıcı tesiri vardır. Ayrıca yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkiye sâhiptir.

beaverss
03-11-2015, 06:48
Şifalı Bitkiler ve Ev İlaçları

Ayısarımsağı

Ayısarımsağının kan temizleyici ve mide-bağırsak sistemini temizleyici etkisinden, ilkbaharda yapılan bir beden temizleme küründe yararlanılabilir. Nisan-mayıs aylarında, bitki çiçeklenmeden önce, yeşil yapraklar toplanır ve çiğ tüketilir. Yıkanıp ince doğrandıktan sonra, maydanoz gibi, yemeklerin üstüne serpiştirilir. Ayısarımsağı yaprakları salatada da kullanılabilir veya ıspanağa karıştırılarak yemeği pişirilebilir.

Kara Hindiba (Taraxacum officinale)

İlkbaharda (kara) hindibanın sarı çiçekleri açtığında, taze çiçek saplarıyla iki haftalık bir kür uygulanmalıdır. Günde on tane çiçekli sap toplanır, iyice yıkandıktan sonra çiçekler koparılarak atılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir. Güçsüz ve bitkin kişiler, bu hindiba kürü sırasında bedenlerinin yepyeni bir yaşam enerjisine kavuştuğunu hissedeceklerdir.

Isırganotu

Genelde küçümsenen ısırganotu, Tanrı’nın eczanesinde yetişen en önemli şifalı bitkilerdendir. Onun kan temizleyici ve kan yaptırıcı gücünden de özellikle ilkbahar kürleri biçiminde yararlanılmalıdır. İlkbaharda genç ısırganotu sürgünleri toplanır ve dört haftalık bir ısırganotu kürüne başlanır. Sabahları aç karnına yudumlanarak içilen bir bardak çayın ardından gün boyunca da iki bardak çay içilir. Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür.

Bu ilkbahar kürü sonbaharda da, genç sürgünler toplanarak yinelenebilir. Genel sağlık bakımından önlem olarak, yıl boyunca her gün bir bardak ısırganotu çayı içilmesinde yarar vardır. Bu amaçla, ilkbaharda ve sonbaharda gelişen genç ısırganotu sürgünleri toplanarak, bir yıllık ihtiyacı karşılamak için özenle kurutulur.

Kekik

Sabahları kahve yerine içilecek bir bardak kekik çayı mucizeler yaratabilir. Kişi kendini tazelenmiş hisseder, midesi güçlenir, rahatsız edici sabah öksürüğü yok olur ve gün boyu süren bir enerji kazanılır. Yarım tatlı kaşığı kekik, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Kekik çayı soğutulmadan yudumlanarak içilmelidir.

Ökseotu

Ökseotunun şifalı bitki olarak en önde gelen özellikleri, kan basıncını dengeleyici ve kan dolaşımını düzenleyici etkileridir. Herkesin yılda altı haftalık bir ökseotu kürü uygulamasını öneriyoruz. İlk üç hafta boyunca günde 3 bardak, iki hafta boyunca günde 2 bardak ve son bir hafta boyunca da günde 1 bardak ökseotu çayı içilmelidir. Bu kürden sonra kan basıncı ve kan dolaşımı normalleşmiş olacaktır.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış ökseotu, bir bardak soğuk suda 10-12 saat demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Kullanım kolaylığı bakımından, günlük çay miktarı bir kerede demlenir ve temiz bir termosta muhafaza edilir. Aksi halde, çabucak soğuyacak olan çayın sıcak su banyosunda (benmari) ısıtılması gerekir.

Sinirliot

Taze sinirliot yaprakları ile hazırlanan şurup kan temizleyici etkiye sahiptir ve her öğünden önce kullanılmalıdır. Yetişkinler bir yemek kaşığı alırken, çocuklar yarım tatlı kaşığı alır.

Sinirliot şurubu iki ayrı reçeteye göre hazırlanabilir:

1) İki avuç dolusu iyice yıkanmış taze sinirliot yaprağı kıyma makinesinden geçirilir. Bu yaprak lapası biraz su eklenerek sulandırılır, 250g çiçek balı ve 300g ham şeker eklenir. Çok düşük ısıda sürekli karıştırılarak kaynama derecesine geldiğinde ocaktan indirilir. Yaprak, bal ve ham şekerden oluşan ağdalı şurup temiz kavanozlara aktarılır ve buzdolabında muhafaza edilir.

2) İyice yıkanmış sinirliot yaprakları bir çömleğin veya cam kabın dibine bir kat dizilir ve üstüne bir kat ham tozşeker serpildikten sonra yine bir kat taze yaprak dizilir. Kap dolana kadar bu işlem sürdürülür. Kap dolduktan sonra, besinlerin korunmasında kullanılan ince plastik folyelerle, hava almayacak biçimde ağzı iyice örtülür ve bahçenin belirli bir köşesine gömülür. Üstü toprakla örtülmeden önce, kap bir tahta parçasıyla koruma altına alınır. Toprağın altındaki değişmeyen ısıda sinirliot-şeker karışımı mayalanmaya başlar. Sekiz hafta sonra kap topraktan çıkarılır, oluşan şurup kısaca kaynatılır ve soğuduktan sonra şişelere veya kavanozlara aktarılır.

ADAÇAYI : (acıelmaotu- Salva triloba. L. ) İngilizce :common sage, garden sage. Fransızca:sauge de pes Almanca :Echte salvel ,garden salbei

Kökeni Akdeniz çevresi,özellikle Batı Anadolu ve Yunanistan dır. Ülkemizde güney Anadolu sahillerimizde 1300-1500 m. de de yetişmektedir.Latince tedavi anlamına gelmektedir.50 ile 100 cm boyunda tek veya çok yıllık ,sert saplı ,saçak köklü,yaprakları oval tüylü sert saplı, gümüş renkli bir bitkidir.

Faydalanma Yönleri : Karminative (mide,karın ağrısı giderici),diüretik(idrar söktürücü), antihidrotik (terletici ) sinir yatıştırıcı ,yel çıkarıcı,mide ve bağırsak gazlarını giderici, analijezik(ağrı giderici), ekspektoran(balgam söktürücü) ve dezenfektan olarak çeşitli yönde faydalanılmaktadır.

Yaprakların uç sürgünleri ıhlamur çiçekleri ile değişik oranda çoğunlukla yarı yarıya karıstırılıp,kaynatılıp içilirse öksürük kesici nane ve kekik yaprakları ile karıştırılarak kaynatılıp suyu içilirse mide ağrıları gazların giderilmesi,mide ekşimelerinin düzelmesine etkilidir. Üşütmeden dolayı beliren adale ağrıları içinde ,yine kaynatılmadan sonra elde edilen suyu içilirse iyi gelmektedir.Koku iyileştirici etkiside vardır.

Adaçayının uçucu yağı (Thyon ve cineol ) ilaç hammaddesi olarak kullanılmaktadır.

Demleme : Bir litre su içine kuru yaprak ve çiçek karışımlarından yarım avuç adaçayı atın.Tonik sindirimi kolaylaştırıcı ve uyarıcı olarak yemeklerden sonra birer fincan ; uykusuzluğa, sıkıntılara ve soğuk terlemelere karşı yatarken günde bir fincan için önerisinde bulunulmaktadır.

Kaynatma : Dıştan kullanımlarda (losyon, firiksiyon, şampuan, kompres, vaginal yıkama, lavman vb. ) bir buçuk avuç adaçayını 1 litre suya atın, kaynatın suyunu kullanın.

Şarap Şıralı Adaçayı : Güçlendirici, iyileştirici olarak iki avuç adaçayı üzerine 1 litre kaynar kırmızı şarap dökülür.15 dakika demlenmeye bırakılır, süzülür, isteğe göre bir miktar toz şeker ilave edilir.Yemeklerden sonra bir küçük bardak içilir.

Tentür olarak : Bir avuç adaçayı yaprağı 250 cc (çeyrek litre) , % 90 lık alkol içine atılır.Üç gün demlemeye bırakılır.elde edilen madde süzülür.Ağrılara karşı ve kan dolaşımını hızlandırmak için ağrıyan yere dıştan sürülür.Melenkolikler , rahatı kaçanlar alkol kullanım sonunda ki durgunluk ve eksikliğini duydukları dengeye ulaşabilirler.

BİBERİYE : (Kuşdili – Hasalban - Rosmarinus officinalis L. )

İng. :Common rosemary,old man Fr. : Rosmarin, encensier Alm. : Echter rosmarin

Özellikleri : Dünyanın bir çok yerinde ürerse de en çok Akdeniz çevresindeki ülkelerde Türkiye’de ve 1500 m yüksekliklere kadar görülür.Bitki 50 ile 150 cm boylanan otsu veya ağaçcık görünüşünde sapı lifli, ince narin, açık veya koyu yeşil yapraklı , yaprak arkası kül renkli tüylüdür.Çiçek açık mavi beyazımsı ve çok güzel kokuludur.

Faydalanma : spazm çözücü, romatizma, gargara, lavman, vaginal yıkama, burkulmalara karşı friksiyon, idrar söktürücü, tentür, ateşlere, astıma ve bir çok hastalığa karşı faydalanılır.

BÖĞÜRTLEN : (Ormandudu – Alık – Rubus Frutıcasus L. )

İng: Blackberry Fr. : Romce, Murrier des haies, Romce sauvage Alm. : Brombearsttrauch

Özellikleri : Dünyanın birçok yerinde üremektedir.Türkiye’de dere, nehir kıyıları, orman altlarında çok ürer (2300 m ye kadar). 1000 kadar çeşiti vardır.Otsu, uzun sap oluşturan 20-200 cm boylanan, eğri dikenli, yaprakları 5-7 parçalı beyaz sert koyu yeşil, çiçekler, küçük 5 parçalı beyaz veya açık pembe olur.Meyve koyu renkli dut yapısında küçük tohumlar bulunur.

Faydalanma :Taze olarak sevilerek yenir.İştah açar.Antidiopetik, pekiştiricilik, kanı temizleyici, idrar söktürücü, cinsel gücü artırıcı özellikleri vardır.

CEVİZ : ( Juglans regia L. )

İng. : walnut fr. :noyer Alm. : walnuss

Özellikleri :Kökeni Türkiye ve Doğu Avrupa dır.Yer yer 25 m ve daha fazla yükselen çok dallanan sert odunlu, 3-5-7 yaprakcıklı.bileşik yapraklıdır.Erkek çiçekler silindirik, üzüm salkımı şeklindedir.Dişi çiçeklerde ceviz meyvesi oluşur.Ağacın kabuğu böcek öldürücü , taze yaprakları böcek kovucudur.Kadınların akıntılarına karşı bilinen tüm ilaçlardan üstündür.Kandaki glikoz oranını düşürür.Ceviz yağı mutfak için büyük zenginliktir.

Faydalanma :

Kaynatma : İki avuç taze yada kuru ağaç kabuğunun 1 litre suya atın ,elde edilen sudan kurt düşürücü olarak günde 2 fincan için.Raşitzm, şeker ve lenf hastalığına karşı 1 litre suya 8-10 yaprak atın.Günde iki fincan için.

Haşlama : Bir avuç tırtılsı başağı 1 litre suya atın.İshallere, dizanteriye vb. karşı içten kullanın.Kanamalara emeroide vb. karşı ayrıca duş, lavman biçiminde dıştan kullanmak üzere iki avuç başağı 1 litre suya atın.

Merhem : Saç dökülmesine ve kepeğe karşı yarım kilo içyağı içine bir avuç taze tomurcuk atarak yarım saat pişirin.Toprak yada porselen bir kapta saklayın.Saçlı deri üzerine doğrudan uygulayın.

Demleme : 2 büyük yada kuru ceviz yaprağını 1 litre suya atın. Kurt ve solucan düşürücü olarak günde 2 fincan için.

Yeşil kabuk : Bir avuç kırılmış yeşil cevizin kabuğunu 1 litre suya atın suyundan, günde iki fincan için.

Toz : Tonik (güçlendirici ), hazırlanmış ceviz tozunu mikrop öldürücü ve yara kapatıcı olarak 2 kahve kaşığı tozu herhangi demleme içine atın.Günde 2 fincan için.4 Kahve kaşığı tozu , kaynatılmış civan perçemi yada öküz üzümü içine katın.Losyon ya da kompres biçiminde dıştan kullanın.

Şurup :Aynı ölçüde taze yaprakla alkolü karıştırarak 48 saat emiştirmeye bırakın.Şeker katın ,yemeklerden önce bir çorba kaşığı için.



ÇÖREK OTU :( Nigella satica L.)

İng.: black comim,common fennel flower Fr. : Nigelle, cuminnois Alm . : Echter schwarzkummel

Özellikleri :Doğu ve Güney Avrupa kökenlidir.Tek yıllık, 20-50 cm boyunda, dik ve seyrek yapraklı otsu bir bitkidir.Kök kısmında bol miktarda safranin mevcuttur.

Faydalanma : Bronşlara rahatlık verici, öksürük ve bronşit hafifletici olarak bilinir.Tohumları karminatif uyarıcı ve idrar sökücü olarak kullanılır.Tansiyon düşürücülüğünün yanında, sarılık hastalığınada iyi gelmektedir.Gaz ve idrar çıkarıcı ve adet söktürücü olarak bilinir.Bağırsaktaki yuvarlak solucanları döker.Erkeklerde bel gevşekliğini giderir.Günde 1-2 gr. Çörekotu ekmek, pide, yoğurt vb.üzerine ekilerek veya toz halinde çorba ve diğer yemeklerde ekilerek alınır.

DEFNE : (Laurus nobilis L.)

İng. :Roman laurel, sweet bay Fr. :Laurier franc, laurier des poetes Alm.: Edler lorbeerbaum

Özellikleri : Kökeni Asya ve Balkanlar dır.Kışın yaprağını dökmez.10 m ye kadar boylanır. Beyazım- trak sarı renkli ve salkım şeklinde çiçekleri vardır. Koyu yeşil renkli yaprağı ve nohut büyüklüğünde etli meyvesi vardır.

Faydalanma : Gıda sanayinde tad ve çeşni verici olarak kullanılır.Bir bardak kaynar suya yarım yaprak ufalanıp konur.10 dak. Beklanip , süzülüp içilir.Hazım bozukluğu gibi anjin, devamlı bronşit romatizma ve başağrısında iyileştiricidir.Sindirim yollarındaki bütün salgı bezlerini çalıştırır.Kuvvetli antiseptik olup nefes yollarını dezenfekte eder.Ateş düşürür, idrar söktürür, terletir, vücuttaki zehirleri atar, kırışık lığı giderir.Hanımlarda adetlerin normal zamanlarda ve ağrısız olmasını sağlar.Yaprakları et, balık köfte üzerine konularak bayatlamasını önler.

EBGÜMECİ : (Malva silvestris L.)

İng.: Common mallow, marsh mallow Fr.: Grande mauve, meuve Alm.: Rossmalve, widw malve, malve

Özellikleri : Kökeni Avrupa, Akdeniz ülkeleri özel likle Türkiye’dir.Boyu 45-50 cm olmakla birlikte 100 cm ye kadar çıkabilmektedir.30 kadar türü vardır.Kalp şeklinde yaprakları krem beyaz, pembe, gül renginde çiçekleri vardır.

Faydalanma : Musilaj, glikoz ve pektin içerir. İçerdi ği musilaj nedeniyle koruyucu yumuşatıcı etkiye sahiptir.solunum ve sindirim sistemi tahrişlerinde, ilti

haplarında koruyucu olarak kullanılır.Taze yapraklar dan hazırlanan lapa cilt üzerindeki çıban ve yaraların ağrılarını dindirmek için kullanılır.Yurdumuzun kırsal bölgelerinde taze ebegümeci dalı çocuk düşürücü olarak kullanmaktadır.Taze dal yumuşak lifli olduğun dan rahim içine sokulur; meydana gelen mekanik etki ve enfeksiyon nedeni ile gebelik önlenebilir.

IHLAMUR : (Tilia syvestris Dest. )

İng. :Linden, lime tree Fr. : tilleul, tillot Alm. : Lindenbaum, linde

Özellikleri : Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de yetişmek tedir. 15-40 m boyunda dik gövdeli bir bitkidir.Kalp şeklinde,açık yeşil, gri renkli yaprakları, beyaz çiçekleri, salkım şeklinde yuvarlak meyvesi vardır.

Faydalanma : Kuvvetli bir uyarıcı, güçlendirici, spazmlara karşı yatıştırıcıdır.Sinirli kişilere, kronik uykusuzluğa,içleri daralanlara, kaygılılara, huylanmış çocuklara, önerilir.Öksürenleri,astımlıları, migrenlileri kalp rahatsızlığı olanları rahatlatır.Damar sertliği, göğüs ağrıları, kanı temizlemede, kanı akıcı kılmada faydalıdır.

Ihlamur terleme verir; bu yüzden vücut zehirlerini temizler.Yanıkları, çıbanları, abseleri yumuşatır, tedavi eder.

ISIRGAN : ( Urtica dioica L. )

İng. : Sittinging nettle Fr. : Grand artie, artidioque Alm. : Grars nessel,

Özellikleri : Yağışlı ve azotlu topraklarda çok üremektedir.50-150 cm boylanan, otsu, sapları, bitkisi dik durabilen; yaprakları kalp şeklinde ve kenarı dişli bir bitkidir.Salkım çiçeklidir.

Faydalanma : Kansızlığa, şeker hastalığına, kabızlı ğa, kanı ve vücudu temizleme, idrar söktürmede, kan akımının düzenlenmesinde, süt artırılmasında yararlı dır.Menepoza, romatizmaya, cilt hastalığına, kaşınmaya da iyi gelmektedir.Yeşil bitkiler sebze olarakta tüketilmektedir.



ITIR : (Geramium cicutarium L. )

İng. : Guranium Fr. : Geranier Alm. : Geranium

Özellikleri : Çok güzel görünüşlü ve çok güzel kokan ıtır çok yaygındır.Çiçek ve yaprakları iyi koku

lu uçucu yağ içerir.bir yıllık ve çok yıllık çeşitleri vardır.80-150 cm boylanır.Yaprakları büyük loblu,tohumları çok küçük, bitki ince tüylüdür.

Faydalanma : Güzel kokusu için park, bahçe ve evlerde yetiştirilir.Itır çiçeği veya yaprağı kaynatıla rak suyu içilirse mide ekşimesi ve ağrısını geçirir.

KEKİK : (Tymus vulgaris L. )

İng. : Thym Fr. : Thym Alm. : Tilhmian

Özellikleri : Yayılama alanı geniştir.Çok eskiden beri baharat ve ilaç olarak kullanılmaktadır.ılık iklim kuşaklarında sürekli yeşil, yarı çalımsı, çok dallanan bitkidir.Kekik denince adikekik akla gelmektedir. Boyu 40 cm kadardır.Çiçekleri düğme şeklinde yuvarlak; meyve yuvarlak veya yumurta şeklindedir.

Faydalanma : Sinir sistemi zayıflığı(nörasteni), uykusuzluk, dolaşım sistemi bozukluğu, baş dönmeleri, migren, kulak uğuldaması,mide bozukluğu nezle, anjin, bronşit, zatürre, gibi hastalıklarda yılardır kullanılmaktadır.İçerdiği timol ve kafur dolayısıyla mikropları öldürür.Günümüzde antiseptik özelliğinden dolayı gargara şeklinde ve öksürük şuruplarında faydalanılmaktadır.

Tıpta yel çıkarıcı, bağırsak parazitleri düşürücü, kalp çarpıntılarında kullanılır.Dıştan kullanımda yaralara, berelere, şişliklere, morartılara, burkulmalara ve diş ağrılarına karşı çok etkilidir.Kekik banyosu raşitzme de etkilidir.

beaverss
03-11-2015, 06:49
ALFABETİK SIRAYLA ŞİFALI BİTKİLER


ADAÇAYI (Salvia Officinialis L.): Daha çok Akdeniz ve Ege kıyılarında yetişmektedir. Tohumdan bahçelerde de yetiştirilir. Bazı türleri Habeş, Gümüşi, Mavi, ve Kızıl adaçayıdır. Tohumları Nisan veya Eylül ayında ekilir. Bir metreye kadar boylanır. Çiçekleri türlerine göre mavi, pembe, ya da beyazdır. Şifalı olan etkili maddesi kenarları tırtıllı, buruşuk gibi görünen beyazımsı yeşil yapraklarındadır. Bu yapraklar, çiçek açma mevsimi olan Haziran-Temmuz arasında toplanır. Gölgeli havalı yerlerde kurutulur.

* Soğuk algınlığı, hazımsızlık, bağırsak gazlarına karşı ve böbrek, mesane taşlarını kolay düşürmek için; 80 gr kadar adaçayı, 1 litre suda haşlanır. Suda yapraklar ne kadar çok beklerse çayın tadı o kadar acı olur. Şeker ve küçük bir parça limonla çay gibi içilir.

* Bademcik, ağız içi iltihapları ve diş eti çekilmelerinde; ise antiseptik olarak adaçayı ile gargara yapıldığında çok iyi sonuç alınır.

beaverss
03-11-2015, 06:49
AHUDUDU (Rubus İdaeaus L.): Bu bitkiye ağaççileği, dağçileği de denmektedir. Çalı gibi dikenli ormanlık alanlarda bulunur. Yan sürgünlerinden bahçelerde çit bitkisi olarak dikilerek faydalanılabilir. Nemli toprakları sever. Şifası duta benzeyen sulu mayhoş meyvelerindedir. Bu meyveler şekercilik sanayinde de kullanılır. Bitkinin verimliliğini korumak için meyve toplandıktan sonra dallar asma ve güllerde olduğu gibi budanmalıdır.

* İştah açma, kanı temizleme ve zindelik kazanmada; Gerek şurubu ve gerekse reçeli çok lezzetlidir. İştahı açma, kanı temizleme ve insana zindelik verme özelliği vardır. Eğer sınav öncesi çocuklara verilirse zihinsel yorgunluğu önleyerek, zihin açıklığı sağlar ve başarılı olunmada katkıda bulunur.

* Bademcik ve diş eti iltihaplarında; ise 40 gram ahududu 1 litre suda haşlanır ve süzülerek bir şişede muhafaza edilip gerektiğinde gargara yapılırsa çok faydalıdır.

* Güzellikte ise; gerek geç yatma ve gerekse içki nedeniyle kızaran gözleri hazırlanan su ile silerseniz hemen düzelir ve güne dinç başlanır. Bunun yanında sık çapaklanan gözler bu suyla banyo yapılırsa kısa zamanda iyileşir.

beaverss
03-11-2015, 06:49
ANASON(Pimpinella anisum L.): Maydanoz türünden bir bitkidir. Çok ufak olan şifalı tohumları vardır. Çöreklere lezzet verir. Yağı rakı üretiminde kullanılır. Nisandan Mayıs sonuna kadar tohumları çimlenince bir 30 cm aralıklarla seyreltilir. Yazın açan çiçekleri ağustos - eylül arasında tohum verir. Şifası tohumlarındadır.

* Bebekler için; 1 kahve kaşığı dolusu anason tohumu, 2 fincanlık bir cezvede suyla haşlanır, süzülür. Bu su, bebeklere birer kahve kaşığı hesabıyla çok ılık olarak üç-dört kez içirilirse karın ağrısına, hazım bozukluklarına, gaza iyi gelir. Acı diye bebekler içmez ise biraz şeker katılır.

* Mide ekşimeleri ve hafif alınan alkolden sonra; bire çay kaşığı karbonata, kaşığın ancak ucunda olacak kadar anason tohumu unu katılır. Bir bardak suda iyice karıştırılarak içilirse hastayı çok rahatlatır.

beaverss
03-11-2015, 06:50
ARPA (Hordeum vulgare L.) : Çok besleyici olan bu tahıl türünden bira yapımında ve yem sanayinde faydalanılmaktadır. Bu bitki aynı zamanda bir çok derde de devadır.

* Soğuk algınlığına bağlı boğaz ağrılarında; bir ölçü (örnek: 1 bardak) arpa iki ölçü (örnek: 2 bardak) suda haşlanarak yapılan lapa bir tülbent içinde boğaza sarılırsa, boğaz ağrılarına şifa verir.

* Kabızlık (Peklik) ve buna bağlı yarım baş ağrılarında; bir ölçü arpa, dört ölçü suda haşlanırsa, süzülen suyu yemeklerden sonra birer fincan içilirse kabızlık ve yarım baş ağrılarına iyi gelir. Sindirimi sisteminin düzenli çalışmasını sağlar.

* Ağızda pamukçuk ve dişeti kaşıntılarında; yukarıda açıklanan su yetişkin kişiler de görülen ağız eskisi denilen pamukçukta su gibi gerektiğinde bir iki bardak içildiğinde şifa veriri. Bu su B vitaminleri açısından çok zengindir.

beaverss
03-11-2015, 06:50
ASLANDİŞİ(Taraxacum dens leonis): Bu bitkiye Karahindiba, Yabani acı marul'da denir. İlkbaharda rozet biçiminde sarı çiçekler açan, sonbaharda da küçük paraşütler halinde tohum veren ve sık rastlanan bir kır bitkisidir. Bir çok yörede hafif acımsı yapraklarından salata yapılır. Şifası ilkbaharda toplanıp kurutulan yaprakları ile sonbaharda çıkarılan köklerindedir.

* İştahsızlıkta; taze aslan dişi yapraklarının birçok yörede salatası yapılır. Hafif camsı olduğu için iştah açar.

* Karaciğer yorgunluğunda ve idrar zorluğunda; taze yada kurutulmuş 50 gram aslandişi yaprağı, 1 litre suda çay gibi haşlanır, süzülür. Bu çaydan sabah, akşam birer kahve fincanı içilir.

* Böbrek ve safra taşlarını daha rahat düşürmek için; 25 gram aslandişi kökü, 10 gram meşe ağacı kabuğu, 100 gram siyah mercimek, 1 litre suda 20 dakika kaynatılır, süzülür. Bu çaydan sabah akşam birer fincan içilir. Bu kür iki hafta devam eder.

* Güzellik için; taze aslandişi sürgünlerini kırınca, beyaz bir özsu salgılar. Süte benzeyen bu özsu ile fırçalanan dişler inci gibi beyaz olur.

beaverss
03-11-2015, 06:50
ASLAN PENÇESİ(Alcemilla vulgaris L.): Bir kır bitkisidir. Şifası, iri bir pençeyi andıran geniş ve parmaklı yapraklarındadır. Çiçekleri ufak, yıldız biçiminde ve yeşile çalar. Yaprakları mart-temmuz arasında toplanır. Gölgede kurutulur.

* Yarım baş ağrısı ve soğuk algınlığına bağlı hafif ateşte; 50 gram Aslan pençesi yaprağı, 1 litre suda birkaç taşım kaynatılır. Süzülür. Bu çaydan, her yemek öncesinde aç karnına birer çorba kaşığı içilir.

beaverss
03-11-2015, 06:51
AYIÜZÜMÜ(Arctstaphilos Uva-Ursi): Buna çoğunlukla it üzümü ya da Koca üzüm de denir. Boyu en fazla üç-beş karışı bulan, dalları kırmızımsı, yaprakları şimşire benzeyen ve sık rastlanan bir bitkidir. Mayıs'ta beyaz çiçekler açtıktan sonra, çileğe bezeyen meyvesini verir. Şifası meyvesindedir. Bu bitki daldırma ile de üretilir. Funda toprağını çok sever.

* Böbrek ağrılarında ve idrar yollarındaki rahatsızlıklarda; 50 gram ayı üzümü 1 litre suda kaynatılır, süzülür. Hastaya sabah, akşam aç karnına birer kahve fincanı içirilir. İdrarı biraz koyulaştırır, telaş edilmemesi gerekir. İyi geliyor diye fazla içilmez peklik yapabilir.

beaverss
03-11-2015, 06:51
AYNISEFA(Calendula offcinalis L.): Bir süs bitkisidir. Çiçekleri hava kararırken açtığı için, buna Gecesefası da denir. Şifası, yaz ortasından sonbahara kadar süren, beyazdan mora kadar çeşitli renkteki çiçeklerindedir. Çiçeklerin ortasında oluşan, nohuda yakın büyüklükte siyah tohumlar sonbaharda toplanarak mayısta fideliklere ekilerek üretilir. Filizlendikten sonra yerlerine şaşırtılır. Kökler arasında en az iki karış aralık olmalıdır. Güneş gören, yumuşak ve derin toprağı sever. Yazın bol su ister.

* İştahsızlık ve hanımların adet hali düzensizliklerinde; aynısefa çiçeklerinden taze, ya da kurutulmuş olara 10 gramı 1 litre suda çay gibi haşlanır. Yemeklerden önce, aç karnına birer çorba kaşığı içilir.

* Yanıklarda; bu çiçeğin lapası da yanıkların çabucak iyileşmesini sağlar. Ancak, bu lapa yanıkların üstüne soğuk olarak konur. Kıvamı da, köfte yaparken ıslattığımız ekmek kıvamında olmalıdır. Bu lapayı yanıklara uyguladıktan sonra bir tülbentle, sıkmadan sarmak gerekir.

beaverss
03-11-2015, 06:51
AYRIKOTU(Triticum repens L.): Büyük ve küçük ayrık otu olmak üzere iki türü vardır. İlki daha çok kırlarda görülür. Boyu üç karış kadar yükselebilir. Görünüşü biraz morumsu olabilir. Tepesinde şemsiye biçiminde kümeleşen kül rengi küçük çiçekler açar. İkincisi, bahçelerde çimler arsında, çiçek ve sebze tarlalarında yeşeren, kökleri daha inatçı ve çok daha yaygın olan bir türdür. Şifası, toprak altında bulunan sarımsı beyaz renkli köklerindedir. Bunlar ilkbaharda ve sonbaharda toplanır.

* Böbrek ve mesane taşlarını daha rahat düşürmek için; 20 gram ayrıkotu kökü, çeyrek limonla, 1 litre suda çay gibi haşlanır, süzülür ve her yemekten önce birer kahve fincanı içilir. Hoş bir lezzeti vardır.

beaverss
03-11-2015, 06:51
AYVA (Cydonia vulgaris L.) : Ülkemizin her bölgesinde yetişir. Limon ayvası ve ekmek ayvası olmak üzere iki çeşidi mevcuttur. Limon ayvası mayhoş, sulu ve serttir. Ekmek ayvası yumaşak , tatlı, fakat suyu azdır. Sonbaharda meyve veren ayva ağacı çelik veya daldırma yöntemi ile üretilir. Sık dallı bie ağaçtır, budanırsa daha iri meyveler verir. Soğuğa dayanıklı olmasına rağmen kuzeye açık yerleri sevmez. Küllenme ve monilya hastalıkları ayvada sık görülür. Bu iki hastalığa karşı ilaçlı mücadele yapılmalıdır. Ayva ağacının çiçekleri uzun yıllardan beri ev ilacı olarak kullanılmaktadır. Çiçekler zamanında toplanıp, gölgede kurutularak kuru yerlerde saklanır. Meyvesi de taze olarak kullanılır.

* Öksürükte; 40 gr ayva çiçeği, 1 litre suda çay gibi kaynatılır, yemek aralarında olık olarak birer çay bardağı içilirse iyi gelir.

* Bulantıda; taze olarak birkaç dilim limon ayvası, hastayı rahatlatır.

* Yüksek ateşten veya soğuktan meydana gelen dudak çatlamalarında; iki ayvanın çekirdekleri bir fincanlık kahve cezvesinde kaynatılır. Çatlaklar, günde birkaç kez bu su ile ıslatılan pamukla silinirse kısa zamanda kaybolur.

* Güzelliğiniz için; etlice soyulan bir ayvanın kabuklarını, 1 su bardağı tuvalet ispirtosunda bir hafta bekletilir. Bir şişeye süzülen bu losyon özellikle yağlı ciltlerin temizliğinde çok yararlı olur. Ayrıca ayva kabuklarını etlice soyup, taze olarak bunlar da cilt üzerinde ovulup 15 dakika beklenir. Kabuklardaki vitamin cilt gözeneklerinin şifasını sağlar. Daha sonra yüz soğuk suyla yıkanır. Aynı uygulama el güzelliği içinde yapılır. Sonuç kısa zamanda alınır.

beaverss
03-11-2015, 06:51
BADEM AĞACI (Amygdalus communis L.): Ülkemizin her yerinde yetişen badem, pembe çiçekleriyle ilkbaharın müjdecisidir. Meyvesine göre tatlı badem ve acı badem olmak üzere iki çeşidi vardır. Tatlı badem şekercilikte ve pastacılıkta, acı badem kozmetik sanayinde çok kullanılır. Şifası, çiçeklerinde, çağla dediğimiz taze meyvesinde, yapraklarında, ağaç kabuklarında, bademinde ve bunun yağındadır. Çiçekleri, çağlası, yaprakları mart, nisan arasında, ağaç kabukları meyve verdikten sonra genç dallardan, bademi de tam olgunlaşınca toplanır ve gölgede kurutularak saklanır. Bahçenizde badem ağacı yetiştirmek isteniyorsa alınacak tatlı badem fidanı killi olmayan bir yere dikilir. Narin bir ağaç olduğu için budanmayı sevmez. Ev ilaçları arasında tatlı bademin yeri vardır. Acıbadem içerdiği acılık nedeniyle ev ilaçları arasına kesinlikle girmemelidir.

* Küçük çocukların pekliklerinde; tatlı badem yağını bir kahve kaşığını geçmeyecek ölçüde çocuklara verebiliriz.

* Yanıklarda; 1 ölçü tatlı badem yağını 9 ölçü su ile karıştırarak iyi bir yanık ilacı hazırlanır. Yanıklara hazırlanan bu ilaçtan sürülürse su toplaması önlenir.

* Bağırsak parazitlerinni dökmek için; 1 ölçü çiçek, 7 ölçü suda çay gibi haşlanır, süzülür ve çaydan her iki saatte birer kahve fincanı içilirse kısa sürede etkisini gösterir.

* Karaciğer yorgunlukları için; tatlı badem ağacı yaprakları da, karaciğer yorgunluklarına iyi gelir. Bunun için hazırlanacak çayın ölçüsü de, yukarıda verdiğimiz çiçek çayı gibidir. Bu çaydan sabah akşam tok karnına birer kahve fincan içilir.

* Yorgun ayakları dinlendirmek için; gerek tatlı badem ağacının ve gerekse meyvesinin kabukları özellikle ayak yorgunluklarında çok yararlıdır. Bunun ölçüsü de bir kova ılık suya bir avuç ağaç ya da meyve kabuğudur.

beaverss
03-11-2015, 06:51
BAKLA (Faba vesca L.) : Ülkemizin her yerinde yetişen, gerek taze, gerek kuru olarak yemekleri yapılan bu sebzenin sakız, arşın, sultani çeşitleri bulunmaktadır. Bakla taneleri azot ve nişastaca çok zengindir. Sindirimi kolay ve çok besleyicidir. Şifası, İlkbahar' da toplanıp gölgede kurutulan çiçeklerindedir.

* Karaciğer yorgunlukları ve böbrek sancılarında; 40 gr bakla çiçeği 1 litre suda çay gibi haşlanır ve yemek aralarında birer çay bardağı içilirse çok faydalı olur.

beaverss
03-11-2015, 06:52
BİBER(Capsicum sp.): Yurdumuzda her yerde yetişen ve değişik türleri olan yeşil biber, çarliston, dolma biber, kırmızı biber, Arnavut biberi gibi birçok çeşidi vardır. Bir tek kırmızı biber günde tavsiye edilen C vitamini miktarının üç katını sağlar. Şifası taze olarak yenen etli meyvesindedir.

* Soğuk algınlığı, grip, halsizlik ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için; yeşil bibere göre 14 kat daha fazla beta karoten maddesi içeren ve C vitamini deposu olan kırmızı biber sofrada bulundurulup taze olarak yenirse güç verir, şifa verir.

beaverss
03-11-2015, 06:53
BİBERİYE (Rosmarinus officinalis L.): Bu bitkiye bazı yörelerde kuşdili, hasalban veya rozmarin'de denilmektedir. İçekleri genellikle açık mavi olan bir süs bitkisidir. Boyu 1.5 m'ye kadar uzar. Akdeniz bölgesinde bütün bir yıl boyu çiçek açmaktadır. Soğuğa dayanıklı olduğu için diğer bölgelerde de yaygın olarak yetişmektedir. Buralarda Haziran-Temmuz aylarında çiçeklenir. Dallarından daldırılarak, çelikle, ya da dip sürgünlerinden yetiştirilir. Kumlu derin toprakları çok sever. Çok fazla su ihtiyacı yoktur. Budama yapıldıkça daha fazla dallanır. Şifası, küçük dallarıyla birlikte toplanılan çiçekleri demetçikler halinde gölgede kurutulması ile elde edilen drogdadır.

* Burkulmalarda; çok faydalıdır. Ağrıyı alır ve şişliklere çok iyi gelir. Bunun için 20 gram biberiye çiçeği, 1 litre suda haşlanarak süzülen suyu bir şişede yaklaşık üç hafta kadar bozulmadan saklanabilir. Burkulan bu yerler bu su ile ovulur.

* Güzellik için; biberiye çayı, yağlı saçların temizlenmesi için de bir güzellik suyu olarak işimize yarar. Bu bitkinin çiçeklerinden yüzün canlı ve gergin olmasını sağlayan losyonda yapılabilir. Bunun için 20 gr kurtulmuş biberiye bir su bardağı beyaz şarapta haşlanır. Süzülen ve soğutulan bu su her gece makyaj temizlendikten sonra yüz bu losyonla temizlenir ve sonra soğuk su ile yıkanır. Kısa zamanda faydası görülür.

beaverss
03-11-2015, 06:53
ÖĞÜRTLEN (Rubus caesius L.): Ülkemizde yol kanarlarında, korularda, ormanlarda sık rastlanan, çok kişinin tanıdığı, sarmaşık gibi tırmanan dikenli bir kır bitkisidir. Yazın beyaz çiçekler açar, duta benzeyen koyu kırmızı renkli meyvesi Ağustos'dan Ekim'e kadar verir. Şifası her yerindedir. Yaprakları, çiçek açmak üzereyken ince dallarıyla birlikte sürgün uçları, çiçekleri ise tam açtığında toplanır. Kökleri yazın çıkarılır. Bütün bunlar gölgede kurutulur. Meyveleri ise tam olgunlaştıktan sonra daha şifalıdır. Genellikle suyu çıkarılarak saklanır.

* İshalde; böğürtlenin sıkılarak elde edilen suyu ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu saklanamaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir.

* Ağız yaralarında; gerek taze ve gerekse kurutulmuş 20 gram böğürtlen yaprağı 1 litre suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır.

* Ayak yorgunluklarında; böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir.

* Güzellik için; böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde edilecek bu şifalı su eller için çok iyi bir güzellik losyonudur

beaverss
03-11-2015, 06:53
BUĞDAY (Triticum aestivum L.): Buğday, asırlardır insanlığın en önemli temel besin maddesi olan ekmeğin elde edildiği bitki olarak çok değerlidir ve kutsal sayılmaktadır. Şifası başaktan elde edilen tanelerindedir.

* Öksürükte; 1 çorba kaşığı dolusu buğday tanesi, 1 litre suda haşlanır, süzülür ve bu su günde birkaç kez ısıtılarak birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 06:53
CİVAN PERÇEMİ(Achillea millefolium): Buna binyaprak otu, kandil çiçeği de denir. Daha çok kıraç, kırsal alanlarda bulunur. Maviye benzeyen yaprakları uzun ve çok parçalıdır. Mayıs ile Ekim ayları arasında çiçek açar. Bu çiçekler bitki üzerinde kandil şeklindedir. Köküyle sökülüp bahçelere dikilebilir. Canlı dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Şifası körpe yapraklarında ve yeni açmışken toplanan çiçeklerindedir. Bunlar gölgede kurutularak saklanır.

* Grip, mide rahatsızlıkları, bağırsak gazları, sinirlilik hali ve hanımların adet gecikmeleri için; 20 gram civan perçemi çiçeğini 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlanan çay, sabah, öğle, akşam yemekten sonra yarımşar kahve fincanı içilirse çok iyi gelir. Fazla içilmemelidir, peklik yapabilir. Bu çayı ışık görmeyen bir yerde örneğin dolapta saklamak gerekir, aksi takdirde kararıp, bozulur.

beaverss
03-11-2015, 06:53
ÇAM(Pinnus sativus L.) : Çeşitli türleri ile yurdumuzda çok yaygın olan uzun ömürlü bir ağaçtır. Çam fidanları fidanlıklarda kozalakların içindeki tohumlardan yetiştirilir. Fidanken çok naziktir. İyi bakım ister ve hele budanmaya hiç gelmez. Ancak geliştikten sonra güçlenir ve dayanıklılık kazanır. Şifası, ağaç dibine dökülmüş kozalaklardan elde edilen çamfıstığındadır.

* Halsizliklerde; çam kozalaklarından elde edilen çam fıstığı bir kuvvet macunudur. Havanda, kuru üzümle dövüldüğünde elde edilen macundan, sabah akşam birer tatlı kaşığı yenirse halsizliklere iyi gelir.

* Doğumu kolaylaştırmak için; doğum öncesinde, çam fıstığını havanda döverek elde edilen undan, 50 grama 1 litre su s hesabı ile hazırlanacak çorbanın, doğumu kolaylaştırdığı Anadolu'da halk arasında bazı yörelerde yaygın bir kanıdır.

beaverss
03-11-2015, 06:53
ÇAKAL ERİĞİ(Prunus Spinosa L.) : Erik yurdumuzda en yaygın meyveler arasındadır. Çeşitli türleri vardır. Bunlardan İlkbahar'da ilk meyve vereni çakal eriğidir. Bodur bir ağaçtır. Meyvesi ekşi ve ufaktır. Lezzet olarak pek tutulmaz, ama şifa kaynağı olarak büyük önem taşır. Yaprak vermeden önce çiçek açar. Bu beyaz çiçekler henüz açmışken, yapraklar körpeyken meyvesi de henüz olgunlaşmamışken toplanır ve gölgede kurutularak saklanır. Ayrıca ağacından, meyve verdikten sonra sıyrılarak alınmış kabukları da kurutularak dövülür, toz halinde kullanılır. Erik ağacı çekirdekten yetişir. 5-6 yaşında meyve verir. 35-40 yıllık ömrü vardır. Hangi cins olursa olsun çekirdekten filizlenen erik çakal eriğidir. Genç fidanlar aşılanarak başka başka türler elde edilir. Erik sık budanmaya gelmez. Budarken iki yıllık dallara dokunmamak gerekir. Çakal eriğinin çok yönlü bir şifa kaynağı olarak ev ilaçları arasında önemli bir yeri vardır.

* Mide ve bağırsak bozukluklarında; 30 gram çakal eriği, 1 litre suda haşlanır. Bu çay yemeklerden sonra birer kahve fincanı içilirse çok yararlı olur.

* İshalde; kurutulmuş 10 gram ağaç kabuğu havanda dövülür ve 1 litre suda kaynatılır. Süzülen bu çayda üç öğün birer fincan içilirse, faydasını kısa zamanda gösterecektir.

* Soğuk algınlıklarında; kurutulmuş çiçek ve yapraklarından 30 gram 1 litre suda kaynatılır. Bu su çay gibi içilirse içeni kısa zamanda terletir ve ateşi düşürür. Bu çayı ılıtarak yapılan gargara, bademciklere de çok iyi gelir.

beaverss
03-11-2015, 06:54
ÇAY(Thea sinensis L.) : Herkesin evinde bulunan çayın ev ilaçları kadar güzellik losyonları arasında da yeri vardır.

* Yanıklarda; hafif yanıklar, bir tülbent arasına konulmuş çay posası ile sarılırsa acı kesilir ve daha çabuk iyileşir.

* Güzellik için; Yorgun gözlerdeki kızarıklar için, soğuk çayla yapılan göz banyosu faydalı olur. Uzun ve canlı kirpiklere sahip olmak için, soğuk çaya batırılmış pamukla "kompres" kısa zamanda fayda sağlar.

beaverss
03-11-2015, 12:16
ÇİLEK (Fragaria vesca L.) : İlkbaharın en sevilen ve reçeli de yapılan meyveleri arasındadır. Yurdumuzda Osmanlı çileği ve Bursa çileği olarak iki çeşidi yaygındır. İlki reçellik, ikincisi ise sofralıktır. Ilıman iklimi ve suyu sever. Kumlu, humuslu topraklarda çabuk gelişir. Kol atan sürgünlerini daldırmakla, ya da kesip bir başka yere dikmekle çabuk ürer. Beyaz çiçekler açtıktan sonra meyvesini verir. Fide diplerindeki toprağı sonbahara kadar ara sıra kabartmak gerekir. Dondan korumak için de fideleri kışa yakın, samanlı çiftlik gübresi ile hafifçe örtmek gerekir. Şifası, kök ve yapraklarındadır. Meyvesi de güzellik sütü olarak çok yararlıdır. Çilek içinde çok bol A,B,C vitaminleri olduğu için özellikle çocukların ve bluğ çağındaki gençlerin can dostudur.

* İştahsızlık çekenler için; çilek yapraklarından ve köklerinden 20 gramı 1 litre suda çay gibi haşlanır ve yemeklerden önce bu sudan birer fincan içilirse çok faydalıdır.

* Güzellik için; kurutulmuş yapraklarla fide kökleri havanda dövülür. Bu unla fırçalanacak dişler inci gibi parlayıverir. Yine bir avuç çilek yaprağı ile fide kökü 1 litre suda kaynatılır. Bu su ile eller ve ayaklar ovuldukça güzelleşir. Yüz güzelliği için bir avuç olgun çileği iyice ezip de bir tülbentten süzerek aynı ölçüde sütte üç saat bekletirseniz, cilt için harika bir "güzellik sütü" elde edilir. Akşamları makyaj temizlendikten sonra yüz bu sütle iyice silinir. Sonra bolca temiz soğuk su ile yıkanır. Yüz canlılık kazanır.

* Dikkat; bazı bünyelerde çilek kurdeşen tipi alerji yapabilir. Bu tip bünyeye sahip olanlar çilekten uzak durmalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:16
ÇÖREKOTU (Nigella sativa L.): Düğün çiçeği grubundan bir bitkidir. Ülkemizde bol yetişir. Çöreklerin üzerine ekilen hoş kokulu, küçük siyah tanecikleri vardır. Özellikle şekerli çöreklerin iç bayıltıcı tadını hafifletir, ayrı bir çeşni verir.

* İştah açıcı, hazmı kolaylaştırıcı, bağırsak gazlarını giderici; özellikleri nedeni ile bir çok kişinin bu gibi sorunlarına iyi gelir.

beaverss
03-11-2015, 12:16
DEREOTU (Pencedanula graveolans L.): Özellikle mutfaklarda yemeklerin bir çoğunda çeşni olarak kullanılır. Ülkemizde her yerde yetişir. Hoş kokuludur. Tohumdan yetişir. Bahçede 1 metre karelik yere 20-25 gr civarında tohum mütecanis olarak serpilip üzeri ince bir tabaka (1 cm kadar) toprak kapanır, düz bir tahta veya tokmakla hafifçe bastırılır. Yeterince süzgeçli kovayla su verilir. Fazla güneşi sevmez. Yaprakları taze olarak kullanılır. Sonbaharda verdiği tohumlar gölgede kurutulur. Taze dereotu yaprakları, sadece yemeklere çeşni vermez, aynı zamanda iştah açar, hazmı kolaylaştırır, ev ilaçları arasındadır.

