PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Makale : BİLGİ AHLAKI ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER



Abiju
15-01-2006, 21:40
Prof.Dr. Ahmet İnam'a gönülden teşekkürlerimizle,



BİLGİ AHLAKI ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER


Bilgi ahlakının temel sorularından biri, bireysel eylemler göz önüne alındığında "bilgilerimle nasıl yaşamalıyım?" sorusudur. Bunu, ahlakın, insanların bir arada yaşaması ile ilgili onsuz edilemez özelliğini de soruya katarak, yeni bir temel bilgi ahlakı sorusuna dönüştürebiliriz: "Bilgilerimizle nasıl yaşamalıyız?". Soru, genel olarak, insanın evrendeki yeriyle ilgili, dünya gezegeninde sürdürdüğü yaşamına odaklanarak sorulduğunda: İnsan, bu dünyada bilgisiyle nasıl yaşamalı?" olur. İlk soruya "ben" odaklı, ikincisine "biz" odaklı, üçüncüsüne hepimiz odaklı (biz ve onlar!) soru diyebiliriz. Soruyu, bilgi odaklı, bilgi ahlakı sorusuna da çevirebiliriz: "Bilginin 'ahlaksal karakteri' nasıl olmalıdır?" Eldeki çalışma bu dört boyutlu bakış içinde kısaca, genel çizgileriyle, bilgi ahlakının temel sorunlarını araştırarak, çözüm önerilerinde bulunmaya çabalayacak. Bu amaçla önce "ethos" kavramından başlayarak, "epistemik ethos"a geçiş yapıp, epistemik ethos'un bilgi, ben, biz, hepimiz odaklarında, deyim yerindeyse, keşfi yapılmaya çalışılacak.

Abiju
15-01-2006, 21:41
ETHOS'TA CAN BULAN


İnsanların bu dünyada birlikte yaşamalarından ortaya çıkan eylemleri, değerleri, normları, kuralları, karakter özelliklerini kuşattığını düşündüğümüz "dünyaya" ethos diyorum. Ethos, bir anlamlar alanıdır: İnsan eylemlerine, tutumlarına, tavırlarına, kurallarına verilen anlamlar alanı, anlamlar dünyası.

Ethos, günlük yaşamdaki ahlaksal durumların, eylemlerin, değerlerin, topluluk temelinde, yerel, geleneksel, töresel özelliklerini içerdiği gibi, evrensel boyutta aksiyolojik kodlamaları, kuralları, değerleri; bunlarla ilgili tartışmaları da kapsar. Bir felsefe disiplini olarak ethik, ethosu konu alır, ondaki değerleri, yargıları, görüşleri irdeler, tartışır, ona öneriler sunar.

Ethos ya da ethosfer diyebileceğimiz bu dünya, bu "küre", insanla birlikte oluştu. İnsan nasıl atmosfersiz yaşayamazsa, ethosfersiz de yaşayamaz. Robinson Crouse bile, sahip olduğu değerlerle, umutlarla, beklentilerle, görüşlerle, kültürüyle, ethos içindeydi.

Ethos'da, sorumluluklar, ödevler, yükümlülükler, haklar, gelenekler, töreler yaşanır. Hukuk, ethosu yasalar çerçevesinde düzenlemeye çalışır.

Ethosta can bulan, insan yaşamının anlamıdır.

Abiju
15-01-2006, 21:41
EPİSTEMİK ETHOS: FELSEFEYLE DOĞAN ETHOS

Her bilgi, bir ethos içindedir. Ethos, ahlakküre, ahlak alanı, bilginin doğuşunu, kullanılışını, işlenilişini, değiştirilişini, terkedilişini kuşatır. Ahlak bileşeni, bilginin en temel bileşenlerinden biridir. (Epistemik bileşeni, ontik, ontolojik bileşenleri, tarihsel bileşeni... bilginin diğer bileşenlerini oluştururlar). Ethosun da farklı alanları vardır: Epistemik Ethos bunlardan biridir. Sanat ethosu, inanç ethosu, mesleklerin ethosları olabilir.