* Küçük çocukların hasımsızlık nedeniyle karınlarındaki şişmelerde ve her yaşta hıçkırıklarda; İki fincanlık bir cezve suya, bir kahve kaşığı dereotu tohumu konularak kaynatılır. Süzülen bu su ılıyınca, çocuklara yemekten sonra iki üç kahve kaşığı içirilir. İstenirse hafif şekerle tatlandırılır. Hıçkırık tutmalarında da bu sudan aynı miktar yeterlidir.

beaverss
03-11-2015, 12:17
DİŞBUDAK AĞACI (Fraksinus ekselsior L.) : Daha çok ormanlık alanlarda bulunur. Gövdesi düz 30 metreye kadar boylanabilir. Genç ağaçlarda açık gül rengi olan kabuk yaşlı ağaçlarda koyudur. Kerestesi değerlidir. Şifası yapraklarındadır. Dantele benzeyen bu ağacın yaprakları genç ağaçlardan ilkbahar ve yazın toplanır, taze veya kurutularak ev ilaçları olarak kullanılabilir.

* Romatizma, soğuk algınlıklarındaki hafif ateş ve emzikli bayanların sütünü artırmak için; 20 gram dişbudak yaprağı, 1 litre suda çay gibi haşlanır. Bu çaydan sabah ve akşam birer kahve fincanı içilir.

* Peklik çekenler için; 40 gram dişbudak yaprağı 1 litre suda çay gibi haşlandıktan sonra sabah akşam birer kahve fincanı içilir. Çok fazla kullanmamak gerekir, müshil etkisi yapar.

beaverss
03-11-2015, 12:17
DOMATES (Lycopersicum esculentum L.): 18. Yüzyıldan beri mutfaklarda kullanılan domates her yerde yetişir. Faydası çoktur.

* Peklik çekenler için; her sabah aç karnına içilecek 1 bardak domates suyu çok yaralıdır.

* Mafsal Romatizmasında; bir domatesi ince ince dilip, tülbentle ağrıyan yere bağlarsak, ağrıyı hafifletir.

* Zayıflamak için; Bir domates 20 kalori gibi çok düşük enerji ve çok az yağ içerdiği için zayıflamak isteyenler bol domates yiyerek karınlarını doyurup, az kalori alarak bir aylık kür ile istedikleri sağlıklı kiloyu yakalayabilirler.

beaverss
03-11-2015, 12:17
DUT AĞACI (Morus nigre L.) : Ülkemizde çok yaygın bulunan bir ağaçtır. Beyaz ve kara dut olarak iki çeşidi vardır. Beyaz dut kurutulmuş olarak çok sevilir. Karadutun olgun meyvelerinin tadı mayhoştur, fazla dayanmaz, kurutulmaya gelmez. Ancak suyunu sıkarak "Dut şurubu" hazırlanarak saklanır. Dut ağacı çelikle üretilir. Kökleri suyu ararken çok derinlere inmediği için yumuşak topraklara dikilmelidir. Uzun ömürlüdür. Bu ağaç haziranda budanır. Aşırı budamadan kaçınılmalıdır. Beyaz dut veren ağacın şifası taze yapraklarında kara dutunda meyvesindedir.

* İdrar zorluğu çekenler için; 7 gram beyaz dut yaprağı, 1 su bardağı dolusu suda çay gibi haşlanır, içilirse idrar söktürücü olarak faydalıdır.

* Diş eti ve bademcik iltihabında; kara dut şurubu ağızda dişetlerinde meydana gelen iltihaplarda günde birkaç kez bir parça pamuğa damlatılarak bu yaralara sürülürse iyileşmesinde çok faydalı olur. 30 gram hatmi çiçeği 1 litre suda çay gibi haşlanır ve buna bir kaşık dut şurubu katılıp gargara yapılırsa bademciklerin iyileşmesinde çok etkilidir.

* Dikkat: Küçük çocukların ağızlarında oluşan pamukçukta kullanılmaz, çocuklarda bir bardak ılık suda bir kahve kaşığı karbonat eritilir, yara sık sık bu su ile ıslatılan bir tülbentle silinir.

beaverss
03-11-2015, 12:17
EBEGÜMECİ (Malva Rotundifolia): Serin ve nemli yerlerde yetişir. Yaban ve Karagöz ebegümeci diye iki çeşidi vardır. Bunlardan ilki daha çok ormanlarda, ikincisi ise kırlarda ve özellikle dere kenarlarında yetişir. Yaban çeşidi şifa olarak karagözden daha etkilidir. Karagöz çeşidi yemeklerde ve salatalık olarak kullanılır. Şifası, mayıstan eylül sonuna kadar toplanabilecek kökleri ile mayıs-ağustos ayları arasında açan ve mora çalan çiçeklerindedir. Bunlar kurutularak da kullanılabilir. Ancak, kurutulan çiçekler bozulmaması için kapalı kutularda ve ışık almayan yerlerde saklanmalıdır.

o Soğuk algınlığında; 40 gram ebegümeci çiçeği, 1 litre suda çay gibi haşlanır. 10 dakika kadar demlenmeye bırakıldıktan sonra günde 3-5 kez ılıtılarak kahve fincanı ile içilirse, göğsü yumuşatır, öksürüğe iyi gelir. Ayrıca mideyi düzeltir ve bulantıları keser.

o Hafif ateşte ve bademcik iltihaplarında; 40 gram ebegümeci kökü, 1 litre suda haşlayarak elde edilen çay, soğuk algınlıklarında ılık olarak günde 2-3 kez bir kahve fincanı içilirse hafif ateşi düşürür. Ferahlık verir. Bu çayla yapılacak gargara bademcik iltihaplarında da faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:17
ELMA(Malus communis): Ülkemizde her yerde yetişen elmanın Amasya, Golden, Ferik, Gelin, Tavşanbaşı, Gümüşhane, Ekşi Elma gibi bir çok çeşidi vardır. Elma ağacı daldırma, ya da çelikle üretilir. Havası ve toprağı nemli yerleri sever. Kökleri yatay olarak geliştiği için, derin toprak istemez. Çok sık dal verir, ortadaki üst üste dalların budanarak açılması gerekir. Genç fidanlar arzu edilen bir çeşitten alınacak kalem veya göz ile aşılanabilir. Elmanın şifası meyvesindedir.

* Grip, öksürük, ses kısıklığı, uykusuzluk, iç sıkıntısı ve yüksek kolesterol için; orta büyüklükte 3 elma doğranır ve 1 litre suda haşlanır, süzülür. Bu çay, her yemekten sonra ısıtılarak birer bardak içilirse, çok yararlıdır.

* Böbrek ve mesane taşlarını daha rahat düşürmek için; 1 çay bardağı dolusu yaş, ya da kuru elma kabuğu 1 litre suda 10 dakika kaynatılır, süzülür. Bu çay sabahları ısıtılarak aç karnına birer çay bardağı içilirse sancıyı hafifletir, taşın daha kolay düşmesini sağlar.

* Güzellik için; soymadan ezerek çıkarılan elma suyu iyi bir sivilce ilacıdır. Bu suya batırılmış pamukla "kompres" yapılırsa sivilceler yavaş yavaş kaybolur.

beaverss
03-11-2015, 12:18
ENGİNAR(Cinara scolymus): Bu yaz bitkisi aslında deve dikeninin bir türüdür. Ilık kıyı şeritlerinde yetişir. Dayanıklı bir bitkidir. Yazın kurursa da, sonraki İlkbahar'da aynı kök yeniden sürer. 7-8 yıl ürün verir. Sapın ucunda baş enginar, yan dallarında da koltuk enginar olgunlaşır. Sebze olarak konca denen kısımları çiçek açmadan önce toplanır. Şifası bu koncalardır. Enginar, iyi gübrelenmiş kuvvetli toprakları sever. Çiçeklerinden elde edilen tohumları ile yetiştirildiği gibi, köklerin yanından sürgünler ile de üretilir.

* Karaciğer yorgunluklarında; özellikle zeytinyağlı yemekler karaciğer hasalarına çok faydalıdır. Fazla alkol alanlarda yorulan karaciğeri güçlendirir.

* Romatizmada; ağrıyan mafsallar, enginarın haşlanan suyuyla ovulursa rahatlatır. Bu su, uygun bir şişede birkaç hafta saklanabilir.

* Güzellik için; enginar koncalarının tüylü kabuklarını da atmamak gerekir. Zayıf saçlar bu kabuklarla ovulursa güç kazanır

beaverss
03-11-2015, 12:18
ERKEÇSAKALI(Sprioea ulmaria L.): Bir kır bitkisidir. Dalları sağlam, sert ve kırmızımsıdır. İlkbahar'da dalların ucunda toplu olarak ufak ufak, kar tanelerine benzeyen beyaz çiçekler açar. Şifası, toplanıp gölgede kurutulan bu çiçeklerdedir.

* İştahsızlık, böbrek taşı sancıları, bulantı ve romatizmada; 40 gram Erkeçsakalı çiçeği, 1 litre suda haşlanır ve bu çay yemeklerden önce birer çay bardağı içilirse, şifasını kısa zamanda gösterir.

beaverss
03-11-2015, 12:18
FESLEĞEN(Ocymum basilicum L.) : Evlerde cam kenarlarını süsleyen yaprakları çok hoş kokulu olan yaygın bir çiçektir. Yazın beyaz, yada sümbül pembesi küçük çiçekler açar. Sürgünlerinden, yada dalı üzerinde kurumuş çiçeklerinin verdiği tohumlardan üretilir. İlkbaharda sürgünlerinden, üretmek çok kolaydır. Humuslu, hafifi güçlü bir toprak ister. Ilık ve bol güneşli yerleri sever. Sık sık sulanırsa, çabucak gür yetişir. Şifası yapraklarının kokusundadır.

* Sivrisineğe ve tahta kurusuna karşı; Fesleğen kokusu, sivrisinekleri kovmak için birebirdir. Bunun için sivrisinekli ortamlarda bulunanlar, bu bitkiyi yaşama ortamlarında bulundurarak veya yakalarına bir tutam fesleğen takarak sivri sinekleri uzaklaştırabilirler. Yine balkonda yetiştirerek yaz döneminde sivri sineklerden korunabilirler. Yine tahta kurusu yuvaları varsa, çevresine birkaç tutam fesleğen yaprağı serpmelidir. Yuvayı bozar, bu böcekleri göçe zorlar.

* Ağız yaralarında; bir kahve dolusu fesleğen yaprağını iki fincanlık su bulunan büyükçe bir kapta haşlayarak elde edilecek su, ağız yaraları için çok faydalı bir gargaradır.

beaverss
03-11-2015, 12:18
FUNDA(Erica vulgaris L.): Kır bitkisidir. Buna süpürge otu da denir. İlkbaharda yeşerir, yaprakları küçük, ağustosda açmaya başlayan çiçekleri kırmızımsı mordur. Şifası çiçeklerindedir. Bu çiçekler kurutularak saklanırsa, yıl boyu işe yarar.

* Egzamada ve cilt kızarıklıklarında; tazeyken toplanacak 100 gram funda çiçeğini bir su bardağı zeytinyağı içinde 10 gün bekletilir. Sonra süzülerek bir şişede saklanır. İyi bir cilt ilacıdır. Bu yağ özellikle egzamaya benzer, yaralar, ya da cilt üzerinde kızarıklıklara bir pamukla sürülerek çok faydalıdır.

* Adale ağrılarında, kulunçta; kurutulmuş bir ölçü funda çiçeğini iki ölçü suda haşlayarak hazırlayacağınız lapa, adale ağrılarını dindirir. Kulunçlarda rahatlatıcıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:18
FASULYE(Phaseolus vulgaris L.): Başlıca çeşitleri Çalı, Şeker, Ayşe, Barbunya, Feraset'tir ve Yurdumuzda her yerde yetişir. Taze ve kuru olarak mutfakların önemli bir sebzesidir. Şifası taze olan meyvelerindedir.

* Şeker hastaları için; taze fasulyeyi ezerek çıkarılan öz suyundan her sabah tok karnına 1 kahve fincanı içmek çok yararlıdır.

* Romatizmalılar için; taze fasulyenin sadece tohumlarını ezerek çıkarılacak öz suyunun sabah, akşam tok karnına birer kahve fincanı içmek ağrılara iyi gelir

beaverss
03-11-2015, 12:18
GELİNCİK (Papaver rhoeas L.): Gelincik bilindiği gibi ilkbaharda çiçek açan, çok zarif bir kır çiçeğidir. Ev ilacı olarak şifası, çiçeğinin bir tüle benzeyen ince kırmızı yapraklarındadır. Çiçeğin ortasındaki kara göz kesilir, atılır. Toplanan kırmızı yapraklar gölgede kurutularak saklanır, yada bunlardan şurup yapılır. Gelincik şurubu için ölçü, 1 kahve kaşığı limon tuzu atılmış, 1 litre suya, 1 su bardağı dolusu kırmızı çiçek yapraklarıdır. Bu karışım, ağzı sıkıca kapalı bir kavanozda ve tam güneş alan bir yerde 15 gün bekletilir. Bu şurup reçellere renk vermek için de kullanılır.

* Soğuk algınlıklarında; günde birkaç kez, bir çorba kaşığı gelincik şurubu, 1 çay bardağı sıcak suyla karıştırılarak içilirse çok yararlıdır. Hafif ateşi alır, terletir ve göğsü yumuşatır. Yine 10 gram kurutulmuş gelincik, 1 litre suda haşlanırsa, günde birkaç kez ve sıcak sıcak çay gibi içilirse, şurup gibi aynı faydası vardır.
GÜL AĞACI (Rosa gallica L.): Birçok türü olan gül çiçeklerin sultanıdır denilebilir. Orta güneşli, killi-kumlu ve kırmızı toprakları çok sever. Yediveren, Bodur, Sadberk, Sarmaşıktır. Güllerinin sürekli canlı olması için yanmış çiftlik gübresi ile diplerinin her ilkbaharda gübrelenmesi gerekir. Daldırma ya da çelikle üretilir. Bunları dikme zamanı hemen ilkbahar öncesinde ve don tehlikesinin ortadan kalktığı günlerde başlar. Ancak toprağın Sonbahar'da derin işlenmiş olması gerekir. Fidanlar için 40 cm civarında derinlikte kazılacak çukurlar birbirinden 1 metre uzaklıkta olmalıdır. Fidan dikiminde çukur açarken üstten çıkan toprağa biraz yanmış gübre ile karıştırıp alta, alttan çıkan toprağı da üste vererek yapılır hafif sıkıştırarak can suyu verilir. Güllerde en çok, yaprakları ve gövdeyi pudralanmış sarmaya başlayan bir mantar hastalığıyla, yapraklara dadanan afitlerin (yaprak biti) verdiği zararlar görülür. Tarım ilaçları satılan yerlerde gerekli ilaçları bularak mücadele yapmak mümkündür. Şifası sağlık yetişen güllerin yaprakları, dalları, taze ya da gölgede kurutularak saklanan çiçekleridir.

* Ağız yaralarında; uygun bir kavanoza 1 litre su, 50 gram taze gül çiçeği yaprağı konularak, güneşte 1 hafta bekletilerek gerektiğinde kullanılabilecek çok yararlı bir gargara ilacı elde edilir.

* Çabuk kızaran, ya da yorgunluktan yaşaran gözler için; gül fidanlarının taze yaprakları ve körpe dallarını aynı ölçüde suyla kaynatarak elde edilen sıvıyı bir pamuğa sürerek yapılan banyo iyi gelir.

* Bulantı için; taze ya da kurutulmuş 40 gram gül çiçeği yaprağı, 1 litre suda haşlanır. Ara sıra birer kahve fincanı içilirse kişiyi rahatlatır.

* Öksürük için; bulantıdaki gibi hazırlanan çayın içilmesi kişiyi rahatlatır.

* Güzellik için; 1 ölçü vazelini, hazır satılan 3 ölçü gül suyu ile iyice karıştırıp hazırlanacak losyon, eldeki çatlakları giderir. Elleri güzelleştirir

beaverss
03-11-2015, 12:19
HANIMELİ(Lonicera perielymunum L.): Bu bitki sarılarak uzar, ilkbaharda açan çiçekleri güzeldir ve hemen hemen her bahçede bulunan bir süs bitkisidir. Daldırılarak veya sürgünlerinden kolayca üretilir. Ancak yeri güneye bakıyorsa ve toprağı iyi gübrelenmişse çok iyi gelişir. Şifası yapraklarında ve çiçeklerindedir. Yaprakları taze, çiçekleri gölgede kurutulmuş olarak kullanılır.

* Böbrek taşları için; 20 gram taze hanımeli yaprağı, 1 litre suda haşlanır ve yemek aralarında birer çay kaşığı içilirse, taş düşürmeyi kolaylaştırır, sancıyı hafifletir.

* Soğuk algınlıklarında; 20 gram hanımeli yaprağını, 1 litre suda haşlayarak hazırlanan çay, çok yararlıdır. Yemeklerden sonra sıcak sıcak içilirse göğsü yumuşatır, öksürüğü hafifletir, hastayı terletir.

beaverss
03-11-2015, 12:19
HARDAL(Sinapis sp.): Hardal, turp ailesinden yıllık, otsu bir bitkidir. 1 metreye kadar uzanan gövdesi epey dallı ve dalları tüylüdür. Dokunduğunda insanı tırmalar. Yaprakları gelişigüzel sıralanır. Yazın, sarı çiçekler açar. Meyvesi keçiboynuzuna benzer, ama çok küçüktür. Tohumları bu meyvenin içinde oluşur. Sofra hardalı, bu bitkinin özel olarak yetiştirilen ve ıslah edilmiş türlerinden elde alınan tohumlarından yapılır. Baharatçılarda da bu tohumlar satılır. Bunlar beyaz ve siyah hardal olarak iki türe sahiptir. Asıl şifalı olan siyah hardaldır.

* Soğuk algınlığında, nezlede, nevraljide; Siyah hardaldan yapılan Hardal Yakısı'nın büyük faydaları vardır. Bu yakıyı hazırlamak güçtür, ama artık eczanelerde hazır satılmaktadır. Ancak tarifine uygun kullanmak gerekir. Yoksa cildi çok tahriş eder. Eğer böyle bir tahrişe yol açılmış ise üzerine zeytin yağı sürülmelidir. Acıyı alır. Yakıdan sonra yakı yapılan yeri ılık suyla iyice silmeyi, ya da yıkamayı, kuruladıktan sonra talk pudrasıyla pudralama yapılmalıdır. Kalan yakı cildi yakabilir.

beaverss
03-11-2015, 12:19
HATMİ (Althaea offcinalis L.): Yaprakları ebegümecine benzeyen bir süs bitkisidir. Temmuzdan Eylüle kadar çiçek açar. Çiçekleri soldukça kesilirse, çiçek açma süresi daha da uzar. Sürgünlerinden yetiştirilir. Derin toprakları sevdiği için, daha çok bahçe çiçeğidir. Fazla sulanmayı ve kuraklığı sevmez. Hatminin gölgede kurutulan kökü ve çiçekleri eskiden beri başlıca ev ilaçları arasındadır.

* Göğüs nezlesinde; 10 gram hatmi kökü, 1 litre suda haşlanır, yemeklerden sonra birer kahve fincanı içilirse, hastayı çok rahatlatır.

* Dişeti ve bademcik iltihaplarında; 30 gram hatmi çiçeği, 1 litre suda haşlanır ve bu çay ılık ılık günde birkaç kez gargara olarak kullanılırsa, kısa zamanda yararını gösterir.

beaverss
03-11-2015, 12:19
HAVUÇ(Cucurbita pepo L.): Havuç, yurdumuzun en yaygın sebzeleri arasındadır. Tohumdan yetişir. Ilık iklim ve derin toprakları sever. İki yıllık bir bitki olduğu için ilk yıl kök bağlar, ikinci yıl çiçeklendikten sonra meyve ve tohum verir. Kırmızı, sarı, beyaz türleri vardır. En lezzetlisi kırmızı olandır. Şifası bizim kısaca havuç dediğimiz meyvesi olan köküdür.

* Sarılıkta; tedaviden sonra, her gün bir iki su bardağı havuç suyu içmek, yorgun düşmüş karaciğeri takviye eder.

* İştahsızlıkta; 10 gram havuç tohumu, 1 litre suda çay gibi haşlanır, yemeklerden önce birer kahve fincanı içilirse, iştah açar.

* Güzellik için; havuç suyu cildi besler. Makyajdan önce ve makyajınızı temizledikten sonra, yüzünüze en az bir kahve fincanı havuç suyu sürerek, on dakika kadar beklenilir. Sonra yüz bol su ile yıkanır ve harika bir yüze sahip olunur.

beaverss
03-11-2015, 12:19
HIYAR(Cucumis sativus L.): Kabakgiller ailesindendir. Gerek salatasıyla ve gerekse turşusuyla çok sevilir. Özellikle cilt güzelliğindeki şifasıyla, kozmetik sanayinin en önemli doğal kaynağıdır.

* Güzellik için; yüz sık sık hıyar kabukları ile ovulursa, cilt gerilir, canlılık kazanır. Hıyar kabuklarından kolayca çıkarılan özsu, harika bir güzellik sütüdür. Güzellik kremlerinden çoğunda bu süt vardır. Ancak bu süt taze olarak kullanılmalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:20
HİNDİBA (Cichorium inytbus L.): Doğal çayırlarda ve yol boylarında yetişen bir kır bitkisidir. İlkbaharda sarı çiçekleri açar. Yapraklarının tadı biraz eşimsi olmasına rağmen çok lezzetlidir. Bu bitkiyi tanıyanlar, onun salatasını ve yemeklerini yapar. Şifası, süte benzeyen özsuyunda ve esmer renkteki kökündedir. Bu kök kurutularak, özsuyu taze olarak kullanılır.

* Sıtmada; 50 gram Hindiba kökü, bir litre suda kaynatılırsa, bu çay sıtma nöbetlerinden sonraki ateşi düşürmede faydalıdır. Sıtmanın baş ilacı olan kinini de bu çayla içmek faydasını artıracaktır.

* Güzellik için; taze Hindiba' yı tümüyle bir kapta dövdükten sonra sıkarak elde edilen özsu, yüzdeki sivilceler için çok faydalıdır. Özellikle geceleri, yüz temizledikten sonra, sivilcelere bir pamukla bu özsu yedirilerek sürülür. Bu kür bir hafta kadar sürerse, sivilceler yavaş yavaş kaybolur.

beaverss
03-11-2015, 12:20
IHLAMUR (Tilla europoea L.): Boylu ve dayanıklı bir ağaçtır. Her toprakta yetişebilir. Bilinen üç türü vardır. Platifilla, Amerikana ve Silvestus, ilki budanarak şekil verilebildiği için parkları süsler. İkincisi çok gösterişli, ötekilerden çok daha boyludur. Geniş bir alana tek başına dikilmesi gerekir. Üçüncüsü yabani ıhlamurdur. Dalları kırmızıdır. Hoş kokulu, şifalı ıhlamur çiçekleri, genelde Amerikana türünden elde edilir. 5-9 çiçek taşıyan bir sap ile bu sapın yarısına kadar birlikte büyüdüğü ve yapışık olduğu dil şeklindeki yaprakları (Flos tiliae) toplanır.

* Kolesterol, yüksek tansiyon, böbrek taşı, soğuk algınlığında; 5 gram ıhlamur çiçeği her çay bardağı için olacak şekilde oranda suda demlikte kaynatılır. Ve sıcak sıcak birkaç bardak içilir. Bu içilen çay, kolesterol ve yüksek tansiyonu dengeleme ve böbrek taşlarının düşmesine yardımcı olur.

* Yatıştırıcı olarak; 10 gram ıhlamur çiçeği, 1 litre kaynar su ile haşlanır ve ılık zemin üzerinde kapağı kapalı olarak demlenmeye bırakılır, (üstü örtülür, uçarak etkili maddenin kaybı önlenir) ve içilmeye hazır olur. Bu çay 5-8 dakika içinde içilirse, yatıştırıcı oluşu yanında idrar-ter attırıcı ve spazm çözücü etki gösterir. Ihlamur bardak bardak içilebilir.

* Göğüs yumuşatıcı olarak; 10 gram yaprak oranı fazla veya çiçek ile eşit oranda ıhlamur 1 litre suda kaynatılır ve sonra hafif ateşte 25-30 dakika daha kaynatılmaya devam edilirse yatıştırıcı olmaktan ziyade bir göğüs yumuşatıcı özelliğe sahip olur. Hangi amaçla kullanılacaksa kaynatma süresi önem taşımaktadır.

* Güzellik için; ıhlamur çayı ile yıkanan saçlar canlılık kazanır. Bu çay göz banyosu olarak kullanırsa kızarıklıkları alır.

beaverss
03-11-2015, 12:20
ISIRGAN(Lamuum album L.): Isırgan değişik türleri vardır, her toprakta yetişir. Isırganın tüy gibi dikenlerinde "Karınca asidi" vardır. Değdiği cilt üzerinde hafif yanma ve kızarma olur.

* Şeker hastalığında ve bulantılarda; 50 gram ısırgan yaprağı, 1 litre suda haşlanır, süzülür ve bu çay her yemekten önce bir çay bardağı içilirse çok yararlıdır.

* Güzellik için; Isırgan çayıyla yıkanan saçlar canlılık kazanır. Özellikle saç dökülmesine iyi gelir. Bu çayla yıkanan eller daha güzelleşir.

beaverss
03-11-2015, 12:20
ITIR(Geraium Robertanium L.): Sardunya türünden olan ıtırın yetiştirilmesi ve bakımı sardunya gibidir. Tohumdan yetiştirildiği gibi çelikle de üretilir. Itır çelikleri kolay tutar. Çoğaltılmak istenen çiçek, sonbaharda ayrı ayrı saksılara dikilir. Dallanmayı sağlamak için uçları alınır. Itır rutubetten korunmalıdır. Azar azar sulanmalıdır. Çiçeklenme süresi uzun, çiçekler erguvan renginde, küçük ve uzun süre dayanır.

* Ağız yaralarında; 100 gram ıtır çiçeğini, 1 litre suda kaynatarak hazırlanan çay, günde birkaç kez gargara olarak kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 12:20
KEKİK(Thymus vulgaris L.): Genellikle kırda, merada bulunan bir bitkidir. Ev yemeklerinde çeşni olarak da kullanıldığından bağlarda ve bahçelerde de yetiştirilir. Kekik otunun yaprakları yumurta biçiminde, altları biraz tüylü, çiçekleri pembe, ya da beyazdır. Kendine özgü hoş bir kokusu vardır. Şifası yapraklarındadır. Bunlar sapları ile yazın toplanır, demetler halinde gölgede kurutulur. Kuru nane gibi ufalanarak kullanılır.

* Grip, anjin, astım, bronşit, damar sertliği, adet düzensizliği, hazımsızlık, iç sıkıntısında; 30 gram kekik, 1 litre suda haşlanır. Her yemekten sonra bir kahve fincanı içilirse, çok yararlıdır.

* Güzellik için; 125 gram kekik, 1 litre suda haşlanırsa, kırılan, dökülen saçları canlandırır. Hoş bir parlaklık verir.

beaverss
03-11-2015, 12:20
KARPUZ ve KAVUN(Cucurbita sp): Bu iki bostan bitkisi yurdumuzda yaygın olarak yetişmektedir. Yaz döneminin sevilen sebzelerindendir. Şifası sulu meyvelerindedir.

* Böbrekleri çalıştırmak için; bu iki bitkide bol yenirse, böbrekleri aşırı çalıştırır ve kavun biraz daha karpuza göre tok tutar ve besleyicidir.

beaverss
03-11-2015, 12:21
LAHANA(Brassica oleracea L.): Kış sebzesidir. En yaygın türü göbekli beyaz lahanadır. Sarmasından turşusuna kadar her mutfakta yeri vardır. Ev ilaçları arasında bu tür lahana kullanılır.

* Şeker hastalığında, gripte, peklikte; 50 gram lahana yaprağı, 1 litre suda haşlanır ve bu çay her yemekten önce birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

* Bulantı ve adet düzensizliğinde; Taze lahana salatası yemenin büyük faydası vardır.

* Variste; lahananın taze göbek yaprakları iyice kıyılır. Pamuklu bir bezle sarılırsa şifasını kısa zamanda gösterecektir.

* Kan çıbanında; lahana yaprakları lapası sarmak, çıbanın çabuk olgunlaşıp, patlamasını sağlar ve hastayı rahatlatır.

beaverss
03-11-2015, 12:21
LAVANTA ÇİÇEĞİ(Lavandula officinalis L.): Hoş kokulu bir süs bitkisidir. Kozmatik sanayinde kullanıldığı gibi, kurutulmuş çiçekleri evlerde çamaşırlar arsına konularak güzel kokması sağlanır. Lavanta çiçeğinin iki türü vardır. Biri erkek bitki diyeceğimiz erkek çiçeklerin bulunduğu tür 60-70 cm kadar boy atar. İkinci türü dişi çiçekleri taşır, bunlar daha boysuz, yaprakları daha ufaktır. Sık bir çalı gibi gelişir. Lavanta çiçeği kireçli, sıcak toprakları severse de bahçe topraklarına da kolayca uyum sağlar. Tohumdan ya da sürgünlerinde üretilir. Tohumu fideliklere ve toprak yüzeyine yakın olarak nisan başından mayıs ayı sonuna kadar olan sürede ekilir. Çimleninceye kadar sulanır. Fideler 30 cm ara ile bahçede yerlerine şaşırtılır (dikilir). Lavanta çiçeği sürgününden dikilecekse, martta gövde topları parçalanarak 30'ar cm aralıklarla bahçeye dikilir. Soğuk iklimlerde kıştan önce diplerini gübreyle doldurarak donması önlenir. Şifası gölgede kurutulmuş çiçeklerindedir.

* Grip, hafif ateş, baş ağrısı, gırtlak yanması, hazımsızlık ve bağırsak rahatsızlıklarında; 5 gram lavanta çiçeği iki fincanlık bir cezve suda haşlanır ve bu çay, yemek aralarında taze taze içilirse çok faydalıdır.

* Güzellik için; 100 gram lavanta çiçeğini bir su bardağı tuvalet ispirtosu ölçüsü ile uygun bir kapta bir hafta bekletiniz. Günde birkaç kez bu aromayla sileceğiniz ergenlikler, zamanla yok olacaktır.

beaverss
03-11-2015, 12:21
MARUL(Lactuca sativa L.): Hepimizin bildiği bu sebze nemli ve güneşli yerleri sever. Toprağı ya yanmış gübre ile ya da "komposta" denilen gübre ile gübrelenir. Marul tohumu sonbaharda tohum yastığına serpme olarak ekilir. Ve üzeri biraz çürümüş gübre ile örtülür, bastırılır. Sularken süzgeçli kova kullanılmalıdır. 3-4 yaprak olunca, 30-40 cm aralıklarla yerlerine dikilir, iyice göbeklenince toplanır. Şifası tohumunda ve taze yapraklarındadır.

* Karaciğer yorgunluğu, şeker ve müzmin bronşitte; 5 gram marul tohumu, yada göbek yakınından alınmış 80 gram marul yaprağı, 1 litre suda haşlanır, bu çay yemek aralarında birer çay bardağı içilirse çok yararlıdır.

* Alkol sarhoşluklarında; Havanda iyice dövülmüş ve un haline getirilmiş marul tohumlarından biraz suyla bir çorba kaşığı dolusu yutmak kişiyi rahatlatır

beaverss
03-11-2015, 12:21
MAYDANOZ(Apuim petroselium L.): Sofralarımızdaki salataların ve yemeklerin vazgeçilmez çeşnisi olan maydanozun iki türü vardır. Biri yaprak maydanoz, öteki ise kök maydanozdur. Maydanoz tarlasına önceden yanmış çiftlik gübresi konulur. Kök maydanozuna taze çiftlik gübresi kullanılmamalıdır. Kimyasal gübrelerde verilebilir. Maydanozun yetiştirilmesi oldukça kolaydır. Bahçelerde tohumu küçük ocaklar içine ekilir. Sıravari ekilecekse sıralar arasına 5 cm bir aralık bırakılmalıdır. Ekildikten 4 hafta sonra çimlenir. Sık sık su ister. Daha çok gölgelik yerleri sever. Maydanoz ekildikten iki ay sonra tamamıyla yetişmiştir. Toplanmaya başlanır. Kökünden çıkarılmadan koparılır veya kesilir. Sulandıkça yeniden yaprak verir. Sağlık bakımından C vitamin deposudur.

* Midede hazım kolaylığı; midenin büyük dostu olan bu doğa nimeti, hazmı kolaylaştırdığı gibi, başka hastalıklarından da önemli şifa kaynağıdır.

* Karaciğer yorgunluğunda, hafif ateşte, adet düzensizliğinde, hazım zorluklarında; 20 gram maydanoz, 1 litre suda haşlanır ve bu çay ara sıra birer kahve fincanı içilirse çok faydalıdır.

* Egzama yaraları için; bir su bardağı dolusu maydanoz, bir su bardağı tuvalet ispirtosu ölçüsü ile uygun bir kapta bir hafta bekletilirse, elde edilen losyon çok faydalı bir pansuman ilacıdır.

* Bulantılarda ve nefes darlıklarında; bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatır.

beaverss
03-11-2015, 12:21
MELEKOTU(Angelica sylvestris L.): Bir kır bitkisidir. Dalları uzun, yaprakları genişçedir. İlkbaharda ufak dallarının ucunda top top hafif yeşile benzeyen beyaz çiçekleri açar. Şifası dalları ve köklerindedir. Bunlar yazın toplanıp, gölgede kurutularak kapalı kutular içinde saklanır.

* Astım, hava yutma ve adet bozukluklarında; 30 gram melek otu kökü ufalanarak 1 litre suda haşlanır. Yemeklerden önce birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

* Sürekli hazımsızlık çekenler için; 15 gram melek otu, dalı ufalanarak 2 fincanlık cezvede kaynatılıp içilirse, etkisini hemen gösterir.

beaverss
03-11-2015, 12:22
MELİSA(Melissa officinalis L.): Buna oğul otu da denilmektedir. Çok hoş kokulu bir kır bitkisidir. Hemen her yerde yetişmektedir. Bahçelerde daha çok çit yapmak için parmaklık kenarlarına, setlere dikilir. Kendi haline bırakılınca uzayıp gideceği için, sık sık budamalı, böylece dalların, yaprakların sıklaşması sağlanmalıdır. Yeni dikildiği günlerde çok su isterse, kökleri derine varınca, fazla sulanması gerekmez. Arılar bu bitkiyi çok sever. Bu nedenle oğul otu denir. Çok şifalıdır. Eczacılıkta Melisa ruhu denen yağı birçok sinir, mide ve kalp ilaçlarının yapımında kullanılır.

* Astım, baş ağrısı, bağırsak sancıları, adet düzensizliklerinde; 10 gram Melisa, iki fincanlık bir cezvede kaynatılıp içilirse, çok şifalıdır. Ancak bu çayı her seferinde taze olarak hazırlamak gerekir.

beaverss
03-11-2015, 12:22
MENEKŞE(Viola dorata L.) : İlkbaharın en güzel, en yaygın çiçekleri arasındadır. Kır menekşesi, ya da mor menekşe denen kokulu ve hercai menekşe denen alacalı iki türü vardır. Kokulu menekşe yürek biçimindeki yapraklarının ortasında küpe biçiminde çiçekler açar. Tohumdan yetiştirilir. Hercai menekşe'nin ise yaprakları uzunca ve yırtmaçlıdır. Çiçekleri sarılı, kırmızılı, morlu, türlü renklerde olur. Fazla kokulu değildir. Tohumdan üretildiği gibi, top halindeki kökleri ayrılıp dikilerek de yetiştirilir. Bu iki tür menekşede besili, yumuşak toprakları sever. Kokulu menekşe ağaç diplerinde, gölgelik yerleri sever. Hercai menekşe pek yer ayırt etmez, ancak bol su ister. Menekşenin şifası taze ya da kurutulmuş çiçeklerindedir.

* Bronşit ve grip için; 10 gram kurutulmuş menekşe çiçeği 1 litre suda kaynatılarak, yemek aralarında birer çay bardağı içilirse, göğsü yumuşatır, halsizliği alır, hastayı terletir.

* Peklik için; 10 gram taze menekşe çiçeği, 1 litre suda kaynatılır ve sabahları aç karnına birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:22
MERCİMEK(Lens culunaris L.): Mercimek, yurdumuzda severek tüketilen bir baklagil bitkisidir. Kırmızı ve yeşil olmak üzere iki türü vardır. İkisi de bitkisel proteince zengindir. Şifası insanlarca yemeği ve çorbası yapılan tanelerindedir.

* Şeker hastalığında; kandaki şekeri düzenlemeye yarayan lifler içerir. Kırmızı mercimek özellikle selenyum açısından da zengindir. Şeker hastalarının diyetinde bulunursa kan şekerini düzenleme etkisi nedeni ile faydalıdır

beaverss
03-11-2015, 12:23
MEYANKÖKÜ(Glycyrrhizza glabra L.): Bu bitkiye halk arasında Biyan'da denir. Ilık iklim koşullarını seven, bu yüzden ülkenin güneyinde yetişen bir kır bitkisidir. Meşrubat sanayinde meyanbalı kullanılır. Sapı ve kökü toprak altındadır. Dantel gibi yaprakları arasında, yazın salkım şeklinde mavi çiçekler açar. Şifası köklerindedir.

* Müzmin bronşit ve gırtlak yanması için; 50 gram meyankökü, 1 litre suda haşlanır. Günde birkaç kez birer çay bardağı içilirse, çok şifalıdır.

* Ses kısıklığında ve boğazdaki tahrişlerde; meyan balı çok etkilidir. Bu bitkinin kökleri su ile kaynatılıp suyunun uçurulması ile bal hazırlanır. Küçük, mercimek büyüklüğünde bir bal parçası alt çenede diş kökünün üst kısmına konarak yavaş yavaş eritilirse çok faydalı olur.

beaverss
03-11-2015, 12:23
MÜRVER(Sambucus nigra L.): Hanımeli ailesinden bir ağaçtır. İlkbaharda demetler halinde beyaza yakın sarı çiçek açar. Mürver besili, yumuşak topraklarda iyi yetişir. Toprak önceden gübrelenmeli, fidan dikildikten sonra bolca sulanmalıdır. Şifası, taze yapraklarında ve çiçeklerindedir. Çiçekleri gölgede kurutularak kullanılır.

* Grip, bronşit ve böbrek taşı sancılarında; 20 gram mürver çiçeği, 1 litre suda haşlanır ve yemek aralarında birer çay bardağı içilirse çok şifalıdır.

* Hemoroit için; bir su bardağı dolusu mürver yaprağı havanda iyice dövülerek, bir fincan zeytinyağı ile yoğrulursa, bununla yapılacak kompres insanı rahatlatır.

* Güzellik için; 50 gram mürver çiçeğini 1 litre suda haşlayarak hazırlayacağınız çay, gözler için değerli bir banyodur. Bu banyo, göz kızarıklığını aldığı gibi, kirpikleri de gürleştirir

beaverss
03-11-2015, 12:23
NANE(Mentha piperita L.): Kolay yetişen, hoş kokulu bir bitkidir. Su nanesi, yaban nanesi, yeşil nane gibi çeşitleri vardır. Bahçelerde yetiştirilip, yemeklerde kullanılan yeşil nanedir. Nane, serin yumuşak ve gölgelik toprakları sever. Filizleri ilkbaharda ana kökten ayrılıp, önceden gübrelenmiş toprağa dikilir. Çabuk büyür. Yaprakları kesilip, alındıkça yeniden verir.

* Astımda, nefes darlığında; taze nane yaprağını ya da iki tatlı kaşığı kuru naneyi dilinmiş çeyrek limonla beraber iki tatlı fincanlık bir cezve suda kaynatıp içmek rahatlık verir.

* Hıçkırık tutmuş da devam ediyorsa; sıcak suya 5-6 tane, nane yaprağı, ya da 1 çay kaşığı, kuru nane atıp biraz bekleterek içmek etkisini hemen gösterecektir.

beaverss
03-11-2015, 12:23
PAPATYA(Matricaria sp.): Papatya kırlarda en çok rastlanan bitkilerden biridir. İlkbaharda, yaz ortasında dağları, kırları, bahçeleri bir halı gibi süsler. Ortası sarı, kenarları beyaz olan bu güzel çiçeklerin göz alıcı bir görünüşü vardır. Göbeğin çevresindeki taç yaprakları sarı olanına papatya denir. Şifası gölgede kurutularak kapalı kutular içinde saklanan çiçeklerindedir.

* Karaciğer yorgunluğunda; 10 gram papatya kurusu, iki fincanlık bir cezvede suyla 10 dakika kadar kaynatılıp, yemek aralarında içilirse çok şifalıdır.

* Bağırsak sancılarında, mide yanmalarında ve sürekli hazımsızlıklarda; 50 gram papatya kurusu, 1 litre suda haşlanıp, yemek aralarında birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

* Güzellik için; sık sık pınarları çapaklanan gözler için yukarıdaki çayla yapılan göz banyosu çok faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:23
REZENE(Foeniculum vulgare L.): Kayalık yerlerde yetişen bu bitkiye Raziyane'de denir. Boylu bir ottur. Gevrek yaprakları vardır. Salata olarak yenildiği gibi, önce yeşil renkte ortaya çıkan ve olgunlaştıkça sarımsı hale dönen meyvesi turşularda kullanılır. Çok lezzetlidir. Şifası gölgede kurutularak saklanan olgun meyvelerindedir.

* Damar sertliği, hava yutma ve sürekli hazımsızlıklarda; 30 gram kuru Rezene meyvesi, 1 litre suda haşlanır. Bu çay yemeklerden önce birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:23
SARMISAK(Allium sativum L.) : Her mutfakta her tür yemeğin çeşnisi olan sarmısağın keskin kokusu içindeki "allyl sülfür" maddesinden gelir. Eskiden beri yüksek tansiyonu olanlara tavsiye edilen şifası, bu maddeden gelir. Ev ilaçları arasında önemli bir yeri vardır.

* Yüksek tansiyonda; 6 diş sarımsak havanda dövülür ve 1 kahve fincanı votka içinde 1 hafta bekletilir. Sonra uygun bir şişeye süzülür. Bu halk ilacından her gün yarım kahve fincanı suya 10 damla konularak içilirse, çok faydalıdır.

* Astımda; yukarıdaki gibi hazırlanan halk ilacından her gün 1 kesme şeker üstüne, 10 damla damlatılarak yenilmesi çok yararlıdır.

* Nasırda, siğillerde; 1 baş sarımsak, yağlı kağıda sarılarak sıcak külde pişirilir. Ezilerek nasır üstüne bağlanırsa, birkaç gün içinde nasırı olgunlaştırıp söker. Siğillere de aynı şekilde uygulanırsa çok iyi gelir.

beaverss
03-11-2015, 12:24
SOĞAN(Allium cepa L.): Her mutfakta bulunması zorunlu olan soğanın birçok türü vardır. En makbulü genelde çiğ yenen kırmızı soğandır. Kırmızı soğanda "flavanol" maddesi bulunur.

* Dolamada; sıcak külde közlenmiş kuru soğanın zarını çıkarıp sarmak sancıyı alır ve dolamayı olgunlaştırır.

* Başağrısında; bir baş soğan ince kıyılarak haşlanır ve haşlanmış soğan, bir tülbent arasında alına bağlanırsa, ağrıyı dindirir.

* Şeker hastalığında; bol soğan yemek çok şifalıdır.

* Kalp krizi riskini azaltmak için; içerisinde flavanol maddesi bulunan kırmızı soğandan her yemekte çiğ olarak biraz yemekte fayda vardır.

* Vücuda batan ve içinde kalan bir maddeyi atmayı kolaylaştırmak için; bir baş soğan sıcak külde közlenir, yarılır ve içine biraz beyaz sabun kıyılır ve bu yaranın üzerine sarılırsa vücudun içinde kalan yabancı cismin atılmasına yardımcı olur.

* Güzellik için; soğanla saçlar için bir kepek ilacı da yapılır. Üç baş kuru soğan ince ince kıyılır. Bir u bardağı tuvalet ispirtosunda bir hafta bekletilip, sonra bu losyon bir şişeye süzülür. Saçlarınızı 1 litreye bu losyondan 3-4 damla ölçüsüyle hazırlayacağınız su ile yıkamak kepeği önler. Ancak bu küre bir hafta devam etmek gerekir.

beaverss
03-11-2015, 12:24
SİNEMAKİ(Cassia augustifolia L.): Baklanın akrabası bir ağaççıktır. Sıcak iklimlerde yetişir. Bize dış ülkelerden gelir. Şifası yapraklarındadır.

* Peklik çekenler için; bağırsak tembelliği çeken kişiler için, 1 gram sinemaki yaprağı, 2 fincanlık bir cezve suda haşlanır ve sabahları aç karnına içilir. Fazlası bağırsaklarda sancılı buruntu yapar. İyi geliyor diye dozu artırmamak gerekir.

beaverss
03-11-2015, 12:24
SÖĞÜT(Salix alba L.): Su kenarlarında yetişen bu ağacın yaprakları mızrak ucuna benzer. Genç dallarından alınmış çeliklerle kolayca üretilir. Ülkemizde salkım söğüt, beyaz söğüt, keçi söğüdü, gevrek söğüt türleri çok yaygındır. Şifası yapraklarındadır.

* Uykusuzluk çekenler için; yatmadan önce 5 gram söğüt yaprağı, iki fincanlık bir cezvede kaynatılır, süzülerek çay gibi içilirse çok şifalıdır.

* Hafif ateşte; 20 gram söğüt yaprağı 1 litre suda haşlanır, yemeklerden sonra birer çay kaşığı içilirse çok ateşi düşürür.

beaverss
03-11-2015, 12:24
ŞALGAM(Brassica napus L.): Turp ailesinden bir bitkidir. Ilık iklim koşullarını ve kumlu toprakları sever. Tohumdan üretilir. İlkbahar ve sonbaharda iki kez ekilebilir. Çabuk filizlenir. Yaprakları parçalı ve üstü hafif tüylüdür. Sarı çiçekler açar. Etli ve sulu olan, iri ve genelde yumru biçiminde olan kökü yenir.

* Yaşlıların ayak üşümelerinde; yaşlılarda görülen ayak üşümelerinde etlice soyulmuş 2 şalgam kabuğu, 1 çay bardağı dolusu ısırgan otu, 1 litre su ölçüsüyle kaynatılarak hazırlanan banyo çok şifalıdır. Ayaklar iki kez ılık ılık kullanılacak bu suyla banyo yapılırsa, üşüme kaybolur.

* Güzellik için; 1 baş rendelenmiş şalgamı, yüze maskeleyerek 15 dakika kadar beklemek sivilcelere çok iyi gelir. Cilde canlılık verir. Maske temizlendikten sonra yüzün, bol soğuk su ile yıkanması gerekir.

beaverss
03-11-2015, 12:55
ŞAHTERE(Fumaria officinalis L.): Kendiliğinden boş tarlalarda yetişen bir kır bitkisidir. Dalları mavimsi, yaprakları düzensiz, yaz başında açmaya başlayan çiçekleri, türlerine göre koyu fildişi, pembe, erguvan rengindedir. Şifası "Fumarin" ve "Fumarik Asit" denen iki madde bakımından zengin olan yapraklarındadır. Bu bileşimin kan arındırıcı özelliği vardır.

* Karaciğer yorgunluğu ve iştahsızlık çekenler için; 30 gram şahtere, 1 litre suda haşlanır, yemeklerden önce birer çay bardağı içilir.

beaverss
03-11-2015, 12:55
ŞERBETÇİOTU(Humulus lupulus L.): Hanım eli gibi sarılarak tırmanan kendir ailesinden güzel ve ekonomik değeri olan bir bitkidir. Yaprakları karşılıklı yürek biçiminde, damarları belirgin ve düzgündür. Yumurtamsı kozalaklar verir, bunlar eskiden beri şerbetçilikte kullanılır. Çiçekleri ve bunlardan oluşan kozalakların üstü "lüplün" denen acı ve hoş kokulu sarı bir tozla kaplıdır. Biraya hafif lezzetini veren bu maddedir. Ev ilaçları arasında gölgede kurutulan çiçeklerinin yeri vardır.

* Damar sertliği, kansızlık, sinirlilik hali, hazımsızlık, hastalıklardan sonra nekahet döneminde; 20 gram şerbetçiotu çiçeği, 1 litre suda haşlanır, yemeklerden sonra birer çay bardağı içilirse şifasını kısa zamanda gösterir.

* Adet düzensizliklerinde; Şerbetçiotunun yukarıdaki çiçek çayı, iki fincanlık bir cezve suya 15 gram çiçek ölçüsüyle hazırlanır ve sabahları aç karnına içilir.

beaverss
03-11-2015, 12:56
ŞİMŞİR(Buxus sempervivens L.): Yapakları dört mevsim canlı, yeşil kalan ve genellikle parklarda çit bitkisi olarak kullanılan bir ağaççıktır. Kireçli, çorak toprakları sever. Yurdumuzda çok yaygındır. Şifası yapraklarındadır.

* Güzellik için; 50 gram taze şimşir yaprağı, 1 su bardağı dolusu tuvalet ispirtosunda 15 gün bekletilir. Temiz bir şişeye süzülür. Saçlar bu losyonla friksiyon yapılırsa parlaklık kazanır.

beaverss
03-11-2015, 12:56
TARÇIN(Cinnamomun zeylanicum L.) : Defne ailesinden,fakat sıcak ve çok yağışlı iklim koşullarını sevdiği için Hindistan, Seylan gibi uzak doğu ülkelerinde yetişen bir ağaçtır. Kabuğu çok hoş kokuludur. Sofra tarçını bu kabukların dövülerek toz haline getirilmiş şeklidir.

* Grip, halsizlik, hazımsızlık ve bağırsak sancılarında; 10 gram tarçın kabuğu 1 litre su ölçüsü ile kaynatılır. Acımsı olduğu için şekerle tatlandırılır. Bu çay günde birkaç defa içildiğinde çok şifalıdır.

beaverss
03-11-2015, 12:56
TURP(Raphanus niger-sativus L.): Salatalık olarak kullanılan bu sebzenin Fındık turpu, Kestane turpu, bayır turpu ve iri kırmızı turp türleri yetiştirilir. Tohumdan üretilir. İlkbahar ve sonbaharda iki kez ekilebilir. Nemli yerleri sever. Taze gübre verilirse yaprakları coşar, fakat kök vermez. Bu nedenle turp ekilecek toprak çürümüş gübre ile beslenmelidir. Kırmızı turp içerdiği zengin miktardaki folik asit ve C vitamini ile gerçekten bir sağlık kaynağıdır.

* Karaciğer yorgunluğunda; iki yemek arasında 1 kahve fincanı turp suyu içmek, karaciğeri güçlendirir.

* Öksürük nöbetlerinde; 1 tatlı kaşığı turp suyu içmek iyi gelir.

beaverss
03-11-2015, 12:56
UNUTMABENİ ÇİÇEĞİ(Origanum vulgare L.): Ballı baba ailesinden, küçük yapraklı, çok güzel bir kır bitkisidir. Buna Mercanköşk, Mercengüş, Merzengüş, Aşkotu, Keklikotu ve Güveyotu'da denilmektedir. İlkbaharda dallarının ucunda demetler halinde küçük pembe çiçekler açar. Dal uçları ve çiçek demetlerinin damıtılması ile elde edilen bu yağ, kozmatik sanayiinde yaygın olarak kullanılır. Şifası çiçeklerindedir.

* Sinirlilik hali, sinirsel öksürükler, hava yutma, yarım başağrısı ve adet düzensizliklerinde; Bu bitkinin 40 gram çiçeği litre suda haşlanır. Elde dilen çay yemeklerden sonra birer çay bardağı içilirse kısa zamanda şifasını gösterir.

beaverss
03-11-2015, 12:57
ÜZÜM(Vitis sp): Kırmızı, yeşil, sarı, siyah renkte, çekirdekli, çekirdeksiz ve sofralık şaraplık olmak üzere çeşitli türleri bulunmaktadır. Üzüm dediğimiz meyvesi asma, bağ dediğimiz omcalarda yetişir. Yapraklarından bilindiği gibi nefis sarmalar yapılır. Şifası meyvesi ve meyvesinden elde edilen üzüm suyundadır. Meyvesi mineral maddeler ve özellikle kansere karşı etkili olan "resveratrol" maddesini içerir.

* Kansere karşı vücut direncini, bağışıklığını artırma; Gerek kırmızı veya gerekse diğer sofralık tiplerini düzenli olarak yemek suretiyle veya sıhhi olarak elde edilen üzüm suyunu düzenli olarak her gün yemek aralarında birer bardak içmek suretiyle vücuda enerji ve direnç kazandırılır. Kuru üzümü de gerek doğrudan yemek aralarında 50 gram civarında doğrudan yiyerek veya hoşafını elde edip içerek günde birkaç bardak içerek gerekli hasta vücuda iyileşmesi için gerekli enerji sağlanabilir.

beaverss
03-11-2015, 12:57
YULAF(Avena sativa L): Tahıllar ailesinden olan bu bitki, diğer ülkelerde insan gıdası olarak yaygın olarak kullanılmasına rağmen, yurdumuzda genellikle hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Şifası tanelerindedir.

* Şeker hastaları için; 30 gram yulafı, 1 litre suda haşlayarak elde edilen su, yemeklerden sonra birer çay bardağı içilirse çok faydalıdır.

* Adale ağrılarında; 100 gram yulaf, 1 su bardağı sirkede kaynatılarak elde edilecek yulaf lapası, ısıtılarak, bir tülbent içinde ağrıyan yere bağlanırsa, ağrıyı keser.

beaverss
03-11-2015, 12:58
ZEYTİN AĞACI(Olea europea L.): Ülkemizde Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Uzun ömürlü bir ağaçtır. Meyvesini biraz geç yaşta vermeye başlar. İyi ürün alabilmek için iyi bakı ister. Meyvesinden ve yaprağından elde edilen yağı ile eskiden beri ev ilaçları arasında önemli bir yere sahiptir.

* Şeker hastaları için; 60 gram taze zeytin yaprağı havanda dövülür. Bu ezme 1 litre soğuk suda yarım gün bekletilir. Yemek aralarında birer çay kaşığı içilirse şifalıdır.

* Peklik çekenler için; sabahları aç karnına birer çorba kaşığı zeytin yağı içmek çok faydalıdır.

* Ateş düşürmek için; 50 gram zeytin yağı, 1 litre suda kaynatılır ve bu çay yemeklerden önce birer çay bardağı içilirse ateşi düşürür.

* Yüksek tansiyon için; yukarıdaki bahsedilen çaydan günde birkaç bardak içildiğinde tansiyonu dengeler.

* Kalp hastalığından korunmak için; Zeytinyağını yemeklerde kullanmak, katı yağları azaltmak kalp ve damar tıkanıklığı hastalıklarından korunmak için çok önemlidir

beaverss
03-11-2015, 18:41
Şifalı Bitkiler 2

A,B;C;Ç

Abdestbozanotu( pimpinella saxisfrage) :
Gülgillerden; siyah ve yeşil boya çıkartılan bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Boyu 70 santimetre kadardır. Kökü akıcıdır.
Kullanıldığı yerler: Mideyi kuvvetlendirir. Göğüs ağrılarını dindirir. Ateşi düşürür. Boğmaca, öksürük ve baş ağrılarını keser. Vücuda dinçlik verir. Balgam ve ter söker. Burun kanamalarını keser. Bademcik şişlerini indirir. Mide yanması ve bağırsak gazlarını giderir. Çıbanın olgunlaşmasına yardım eder.

Acı ağaç( kuvasya ağacı ) :
Sedefotugillerden; 2-3 metre boyunda küçük bir bitkidir. İnce kabuklarının üzerinde sarı benekler vardır. Çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Bu ülkelerde acı ağaç kabuklarından yapılan kaplardan su içenlerin kuvvetleneceğine inanılır. Hekimlikte; kökü, kabuğu ve odunu kullanılır. Etkili maddesi "Quassine"dir. Çok acıdır.
Kullanıldığı yerler: İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar.

Acıbakla( Lupine, Lupin, Lupine) :
10-100 cm yüksekliğinde, sık tüylü, bir senelik bitkidir. Yaprakları el şeklinde parçalı, uzun saplı, 5-9 yaprakçıklıdır. Çiçekleri dik salkım durumunda, beyaz veya mavimsi renkli, çiçek taç yaprağı kelebek şeklindedir. Yahudi baklası diye de tanınır.
Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi, Bursa, Antalya ve Konya çevreleridir. Memleketimizde üç türü bulunmaktadır.
- Beyaz yahudi baklası: Beyaz çiçeklidir. 120 cm kadar yükseklikte, bir yıllık bir bitkidir.
- Sarı çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Orta ve Güney Avrupa’dır.
- Mavi çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Akdeniz çevresi memleketleridir.
Kullanıldığı yerler: Tohumlarının idrar söktürücü, kan temizleyici ve kurt düşürücü tesiri vardır. Bazı türlerinin kavrulmuş tohumları “sebze kahvesi” ismiyle kahve yerine kullanılmaktadır. Fakat alkaloid taşıyan türlerinin bu şekilde kullanılması tehlikelidir.

Acıçiğdem( Herbstzeitlose, Krokus, Colchique, Colchicum, Autumn crocuses) :
Boyu 10-30 cm yüksekliğe ulaşan, otsu ve yumrulu bir bitkidir. Sonbaharda morumsu pembe renkli, 6 parçalı çiçekler açar. Yaprak ve meyvaları ise ilkbaharda ortaya çıkar. Sonbaharda çiçek açtığından dolayı halk arasında “güz çiğdemi” olarak da bilinir.
Yetiştiği yerler: Türkiye’de pek bulunmaz. Avrupa’nın sulak çayırlarında bol miktarda yetişir.
Kullanıldığı yerler: Tıbbi önemi haiz bir bitkidir. Kullanılan kısmı yumru ve tohumlarıdır. Tohum ve yumruların idrar arttırıcı, terletici, müshil ve romatizma ağrılarını dindirici etkisi vardır. Alkaloitlerin çok yüksek zehirleyici özelliği olduğundan, bu droglar, dahilen ancak hekim kontrolünde kullanılabilir. Eskiden halk arasında romatizma ağrılarını dindirmek için haricen kullanılırdı. Bunun için bir tutam acı çiğdem tohumu, 2-3 diş sarmısak ile havanda iyice dövülür. Elde edilen sulu kısım bir tülbente emdirilip, ağrıyan kısma sarılır. Bu pansuman birkaç gün arka arkaya tekrarlanır.

Adaçayı( salvia officinalis ) :
Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Menekşeye benzeyen çiçekleri haziran, temmuz aylarında açar. Yaprakları uzun, kenarları tırtıllı, beyazımsı yeşil renktedir. Hafif kafuru kokusu vardır. Çiçek açtığı zaman toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler:Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir.

beaverss
03-11-2015, 18:41
Adamotu

(Alraunwurzel, Mandragore, Mandrake) :
Mavimsi-mor renkli çiçekler açan, rozet yapraklı ve kazık köklü çok yıllık otsu bir bitkidir. Kökleri insana benzediği için, bu isim verilmiştir.
Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı ve Güney Anadolu.
Kullanıldığı yerler: Kökleri % 0,3 oranında Hiyosiyaminlerle Skopolamin alkaloitlerini taşır. Bundan dolayı zehirli bir bitkidir. Ağrı kesici, yatıştırıcı, cinsel gücü arttırıcı etkileri vardır. Halen tedavide çesitli preparatların terkibinde kullanılmaktadır. Rastgele kullanıldığında zararlı olur.

Adasoğanı
(Scille, Scillae bulbus, Sea onion, Urginea maritima) :
Zambakgillerden bir çesit bitkidir. Yaprakları uzun şerit şeklindedir. Çiçekleri yeşil ve beyaz damarlıdır. 2 kilogram kadar olan soğan kısmı, yapraklarının altındadır. Acı ve zehirlidir. 7,5 gram adasoğanı, bir insanı rahatça öldürebilir. Tazeyken kullanılmaz. Aksi halde zehirlenme ve kusmalara yol açar. Soğanın etli olan orta kısmı, dilimlenerek kurutulur. Sonra dövülüp toz haline getirilir. Çok iyi bilmeden kullanılmamalıdır.
Kullanıldığı yerler:İdrar söktürür. Kalp hastalarında vücudda biriken suyu boşaltır. Azotemiyi azaltır. Böbrek hastaları kullanmamalıdır.

Ahlat
(Yaban armudu, Piraster, Pirus elaegrifolia, Wild pear-tree, Poirier sauvage) :
Gülgillerden, kendi kendine yetişen ve üzerine armut aşılanan bir ağaçtır. Yemişi iyice olgunlaştıktan sonra yenir.
Kullanıldığı yerler: Meyveleri ishal keser. Zehirli hayvan sokmalarında, filizi ezilip yaraya sürülür.

beaverss
03-11-2015, 18:41
Ahududu

(Himbeere, Framboise Common, Rasberry bush) :
Ağaç çileği ve sultan böğürtleni olarak tanınır. Haziran-Temmuz ayları arasında beyazımtırak renkli çiçekler açan, 30-150 cm boyunda, çok senelik, dikenli, çalı görünüşünde bir bitkidir. Dağlık mıntıkaların orman ve korularında tesadüf edilir. Gövdesi dallı, dikenli ve yatıktır. Yaprakları 3-5 parçalı, sivri uçlu, yaprak sapı kıvrık dikenlidir. Çiçekleri ekseriya dalların ucunda 5-10 çiçekli salkım halindedirler. Meyvesi etli ve birçok eriksi tipli meyvelerin biraraya gelmesi ile meydana gelmis, küre biçiminde, kırmızı renkli ve güzel kokuludur. Meyveleri temmuz ve agustos aylarında olgunlaşır. Çoğu çesitleri bahçelerde yetiştirilir. Umumiyetle sonbaharda 1-1,5 m aralık bırakılmak suretiyle dikilir. Ahududurar her 6-7 senede bir yenilenmelidir. Türkiye’de; Ege, Marmara, Karadeniz bölgelerinde yetiştişir
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyve, çiçek ve yapraklarıdır. Meyveler tamamen olgunlaştıkları zaman toplanır. Yapraklarında tanen, meyvelerinde ise organik asitler (malik asit, sitrik asit vs.) şeker, pektin, uçucu ve sabit yağlar bulunmaktadır. Yaprakları bogaz hastalıklarında gargara için kullanılır. Çiçeklerinden romatizma ve nikris (gut) hastalıklarında faydalanılır. Taze olarak, şeker ve böbrek hastalıklarında perhiz yiyeceği olarak istifade edilir. Halk arasında ishal ve ateşli hastalıklara karşı tavsiye edilir.

Akasya( salkım ağacı) :
Baklagillerden; bir çeşit süs ve gölge ağacıdır. Salkım çiçekli ve küçük yapraklıdır. Çiçekleri güzel kokar. Çiçekleri kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Astım ve Nefes darlığını giderir.
Akdiken
(Gemeiner Kreuzdorn, Nerprun Alaterne, Common Buckthorn) :
Mayıs-Haziran aylarında, sarı-yeşil renkli, küçük çiçekler açan bodur bir ağaçtır. Orman ve koru kenarlarında bulunur. Dalları karşılıklı, uçları diken halindedir. Yaprakları karşılıklı ve saplıdır. Çiçekler küçük demetler halinde bir araya toplanmıştır. Küre şeklinde ve bezelye büyüklüğündeki meyvası evvela yeşil, olgunlukta morumsu-siyah renk alır.
Türkiye’de yetiştiği yerler: Bolu ve Trabzon civarıdır.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı taze meyvalarıdır. Meyvalerında yağ, renkli maddeler, şeker ve glikoz vardır. İyi bir müshildir. Şurubu yapılır. Müshil ilacı olarak kullanılır. Bunlardan başka meyvalarından yeşil bir boya da hazırlanır. Memleketimizde yetişmekte olan bir Akdiken çeşidi de “Cehri” adıyla anılır. Bu cins sadece memleketimizde yetişir.

Akkuş ağacı( kayınağacı )
Kayıngillerden; nemli topraklarda yetişen bir ağaçtır. Meyveleri küçüktür. Yaprakları ilkbahar aylarında toplanıp kurutulur.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. Şişmanlamayı önler. Romatizma ağrılarını dinlendirir. Ayak kokularını keser. Saçları gürleştirir, kepekleri yok eder. Cilt hastalıklarını tedavi eder. Kalp kifayetsizliğinin sebep olduğu idrar tutukluğunu giderir. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi ve albüminde faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:41
Alıç
( Ekşimuşmula )
Gülgillerden; kırlarda yabani olarak yetişen bir ağaçtır. Meyveleri; küçük muşmulaya benzer, kırmızı renklidir. Tadı mayhoştur. Hekimlikte meyvesi kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.

Altınbaşak otu( solidago officinalis )
İdrar tutukluğu, albümin, nefrit, üremi ve sistit tedavisinde kullanılan bir çeşit bitkidir.
Kullanıldığı yerler: Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.

Altınkökü( ipeka )
Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir.
Kullanılığı yerler:Az miktarda kullanıldığı takdirde tatlandırıcıdır. Yüksek dozlarda kullanılırsa kusturur, ishal yapar. Müzmin bronşitte ifrazatı artırır.

Amberkabuğu( croton elutheria )
Antil adalarında yetişen "liquidamber/sığla ağacı" denilen ağacın kabuğudur. Kabukların dışı kahverengiye yakın gri; içi ise sarıdır. Yandığı zaman hoş bir koku verir.
Kullanıldığı yerler: Dizanteri ve ishali keser. Hazım bozukluklarını giderir. Kansızlıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır.

Amberbaris( kadıntuzluğu )
Yabani, çalı şeklinde, sarı çiçekli bir ağaçtır. Kökü acıdır. Yaprakları ve yemişi tatlıdır. Seyrek ormanlarda bulunur. Boyu 2-3 metre arasındadır. Meyvelerinde bol miktarda C vitamini vardır. Meyveleri, kabukları ve kökü kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Karaciğer ve safra kesesi hastalıklarını iyileştirir. Ateşi düşürür. Hazım bozukluklarını giderir. Bağırsak iltihaplarını tedavi eder. Öksürüğü keser. Mideyi kuvvetlendirir. İştah açar. Ağız yaralarını iyileştirir. Kan dolaşımını düzenler. Yüksek tansiyonu düşürür. Siyatik, romatizma ve eklem ağrılarını giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Anason(Anis, Anis, Anise)
Haziran-Agustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir.Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir. Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetistiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi şok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir. Türkiye’de Bütün Anadolu'da yetişir.
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur. Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığıi giderir. Mide ve barsak gazlarını söktürür. İdrar artırır. Migren ağrılarını keser. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir.

( lathyrus ) :
Baklagillerden; taneleri hayvan yemi olarak kullanılan bir bitkidir. Taneleri mercimeğe benzer.
Kullanıldığı yerler: Lapası; ezik, çürük tedavisinde; taneleri ise, isilik ve mayasılda kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Centiyane

( LCentiyana, Yilanotu, Esekturpu, Gentina lutea, Gentina radix ) :
Doğu Karadeniz Bölgesi ve uludağ'da yetişen, 1 metre kadar yüksekliğinde, geniş yapraklı, kalın köklü bir bitkidir. Kökü acıdır. İçi sarı, dışı esmerdir. Kökü şifalıdır. Sarı ve mavi türü vardır.
Kullanıldığı yerler: İştah artırır, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Vücuda kuvvet verir. Mide zafiyeti ve ekşimelerini giderir. Kansızlıkta da faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Ceviz ağacı

( Koz ) :
Uzun ömürlü; gövdesi kalın, kerestesi ve meyvesi değerli ulu bir ağaçtır. Yemişi nişastalı ve yağlıdır. Hekimlikte; yaprakları, meyvesinin üzerindeki yeşil kabukları ve yağı kullanılır. Bir çok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: Yaprakları ve kabukları ile hazırlanan ilaçlar kanı temizler, kansızlığı giderir. İshal ve dizanteriyi keser. Verem ve şeker hastalığında hem besleyici, hem de tedavi edicidir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. El ve ayak donuklarında, deri çatlaklarında faydalıdır. Saç ve elleri boyamakta da kullanılır. Çok kuvvetli bir besin olduğundan fazla yememelk gerekir. Cevizyağı, raşitizm ve sıracada faydalıdır. Kabızlığı giderir. Bağırsak solucanlarını düşürür. Derinin yanmasını önler.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Ciğerotu

( pulmonaria officinalis ) :
Nodangiller familyasından; 10-15 santimetre boyunda çok yıllık, otsu bir bitkidir. Çiçekleri; önceleri kırmızımtıraktır. Sonradan morumsu-maviye dönüşür. Gövdesi dik ve tüylüdür. İçeriğinde tanen, müsilaj, şekerler, reçine ve sabit yağ vardır. Yaprakları kullanılır.
Kullanıldığı yerler:Göğsü yumuşatır. Öksürüğü keser. Akciğer hastalıklarında faydalıdır. İdrar söktürür.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Civanperçemi

( yaraotu ) :
Bileşikgillerden; çeşitli türleri olan bir kır bitkisidir. Kuru topraklarda, yol kenarında yetişir. Yaprakları uzun ve parçalıdır. Çiçekleri beyaz ve pembedir. Kandil şeklinde gruplaşmıştır. Kokusu çok güzeldir. Hekimlikte dal, yaprak ve çiçekleri kullanılır. İçinde Achillein denilen acı bir madde vardır.
Kullanıldığı yerler: Hazımsızlığı ve kansızlığı giderir. Kanı temizler. Balgam söktürür, öksürüğü keser. Sinirleri ve vücudu kuvvetlendirir. Bağırsak ve mide gazlarını giderir. İshali keser. Basur memelerini tedavi eder. Kızamık, boğmaca, raşitizm, albasması, aybaşı gecikmesi ve kemik hastalıklarında faydalıdır. İdrar söktürür. Yaraları iyileştirir.

beaverss
03-11-2015, 18:42
Çadırkuşağı

( çadıruşağı ) :
Maydanozgillerden; özsuyu hekimlikte kullanılan bir bitkidir. Böceklerin, gövdesine açtığı, deliklerden özsuyu sızar. Zamk gibi yapışkan olan bu maddeyle yakı yapılır.
Kullanıldığı yerler: Kan ve lenf damarlarını genişletir. Ağrıları dindirir. Müzmin ve mikrobik hastalıkların tedavisinde kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çakal eriği

( prunus spinosa ) :
Bir çeşit eriktir. Ağacı bodurdur. Çiçekleri beyazdır ve yapraklarından önce çıkar. Meyvesi yuvarlak ve yeşildir. Tadı buruktur. Çiçekleri; Mart ve Nisan aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: İshali keser, mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Ateşli hastaların kalbini kuvvetlendirir. Terletir ve vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Anne sütünü artırır.

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çamağacı

( pinus ) :
Birçok çeşidi olan bir ağaçtır. Kozalakları ilk yıl kapalıdır. İkinci yıl açılıp, kurur ve ağacın dibine düşer. İlaç yapımında; tomurcuğu, palamutu, kozalağı, filizleri ve çırası kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Balgam söktürür. Müzmin öksürüğü keser. Kolay doğum yapmayı sağlar.

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çamfıstığı

( (pinus pinea )
Çam kozalaklarının içinden çıkarılır. Kuvvetli bir besindir. Günde 2 çorba kaşığı kadar (25 gram)'dan fazla yenilmemelidir.
Kullanıldığı yerler: Bronşit, verem, akciğer hastalıklarının çabuk iyileşmesine yardımcı olur. Cinsel istekleri artırır, ruhi çöküntüyü giderir. Kalp hastalıklarında da faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çarkıfelek


( fırıldakçiçeği )
Çarkıfelekgillerden; çiçekleri tekerlek biçiminde, sarmaştığı için duvar kenarlarına ve kameriyelere ekilen bir çeşit süs bitkisidir. Hekimlikte yapraklarının üst kısımları kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Çarpıntıyı keser. Yüksek tansiyonu düşürür. Spazmları çözer. Uyku verir.

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çavdar mahmuzu

( claviceps purpurea )
Çavdar ve ona benzeyen bitkilerin çiçeklerinde üreyen parazit bir mantarın kışı geçirmek üzere aldığı mukavemet şeklidir. 10-35 milimetre uzunluğunda, 2-5 milimete genişliğindedir. Dışı siyahımsı-mor; içi pempemsi veya morumsu beyaz renktedir. Tadı yoktur. İçinde ergotin denilen zehirli bir madde vardır. Ev ilaçlarında kullanılmamalıdır.
Kullanıldığı yerler: Damarları daraltıcı özelliğinden ötürü hekimlikte kullanılır

beaverss
03-11-2015, 18:43
Çay

( transtraemiaceae ) :
Çaygillerden bir ağaçcıktır. Yapraklarında tanen, legumin, esans ve teofilin vardır. Tesirli maddesi, teindir. Çay yaprakları fermantasyondan sonra kavrulursa siyah, önce kavrulursa yeşil çay elde edilir.
Kullanıldığı yerler: Aşırı miktarda olmamak şartıyla içilecek olursa bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Sinirleri uyarır. Mide tembelliğini giderir. İdrar söktürür. İshal ve dizanteriyi keser. Damar kireçlenmesini önler. Damar sertliği, kalp yetersizliği, kan kanseri, guatr, nefrit, kolera ve bağırsak hastalıkarında koruyucu ve tedavi edicidir. Haddinden fazla içilecek olursa çarpıntı, göğüs anjini, sinir bozukluğu, baş ağrısı, sıkıntı, mide bulantısı, el titremesi ve uykusuzluğa sebep verir. Şişmanlar, kalp, sinir, mide ve karaciğer hastaları, romatizma ve nikristen şikayet edenler, böbreklerinde kum veya taş olanlar, kabızlık ve yüksek tansiyondan yakınanlar, üremi veya albüminüri olanlar, mümkün olduğu kadar az çay içmelidirler.

beaverss
03-11-2015, 18:44
Çemen

( çimen ) :
Baklagiller familyasından sarımsı beyaz çiçekli 20-40 santimetre boyunda, bir yıllık, otsu bir bitkidir. Tohumlarında, müsilaj, uçucu ve sabit yağ, trigonellin vardır.
Kullanıldığı yerler: Balgam söktürür. Göğsü yumuşatır. Vücuda rahatlık verir. Şehvet artırır.

beaverss
03-11-2015, 18:44
Çıfıtotu


( kokarsedefotu )
Sedefotugillerden, çayırlarda ve hendek kenarlarında yetişen zehirli bir bitkidir. Yaprakları geniş, çiçekleri küçük ve sarı renklidir. Çiçekleri dallarının dışına çıkmış demetler şeklindedir. Keskin bir kokusu vardır. Acıdır. Kullanırken, tavsiye edilen dozu aşmamak gerekir.
Kullanıldığı yerler: Kalp çarpıntılarını giderir. Mide ağrılarını dindirir. Zeytinyağı ile kavrulduktan sonra çıbanların üstüne konulacak olursa, olgunlaştırır

beaverss
03-11-2015, 18:45
Çınarağacı


( platanus ) :
Çınargiller familyasından; 30 metreye kadar boy salan, gövdesi kalın, uzun ömürlü, koyu gövdeli bir ağaçtır. Hekimlikte kozalakları ve yaprakları kullanılır. Birçok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Diş ve vücut ağrılarını dindirir. Saç kepeklerini giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:45
Çiğdem

( mahmurçiçeği ) :
Zambakgiller familyasından türlü renklerde çiçekler açan zehirli bir kır bitkisidir. Çiçekleri Ağustos-Eylül aylarında açar. Rengi sincabidir. Hekimlikte soğan kısmı, çiçekleri ve tohumu kullanılır. Etkili maddesi "colcihine alkoloidi"dir. Birçok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Kabızlığı giderir. Tavsiye edilen dozdan fazla kullanılmamalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:45
Çilek


( kocayemiş ) :
Gülgillerden sapları sürüngen, çiçekleri beyaz bir bitkidir. Yemişi pembe renkli olup, kokuludur. Birçok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: Vücudu kuvvetlendirir. Hasta olmayı önler. İdrar söktürür ve karında biriken suyu boşaltır. Böbrek ve mesane hastalıklarının iyileşmesine yardımcı olur. Mide ve bağırsak tembelliğini giderir. Sinirleri kuvvetlendirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Bağırsak kurtlarını döker. Safra ifrazatını arttırır ve safra taşlarının dökülmesine yardımcı olur. Karaciğer kifayetsizliğini ve şişliğini giderir. Ateşi düşürür. Dişdibi taşlarını eritir. Cilde tazelik ve güzellik verir. Damar sertliği, mafsal iltihabı, romatizma, ve nikriste de faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanlar suyunu içmelidir. Alerji yapabilir.

beaverss
03-11-2015, 18:45
Çirişotu



( sarızambak ) :
Zambakgillerden, beyaz çiçekli bir bitkidir. Kökündeki yumrulardan çiriş yapılır. Nisan - Temmuz aylarında çiçek açar.
Kullanıldığı yerler: Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Memeli basuru tedavi eder. Mafsal ağrılarını dindirir. İdrar ve adet kanı söktürür. Saçkıran tedavisinde de kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:46
Çitlembik


( celtis ) :
Karaağaçgiller familyasından; 70 kadar türü olan bir çeşit sakız ağacının meyvesidir. Çitlembik ağacının meyveleri mercimekten az büyük ve buruk fıstık tadındadır. Hekimlikte meyvesi, yaprakları, tohumları ve sakızı kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Ayak terlemelerini keser. Yaraları tedavi eder. Böbrek kumlarının dökülmesine yardımcı olur. Mide ağrılarını dindirir. Öksürüğü keser.

beaverss
03-11-2015, 18:46
Çitsarmaşığı


( convolvulus sepium ) :
Uzun ömürlü, 1-5 metre boyunda sarılıcı bir süs bitkisidir. Haziran - eylül aylarında çiçek açar. Kökü, oldukça uzundur. Yaprakları gövde üzerinde sarılmış vaziyettedir. Hekimlikte kök ve yaprakları kullanılır. 30 kadar türü vardır.
Kullanıldığı yerler: Kabızlığı giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:46
Çoban çantası

( çobankesesi ) :
Turpgillerden, bir çeşit yaban bitkisidir. Meyveleri, torbaya benzer. Yaprakları rozet şeklinde olup, demet görünümündedir. Çiçekleri beyazdır. Yaz aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Böbrek kum ve taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Ağrıları giderip, vücuda rahatlık verir. Burun kanamalarını durdurur.

beaverss
03-11-2015, 18:47
Çoban düdüğü


( meyhaneciotu ) :
Lohusagillerden, nemli yerlerde yetişen, uzun ve yeşil yapraklı bir bitkidir. Sapları sivri, kısa ve parlaktır. Çiçekleri de çana benzer. Hekimlikte kökü kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Kabızlığı giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:47
Çoban püskülü


( ilex auifolium ) :
Çobanpüskülügillerden; hekimlikte yaprakları kullanılan bir bitkidir. 300 kadar türü vardır.
Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, terletir ve vücuda rahatlık verir.

beaverss
03-11-2015, 18:47
Çöp-i çini

( smilax ) :
Çinde ve Hindistan'da yetişen Smilax China adlı bitkinin köklerinden ve dışkabuklarından ayrılmış risomudur.
Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, terletir ve vücuda rahatlık verir.

beaverss
03-11-2015, 18:47
Çöpleme


( boynuzotu ) :
Düğünçiçeğigillerden bir çeşit bitkidir. Birçok çeşidi vardır. Akçöpleme denilen çeşidi; uzun yapraklı, geniş ve güzel çiçekli zehirli bir bitkidir. Boyu 1-1,5 metre kadardır. İçeriğinde A ve B vitaminleri vardır. Hekimlikte, kökü kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Ağrıları dindirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Ev ilaçlarında kullanılırken, tavsiye edilen dozu aşmamak gerekir.

beaverss
03-11-2015, 18:48
Çörekotu

( siyah susam ) :
Düğünçiçeğigillerden; susam iriliğinde siyah tohumları olan bir çeşit bitkidir. Güzel kokuludur. Hamurişlerine çeşni vermek için kullanılır. Yurdumuzda 12 türü vardır.
Kullanıldığı yerler: İştah açar. Vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazlarını söker. Koklanacak olursa; baş ağrısını keser. Nezle ve sara hastalığında tütsü yapılır. Suyu ile sivilcelere pansuman yapılır.

beaverss
03-11-2015, 18:48
Çöven


( sabunotu ) :
Kökü ve dalları, suyu sabun katılmış gibi köpüren, kir temizleyici bir bitkidir. Helvacılıkta, ağdayı ağartmak için de kullanılır. Kökü, büyük ve kalındır. Dışı, hafif kırmızımtıraktır. Çiçekleri; pembe, beyaz olup, salkım şeklindedir. Köklerin dövülmesinden çöven elde edilir.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. Kusturur ve balgam söktürür. Cilt hastalıklarında da faydalanılır. Temizleyici olarak da kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:48
Çuhaçiçeği


( baharçiçeği ) :
Çuhaçiçeğigillerden; sık çiçek açan bir süs bitkisidir. Kökü kırmızı; yaprakları sarıdır. Çiçekleri ise; koyu sarı renkte olup, çuha gibi kıvrıktır.
Kullanıldığı yerler: İdrar ve balgam söktürür. Vücuda rahatlık verir. Sinirleri yatıştırır. Rahat uyku sağlar. Yarımbaş ağrılarını dindirir.

beaverss
03-11-2015, 18:48
Çürdükotu



( çördekotu ) :
Dallı, budaklı, yaprakları sivri ve ayva biçiminde bir çeşit bitkidir. Çiçekleri mavi renkte olup, dikenlidir. Çiçeklerinin tozu; sarı veya sarımsıdır. Tadı acıdır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Hazımsızlık ve mide zafiyetini giderir. Kulunç ağrılarını keser. Zayıf çocukların gelişmesine yardımcı olur.

beaverss
03-11-2015, 18:49
D_Z
( kurtluca ) : Dalakotu
Eğreltiotugillerden; sıcak bölgelere yetişen bir bitkidir. Güzel kokulu, pembe çiçekleri vardır. Yapraklarının üstü parlak, altı donuk yeşil kadife rengindedir. Tadı acıdır.
Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, vücuda kuvvet verir. Dizanteri ve ishali keser. Nefes almayı kolaylaştırır. Öksürüğü keser. Karaciğer ve mide hastalıklarının iyileşmesine yardım eder.

beaverss
03-11-2015, 18:49
Damkoruğu

( kulakotu ) :
Damkoruğugillerden ılık iklimlerde yetişen bir bitkidir. Çiçekleri kırmızıdır. Yaprakları etli ve çiçeklerin dibindedir. Haziran - Ağustos ayları içinde toplanır. Çoğu zaman taze halde kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Basur memelerini giderir. Nasırları söker.

beaverss
03-11-2015, 18:49
Darı

( akdarı ) :
Buğdaygillerden, kuraklığa dayanıklı bir bitkidir. Tohumları besin olarak kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Darı unundan yapılan yiyecekler, zihin yorgunluğunu giderir. Sinirleri kuvvetlendirir. Hamilelere de faydası vardır.

beaverss
03-11-2015, 18:49
Defne

( Laurus nobilis ) :
Defnegillerden yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan ağaçtır. Boyu 2 metre kadardır. Akdeniz kıyılarında yetişir. Meyveleri yuvarlaktır. Rengi siyahımtıraktır. Yapraklarından yeşil renkli bir yağ çıkarılır.
Kullanıldığı yerler: Terletir, ateşi düşürür, vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar, Hazmı kolaylaştırır. Sinir ağrılarını (nevralji) dindirir. Yağı bazı merhemlerle karıştırılır. Baharat olarak da kullanılır. Hamileler kullanmamalıdırlar.

beaverss
03-11-2015, 18:50
Demirhindi





( tamarin ) :
Baklagillerdn bir çeşit ağaçtır. Boyu 25 metre kadardır. Meyvesinden şerbet yapılır. Sıcak ülkelerde yetişir. Çiçekleri sarı kırmızı salkımlar halindedir. Meyvesi koyu kırmızımtırak, büyük ve tohumludur. Meyvesinin mayhoş lezzetli, macuna benzeyen öz kısmı kullanılır. İçeriğinde ekşi maddeler, nişasta ve şeker vardır.
Kullanıldığı yerler: Susuzluğu giderir. Vücuda rahatlık ve serinlik verir. 20 gramı müshil tesiri gösterir. Bağırsakları temizler. Soğuk içilir.

beaverss
03-11-2015, 18:50
Denizkadayıfı

( carrageen ) :
Esmer su yosunlarından bir çeşit deniz bitkisidir.
Kullanıldığı yerler: Solunum ve hazım sistemi nezlelerini giderir. Vücudu besleyici olarak da kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:50
Denizsaçı

( mousse de corse ) :
Deniz kayalarında bulunur. Kuru iken saç gibi ince, esmer, birbirine girmiş liflerdir. Deniz bitkileri gibi kokar. Tadı tuzludur.
Kullanıldığı yerler: Bağırsak solucanlarını düşürür.

beaverss
03-11-2015, 18:50
Denizüzümü

( ephedra campylopoda )
Yurdumuzun hemen hemen her yerinde yetişen her zaman yeşil, uzun ömürlü, çalı görünümünde bir bitkidir. Gövdesi incedir. Yaprakları, gövde üzerine karşılıklı, çapraz şekilde dizilmiştir. İçeriğinde "efedrin alkoloid" bulunur. 35 kadar türü vardır.
Kullanıldığı yerler: Astım hastalığının şikayetlerini giderir. Terletir. Ateş düşürür. Romatizma ağrılarını dindirir.

beaverss
03-11-2015, 18:51
Dereotu

( tereotu )
Maydanozgillerden iplik biçiminde yaprakları olan güzel kokulu bir bitkidir. Sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. Hazmı kolaylaştırır, midenin gereği gibi çalışmasını sağlar. Hıçkırık ve hava yutmayı önler. Sinir zafiyetini giderir. Uyku verir. Aybaşı kanamalarının kolay olmasını sağlar. Anne sütünü artırır. İştah açar. Ağız kokusunu giderir. Çocuklardaki gaz ağrılarını giderir. Yemeklere ve salatalara tat vermek için konur. Hamileler kullanmamalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:51
Devedikeni

( chardon )
Bileşikgillerden; tarlalarda yetişen 1 metre kadar boyunda bir bitkidir. İnce ve çengellidir. Yaşken güzel kokuludur. Kuruyunca bu koku kaybolur.
Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, terletir ve vücuda rahatlık verir.

beaverss
03-11-2015, 18:51
Devetabanı





( phlodentron ) :
Bileşikgillerden geniş yapraklı, her türlü toprakta yetişebilen bir bitkidir. Çiçekleri, yapraklarından önce açar, altın sarısı rengindedir. Hekimlikte çiçekleri ve yaprakları kullanılır. Çiçekleri Nisan'da, yaprakları ise, Haziran ve Temmuz aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Ağrıları dindirir. Sinirleri yatıştırır ve vücuda kuvvet verir. Astım, nefes darlığı, bronşit ve soğuk algınlığında şikayetleri geçirir. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Nezle ve ciğer iltihabında da kullanılır. Yaraların iyileşmesinde ve çıbanların olgunlaşmasına yardımcı olur.

beaverss
03-11-2015, 18:52
Dişbudak ağacı

( fraxinus excelsior ) :
Zeytingillerden sert keresteli bir ağaçtır. Boyu 30 metre kadardır. Yaprakları 9-13 parçalı bir dantela görünümündedir. İlkbahar ve yaz aylarında kabuğu ve yaprakları toplanıp kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, vücuda kuvvet verir. Anne sütünü artırır. Romatizma ve nikris ağrılarını keser. Kabızlığı giderir. (kabuğu ise kabızlık yapar, ishali keser) idrar söktürüp, vücutta biriken zararlı maddelerin atılmasını sağlar. Mobilyacılıkta da kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:52
Dolama otu





( paronychia serpilifolia )
Karanfilgiller familyasından yeşil ve beyaz renkte küçük çiçekleri bulunan bir çeşit bitkidir. Yaprakları beyazımtırak yeşildir. Kökü kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Dolama ve çıbanların tedavisinde kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:52
Domates

( solanum lycopersium ) :
Patlıcangillerden bir çeşit bitkidir. Ürünü için yetiştirilir. Vatanı Meksika ve Peru'dur. Yabani türünün meyveleri yuvarlak ve kiraz kadar küçüktür. Domatesin içeriğinde lycopin denilen bir madde bulunur. A, B, C vitamileri bakımından zengindir. Gövde ve yapraklarında solanin denilen zehirli bir alkoloid bulunur.
Kullanıldığı yerler: Bol idrar söktürür. Vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını ve kanın durulmasını sağlar, damar sertliğini giderir. Romatizma ve nikriste faydalıdır. Safra ve böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Üremiyi düşürür. Hazmı kolaylaştırır. Kabızlığı giderir. Mide ve bağırsakların düzenli bir şekilde çalışmasını sağlar. Cilde tazelik ve pembelik verir. İsiliği ve mayasılı giderir. Nasırların sökülmesine yardımcı olur. Çıbanların olgunlaşmasını sağlar. Arı sokmasında ve yanıkların tedavisinde faydalanılır. Kansere karşı korur. Midesi zayıf olanlar, böbrek ve mesanelerinde iltihap olanlar, suyunu içmelidirler.

beaverss
03-11-2015, 18:52
Dulaptal otu

( daphne mezereum ) :
Dulaptalotugillerin örnek bir bitkisi olan bir ağaçcıktır. Yüksek yerlerde yetişir. Çiçekleri güzel kokuludur. Meyveleri kırmızımtıraktır. Yaprakçıkları ise, açık yeşildir. Kabukları kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Zona tedavisinde faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:52
Dulavrat otu

( pıtrak ) :
Bileşikgillerden; yol kenarlarında ve seyrek koruluklarda yetişen bir bitkidir. 1-1,5 metre boyundadır. Kökü ve yaprakları kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Yapraklarından yapılan ilaçlar, romatizma ve nikris ağrılarını giderir. Mide iltihaplarını iyileştirir. Kökünden yapılan ilaçlar ise, deri iltihapları ve egzamanın tedavisinde ve karaciğer hastalıklarında kullanılır

beaverss
03-11-2015, 18:52
Dut

( morus ) :
Dutgillerden yapraklarıyla ipek böceği beslenen bir ağaçtır. Meyveleri, Beyaz ve kara olur. Karadut ekşidir. Dutusaresi çıkartılır. Hekimlikte şurubu, meyveleri, ve yaprakları kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Beyaz dut yaprakları idrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Aç karnına yenen beyaz dut, Bağırsak solucanlarının düşürülmesini sağlar. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Karadut şurubu pamukçuk hariç diğer ağız ve bademcik iltihaplarını giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Duvar sarmaşığı

( ivy ) :
Sarmaşıkgiller familyasından; uzun ömürlü, 50 metre kadar boyunda, her zaman yapraklı, tırmanıcı bir bitkidir. Yaprakları tüysüz ve serttir. Üst yüzeyleri koyu, alt yüzeyleri ise açık yeşil renktedir. Meyvesi, siyahımsı mor renktedir. İçeriğinde "hederin" vardır. Zehirlidir. Ev ilaçlarında kullanılmamalıdır.
Kullanıldığı yerler: Kabızlığı giderir. Kusturur ve aybaşı kanı söktürür. Haricen kullanılacak olursa, yaraları tedavi eder.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Düğün çiçeği





( girit lalesi ) :
Düğünçiçeğigillerden; 30-60 cm. boyunda, uzun ömürlü bir bitkidir. Kökleri ipliksidir. Nisan - Haziran aylarında çiçek açar. Zehirlidir. Yaprakları çok küçüktür ve üç parçalıdır. Hekimlikte nadiren kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Basur memelerinin şikayetlerini giderir.