Bilginin ahlak kürede yer almasının dayanağı şöyle açıklanabilir: İnsan, hayvandan farklı olarak, çevresiyle baş edebilmesi, yaşamını sürdürebilmesi için, güdülerinin yanında, bilincine vardığı karar aldığı, seçimini yaptığı bilgilere gereksinim duyuyor. Doğa onu, kararlarında, hayvana göre, bir ölçüde serbest bırakıyor. Dolayısıyla, bilgi ve deneyim kullanma biçimi onu, yer aldığı toplumsal yaşam içinde ahlaksal karar almalarla, seçimlerle, değerlendirmelerle, eylemlerle karşı karşıya bırakıyor. İnsan bilgisinin üretim yapısı, ortaya konuşu, dile getirilişi, kullanış biçimi onu ahlakkürenin içine sokuyor.

Elbette, bilgi her boyutuyla "ethos" içinde değildir. Örneğin, bir matematik probleminin çözüm çabaları için gerekli bilgi, o problemin "iç" yapısıyla ilgilidir; ancak bu problemle uğraşan insanların yaşamlarını etkilediği sürece, ethos alanının içine girer dolaylı olarak. Bilgiküre (epistemesfer diyebiliriz buna) her zaman, tümüyle, ahlakkürenin içinde değildir: Bilginin ahlaksal yatkınlığı, (bu kavramı birazdan açacağım!) kullanımı, yaşanışı ile ilgili oldukları sürece iki küre arasında bir örtüşmeden söz edebiliriz.

Popper'e atfedilen üç dünya kuramını anımsayalım (örneğin, bk. Objective Knowledge: An Evolutionary Approach, At The Clarendon Press, Oxford, 1979, s. 151-190): Kabaca söylendiğinden insan bilgisinin fiziksel dünyayla ilgili bir boyutu var. Bilgiler, kitaplarda yazılı; bilgisayar "chip"lerinde saklanıyor. Bu yazıların kağıtlarda, belgelerde okunabilmesi ikinci bir dünyayı gerektiriyor: Algılama, kavrama, anımsama, anlama gibi, psikolojik süreçlerin yer aldığı dünyayı. Bu ikinci dünya yardımıyla, birinci dünyadakileri anlayabiliyor, yorumlayabiliyoruz. Bilgi, bu iki dünyada kalmıyor. İkinci dünya, psikolojik olayların olup bittiği öznel bir dünya; oysa, bilginin nesnel bir yapısı var, fiziksel ve psikolojik dünyalardan bağımsız olarak. Bu da, bizi üçüncü dünyanın varlığına götürüyor. Bu dünyada bilgiler tıpkı Platon'un idealar dünyasında olduğu gibi, zaman ve uzamın dışında, olup bitenden bağımsız, değişmeden duruyorlar. (Öklid Geometrisi, Öklid Geometrisi olarak değişmeden duruyor. Geometri, yeni geometrilerin bulunuşuyla -birinci ve ikinci dünyaların yardımıyla-değişiyor, dönüşüyor, gelişiyor.) Popper'a göre, birinci, ikinci dünyalar, yanıp yok olsa bile, üçüncü dünya, bunlardan etkilenmeksizin varlığını sürdürür.

Üçüncü dünyadaki bilgilerin oluşumu, bu bilgilere erişim, fiziksel bir ortamda, psikolojik süreçlerle gerçekleşiyor. Yalnızca psikolojik süreçlerle değil, "nesnel" bilgiye, bilginin üçüncü dünyasına, toplumsal yaşamla, geleneksel, tarihsel birikimle de ulaşıyoruz.

Bilginin insan yaşamındaki yerini kavrayabilmek için üç dünya yetmiyor: Ethosu da işin içine katmamız gerek: Bilginin dördüncü dünyasıdır o: Bilgiler, birinci dünyada kayıtlıdır, resimlenir, fiziksel bir yapıya bürünür; ikinci dünyada algılanır, anlamlar kavranır, üçüncü dünyaya taşınır: Orada fizik yasaları, tarihle, toplumla, ilgili kuramlar, sanat ürünleri yer alır. Oysa, yaşanan bilginin yaşam için anlamı, bilgiyle birlikte varolmanın, bilgiyle bir arada yaşamanın anlamı dördüncü dünyayı gerektirir. Bu dünyada ahlak normları, kuralları, toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik boyutlarıyla ortaya çıkar. Birinci dünyada kitapları, ikinci dünyada kitapları "okuyacak"donanıma sahip özneyi, üçüncü dünyada, zaman ve uzamdan uzak bilgileri, dördüncü dünyada bu bilgileri yaşayacak, değerlendirecek, bilgisiyle var olacak, yaşayacak insanın ortamını buluruz. Epistemik Ethos: Bilgilerin yaşandığı, bilinçle yaşandığı, sorumluluklarla yaşandığı dördüncü dünyadır.