Ebegümeci

( hubbaz ) :
Ebegümecigillerden; çiçekleri ilaç, yaprakalrı da sebze olarak kullanılan ve genellikle tarla kenarlarında kendi kendine yetişen bir ottur. 20-70 cm. boyundadır. Yaprkalrı sarmaldır. Mayıs - Ağustos ayları arasında çiçek açar. Yaprak ve çiçeklerinde fazla miktarda müsilaj vardır. Yaprak ve çiçekleri kurutulmadan kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Mide ve bağırsakların muntazam çalışmasını sağlar. Kabızlığı giderir. Mide bulantısı ve kusmaları önler. Ateşi düşürüp, vücuda rahatlık verir. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Nezle, bronşit, nefes darlığı tedavisinde kullanılır. Lapası çıbanların olgunlaşmasını sağlar. Burun kanamasını durdurur. Dişeti hastalıklarını tedavi eder. Mide ağrısını keser. Burun tıkanıklığını giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Ebû Cehil karpuzu

( acıhıyar ) :
Kabakgillerden elma iriliğinde meyvesi çok acı ve ishal yapıcı bir bitkidir. İçeriğinde "colocynthine" vardır. Zehirlidir. 2 gramdan fazlası öldürebilir. Haricen kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Romatizma, mafsal ve nikris ağrılarını dindirir. Kaşıntıları geçirir.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Eğirotu

( azakeyeri ) :
Yılanyastığıgiller familyasından; akarsu kıyıları ve bataklıklarda yetişen 60-70 cm. boyunda bir otsu bitkidir. Meyveleri yeşilimsi renktedir. Çiçekleri, siyahımsı-erguvani renklidir. Tadı mayhoştur.
Kullanıldığı yerler: İştahı açar, mide ve bağırsak gazlarını giderir. Mide ekşimesini geçirir. Mide ülserini iyileştirir. İdrar ve adet söktürür. Dişetlerini kuvvetlendirir. Ter söktürür, ateşi düşürür ve ağrıları dindirir. Kusturur, aksırtır. Sinirleri yatıştırır. Sarılık ve nikris tedavisinde kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Eğreltiotu

( nepkrodium filixma ) :
Eğreltiotugillerden; kumlu yerlerde yetişen bir cins bitkidir. Çok çeşidi vardır. Boyu 120 cm. kadardır. Kökü kalındır. Dışı siyahi, içi beyazdır. Zehirlidir. Tavsiye edilen miktarı aşmamak gerekir. Hekimlikte erkek eğreltiotu kullanılır. Gebeler ve kansızlar kullanamaz.
Kullanıldığı yerler: Bağırsak solucanları ve tenyaları düşürür. Memeli basur ve variste de faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 18:53
Ekmek ağacı

( artocarpus ) :
Dutgillerden; tropik asya adalarında yetişen ve her mevsimde mahsul veren bir bitkidir. Meyveleri ananasa benzer. İçeriğinde bol miktarda nişasta vardır. Meyve ve yaprakları yenir. Ekmek yapmak için de kullanılır. Kullanıldığı yerler: Besleyicidir.

beaverss
03-11-2015, 18:54
Ekşi elma
( yabani elma ) :
Gülgillerden; ormanlarda yetişen bir ağacın meyvesidir. Meyveleri küçük ve çok ekşidir. Çiçekleri, açık pembedir.
Kullanıldığı yerler: Mide ve bağırsaklardaki gazı boşaltır. Buralardaki iltihapları giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:54
Elma

( malus ) :
Gülgillerden çiçekleri pembe, oldukça yüksek bir ağacın meyvesidir. Meyvesi (elma); çoğu yumruktan küçük ve yuvarlak, kabuğu parlak ve sert, kırmızıdan yeşile kadar türlü renktedir. Çekirdekleri ufaktır. Dokusu gevşektir. Kokusu hoş, tadı mayhoş veya tatlıdır. Amasya, Gümüşhane, Niğde ve Ferik gibi birçok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: Sinirleri ve adaleleri kuvvetlendirir. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Hamilelerin bulantı ve kusmalarını azaltır. Hastalıkların çabuk geçmesini sağlar. İdrar söktürür, vücutta biriken zararlı maddelerin atılmasında yardımcı olur. Böbreklerdeki kum ve taşların dökülmesine yardım eder. Kanı temizler. Kolestrolü düşürür. Damar sertliği ve kalp krizlerini önler. Kandaki şeker miktarını düşürür. Kabızlığı giderir. Şeker hastaları için faydalıdır. Dizanteri ve paratifoda iyileşmeye yardımcı olur. Öksürüğü keser. Kompostosu ateşi düşürür. Susuzluğu keser. Uçukları geçirir. Cildin taze ve güzel kalmasını sağlar. Göz ve kulak ağrılarında da kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:54
Enginar

( cynara )
Bileşikgillerden; kökü yıllarca yaşayıp, her ilkbaharda yeniden süren dikenli bir bitki ve bunun sebze olarak yenen iri topuz biçimindeki yeşil çiçeğidir. Killi, kumlu ve rutubetli toprakalarda yetişir. Çok iyi bir besindir. İçeriğinde "cynarine" vardır.
Kullanıldığı yerler: Kandaki üre ve kolestrolü düşürür. İdrar söktürür. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Şeker hastaları için çok faydalıdır. Bedeni ve ruhi bitkinliği giderir. Vücuda dinçlik verir. Sinirleri güçlendirir. Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler. Böbreklerdeki kumların dökülmesine yardım eder. Karaciğer hastalıklarının çabuk geçmesini sağlar. Sarılıkta faydalıdır. Romatizmanın şikayetlerini geçirir. Mide ve bağırsakları temizler. İshali keser. Emzikli kadınlar, böbreklerinde veya mesanelerinde itihap olanlar yememelidir.

beaverss
03-11-2015, 18:54
Ergeç sakalı

( çayırmelikesi )
Gülgillerden dalları sağlam ve sert kırmızımtırak bir bitkidir. Çiçekleri kar taneleri gibidir ve dalların ucunda toplanmışlardır. Yaz aylarında toplanıp kurutulur. Bitkinin her yeri kullanılır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür, vücutta biriken zararlı maddelerin atılmasını sağlar. Böbrek mesane ve idrar yollarındaki iltihapları giderir. Soğuk algınlığını geçirir. Kanı temizler. Sinirleri yatıştırır. Kalbi kuvvetlendirir. Nefes darlığı ve astımda faydalıdır. Diş ağrılarını keser. Diş eti ve boğaz iltihaplarını giderir.

beaverss
03-11-2015, 18:54
Erik

( prune )
Gülgillerden beyaz çiçekli bir ağacın yemişidir. Erik, çoğu ceviz büyüklüğünde, kabuğu ince, sarıdan kırmızıya ve mora kadar türlü renkte, tadı mayhoş veya tatlı, etli, sulu tek ve sert çekirdekli bir yemiştir. B vitamini bakımından zengindir.
Kullanıldığı yerler: Sinirleri kuvvetlendirir. Zihin yorgunluğunu giderir. Kabızlığı giderir. İdrar söktürür ve vücudun rahatlamasını sağlar. Karaciğer şişliğini giderir. Böbrekleri dinlendirir. Kansızlığı giderir. Kalbi kuvvetlendirir. İştah açar ve hazmı kolaylaştırır. Romatizma, mafsal kireçlenmesi ve nikriste faydalıdır. Çekirdekleri de, bağırsak solucanlarını düşürmekte kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 18:55
Eşek kulağı

( mayasılotu ) :
Sığırdiligillerden; çiçekleri beyaz ve menekşeye çalar renkte, yaprakları neşter şeklinde bir bitkidir. Mart-Temmuz ayları arasında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Müzmin ishali keser. Nefes darlığını giderir. Göğsü yumuşatır. Bronşitte faydalıdır. Öksürüğü keser. Ağız, dil ve boğaz iltihaplarını giderir.

Farekulağı

( güveyotu ) :
Çuhaçiçeğigillerden; tohumları kuşyemi olarak kullanılan bitkilerin cins ismidir. Kokusu güzeldir. Çiçekleri, beyazımtırak erguvan rengindedir. Dallarının ucunda, küçük demetler halinde bulunur. Yapraklarının altı tüylüdür. Yaz aylarında toplanıp, kurutulur. İçeriğinde; terpinol, terpinin vethymol gibi kokulu maddeler vardır.
Kullanıldığı yerler: İştahı açar, vücuda dinçlik verir. Nezleyi keser. Göğsü yumuşatır, öksürüğü giderir, balgam söktürür. Diş ağrılarını keser. Sinir bozukluklarını giderir. Görme zafiyetinde de faydalıdır. Midevi, yatıştırıcı ve spazm gidericidir. Yaralar için hazırlanan ilaçların bileşiminde vardır.

beaverss
03-11-2015, 18:55
Fasulye

( phaseouls vulgaris ) :
Baklagillerden; barbunya, çalı, ayşekadın, horoz gibi birçok çeşitleri olan bir bitki ve bunun sebze olarak kullanılan yeşil ürünü ve kuru tohumlarıdır.
Kullanıldığı yerler: Taze fasulye, bedeni ve zihni yorgunlukları giderir. Vücudun kuvvetlenmesini sağlar. Pankreas bezi'nin gereği gibi çalışmasına yardımcı olur. Şeker hastalığını önler ve kandaki şeker miktarını düşürür. İdrar tutukluğunu giderir. Albümini düşürür. Böbreklerdeki kum ve taşların dökülmesine yardımcı olur. Karaciğer yetersizliğini tedavi eder. Kalbi ve böbrekleri kuvvetlendirir. Kalp çarpıntılarını giderir. Zehirlenmelerden sonra yenilecek olursa; çabuk iyileşmeyi sağlar. Fasulye pişirilirken, pişirme suyunu en azından 2-3 kere değiştirmek gerekir.

beaverss
03-11-2015, 18:55
Fesleğen
( reyhanotu ) :
Ballıbabagillerden; yaprakları güzel kokan bir çeşit süs bitkisidir. Akfesleğen, hindfesleğeni, yabanifesleğen, yerfesleğeni gibi çeşitleri vardır.
Kullanıldığı yerler: Öksürüğü keser. Hazımsızlığı giderir. Baş dönmesini durdurur. Zafiyeti giderir. Arı sokmasında faydalıdır. Ağız yaralarını tedavi eder. Fesleğen kokusu; sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratı kaçırır.

beaverss
03-11-2015, 18:57
Fındık

( corylus avellana ) :
Palamutgillerden; kuzey yarımküresinin ılık yerlerinde ve yurdumuzun en çok Karadeniz Bölgesinde yetişen ufak bir ağaçtır. Meyvesi (Fındık), sert bir kabuk içindedir. İçeriğinde nişasta ve yağ vardır.
Kullanıldığı yerler: Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Vücuda kuvvet verir. Nekahat devresinin çabuk geçmesini sağlar. Hamilelere de faydalıdır. Dövülmüş yenirse öksürüğü keser. Varise faydalıdır. Fındıkyağı, böbrek ağrılarını giderir. Kum ve taşların düşürülmesinde yardımcı olur. Bağırsak solucanlarını düşürür. Sarada da faydalıdır. Mideleri hasta olanlar, damar sertliği ve yüksek tansiyondan şikayet edenler, çok az yemelidirler.

beaverss
03-11-2015, 18:59
Filiskin

( yarpuz ) :
Akdeniz bölgesinde yetişen, tüylü 10-50 santimetre boyunda, kuvvetli kokusu olan bir bitkidir. Yaprakları kısa saplı olup, oval şeklindedir. Çiçekleri morumsu pembelidir. İçeriğinde uçucu yağ vardır.
Kullanıldığı yerler: Mide ağrısını keser. Kusma ve bulantıyı önler. İktidarsızlığı giderir. Vücudun dinç kalmasına yardımcı olur.

beaverss
03-11-2015, 18:59
Frenkmaydanozu

( chervil ) :
Maydanozgillerden ıtırlı bir bitkidir. Birçok çeşidi vardır.
Kullanıldığı yerler: İdrar ve aybaşı kanı söktürür. Basur memelerinin verdiği şikayetleri giderir. Suyuyla kirpiklere kompress yapılırsa, uzamalarını sağlar.

beaverss
03-11-2015, 18:59
Frenküzümü

( ribes rubrum ) :
Taşkırangillerden; bir çalıdır. Yemişi uzun salkım şeklinde olup, taneler, ufak ve kırmızıdır. Tadı mayhoştur. 150 kadar türü vardır. Daha çok şurubu yapılarak kullanılır. İçeriğinde organik asitler vardır.
Kullanıldığı yerler: İştah açar, hazmı kolaylaştırır. İdrar söktürür, vücuda rahatlık verir. Böbreklerdeki taşların düşürülmesine yardımcı olur. Karında toplanan suyu söker. Karaciğer şişliğini giderir. Sarılığı giderir. Romatizma ve mafsal kireçlenmelerinde de faydalıdır. Sindirim yollarındaki iltihapları temizler. Şurubu, çok besleyicidir.

beaverss
03-11-2015, 19:00
Funda

( süpürgeotu )
Fundagillerden; çiçekleri kırmızımtırak mor ve çan şeklinde olan bir bitkidir. İşlenmemiş topraklarda yetişir. Çalı görünümündedir. Süpürge çalısı da denilen bu bitkinin kökünden ağızlık; dallarından da kaba süpürge yapılır. Çiçekleri, Ağustos ayından itibaren toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: İshali keser, idrar söktürür. Böbrek kum ve taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Nikriste de faydalıdır. Anne sütünü artırır. Lapası, ağrıları keser. Zeytinyağı ile hazırlanan merhemi, çıban ve egzamada faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 19:00
Gelincik

( poppy ) :
Yazın kırlarda yetişen ve gelincikgillere örnek olarak alınan bir çeşit çiçekli bitkidir. Çoğu kırmızı renklidir. Yaz aylarında toplanıp, gölgede temiz bir kağıt üzerine serilerek kurutulur. İçeriğinde rheadine vardır. Kokusu hoş değildir. Tadı da acıdır.
Kullanıldığı yerler: Nefes darlığı, astım, bronşit ve göğüs nezlesinde rahatlık sağlar. Boğmacayı keser. Kan tükürme ve kan kusmayı keser. Uykusuzluğu giderir. Yanıkları iyileştirir. Yılancık da faydalıd

beaverss
03-11-2015, 19:00
Gezağacı

( fraxinus ornus ) :
Ege ve Akdeniz'in sahil kısımlarında yetişen bir çeşit dişbudak ağacıdır. Sarı boya elde etmekte ve kudret helvası yapmakta kullanılır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür ve kabızlığı giderir.

beaverss
03-11-2015, 19:00
Gözlükotu

( gözotu ) :
Kırlarda kendiliğinden yetişen bir çeşit bitkidir. Yaprakları dantela şeklindedir. Çiçekleri; ufak, beyazımtırak, mavi ve kırmızı benekli olup, yapraklarının ortasındadır. Çiçekleri, yaz aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Göz nezlesi ve göz iltihaplarını iyileştirir. Mide ve bağırsak gazlarını giderir.

beaverss
03-11-2015, 19:01
Greyfurt

( altıntop ) :
Turunçgiller familyasından; bahçelerde yetiştirilen bir ağaç ve meyvesidir. Meyvesi, portakaldan daha iri, kanarya sarısı renginde, tadı hafif acımsı ve ekşidir. İçeriğinde C vitamini vadır.
Kullanıldığı yerler: İştah açar. Karaciğerin normal çalışmasını sağlar. Safra ifrazatını arttırır. Hazmı kolaylaştırır. İdrar tutukluğunu giderir, bol miktarda idrar söktürür. Vücutta biriken suyu ve zehirli atıkları atar. Kanı temizler. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Felç ve kanamaları önler. Akciğer ve göğüs hastalıklarında faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 19:01
Gül





( rosa ) :
Gülgillerin örneği olan bitki ve bunun çiçeğidir. Bir çok çeşidi vardır. Bunlar; kokusu, rengi, şekli, iriliği ve ufaklığı bakımından birbirinden ayrılır. En çok görülen çeşitleri; sarı gül, van gülü, yediveren gülü, Yabani gül ve Şam gülüdür.Pembe gülün taze çiçeklerinden gülsuyu ve gül esansı elde edilir. İçeriğinde geraniol, rodinol, eugenol, citronel ve feniletilalkol vardır.Hekimlikte çiçeklerinin renkli yaprakları kullanılır. Bunlar, gonca halindeyken toplanıp, sıcak bir yerde kurutulur ve ışık almayan kutularda saklanır.
Kullanıldığı yerler: Antiseptik olarak kullanılır. İshali keser. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Göz kanlanmaları ve göz nezlelerinde faydalıdır. Ayrıca krem ve parfümeri sanayiinde kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 19:01
Gülhatmi

( althaea rosa ) :
Ebegümecigillerden; yaprakları geniş ve yuvarlak, çiçekleri büyük ve türlü renklerde olan bir süs bitkisidir.
Kullanıldığı yerler: Balgam söktürür. Vücuda rahatlık verir nezle ve öksürükten kaynaklanan şikayetleri giderir. Boğaz, bademcik ve diş eti iltihaplarını tedavi eder. Bağırsak iltihaplarını giderir

beaverss
03-11-2015, 19:01
Günlük

( buhur ) :
Tropik bölgelerde yetişen sığala ağacından elde edilen reçinedir.
Kullanıldığı yerler: Nefes darlığını giderir, vücuda rahatlık verir Tütsü olarak kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 19:01
Güvercinkökü

( jatrorrhiza palmata )
Jatrorrhiza palmata adlı bitkinin köküdür. İçeriğinde kolombin ve barberin denilen maddeler vardır. Tadı acıdır.
Kullanıldığı yerler: İshali keser. İştahı açar. Mideyi kuvetlendirir. Fazla kullanıldığı takdirde, mide ve bağırsaklara zarar verir.

beaverss
03-11-2015, 19:01
Güveyfeneri

( gelinfeneri )
Patlıcangillerden; kireçli topraklarda yetişen bir çeşit bitkidir. Çiçekleri pembe-beyazdır. Yemişleri kiraza benzer. Terkibinde C vitamini vardır. Lezzeti acımtıraktır. Meyveleri Eylül - Ekim aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: İdrar ve ter söktürür. Karında toplanan suyu boşaltır. Böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Sarılıkta da faydalıdır

beaverss
03-11-2015, 19:02
Güzelavratotu

( belladon )
Patlıcangillerden; kireçli topraklarda yetişen 180 santimetre kadar boyunda, birkaç sene yaşayan nahoş kokulu bir bitkidir. Meyveleri kiraz gibi yuvarlak ve siyah renktedir. İçeriğinde Atropin vardır. Zehirlidir. Ev ilaçlarında kullanılmaması gerekir.
Kullanıldığı yerler: Hekimlikte ağrıları dindirmek için kullanılır. Mide ve bağırsak hastalıkları, astım, beyin hastalıkları, kalp hastalıkları ve sinir hastalıklarında kullanılır.

Hanımeli

( lonicera caprifolium ) :
Hanımeligillerin örneği olan, ilkbaharda güzel kokulu çiçekler açan bir süs bitkisidir. Çiçekleri, kabuğu ve yaprakları kullanılır. 100 kadar türü vardır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Karaciğer hastalıklarında faydalıdır. Müzmin bronşitte rahatlık sağlar. Nefes darlığını giderir. Öksürüğü keser. Nikriste de kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 19:02
Hardal

( sinapis ) :
Turpgillerden bir çeşit bitkidir. Vatanı Akdeniz bölgesidir. Sarı veya beyaz çiçeklidir. Tohumlarında eterik yağ vardır. İki çeşidi vardır.
- Siyah hardal: Çiçekleri sarı, meyvesi dört köşeli, kısa ve sivridir. Hekimlikte; göğüs hastalıklarında kullanıllır.
- Beyaz hardal : Soluk kırmızı veya beyaz çiçeklidir. Taneleri, siyah hardalınkinden daha büyüktür. Hekimlikte; daha ziyade siyah hardal tohumu kullanılır. Tesirli maddesi "potasium mironat" ve "sinigrin"dir.
- Hardal ruhu : Ilık suya, dövülmüş hardal tohumu konularak elde edilir. Çok tahriş edici bir maddedir. Deriyi kızartır ve yakar.
- Hardal kağıdı : Hardal tozunun, kauçuk mahlülü aracılığıyla kağıda yapıştırılması suretiyle elde edilir. Bu kağıt ılık su ile ıslatılıp, hardallı tarafı cilde tatbik edilir.
- Hardal banyosu : Temiz bir tülbentin içine 150 - 500 gram hardal tozu konur. Çıkın yapıldıktan sonra banyo suyuna konur.
Hardal kağıdı, keten tohumu lapası veya hardal banyosu 10-15 dakikadan fazla tatbik edilmemelidir.
Kullanıldığı yerler: Beyne veya akciğerlere kan hücum etmesi hallerinde faydalıdır. Bronşit ve zatürreeden doğan şikayetleri giderir. İç organlarda biriken kanı dışarı çeker. Sofrada kullanılan hardal ise hazmı kolaylaştırıp, kabız olmayı önler.

beaverss
03-11-2015, 19:02
Hasırotu

( saz ) :
Hasırgiller familyasından; düz ince uzun, dayanıklı olan yaprakları; minder ve yastık gibi şeyleri doldurmaya, hasır örmeye yarayan bir sazdır. Bataklıklarda yetişir.
Kullanıldığı yerler: Bağırsak solucanlarının düşürülmesinde yardımcı olur.

beaverss
03-11-2015, 19:02
Haşhaş

( papaver ) :
Gelincikler familyasından bir çeşit bitkidir. Baş kısmından afyon, tohumlarında da haşhaş yağı çıkarılır. Afyon, haşhaş meyvelerinin özel bıçakla çizilmesi sonucu akan, süte benzer sıvının güneşte katılaşmış ve esmerleşmiş şeklidir. İçeriğinde morfin, kodein, tebain, papaverin, narkotin gibi maddeler vardır. Uyuşturucudur, zehirlidir. Ev ilaçlarında kullanılmaması gerekir.
Kullanıldığı yerler: Hekimlikte; ağrı ve sancıları giderici ve ishal kesici olarak kullanılır.

beaverss
03-11-2015, 19:02
Hatmi

( althaea officinalis ) :
Ebegümecigillerden; büyük, yuvarlak, yumuşak yapraklı ve uzun köklü bir bitkidir. Çiçekleri beyazımsı mor veya pembedir. Hekimlikte kökü ve yaprakları kullanıllır. İçeriğinde fazla miktarda müsilaj vardır. Çiçekleri Temmuz ve Ağustos aylarında, kökleri ise Sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur.
Kullanıldığı yerler: Nezle ve bronşitin sebep olduğu şikayetleri giderir. Ağız, boğaz ve diş eti iltihaplarını iyileştirir. Bağırsak iltihaplarını giderir. Sancıları dindirir. Dövülmüş hatmi taneleri, vücuda sürülecek olursa, sivrisinek ve böcek sokmalarını önler.

beaverss
03-11-2015, 19:02
Havacıva

( alkanna tinctoria ) :
Hodangiller familyasından; Akdeniz bölgesinde yetişen bir bitkidir. Çiçekleri mavidir. Köklerinin iç tarafı sarı, öz kısmı ise kırmızımtırak renktedir. Kökünden boya elde edilir.
Kullanıldığı yerler: Ağrıları giderir. Bağırsak hastalıklarında faydalıdır.

beaverss
03-11-2015, 19:03
Havlıcan

( alpinia ) :
Zencefilgillerden, ıtırlı bir bitkidir. Doğu Asya'da yetişir. Kök sapları baharat olarak kullanılır. İçeriğinde "Alpinol" ve "Alpinin" gibi maddeler vardır.
Kullanıldığı yerler: İştah açar. Tükürük ifrazatını artırır. Göğsü yumuşatır. Vücudun güçlenmesini sağlar. Mide, bağırsak gazlarını önler. Mideyi kuvvetlendirir. Hava yutmayı önler. Grip ve soğuk algınlıklarında vücudun ısınmasını sağlar. Baş ağrısı ve baş dönmelerini dindirir. İdrar söktürür. Romatizma ve nikrisin şikayetlerini hafifletir

beaverss
03-11-2015, 19:03
Havuç

( daucus carota )
Maydanozgillerden; uzunca koni şeklinde ve etli olan kökünden dolayı sebze olarak yetiştirilen bir çeşit bitkidir. İçeriğinde şeker, A vitamini ve karotin vardır.
Kullanıldığı yerler: Müzmin kabızlığı giderir. Çocuk ishallerini keser. Bağırsak iltihaplarını giderir. Mide ve bağırsak kanamalarını keser. Kansızlığı giderir. Cilde canlılık verir. Anne sütünü artırır. Cilt ve göz hastalıklarını önler. Böbrek ağrılarını dindirir. Vücuda kuvvet verir. Astım, bronşit, ses kısıklığında göğsü yumuşatır, rahatlık verir. Veremde de faydalıdır. Mide ve onikiparmak ülserinde şikayetleri giderir. Kalp hastalıkları ve damar sertliğinde faydalıdır. İdrar ve bağırsak gazlarını söktürür. Aybaşı halinin muntazam ve ağrısız olmasını sağlar. Diş etlerini kuvvetlendirir. Yüz ve boyun kırıklıklarını giderir. Görme gücünü artırır.

beaverss
03-11-2015, 19:03
Hayıt

( ayıt )
Mineçiçeğigiller familyasından; batı ve güney Anadolu'da yetişen bir ağaçtır. Haziran - Temmuz aylarında mor renkli çiçekler açar. Dalları ve yapraklarında, uçucu ve sabit yağ, tanen, sineol, şekerleri kristalize maddeler ve bir glikozit vardır.
Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Sancıları keser. Aybaşı kanamalarını düzenler. Anne sütünü artırır. Hazımsızlığı giderir. Karın ağrısını ve ishali keser. Ayak şişlerini indirir. Akrep ve arı sokmalarında faydalıdır

beaverss
03-11-2015, 19:03
Helvacıkabağı

( kestanekabağı )
Kabakgillerden tatlısı yapılan bir çeşit kabaktır. Yaprakları uzun ve büyüktür. Çekirdekleri yoktur. Ev ilaçlarında çekirdekleri kullanılır.
Kullanıldığı yerler: Bağırsak kurtlarının düşürülmesinde yardımcı olur.

beaverss
05-11-2015, 22:05
Şifalı Bitkiler 1
DAR YAPRAKLI SİNİRLİOT(Plantago lanceolata-majör)

Bağa yaprağı, Ateş yaprağı olarak ta bilinir. Geniş yapraklı sinirli ot da aynı etkilere sahiptir ve aynı biçimde kullanılır. Her ikisi de kır yollarında, çimenlik tarla kıyılarında, çukurlarda ve nemli arazide yetişir.Yaprakları;müsilaj,tanen,pektin ve organik asitler (sitrik asit) içerir. İnfüsyon yada dekoksiyon (Bir maddeyi suda kaynatarak etkili özünü çıkarma işlemi ve elde edilen ürün (elde edilecek sıvının özellikleri, miktarı ve ısıtılma süresi işlenecek maddeye göre değişir.)) olarak kullanılır.
Bitkinin, kök, sap, yapraklar, çiçekler ve tohumları kullanılır.

*Solunum organları hastalıklarında kullanılır. Balgam söktürür, öksürük, nezle, boğmaca, astım ve akciğer tüberkülozun da , kan, akciğer ve mideyi temizler, peklik verir. Temriye, egzama ve zayıf böbrekli kişiler, ses kısıklığı, gelişmeyen çocuklar da etkilidir.Ateş düşürücü etkisi vardır.
Astımda, karaciğer ve mesane rahatsızlıklarında, Sinirli ot ve kekik otu eşit karışımı çay harmanı faydalıdır.
Çay hazırlama: Bir dilim limon atılmış bir fincan soğuk su, bir kahve kaşığı dolusu növbet şekeri ile kaynatılır. 4-5 taşım kaynatıldıktan sonra ocaktan çekilir ve bir çay kaşığı dolusu bitki karışımı bu kaynak suda haşlanır. Demlenmesi için yarım dakika beklenir. Ağır hastalara 4-5 kere taze çay yapılması gerekir. Dayanabildiğince sıcak yudumlanarak içilir.

*İdrar söktürücüdür, taş oluşmasını önleyici, böbrek taşlarının düşmesine yardım eder, Sinirliot tohumları günde 8 gr alınır ve Sinirliot çayı içmek gerekir. İdrar yolları ve mesane şikayetlerini giderir.

*Kan temizleyici olarak Sinirliot pekmezi kullanılır. Her gün yemeklerden önce bir yemek kaşığı alınır (Çocuklar için bir çay kaşığı).

*Kesiklere, yara ve çatlaklara, yabanarısı sokmasına, hatta köpek ısırmasına, zehirli hayvan yılan ısırmalarına karşı taze yapraklar ezilerek uygulanır.Tuz ile lapa yapılarak yaranın üzerine konur.

*Guatr da, taze yapraklar iki el arasında ovalanıp biraz tuzla karıştırılarak boğaza sarılırsa iyileşme görülür.

*Çok yürümekten oluşan ayaktaki kabarcıklara, Sinirliot ayakkabının içine yatırılır. Nasırlar üzerinde etkilidir.
Çıban ve beze hastalıklarında, taze ezilmiş bitki yaprakları ile iyileştirilebilir. Ayrıca taze Mercanköşk (yoksa kuru bitki) zeytinyağına yatırılır. Bir şişeye doldurulan Mercanköşkün üstüne zeytinyağı doldurulur. 10 gün sıcak bir yerde bekletilir. Bu Mercanköşk yağı hasta bölgeye sürülür. Ezilmiş sinirliot yaprakları üstüne yatırılır ve bir bezle bağlanır. Kısa sürede iyileşme başlayacaktır.

*Ağız ısırıklarında ve oluşan sertliklerin giderilmesinde sinirliot ezilip, sürülür. Çiğnendiğinde diş ağrılarını da giderir. Kökleri ve yaprakları kaynatılarak ta gargara yapılır. Diş etlerini kuvvetlendirir. Suyu ile ağız yaraları gargara yapılır.

*Saf suyu çıkarılıp içilirse barsak iltihaplarına karşı faydalıdır. Basur ve akciğer kanamalarında, fistüllerde kullanılır. Tohumları bal ile macun yapılarak ta yutulur.

*Yara ve şişliklere ayrıca soğuk suda hazırlanan Ebegümeci suyu ile bacaklar banyo ettirilir. Banyodan sonra Aynısafa merhemi sürülür.

*Tromboz da da sinirliot yaprakları kullanılır.Bazı deri hastalıklarında iki taş arasında ezilerek deriye sürülür.

*Hayvanların apselerini boşaltıcı olarak kullanılır.Kaynatılmış yaprak suyu yine hayvanlara da ishal kesici olarak verilir.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Çay hazırlama: Bir çay kaşığı dolusu bitki bir fincan kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.

Çay harmanı: Sinirliot ve kekikotu harmanından bir çay kaşığı bitki, bir fincan kaynar suda haşlanır, demlenmesi için kısaca beklenir.

Yaprak lapası: Dar veya geniş sinirliot taze yaprakları iyice yıkanarak bir tahta tabla üstünde kalın oklava ile lapa haline getirilir ve uygulanır.

Bitki pekmezi 1. İki avuç dolusu yıkanmış bitki yaprağı kıyma makinasından geçirilir. Bu yaprak lapasına biraz su 300gr ham şeker ve 250gr doğal bal karıştırılır. Ağır ateş üstünde sürekli karıştırılarak koyu bir sıvı elde edilene kadar kaynatılır. Soğumadan kaplara boşaltılarak buzdolabında saklanır.

Bitki pekmezi 2: Yıkanmış yapraklar cam bir turşu kabına aralarına ham şeker konularak yerleştirilir ve yukardan bastırıldıkça yapraklar çöker. Daha sonraki günlerde kapta yer kalmayana dek sıralar çoğaltılır. Bahçenin ayak altı olmayan bir yerine bir çukur kazılır ve 3-4 kat parşömen kağıdıyla kapatılmış olan kap bu çukura yerleştirilir. Kabın üstüne enli bir tahta örtülür. Ve tahtanın üstüne de bir ağırlık koyulur. Sonra hepsi toprakla örtülür. Fakat tahta ve ağırlık görülebilmelidir. Toprağın değişmeyen sıcaklığı sayesinde yapraklar ve şeker mayalanarak şurup haline gelir. Üç ay sonra kap topraktan çıkarılır ve içindeki şurup bir meyve püresi ile sıkılır ( bezle sıkılmamalı). İyice kaynatılır ve iyi kapanabilen cam kaplara doldurulur.

ADAÇAYI (Salvia officinalis)

Ballıbabagillerden olan Adaçayı, Dişotu ve Meryemiye diye de tanınır. Akdeniz kıyılarının kır bitkisidir. Ülkemizde kışın sert geçmediği yörelerde, bahçelerde de tohumlardan üretilir. Hafif kireçli, kolay su geçiren, kuru toprakları sever. Tohumları Nisan ve Eylülde ekilir. Şifası kenarları tırtıllı, buruşuk görülen, açık yeşil yapraklarındadır. Taen , uçucu yağ, acı madde ve B vitamini içermektedir. İki çeşit adaçayı vardır.

1)Bahçe Adaçayı (Salvia officinalis): Gerçek Adaçayıdır, şifalılık bakımından daha etkilidir. 30-70 cm boyunda menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak ıtırlı bir koku yayar. Bahçe Adaçayı güneşli yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için kış boyunca çam dalları ile örtülmelidir.

2)Çayır Adaçayı (Salvia pratensis):Çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir.Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan koyu mavi menekşe renkli çiçeklerinin pırıltısı uzaktan seçilebilir.
Yapraklar, çiçeklenme başlamadan Mayıs ve Haziran'da toplanmalıdır. Bitki kuru ve güneşli günlerde, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğle güneşinde toplanır ve gölge yerde kurutulur, yıl boyu kullanılır.

*Adaçayı, tüm bedeni güçlendirir , kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde oldukça faydalıdır. Adaçayı sirkesiyle de, yatalak hastalara uzunca bir süre masaj yapılırsa rahatlatıcı ve canlandırıcı etkisinden faydalanılır.

*Gece terlemelerinde lavanta ile kullanılır. (günde iki fincan) Mikroplu hastalıkların neden olduğu gece terlemelerini keser.

*Kramp, omurilik rahatsızlıkları, beze hastalıkları ve organ titrekliklerinde başarı ile kullanılır. (günde iki fincan çay)

*Kan temizleyici etkisi vardır. Karaciğer hastalıklarında faydalıdır , vücuttaki toksinleri atar, safrayı söker. Mide ve bağırsak gazlarını, bulantıyı giderir. Mide sularının düzenli çalışmasını sağlar. Hazmı kolaylaştırır , iştah açıcıdır, ülsere ve ishale iyi gelir.İdrarı artırır. (günde en fazla 3 kahve fincanı ) Kansızlığın iyileşme döneminde içilir.

*Böbrek ve mesane taşlarını daha rahat düşürmek için 80 gr olan yarım avuç Adaçayı 1litre suda haşlanır. Şeker ve küçük bir parça limonla çay gibi içilir.

*Adaçayı Papatya ile içilirse daha etkili olur. (bir-iki bardak ,bal ilave edilir)

*Grip ve soğuk algınlığında ve bunlardan ileri gelen adale ağrılarında kullanılır .Antiseptiktir , ateşi düşürür ve vücudu dinlendirir. Bademcik iltihabı , boğaz hastalıklarında adaçayı özellikle önerilir. -Bir bardak sütün içine bir tatlı kaşığı adaçayı ufalanıp ilave edilir , beş dakika kaynatılıp demlenir.Bir tatlı kaşığı bal ilavesi ile sıcak içilir, gece içilirse rahat uyumayı sağlar,Terletir, ateşi düşürür, boğmacada en iyi formüldür.
-Bademcik iltihapları için çiçeklerinden elde edilen mayi ile gargara daha etkili olur.
-15gr Adaçayı 1lt suda kaynatılarak sıcak olarak bol bol içilir.
-Adaçayı kaynatılarak içine biraz sirke ve bal eklenip gargara yapılır. Bu formül dişeti kanamalarında da daha etkilidir.
-Çay olarak demlenip bal ve sirke ilave edilerek içilir.
-Diş iltihaplanmalarında kanayan ve sallanan dişlerde ve diş eti çekilmesinde iyi gelir.Gargara yapılır veya çaya pamuk batırılarak hasta bölgeye tampon uygulanır.
-Toz haline getirilen Adaçayı yaprakları, diş temizliğinde kullanılır. Dişleri sağlamlaştırır, beyazlatır.

*Sinir yorgunluğu ve döl yatağı hastalıklarında da arasıra Adaçayı oturma banyoları alınmalıdır. Depresyon ve el titremeleri için faydalıdır. Astım sıkıntılarını giderir. Adet düzensizliklerini ve sancılarını iyileştirir, rahim iltihaplarını giderir.

*Şeker hastalığında, çay şekersiz içilir.

*Yaralar, iltihaplı yaralar ve çıbanlar (apseler) kaynatılmış Adaçayının suyu ile pansuman edilebilir.Yapraklarından elde edilen Adaçayı tozu da kullanılabilir.

*Böcek sokmalarında, sokulan yere ufalanmış Adaçayı yaprağı uygulanır. Yaprakları ezilip merhem haline getirilerek sivrisinek, arı vs. sokmalarında sürülürse acıyı dindirir, kaşıntıyı önler. Ayrıca emziren annelerin çok fazla sütü aktığı taktirde bu merhem meme ucuna sürülürse, sütün aşırı akmasını önler.

*Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarında Adaçayı içmeleri faydalıdır.

*Adaçayı, Ihlamur ile beraber öksürük kesici, Nane ve Kekik ile kaynatılmış suyu mideyi düzenlemek için verilir.

*Adaçayı, koku değiştirici olarak, su ile kaynatılır ve çıkan buharın kokuyu alması sağlanır.

*Yemeklere, ızgaralara etlere, çorbalara ekilir.

*Saçların bakımında , saçların fazla yağını alıp deriyi temizler , ölü hücreleri yok eder. Saç derisini canlandırır , saç dökülmesini önler , derinlemesine temizlik sağlar. Adaçayının yağı papatya ile birlikte kullanılırsa daha faydalı olur.
Saçlar için besleyici ve etkili bir toniktir; 8 bardak kaynatılmış suya bir avuç Adaçayı konur , üstü kapalı beş dakika kaynatılır , 30 dakika demlenir , süzülür.Her banyodan sonra, saç dipleri bu tonik ile ovulur , durulanmaz , soğuk kullanılması daha etkilidir. Aynı zamanda papatya ve adaçayı içmeye devam edilir.
Adaçayı ezilerek elde edilen mayi ile masaj yapılan saçlar siyahlaşır ve gürleşir.

*UYARI: Lüzumundan fazla kullanılırsa,(günde 3 kahve fincanından fazla) vücuda zarar verir, zehirlenmelere sebep olur. Damakta şişmeler meydana gelir. Doktora başvurulmalıdır. Çocuklara az miktarda verilebilir.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Çay hazırlamak: Bir çay kaşığı bitki, çeyrek litre suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.

Adaçayı sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe, boğazına kadar Yabani Adaçayı ile doldurulur. Çiçeklerinin üstüne çıkacak kadar Doğal üzüm sirkesi eklenir ve şişe 14 gün güneşte veya sıcak bir yerde bekletilir.

Oturma banyosu: İki avuç dolusu yaprak soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır ve banyo suyuna eklenir. (genel bölümdeki, oturma banyosuna bak)

ANASON( Pimpinella anisum)

Maydanoz türünde bir bitkidir. Beyaza çalan yaprakları, meyvesinde iki tane birbirine yapışık şifalı tohumlarının kendine özgü kokusu vardır. Nisan ve Mayıs sonuna kadar dikilen tohumları filizlenince bir buçuk karış aralıklarla seyreltilir. Kuru havalarda çapalanır ve dipleri doldurulur. Yazın açan çiçekleri Ağustos ve Eylül arasında tohum verir. Temmuz -Ağustosta toplanır.

*Mide bulantısını keser. Hamilelerin yemeklerden tiksinmesini engeller.

*Bağırsak gazlarını giderir (yemeklerden sonraki) , hazımsızlığı giderir. Sindirimi uyarır. Susuzluğu ve zehrin zararını giderir.Bebeklerin karın ağrısı, hazım bozukluğu, gaz ve uykusuzluk problemlerine karşı eskiden beri kullanılır. 1 kahve kaşığı anason tohumu 2 su bardağı suda haşlanır, süzülür. Acımsı olduğu için biraz şeker ilave edilerek birer kahve kaşığı ve çok ılık olarak bu sudan günde 3-4 kez içilir. Ya da bebekler için ; bir çay kaşığı tohumdan bir bardak suyla çayı hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak birkaç çay kaşığı verilir.

*Akciğerin, dalağın, mesanenin, böbreklerin, rahmin tıkanık damarlarını açar. Yemeklerden sonra 1'er çorba kaşığı yutulur veya kaynatılır birer bardak suyu içilir.

*Meniyi çoğaltır, kadınların sütünü artırır, aybaşı kanamalarını söktürür, iştah açıcıdır, beyin yorgunluğunu giderir, sinir sistemine etki eder uyku verir. İdrar söktürücü etkisi vardır. Migren ağrılarını dindirir. Hıçkırığı giderir.

*Romatizmaya iyi gelir. Anoson, sedef çiçeği ile birlikte yutulur.

*Enfeksiyonlara karşı koyma gücünü artırır. Kaynar suya atılan bir miktar anason vücut ağrılarını dindirir.

Sürme yapılıp göze çekilince gözdeki perdeyi alır. Baş ağrısı ve baş dönmesine tütsüsü yapılırsa iyi gelir.

*Göğüsü yumuşatır, astım, nefes darlığı, bronşit, öksürüğe iyi gelir, kaynatılarak içilir.

*Kan dolaşımını düzenler. Kalp çarpıntısı rahatsızlığında etkili olduğu belirtiliyor. Kan yapar. Ağız kokusunu giderir.

*Vazelinle vücuda sürülürse vücut bitlerini öldürür.

*Mide ekşimeleriyle, fazla alınan alkolden sonra ; bir çay kaşığı karbonata, kaşığın ancak ucunda kalacak kadar anason tohumu unu katılır. Bir bardak suda iyice karıştırılarak içilirse, hastayı rahatlatır.

-İmbikten çekme usulü ile tohumlarından elde edilen anason yağı mide rahatsızlıklarına iyi gelir.İştah açıcıdır. Çiğneyerekte kullanılabilir.

-Anason tohumu ; raziyane, karaviye, kişniş tohumları katılmak suretiyle karışımlar yapılır. Bazı yerlerde anason dövülerek ekmek hamuruna karıştırılarak midesi zayıf olanlar için galeta unlu maddeler yapılır.

*Ezilen tohumu gül yağı ile karıştırılıp süzülürse , kulağın ağrı ve cerahatini giderir.

*Çocuk ishaline karşı gülyağı, kimyon, anason, kereviz tohumu dövülür, gülyağı ile karına yakı gibi vurulur.

*Toz haline getirilirken anason tohumları üzüm şırasına karıştırılarak içildiğinde böbrek taşlarını düşürür.
*Göğüs sarkmasını önler. Genç kızların göğüslerinin büyümesini temin eder.

*Ağızda devamlı anason tohumu çiğneyen kadının çocuk yapma kabiliyeti fazlalaşır. Kadınlardaki beyaz akıntıyı durdurur.
*Yüze canlılık ve güzellik verir. Kaynatılıp şerbet yapılıp içilir.

*UYARI: Fazla kullanıldığında uyuşukluk verir. Hamileler ve adet görenler kullanmamalı, baş ağrısı ve görme bozukluğu yapar. Daimi kullanmalarda anisizm hastalığına sebep olur

beaverss
05-11-2015, 22:05
Şifalı BitkilerHakkında

İyileştirici bitki çaylarının ve tentürlerinin yanı sıra, Akupressur, Aromaterapi ve Ayurveda gibi alternatif tedavi yöntemlerine duyulan ilginin de gitgide artıyor olması, pek çok kişinin, sağlığı ile ilgili davranışlarını değiştirmeye başladığının bir işaretidir. Kişi artık bedeninin sesine kulak vermek ve onun ihtiyaçları için sorumluluk üstlenmek gereğini duymaya başladı. Çok olumlu bir gelişmedir bu. Önemli hastalıkların tedavisi tabi ki uzman doktorlar tarafından uygulanmalıdır, ama her ufak tefek rahatsızlıkta da kişinin hemen doktor kontrolüne girmesi gerekmeyebilir.

Elinizdeki şifalı bitkiler kitabı size bu konuda yardımcı olacaktır. Size bitkileri tanıtacak, etkinlik biçimleri hakkında bilgilendirecek ve bitkileri doğadan kendi ellerinizle toplayıp kurutmaya sizi davet edecektir. Bu arada da sık sık, şifalı bitki çayları ile kişinin kendini tedavi edebilmesinin ayrıntıları ve sınırları hakkında sizleri uyaracaktır. Bitki çayları ve tentürleri etkili ve zararsız ilaçlardır. Ama önemli hastalıklarda ancak, bir uzmanın uyguladığı tedaviye eşlik edebilir veya onu destekleyebilir.

Şifalı Bitkiler Hakkında Temel Bilgiler

Şifalı bitkilerle ilgilenmek isteyen kişinin, bitkinin yapısı, organları ve bu organların işlevleri hakkında bazı temel bilgilere sahip olması gerekir. Bir bitkinin çeşitli organları, birbirine benzemeyen çeşitli etken maddeler içerir. Şifalı bitkilerle tedavi alanında bu organlar, bitkisel droglar olarak tanımlanır. Yaygınlıkla kullanılan organ, glikozitler ve alkaloitler içeren yapraklardır. Kök ve yapraklar arasında taşıma işlevi üstlenen bir yol olarak da tanımlanabilecek saplar ise genellikle kullanılmaz, ama bu kural bazı bitkilerde değişebilir. Yani, bazı bitkilerin sapları da etken madde içerebilir. Aynı biçimde, bazı ağaçların kabukları da etken madde açısından zengindir. Yeraltındaki, adeta depo görevi üstlenen sürgünler, biçimlerine göre, köksap, yumru, kök veya soğan adları ile tanımlanır. Kökler, topraktan emdikleri su ve madensel tuzları yapraklara gönderirler. Genellikle şeker, bazen vitaminler ve alkaloitler depolarlar. Çiçek ve meyve, bitkinin soyunun devamının sağlanması görevini üstlenmişlerdir. Genellikle içerdikleri etkin maddeler nedeniyle, şifalı bitkilerle tedavi alanında önemli yere sahiptirler. Toplanmayan çiçek meyve oluşturur. Bitki tohumu, bitkinin gelişme aşamasında gerekli olan etken maddelerin özünü içeren bir depodur. Çiçeksiz bodur bitkiler ise, çiçek tozu(polen) benzeri, sarımsı tozlar üretirler.

Şifalı Bitkilerin Toplanması ve Kurutulması

Yanlışlıkla zehirli bir bitki toplamamak için, toplanmadan önce, söz konusu bitkinin kesin olarak tanınması gerekir! Örneğin maydanozgiller ailesine ait bitkilerin arasında zehirli türler de vardır. Bu nedenle, çok dikkatli olmak gerekir.

Bitkiler, hiçbir zaman, yağmurlu, sisli ve nemli havalarda toplanmamalıdır! Toplama için en uygun saat ise, 10-16 arasıdır. Bu saate kadar güneş yükselmiş ve sabah kırağısı ile nemlenmiş olan bitkileri kurutmuş olacaktır. Yalnızca temiz ve lekesiz olan bitkiler toplanmalıdır. Kurutulmak üzere toplanan bitkiler, kesinlikle yıkanmamalıdır! Yoksa hiçbir biçimde kurutulamaz, kararır ve küflenirler. Bitki toplanan yerlerin, çevre kirliliği etkisine girmemiş olması gerekir. Şifalı bitkiler, otoyol kıyılarından kesinlikle toplanmamalıdır. Bu bitkiler, motor egzozlarından çıkan dumanların içindeki kurşunla kirlenmiş olduklarından, zehirli sayılmalıdırlar! Bitki toplanan bahçelerin, tarlaların, çayırların yakınında veya uzağında haşerata karşı ilaçlama yapılmamış olması gerekir, çünkü rüzgar o ilaçları çevreye taşıyabilir.

Bitki yaprakları genç, ama tam gelişmiş olduklarında, çiçekler ise tam olarak açtıklarında, genç ve tazeyken toplanmalıdır. Toprağın üstündeki bitkinin tümü, çiçeklenme aşamasında, meyveler ise tam olarak olgunlaştıklarında toplanır. Kökler, ancak gelişmelerini tamamladıklarında, genellikle ilkbaharda veya sonbaharda sökülmelidir. Ağaç kabukları ise ilkbaharda, genç dallardan soyulmalıdır. Dallar bu mevsimde henüz kurumamış olduğu için, kabuklar daldan kolayca ayrılacaktır.

Şifalı bitkilerin kurutulması, içerdikleri etken maddelerin değişime uğramasını ve yok olmasını önler. Ayrıca, mantarların ve bakterilerin yaşam alanları da böylece kurutulmuş olur. Bitkilerin kurutulmasının, konserve etmek anlamında algılanması gerekir ve toplamanın hemen ardından gerçekleştirilmelidir. Kurutma için en uygun ortam, havadar ve gölgeli bir yer olacaktır. Güneş altında kurutulmak istenen bitkiler, çiçek, yaprak ve meyvelerinde bulunan uçucu yağları yitirirler. En ideali, bitkileri büyücek bir elek üstüne yatırılarak veya demet halinde saplarından bağlanıp, yüksek bir yere asılarak kurutulmasıdır. Bitkilerin tam anlamıyla kurumasına çok dikkat edilmelidir. Kuruma aşaması sona erdiğinde, bitkiler elden geldiğinse ince kıyılarak, hava almayan kaplarda, kullanıma hazır biçimde saklanmalıdır.

Bitkiler yapay ısıda da kurutulabilirler, ama ısı derecesine dikkat etmek gerekir. Aromatik kokulu bitkilerin tümü, uçucu yağ içerdikleri için, ancak 35 dereceye kadar dayanabilirler. Öteki bitkilerin ise genelde 60 dereceye kadar dayanabildikleri söylenebilir. Ama, fermentasyon oluşmaması için, hava akımı yaratılması şarttır. Çok ince olmayan kökler, fırçalanarak iyice yıkandıktan sonra, havadar bir ortamda kurutulmalıdır.

beaverss
05-11-2015, 22:05
Bitki organları tam anlamıyla kuruduktan sonra, nem ve ışıktan korunacakları, hava almayan kaplara doldurulur. Saydam cam kaplar ışığı geçirecekleri için, loş ortamda saklanmalıdır. Bitkilerin saklandığı kapların üstüne, toplama tarihi ve bitki hakkında bilgi veren etiketler yapıştırılmalıdır. Çünkü bitkiler, kuruyup ince kıyıldıktan sonra, birbirlerinden kolayca ayırt edilemezler. Bitkilerin saklanması için, metal veya tahta kutular, renkli cam kavanozlar kullanılabilir.

Şifalı Bitki Toplama Kuralları

Şifalı bitkileri doğadan kendisi toplamak isteyen kişinin, en azından temel botanik bilgilerine sahip olması gerekir. Bu bilgilere sahip olup olmadığını kişinin kendisi de pekala saptayabilir. Bunun için kendisine şu soruları soması yeterlidir:

*Aradığım bitkiyi doğada, hiçbir soru işaretine yer bırakmayacak kesinlikle bulabilir miyim?

*Bazı bitkilerin zehirli ikizleri olduğunu biliyor muyum?

*Zehirli oldukları için ölüm tehlikesine yol açabilecek bitkilerle kendimi veya bir yakınımı tedavi etmeye kalkışmamam gerektiğini biliyor muyum?

*Hangi ortamlardan bitki toplayabileceğime, hangi çayırların, tarla ve orman kıyılarının çevre kirliliğinden etkilenip etkilenmediğine karar verebilir miyim?

*Etken maddelerinin en yoğun olduğu zamanda toplayarak, bitkilerin şifalı gücünden en fazla yararı sağlayabilmek için, onları hangi mevsimde ve günün hangi saatlerinde toplamam gerektiğini biliyor muyum?

*Çay hazırlayabilmek için bitkinin hangi organının drog hazırlamaya elverişli olduğunu (çiçek, meyve, tohum, yaprak, kök, kabuk veya bitkinin tümü) biliyor muyum?

Şifalı bitkiler toplama sırasında genel olarak özen gösterilmesi gereken konuların başında, doğayı koruma kavramı yer almalıdır. Bitkileri planlı bir biçimde toplayınız. Rastladığınız bir bitki kümesinin tümünü toplamayınız ki, bir sonraki mevsimde orada aynı bitkileri yine bulabilesiniz. Çiçeklerini, yapraklarını veya meyvelerini topladığınız ağaçları veya çalı türü bitkileri hırpalamayınız, dallarını kırmayınız. Çayırlara, çimenliklere, çiğneyip ezmeden, dikkatle giriniz. İhtiyacınızdan fazla bitkiyi toplamamaya özen gösterin. Drog olarak köklerinden yararlanılan bitkilerin soylarının kurutulmasına katkıda bulunabileceğinizi hiçbir zaman unutmayınız.

Şifalı bitkileri kendisi toplamak isteyen kişi, bilgisizlik nedeniyle veya yanlışlıkla zehirli bitki kullanarak büyük bir sorumluluk altına girebileceğinin bilincinde olmalıdır! Bitki toplamaya yardım eden çocukların sürekli kontrol altında tutulmaları gerekir. Kesin olarak tanımadığınız bitkileri toplamayınız. Onları, eğer rastlayabilirseniz, güvenebileceğiniz bir bitki satıcısından, belki de kullanıma çok daha elverişli durumda satın alabilirsiniz.

Şifalı bitkilerin ve şifalı bitkilerden elde edilen drogların insan sağlığı açısından ne denli önem taşıdığı tartışılamaz bir gerçektir. Her bitki, bünyesinde, tedavi edici özelliğine göre, etkin-yönlendirici-dengeleyici maddeler taşır. Belirli bir hastalığın tedavisinde, ancak bu maddelerin birlikte oluşturdukları genel etki sayesinde olumlu sonuca ulaşılabilinir. Ama, şifalı bitkilerden bu olumlu etkiyi elde edebilmenin de özel koşulları vardır. Bu özel koşullar, doğru seçilen bitkinin zamanında toplanması, kurutulması, kullanıma hazırlanması ve saklanması olarak sıralanabilir. Şifalı bitkiler ve onlardan elde edilen droglar, ülkemizde ancak şifalı bitki satıcılarından veya büyük alışveriş merkezlerinden satın alınabildiğine göre, tüketici, satıcıya güvenmek zorundadır. İşte konunun can alıcı noktası da buradadır! Çünkü ülkemizde, konu ile ilgili gerekli denetimler yapılmamaktadır. Durum böyle olunca da, konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan kişiler bile şifalı bitki ticaretine girişebilmektedirler. Ancak, sayıları çok az olmakla birlikte, mesleğine sevgi ve ilgiyle yaklaşan satıcıları da göz ardı etmemek gerekir. Böyle güvenilir satıcıları veya aradığı ender bulunabilen bir bitkiyi bulabilme şansına sahip olmayan kişilerin, aradıkları bitkileri yurt dışından temin etmeleri de mümkündür. Ülkemize yakınlıkları ve güvenilirlikleri bakımından, Batı Avrupa ülkelerindeki eczaneler tercih edilebilir. İstenilen bitkinin tanıtılması için, genelde Latince bitki adı yeterli olabilir.

beaverss
05-11-2015, 22:05
Bitkilerin Etken Maddeleri

Bitkiler, topraktan emdikleri cevherleri kendi metabolizmalarında, insan bedeninin özümleyebileceği bileşimlere dönüştürürler: Örneğin, temel besin maddelerinden, karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler ve mineraller.

Bitki metabolizmasında oluşan öteki değerli bileşimler ise, tedavi amacıyla kullanılan etken maddelerdir: Örneğin, eterli uçucu yağlar (esanslar), alkaloitler, tanenler ve acı maddeler. Bunlar, savunma gücünü arttırarak, organların işlevlerini destekleyerek veya iyileşmeyi hızlandırarak, organizmamızdaki belirli dokulara, organlara ve işlevlere olumlu etkiler yaparlar. Bu maddelerden bazıları, kendilerini bünyesinde oluşturan bitkinin varlığını sürdürebilmesi için de önemli görevler üstlenirler. Bitkiler ayrıca, içerdikleri ana etken maddelerin insan bedeni tarafından özümlenmesini hızlandırıcı veya yavaşlatıcı özellikler içeren pek çok sayıda, dengeleyici ve yönlendirici ikincil maddeler de içerirler.

Bu tür ikincil etken maddelerin, bir bitkinin iyileştirici özelliğini ne ölçüde etkileyebildiği, ancak bitkinin ana etken maddesi izole edildiğinde anlaşılabilir. Yani, yönlendirici ve dengeleyici maddelerden ayrıştırılarak kullanılan ana etken maddenin etkileyiş biçiminde önemli farklar görülebilir: Bazen etkisiz kalır veya etkisi artar ve bitkide hiç tanınmayan yan etkiler ortaya çıkabilir. Bitkilerde, birbirlerini dengeleyen, güçlendiren, yönlendiren ve içlerindeki bazı zararlı maddelerin gücünü azaltabilen, pek çok sayıda ana etken madde ve ikincil maddeler vardır. İşte bu nedenle, bir bitkinin özgül etkisi, içerdiği tüm maddelerin bileşiminin oluşturduğu bir genel etkidir. Bitkinin yalnızca 1-2 ana etken maddesinin izole edilmesiyle elde edilen preparatların etkinliği, bazen bitki çaylarının iyileştirici etkinlikleri gibi yeterli olmayabilir.

Değişik Etken Maddeler

İyileştirici etki içeren ana etken maddeler, bitkinin tüm organlarında eşit oranda bulunmazlar. Yüksek dereceli konsantrasyonlar, bazen kökte ve kabukta, ama bitkinin tümünde veya yapraklarında, çiçeklerinde, tohumlarında veya meyvelerinde de bulunabilir. Ayrıca, bitkilerin etken madde içerikleri, o bitkinin bulunduğu bölgeye ve kendisini besleyen toprağın niteliklerine göre de değişiklikler gösterebilir. Öteki etkenler ise, mevsimler, hava şartları ve güneşin durumudur. Bu faktörlerin etkisi, bitkinin cinsine ve organlarına göre değişiklikler gösterir. Bitki çayının yeterli miktarda etken madde içerdiğine güvenmek isteyen kişi, kullanacağı şifalı bitkileri güvenilir satıcılardan almalıdır.

Bitkilerin iyileştirici güçlerinin sırlarına ulaşabilmek için, önemli etken maddeler hakkında bilgi sahibi olmak en doğru yoldur. Burada yalnızca, önemli etken maddelere değineceğiz.

beaverss
05-11-2015, 22:06
Alkaloitler

Bitkisel tedavide alkaloitler, en etkili maddeler grubuna girer. Suda çözünen azot içerikli bu bitkisel etken maddeler, doğrudan sinir sistemini etkiler. Bazıları salgı sistemini uyarır, bazıları ise dölyatağı ve bağırsak kaslarının kasılmalarını destekler. Cezayir menekşesinin içerdiği Vinzamin adlı alkaloit, öncelikle beyinin daha fazla kan ve oksijenle beslenmesini sağlar; şahtereotunun içerdiği Fumarin adlı alkaloit ise safra salgılarını düzenler. Kahvedeki koffein ve tütündeki nikotin de bu maddeler grubundandır.

Alkaloit içerikli ve çok etkili bitkilerin önemli bir bölümü ancak uzmanlarca kullanılabilir ve konuyu bilmeyenlerce kullanılmamalıdır, çünkü onlar çok etkili zehirlerdir! Ancak bir uzmanın elinden geçtikten sonra iyileştirici etkilerinden rahatlıkla yararlanılabilir. Bu çok tehlikeli ve reçetesiz satılmaması gereken alkaloitler, örneğin güzelavratotundaki kramp çözücü Atropin ve haşhaş bitkisinden elde edilen afyon sakızının içerdiği, en etkili ağrı kesici olarak bilinen Morphin(morfin), pek çok hastalıkta önemli kullanım alanları olan çok etkili türlerdir.

Uçucu Yağlar (Bitki esansları)

Uçucu yağlar, bitki metabolizmasına geri dönmeyen, çevresine keskin kokular yayan ve kolayca uçup giden bitkisel maddelerdir. Pek çok bitkinin başlıca özelliğini oluştururlar; böcekler için bitkiyi çekici kılarlar, bitkiyi bakterilerden, mantarlardan ve sıvı kaybından korurlar. Şifalı bitkilerle tedavide, onların antibiyotik özelliklerinden bolca yararlanılır. Bitkilerdeki uçucu yağ oranı, %0,01 ve %10 arasında değişir. Kekikotu, biberiye, adaçayı ve rezene gibi bitkilerdeki oranları bir hayli yüksektir. Herhangi bir bitkiyi, örneğin bir otu parmaklarınızın arasında ezdiğinizde bir koku oluşuyorsa, o bitkide uçucu yağ var demektir.

Uçucu yağlar pek çok maddenin bir araya gelmesiyle oluşurlar, öyle ki, bazı uçucu yağlarda yüzden(100) fazla değişik madde vardır ve bu gerçek bilimsel olarak defalarca kanıtlanmıştır. Etkinlik alanları çok yaygındır, ama, değişik ölçülerde de olsa, antibiyotik, dezenfekte edici ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilerde birleşirler. Ayrıca, pek çok uçucu yağ, özgül etkiler içerir. Öksürüğü kolaylaştırır, krampları çözer, idrarı arttırır, mide-bağırsak-karaciğer-safrakesesi gibi sindirim organlarını güçlendirir veya kalbi ve kan dolaşımını destekleyebilirler. Eterli yağlar deri tarafından da kolaylıkla emilebilirler. Mikroplarla doğrudan mücadele edebilecek derecedeki saldıranlıklarına rağmen, önerilen dozajlarda kullanıldıklarında, hasta dokulara herhangi bir zarar vermezler. Örneğin, çok düşük bir kekik esansı dozu(0,7 ml), 1.000 ml sıvının içindeki tüm mikropları yok edebilir. Uçucu yağların bedenimizi terk ettiği bölgeler, onların antibiyotik etkilerinden yararlanırlar: Örneğin, ökaliptus ve kekik yağları akciğerleri, maydanoz ve paprika(kırmızı biber) böbrek, idrar kesesi ve idrar yollarını çok olumlu etkiler. Böbrek, idrar kesesi ve idrar yollarını etkileyen uçucu yağların kullanımında dikkatli olmak gerekir, çünkü yanlış kullanımlar nedeniyle bu organlar tahriş olabilir.

beaverss
05-11-2015, 22:06
Acı Maddeler

Acı maddeler kimyasal bir gruba dahil değildirler. Pek çok maddelerin yanı sıra, öncelikle glikozitlerin, organik asitlerin ve alkaloitlerin bir bileşimidirler. Ana etken maddeleri acı maddeler içeren çok sayıda bitki arasından en doğru seçimi yapabilme olanağı geniş anlamda vardır. Acı madde içerikli bitki çaylarının hemen hemen tümü, sindirim salgılarını arttırarak ve iştahı açarak, besin maddelerinin mide ve bağırsaklar tarafından daha kolay sindirilebilmesine yardımcı olurlar. Düzensiz dışkılama, şişkinlik, iştahsızlık ve gaz oluşumu gibi çok yaygın rahatsızlıkların giderilmesine yardım ederler. Sindirimi kolaylaştırması için yemeklerden sonra içilen bir kadeh bitki likörü veya konyak gibi içkiler içilir. Bunların yerine pekala acı madde içerikli bitki çayları da içilebilir. Acı maddeler suda çözünebildikleri için, çay biçiminde rahatlıkla kullanılabilirler.

Acı maddeler yalnızca sindirim sistemini güçlendirmekle kalmayıp, organizmayı bir bütün olarak da güçlendirirler. Güç kaybında, halsizliklerde ve kansızlıkta, yaşlılarda hastalık sonrası güçsüzlüklerde, güçlendirici tonik olarak başarıyla kullanılabilirler. Yeni araştırmalar, bazı acı madde bitkilerinin bilinmeyen etkileri hakkında çok aydınlatıcı olmuştur: Buna göre, mübarekdikeni ve centiyane kökü kalp işlevlerini pekiştiriyor, pelinotu ve centiyane kökü, bedenin savunma güçlerini destekliyor.

Kullanımda önerilen dozajlara özenle uyulması çok doğru olur, çünkü yüksek dozajlar genelde mukoza tahrişlerine yol açabilir.

beaverss
05-11-2015, 22:06
Acı Madde Grupları

Acı madde droglarından söz edildiğinde, etkinlikleri yalnızca bu acı maddelerce oluşturulan şifalı bitkileri anlamamız gerekir. Şifalı bitkilerle tedavi biliminde(fitoterapi), acı madde drogları, amara olarak adlandırılır ve içerdikleri maddelerin bileşimine göre üç guruba ayrılırlar.

Amara tonica

Amara tonica (katışıksız acı madde içerenler)grubuna dahil edilebilecek pek çok bitki vardır, ama bunların içinde, etkinlik açısından kendini kanıtlamış olanların sayısı sınırlıdır.

Centiyane kökü, küçük kantaron, turunç meyve kabuğu, kınakına ağaç kabuğu, bu grubun en önemli droglarıdır. Sindirim güçlüğü çeken kişilerde sindirim salgılarını düzenleyerek, bedenin genel anlamda güçlenmesinde önemli görevler üstlenebilirler. Bu droglar, hastalık sonrasındaki halsizliklerde, kansızlıkta, sinirsel yorgunluk hallerinde de başarıyla kullanılabilirler.

Amara aromatica

Acı maddelerin yanı sıra önemli ölçüde eterli uçucu yağlar da içerirler. Bu droglar, eterli uçucu yağ içermeyen acı madde droglarından pek farklı değildirler, ama kullanım alanları, uçucu yağlardan ötürü daha geniştir. Tipik örnekleri, civanperçemi, melekotu kökü ve pelinotu.

Genel olarak, amara tonica grubundaki bitkiler gibi de kullanılabilirler. Ama etkileri mide ile sınırlı kalmayıp, bağırsaklara kadar uzanır ve ayrıca safrakesesi ve karaciğeri de çok olumlu etkileyebilirler. Bunun yanı sıra, eterli uçucu yağların antiseptik etkileri de göz önüne alındığında, bu tür drogların, bakteri ve parazitlere karşı da kullanılabileceği anlaşılır. Özellikle, bağırsaklarda gözlemlenen mayalanma(fermentasyon) oluşumunda bu droglar başarıyla kullanılabilir. Ayrıca, genellikle rahatlatıcı bulunan, idrar arttırıcı yan etki de içerirler.

Amara acria

Yakıcı maddeler de içerdikleri için, acı-yakıcı tada sahip olan bitkiler grubudur. Tipik örnekleri, zencefil ve karabiber. Bu tür droglar, özellikle kan basıncının düzenlenmesinde kullanılabilir. Sindirim sistemindeki aksaklıklar, kan basıncı düzensizliklerine de yol açabileceğine göre, aradaki ilişkiyi göz ardı etmemek gerekir. Ama bu amaçla, tüm acı madde grupları da denenmelidir.

beaverss
05-11-2015, 22:06
Flavonlar

Uzun boylu çiçekli bitkilerden otlara kadar, kimyasal yapılarında benzerlik olan pek çok bitkide bulunan bir etken maddedir. Flavon adı, bu maddeyi içeren bitkilerin pek çoğunun sarı çiçekli olmalarından kaynaklanır (Latince flavus = sarı). Fitoterapi biliminde flavonlar genellikle, hastalıklara karşı önlem olarak, kronik hastalıkların tedavisinde ve hücre bazında enzimlerle ilgili işlevlerin dengelenmesinde kullanılır. Flavonlar, bedende kısa bir süre kaldıktan sonra hızla dışkılandıkları için, özellikle uzun süreli tedavilerde kullanılmaya çok uygundurlar. Böylece etken maddeler organizmada birikmez ve olası zehirleyici etkiler oluşturmazlar. Bir şifalı bitkinin genel etkisinde flavonlar hep aktif rol oynarlar.

Bir flavonun etkisi, genel anlamdaki temel yapısına göre değil, yalnızca kendine özgü olan kimyasal yapısına göre biçimlenir. Flavonların çok değişik etkinliklerinden bazı örnekler: Sedefotu kanın pıhtılaşmasını ve iltihaplanmayı önler, ayrıca kılcal damarların sızıntı yapmamalarını sağlar. Mayıs papatyası ve meyan kökü kramp çözücüdürler. Devedikeni tohumu karaciğeri korur ve temizler.

Flavonların çeşitli Etkileri

*Huş ağacı yaprağı İdrar arttırıcı

*Atkestanesi ve sedefotu Kan damarı duvarlarını güçlendirici

*Alıç Kalbi güçlendirici ve koroner

atardamarları genişletici

*Ihlamur ve mürver çiçeği Terletici

Tanenler

Bitkiler aleminde çok yaygın olan, suda çözünebilen, fenol yapısında katı bileşiklerdir. Tanenlerin başlıca kullanım alanları, ishallerde oluşan iltihaplı bağırsak mukozasının, yutak ve gırtlak mukozasının, ufak tefek yaraların tedavisi ve kanamalardır. Yaralanmalarda kullanıldığında, sıkıştırıcı özellikleri sayesinde, deri üsttabakasını sıkıştırarak, yaranın kısa sürede kapanmasını ve derinin hızla dayanıklılık kazanmasını sağlar. Tanenle karışan yara kabuğu hücre albümini oluşturur ve böylece, yaralı deride ve mukozada yerleşmiş olan bakterilerin beslenme ve yaşam alanları yok edilmiş olur. Tanenin içten kullanımı, örneğin yabanmersini yaprağı veya ceviz yaprağı, genellikle bağırsak iltihabında kullanılır ve hasta bölgelerde yatıştırıcı ve iyileştirici etkiler oluşturur. Ama yüksek tanen dozajları mideyi rahatsız edebilir. Dıştan kullanıldığında, meşe kabuğu ve ceviz yaprağı tanenleri, yutak boşluğu, gırtlak ve dişeti iltihaplarında gargara biçiminde, deri iltihaplarında ve hemoroitlerde ise kompres biçiminde kullanılır.

beaverss
05-11-2015, 22:07
Glikozitler

Enzim veya seyreltik asitler etkisiyle şeker olmayan bir kısım ile, bir veya daha fazla şeker molekülüne ayrılan bileşiklerdir. Tedavi etkisi, şeker olmayan bölümlere aittir. Flavonlar ve acı maddeler de genellikle glikozittir. Etkileri güçlü olan maddeler de glikozitler gurubuna dahildir. Bunların en çok tanınanları, yüksükotunun ve inciçiçeği otunun kalbi güçlendirici (zehirli) glikozitleri, sinameki yaprağının müshil etkili Anthranoid maddesi, bayırturpu, sarmısak, soğan ve hardal tohumunda bulunan hardal glikozitleridir. Ihlamur çiçeğinin terletici etkisi de glikozitlerden kaynaklanmaktadır.

Silisik Asitler

Atkuyruğu ve sinirliot gibi çeşitli bitkiler silisik asidi topraktan alarak bünyelerinde depolarlar. Silisik asit, insan organizması için vazgeçilemez bir yapı taşıdır ve özellikle katılgandoku, deri, kas lifleri, bağdoku, saçlar ve tırnaklar için yaşamsal önem taşır. Silisik asit içerikli bitkiler, yukarıda belirtilen bölgelere hastalık, yaşlılık veya spordan kaynaklanan aşınma belirtileri nedeniyle, yeterince silisik asidin beslenme yoluyla ulaşamaması halinde kullanılabilir. Silisik asit kullanımı, doğuştan katılgandoku zafiyeti olan kişiler için de gereklidir; bu tür kişilerde genellikle varis ve selülit rahatsızlıklarına rastlanır.

Saponinler

Saponinler, glikozit gruplarına aittirler. Suda kaynatıldığında, maddeye adını veren sabun(Latince sapo = sabun) gibi köpük oluştururlar. Sığırkuyruğu çiçeği ve çuhaçiçeği gibi saponin içerikli bitkiler, balgam söktürücü olarak kullanılırlar. Bulunduğu bölgeye tutunarak duran balgam, saponin tarafından akışkan hale getirilir ve öksürükle kolayca dışkılanabilir. Ayrıca, mukozayı hafifçe uyararak, salgıların artmasını da sağlar. Saponin içeren meyan kökü gibi bitkiler, ayrıca idrar arttırıcı, metabolizmayı uyarıcı ve iltihap önleyici özelliklere de sahiptirler. Steroit saponinleri olarak adlandırılan bir başka saponin gurubu da, kimyasal yapıları bakımından, insan bedeninde salgılanan hormonlara benzerler. Bu grupta en önde gelen bitkilerden biri ginseng köküdür. Saponinlerin tedavi amaçlı kullanımlarının bir başka önemli nedeni de, normalde midenin sindiremeyeceği bazı bitkisel maddeleri sindirilebilir kıvama getirebilmeleridir. Ama saponinler yüksek dozajda kullanıldıklarında, mide-bağırsak mukozasını tahriş edebilirler. Bu nedenle, önerilen dozajlara uymak gerekir.

Müsilajlar

Müsilajlar karbonhidrat içeren maddelerdir. Pek çok bitkide bulunurlar, ama genelde miktarları yetersiz olduğu için pek yararlı olamazlar. Müsilaj maddeleri suyla karıştırıldıklarında şişer ve sümüksel bir lapa haline gelirler. İşte bu sümüksel özellikleriyle, tahriş olmuş veya iltihaplanmış mukozanın üzerinde koruyucu bir tabaka oluştururlar. Örneğin, yutak ve gırtlak iltihaplarında, keten tohumu, hasta mukozayı koruma altına alır, yatıştırır ve iyileşebileceği bir ortama kavuşturur.

Şişme özelliği sayesinde keten tohumu, mekanik müshil ilacı olarak kullanılabilir. Keten tohumu unu bol suyla birlikte kullanıldığında, şişerek, bağırsak duvarlarına baskı yapar ve böylece, bağırsak kaslarının harekete geçmesini sağlar. Dışkılama, bu yöntem sayesinde normalleştirilebilir ve hatta uygun saatlere göre programlanabilir.

Vitaminler, Mineraller ve Mikroelementler

Önemli bitkisel maddeleri gözden geçirirken, vitaminlerin, minerallerin ve mikroelementlerin ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü onlar, dokular, hücreler, enzimler, hormonlar ve bağışıklık sistemi için yaşamsal öneme sahip yapı taşlarıdır. Ayrıca tüm organlarımızın işlevlerinin ve bedenin sıvı dengesini etkilerler. Bazı bitkiler, yalnızca belirli vitaminleri veya vitamin gruplarını bünyelerinde yüksek ölçüde depolayabilirler. Örneğin, buğday filizinde ve tüm yeşil yapraklarda yüksek derecede E Vitamini konsantrasyonu vardır. Tohumlarda, baklagillerde, ceviz ve fındıkta, tahıl filizlerinde bol miktarda B Vitaminleri grubu bulunur. C Vitamini(askorbik asit), öncelikle turunçgillerden limon ve portakal gibi meyvelerde, dolmalık biber, maydanoz, kuşburnu ve pek çok meyve ve sebzede bulunur. Minerallere ise bitkilerin çoğunda rastlamak mümkündür: Demir ısırganotunda, kalsiyum ve magnezyum rezenede, demir ve magnezyum kuşburnu meyvesinde bol miktarda vardır. Yulafta ise hemen hemen tüm mineraller mevcuttur. Yaşamsal öneme sahip bu maddelerin eksikliklerinden kaynaklanan hastalık belirtilerinde ve bu maddelere yüksek oranda ihtiyaç duyulduğunda, bu bitkilerin çayları belirli bir plan doğrultusunda içilmelidir. Taze bitki özsuları da, vitamin ve mineral kombinasyonları ile üstün iyileştirici güçlere sahiptiler.

beaverss
05-11-2015, 22:07
Bitkilerin Yan Etkileri

Rahatsızlıklara ve hastalıklara karşı şifalı bitki çaylarının kullanımı, en eski ve en çok kullanılan yöntemdir. Çay içimi, sanki tümüyle zararsızmış gibi algılanır genellikle. Ama unutulmamalıdır ki, sentetik ilaçlara kıyasla daha hafif ve yan etkisiz olsalar da, şifalı bitkiler de etkili maddeler içerirler. Özellikle uzun süreli kullanımlarda bu özellik önem kazanır. Bilinçli kullanıldıklarında hiçbir zararlı etki oluşturmayan bazı bitkiler, uzun süreli kullanımlarda, mide, bağırsak, böbrek ve idrar kesesi tahrişlerine yol açabilirler. Her bitkinin tanıtımında ve önerilen reçetelerde, olası yan etkilere değinmek gerekir. Bu kitapta önerilen dozajlara ve kullanım biçimlerine uymaya özen göstermeniz bu bakımdan çok önemlidir! Kronik hastalıkların tedavisinde uyguladığınız bitki çayı kürlerine zaman zaman 1-2 haftalık aralar vermeniz doğru olur. Gebelik döneminde ise, doktor tarafından özellikle önerilmedikçe, müshil, uyarıcı veya idrar arttırıcı bitki karışımlarının çayları kesinlikle içilmemelidir!

Tüm bunlara karşın, hiçbir rizikosu olmayan pek çok bitkinin çayını sürekli olarak içebilirsiniz de.

Alerjik Tepkiler

Gitgide daha çok çocuk ve yetişkin, egzama, saman nezlesi, astım veya çeşitli besin alerjileri gibi, alerjik tepkilerin sıkıntısını çekiyor. Günümüze kadar, 20.000 civarında maddenin alerjik tepki oluşturabileceği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yani, hemen hemen tüm doğal veya yapay maddeler, kullanıldıktan yıllar sonra bile, bağışıklık sisteminin güç kaybına paralel olarak, alerjik tepkiler oluşturabiliyorlar. Kişide alerjik tepkilere yol açan maddelerin saptanabilmesi ise genelde çok zor bir iştir.

Sağlıklı bir insanın güçlü bağışıklık sistemi, zararlı ve zararsız maddelerin farkını kesinlikle saptayabilir. Alerjik bir kişide ise, zararsız ve hatta sağlığa yararlı maddeler bile zararlı olarak belirlenebilir ve organizma, immunglobilin E türü antikorlar salgılamaya başlar.

Bazı şifalı bitkilerin deriye değmesiyle de alerjik tepkiler oluşabilir, ama bu duruma çok ender rastlanır. Şifalı bitki çaylarının kullanımında da, çok ender olmakla birlikte, bağırsak mukozasında alerjik tepkiler oluşabilir. Bu kişilerdeki belirtiler, mide bulantısı, mide ağrısı ve ishal biçiminde ortaya çıkar. Çay içimine son verildiğinde rahatsızlıklar da sona erer.

Alerjik Tepkilere Karşı Bitki Çayları

*Sindirim sisteminin yatıştırılması gerektiğinde, hatmi kökü çayı için.

Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suda yarım saat kadar demlendirilir, süzülür ve ılıklaştırılır(37 derece). Günde 2-3 bardak çay yudumlanarak, rahatsızlıklar sona erene kadar içilir.

*İltihap giderici ve şişlikleri yok edici etki içeren mayıs papatyası ve civanperçemi eşit karışımının çayı doğal bir antihistaminikum olarak bilinir. Akut durumlarda bu çaydan, 1-2 saat arayla 1 bardak içiniz.

Eşit bitki karışımından 1-2 yemek kaşığı dolusu, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve yudumlanarak içilir.

*Isırganotu çayı da bazı alerjik tepkileri yatıştırabilir.

Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve yudumlanarak içilir. Rahatlık sağlanana kadar, günde 3-5 bardak içilebilir.

Şifalı Bitkilerin Kullanımı

Şifalı bitkilerle tedavi biliminde önemli bir konu da, tedavi edici ilacın hangi yöntemle hazırlanması gerektiğini bilmektir. Yüzyıllar boyunca, iyileştirici özelliklerin etkinliğini açığa çıkarabilmek için, çok çeşitli bitki hazırlama yöntemleri geliştirilmiştir. Doğru bitki seçimi yapıldıktan sonra, en iyi hazırlama yönteminin saptanması gerekir.

Atalarımızın şifalı bitki kullanımında uyguladıkları ilk yöntem, kuşkusuz, taze bitkilerin doğrudan yenmesiydi. Şifalı bitki kullanımının süregeldiği daha sonraki binyıllar boyunca başka uygulama yöntemleri geliştirildi. Ama şimdi bizler, modern farmakoloji biliminin ışığı altında, tedavi için gerekli biyokimyasal maddeleri hangi yöntemlerle en iyi biçimde açığa çıkarabileceğimizi biliyoruz.

Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bir bitkinin kalitesi, yalnızca içerdiği tüm etken maddelerin sayısı ile orantılı değildir. Sinerjik oluşumlar(bir işlevin yerine getirilmesinde birkaç maddenin işbirliği yapması), iyileştirici bir bütün oluştururlar ve oluşturulan bu bütün, parçalarının sayısından daha üstündür. Bitkilerin kullanıma hazırlanma aşamasında eğer bu bütün bozulur veya yitirilirse, iyileştirici gücün önemli bir bölümü de yitirilmiş olur. Bitkilerin kullanıma büyük bir dikkat ve bilinçle hazırlanmaları çok büyük önem taşımaktadır.

Bitkilerin tanıtıldıkları bölümde hep kullanım biçimlerinden söz edilecek, ama genelde ayrıntılara girilemeyecektir. İşte biz burada bu boşluğu doldurmaya çalışacağız. Bazı bölümlerin tam anlamıyla anlaşılabilmesi için, konuyu tüm ayrıntılarıyla açıklayan ilgili bölümlerin dikkatle okunması gerekiyor!

Okuyucuya kolaylık sağlayabilmek amacıyla, uygulamaları iki ayrı bölümde ele alacağız: İçten kullanımlar ve dıştan kullanımlar.

Bitkilerin İçten Kullanım Biçimleri

Bedensel bütünsellik açısından bakıldığında, şifalı bitkilerin içten kullanılmasının en doğru yöntem olduğunu görürüz; çünkü iyileşme içten dışa doğru gelişir. İyileştirici ilaçların içten kullanımında çeşitli yöntemler uygulanabilir. Ama başarıya ulaşabilmenin başlıca yolunun, bu uygulamalarda kullanılacak yöntemlerin doğruluğundan geçtiği unutulmamalıdır.

İçten kullanım için üç hazırlama yöntemi vardır:

1-Sulu yöntem

2-Alkollü yöntem

3-Taze veya kurutulmuş bitkiler

Suyla hazırlama Yöntemleri

Suyla hazırlamada değişik yöntemler uygulanabilir. Haşlayarak demleme(infuzyon), kaynatarak demleme(dekoksiyon), soğuk suda demleme(mazerasyon). Bazı bitki karışımlarında ise, önemli etken maddelerin yitirilmemesi için, yukarıda adı geçen iki veya üç yöntemin bir arada uygulanması bile gerekebilir.

Haşlayarak demleme(infuzyon)

Çay demlemeyi bilen kişi, bir infuzyonun nasıl yapılacağını da bilir. Şifalı bitki kullanımında uygulanan en basit yöntemdir ve kurutulmuş bitkiler kadar taze bitkiler de kullanılır. Bitki miktarının belirlenmesinde, 1 ölçek kuru bitki, 3 ölçek taze bitkiye eşittir. Aradaki bu fark, taze bitkinin içerdiği su miktarından kaynaklanmaktadır. Yani etki bakımından, 1 tatlı kaşığı dolusu kurutulmuş bitki, 3 tatlı kaşığı dolusu taze bitkiye eşittir.

Bir infuzyon reçetesi:

1-Önceden ısıtılmış bir cam veya porselen çay demliğine, orta boy bir su bardağı dolusu suya karşı, yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmuş bitki koyulur.

2-Demlikteki her yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmuş bitki için, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar su eklenir ve 10-15 dakika boyunca, demliğin kapağı kapatılarak demlenmeye bırakılır. Süre sonunda, kapağın içinde yoğunlaşan sıvı tekrar demliğe damlatılır ve çay süzülür.

Bu tür bir haşlama demleme yöntemiyle hazırlanan bitki çayları genelde sıcak, ama soğuk ve hatta buz eklenerek de içilebilir. Acı maddeler dışındaki bitki çaylarını, meyan kökü, bal veya kahverengi şekerle tatlandırabilirsiniz. Acı madde içeren bazı bitki çaylarının tatlandırılması ise mümkün değildir ve gereksizdir.

İnfuzyonlar için uygun olan bitki organları, içerdikleri etken maddeleri açığa çıkarmak nispeten kolay olduğu için, yapraklar, çiçekler ve yeşil saplardır. Kabuk, kök, tohum veya reçineyi infuzyonda kullanmak istediğinizde, etken maddelerin kolayca açığa çıkabilmesi için, onları öğüterek toz haline getirmemiz gerekir. Rezene ve anason gibi tohumları infuzyonla demlemek istediğimizde de, onları havanda hafifçe ezmek gerekir. Tüm aromatik bitkiler, uçucu yağlarının yitirilmemesi için, ağzı iyice kapalı demliklerde veya benzeri kaplarda demlendirilmelidir.

Kaynatılarak Demleme (dekoksiyon)

Kullanılan bitki sert veya odunsu ise, etken maddelerin açığa çıkabilmeleri için, dekoksiyonun tercih edilmesi doğru olur. Kökler, odunlar, ağaç kabukları ve bazı tohumların hücre duvarları çok serttir. Etken maddelerin açığa çıkarak suya karışabilmeleri için de yüksek dereceli ısıya ihtiyaç vardır. Bu yüzden bu tür droglar belirli bir süre boyunca kaynatılmalıdır.

Bir dekoksiyon reçetesi:

1-Bir kabın içine, her bardak su için, yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmuş bitki veya 3 misli taze bitki koyulur. Kurutulmuş bitkiler ya çok ince kıyılmalı veya toz haline getirilmelidir, taze bitkiler ise ince kıyılır. Kullanılan kap, cam, seramik veya emaye metal olmalıdır. Alüminyum kesinlikle kullanılmaz!

2-Gereken miktarda soğuk su kaba eklenir.

3-Kabın içeriği kaynatılmaya başlanır ve reçetede belirtildiği süre boyunca kaynatılmaya devam edilir. Bu süre genellikle 10-15 dakikadır. Olası uçucu yağların yitirilmemesi için, kabın kapağı kapalı tutulur ve süre sonunda da, kapağın içinde yoğunlaşan sıvı tekrar kaba dökülür.

4-Sıcak çay süzülür ve önerildiği biçimde içilir.

Bir bitki karışımında yaprak ve odunsu bitkiler birlikte olduğunda, yapraklar haşlanarak, odunsu bölümler ise kaynatılarak demlenir ve demlenme sonunda birbirlerine karıştırılarak içilir.

Uçucu yağ içeren odunsu şifalı bitkiler, kaynatma sırasında uçucu yağlarının bir bölümünü yitirebilecekleri için, toz haline getirilerek infuzyon yöntemiyle demlenmesi, en olumlu sonucu verir.

Soğuk Suda Demleme(mazerasyon)

Mazerasyonlar, yani soğuk demlemeler, bitkinin etken maddelerine sıcak suyla zarar vermemek için veya sıcak suda açığa çıkabilecek olan bazı zararlı maddelerin açığa çıkmalarını önlemek amacıyla uygulanır. Su ve bitki miktarları, infuzyondaki gibidir. İnce kıyılmış bitkinin soğuk suda demlenme süresi 6-12 saat arasındadır ve ağzı kapalı bir kapta gerçekleştirilir. Süre sonunda süzülür ve içilir, ama eğer istenirse hafifçe ılıklaştırılabilir de.

Mazerasyonlar soğuk sütle de yapılabilir, ama kişinin süte karşı hiçbir alerjik tepki vermediğinden emin olmak gerekir.

Alkolle Hazırlama Yöntemleri

Etil alkol, bitkisel etken maddelerin suya göre daha kolay açığa çıkabilecekleri bir çözücüdür. Su-alkol karışımı ise, hemen hemen tüm önemli etken maddelerin açığa çıkabilecekleri en ideal çözücü ve konserve edici bileşimdir. Bitkilerin alkolde çözündürülerek kullanıma hazırlanmaları sonucunda elde edilen ürüne tentür adı verilir. Alkol yerine bazen doğal elma sirkesi de kullanılabilir.

Tentür hazırlanması hakkında burada verilen bilgiler, basit ve genel yöntemlere dayanır: Profesyonelce hazırlanan tentürlerde, her bitki için ayrı alkol-su oranı hesaplanır. Kullanılan alkolün derecesi genellikle yüksektir(70 derece civarı). Ama bizim amatörce kullanımlarımız için bu tür inceliklere gerek yoktur. Evde kullanılmak üzere hazırlanacak tentürlerde, 30 derecelik etil alkol, aynı derecedeki votka veya kanyak idealdir. Çünkü 30 derece civarı, tentürü uzun süre konserve edebilecek en düşük dereceli alkol-su karışımıdır.

Tentür yapımı için bir reçete:

1-Bir cam kabın(kavanoz veya şişe) 1/5 bölümü, ince kıyılarak kurutulmuş bitkiyle doldurulur ve üstüne 30-35 derecelik alkol-su karışımı, çalkalanabilecek kadar bir boşluk bırakılarak doldurulur ve kapak iyice kapanır. Taze bitki kullanımında ise, ince kıyılmış bitki miktarı, kuru bitkinin iki katı, yani kabın 2/5 bölümü olmalıdır.

2-Cam kap 2 hafta boyunca sıcak bir ortamda bekletilir ve günde 2-3 kere iyice çalkalanır.

3-Süre sonunda, şişedeki sıvı, dört kat edilmiş tülbentten geçirilerek iyice süzülür. 1-2 gün bekletildikten sonra bir kez daha tülbentten geçirilerek süzülür ve koyu renkli şişelere aktarılarak, şişelerin ağzı sıkıca kapatılır. Elde edilen bu başlangıç tentürü, serin bir ortamda saklandığında, kullanım süresi 2-3 yıl civarındadır.

Tentürün inceltilerek güçlendirilmesi: Bazı bitki tentürlerinin kullanımında başlangıç tentürü tercih edilir. Ama tentürler genellikle inceltilip-güçlendirilerek kullanılır ve bu konudaki tercihler, konu literatüründe (Homöopathie) tespit edilmiştir.

İnceltme-güçlendirme yöntemi: 1 ölçü başlangıç tentürü, 9 ölçü 30-35 derecelik alkol-su karışımı ile koyu renkli küçük bir şişede inceltilir ve iyice çalkalanır. Elde edilen tentür, desimal ölçüye göre, D1’dir ve şişenin üstüne, kullanılan bitkinin adı, tentür yapımının tarihi ve incelti derecesi (D1) bilgilerini içeren bir etiket yapıştırılır. D 1 inceltisinden alınan bir ölçü, aynen yukarıdaki gibi 9 ölçü alkol-su karışımıyla inceltilir, iyice çalkalanır ve D2 olarak etiketlenir. Böylece, kullanımı önerilen incelti derecesine ulaşılır (D4, D6 veya D 20 vs).

Homöopathie biliminde (tentür ile tedavi) 2 yüzyıl boyunca yapılan sürekli araştırmalar ve insan üzerinde yapılan deneylerle, hangi hastalıklara karşı hangi bitkisel, hayvansal veya mineral tentürün hangi incelti derecesinde, hiçbir yan etki yapmadan başarılı olabileceği kesinlikle saptanmıştır. Homöopathi yöntemleriyle yapılacak tedavilerde, konu literatüründe yerini almış olan bu incelti derecelerine ve kullanım dozajlarına mutlaka uyulmalıdır.

Bazı hastalıklara karşı çok yüksek incelti dereceleri (örneğin D30) önerildiğinde, konunun yabancısı olan kişi şaşkınlığa kapılabilir, ama bu tespitler kesinlikle doğrudur, çünkü tentürlerin etkinlikleri genelde inceltildikçe artar!

Tentürler, kullanım miktarları göz önüne alındığında, bitki çaylarından çok daha etkilidirler. Çok değişik kullanım biçimleri vardır. Doğrudan dil üstüne, biraz suya karıştırılarak veya sıcak suya karıştırılarak kullanılırlar. Alkol almak istemeyen veya alkol yasağı altında olan kişiler için sıcak su karışımı idealdir, çünkü alkol sıcak suyun içinde kısa sürede uçar ve geriye yalnızca bitkisel etken maddeler kalır. Tentürler ayrıca, tam veya yarım banyolara eklenerek de kullanılabilirler.

Ayrıca, bitki şarapları da hazırlanabilir. Bu şaraplar çok lezzetli olabilir, ama tentürler gibi uzun ömürlü olmazlar. Şifalı bitkiler bölümünde bu tür reçetelerle tanışacaksınız.

Sirke Tentürleri

Tentürler, alkol yerine sirke ile de hazırlanabilir. Sirke asidi de aynen alkol gibi, bitkinin etken maddelerini açığa çıkarır ve konserve eder. Bu işlem için özellikle elma sirkesi uygundur, çünkü elma sirkesinde zaten sağlığı destekleyici etken maddeler vardır. Kimyasal sirkeler kullanılmamalıdır. Hazırlama yöntemi aynen alkollü tentürlerdeki gibidir. Eğer elma sirkesine aromalı bitkiler eklenirse, mutfakta da kullanılabilecek çok hoş kokulu bir sirke elde edilmiş olur.

Şurup

Tadı kötü olan sıvı ilaçlarda(bitki çayı veya tentür), tatlandırıcı bir katkı kullanmak yararlı olabilir. Böylece, çocuklara verilecek öksürük çayları veya bitki özsuları lezzet bakımından cazip kılınmış olur.

Basit bir şurup şöyle hazırlanabilir: Bir kilo toz şekere yarım litre kaynar su eklenir ve hafif ısıda, şeker eriyip sıvı kaynamaya başlayana kadar sürekli karıştırılır. Kaynamaya başladığında hemen ocaktan çekilir.

Bu basit şurup, tentürlerle çok iyi uyum sağlayabilir. Bir ölçü tentür ve iki ölçü şurup iyice karıştırılır ve koyu renkli bir şişeye aktarılır, kapak iyice kapatılır ve serin bir ortamda saklanır. Taze bitki özsuları veya bitki çayları da şurupla karıştırılarak kullanılabilir. Özellikle, bitki özsuları ile öksürüğe karşı hazırlanan şuruplar başarıyla kullanılabilir.

Kurutulmuş Bitkilerin Doğrudan Kullanımı

Bazen kurutulmuş bitkilerin doğrudan kullanımının da yararlı yönleri vardır. Örneğin, tadı kötü olan bir bitkinin tadı alınmadan kullanılması ve bitkinin tümünün, odunsu bölümleri de dahil olmak üzere kullanılabilmesi. Daha da önemlisi, fazla sıvı almaması gereken (örneğin ağır böbrek hastası) kişilerin de bitki kullanımından yararlanabilmeleridir. Tabi ki elde edilecek yarar bitki çaylarına oranla daha az olacaktır, ama sonuçta küçük oranlarda önemli bir etki yaratabilirler. Kuru bitki kullanımının bir dezavantajı da, bitkilerin tadının alınamamasıdır. Çünkü acı madde bitkilerinin öncelikli etkisi, tat alma duyusunun beyne gönderdiği uyarılarla gerçekleşir. Bu tür bitkiler kapsüllerin içinde alındığında, etki azalacak ve hatta hiç ortaya çıkmayacaktır. Ama kişi yine de bitkileri kuru biçimde kullanmak istiyorsa, bitkileri elden geldiğince inceltmeye, toz haline getirmeye çalışmalıdır. Ancak bu durumda bitkinin tüm hücre duvarları yıkılacak ve böylece etken maddelerin beden tarafından özümlenebilmesi kolaylaşacaktır. Bu kullanım biçimi için gereken boş kapsüller eczanelerden veya ecza depolarından temin edilebilir.

Bitkilerin Dıştan Kullanım Biçimleri

Şifalı bitki bileşimlerinin bedene deri yoluyla da girebileceği gerçeğinden yola çıkılarak, şifalı bitkilerle tedavi biliminde bu amaçla pek çok yöntem geliştirilmiştir. Örneğin, vajinal yıkamalar da, içten kullanım izlenimi vermelerine rağmen, genel anlamda dıştan kullanım kategorisine girmektedir.

Banyolar

Yarım litre bitki çayı katkısıyla hazırlanan bir tam banyo, bitkisel etken maddelerin deri yoluyla alımının en etkili ve keyifli biçimidir. Bir başka seçenek de, oturma banyosu veya el ve ayak banyolarıdır. Çayı içilen her bitki banyo katkısı olarak da kullanılabilir. Tabi ki, şifalı bitkiler fevkalade kokulu banyolar için de kullanılabilir.

Rahatlatıcı banyo katkıları için birkaç örnek: Yatıştırıcı ve aynı zamanda da hoş kokulu bir banyo için, lavanta, oğulotu, mürver çiçeği veya biberiye katkısı kullanılabilir. Dinlendirici ve iyileştirici bir uyku sağlayabilmek için, kediotu kökü, şerbetçiotu veya ıhlamur katkılı bir banyo çok etkili olabilir. Uykusuz çocuklar veya diş çıkaran bebekler için, mayıs papatyası veya ıhlamur katkıları kullanılabilir. Ateşli hastalıklarda veya kan dolaşımının uyarılması gereken durumlarda, zencefil ve civanperçemi gibi uyarıcı ve terletici etki içeren katkılar çok rahatlatıcı olabilir.

Bunlar yalnızca birkaç örnektir. Öteki bitkileri de kişi kendisi bulabilir. Ayrıca eterli uçucu yağlar da, birkaç damla olarak banyo suyuna eklenebilir. Bitkisel katkılı tam banyolar, banyo küvetinde, 37-38 derece sıcaklıktaki suyun içinde 15-20 dakika kalarak yapılır. Süre sonunda kurulanmadan bir bornoza sarılıp, yatakta bir süre dinlenilmelidir. Oturma banyoları, el ve ayak banyoları da 10-15 dakikalık bir sürede yapılır. Banyolar sırasında ve sonrasında üşütülmemeye büyük özen gösterilmelidir.