Günlük yaşamın pratik sorunlarını çözmek, doğayla, hastalıklarla baş etmek, teknolojik, siyasal, ekonomik, kültürel alanlarda atılımlar yapma, kendini koruma amacıyla bilgiler üretmiş, edinmiş insan. Yarattığı mitolojik evrenle, oluşturduğu inanç düzenleri, dünya görüşleri ile bilinmeyeni arayan teorik ilgileriyle bilgilerin ardında olmuş. Bilgelik hemen her dilini, kültürünü geliştirmiş toplumlarda önemli bir erdem, saygın bir toplumsal kurum olmuş. Bilginin ethosta yer almasında, bilginin, bilgelik için "ahlaksal karakter" özelliği geliştirmek çabasıyla kullanılmasının katkısı var. Bilginin erdemle birleştirilmesi, bilginin ahlaksal nitelik kazanması, toplumlardaki bilgelik kurumları, kutsallık anlayışları, dinsel inanlarla gerçekleşiyor. Bilginin araştırılması birçok toplumda ruhban sınıfının elinde bulunmuş, bilginin tarihsel gelişiminde.

Bilginin inanç sistemlerini güçlendirmek meşrulaştırmak amacıyla kullanılması, onu ethosun, ethosferin içine elbette sokar ama, bilginin kendisinin sorgulanması söz konusu olmadığı için, epistemik ethosun oluşmasına katkıda bulunmaz. Epistemik ethos, felsefenin doğuşuyla doğdu, çünkü tarihte ilk kez bilginin kendisine karşı sorumluluk duyuldu. Bilginin kendisinin araştırılması, onu kanı (doksa)dan, gerçek bilgiye yükseltmeye çabalama, hakikatın dile getirildiği bilgiyi bulmaya uğraşma; bilgiye, bilginin doğru, haklı kılınmış, temellendirilmiş, irdelenmiş, yoklanmış, sınanmış, eleştirilmiş, tartışılmış bilgi olmasına duyulan sevgi, epistemik ethosu doğurdu: Bilgelik sevgisi, felsefeyle doğdu, epistemik ethos. Ethosu zenginleştirdi, ethosa bilgi boyutunun damgasını vurdu.

Bilgi, salt üç dünyada yaşanan bir insan başarısı değil: Epistemik ethos, işte , bilginin ahlaksal sorumluluğunu taşıma, bilginin doğruya ulaşmasında duyulan, yaşanan, taşınan epistemik kaygı, bu ethosun içinde yer aldı. Epistemik ethos, "kapalı" bir ethos değildir. "Meydanda"dır, herkese açık, kamusal bir özellik taşır. Yaşanan deneyimler, elde edilen birikimler, bilgi olarak yaşanacaksa, bu dördüncü dünyayla, epistemik ethosla birleşerek olabilir.

Bu bütünleşme bir başarıdır, bilgi ahlakının bir başarısı. Eskilerin "muktedir olmak" sözüyle dile getirdikleri, Türkçemizdeki fiillerin son ekleri olarak kullanılan "bilmek", ilginç bir biçimde bilginin, bilmenin bir özelliğini yansıtmaktadır. Örneğin, yapa-bilmek, yapmaya gücü yetmek, yapmayı başarmak anlamlarını taşır. İşte bile-bilmek, bilmeyi başarmak, bilmeyi bir anlamda bilmek, bilmeyle yaşayabilmektir. Bilgi ahlakı, bile-bilmeyi, bilmeyle başarmayı, bilmeyle yaşamayı, bilmeyle anlamayı, kavramayı, mutlu olmayı, hedefe ulaşmayı, sorun çözmeyi, seçimler yapmayı, karar almayı araştırır; görüşler geliştirir, yorumlar yapar. Bu açıklamaya çalıştığım anlamıyla bile-bilmek, bilgiyle ahlaklı olabilmek, insan olabilmek demektir. Bilmek, bu özel anlamıyla, her zaman bile-bilmek değildir. Bildiği halde bilgisini yaşayamayan insan, deyim yerindeyse bile-bilmeyen insandır