Önceden hazırlanan bitki çaylarının banyo suyuna eklenmesi yerine, bir tülbendin içine bağlanan bitkiler sıcak banyo suyuna atılabilir ve böylece daha taze bir banyo katkısı elde edilmiş olur.

Vajinal Yıkamalar

Dıştan kullanımın bir başka türü de vajinal yıkama yöntemleridir ve lokal enfeksiyonlara, tahrişlere, mantar rahatsızlıklarına karşı uygulanır. Her yıkama için taze bitki çayı hazırlanmasına gayret edilmelidir. Bitki çayı beden ısısına uygun derecede ılıklaşınca (37 derece), yıkamada kullanılacak olan şırınganın içine çekilir ve vajinanın içine boşaltılır. Sıvının vajinada uzun süre tutulmasına gerek yoktur. Vajinal yıkamayı gerektiren rahatsızlıklarda, belirtinin sona ermesinden 3-4 gün sonrasına kadar yıkama günde 3 kere uygulanmalıdır. Ama 5-6 günlük bir tedavi sonrasında bir rahatlama olmadığında uzman doktora başvurulmalıdır.

Merhemler

Çeşitli merhem yapma yöntemleri vardır ve bu çeşitlilik genelde kafa karıştırıcıdır. Ben burada size basit bir geleneksel yöntemi açıklamaya çalışacağım: Merhemde kullanılacak taze bitki veya bitkiler çok ince kıyılır (iki büyük avuç dolusu). Yarım kilo margarin bir tencerede eritilir ve kızartma yapma kıvamına kadar kızdırılır, bitkiler yağın üstüne eklenir ve karıştırılır. Arada bir karıştırılarak 2-3 dakika pişirildikten sonra tencerenin kapağı kapanır ve demlenmeye bırakılır. Bir gece boyunca serin bir ortamda bekletildikten sonra, ertesi gün yine ocağa koyulur ve hafif ısıda erimeye bırakılır. Bir yandan da, 200g kadar vazelin bir başka kapta eritilmeye başlanır. Bitki yağı iyice ısındığında, üstüne tülbent serilen bir süzgeçten geçirilerek süzülür ve damlamaya bırakılır. Posa sıkılmamalıdır, aksi halde bitkinin özsuyu da yağa karışır ve merhem tabanına çökerek küflenir. Süzülen margarinle öbür tarafta eriyen vazelin birbirine eklenerek karıştırılırken, merheme hoş bir koku kazandırmak için, karışımın içine 15-20 damla bitki esansı (kekikotu, muz, elma veya lavanta) damlatılır ve iyice karıştırılır. Ayrıca, eğer istenirse, merheme iyi bir kıvam kazandırmak için, 20-30g kadar hakiki balmumu da eritilerek, merhem sıvısı sıcakken eklenir ve çok iyi karıştırılır. Vazelin nedeniyle merhem hızla katılaşacağı için, önceden hazırlanmış olan temiz merhem kaplarına aktarılır ve iyice soğuyana ve nemi uçana kadar kapların ağzı kapanmaz. Bu merhem aylar boyunca bozulmadan kullanılmaya hazır halde bekler. Buzdolabına gerek yoktur, ama sıcak ortamda bekletilmemelidir.

Aslında, derinin en iyi biçimde emebileceği merhem dolgu maddesi domuz içyağıdır. Kokusundan ve niteliğinden rahatsız olmayanlar, margarin yerine domuz içyağı kullanabilirler. Hatta, vazelin bile katmadan, merhemleri yalnızca bu hayvansal yağla hazırlayabilirler, ama bu tarz merhemin sürekli buzdolabında saklanması gerekir.

Kompresler

Sıcak bir kompres, iyileşmeyi hızlandırabilmek için, şifalı bitkilerin deriyi etkileyebilmelerini sağlayan çok yararlı bir uygulamadır. Temiz bir bez veya pamuk sıcak bitki çayına batırılıp, hafifçe sıkıldıktan sonra söz konusu bölgeye uygulanır. Kompreslerin etkili olmaları sıcak kalmalarına bağlıdır. Bu nedenle kompresler sık sık tazelenir veya bir naylon parçasıyla örtüldükten sonra, üstüne sıcak bir termofor koyulabilir.



BİTKİLERİN TOPLANMASI

Şifalı bitkilerden en iyi şekilde yararlanabilmek için onları tanımak, doğru zamanda, uygun yerde ve gerektiği biçimde toplamayı bilmek gerekir. Bitkilerin şifalı özelliklerinden yararlanabilmek için en etkin kullanım şekli taze toplanmış olanlarındadır. Taze bitkiler Şubat sonundan başlayarak Kasım sonuna kadar toplanabilir. Eğer yerleri önceden biliniyorsa, kar altından bile toplanabilir.

Kış için toplanmak isteniyorsa, onları en etkin oldukları zamanda toplamaya özen gösterilmelidir.

Çiçeklerde: Çiçeklenme başlangıcında.

Yapraklarda: Çiçeklenmeden önce ve çiçeklenme zamanında.

Köklerde: İlkbahar başlangıcında ve sonbaharda.

Meyvelerde: Olgunluk zamanı seçilmelidir.

Yalnızca sağlıklı, temiz ve haşaratsız bitkiler toplanmalıdır.Güneşli günlerde sabah saatlerinden sonra, bitkiler iyice kurumuş duruma geldikten sonra toplanmalıdırlar. Çiçek ve yapraklar toplanırken, ezilmemeli ve plastik torbalara veya cebe konulmamalıdır. Bu durumda bitkiler terlemeye başlar ve kurutulurken kararırlar.

Toplama yapılmayacak yerler: Kimyasal gübre kullanılmış tarlalar, çayırlar, kirli ve mikroplu suların kıyıları, trenyolları, karayolları ve endüstri alanı dolayları.

KURUTULMA


Bitkiler kurutulmadan önce yıkanmazlar, ama ince ince kıyılırlar. Daha sonra bezlerin veya baskısız kağıtların üstüne serpiştirilir ve gölgeli, havadar ve sıcak yerlerde elden geldiğince çabuk kurumaya bırakılır. Köklerde, kabuklarda ve çok sulu bitki bölümlerinde, zaman zaman kurutma için yapay sıcaklıkta kullanılabilir. Fakat sıcaklığın 35 dereceyi geçmemesi gerekir.

Dikkatle yıkanan kökler, Ökseotu ve benzerlerinin, kurutulmaya bırakılmadan önce kıyılmaları daha iyi olur. Ancak tam anlamı ile kurumuş bitkiler kış aylarına saklanabilirler. Bu görev için cam kaplar veya ağzı kapanabilir karton kutular idealdir. Plastik kaplar ve teneke kutular kullanılmamalıdır. Bitkiler ışktan korunmalıdır (Renkli cam kaplar,yeşil renkliler en uygun olanlarıdır). Hazırlanan stok yalnızca bir kış için olmalıdır. Bitkiler şifa özelliklerini zamanla yitirirler.

ÇAY HAZIRLAMAK

Haşlayarak demleme: Belirtilmiş oranda taze bitki, cam veya metal olmayan başka kaba koyulur. Kaynamaya başlayan su ocaktan alınır ve hazırlanmış olan bitkinin üzerine dökülür. Taze bitkilerin demlenmeleri için fazla beklemeye gerek yoktur (birbuçuk-iki dakika yeterlidir). Çay açık renkli olmalıdır, açık sarı veya açık yeşil. Kurutulmuş bitkilerin demlenmesi ise biraz daha uzun sürer (Üç dakika kadar). Bu şekilde hazırlanmış çay hem daha yararlıdır hemde göze daha hoş görünür.
Belirtilen miktarda kök, gerekli görülen süre boyunca soğuk suda bekletildikten sonra, kısa süre kaynatılır ve üç dakika demlenmeye bırakılır.

Günlük çay miktarı termosa konulur ve gün boyunca tavsiye edilen miktarda yudumlanarak içilir.
Genel olarak, dolu bir çay kaşığı ince kıyılmış bitki, çeyrek litre, yani bir çay fincanı suya yeterlidir. Duruma göre de değişebilir.
Soğuk suda yumuşatma: Bazı bitkiler (örneğin Ebegümeci, Ökseotu ve Eğirkökü) sıcaklığın etkisi ile birkısım özellikleriniı yitirebilecekleri için, kaynatılmamalıdır. Bu bitkilerden elde edilen çaylar soğuk su ile hazırlanır. Belirtilen ölçüde bitki, soğuk suda 8-12 saat bekletilir (genellikle geceleri). Süre dolduktan sonra, içilebilecek derecede ısıtılarak, önceden kaynar su ile çalkalanmış bir termosa doldurulur. Soğuk suda bekletme ve haşlama karışımından elde edilen çay türü ise, şifalı bitkilerden en iyi yararlanma biçimi olarak belirtilebilir. Bitkiler, belirtilmiş su miktarının yarısının içinde gece boyunca bekletilir ve sabahleyin süzülür. Suyu süzülmüş olan bitkiler, belirli su miktarının öbür yarısı ile haşlanır ve yeniden süzüldükten sonra, soğuk ve sıcak çay karıştırılır.

TENTÜR HAZIRLAMAK


Tentürler 38-40 derece mısır veya meyve damıtılmış içkilerinin kullanımı ile elde edilebilir. Bir şişe veya ağzı kapanabilen bir cam kap, ağzına kadare gevşek bir biçimde bitki ile doldurulur ve üstüne bu alkollü içki (kanyak) dökülür. Sıvı içkilerin üstüne çıkmalıdır. Ağzı iyice kapatılan şişe 14 gün veya daha uzun bir süre güneşte veya sıcak bir ortamda (20 dereceye kadar) bekletilir, sık sık çalkalanır ve süre dolup süzüldükten sonra, bitki posalarının suyuda sıkılır. Tentürler içten damla olarak ve çayla karıştırılarak, dıştan da kompres ve friksiyon yapılarak kullanılır.

ÖZSU ÇIKARMAK


Bitkilerin taze özsuları, damla olarak alınmaya veya hasta organları nemlendirmeye uygundur. Bu özsular, evlerde kullanılan meyve sıkma aygıtı ile de elde edilebilir. Bitkilerin özsuyu her gün taze olarak sıkılabilir. Ağzı iyice kapalı küçük şişelerin içinde buzdolabında saklandıklarında da dayanabilirler

BİTKİ LAPASI


Saplar ve yapraklar, bir tahta tabla üstünde, kalın oklava ile yaprak lapası haline gelene kadar ezilir. Elde edilen lapa, bir keten bezin üstüne yayılarak, hasta organın üstüne yatırılır. Sargı bezi ile sarılır ve sıcak tutulur. Bu lapa kompresi sabaha kadar kalabilir.

BİTKİ-BUHAR KOMPRESİ


İçinde su kaynayan bir kabın üstüne yerleştirilen süzgecin içine taze veya kurutulmuş bitkiler konulduktan sonra, süzgecin üstü kapanır. Bir süre sonra, yumuşamış olan bu sıcak bitkiler bir bezin üstüne yerleştirilerek, hasta organın üzerine yatırılır. Hepsi bir yünlü kumaşla örtülür ve başka bezlerle sıkıca sarılır. Hasta kişi üşümemelidir. Örneğin , Atkuyruğu buğu kompresleri çok etkilidir. Buğu kompresleri, iki saat veya sabaha kadar organın üstünde kalabilir.

MERHEM VE YAĞ HAZIRLAMAK

İki avuç bitki ince ince kıyılır. 500 gr kaz yağı veya domuz yağı , iç yağı veya doğal margarin, sanki kızartma yapılacakmış gibi, bir kabın içinde kızdırılır. Bitkiler bu kabın içine atılarak karıştırılır, tava ocaktan çekilir, kapağı kapatılır ve soğuk bir yere bırakılır. Ertesi gün, tavanın içindekiler hafifçe ısıtılır, bir tülbentten süzülür ve hazırlanmış olan merhem kaplarına boşaltılır.
Bitki yağı hazırlanırken, çiçekler veya yapraklar gevşek olarak bir şişeye doldurulur ve bitkilerin iki parmak üstüne çıkacak kadar, soğuk sıkılmış zeytinyağı eklenir. 14 gün güneşte veya ocak, soba yakını gibi sıcak bir yerde bekletilir ve süzülür


BANYO KATKISI


Tam banyo: Gerekli bitkiler geceden soğuk suya konulur. Bir banyo için bir kova dolusu taze bitki (6-8 litre) veya 200 gr kurutulmuş bitki gereklidir. Ertesi gün bu miktar ısıtılır ve süzüldükten sonra banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 20 dakikadır. Kalp bölgesi, soyun dışında kalmalıdır. Banyodan sonra kurulanılmaz ve bir bornozun içinde, sıcak yatakta bir saat kadar yatılarak terlenir.

Yarım banyo:Bir yarım banyo için, yarım kova taze bitki veya 100gr kurumuş bitki gereklidir. Yarım banyonun hazırlanışı da aynı tam banyo gibidir. Banyo suyu ancak böbreklerin üstüne kadar çıkmalıdır. Bitki özelliklerine uygun önerilere dikkat edilmesi gerekir. Bu banyo suları, ısıtılarak bir kere daha kullanılabilir.

beaverss
05-11-2015, 22:08
Bazı Hastalıklar ve tedavileri2

A ve B



Adale romatizması


Çoğunlukla, şiddetli soğuk algınlıklarından sonra görülen ve hareket etmenin zorlaşmasına neden olan bir çeşit romatizmadır. Tıp dilinde Myalgia, Fibrozit denir. Korunmak için terli çamaşırları, en kısa zamanda değiştirmek ve üşütmemek gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Elma, Su
Hazırlanışı : 4 Bardak suya, kabukları soyulmamış 3 elma doğranır. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Yemeklerden sonra birer çay bardağı içilir.

Adenit

Boyundaki lenf damarlarının şişmesi sonucu meydana gelen iltahaplı şişliğe adenit denir.
Tedavi için gerekli malzeme : Soğan, Sarımsak
Hazırlanışı : Öğle ve akşam yemeklerinde yarımşar kuru soğan ile ikişer diş sarımsak yenir.

Ağız yaraları





Ağız yaraları, "basit" ve "derin" veya "sert kenarlı" yaralar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Çoğunlukla, üşütme veya hazımsızlıktan kaynaklanır. Yaraların etrafı, kırmızı bir çizgi ile çevrilidir. Başlangıçta, içi su dolu kabarcıklar halindedirler. Sonradan patlayarak etrafa yayılır ve sancılı ağrılara neden olurlar. Çocuklarda; kızamık ve çiçek hastalıkları sırasında da aynı yaralar meydana gelebilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Soğan
Hazırlanışı : Her gün 1 adet orta büyüklükte çiğ soğan yenir.




Ağrı

Genellikle vücudun herhangi bir yerinde hissedilen ağrılar için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Portakal kabuğu, zeytinyağı
Hazırlanışı : Küçük bir şişeye; 1 su bardağı zeytinyağı konulur. Üzerine dört adet portakalın kabuğu ilave edilir. Güneş gören bir yerde, 15 gün bekletilir. Bu karışımdan, ağrıyan yerlere sürülür.





Ağrılı aybaşı hali

Tıp dilinde dysmenorrhoea/dismenore denilen bu hâl, özellikle aybaşı kanamasının başladığı ilk gün görülür. Bazı kimselerde, ağrılar aybaşı kanamasının başlamasından bir kaç gün önce ortaya çıkar ve kanamanın başlamasıyla kesilir. Bir kısmında da kanama başlamadan, kanama görülen günlerde ve sonraki birkaç gün içinde hissedilir. Bu çeşit ağrılara, çoğunlukla 18-24 yaşları arasındaki kadınlarda rastlanır. Ağrı, göbek altında veya bacakların üst kısmında kasılmalar şeklinde başlar. Kusma görülebilir. Yüz, sararır ve terleme artar.
Tedavi için gerekli malzeme : Kimyon, su
Hazırlanışı : 1 çay bardağı kaynak suya; 1 kahve kaşığı kimyon konur. Ilındıktan sonra içilir. Günde, iki kere tekrarlanır.





Akrep sokması


Akrep; sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğuyla zehirli bir iğnesi olan böcektir. Akrep soktuğunda yapılacak ilk iş; soktuğu yerin altını ve üstünü sıkıca bağlamaktır. Sonra; iğnenin bulunduğu yer, iki parmak arasına alınıp, kan akıncaya kadar sıkılır ve üzerine amonyak sürülür.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Domates. 2- Sirke ve Sarımsak
Hazırlanışı : 1- Olgun bir domates, tam ortasından kesilir ve akrebin soktuğu yere temiz bir bezle bağlanır. 2- Sokulan yer steril bir jiletle kanatılıp, emilir. Sirke ile yıkanır. Sarmısak lapası bağlanır.





Albüminüri



İdrarda, albümin bulunmasına; Tıp dilinde Albüminüri; halk arasında ise, aktutma denir. Bir çok hastalıklarda, özellikle Böbrek hastalıklarında, idrarda albümin görülür. Mümkün olduğu kadar süt içmeli, patates haşlaması ile muhallebiyi sofradan eksik etmemelidir. Baharatlı yiyecekler, biber, turşu ve tuz kesinlikle terk edilmeli; kahve ve fazla miktarda su içilmemelidir.
Tedavi için gerekli malzeme : Tereotu, su
Hazırlanışı : 4 bardak suya; 1 avuç tere otu konur. 15 dakika kaynatılır. İnce ve temiz bir tülbentten süzülür. Her gün, 1 su bardağı içilir.



Alerji





Vücudun, bazı madde veya hava şartlarından etkilenmesi yahut psikolojik etkenler sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Önce, alerjiye neden olan etkenleri bulmak gerekir. Alerjinin belirtileri de; şahsa göre değişir. Kiminde kaşıntı, kiminde kurdeşen, kiminde astım görülür. Hasta, eğer bazı maddelerle temasından dolayı alerji oluyorsa, o maddenin uzaklaştırılması ile mesele kendiliğinden çözümlenmiş olur.
Tedavi için gerekli malzeme : Siyah turp
Hazırlanışı : Büyükçe bir siyah turp iyice yıkanır. Sonra kabukları soyulup, rendelenir ve sıkılır. İnce ve temiz bir tülbentten süzülerek içilir. Alerjik belirtiler kayboluncaya kadar, her gün devam edilir.



Altını ıslatmak



Tıp dilinde Enuresis denir. Altına ve yatağına işeyen çocuklar; genellikle anne ve babasından yeteri kadar sevgi ve ilgi görmeyen çocuklardır. Hastalık, belli bir nedenden kaynaklanmıyorsa; yapılacak iş, çocuğa ihtiyacı olan sevgiyi vermektir; ancak altını ıslatmak, herhangi bir böbrek rahatsızlığı veya şeker hastalığından da kaynaklanabilir. Bu nedenle doktora gitmek gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Süzme bal
Hazırlanışı : Hergün, en az iki tatlı kaşığı süzme bal yedirilir.



Anne sütünün azlığı



Anne sütünü artırmak için bol bol sulu gıdalar yemek, üzüntülerden sıyrılıp bir süre dinlenmek faydalıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Çakal eriği, su
Hazırlanışı : 4 bardak suya; 30 gram çakal eriği meyvesi konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer kahve fincanı içilir.





Anus kaşıntısı



Anus (şerç-makat); yani sindirim kanalının doğrubağırsak denilen son kısmındaki çıkış deliği veya çevresinde (oturak yerinde) görülen kaşıntıların nedeni çeşitlidir. Bunlar arasında; kılkurtları, sümüksü akıntı, basur, çatlak, ishal veya kabızlık, egzama (mayasıl), sinir bozukluğu veya yeteri kadar temizliğe dikkat edilmemesi sayılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, zeytinyağı
Hazırlanışı : 2 çorba kaşığı süzme bal ile 2 tatlı kaşığı zeytinyağı karıştırılır. Bir pamukla kaşınan yere sürülür. 4 saat sonra, ılık sabunlu su ile yıkanır. Şikayetler geçinceye kadar aynı işleme devam edilir.



Apandisit



Körbağırsağın iltahaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Müzmin apandisitte; kat’iyetle ilaç verilmez. Ameliyat gerekir. Had apandisit; karnın ortasından başlayıp, sağ alt kısma yerleşen bir ağrı ile kendini gösterir. Hazımsızlık ve gazdan şikayet edilir. Kusma görülebilir bazen de miğde bulantısı olur.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Böğürtlen yaprağı, su. 2- Dut kurusu
Hazırlanışı : 1-Çaydanlığa bir avuç böğürtlen yaprağı konur. 15 dakika kaynatıp süzülür. Günde 3 çay bardağı içilir. 2- Dut kurusu çayı ılık olarak içirilir.



Arı sokması



Arı; bal ve balmumu yapan fakat, iğnesiyle sokan bir böcektir. Hassas bünyeli kimseleri soktukları zaman,onların şok geçirmelerine neden olabilirler. Eşek arıları ise; bal arılarına nazaran daha tehlikelidir. Arı sokmasında yapılacak ilk iş; arının iğnesini, ucu yakılmış bir iğne ile çıkarmaktır. Sonra arının soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca boğulur. Üzerine soğuk su dökülür.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Maydanoz. 2- Arpa unu, sirke.
Hazırlanışı : 1- Bir demet taze maydanoz iyice dövülür ve arının soktuğu yere sarılır. 2- Arpa unu, sirke ile karıştırılıp hamur yapılır. Arının soktuğu yere sarılır.



Arpacık



Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. Göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir. Acı ve zonklama vardır. Arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın.
Tedavi için gerekli malzeme : Sarımsak
Hazırlanışı : 1 diş sarımsak, iyice dövülür. Arpacığın üstüne sürülür. 20 dakika sonra, ılık su ile yıkanır.



Astım



Hasta, kriz geldiği zaman soluk almakta zorluk çektiğini zanneder, gerçekte nefes vermekte zorluk vardır. Bunun nedeni de, akciğerlerdeki küçük hava borularının daralmasıdır. Buralardan geçen hava, ıslığa benzeyen bir ses çıkarır, ki buna hırıltı denir. Astım, bir kaç grup nedenden kaynaklanır. Bunların başında da bünye gelir. Yani, bazı kimselerde baş ağrısı ne kadar tabi bir şeyse, diğerlerinde de astım o kadar doğaldır. Bazı kimseler, toz, kıl, yumurta, süt, aspirin, çiçek tozu ve benzeri şeylere karşı hassastırlar. Bu hassasiyet, astım krizleri şeklinde kendini gösterir. Tedavi için, hastayı etkileyecek bu unsurların ortadan kaldırılması yapılacak ilk iştir. Aşırı heyecan veya korku da astım krizine yol açabilir. Bu gibi durumlarda hastayı sakinleştirmek yapılacak ilk iştir. Bazı kimselerde de, Had Bronşit sonucu astım krizi görülebilir. Kalp yetmezliği de astım krizine neden olabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Nane, su
Hazırlanışı : Su dolu cezveye; 2 kahve kaşığı nane konur. Kaynatılır. Her sabah, aç karnına bir çay bardağı (şekersiz) içilir.



Astigmatlık



Göz yuvarlağı çaplarının düzensiz olması sonucu ortaya çıkan bir çeşit göz bozukluğudur. Hasta; noktaları bir çizgi halinde görür. Çoğunlukla doğuştandır. Miyopluk veya hipermetroplukla beraber de görülebilir. Bazı astigmatlar, baş ağrılarından da şikayet ederler. Tedavi için doktorun vereceği gözlüğü kullanmak gerekir.



Aşırı aybaşı kanaması



Aybaşı görme arasındaki süre normaldir. Fakat kanama çoktur ve normal süresinden fazla devam eder. Nedenleri çeşitlidir: rahimde ur, rahim çarpıklığı, yorgunluk, sinir bozukluğu, ateşli hastalıklar veya evlilik hayatındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanabilir. Aşağıdaki reçeteler aybaşı kanaması olduğu günler kullanılmaz.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, limon
Hazırlanışı : 2 Adet limon uzunlamasına kesilir. Suyu sıkılır üzerine üç kahve kaşığı süzme bal ilave edilir, içilir. Günde üç kere uygulanabilir.



Ateş



Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür. Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir. Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir. Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Yoğurt, su. 2- Arpa
Hazırlanışı : 1- Hastanın göğsüne ve sırtına yoğurt sürülür. Kuruduktan sonra ılık su ile ıslatılmış bir bezle silinir. Ayrıca ayran içirilir. 2- Bir avuç arpa, bir litre suda kabukları ayrılıncaya kadar kaynatılır. Limon sıkılır, tadlandırılır. Yudum yudum içilir.



Ayak ağrıları


Ayak ağrıları; çoğunlukla yorgunluk, bağ yerlerinin burkulması, fazla kilo almak veya bazı hastalıklardan kaynaklanabilir. Önemli bir hastalıktan kaynaklanmayan ağrılarda yapılacak masaj ve dinlenme çok faydalı olur.
Ağrıyan yerler iyice ovulur. Ayak ikinci parmağının üçüncü parmakla birleştiği noktanın iyice ovulması da çok faydalıdır.



Ayak burkulması


Yürürken, koşarken veya atlarken ayak kaslarının beklenmedik bir durumla karşılaşması sonucu görülür. Burkulmadan hemen sonra ağrı, şişme ve morarma olabilir.
Diz kapağından, ayak parmaklarına doğru sargı bezi dolanır. Ancak bu işlemi ayak şişmeden önce uygulamak gerekir.



Ayak çıbanı


Ayak derisindeki ter bezleri ve kıl keselerinin mikroplanması sonucu ortaya çıkar. Çıban yerinde, ilk önce sert ve kırmızı bir kabartı belirir. Ağrı vardır. Sonra iltihaplanır. Çıbanı sıkmamak gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kekikyağı, ayva
Hazırlanışı : Çıbanın üzeri, kekikyağı ile yağlanır. Sonra, orta büyüklükte bir ayva ortasından kesilerek üzerine konur. Sarılır.



Ayak terlemesi


Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, kalın çorap giymek, ateşli bir hastalık veya normal vücut sıcaklığının düşmesi de ayak terlemesine neden olabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Adaçayı, su.
Hazırlanışı : Büyükçe bir tencereye su doldurulur. Üzerine bir avuç adaçayı ilave edilip kaynatılır. Ilıdıktan sonra bu su ile ayak banyosu yapılır.



Aybaşı düzensizliği


Aybaşı kanaması normal olarak 2-7 gün sürer. Normal olarak 28 günde bir görülen aybaşı kanaması, bazı hallerde vaktinden önce veya sonra da görülebilir. Nedeni; asabi krizler, hormon dengesizliği veya bünye zayıflığı olabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Çörekotu, bal.
Hazırlanışı : Sabah, öğle ve akşam, tok karnına 2 kahve kaşığı çörek otu ile 3 kahve kaşığı süzme bal karıştırılıp, yenir.



Aybaşı kanaması azlığı


Aybaşı kanının normal miktarı; sağlam kadınlarda 7-77 gram arasında değişir. Çoğunda 27-75 gram arasındadır. Ortalama miktar 50 gram kabul edilir. Aybaşı kanının yukarıda belirtilen miktarlardan az olması, çoğunlukla ruhsal durumla veya kansızlıkla ilgilidir.
Tedavi için gerekli malzeme : İncir yaprağı, su.
Hazırlanışı : 4 su bardağı suya 4 adet taze incir yaprağı konur. 15 dakika kaynatılır. Sonra süzülür. Günde üç kere birer çay bardağı içilir.



Aybaşı kanamasının gecikmesi


Normal olarak zamanı geldiği halde aybaşı kanaması başlamazsa; gebelik, kansızlık, tiroid veya karaciğer hastalıkları akla gelebilir. Ayrıca yorgunluk, sinirlilik veya adetten kesilme de düşünülebilir. Yorgunluk ve sinirlilikten kaynaklanan gecikmelerde aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Yumurta, elma kompostosu
Hazırlanışı : Hergün, 1 tane rafadan yumurta yenir. 3 su bardağı elma kompostosu içilir.



Aybaşı kanamasının uzun sürmesi


Normal aybaşı kanaması 2-7 gün devam eder. Bazı kimselerde bu süre uzar. O zaman rahimde ur veya kist olduğundan, yumurtalıkların üşütülmüş olmasından, sinir veya kalp hastalığından şüphe edilir. Tedaviye geçmeden önce esas nedeni bulmak gerekir. Önemli bir durum yoksa aşağıdaki reçetelerden arzu edilen uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Böğürtlen, su
Hazırlanışı : 2 su bardağı kaynak suya, 2 kahve kaşığı böğürtlen konur. 10 dakika bekletilip, süzülür. Sabah bir bardak, akşam bir bardak içilir.



Aybaşı kanaması yokluğu





Genç bir kız buluğ çağına geldiği halde, aybaşı görmeye başlamamışsa, aybaşı yokluğundan söz edilir. Bu durum karaciğer hastalıklarından, kansızlıktan veya tiroit bezi bozukluğundan kaynaklanabilir. Öncelikle nedeni bulmak gerekir. Normal aybaşı gören kadının da; kansızlık, karaciğer rahatsızlıkları, beslenme bozuklukları, veya tiroid bezi hastalıkları sonucu aybaşı kanamaları kesilebilir. Öte yandan aybaşı yokluğu, gebeliğin veya menapozun işareti olabilir. Aybaşı yokluğunun nedeni gebelik değilse aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kekik, su.
Hazırlanışı : Bir cezve suya bir kahve kaşığı kekik konur. Kaynatılıp süzülür. Ilık ılık içilir. Aynı işlem günde üç kere tekrarlanır.

beaverss
05-11-2015, 22:08
Bademcik İltihabı


Bademciklerin iltihaplanmasına tıp dilinde tonsilit denir. Bademcikler şiş, kırmızı ve yeşilimtrak beyaz renkte cerahatlı görünümdedir. Yutkunma sırasında ağrı yapar. Hastada kırıklık, baş ağrısı ve vücut ağrıları vardır. Hastalık birdenbire üşütme ve ateş ile başlar. Gereği gibi tedavi edilmezse orta kulak iltihabı, böbrek iltihabı, romatizma ve kalp hastalıklarına neden olabilir. Aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Tentürdiyot, su.
Hazırlanışı : 1 bardak suya 5 damla tentürdiyot katılır, karıştırılır. Gargara yapılır.





Bağırsak Gazı


Bağırsaklarda hissedilen şişkinlik, bağırsak gazından kaynaklanır. Nedeni, bağırsakları besleyen bezlerin yeteri kadar çalışmaması, yemek yerken fazla hava yutma veya sinir bozukluğudur. Aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Papatya, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya, 1 çorba kaşığı papatya çiçeği konur. Kaynatılır, süzülür. Yemeklerden sonra 2 çorba kaşığı içilir.

Bağırsak İltihabı

Beslenme bozuklukları, soğuk veya sıcak içecekler veya kullanılan bazı ilaçlar, hastalığın nedenleri arasındadır. Tıp dilinde kolit denir. Tedavide rejim ve istirahat esastır. Yenmemesi gerekenler : Lahana, karnıbahar, kabak, domates, yağlı et suları, yağlı et ve balıklar, konserveler, av etleri, pastırma, sucuk, salam, börek, taze ekmek, bütün baharatlar, alkol. Yenilmesinde sakınca olmayanlar : un veya sebze çorbaları, yağsız ızgara etler, yoğurt, patates püresi, pilav, beyaz peynir ve sebze yemekleri.
Tedavi için gerekli malzeme : Pirinç çorbası, yoğurt.
Hazırlanışı : 1 kase pirinç çorbası ile birlikte, bir su bardağı dolusu taze yoğurt yenir.




Bağırsak Kanaması

Önemli bir hastalığın işareti olabilir. Önce kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir. Kısa sürede kesilmeyen kanamalarda mutlaka doktora başvurmak gerekir. Doktora başvuruncaya kadar aşağıdaki reçetelerden biri kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Havuç.
Hazırlanışı : 1 adet havuç, önce soğuk suyla yıkanır, sonra rendelenir. Suyu içilir.




Bağırsak Solucanları

Bağırsak solucanları, insan vücudunda asalak olarak yaşarlar. Bunlara bağırsak kurtları da denir. Genellikle 5 grupta toplanırlar.
- Yuvarlak kurtlar
- Kıl kurtları
- Kamçı kurtları
- Kancalı kurtlar
- Şerit
Aşağıdaki reçeteler bağırsak solucanlarını düşürmek için kullanılır; ancak hamileler kesinlikle kullanmamalıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Nar, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya, 1 avuç nar kabuğu konur. Kaynatılıp süzülür. Sabah aç karnına 1 bardak içilir. Kurtlar dökülünceye kadar devam edilir.

beaverss
05-11-2015, 22:08
Balgam

Sümüksü, cerahatli veya kanlı görünüşte bir maddedir. Bronşitin işareti olabilir. Aşağıdaki reçeteler balgam söktürücü olarak kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Tere tohumu.
Hazırlanışı : 1 tatlı kaşığı tere tohumu, havanda dövülür, az su ile içilir.



Basur



Son bağırsakta bulunan siyah kan damarlarının genişleme, şişme ve kanamalarına; halk arasında basur, tıp dilinde hemoroid denir. Başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. Kabızlık, hamilelik, şişmanlık, soğuk yerlerde fazla oturma, alkol alışkanlığı ve son bağırsaklardaki bazı hastalıklar, basura neden olur. Basurlar iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. İç basur; makatın içinde meydana gelen basurlara verilen isimdir. Dış basur; makatın dışında, küçük, yuvarlak, eflatuni renkte tümörlerdir. Tedavide ilk şart, kabızlığı gidermektir. Aşağıdaki reçetelerden biri uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Papatya, su.
Hazırlanışı : 4 su bardağı suya bir avuç papatya konur. Kaynatılır, süzülür. Bu su ile basur memelerinin üzeri yıkanır.





Baş Ağrıları


Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir.
- Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları.
- Göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları
- Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları
- Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları
- Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları
- Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları
- Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları
- Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları
- Saralılarda görülen baş ağrıları
- Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları
- Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları
- Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları
- Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları
- Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrıları
Baş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır. Aşağıdaki reçeteler; grip, nezle, soğuk algınlığı, yorgunluk veya sinir bozukluğundan kaynaklanan baş ağrılarını dindirmek için uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sarmısak
Hazırlanışı : 1 baş sarmısak, havanda dövülür. Alna konur.

beaverss
05-11-2015, 22:09
Başdönmeleri



Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır:
- Kulak ağrısı
- Araç tutmaları
- Ani hava değişimi
- Bazı göz hastalıkları
- İlaç zehirlenmeleri
- Düşük veya yüksek tansiyon
- Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları
- Kansızlık ve kan hastalıkları
- Mikrobik hastalıklar
- Beyin hastalıkları
- Sara ve bazı ruh hastalıkları
Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir. Basit baş dönmelerinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Anason, su.
Hazırlanışı : 1 çay bardağı suya 1 kahve kaşığı anason konur. 10 dakika demlendikten sonra içilir.



Bayılmalar


Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır. Ayrıca aşağıdaki reçeteleden biri de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Tuzlu su, havlu.
Hazırlanışı : Küçük bir havlu, tuzlu suya batırılır ve hastanın alnına konur. Sık sık değiştirilir.



Bel Ağrısı


Esaslı bir hastalıktan kaynaklanmayan bel ağrıları, çoğunlukla yorgunluk sonrası görülür. Dinlenmekle geçer. Uzun süren bel ağrılarında mutlaka doktora görünmek gerekir. Yorgunluktan doğan bel ağrılarında aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana
Hazırlanışı : Bele; dört kat lahana yaprağı konur, üstü sıkıca sarılır. İstirahat edilir.

beaverss
05-11-2015, 22:09
Bel Gevşekliği


Cinsel ilişki sırasında, meninin vaktinden önce boşalmasına verilen isimdir. Halk arasında erken boşalma. Tıp dilinde ise ejakulasyon denir. Nedeni çoğunlukla ruhsaldır. Tedaviye sinirleri dinlendirmek, açık havada dolaşmak, sabah akşam ılık banyo yapmak ve hazmı kolay şeyler yemekle başlanır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden biri de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Çörekotu, su.
Hazırlanışı : Her sabah, bir kahve kaşığı çörek otu az su ile içilir.



Bel Soğukluğu


Tıp dilinde Gonore denilen bir çeşit zührevi hastalıktır. Cinsi münasebetle bulaşır. İdrar yollarında acıma, yanma, şişlik ve akıntı ile belirir. Akıntı cerahatlıdır. Bu cerehat ellere bulaşacak ve eller de gözlere sürülecek olursa, körlüğe neden olabilir. Kadınlarda da, beyazımtırak cerahatlı akıntı, sık sık idrara gitme, idrar yaparken ağrı ve yanma ile kendini gösterir. Üreme organlarında akıntı görüldüğünde, mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Aksi halde kendisinde bel soğukluğu görülen, bu hastalığı cinsel ilişkide bulunduğu herkese bulaştırır. Aşağıdaki reçetelerden herhangi biri tedavi amacıyla kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz, su
Hazırlanışı : Yarım tencere suya, 1 demet maydanoz konur. Kaynatılır. Buğusunun üzerine oturulur. Aynı işleme iyileşinceye kadar devam edilir.



Boğaz Ağrısı


Havasızlıktan, toz, sigara içmek, burun tıkanıklığı, dişeti iltihabı gibi nedenlerden kaynaklanır. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Elma, papatya.
Hazırlanışı : 1 tane elma külde pişirilir. Sonra ikiye bölünür. Üzerine 5 tane papatya çiçeğinin tozu ufalanıp, boğazın iki yanına konulur, sarılır.



Boğaz İltihabı


Tıp dilinde Farenjit veya anjin adı verilen bu hastalığın nedenleri; nezle ve grip gibi ateşli hastalıklarla, havadaki zararlı maddeler, sinüzit, alkol veya sigaradır. Yapılacak ilk iş; istirahat etmektir. Mümkün olduğu kadar az konuşmak da yararlıdır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sirke, Adaçayı, Arpa, Havuç suyu
Hazırlanışı : Bir litre saf sirkeye batırılan tülbent, boğaza sarılır. Yatmadan önce de ayak tabanları sirke ile oğulup, kurulanır. Veya Ilık adacayı ile gargara yapılır. Yada aç karnına, taze sıkılmış havuç suyu içilir.Bir başka tedavi de Arpa çayı içilir.



Boğmaca


Bulaşıcı bir hastalıktır. Tıptaki adı Pertussis'dir. Çoğunlukla 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklarda çok görülür. Ortalama olarak 4-6 hafta devam eder. Hastanın burnu akar, nöbet halinde gelen öksürük görülür. Bazen kusmaya neden olur. Tedavi için kesin yatak istirahati şarttır. Hastaya sık sık fakat az miktarda yumuşak yiyecekler verilmelidir. Aşağıdaki reçetelerden herhangi biri tedavi maksadıyla kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Yumurta, bal
Hazırlanışı : 1 adet yumurta, katılaşıncaya kadar kaynatılır. Sarısı ile bir çorba kaşığı bal yenir. Günde bir kere uygulanır.



Boyun Tutulması


Soğuk almaktan, boynun çarpık durumda bir süre kalmasından veya nezleden kaynaklanır. Aşağıdaki reçetelerden birini uygulayın. 2 gün içinde geçmezse doktora başvurun.
Tedavi için gerekli malzeme : Çilek
Hazırlanışı : Yarım kilogram çilek, iyice ezildikten sonra, temiz bir tülbente konup, boyuna sarılır. 6 saat sonra sargı açılıp, ılık suyla yıkanır.



Böbrek Ağrısı


Böbrek ağrısının nedenleri çeşitlidir. Bunlar arasında: böbrek taşı, böbreklerden idrar akışının tıkanıklık nedeniyle düzensizliği, böbrek uru, böbreklerden çıkan zehirli atıkları mesaneye taşıyan borularda taş, ur veya kan pıhtısı, böbrek apsesi olabilir. Ağrılar sırasında terleme ve kusma da görülebilir. Aşağıdaki reçeteler tedavi amacıyla kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana
Hazırlanışı : Böbreklerin üstüne gelecek şekilde haşlanmış veya çiğ lahana yaprağı konup, sarılır.



Böbrek İltihabı


Böbreklerin iç kısımlarının iltihaplanmasıdır. Tıp dilinde piyelonefrit adı verilir. İki çeşiti vardır:
- Akut Böbrek İltihabı : Ani olarak ortaya çıkan, titreme, kaburga altlarında ve yanlarında başlayıp, kasıklara kadar yayılan bir ağrı ile kendini gösterir. Sık sık idrara gitmek ihtiyacı duyulur. İdrar çıkarken de yanma ve ağrı hissedilir. İlk önlem olarak belin iki yanına sıcak su torbası konur. Bol su, limonata ve açık çay içilir.
- Kronik Böbrek İltihabı : Akut böbrek iltihabının gereği gibi tedavi edilmemiş olması, kronik böbrek iltihabının başlıca nedenidir. Hastada iştahsızlık, ateş, halsizlik, baş ağrısı, ağrılı idrar etme ve bel ağrıları görülür. Yapılacak ilk iş, bol bol meyva suları içmek ve aşağıdaki reçetelerden birini uygulamaktır. Ayrıca tuz ve hayvani gıdalar azaltılmalıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kekik, su
Hazırlanışı : 1 çay bardağı kaynak suya, 2 kahve kaşığı kekik konur. 10 dakika bekletildikten sonra, süzülür ve bir kerede içilir.



Böbrek Kumu


Yeterince su içilmemesi, A vitamini eksikliği, böbrek üstü bezlerinin fazla çalışması ve bazı böbrek hastalıkları, böbreklerde kum birikmesine neden olur. Böbreklerde kum görüldüğü zaman aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kiraz sapı, su
Hazırlanışı : 4 bardak suya, 5 çorba kaşığı kiraz sapı konur. Kaynatılıp, süzülür. Günde 3 kere birer kahve fincanı içilir.



Böbrek Taşı


İdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr. Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olur. Göğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır. Böbrek taşlarını düşürmek için aşağıdaki reçetelerden faydalanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Gliserin, su
Hazırlanışı : 1 fincan suya, 1 kahve kaşığı gliserin konur. Karıştırılıp içilir.



Böcek Sokması


Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır. Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır. Daha sonra aşağıdaki reçetelerden biri uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Pırasa
Hazırlanışı : 1 adet pırasa uzunlamasına yarılıp, böceğin soktuğu yere sarılır. 1 saat sonra yıkanır.



Bronşit


Akciğerlere giden havayollarının iç yüzündeki zarın iltihaplanmasıdır. Akut ve kronik olarak iki gruba ayrılır.
- Akut Bronşit : Genellikle grip, kızamık, boğmaca veya tifo gibi hastalıklar sırasında görülür. Sisli ve soğuk havalarda çok rahatsız olurlar. Hastalığın başlangıcında kuru ve ağrılı öksürük, az yapışkan balgam, sonraları sümüksü cerahatli balgam ile hafif ateş ve halsizlik görülür. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
- Kronik Bronşit : Bu çeşit bronşitte; havayollarını yağlayan bezler büyümüş, iç yüzlerinde bulunan tüyler görevini yapamaz olmuştur. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Her iki bronşitte de yapılacak ilk iş sigarayı bırakıp istirahat etmektir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Okaliptus yaprağı
Hazırlanışı : Kuru okaliptus yaprakları, ince ince kıyılır. Pipoya doldurulup içilir.



Burkulmalar


El ve ayak bilekleri herhangi bir kaza sonucu burkulabilir. Bu gibi durumlarda, bilekte ağrı ve şişme görülür. Yapılacak ilk iş, burkulan yeri rahat bir duruma sokmaktır. Sonra aşağıdaki reçetelerden arzu edilen uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana
Hazırlanışı : Burkulan yere çiğ lahana yaprağı sarılır. 15 dakikada bir değiştirilir.



Burun Ahtapotu


Burunda et büyümesinden kaynaklanan bu hastalığa tıp dilinde Adenoid ve Polip denir. Hastanın burnundan soluması güçleşir. Daha çok ağzından nefes alıp verir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Tereotu, pamuk
Hazırlanışı : 1 avuç tere otu ezilir. Suyuna batırılan pamuk, burun içindeki ete sürülür. Bu işlem günde üç kere tekrarlanır.



Burun Akıntısı


Burun akıntısının nedeni; nezle, saman nezlesi, sinüzit, müzmin nezle, alerjik burun iltihabı veya burna herhangi birşey kaçmış olmasıdır. Ayrıca kızamık başlangıcında da görülür. Burun akıntısını tedavi etmek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon, su.
Hazırlanışı : 1 su bardağı ılık suya 10 damla limon suyu konup, karıştırılır. Burna azar, azar çekilir. Günde 3 kere tekrar edilir.



Burun Kanaması


Çeşitli nedenlerden kaynaklanan burun kanamalarına tıp dilinde epistaksis denir. Genç erkeklerde genellikle ergenlik dönemlerinde, genç kızlarda ise, çoğunlukla aybaşı kanamaları sırasında görülür. Bir de; yüksek tansiyonun neden olduğu burun kanamaları vardır. Gençlerde görülen ve önemli olmayan burun kanamaları çok kolay durdurulur ve korkulacak bir şey yoktur. Tansiyon yüksekliğinden kaynaklanan ve genellikle orta yaşlarda görülen burun kanamalarını durdurmak ise biraz zordur. Yapılacak ilk iş hastayı hemen oturtmak, başını öne doğru hafifçe eğip, burnunun kanayan deliğini on dakika kadar bastırmak, bu sırada ağızdan nefes almasını ve yutkunmasını söylemektir. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden de faydalanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Turşu suyu.
Hazırlanışı : 1 su bardağı turşu suyu az aralarla burna çekilir.



Burun Tıkanıklığı


Saman nezlesi ve sinüzitte görüldüğü gibi, başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. Burun tıkanıklığını gidermek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Papatya, su
Hazırlanışı : 4 su bardağı suya, 2 çorba kaşığı papatya çiçeği konur. Kaynatılır. Buharı derin derin solunur.

beaverss
07-11-2015, 07:13
Hastalıklar ve Tedavileri

Bazı bitkisel ilaçlar ve tedavisinde kullanılan hastalıklar


AKCİĞER RAHATSIZLIKLARI: Isırgan tohumu, karabiber, mürsafi, bal ve hardal eşit miktarda karıştırılır ve sabah akşam birer çorba kaşığı yenir.

ASTIM: 1 lt. suya 1 tutam Mersin yaprağı veya ısırgan konur ve 10 dk. kaynatılıp demlenir ve süzülür. Günde 8-10 çay bardağı, şekersiz olarak içilir. 1 lt.sıcak suya 5 yemek kaşığı Isırgan otu konur, 5 dk. sonra süzüp günde 8-10 bardak şekersiz içilir.

BÖBREK VE MESANE TAŞI: 1 lt. suya birer tutam Kırkkilit otu, Mısır püskülü ve Kiraz sapı konur, 5 dk. kaynatılır ve süzerek günde 2-4 bardak içilir. Ağrıyı dindirmek içinse; 1 lt. suya birer tutam Keten tohumu ve Meyan kökü ko- nur, 15 dk. kaynatılıp süzülür ve günde 3-4 bardak, aç karnına içilir.

CİLT HASTALIKLARI: 80g. ravent çini, 1kg bal ile karıştırılarak günde 3 öğün aç karnına 1 tatlı kaşığı yenir.

DAMAR TIKANIKLIĞI: 250g.Hayıt tohumu, 6lt suda yarım saat kaynatılır ve günde 3 öğün, aç karna, bir çay bardağı içilir. ( Tansiyon düşürücü etkisi vardır.)

NEFES DARLIĞI: Bir miktar Deniz kadayıfı, toz haline getirilir. Ihlamur içine 1 çay kaşığı oranında katılarak kaynatılıp içilir.