Abiju
15-01-2006, 21:42
BİLGİNİN AHLAKSAL YATKINLIĞI

Erdemli insandan söz edebildiğimiz gibi, erdemli bilgiden söz edebilir miyiz? Bilgiye erdemlilik özelliği yüklenebilir mi? Bilginin ahlaksal karakteri olabilir mi? Bilgi bir ahlak öznesi değil, elbette, iradesiyle karar alıp, eylemde bulunabilen. Hiçbir bilgi, insan yaşamına etkisi açısından masum değildir. "Bilgiler ahlakça yargılanamazlar, kullanana göre 'iyi' ya da 'kötü' olurlar" yargısı epistemik ethos içinde anlamlı görünmüyor. Bilginin epistemik ethos içinde bir ahlaksal yatkınlığı (propensity) vardır. Elbette, kimi bilgileri "ahlaksız" kimilerini "ahlaklı" diye nitelendirip, onları "yargılamak", yasaklamak, kimilerinin insanlar üstünde baskı kurmak için öğrenilmesini zorunlu kılmak, "epistemik ethos diktatörlüğü" anlamına gelir. Ethosta bir felaket (katastrofi) demektir. "Bilginin, epistemik ethosa yakışanı nasıl olmalıdır?" sorusu, "temellendirilmiş bilgi, haklı kılınmış bilgi nasıl olmalıdır?" sorusundan çok uzakta gelmiyor bana. Epistemik ethosa yakışan bilgi, erdemlilik yatkınlığı olan bilgi, ulaşılması, yaşanması uygun bilgidir. Böyle olmayan bilgi, "kötüdür, ortadan kaldırılmalıdır, diyemeyiz. Bilgiler edinmeyi, üretmeyi özgür kılmak epistemik ethosun temel ilkelerinden biri. İnsana, ahlaksal yatkınlığı olmayan bilgiden kendini korumayı öğretmek gerekiyor.

Peki nedir bu epistemik erdemler ?

Bilginin açık, olgulara dayalı, düzeltilebilir olması gerekir. (Olgusal bilgiden söz ediyoruz!) Dilsel anlatımı bozuk, anlaşılmaz, olguları çarpıtan, hiçbir zaman yanlışlanmasına izin vermeyen bilgiler, ahlaksal yatkınlığı olmayan bilgilerdir. Bilgi, olgular üstüne bir savsa, açıkca dile getirilmiş, olgularla karşılaştırılabilir olmalı. Doğruluğu kabul edilmiş diğer bilgilerle çelişmemeli. Paylaşılabilir, çözümlenebilir, irdelenebilir, iletilebilir olmalı. Bilginin dayandığı temeller araştırılabilmeli. Diğer bilgilerle karşılaştırılabilir, eleştiriye açık, düzeltilmeye uygun yapı taşımalı. Kendini saklamadan ortaya koyabilen bilgi olmalı.

Erdemli bilgi, elbette doğru olmayı hedefler. Sınırlarını göstermeye çabalar. Açık ve içtendir.

Yukarıda sözü edilen bilgiler olgulara ilişkin, gözlemlenebilir, olabildiğince ölçülebilen alana ait bilgilerdir. Sanatla, dinle, felsefeyle, tarihle, toplumla, folklorla, günlük yaşamla, geleneksel kültürle ilgili bilgilerin kendi başlarına ahlaksal yatkınlıkları için ne diyebiliriz? Bu çalışma böyle bir genel çerçeve aramayı hedeflemiyor. Bilginin ahlaksal yatkınlığı, epistemik ethostaki ahlak durumlarında tek tek kullanılışından çıkarılabilir. Hem ahlakça "iyi" hem de "kötü" kullanılan bilgilerin yatkınlıklarının belirsiz ya da etkisiz olduğunu söyleyebiliriz.

Kısaca, olgulara yönelik bilginin, açık, içten (art niyet taşımayan, belli strateji ve taktikleri içinde barındırmayan) doğruluğu (epistemik anlamda) hedefleyen, eleştiriye açık, yanlışlanmayı, düzeltilmeye izin veren, paylaşılabilir, iletilebilir bilginin epistemik erdem taşıdığı söylenebilir.

Abiju
15-01-2006, 21:43
BİREYSEL BİLGİNİN EPİSTEMİK ETHOSTAKİ YERİ

Bilgimle benim aramda nasıl bir "ilişki" vardır? olmalıdır? Bilgimle nasıl yaşamalıyım? Bana yakışan bilgiyi nasıl edinebilir, yaşayabilirim?

Bedenim, içimden ve dışımdan gelen, etkilerin, uyarıların etkisi altındadır. Beden, gerek kendi işleyişi ile ilgili fizyolojik, nörolojik yapısından kaynaklanan gerekse çevresinden gelen "bilgilere" açıktır. Duyu organlarımıza bir ses, ışık dalgası, bir koku, bir dokunma olarak ulaşarak, iç organlarımızdan ve dışımızdan gelen "enerji dalgaları", kendimizden ve çevremizden bize "mesajlar" taşırlar. Bunlara bilinti diyorum. Bilintiler en "ilkel", en "başta" olan, belki çoğunun ayırdına varamadığımız, deyim yerindeyse, üzerimize yağan mesaj yağmurlarıdır. Bunların bir bölümünün ayırdına varılarak, organizmaya kaydedilmesi, bilinç düzeyine çıkarılmaya çalışılması, bilinç eşiğine getirilmesiyle bilintiden veriye ulaşılır. Verinin işlenmesi, bizim onu kanı düzeyine çıkarmamız demektir. Veriyi belli bir biçimde yoğuran bilinç, "kanı" sahibi olur. Kanı, biyo-genetiko-ekolojik açıdan , insan türünün varlığını sürdürmesi için gerekli bilgi düzeyidir. Kanının düzenlenip, sistemleştirilerek sorun çözümünde kullanılabilmesi, kanının ötesinde bir bilgi düzeyine ulaşması, benim bilce sözüyle dile getirdiğim aşamaya erişmemize yol açar. Bilce, kanının bir öteki aşaması, teknisyenlik, mühendislik düzeyinde sorun çözmeye yönelik teknik bilgidir. Birçok mühendisin, tıp doktorunun, meslek insanının bilgileri bilce düzeyindedir. Bilgi ise, bilcesini uzmanlığının ötesinde geliştirmeye çalışıp, bilcesinin temellerini araştıran insanların erişebileceği düzeydir. Günlük dildeki "bilgi", belki "kanı"yı, "veri"yi ya da "bilce"yi dile getiriyor olabilir. Bu yazımdaki anlamıyla bilgi, dar uzmanlık alanından öte, bilenin, bildiğinin mantıksal, tarihsel, kültürel, epistemolojik köklerine erişmesini hedefleyen çabalarıyla ortaya çıkan etkinliği ve ürünleri dile getiriyor. Bilginin yaratıcı biçimde, kişinin kendi yaşantılarına özgü donanımının katkılarıyla zenginleştirilmesi özgül bilgi düzeyini belirtir. Birey olarak insanın erişebileceği en "yüksek" bilgi düzeyinin "özgül bilgi" düzeyi olduğunu düşünüyorum. Özgül bilgi, içselleştirilmiş, diğer bilgilerle bütünleştirilmiş, varsa tutarsızlıklarının, eksikliklerinin, özürlerinin farkında, bireyin kendisinde yerleşmiş (indwelled) oturmuş, sindirilmiş, üzerinde yorumların, eleştirilerin, yaratıcı atılımların yapılabileceği bilgidir. Özgül bilgi, bireyin, bireyliğine, biricikliğine özgü bilgidir. Bireye "oturan", tam yakışan bilgidir. Böyle bir birey, epistemik ethosun erdemine, epistemik erdeme sahiptir. Bilgi erdemlidir.

Bilgi erdemli biri, bilgiye karşı sorumluluk duyar, sorumluluk taşır. Bilgiye karşı sorumluluk taşıma, onu epistemik ethosun insanı yapar. Bilgi kürede (havaküre, suküre gibi...) yaşar o. Bilgiyi yaşar. Bilgisini içinde "damarlarında", "hücrelerinde" duyarak yaşar. Bilginin değerini bilir, yükseltmeye çabalar. Özgül bilgisiyle, çağının bilgisini emanet almıştır. Bu emaneti korumak, emanete ihanet etmemek, emaneti yükseltmek zorundadır. Bilgiyi bütün içtenliğiyle omuzladığı, taşımaya, geliştirmeye çabaladığı ethosun yüksek değerlerine eriştirmeyi düşündüğü için, özgül bilgisinin örtük bileşenini keşfe koyulur.