ÖKSÜRÜK: Günde 20g.'dan fazla olmamak kaydıyla, Defne tohumu bal ile karıştırılıp yenir. 100g. toz zencefil ve 100g. toz zerdeçal 1kg bal ile karıştırılarak günde 3 öğün aç karna, 1 tatlı kaşığı yenir.

AĞRI KESİCİ : Hardal tohumu, Kekik yağı, Nane, Papatya

ANTİSEPTİK: Acıelma yağı, Adaçayı, Ardıç tohumu, Defne yaprağı, İğde çiçeği, Karabaş yağı, Karanfil, Kebabiye, Kekik, Muskat, Mürsafi, Nane yağı, Oğulotu, Okaliptüs yağı, Sığla yağı

UYUZ: Kekik Nane

YANIK: Badem yağı, Haşhaş yağı, Keten yağı

YARALAR: Acıelma yağı,Bademyağı, Biberiye, Civanperçemi, Halile, Kudret narı

YATIŞTIRICI: Anason, Defne yaprağı, Fesleğen, Gelincik çiçeği, Ihlamur, Kafur, Kakule,Lavanta, Oğulotu

MİDE RAHATSIZLIKLARI: Acıelma yağı, Ardıç tohumu, Dağçayı, Defne yaprağı,Fesleğen, Havuç tohumu, Kakule, Karanfil, Kekik,Kınakına

BAŞ AĞRISI:Arslanpençesi, Biberiye, Ihlamur, Kekik, Kereviz tohumu, Nane

HASTALIKLAR VE BİTKİLERLE TEDAVİ
AĞIZ YARALARI: Sirke ve susam yağı karışımı ile gargara yapılabilir Birer çorba kaşığı böğürtlen yaprağı, hunnap, mercimek ve sinirli yapraktan oluşan karışımı kaynatıp, ılıkken gargara yapabilirsiniz. Kuru üzüm, anason ve balı aynı ölçüde karıştırıp, yaraların üzerine sürebilirsiniz. Bol kekik çiğneyin.

AKCİĞER RAHATSIZLIKLARI: Isırgan tohumu, karabiber, mürsafi, bal ve hardal eşit miktarda karıştırılır ve sabah akşam birer çorba kaşığı yenir.

ALERJİ: 100gr. ısırgan otu + 100gr. kırkkilit otu karışımını çay gibi demleyip, günde 3 çay bardağı içmek ve bu tedaviye en az 20 gün devam etmek gerekir. Şahtere otu çay gibi demlenip, sabah akşam 1 su bardağı içilebilir. Birer çorba kaşığı Acı yonga ve Ravend çini, demlenip sabah akşam birer bardak içilir. Kaşınan bölgeye Oğulotunu haşlayıp ezerek koyarsanız kaşıntı geçer.

APANDİSİT: Bu hastalığı önleyici en etkili şey, Böğürtlen çayıdır.

ARPACIK: 1 çay bardağı sıcak suya bir tutam papatya konur ve bir müddet sonra süzülerek bununla göze masaj yapılır. Bu tedavi 2 saatte bir, 5-10 dakika tekrarlanır.

ASTIM: 1 lt. suya 1 tutam Mersin yaprağı veya ısırgan konur ve 10 dk. kaynatılıp demlenir ve süzülür. Günde 8-10 çay bardağı, şekersiz olarak içilir. 1 lt.sıcak suya 5 yemek kaşığı Isırgan otu konur, 5 dk. sonra süzüp günde 8-10 bardak şekersiz içilir.

BADEMCİK: Kekik gargarası çok etkilidir. Balık yağı içirilmelidir.

BASUR: Zulumba ve Üzerlik tohumu eşit oranlarda katıştırılıp, sabahları aç karnına 1 çay kaşığı yenir.

BAŞ AĞRISI: Baş ağrısının pekçok sebebi olabilir. Etkili tedavi için bu sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. 1 bardak sıcak suya birer tutam lavanta, papatya, nane, biberiye ve kekik konur, 5 dk. sonra süzerek günde 2-4 bardak içilir.

BÖBREK VE MESANE TAŞI: 1 lt. suya birer tutam Kırkkilit otu, Mısır püskülü ve Kiraz sapı konur, 5 dk. kaynatılır ve süzerek günde 2-4 bardak içilir. Ağrıyı dindirmek içinse; 1 lt. suya birer tutam Keten tohumu ve Meyan kökü ko- nur, 15 dk. kaynatılıp süzülür ve günde 3-4 bardak, aç karnına içilir.

CİLT HASTALIKLARI: 80g. ravent çini, 1kg bal ile karıştırılarak günde 3 öğün aç karnına 1 tatlı kaşığı yenir.

DAMAR TIKANIKLIĞI: 250g.Hayıt tohumu, 6lt suda yarım saat kaynatılır ve günde 3 öğün, aç karna, bir çay bardağı içilir. (Tansiyon düşürücü etkisi vardır.)

DUDAK ÇATLAMASI: Balmumu ve gülyağı birlikte eritilerek çatlaklara sürülür. Susam yağı da iyi bir koruyucudur.

ERGENLİK SİVİLCELERİ: Şap ve narkabuğunu sirkeli suda kaynatıp bu su ile sivilceleri silmek yararlıdır.

GASTRİT: Hergün kahvaltıdan önce 1 çay kaşığının dörtte biri oranında Hardal tohumunu, ılık su ile içmek ve bu tedaviyi 20 günlük kür halinde yapmak faydalıdır.

GUATR: Tere tohumu, nöbet şekeri veya bal ile eşit oranlarda karıştırılıp yenir. Deniz süngeri kurtulup toz haline getirilir ve balla karıştırılarak yenir.

KALP KRİZİ: Ökseotu çayı, Melisa çayı ve Adaçayı içmek kap krizini önleyici etkiye sahiptir. Ayrıca Civanperçemi, Atkuyruğu ve kekik oturma banyoları da yararlıdır.

KANSIZLIK: 50g. Kınakına, 1kg siyah kuru üzüm ve 1/2kg Mürdüm eriği ile, 3lt suda bir müddet kaynatılır ve günde 3 öğün içilir.

KAS ERİMESİ: Günde 3-4 bardak Aslanpençesi çayı yudum yudum içilmelidir.

KEMİK ERİMESİ: Günde 3-4 bardak Civanperçemi çayı yudum yudum içilmelidir.

KİREÇLENME: 400g. Ardıç tohumu, 1kg bal ile karıştırılır ve bu karışımdan, günde 3 öğün, aç karnına, 1 tatlı kaşığı yenir.

NEFES DARLIĞI: Bir miktar Deniz kadayıfı, toz haline getirilir. Ihlamur içine 1 çay kaşığı oranında katılarak kaynatılıp içilir.

ÖKSÜRÜK: Günde 20g.'dan fazla olmamak kaydıyla, Defne tohumu bal ile karıştırılıp yenir. 100g. toz zencefil ve 100g. toz zerdeçal 1kg bal ile karıştırılarak günde 3 öğün aç karna, 1 tatlı kaşığı yenir.

PROSTAT: 100g. Eğir kökü, 5lt suda, 2.5lt kalıncaya dek kaynatılır. Günde 3 öğün, yemeklerden yarım saat önce, 1 çay bardağı içilir. Aynı miktarda Kereviz tohumu da aynı şekilde hazırlanarak günde 3 öğün, yemeklerden 15dk. önce, 1 çay bardağı içilir.

ROMATİZMA: Hardal tohumu dövülüp, bal ile karıştırılarak yenir. Ayrıca, ağrılı bölgeye sürülür. Aşağıdaki yağlar belli oranlarda karıştırılıp ağrılı bölgeye tatbik edilir; Pelesenk yağı : 100g. Kekik yağı : 70g. Alabalık yağı : 50g. Karanfil yağı : 25g.

SEDEF HASTALIĞI: 50g. Isırganotu, 50g. Şahtereotu ve 50g. Civanperçemi 1 lt. sıcak suda 15 dakika bekletilip süzülür ve günde 3-4 bardak içilir.

ŞEKER HASTALIĞI: 1 lt. sıcak suya 20g. Mersin yaprağı konup 5-10 dakika demlenir ve gün boyu içilir. 250g. servi kozalağı, 250g. pelinotu ve 100g. melisa 2.5lt. alkole konur. Hava almayan bir kapta 45 gün bekletilir ve günde 3 üğün, aç karna, 1 kahve fincanı suya 8-10 damla damlatılarak içilir.

beaverss
07-11-2015, 07:14
Bazı Hastalıklar ve tedavileri 8



U,Ü,V,Y,Z

Uçuk


Dudakta veya burun kenarında hafifçe şişmiş, kırmızı ve ağrılı bir leke şeklinde beliren bir hastalıktır. Nedeni, tükürükte bulunan bir çeşit virüstür. Daha ziyade ateşli hastalıklar ve soğuk algınlığı sırasında görülür. Tıp dilinde Herpes simplex denir. Dudak veya burun kenarında meydana gelen kırmızı lekeler, bir süre sonra su toplar, küçük kabarcıkar meydana gelir. Birkaç gün sonra da sararırlar ve kabuk bağlarlar. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon suyu.
Hazırlanışı : Uçukların üzerine günde birkaç kere limon suyu sürülür.





Unutkanlık


Herhangi bir hastalığa bağlı olmayan unutkanlığın tedavisinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Günlük, çekirdeksiz kuru üzüm.
Hazırlanışı : Ayda 3 gün arka arkaya, 3 gram günlük ile birlikte 10 tane çekirdeksiz kuru üzüm yenir. Bu işlem her ay aynı şekilde tekrarlanır.





Ur


Vücudun herhangi bir yerinde görülen şişliklere halk arasında ur, tıp dilinde ise tümör denir. İyi huylu, kötü huylu ve iltihabi olmak üzere üç çeşidi vardır. İyi huylu urların tedavisinde, aşağıdaki reçeteler uyulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Semiz otu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 avuç semiz otu konur. 20 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Semiz otları urun üzerine sarılır.





Üre-Üremi


Karaciğerde meydana gelip, kan vasıtasıyla böbreklere taşınan ve idrarla dışarı atılan zararlı maddelere üre denir. Ürenin, idrarla dışarıya atılmayıp, vücutta kalmasından meydana gelen hastalığa da üremi denir. Nedeni, böbrek hastalıkları ve prostat büyümesidir. Hastada devamlı baş ağrısı, görme bulanıklığı, hıçkırık, gündüzleri uyuma ihtiyacı ve geceleri de uykusuzluk görülür. Vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Ayrıca tedaviye yardımcı omak amacıyla hastanın üşütmemesi, yorulmaması, düzenli beslenmesi, sigara veya alkolü bırakması gerekir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 6 tane lahana yaprağı konur. 20 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer kahve fincanı içilir.





Uykusuzluk


Tıp dilinde insomnia denilen uykusuzluğu doğuran nedenler çeşitlidir. Örneğin yorgunluk, mide şişkinliği, hazımsızlık, zayıflatıcı veya uyarıcı ilaçlar, fazla sıcak, rahatsız edici ışık, gürültü sinir bozukluğu, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, ağrılar, kalp veya akciğer hastalıkları, ateş, kaşıntı, günlük olayların etkisi, yatağın uygun olmaması, tedirginlik gibi nedenler uykusuzluğa neden olur. Uykusuzluğu doğuran nedeni bulmak gerekir. Basit uykusuzluklarda yatmadan önce sigara, çay, kahve gibi şeyler içmemek, müzik dinlemek, yatak odasını havalandırmak, bir bardak sıcak süt içmek ve sıcak banyo yapmak çok faydalıdır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kakule, su.
Hazırlanışı : Yatmadan 1 saat önce kabukları çıkarılmış 5 tane kakule yenip üzerine bir bardak su içilir.





Uyurgezerlik


Tıp dilinde Somnambülizm adı verilen bu hastalıkta hastanın şuuru uykuda olduğu halde, duyu organları uyanıktır. Belirtileri hastaya göre değişir. Bazıları uykularında gezer; bazıları ise uykularında konuşur, bağırır, el ve kol işareti yapar. Uyandıkları zaman da uykularında yaptıklarını hatırlamazlar. Daha çok ruhsal bir bozukluğun ifadesidir. Ayrıca başından yaralanmış olanlarda, kanlarındaki şeker oranı düşük veya beyin damarlarında sertleşme olanlarda da uyurgezerlik görülebilir. Bazı kimselerde ise genetiktir. Uykuda gezen hastaların devamlı olarak ailesi tarafından kontrol altında tutulması, başına gelecek herhangi bir kazayı önlemesi açısından faydalıdır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Şerbetçiotu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam şerbetçiotu konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür.





Uyuz


Serkopt denilen gözle zorlukla görülecek kadar küçük olan uyuz böceğinin, üst derinin altına girerek meydana getirdiği kaşındırıcı ve bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Özellikle el, bilek, parmak araları, koltuk altları, karın bölgesi ve kaba etlerde şiddetli kaşıntılar ve çizgi şeklinde yaralar görülür. Yapılacak ilk iş hastanın ve ilişkide bulunduğu kimselerin bütün çamaşırlarını, elbiselerini, yatak örtü ve çarşaflarını yıkamaktır. Sonra aşağıdaki reçeteler uygulanır. Her ilaç tatbik edildikten bir saat sonra yıkanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Şeftali veya söğüt yaprağı.
Hazırlanışı : Bir avuç şeftali veya söğüt yaprağı iyice dövülüp, uyuz olan yerlere konur. Bu işlem 3 gün arka arkaya uygulanır.





Üşümek


Bazı kimseler, üşümeyi gerektirecek hastalıkları olmadığı halde üşüdüklerinden yakınırlar. Bu şikayetleri, kalorisi yüksek şeyleri yemekle geçer. Ayrıca aşağıdaki reçeteleri uygulamak da faydalıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sarımsak, ceviz.
Hazırlanışı : Her öğün 2 diş sarımsakla 6 tane ceviz yenir.



Varis


Damarların büyümesi ve şişmesine varis denir. Çoğunlukla bacağın alt kısımlarında görülür. Nedeni ayakta fazla durmak, şişmanlık, kan damarlarındaki kapakların düzensiz çalışması veya jartiyer kullanmaktır. Belirtileri, deri yüzeyindeki damarlar eğri, büğrü olup şişerler. Deri rengini kaybeder. Akşam saatlerinde de ayak bilekleri şişebilir. Banyodan sonra, aybaşı halinde, sıcak havalarda veya uzun süre ayakta kaldıktan sonra, yorgunluk, bacaklarda ağrı, karıncalanma ve dolgunluk hissedilir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır ve kabız olmamaya dikkat edilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon suyu.
Hazırlanışı : Her akşam, bacaklar limon suyu ile aşağıdan yukarı doğru ovulur. Sonra, 1 karış yükseğe konup, dinlendirilir.





Varis Ülseri


Daha çok, bacağın alt kısmında görülen yuvarlak bir yaradır. Nedeni, varisli yerde meydana gelen herhangi bir yaralanmadır. Hastalık bacağın alt kısmında, bileğe yakın bir yerde yuvarlak bir yara olarak ortaya çıkar. Ayak bileği şişer, deri esmerleşir ve bazen de ağrı hissedilir. Doktor tedavisi şarttır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Ceviz veya fındık, su.
Hazırlanışı : Altı bardak suya 1 avuç kabukları çıkarılmamış ceviz veya kabuklu fındık konur. Yarım saat kaynatıldıktan sonra süzülüp, ülserli yere pansuman yapılır.





Veba


Bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. Veba mikrobunu taşıyan farelerin pireleri tarafından insanlara geçer. Nedeni, pisliktir. Pis ve güneş girmeyen yerler veba için en uygun ortamlardır.
Hastalık, mikrop kapıldıktan sonra gelen 2-8 gün içinde kendini gösterir. Hastada, aniden başlayan baş ve sırt ağrıları, ateş, titreme, kusma, nefes darlığı, halsizlik, deri lekeleri, burun kanaması, kan tükürme, kasık ağrıları ve devamlı dalgınlık görülür. Dili de kahverengi ve kurudur. Yapılacak ilk iş hastayı tecrit etmektir. Çevresindeki sağlıklı kimselerin de koruyucu aşı olması gerekir. Bugün için önemi kalmayan ve eski devirlerde olduğu kadar çok görülmeyen bu hastalığın tedavisi için geç kalmadan sağlık kuruluşlarına haber vermek gerekir.





Verem


Akciğer veremi, tüberküloz, fitizi diye bilinir. Nedeni, koch basili denilen ufak kıvrık içinde küçük noktacıklar görülen çomak şeklindeki verem basilidir. Verem mikrobu insan vücuduna çeşitli yollardan girebilir. Bu yolların başında, solunum yolları gelir. Hastalık, çoğunlukla veremlinin balgamı veya veremli ineklerin sütü ile bulaşır. Sağlık şartlarına uymamak, aşırı yorgunluk, üzüntü, grip, boğmaca, kızamık veya şeker hastalığı vücudun direncini kaybetmesine ve hastalığın ihtimalinin artmasına neden olur.
Verem, üç devrede gelişir. Birinci devrede, hastada genel yorgunluk, iştahsızlık, sırt ağrıları, öksürük, ve 38 dereceye varan ateş görülür.Verem basili bu devrede tüberkül adı verilen iltihaplı bölgeler oluşturur. İkinci devrede hiç bir belirti görülmeyebilir. Fakat basiller bütün vücuda yayılarak deri, eklemler, kemikler, böbrekler, bağırsaklar, karın ve beyin zarına yerleşirler. Bu devrede tedaviye başlanmamışsa, vücudun direnci azalmaya başlar. Üçüncü devrede, varem basilleri kan veya lenf kanalları yoluyla yayılmaya devam eder. Hastada, yorgunluk, balgamlı öksürük, akşamları yükselen hafif ateş, iştahsızlık ve gece terlemeleri görülür. Bu devrede, tedavi edilmezse, diğer akciğer de hastalanabilir. Tedaviye 4 ila 9 ay kadar devam etmek gerekir. Tedavinin ilk şartı temiz ve açık hava, bol gıda ve üzüntüsüz bir hayattır. Aşağıdaki reçeteler tedavi amacıyla kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Isırganotu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam ısırganotu konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer kahve fincanı içilir.

beaverss
07-11-2015, 07:14
Yanıklar


Sıcak bir şeyin veya yakıcı bir maddenin etkisiyle vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen hücre ve doku bozulmasına yanık denir. Yanıklar ikiye ayrılır:
- Basit Yanıklar : Bunlar, deride hafif bir kızarıklık meydana getiren yanıklardır. Bir süre sonra, içi su dolu kabarcıklar ortaya çıkar. Bunları, kesinlikle patlatmamak gerekir. Yapılacak şey gerekli ilacı sürüp iyileşmesini baklemektir.
- Önemli Yanıklar : Yanık alanı büyük ve derinliği de fazla ise, önemli bir yanık var demektir. Bu gibi durumlarda mutlaka hastaneye başvurmak gerekir.
Basit yanıkların tedavisinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Çürük elma, tuz. veya Patetes
Hazırlanışı : Bir tane çürük elma ezildikten sonra, üzerine 1 kahve kaşığı tuz ekilip, yanığın üzerine konur. İkincisi; Çiğ Patates dilimlenerek yada rendelenerek yanık üzerine konur.





Yaralar


Herhangi bir kaza sonucu deride meydana gelen yarılma, kesilme, ezilme veya parçalanmalara yara denir. Birçok çeşidi vardır. Ateşli silahlar, batıcı veya delici aletler, yakıcı maddeler veya hayvan ısırmaları sonucu meydana gelen yaraların, hiç vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gerekir. Yaralar, temizlik şartlarına uyulmayıp da, mikrop kapacak olursa, yara yerinde şişme, kızarma, ateş ve ağrı görülür. Bu da, yaranın iltihaplandığına işarettir. Bu durumdaki yaralar, gereği gibi tedavi edilmeyecek olursa, yaradan dağılan mikroplar vücudun diğer tarflarına da yayılıp çok tehlikeli hastalıkara yol açabilir. Yaralanmalarda yapılacak ilk iş; akan kanı durdurmaktır. Kanı durdurmak için, kanayan yerin üstüne gaz bezi veya temiz bir bez parçası konup, iyice bastırılır. Kan bir süre sonra durur. Kanama durduktan sonra bez kaldırılır, yaranın üzerine bir parça tentürdiyot sürülüp, yara temiz bir gaz bezi ile sarılır. Kan fışkırarak akıyorsa, yaranın üzerine gaz bezi yea temiz bir bez parçası bağlandıktan sonra, kanayan yere bastırılır. Sonra ipin uçları, bir parça çubuğa bağlanıp, döndürüle döndürüle iyice sıkılaşması sağlanır. Ve hiç vakit kaybetmeden hastaneye götürülür. Basit yaralarda aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz tohumu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 100 gram maydanoz tohumu konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Bu suyla pansuman yapılır.





Yılancık


Küçük yara veya sıyrıklardan giren mikropların neden olduğu ve tıp dilinde Erizipel denilen bir çeşit deri hastalığıdır. Halk arasında kızılyürük denir. Mikrop kapıldıktan bir kaç saat veya birkaç gün sonra; hastada ateş ve titreme görülür. Bilhassa, yüz, burun kanatları veya baldırlarda; çevresi kabarık, yaygın kızarıklık ve ağrı görülür. Bu bölge, bir süre sonra şişer, deri gerilir. Ayrıca iştahsızlık ve baş ağrısı da görülebilir. Yılancık ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır. Bunun için de iyi bir tedavi şarttır. Tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. Ayrıca doktorun tavsiyelerine uyulup, aşağıdaki reçeteler de ugulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limonata, alkol.
Hazırlanışı : Bir bardak limonataya 5 damla alkol konup günde 1 kere içilir.





Yılan Sokması


Yılan zehiri çok çabuk ve şiddetli tesir gösteren zehirlerdendir. Ancak, bu zehirler ağızdan alındıkları zaman zehirlemezler. Zehirli yılanların çoğu büyük başlıdır. Bazılarının başları da üç köşelidir. Uzun kıvrık dilleri ve çatallı dişleri vardır. Soktukları zaman; dişlerinin dibinde bulunan bezden salgıladıkları zehiri, dişin içindeki kanal vasıtasıyla, soktukları yere aktarırlar. Orada ağrı, şişme ve kızarma görülür. Bazı kimselerde de yılan zehirinin çeşidine göre, kusma, baygınlık, titreme, nefes darlığı, uyuklama veya kısmi felç görülür. Yılan sokan kimseye zehir bütün vücuda yayılmadan önce aşağıdaki işlemi yapmak gerekir. Sokulan yer kol veya bacakta ise; yaranın üst tarafına sıkı bir bağ yapılır. Sonra alkole bandırılmış veya ateşte kızartılmış bıçak, çakı veya jiletle yara kanatılır. Arkasından, ağzın etrafına ve dudaklara zeytinyağı sürülür. Sokulan yer emilip, tükürülür. Aynı işlem 3-4 kere tekrarlanır. Sonra madeni bir şey ateşte kızdırılıp, sokulan yer dağlanır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden biri veya bir kaçı uygulanır. Zehirlenme belirtileri varsa vakit kaybetmeden hastaneye götürmek gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Turunç.
Hazırlanışı : Bir adet turuncun suyu sıkılıp, Yılanın ısırdığı yere dökülür.





Yorgunluk


Uzun süre çalışmaktan sonra görülen durumdur. Organların sürekli olarak yorgunluğu sonucu bozulmasına da sürmenaj denir. Gereği gibi çalışmama, isteksizlik, halsizlik, baş veya sırt ağrıları, hazımsızlık, huzursuzluk ve huysuzluk, can sıkıntısı gibi belirtilerle ortaya çıkar. En kolay tedavi, ılık duş alıp, istirahat etmektir. Sabah akşam, kol ve bacakları soğuk su ile yıkamak da çok faydalıdır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Taze fasulye, su.
Hazırlanışı : Taze fasulye yemeği yenir. Veya taze fasulyeler yeteri kadar suda haşlanıp, günde 3 kere birer çay bardağı suyu içilir.





Zatülcenp


Akciğerleri saran zarın iltihaplanması sonucu görülen bir hastalıktır. Tıp dilinde plörezi denir. Nedeni, zatürree, verem veya akciğer absesinden yayılan iltihaptır. Tedaviye vakit geçirmeden başlamak gerekir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 6 tane lahana yaprağı konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer kahve fincanı içilir. Aynı işlem her gün tekrarlanır.





Zatürree


Halk arasında akciğer iltihabı tıp dilinde ise pnömani denir. 3 çeşidi vardır.
- Lober Pnömoni : Pnömokok adı verilen mikropların neden olduğu had akciğer iltihabıdır. Mikroplu tozlar, fazla yorgunluk, soğuk algınlığı veya uzun süre güneşte kalmak hastalığın zeminini hazırlar. Hastalık ani baş ağrısı, titreme, kusma ve sırt ağrıları ile başlar. Ateş, 40 dereceye kadar yükselir. Fakat 10. günden sonra düşmeye başlar. Öksürük, kısa sürelidir. Balgam, kanlı ve yapışkandır. Hastanın yüzü kızarmış, dudaklarının etrafı kabarmış, cildi kuru ve dili de paslıdır. Geceleri kriz gelebilir.
- Virüs Zatürreesi : Virüslerin neden olduğu bir çeşit zatürreedir. Ya aniden ya da bir soğuk algınlığı sonunda görülür. Lober pnömoniden daha hafif geçer. Hastalığın ateşi 39 dereceye kadar yükselir. Kendini son derece yorgun hisseder. Öksürüğü kuru fakat az balgamlıdır. Kol ve bacaklarında da ağrılar vardır.
- Bronköpnomoni : İyi tedavi edilmeyen grip, boğmaca, bronşit veya kızamıktan sonra ortaya çıkan bir hastalıktır. Nedeni, akciğer ve bronşların yer yer iltihaplanmış olmasıdır. Hastalık, bronşit gibi başlar, tedbir alınmazsa, 2-3 gün içinde ağırlaşır. Ateş sabahları 38 derece iken akşamları 40 dereceye kadar yükselir. Hastada öksürük, cerahatli ve bazen de kanlı balgam görülür. Halsizdir, nefes almakta güçlük çeker, rengi de soluktur. Doktor tedavisi şarttır. Diğer tarftan, hasta istirahat ettirilir ve morali üstün seviyede tutulur. Yanına fazla misafir kabul edilmez. Ağrı olan tarafına içine sıcak su doldurulmuş şişe konur. Sıcak su buharı teneffüs ettirilir. Ateşi yükseldiği zaman da; vücudu ıslak bezle silinir. Ateş düşürücü ilaçlar verilmez. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Saf zeytinyağı.
Hazırlanışı : Dörder saat arayla birer çorba kaşığı saf zeytinyağı içilir.





Zayıflık


Vücut yeterli derecede beslenmezse, kilo kaybeder. Bu durum, bir çok müzmin hastalıklarda ve had hastalıkların hemen hemen hepsinde görülür. Zayıflık, belirli bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, ilk önce onu tedavi etmek gerekir. Şişmanlamak için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kişniş, üzüm pekmezi.
Hazırlanışı : Bir su bardağı üzüm pekmezi ile 4 çorba kaşığı kişniş yenir.





Zihin Yorgunluğu


Aklın geçmiş olayları, öğrenilen şeyleri saklayıp, zamanı gelince şuur üstüne çıkarıp, hatırlaması kabiliyetine hafıza denir. Bu yeteneklerin geçici olarak kaybolmasına da zihin yorgunluğu denir. Zihin yorgunluğunu gidermek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Elma, kereviz.
Hazırlanışı : İki adet elma ile 2 adet kerevizin suları çıkarılır. Karıştırıldıktan sonra içilir.





Zona


Göğüs veya gövdede ya da yüzde ve gözde, çoğunlukla yalnız bir tarafta olmak üzere görülen ve sinirler boyunca yakıcı ağrılara, zona veya herpes zoster denir. Hastalık başladıktan birkaç gün sonra ağrıların olduğu yerde, bir kırmızılık ve ortasında içi su dolu küçük kabarcıklar görülür. Bu belirtiler bir hafta kadar devam eder. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sirke, zeytinyağı, su.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı soğuk su ile 1 kahve fincanı sirke karıştırılır. Hastalıklı yerlere kompres yapılır. Sonra zeytinyağı ile ovulur.

beaverss
07-11-2015, 07:14
Bazı Hastalıklar ve tedavileri 7



P,R,S,Ş,T

Prostata sebzeli tedavi

Karnıbahar ve brokoli "Prostat Kanseri" riskini düşürürken özellikle de pişmiş domatesin prostat kanserini önleyici bir etkisi bulunuyor. Ayrıca E vitamini içeren yiyecekler de hastalık riskini yüzde 34 azaltıyor. Mayo Clinic tarafından yapılan bir araştırmaya göre karnıbahar ve brokoli prostat kanseri riskini düşürüyor. Dr Alan R. Kristal başkanlığında bir ekibin yaşları 40 ile 64 arasında değişen prostat kanseri başlangıçlı 628 erkekle aynı yaştaki 602 kansersiz erkek üzerinde yaptıkları araştırma sonuçlarına göre sebze ağırlıklı beslenen erkeklerde prostat kanseri riski diğerlerine oranla yüzde 35 daha az.

Dr. Kristal araştırma ile meyvelerin prostatlar araştırma ile meyvelerin prostat kanseri üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını ancak sebzelerin içerdikleri izotyonisate maddesi nedeniyle etkili olduklarını açıkladı. Amerika'da yaklaşık 15 dakikada bir erkeğin prostat kanserinden öldüğünü yılda yaklaşık 40 bin erkek ölümlerine akciğer kanserinden sonra ikinci sırada prostat kanserinin geldiğini açıklayan Dr Kiristal 1989'dan itibaren prostat kanseri vakalarında önemli artışlar yaşandığını söyledi.

PSA- Prostat anti-geni
Prostat anti-geni, prostat dokuları tarafından meydana getirilen sperm birikmesini sağlayan proteinleri yok edin bir enzimdir Bu enzimin çoğalması prostat kanseri anlamına gelir.

PSA testi
Kanser tedavilerinde belirtilen kanıt haline gelmesi beklendiği takdirde tedavide çok geç kalındığını söyleyen Minesota Clinic Üroloğu Dr Michael L Blute "PSA testi sayesinde prostat kanseri tedavisinde büyük ilerlemeler kaydettik. Test ile bütün prostat kanserlerinin yüzde 60'ı dokulara ve vücudun diğer bölümlerine yayılmadan keşfedilebiliyor."Dr Blute'un söylediğine göre prostat kanserinin tedavisi kanserin prostatla sınırlı kalmasına, diğer organlara yayılıp yayılmamış olmasına bağlı olarak değişir. Yeni geliştirilmiş bir prostat kanseri tedavisi olmadığını belirten Dr. Blute, bugüne kadar yapılan çalışmaların prostat kanserinin genetik olmadığını gösterdiğini, bilim adamlarının beslenmeyle bağlantılı olmasından şüphelenmesine rağmen yine de kesin nedeninin bilinmediğini bildiriyor. Dr. Blute, son dönemde Amerika'daki yükselen prostat kanseri vakaları olmasına rağmen genetik araştırmaların sürmesi ve bireylerin bilinçlenmesine bağlı olarak 2005 yılı itibariyle düşüşler yaşanacağına inandığını söylüyor.




Paratifo



Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur. Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar.



Parmak Ağrıları



Parmak ağrılarını gidermek için ; Ağrıyan parmağın, birinci eklemi ovulur. Bir elma ikiye bölünüp, Ateşte pişirilir, ılıdıktan sonra ağrıyan parmakların üzerine konur. Soğuyuncaya kadar bekletilir.



Paslı Dil



Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir.



Peltelik



Dil peltekliğinin nedenleri çeşitlidir: Müzmin nezle, bademciklerin hastalanmasından dolayı burundan konuşma, kısmi sağırlık, yarık damak bu duruma neden olabilir. Burundan konuşma şeklinde görülen pelteklikte aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Nane, bal, papatya çiçeği.
Hazırlanışı : Bir çay fincanı süzme bala, 2 çorba kaşığı nane ve 2 çorba kaşığı papatya çiçeği konur. Hafif ateşte ısıtılarak macun yapılır. Sonra dilin üstü, altı bununla ovulur. Her gün tekrarlanır.



Prostat Büyümesi



Prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur. Prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir. Ancak tedavi maksadıyla aşağıdaki reçeteler uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Mazı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam mazı konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer çorba kaşığı içilir.

beaverss
07-11-2015, 07:14
Prostat İltihabı


Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker. Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır. Ayrıca 6 hafta süreyle aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Servi yaprağı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam servi yaprağı konur. 20 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer kahve fincanı içilir.





Prostat Kanseri


Prostat bezinin genişleyip, büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastanın karın bölgesinin alt kısımlarında ve bacak aralarında ağrı vardır. Bazen sırtta ve kollarda da ağrı hissedilir. Doktor tedavisi gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Atkestanesi, su.
Hazırlanışı : Bir tencere suda 2 avuç atkestanesi haşlanır. Günde 5 tane yenir.





Rahim Egzaması


Rahimden gelen cerahatli akıntının neden olduğu bir çeşit egzamadır. Rahimde veya vajina çevresinde kızarma ve şişlikler görülür. Bu şişlikler bir süre sonra su toplayıp, kabuklanır. Kaşıntı, zonklama ve yanma hissedilir. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, su.
Hazırlanışı : Bir su bardağı soğuk suya 1 çorba kaşığı bal konur. Karıştırılıp hepsi bir kerede içilir.





Rahim İltihabı


Rahimim iç yüzünün iltihaplanmasına tıp dilinde endometri denir. Nedeni, belsoğukluğu, doğumdan ve çocuk düşürdükten sonra rahimde parça kalması veya rahim düşüklüğüdür. Hastanın karın bölgesi hassastır, vajinadan cerahatli ve sümüğe benzer akıntı gelir. Aybaşı kanamaları fazla olur. Bacaklarda ve leğen kemiği bölgesinde ağrı vardır. Bu ağrılar dinlenmekle geçer. Doktora başvurmak gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Tereotu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam tere otu konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Sabahları aç karnına, birer çay bardağı içilir.





Rahim Kanaması


Bu hastalık, aybaşı hali dışında görülen aşırı kanamalarla kendini gösterir. Aybaşı hali sırasında da sancı olmaz. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Fesleğen.
Hazırlanışı : Bir avuç fesleğen ezilerek suyu çıkarılıp, 1 kave fincanı içilir. Aynı işlem, şikayetler kesilinceye kadar tekrarlanır.





Rahim Kanseri


Çoğunlukla rahim boynunda ve vajinanın başlangıç kısmında meydana gelen bir hastalıktır. Çok düşük yapan veya çok doğuran kadınlarda daha fazla görülür. Tıp dilinde uterus kanseri denir. Vajinadan kan veya fena kokulu akıntı gelir. Böyle durumlarda, vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Menekşe çiçeği, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya, 1 tutam kuru menekşe çiçeği konur. Kaynatıldıktan sonra 20 dakika bekletilip, süzülür. Bu suyla rahim yıkanır.





Rahimde Polip


Rahimde meydana gelen ve nohut büyüklüğünde olan renkli yumrulara rahim polip'i denir. Nedeni, rahimin iç yüzünü örten zarın iltihaplanmış olmasıdır. Aybaşı halinde aşırı kanama, rahim akıntısı ve arasıra gelen karın ağrıları ile kendini gösterir. Kesin tedavisi ameliyattır.





Rahim Sarkması


Bazı kadınların vajina veya rahimleri bacaklarının arasına doğru sarkar. Bu durum, yaşlı kadınlarda görüldüğü gibi gençlerde de görülebilir. Nedenleri, müzmin öksürük, ıkınma, ağır şeyler kaldırma, aşırı yorgunluk, rahim ur veya polipleri, doğum sırasında destekleyici kas ve bağların zayıflamış olması veya aileden gelen eğilimdir.





Rahim Urları


Çoğunlukla doğum yapmamış kadınlarda görülür. Bazı urlar zararsızdır. Ancak aybaşı günlerinde gecikme, kilo kaybı, kansızlık ve adet görmenin ikinci ve üçüncü günlerinde haddinden fazla kanama varsa, geç kalmadan bir doktora başvurmak gerekir. Ayrıca hastada idrar yapma ihtiyacı fazlalaşır, leğen kemiği bölgesinde ağrı vardır.





Raşitizm


Çocuklarda görülen bir çeşit kemik hastalığıdır. Nedeni, yeteri kadar D vitamini almamaktır. Çoğunlukla yeteri kadar güneş görmeyen, sıhhi olmayan, rutubetli, karanlık ve basık tavanlı evlerde yaşayan, yeteri kadar süt içmeyen ve haddinden fazla miktarda unlu gıdalarla beslenen çocuklarda görülür. Hastalık genellikle 2 yaşında ortaya çıkar. Çocukta huysuzluk ve devamlı terleme görülür, iştahı azdır. Bazıları kabızlık çeker, bazıları da ishal olurlar. Adaleleri gevşektir. Derileri soluk ve kansızdır. Dişleri geç çıkar ve erken çürür. Ayakta durmayı ve yürümeyi geç öğrenir. Bacak kemikleri çarpıktır. Düztabanlık görülür. Deniz, kum veya güneş banyoları, kış aylarında da, haftada 3 kere ılık banyo yaptırmak yaralıdır. Aşağıdaki reçeteler de kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Zeytinyağı veya cevizyağı.
Hazırlanışı : Hastanın vücudu zeytinyağı veya cevizyağı ile ovulur. 6 saat sonra ılık banyoda yıkanır.

beaverss
07-11-2015, 07:15
Romatizma


Umumiyetle eklem, kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklara romatizma denir. Romatizma ağrıları, vücudun her tarafında görülebilir. Halk arasında, romatizma ağrılarına yel denir. Şişmanlık, hormon dengesizliği, karaciğer yetersizliği, beslenme dengesizliği, mide ve bağırsak bozuklukları, çürük dişler, sinüzit, bademcik iltihapları ve yaşlılık romatizmayı hazırlayan nedenlerin başında gelir. Ayrıca, soğuk ve rutubet de çok önemli rol oynar. Romatizmalı yerlerde ağrı, yanma veya üşütme ve şişlikler görülür. Ağrı bazen dayanılmaz dereceye varır. Hareket etmekte de güçlük çekilir. Tedavi edilmezse, kalp kapağı hastalığı veya bir başka hastalığa neden olur. 3 çeşit romatizma vardır:
- Akut eklem romatizması.
- Romatoid artrit.
- Dejeneratif romatizma.
Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Elma, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 3 tane kabukları soyulmamış elma doğranır. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Yemeklerden sonra birer çay bardağı içilir.



Saç Dökülmesi


Günde, normal olarak 80 saç kılı dökülür. Bundan fazla dökülme yaşın ilerlemiş olması, bazı ateşli hastalıklar, tiroid hastalıkları, kansızlık, verem, şeker hastalığı gibi bütün vücudu etkileyen hastalıklardan sonra görülür. Tıp dilinde alopesi adı verilen saç dökülmesi; basit saç dökülmesi ve pelad olmak üzere iki çeşittir. Saç dökülmesini önlemek ve saçları uzatmak amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Yulaf sapı, su.
Hazırlanışı : Altı bardak suya 1 avuç yulaf sapı konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Suyu ile saçlar yıkanır.






Saçların Kepeklenmesi


Kafatası derisi üzerinde meydana gelen gevşek pul şeklindeki kabuklara kepek denir. Kuru ve yağlı olmak üzere iki çeşidi vardır. Yağlı sarımtırak görünüşteki kepeklenmeye, tıp dilinde sebore denir. Nedeni, derinin en üst kısmında bulunan tabakanın, ürettiği fazla parçalardır. Bunlar, çoğunlukla saçlar tarandığı zaman dökülür. Tedavinin ilk şartı; temizlik ve fazla miktarda unlu şeyler yememektir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Tuz, su.
Hazırlanışı : Saçlar önce tuzlu su sonra bol su ile yıkanır. Her gün tekrarlanır.






Saçkıran


Tıp dilinde tinea tonsurans denilen saçkıran, bir çeşit mantarın neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Hiç vakit kaybetmeden tedavi etmek gerekir. Saçkıranlı hastanın tarağını kullanmak veya şapkasını giymekle bulaşır. Tedaviye, hastalıklı yerdeki saçları kesmek veya traş etmekle başlanır. Saçlar, haftada iki kere yıkanır. Aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sarımsak.
Hazırlanışı : Saçkıranlı yer, ustura ile hafifçe çizilir. Sonra ortasından kesilmiş bir diş sarımsak sürülür.





Saç ve Sakal Ağarması


Yaş ilerledikçe saça ve sakala rengini veren maddenin yapımı azalır, bir süre sonra da tamamen kesilir. Kumral ve kızıl saçlar, daha erken beyazlaşır. Genç yaşlarda görülen beyazlaşmalar ise, ırsidir. Tedavisi yoktur. Ancak aşağıdaki reçeteler uygulanarak boyanabilirler.
Tedavi için gerekli malzeme : Reyhan, tereyağı.
Hazırlanışı : İki tutam reyhan 2 çorba kaşığı tereyağında pişirilir. Soğuduktan sonra beyaz yerlere sürülür.

beaverss
07-11-2015, 07:15
Safra Kesesi İltihabı


Safra kesesi taşlarının neden olduğu bir çeşit iltihaplanmadır. Tıp dilinde kolesistit denir. İki çeşidi vardır.
- Müzmin safra kesesi iltihabı :
Safra kesesi büzülür, gereği gibi çalışamaz hale gelir. Hastanın karnında, özellikle yemeklerden sonra gaz ve gerginlik vardır. Ayrıca; sağ taraftan başlayıp, kaburgaların altına kadar yayılan geçici bir ağrı ve sarılık nöbetleri de görülür. Tıp dilinde kronik kolestit denir. Bu hastalık genellikle 40 yaşını geçmiş şişman kadınlarda görülür.
- Akut Safra Kesesi İltihabı :
Bilhassa, safra yollarına yerleşmiş taşın neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde akut kolestit denir. Hastada karnın sağ üst kısmına gelen ani, şiddetli ve çabuk gelişen, sırta, hatta sağ omuzun ucuna kadar yayılan ağrı vardır. Ateş artar, kusma ve bulantı görülür. Her iki çeşit safra kesesi iltihabında da; vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Ameliyat gerekebilir. Ameliyat gerekmeyen durumlarda veya safra kesesi iltihaplanmasını önlemek ve safra akımını kolaylaştırmak amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam maydanoz konur. 5 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 2 kere birer çay bardağı içilir.





Safra Taşları


Safra koyulaşması sonucu meydana gelen taşlara halk arasında safra taşı, tıp dilinde ise kolelitiasis denir. Yapılarında kolestrin bulunur. Bazı safra taşları, rahatsızlık vermez. Bazıları da safra kanalını tıkar. Çok şiddetli, batıcı bir ağrı, bulantı ve kusma yapar. Hasta yerinde duramaz olur. Bu olayların hepsine birden safra kesesi krizi denir. Düşmeyen veya alınmayan safra taşları, safra kesesinin iltihaplanmasına da neden olur. Safra taşlarının neden olduğu rahatsızlıkları gidermek için doktor müdahalesi gerekir. Ancak, ameliyat gerekmediği hallerde aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Gliserin, su.
Hazırlanışı : Bir su bardağı suya 1 kahve kaşığı gliserin karıştırılıp içilir.





Sağırlık


Sonradan meydana gelen sağırlıkları doğuran nedenler çeşitlidir. Mesela; dış, orta veya içkulak bozuklukları, beyin hastalıkları veya histeri, geçici sağırlığa neden olabilir. Gerçek nedeni bulmak doktorun işidir. Geçici sağırlıkların tedavisinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Pelin, su.
Hazırlanışı : İki bardak suya 2 tutam pelin konur. 20 dakika kaynatıldıktan sonra temiz bir şişeye süzülür. Her 2 kulağa günde 3 kere ikişer damla damlatılır.





Sakal İltihabı


Sakal kılının kolayca koparılması ve kopan kılın ucunda da cerahat damlacığı görülmesi şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Tıp dilinde sikozis denen bu hastalığa, stafilokok cinsi mikroplar neden olur. Sakal diplerini oksijenli su ile yıkadıktan sonra aşağıdaki reçetelerden herhangi biri uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 avuç doğranmış maydanoz konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülüp, sakal dipleri yıkanır. Yüzün tamamı da yıkanabilir.

beaverss
07-11-2015, 07:15
Salgın Menenjit


Menegokok adı verilen bir çeşit mikrobun; beyin zarına yerleşmesi ve orada iltihaplanmalar meydana getirmesi sonucu ortaya çıkan bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalıktır. Hastalık, boğazlarında mikrop taşıyan hastalar veya kendileri hasta olmadıkları halde boğazlarında menenjit mikrobu taşıyan sağlam kimseler tarafından bulaştırılır. Hastalık çoğu kere üşüme, titreme ve ateşin birdenbire yükselmesiyle başlar. Halsizlik, başağrısı, ve kusma görülür. Dudak ve burun deliklerinin kenarlarında uçuklar belirir. Gözlerini açmakta zorluk çeker. Bir süre sonra, ensesi sertleşmeye ve başını öne eğememeye başlar. Hiç vakit geçirmeden tedaviye başlamak şarttır. Aksi halde, ölümle sonuçlanabilir. Bu günkü tedavi yöntemleri sayesinde hastanın sağlığına kavuşması mümkündür. Salgın menenjit salgını sırasında sağlıklı kimseler hastalarla görüşmemelidir. Kalabalık yerlere gidilmemelidir. Bütün vücudun, özellikle ağız ve burunun temiz tutulması gerekir.





Saman Nezlesi


Ot veya bitki tozlarının neden olduğu bir çeşit alerjik hastalıktır. Tıp dilinde pollenosis veya alerjik rinit denir. Daha ziyade, çiçeklerin açtığı aylarda görülür. Hastada şiddetli aksırmalar, burun tıkanıklığı, gözlerde kızarma ve sulanma, fazla miktarda berrak burun akıntısı ve öksürük görülür. Tedavinin ilk şartı, çiçeklerin açtığı sıcak ve rüzgarlı günlerde kırlara gitmemek ve güneş gözlüğü kullanmaktır. Aşağıdaki reçeteler tedavi amacıyla kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Meşe ağacı kabuğu, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 tatlı kaşığı ufalanmış meşe ağacı kabuğu konur. Kaynatıldıktan sonra temiz ve ince bir tülbentten süzülür. Buruna çekilerek sümkürülür.





Sara


Bir çeşit sinir hastalığıdır. Nedeni beynin çalışmasında görülen bir anormalliktir. Tıp dilinde epilepsi denir. Grand mal ve petit mal olmak üzere iki çeşidi vardır.
- Grand Mal :
Saranın ağır şekline grand mal denir. Hasta nöbet gelmeden önce aura denilen bir devre geçirir. Bu sırada da, nöbetin geleceğini anlar. Bu devrede, kulak çınlaması, belirli bir yerde ağrı, titreme vardır. Ne olduğunu anlayamadığı bir koku hisseder. Kısa bir süre sonra da, şuurunu kaybederek yere düşer. Vücudunda kuvvetli çırpınmalar başlar. Kol ve bacakları ritmik bir şekilde kasılıp, gevşer. Ağzı köpürür, dilini ısırabilir, farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletini koyabilir. Bir süre sonra da kasılmalar azalır, derin bir soluk alarak sakinleşir ve kendine gelir.
- Petit Mal :
Saranın hafif şeklidir. Bu çeşit saralıda şuur kaybı görülür fakat, kasılma ve gevşemeler görülmez. Hatta bazen çevresindekiler kriz geçirdiğini bile anlamaz. İlkyardım olarak, kriz geçiren hastanın yaralanmasını önleyici tedbirler alınır. Dilini ısırmaması için de temiz bir mendili top yaparak ağzına koymak faydalıdır. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Üzerlik, su.
Hazırlanışı : Bir kahve kaşığı üzerlik tohumu, havanda dövüldükten sonra az suyla içilir.





Sarılık


Safranın kana karışıp, bütün dokuları hatta göz aklarını bile sarıya boyaması ile ortaya çıkan bir hastalık belirtisidir. Tıp dilinde ikter denilen sarılığın üç çeşidi vardır.
- Hemolitik sarılık :
Kandaki alyuvarların tahrip olması sonucu safra, kana karışır. Hastanın idrar rengi normal, büyük tuvaleti ise koyudur.
- Hepatik sarılık :
Bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabıdır. Karaciğer hücreleri şişer ve safra yolları tıkanır. Belirtileri, yavaş yavaş görülür. Hastada ateş, iştahsızlık, ishal ve kusma vardır. En çok görülen sarılık çeşidi budur.
- Obstrüktif sarılık :
Nedeni, safra kanallarının tıkanmış olmasıdır.
Ortak belirtileri ise şunlardır. Hastalığın neden olduğu sarı renk, önce göz aklarında görülür. Sonra yüz, boyun, gövde, kol ve bacaklara kadar yayılır. İdrarın rengi sarı ile koyu kahverengi arasında değişir. Ciltte de kaşıntı vardır. Büyük abdest, kil renginde ve fena kokuludur. Tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. Sıkı bir perhiz uygulanır. Aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Pazı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 avuç doğranmış pazı konur. Haşlandıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer çay bardağı içilir.





Sedef Hastalığı


Nedeni, kesinlikle bilinmeyen bir hastalıktır. İrsi veya sinirsel olduğu söylenmektedir. Tıp dilinde psoriasis denir. Daha çok, baş derisinde, dizlerde ve dirseklerde veya tırnaklarda meydana gelen düzensiz kırmızı lekelerle kendini gösterir. Lekeler, gümüş renginde ve pul pul olup, deriden yüksektir. Kaşıntı yoktur. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Ardıçkatranı, saf alkol, eter
Hazırlanışı : 5 gram ardıçkatranı, 4 gram saf alkol ve 4 gram eter karıştırılıp merhem yapılır. Deri sabunlu su ile yıkandıktan sonra sürülür.



Ses Kaybı


Sesin tamamen kaybolmasına, tıp dilinde afoni denir. Tam veya kısmi olabilir. Nedeni, boğaz veya gırtlak hastalıkları, konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalanması veya sinir bozukluğudur. Tedaviye geçmeden önce, gerçek nedeni bulmak gerekir. 1-2 gün içinde geçmeyen ses kayıplarında doktora başvurmak gerekir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Turp, su.
Hazırlanışı : Altı bardak suya 1 tane turp doğranır. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülüp, gargara yapılır.



Ses Kısıklığı


Boğaz veya gırtlağın, dışarıdan gelen organizmalar tarafından istila edilmesi sonucu ortaya çıkar. Nedeni, soğuk algınlığı, bağırmak, çok konuşmak, boğazı tahriş edici duman veya benzeri gazlar veya boğaz iltihabıdır. Kısa sürede geçmeyen ses kısıklığında, doktora başvurmak gerekir. Kısa süreli ses kısıklığının tedavisinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kereviz yaprağı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 kahve fincanı ufalanmış kereviz yaprağı konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülüp, gargara yapılır.



Sık Sık İdrara Çıkma


Günde 4 veya 6 kez idrara gitmek normal sayılır. Bu sayı, içilen su miktarına göre değişir. Toplam idrar miktarı, 8 su bardağı kadardır. Bu miktarda ve idrara gitme sayısında fazlalık olduğu zaman gençlerde şeker hastalığı, ihtiyarlarda böbrek hastalığı veya prostat büyümesi düşünülebilir.

beaverss
07-11-2015, 07:15
Sıraca


Tıp dilinde scrofula denir. Bir çeşit kronik deri veremidir. Nedeni, boyundaki lenf bezlerinin veremidir. Daha ziyade boyun bölgesinde ve yüzde acısız şişliklerle ortaya çıkar. Bir süre sonra patlayan bu şişliklerden irin akar. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Ceviz yaprağı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 40 gram ceviz yaprağı konur. Haşlandıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer çorba kaşığı içilir.



Sıtma


Anofel adlı sivrisineğin sokmasıyla, insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren, kimi zaman da başka bir hastalık gibi görülen ve tedavi edilmezse, öldüren bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde malarya denir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : İncir, sirke.
Hazırlanışı : Dört bardak sirkeye 10 tane kuru veya yaş incir konur. 2 saat bekletildikten sonra süzülür. İkişer saat arayla 2 tane incir yenir.



Siğiller


Derinin üst tabakasının büyümesi sonucu ortaya çıkar. Nedeni, bir çeşit virüstür. Tıp dilinde verrü denir. Aynı kişide bir yerden diğer bir yere bulaşabilir. Daha ziyade, parmak, ayak ve yüzün çeşitli yerlerinde, yuvarlak deriden yüksekte ve çilek görünümünde kabartılar halinde görülür. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : İncir dalı veya yaprağı.
Hazırlanışı : Yeni koparılmıış incir dalı veya yaprağından çıkan süt, siğillerin üzerine sürülür. Aynı işlem sabah akşam tekrarlanır.



Sinir Ağrıları


Bu çeşit ağrılar, genelikle küt ağrı şeklindedir. Vücudun her yerinde hissedilebilir. Ama, çoğunlukla kalp çevresindeki ağrılardan şikayet edilir. Bazı kimseler de başlarını tıpkı bir çember gibi sıkan baş ağrılarından şikayet ederler. İşte bu çeşit ağrılar, bedeni bir arızadan kaynaklanmıyorsa, sinirsel ağrılardır. Bu gibi şikayetlerde aşağıdaki reçetelerden herhangi biri kullanılanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana, süt.
Hazırlanışı : Dört su bardağı süte 10 tane lahana konur ve 15 dakika kaynatılır. Ilıdıktan sonra, lahana yaprakları ağrıyan bölgeye konur.



Sinir Bozukluğu


Hayat şartlarından fazlasıyla etkilenenlerde görülebilen, esasta önemli bir kaynağı olmayan bir rahatsızlıktır. Devamlı olarak endişe içinde olmak şeklinde görülenine anksiete, ruhi ve bedeni bitkinlik şeklinde görülenine de depresyon adı verilir. Hasta hayattan zevk almaz, her zaman mutsuzdur, huzursuzdur, sinirlidir. Uykuları düzensizdir. Gerçekte bir hastalığı olmadığı halde çeşitli hastalıkların varlığından şikayet eder. Tedaviye hayatının iyi yanlarını görmeye alışmakla başlanır. Sinirlenmekten kaçınmak, her kötü olayın iyi bir tarafı olduğunu görmeye alışmak, düzenli bir hayat sürmek gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden herhangi biri de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Yonca, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 3 tutam yonca konur. Haşlandıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer çorba kaşığı içilir.



Sinire Bağlı Hazımsızlık


Sinir sisteminin düzenli, uyumlu çalışmasını kaybetmesi sonucu ortaya çıkar. Ayrıca, alkol kullanmak, fazla sigara içmek, haddinden fazla çay, kahve veya süt içmek, çabuk ve gereği gibi çiğnemeden yemek yemek şikayetlerin artmasına neden olur. Hastanın karnında ağırlık hissi vardır, midede gurultu, yanma veya ekşime görülebilir. Geğirir, gaz çıkarır. Yorgunluk, baş ağrısı, çarpıntı ve unutkanlıktan da şikayet edilir. Aşağıdaki reçetelerden faydalanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kimyon tohumu, su.
Hazırlanışı : Bir su bardağı kaynak suya 1 kahve kaşığı kimyon tohumu konur. 10 dakika bekletilir. Yemeklerden sonra içilir.



Sinire Bağlı Kusma


Sinir sistemindeki düzensizlikten kaynaklanan bir durumdur. Ağıza su gelmesi şeklinde de görülebilir. Herşeyden önce, sinirlenmemeyi, düzenli bir hayat sürmeyi alışkanlık haline getirmek tedavinin ilk şartıdır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden herhangi biri de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Ihlamur, su.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı kaynak suya 1 kahve kaşığı ıhlamur konur. 5 dakika bekletilip süzülür. Suyuna 1 kahve kaşığı süzme bal ilave edilip, yemekten sonra içilir. Aynı reçete adaçayı ile de hazırlanabilir.



Sinüzit


Çene, alın ve şakak kemikleri içinde bulunan ve buruna açılan içleri hava dolu boşlukların, sinüslerin iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Had ve müzmin olmak üzere iki çeşidi vardır. Nedeni burun iltihabı, nezle, grip, alerji, burundaki şekil bozuklukları veya buruna kaçan yabancı cisimlerdir. Hastanın yüzünde zonklayıcı bir ağrı, burnunda tıkanma, akıntı ve baş ağrısıyla birlikte gelen ateş görülür. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler ugulanır.

beaverss
07-11-2015, 07:16
Siroz


Karaciğer dokularının harap olması ve karaciğerin sertleşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Tıp dilinde cirrhosis denir. Beslenme, hazımsızlık ve fazla miktarda alkol bazen de safra yollarının tıkanması sonucu görülür. Hastanın karnı su toplar, ayak bilekleri şişer, iştahı azalır ve arasıra da kusar. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kiraz çöpü, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 1 avuç kiraz çöpü konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer su bardağı içilir.



Sivilceler


Yağ bezelerinin fazla çalışmasından, hormon veya metabolizma bozukluklarından kaynaklanan en küçük çıbanlara sivilce denir. Sivilceleri sıkmamak, tuzsuz, yağsız ve baharatsız şeyler yemek gerekir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Ekşi nar, sirke.
Hazırlanışı : Bir su bardağı ekşi narsuyu ile yarım su bardağı sirke karıştırılır. Bu suya batırılan pamukla, sivilcelerin üzerine kompres yapılır.



Siyatik


Üst bacağın arka kısmı, arka bacağın dış tarafı ve siyatik siniri boyunca yayılan ağrıya siyatik denir. Ağrı, bazen birdenbire gelir. Bazen de yavaş yavaş ilerler. Otururken, kalkarken, uzanırken hareketler zorlukla yapılır. Belkemiğinin aşağı bölgesi, hassastır. Ağrılar yürürken, öksürürken ve gerinirken daha da artar. Halk arasında sinir romatizması da denir. Nedeni, omurlar arasında kıkırdak disklerin yerinden oynaması, yani disk kayması, omurganın alt bölümünün iltihaplanmış veya zedelenmiş olması, dizkapağı iltihabı veya sinir iltihabıdır. Tedavinin ilk şartı yatak istirahatidir. Ayrıca yatak altına kalın bir tahta koymalı, iki yastıktan fazla da yastık kullanmamalıdır. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Andızotu.
Hazırlanışı : İki adet andızotu kökü dövülüp, ağrılı yerlere sürülür. 3 saat sonra ılık suyla yıkanır.



Skorbüt


C Vitamini eksikliğinin neden olduğu bir hastalıktır. Daha ziyade 5-6 ay süreyle yeteri kadar C vitamini alamayan çocuklarda ortaya çıkar. Hastada dermansızlık, zayıflama, ve kanamalar görülür. Yaraların iyileşmesi gecikir, diş etleri şişer ve mikrobik hastalıklara yakalanma ihtimali artar. Küçük çocuklara her gün 4 çorba kaşığı taze sıkılmış portakal, limon veya greyfurt suyu verilirse, skorbüt olmaları önlenmiş olur. Büyüklerde görülen skorbüt tedavisi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Çam yaprağı, su.
Hazırlanışı : Bir su bardağı kaynak suya, 1 tatlı kaşığı ince kıyılmış çam yaprağı konur. Yarım saat bekletildikten sonra süzülür, içilir.



Soğuk Algınlığı


Üşütmekten meydana gelen keyisizliği gidermek amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Toz şeker, karabiber, su.
Hazırlanışı : Bir tatlı kaşığı toz şeker ile 1 tatlı kaşığı toz karabiber karıştırılır. 1 bardak suda eritildikten sonra içilir.



Şarbon


Halk arasında karakabarcık da denilen bu hastalık daha çok kasap, çiftçi veya veterinerlerde görülen ve hayvanlardan, insanlara geçen mikrobik bir hastalıktır. Daha çok yüz, boyun veya kolda bir çıban çıkıp daha sonra patlar. Etrafında da siyah bir kabuk meydana gelir. Öldürücü bir hastalık olduğu için vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Doktora gidinceye kadar aşağıdaki reçeteler uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kuru soğan.
Hazırlanışı : Üç baş kuru soğan ezilir. Hastanın ayaklarına sürülüp, iyice örtülür.

beaverss
07-11-2015, 07:16
Şeker Hastalığı


Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir.
Şeker durumu Açken Yemekten 1-2 saat sonra :
- Normal kimselerde 80 mg. 140 mg.
- Orta derecede 130 mg. 190 mg.
- Ağır derecede 160 mg. 215 mg.
İki çeşit şeker hastalığı vardır.
- Şekersiz Diabet :
Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir.
- Şekerli Diabet :
Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir.
Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir.
İki çeşit şeker koması vardır.
- Diabetik Koma :
Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır.
- Şeker Eksikliği Koması :
Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir.
Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Karadut, su.
Hazırlanışı : Beş çorba kaşığı karadut ezilip, suyu çıkarılır. Yemeklerden 10 dakika önce, 1 su bardağı suya 10 damla konup içilir.



Şirpençe


Daha çok ense, sırt ve kaba etlerde beliren birçok çıbanların birleşmesi ile meydana gelen ve çabuk genişleyen bir çeşit kan çıbanıdır. Aşağıdaki reçeteler tedavi amacıyla uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Suteresi.
Hazırlanışı : Çıbanın üzerine, taze koparılmış suteresi yaprağı konur. 15 dakikada bir değiştirilir.





Şişmanlık



Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Yoğurt, patates.
Hazırlanışı : On gün süreyle sadece yoğurt ve patates yenir.



Tansiyon


Kan basıncına tansiyon denir. Kalp her kasılışında belirli miktardaki kanı atardamarlara pompalar. Bu sırada da, kan basıncı en yüksek seviyeye çıkar. Buna büyük tansiyon denir. Kalbin iki kasılışı arasında geçen zaman içinde ise, kan basıncı en düşük seviyeye iner. Buna da küçük tansiyon denir. Büyük tansiyon ile küçük tansiyon arasındaki fark da nabız basıncını gösterir. Tansiyon yaşa bünyeye ve tansiyon ölçüldüğü andaki ruhi veya bedeni duruma göre farklılık gösterir. Yaşlandıkça tansiyon yükselmesi normaldir.






Tansiyon Düşüklüğü


Büyük tansiyon, 11'den aşağı düştüğü zaman tansiyon düşüklüğü vardır. Bu duruma tıp dilinde hipotansiyon denir. Tansiyon, ateşli hastalıklar sırasında, büyük kanamalardan sonra, iç salgı bezi bozukluklarında veya herhangi bir hastalıktan sonraki iyileşme döneminde düşer. Bazı kadınların aybaşı hallerinde, veya sıcakta fazla ter kaybından sonra veya sinirli kimselerde de tansiyon düştüğü görülür. Devamlı olarak tansiyon düşüklüğü önemli bir hastalığın işareti olabilir.
Geçici tansiyon düşüklüğünde Tuzlu Ayran içilir.






Tansiyon Yüksekliği


Büyük tansiyonun kişinin yaşına göre yüksek olmasına halk arasında tansiyon yüksekliği, tıp dilinde ise hipertansiyon denir. Bir çok hastalıkta tansiyon yüksekliği görülür. Mesela kalbin sol bölümünün büyümesinde, böbrek hastalıklarında, damar sertliğinde, kan hücrelerinin çoğalmasında, şişmanlıkta ve iç salgı bezleri hastalıklarında kan basıncı artar. Tansiyon yüksekliğinin belirtileri arasında yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, baş dönmesi, uykusuzluk, baş ağrısı vardır. Tansiyonu normal seviyeye indirmek amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Çilek kökü, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 20 gram çilek kökü konur. Haşlandıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer kahve fincanı içilir.





Tavukkarası


Az aydınlık yerlerde, görememek şeklinde ortaya çıkan bir çeşit göz hastalığıdır. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Yeşil bakla, su.
Hazırlanışı : Altı bardak suya 1 avuç yeşil bakla konur. Haşlandıktan sonra, hepsi bir kerede yenir.





Temriye - Temreği


Bir çeşit deri hastalığıdır. Yer yer küme küme bir takım kızartılarla kendini gösterir. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Arpa.
Hazırlanışı : Bir çorba kaşığı arpa, ateşte yakıldıktan sonra külü temriyelerin üzerine sürülür.





Tırnak çatlağı


Tırnaklarda meydana gelen çatlakları tedavi etmek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon suyu, gliserin, kolonya.
Hazırlanışı : Küçük bir şişeye 1 çorba kaşığı limon suyu, 1 çorba kaşığı gliserin ve 1 çorba kaşığı limon kolonyası konur. İyice çalkalanıp, tırnakların üstü ovulur.





Tırnak İltihabı


Tırnak kenarlarında veya altında cerahat birikmesine, tırnak iltihabı denir. Nedeni, ufak kesikler veya sıyrıklar sonucu bakterilerin yerleşmesidir. İltihaplanan tırnağın kenarında kızarıklık görülür. Ağrı da vardır. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam maydanoz konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Maydanozlar, tırnağın üzerine konup, temiz bir bezle sarılır. Aynı işleme iltihap boşalıncaya kadar devam edilir.





Tifo


Mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalığın mikrobu çomak şeklindedir. Tifo basili adı verilen bu mikrop, çoğunlukla tifolu hastaların dışkılarında veya idrarlarında, kanlarında, tükürüklerinde veya vücutlarında görülen deri döküntülerinde bulunur. Tifo salgınına, lağım suları karışmış içme suları veya lağım suları ile mikroplanmış yiyecek maddeleri neden olur. Salgın daha ziyade yaz ve sonbahar aylarında görülür.
Hastalık, mikrop vücuda girdikten yaklaşık 7-15 gün sonra ortaya çıkar. Hastalığın ilk günlerinde yorgunluk ve baş ağrıları görülür. Fakat hasta yatmak ihtiyacını hissetmez. Birkaç gün sonra ateş yavaş yavaş yükselmeye başlar. İştahsızlık, baş ağrısı, burun kanaması, bronşit, mide ve bağırsak bozuklukları ile birlikte ishal görülür. İlk belirtilerin ortaya çıkmasını takip eden birkaç gün içinde ateşi daha da yükselir. Göğsünde karnında ve sırtında pire ısırığına benzeyen kırmızı lekeler belirir. Bu günler içinde tansiyon düşer, nabız da yavaşlar. Hastalığın üçüncü haftasında karın gerginleşir ve şişer. Dışkı ise yumuşaklaşır, bağırsak kanamaları görülebilir. Bademcikler iltihaplanmış, hasta zayıflamıştır. Üçüncü haftanın sonlarından itibaren, ateş düşmeye ve diğer belirtiler kaybolmaya başlar. Tifo kalbi, beyni, böbrekleri, akciğerleri, karaciğeri, göz ve kulak sinirlerini etkiler. Bu nedenle iyi tedavi şarttır.
Hastaya süt, yoğurt, ayran, hoşaf, meyva suları, limonata, portakal suyu, yumurta sarısı, yumurtalı çorbalar, iki kere çekilmiş etten yapılmış köfteler, sebze ve meyve püreleri verilir. Çok su içirilir.





Tifüs


Çok tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır. Halk arasında lekeli humma da denir. Bitler aracılığı ile bulaşır. Tifüsü doğuran nedenler; pislik, aşırı kalabalık yerlerde yaşamak, açlık ve yorgunluktur. Tifüs 12-14 gün devam eder. Riteksiyon denilen tifüs mikrobu, vücuda girdikten bir süre sonra; hastada halsizlik, baş ve bel ağrıları görülür, ateşi yükselir. Dudakları kurur, dili paslanır, yüzü kızarır. 4-5 gün içinde derinin üzerinde ufak kırmızı lekeler ortaya çıkar. Bazı hastalarda, sayıklama, bağırma ve tuvaletini altına kaçırması görülür. Hasta sağlıklı kişilerden ayrı bir yerde bakıma alınır. Eşyaları, bulunduğu yer dezenfekte edilir. Sulu ve sindirimi kolay yiyecekler verilir. İyi beslenir, vücut temizliğine çok dikkat edilir.





Titremek


Tıp dilinde Tremor denilen titremek, irade dışında meydana gelen bir hastalık belirtisidir. El ve ayak titremesi; daha ziyade, nevroz, isteri veya nevrasteninin belirtisidir. Hafif titremeler, genellikle, guatr, alkolizm, kurşun veya cıva zehirlenmesi ya da ihtiyarlığın işaretidir. Şiddetli titremeler parkinson hastalığı ve uyku hastalığında görülür.

beaverss
07-11-2015, 07:16
Bazı Hastalıklar ve tedavileri 6



M,N,O,Ö

Mafsal Ağrıları



Eklemlerde hissedilen ve çoğunlukla soğuk algınlığından sonra görülen ağrıları dindirmek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Acıhıyar.
Hazırlanışı : 1 tane acıhıyar ezilir. Çıkan suyu ile ağrıyan yerler ovulur.



Mantar Zehirlenmesi



Mantar yedikten bir süre sonra; şiddetli karın ağrısı, bulantı veya kusma, şiddetli derecede susama, vücutta soğuma ve morarma veya ishal görülürse, mantar zehirlenmesinden şüphe edilir. Bu durumda yapılacak ilk iş; hastayı kusturmaktır. Sonra gerekiyorsa, sunni solunum yaptırılır. Ağır vakalarda, hastayı mutlaka hastaneye götürmek gerekir. Aksi halde 48 ile 72 saat arasında ölümle sonuçlanabilir. Hafif vakalarda aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Sarımsak, limon suyu, su.
Hazırlanışı : 2 diş sarımsak dövülür. Üzerine 1 su bardağı limon suyu ve 1 su bardağı su konur. Karıştırıldıktan sonra içilir.



Meme Ağrısı



Memelerde hissedilen ağrıların nedenleri çeşitlidir. Örneğin, buluğ yaşındaki kızlarda, adet dönemlerinde, gebeliğin ilk zamanlarında görülen bu ağrılar, iğneleyici şekildedir. Buna, meme nevraljisi de denir. Aşağıdaki reçetenin 4-5 gün uygulanmasıyla geçmeyen meme ağrılarında doktora başvurmak gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Semizotu yaprağı.
Hazırlanışı : 1 avuç semizotu yaprağı iyice dövüldükten sonra temiz bir tülbentin içine doldurulup, memenin üzerine konur. Aynı işlem günde 3 kere tekrarlanır.



Meme Çıbanı



Memenin üzerinde, şişkinlik, kızartı, ağrı ve ateşle kendini belli eden içi irin dolu bir çıban görülür. Tedavinin ilk şartı temizlik kurallarına kesinlikle uymaktır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kara lahana, kafuru, zeytinyağı.
Hazırlanışı : Bir kaba 1 tane kara lahana yaprağı, 25 gram parçalanmış kafuru ve 2 çorba kaşığı zeytinyağı konur. Hafif ateşte ısıtılır. Sonra kabın içindeki karışım yine kabın içindeki lahana yaprağının üzerine doldurulup, memenin üzerine konur. Temiz bir tülbentle sarılır. Bu işlem 3 saat arayla tekrarlanır.



Meme İltihab



Doğumdan sonraki günlerde süt bezlerinin iltihaplanması sonucu, memelerde ateş ve ağrı hissedilir. Bu durum, bebeği emzirirken daha da ızdırap verici bir hal alır. Böyle durumlarda bebeği emzirirken, bebeğin burnu rahatça hava alacak şekilde bulunmalıdır. Emzirme süresi de, 15 dakikayı geçmemelidir. Memede biriken fazla süt de, lastik emicilerle boşaltılmalıdır. Bebeği emzirmeden önce annenin ellerini yıkaması ve yıkanmamış elleriyle memelerini tutmaması gerekir. Ayrıca memelerin üstünü temiz gaz bezi ile örtmek, bebeği emzirdikten sonra da çok sulu alkole batırılmış bir parça pamukla temizlemek lazımdır. Memelerin üzerine pudra dökülmemelidir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Maydanoz tohumu, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya 10 çorba kaşığı maydanoz tohumu konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 1 kere pansuman yapılır.



Meme Uçlarının Çatlaması



Doğumdan sonra geçen günlerde, bazı kadınlarda memelerin uç kısımlarının çatladığı görülür. Anne yavrusunu emzirirken, memesinde sancı hisseder. Bebek de, emdiği sütle beraber ağzına gelen kanı kusarak çıkarır. Böyle durumlarda yapılacak ilk iş, ucunda çatlak olan memeyi en az 24 saat dinlendirmektir. Bebek bu memeden emzirilmez. Memede biriken sütü de almak gerekir. Ayrıca tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Havuç.
Hazırlanışı : 1 bardak havuç suyu hazırlanıp, meme uçları sık sık ıslatılır. Aynı işlem, her gün yeni sıkılmış havuç suyu ile tekrarlanır.



Menenjit



Birtakım mikropların beynin üzerini kaplayan zara gelip, yerleşmesi ve orada iltihaplanma meydana getirmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastada aniden yükselen ateş ve şiddetli ağrılar görülür. Işığa bakamaz, boynunu bükemez, Hiç vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Ayrıca hastayı doktora götürünceye kadar aşağıdaki reçeteler uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Akasya yaprağı, akasya çiçeği.
Hazırlanışı : 10 bardak suya 1 avuç akasya yaprağı veya 3 çorba kaşığı akasya çiçeği konur. Kaynatıldıktan sonra süzülür. Soğuduktan sonra, bu suyla hastanın başı yıkanır.



Meni Azlığı



Bir milimetreküp menide en az yirmi milyon sperm bulunur. Spermin miktarı spermogram ile tespit edilir. Erkeğin menisi içindeki sperm mikroskop altında sayılır. Yirmi milyondan az sperm bulunduğu takdirde, sperm azlığından söz edilir. Sperm miktarını arttırmak için aşağıdaki reçeteler uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Anason, su.
Hazırlanışı : 1 çay bardağı sıcak suya yarım kahve kaşığı anason konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp içilir.



Menopoz



Adet kesimi, yaş dönemi diye de bilinen menopoz, kadınlarda 45-50 yaşları arasında başlayan, çeşitli organik ve psikolojik belirtiler gösteren bir dönemdir. Bu yaşlarda, aybaşı kanamaları azalmaya başlar. Önce birkaç ayda bir kere adet görmeye başlayan kadın, bir süre sonra tamamen kesilir ve çocuk yapma kabiliyeti kaybolur. Ancak cinsi arzuları kesilmez. Bu dönemde yorgunluk, baş dönmesi, çarpıntı, hazımsızlık, sinir bozukluğu, şişmanlama, tiroid bezinin büyümesi, migren, el ve ayak karıncalanması, huzursuzluk gibi belirtiler görülür. Bu devreyi en iyi şekilde atlatabilmek için mümkün olduğu kadar güneşli, temiz havadan yararlanmak ve beslenme kurallarına dikkat etmek, sık sık banyo yapmak da faydalıdır. Aşağıdaki reçeteler de adet kesiminde görülen şikayetleri gidermek amacıyla kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Papatya, su.
Hazırlanışı : Bir bardak sıcak suya 3 tane papatya konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp içilir. Günde 2 kere tekrarlanır.

beaverss
07-11-2015, 07:16
Mesane Taşı



İdrar torbası veya idrar yollarında meydana gelen taşlara; halk arasında mesane taşı, tıp dilinde kalkül denir. Boy şekli ve bileşimleri bakımından çeşitlidirler. Yerlerinde kaldıkları sürece pek rahatsızlık vermezler ama, yerlerinden ayrıldıklarında ağrı yaparlar. Ağrıyı hafifletmek için ağrının bulunduğu bölgeye ateşle ısıtılmış tuğla parçası veya içi sıcak su dolu bir şişe konulur. Ayrıca sıcak suya bastırılmış bir parça bezle de kompres yapılabilir. Taşları eritmek ve düşürmek maksadıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Şalgam, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya, 3 tane şalgam doğranır. 15 dakika kaynatılıp süzülür. Günde 3 kere birer çay bardağı içilir.



Mide ve Sindirim Sistemi Bozuklukları



Mide veya sindirim sisteminde görülen rahatsızlıkların çoğu, sinirlerin devamlı olarak gergin olmasından veya karaciğer hastalıklarından kaynaklanır. Çünkü sinir sisteminin bozulması, vücuttaki bütün salgı bezlerini, bu arada mide ve karaciğer salgı bezlerini de etkiler. Ayrıca, karaciğere dokunacak şeylerin devamlı olarak kullanılması da, sindirim sisteminde rahatsızlıkların doğmasına uygun zemini hazırlar.
Mide veya sindirim sisteminde meydana gelen rahatsızlıklar şöyle tespit edilir:
- Mide yanması, mide zafiyeti : Yemeğe başladıktan kısa bir süre sonra başlayıp, devam eden ağrılar.
- Mide iltihabı, onikiparmak ülseri : Yemek yedikten kısa bir süre sonra başlayan ağrılar.
- Mide ülseri : Yemek tedikten 2-3 saat sonra başlayan ağrılar.
Hepsinde de uyulması gereken kurallar kısaca şu şekide sıralanabilir.
- Yemeğe çiğ salata veya taze meyve ile başlamak sindirim sistemi için çok faydalıdır.
- Lokmalar iyice çiğnenmeli ve yavaş yenmelidir.
- Sofradan, tam manasıyla doymadan kalkmalıdır.
- Yemekte ve yemekten sonra fazla miktarda su içmemelidir.
- Çok sıcak veya çok soğuk şeyler yenmemelidir.
- Yemekleri her gün belirli saatlerde yemelidir.
- Yemekten sonra 1 saat kadar istirahat etmelidir.
Mide ve sindirim bozukluklarının tedavisinde aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kerviz kökü, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya 1 tane kereviz kökü konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Yemeklerden sonra ikişer çorba kaşığı içilir.



Mide Ağrısı



Mide veya karın ağrısı karnın üst kısmında, bazen de sırt bölgesinde hissedilir. Bu ağrılar bir takım hastalıkların belirtisidir. Örneğin; gastrit, kolit, sinirsel hazımsızlıklar, müzmin safra kesesi iltihabı, safra taşı, mide ülseri, veya mide kanserinde yukarıda tarif edilen şekilde ağrılar görülür. Kısa süreli mide veya karın ağrılarında tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır. 1-2 günde geçmeyen ağrılarda doktora başvurmak gerekir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kuru soğansuyu.
Hazırlanışı : 1 fincan suya, 5 damla kuru soğan suyu konur. İyice karıştırıldıktan sonra içilir. Aynı işlem günde üç kere tekrarlanır.



Mide Bulantısı



Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren hale bulantı denir. Nedenleri çok çeşitlidir. Yemeklerin mide ve bağırsaklarda gereği gibi hazmedilmemiş olması, mide, bağırsak, safra kesesi, karın zarı veya böbreklerde iltihaplanma, mikroplu hastalıklar, sigara tiryakiliği, alkoliklik ya da sinir bozukluğu mide bulantısına neden olabilir. 1-2 gün içinde geçmezse, doktora başvurmak gerekir. Mide ve bağırsak bozukluklarından kaynaklanan mide bulantılarının tedavisinde aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Nane, limon.
Hazırlanışı : 4 bardak suya 1 çorba kaşığı nane ve orta boyda bir limonun kabukları konup, 10 dakika kaynatılır. Süzüldükten sonra 1 çay bardağı içilir.



Mide Ekşimesi



Nedenleri çok çeşitli olan bir rahatsızlıktır. Hastanın midesinde yanma ile birlikte ekşime de vardır. Ağzına ekşi ve yakıcı bir sıvı dolar. Bu belirtiler aç veya tok karnına görülebilir. Ağır yemekler, bozulmuş yiyecekler, mide veya onikiparmak bağırsağı ülseri, safra kesesi iltihabı, mide ekşimesine neden olabilir. Tedavinin ilk şartı, hastalığı doğuran nedeni bulmaktır. Doktora gitmek gerekir. Mide ekşimesinden şikayet edenlerin, yemeklerini gayet iyi çiğnemeleri, biberli, baharatlı, ekşili, salamura yapılmış gıdaları terk etmeleri gerekir. Tedavi için aşağıdaki reçeteler de kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Karbonat, su.
Hazırlanışı : 1 su bardağı soğuk suya 1 kahve kaşığı karbonat konup, iyice karıştırıldıktan sonra içilir.



Mide Kanaması



Mide ülseri, mide kanseri veya mideye giren sert bir cismin yaptığı tahribat sonucu görülür. Hastanın gaitası kanlı ve kahve telvesi görünümündedir. Mide kanaması geçiren hastaya şu şekilde yardımcı olunur. - Telaşlanmayın, Hastayı hemen yatırın, Bir su bardağı soğuk sütü veya bir bardak soğuk suyu yavaş yavaş içirin. Bunların yerine ufak bir parça buz da yutturabilirsiniz. Mümkünse hastaneye götürün Kanama durdurulduktan sonra, havuç suyu içirilebilir.



Mide Kanseri



Tedavi edilmeyen mide ülseri, müzmin gastrit ve çok içki içmenin neden olduğu bir çeşit kanserdir. Hastanın göğüs boşluğunda, yanma ve ağrı, sık sık susama, bulantı, kusma, kansızlık, ruhi çöküntü, az idrar ve sert büyük abdest görülür. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, iyileşme ihtimali o kadar fazla olur. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Karanfil, su.
Hazırlanışı : Bir bardak sıcak suya, taze koparılmış ve ufalanmış 1 tane karanfil çiçeği konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp, aç karnına içilir. Bu işlem her yemekten önce tekrarlanır.



Mide Krampı



Midede veya bağırsaklardaki hazmolmuş gıdaların, oralarda herhangi bir yere takılması sonucu şiddetli bir ağrı meydana getirmesine mide krampı veya mide spazmı denir. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Tarçın, su.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı sıcak suya, 1 kahve kaşığı tarçın konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp içilir.



Mide Sarkması



Midede haddinden fazla gaz, ağrı, ve iştahsızlıkla kendini gösteren bir durumdur. Nedeni, mide kaslarının zayıfaması sonucu midenin bulunduğu yerden aşağıya sarkmış olmasıdır. Hasta midesinin çeşitli yerlerindeki ağrılardan, iştahsızlıktan ve ağzına sık sık ekşi su gelmesinden şikayet eder. Öncelikle, midedeki gaz ve asit fazlalığı tedavi edilmelidir. Bunun için gaz ve asit giderici reçeteler uygulanır. Ayrıca az fakat sık sık yemek yeme, yemekleri belirli saatlerde yemeyi alışkanlık haline getirmek tedaviye yardımcı olur. Aşağıdaki reçeteler de aynı amaçla uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kepek veya beyaz kil, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 avuç kepek veya 1 avuç beyaz kil konur. Lapa haline gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra, temiz bir bezin içine doldurulup, midenin üstüne konur. Bu işlem her akşam yatmadan yarım saat önce tekrarlanır.



Mide Şişkinliği



Çoğunlukla çabuk yemek yiyenlerde, sinir veya sindirim sistemi bozuk olanlarda görülen bir durumdur. Midede aşırı derecede gaz ve midenin üst kısmında şişkinlik vardır. Hasta, sık sık geğirir. Sebebi midedeki salgı bezlerinin yeteri kadar çalışmaması, asit fazlalığı veya yemeklerin yeteri kadar çiğnenmeden yenmesidir. Tedaviye başlamadan önce, ağızdaki eksik dişler tamamlattırılmalı, çürük dişler de tedavi ettirilmeli, yemekleri yavaş yeme alışkanlığı kazanmalıdır. Ayrıda aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Zeytinyağı, limon.
Hazırlanışı : Bir çorba kaşığı saf zeytinyağına 2 çorba kaşığı limon suyu konur. İyice karıştırıldıktan sonra içilir. Bu işlem, her sabah kahvaltıda tekrarlanır.



Mide Tembelliği



Midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir. Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Fesleğen, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 3 tutam fesleğen konur. Kaynatılıp, süzülür Yemeklerden 10 dakika sonra, birer kahve fincanı içilir.



Mide Ülseri



Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir.
- Tedavi süresince istirahat edin.
- Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin.
- Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın.
- Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın.
- Diş sağlığına önem verin.
- Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin Ayrıca aşağıdaki reçetelerden herhangi birini kullanmak da faydalıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana
Hazırlanışı : İki avuç dolusu lahana yaprağı, önce soğuk su ile yıkanır. Sonra ezilerek suyu çıkarılıp, 1 kahve fincanı içilir. Aynı işlem 6 saat ara ile 3 hafta boyunca yapılır.



Mide Üşütmesi



Mide üşütmesini tedavi etmek amacıyla aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Nane, limon, su.
Hazırlanışı : Bir bardak suya 1 tatlı kaşığı nane ve bir adet limonun kabukları konup kaynatıllır. Günde 3 kere birer çay bardağı sıcak sıcak içilir.



Mide Yanması



Göğüs kemiğinin arka tarafında hissedilen yanma ile kendini gösterir. Nedeni midede fazla miktarda asit bulunmasıdır. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, su.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı suya, 1 tatlı kaşığı süzme bal ve iki çorba kaşığı limon suyu konur. Karıştıtılıp içilir. Aynı işlem günde 3 kere tekrarlanır.



Migren >/b>



Halk arasında yarım baş ağrısı diye bilinen ve soğuk bir terleme ile birlikte gelip, başın ve yüzün yarısını kaplayan özel bir baş ağrısıdır. Ağrılar bazen dayanılmayacak kadar şiddetli olur. Birkaç dakika sürebileceği gibi saatlerce hatta günlerce devam eder. Migren, herhangi bir hastalığın belirtisi olabildiği gibi, belirli bir neden olmadan da görülebilir. İrsi olanlar da vardır. Başın yarısında zonklamalar, bulantı ve bazen kusma görülür. Gözünün önünde siyah benekler, bulanık lekeler, uçuşur. Bazı kimseler, konuşmakta da zorluk çekerler. Ağrı geldiği zaman, karanlık bir odada sırt üstü yatmak oldukça etkilidir. Ayrıca, hazımsızlığı önlemek, haftada iki kere ılık banyo yapmak, sebze yemek ve kahve, çay, sigara, içki, gibi zararlı şeyleri terk etmek gerekir. Doktorun vereceği ilaçlar yanında aşağıdaki reçeteler de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana.
Hazırlanışı : Bir tane lahana yaprağı, ince ince kıyıldıktan sonra temiz bir bezin arasına doldurulup, alna konur.



Miyopluk



Beş metreden daha uzağı yeteri kadar görememeye miyopluk denir. Nedeni, göz kaslarının yorulmuş ve kuvvetlerini kaybetmiş olmasıdır. İrsi olanları da vardır.



Nasır



Daha ziyade el ve ayağın sürekli olarak sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesi ile meydana gelen ve basılınca ağrı veren sertleşmiş deri tümseğine nasır denir. Nedeni, nasırlaşan bölgeye yapılan basınç ve sürtmedir. Ayakta görülen nasırlara çoğunlukla sıkı ayakkabılar neden olur. Nasırları sökmek maksadıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon veya kırmızı domates.
Hazırlanışı : Nasırların üzerine bir dilim limon veya ortasından kesilmiş bir domates konur. Her gün tekrarlanır.

beaverss
07-11-2015, 07:17
Nefes Darlığı



Tıp dilinde Dispne denilen nefes darlığı önemli bir hastalığın belirtisi olabilir. Spor yaptıktan, koştuktan veya yorucu bir iş yaptıktan sonra nefes darlığı normal sayılabilir. Ancak ortada neden yokken nefes darlığından şikayet etmek mutlaka üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü kansızlık, kalp hastalıkları, mide hastalıkları, bronşit, tiroid bezinin büyümesi, akciğer hastalıkları, zatürree, astım, zehirlenme, şişmanlık, nefes darlığına neden olabilir. Nefes darlığından şikayet edenlerin sigarayı kesinlikle bırakmaları, ağır yemekleri de terk etmeleri gerekir. Önemli bir hastalıktan kaynaklanmayan nefes darlığını tedavi etmek amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Ispanak, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya yarım kilogram temizlenmiş ıspanak konur. Haşlandıktan sonra süzülür. Ispanağın tamamı yenir.



Nefes Kokusu



Tıp dilinde Halitosis denilen nefes kokusunun nedenleri çeşitlidir. Genellikle aşağıdaki nedenlerden kaynaklanır:
- Hazımsızlık, geğirme, kokulu yiyecekler, alkol ve bazı ilaçlar.
- Burun veya sinüz hastalıkarı.
- Çürük dişler, ağız yaraları veya bademcik iltihabı.
- Kusma veya uzun süreli perhizler.
Diğer taraftan şeker hastalığı, kansızlık ve ateşli hastalıklar sırasında da nefes kokusu hissedilir. Herşeyden önce, ağız temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çürük dişler tedavi ettirilmeli, yenilen ve içilen şeylerin kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Hergün temiz havada yürümek de faydalıdır. Kısa sürede geçmeyen nefes kokularında bir doktora başvurmak gerekir. Aşağıdaki reçeteler de tedavi amacıyla kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, su.
Hazırlanışı : Bir bardak ılık suya, 1 tatlı kaşığı süzme bal konur, karıştırılıp, içilir.



Nefrit



Böbreklerin çalışmasında görülen bir bozukluktan kaynaklanır. Bu durumda idrara protein karışır. Tıp dilinde bright hastalığı da denir. 3 çeşidi vardır.
- Akut Nefrit.
- Müzmin Nefrit.
- Subakut Nefrit.
Nefritin bütün çeşitlerinde yatak istirahatı şarttır. Üşütmemeye dikkat etmek ve bele kuşak sarmak da gerekir. Ayrıca çıkan idrar miktarından çok su içilir. Tedavi için aşağıdaki reçeteler kullanılır.
Tedavi için gerekli malzeme : Kekik, su.
Hazırlanışı : Bir su bardağı sıcak suya 1 kahve kaşığı kuru kekik konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp, içilir. Günde iki kere tekrarlanır.



Nevralji



Sinir ağrısına tıp dilinde nevralji denir. Bilhassa, yüzde ve başta hissedilir. Ama vücudun diğer taraflarında da bulunabilir. Nedeni soğuk algınlığı, şeker hastalığı, damar sertliği, veya ağrı yapan sinir yakınında meydana gelen herhangi bir hastalıktır. Nevralji ağrılarını dindirmek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Yumurta.
Hazırlanışı : Bir tane yumurta, iyice kaynatıldıktan sonra kabukları soyulur. İkiye bölünerek ağrıyan yere konur.



Nevrasteni



Zihin ve vücudun aşırı derecede yorgun düşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üzüntü, sıkıntı, endişe, yeteri kadar dinlenmeye vakit ayırmadan uzun süre çalışmak, bazı mikrobik hastalıklar ve sinirleri uyarıcı ilaçları uzun süre kullanmak nevrasteni için gerekli olan zemini hazırlar. Kişi gerçekte hasta olmadığı halde bazı organlarının hastalığından yakınır. Çabuk yorulur, çabuk sinirlenir, huzursuzdur, baş ağrıları vardır. Bazen de gözlerinin iyi görmediğini söyler. Dikkatini toplayamaz, uykuları da normal değildir. Cinsel ilişkide başarılı olamadığını, hazımsızlık çektiğini, vücudunun her yerinin ağrıdığını söyler. Tedavi amacıyla, ılık duş almak, istirahat etmek, vakit buldukça açık havada dolaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşmaya çalışmak, hazmı güç şeyler yememek, kahve ve sigarayı terketmek gerekir. Ayrıca hastalık belirtileri tamamen kayboluncaya kadar aşağıdaki reçeteler de uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Yonca, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam yonca konur. Kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer çorba kaşığı içilir.



Nezle



Burun içindeki ince zarın, üst solunum yollarının virütik iltihaplanmasıdır. Nezle bulaşıcıdır. Hastada burun akıntısı, hapşırma, boğaz ağrısı, baş ağrısı, öksürük bazen de ateş görülür. 1-15 gün devam eder. İyi tedavi edilmezse müzminleşir. Tedavinin ilk şartı istirahat etmek ve kalabalık yerlerden uzak kalmaktır. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Nane, su.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı sıcak suya 1 kahve kaşığı nane konur. 5 dakika bekletildikten sonra süzülüp içilir. Aynı işlem sabah akşam tekrarlanır.



Nikris Hastalığı



Halk arasında gut veya damla hastalığı tıp dilinde ise podagra denir. Özellikle fazla içki içen ve fazla kırmızı et yiyenlerde görülür. Daha fazla erkeklerde rastlanır. El, ayak başparmağı, diz ve dirseklerde şişkinlik meydana gelir. Ağrı da vardır. Buraları dokunulmayacak kadar hassaslaşmıştır. Ateş 39,4 dereceye kadar yükselir. Tedavinin başarılı olması için mutlaka yatak istirahati gerekir. Gıda rejimi uygulanır. Acılı, tuzlu, sirkeli ve şekerli yiyecekler terkedilir. Alkol ve sigara bırakılır. Dana, koyun ve kuzu eti yenmez. Diğer etler, yağ, nişastalı yiyecekler mümkün olduğu kadar azaltılır. Şeker yerine bal kullanıllır. Az patates, yağsız beyaz peynir, yağsız süt, yoğurt, enginar, havuç, kereviz, kiraz, lahana, fasulye, zeytin, maydanoz, armut, çilek, erik, kara turp, üzüm, domates, ve pırasa yenilebilir. Ayrıca mümkün olduğu kadar çok limon suyu içilir. Tedavi için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Beyaz peynir.
Hazırlanışı : Nikris olan yerlere dilimlenmiş taze beyaz peynir konur. Ağrı geçinceye kadar, 10 dakikada bir değiştirilir.

Omuz Ağrısı


İncinme, burkulma, biçimsiz duruş, yorgunluk veya hava cereyanına maruz kaldıktan sonra ortaya çıkan omuz ağrılarını gidermek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Acıhıyar kökü, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 3 tane temizlenmiş acıhıyar kökü konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür.






Onikiparmak Bağırsağı Ülseri


İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Limon suyu, bal.
Hazırlanışı : Bir çay bardağı sıcak suya 3 çorba kaşığı limon suyu ve 1 tatlı kaşığı süzme bal konur. İyice karıştırıldıktan sonra içilir. Aynı işlem günde 3 kere tekrarlanır.

Ödem


Vücudun anormal derecede su toplamasına halk arasında istiska; tıp dilinde ise ödem denir. Veya hidrofizi denir. Yüzde, ellerde, ayaklarda veya karında ağrısız şişlikler görülür. Bu şişkinliklerin kaynağı kalp, karaciğer veya böbrek hastalıklarıdır. Tedavi maksadıyla tuzsuz rejim ve aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Arpa, kiraz sapı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 çorba kaşığı arpa ve 3 tutam kiraz sapı konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 4 kere birer kahve fincanı içilir.



Öksürük



Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır.
- Kuru öksürük : Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür.
- Nöbet şeklinde gelen öksürük : Bu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür.
- Balgamlı öksürük : Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir. Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Tedavi amacıyla aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Şalgam suyu, bal.
Hazırlanışı : Bir su bardağı şalgam suyuna, 2 tatlı kaşığı süzme bal konur. 5 dakika kaynatıldıktan sonra sıcak sıcak içilir.



Pamukçuk



Çocuklarda görülen ve beslenme yetersizliğinden kaynaklanan bir hastalıktır. Tıp dilinde Candia albicans denir.