Örtük bileşen (Tacit Dimension), bilgimizin içindeki bilintilerden oluşur. Biz, Michael Polanyi'nin deyimiyle, dile getirdiğimizden fazlasını biliriz (Personal Knowledge, Harper and Row Publishers, New York, 1962). Bilintilerimizin, veri, kanı, bilce düzeye ulaşmasında farkına varmadığımız, farkına varıp, ifade edemediğimiz boyutlarının keşfi, bilgi ahlakının sorumluluklarındadır. Emaneti taşımak, öğrenmeye açık olmak demek. Olabileceğimizi olmaya, bilgimizi taşıyan, kendimizi, bedenimiz, duygularımız, düşünme yeteneğimiz, çevremizle birlikte geliştirmeye çabalamak demek. İç dünyamızın derinlikleriyle bütünleşmiş özgül bilgimizin gücünü farkedip, kendimize ve bilgimize yönelttiğimiz duyarlılığımızı yitirmemek demek.

Çağımızın eğitim sistemlerinde, adına bilgi denmesine karşın, kökleri, anlamı anlaşılmadığı için bilce düzeyinde kalan bilgilerle, bilgi edinme yollarıyla, özgül bilginin ardına düşmüş insanları yetiştirme olanağımız çok az. İnsanlar içselleştiremedikleri, içlerine sindiremedikleri bilgilerle okullardan diplomalar alıyorlar. Epistemik Ethosta bilgiye karşı, kendi bütünlüklerine, farklılıklarına karşı sorumluluk duymayan insanlar dolaşıyor. Kendilerine bilgiliyim diyenlerin çok azı epistemik ethosta yaşıyor, yaşayanların da çok azı epistemik erdemi taşıyabiliyor.

Abiju
15-01-2006, 21:43
BİLGİ VE ÖTEKİ : EPİSTEMİK ETHOSTA BİR İLİŞKİ

"Benim ben olmamda bilginin yeri nedir?", "bilgimle ben, nasıl ben olacağım?", "bilgimle nasıl yaşayacağım?" sorularının yanıtlarının arandığı ben odaklı bilgi alanından, epistemik ethosun bir başka alanına, biz odaklı bilgi alanına geçişte soracağımız sorular şunlar olabilir: "Bir başkasıyla yaşayışımda bilginin yeri nedir?", "Öteki insanla birlikte yaşamayı sürdürmek için, bilgimi nasıl paylaşacağım?", "Nasıl bir bilgi, ötekiyle yaşama olanağı sağlar bana?".

Bilme, çok farklı düzeyleri içinde (bilinti, veri, kanı, bilce, bilgi, özgül bilgi...) ötekiyle olan ilişkimi etkiler, belirler. Ötekini bir kalıba, "kategoriye" koymaya, onu sınıflamaya, çerçeveleyip, onun o olmasını görmezden gelerek, kendimize göre belirlemeye mi yol açar bilgi? Bilgi, kullanır, ele geçirir, sömürür mü karşımdakini? Hangi bilgi ne gibi nitelikleri olan bilgi, beni diğer bir insanla birlikte varolmama (dost, arkadaş, sevgili, komşu olarak örneğin...) yardımcı olur? Nasıl bir bilgi engeller, nasıl bir bilgi destekler? Bizim, birlikte, bilgiye olan tavrımız ne olmalı ki, bilgi bir arada varolabilmenin, yaşayabilmenin bilgisi olsun?

Epistemik ethosta bilgi, yaşayabilmenin, yaşamayı başarabilmenin bilgisidir. Bilebilmek, sığlığa, sahteciliğe, yüzeyselliğe düşmeden, insanın kendi bedeninden, duygularından, düşünme yeteneğinden, çevresinden, kültüründen, geleneğinden gelen olanaklarla, kendine yakışan yaşamı, kendine yakışan bilgi düzeyi ile yaşayabilmek demektir. Bilebilen, bilgi erdemi sahibi kişi, bunu kendi kendisiyle, bir başkası olan, ötekiyle yaşayabilendir.

Öteki ile yaşamada, ben, ben olarak, o, o olarak, bana göre öteki olarak bizi yaşamaktadır. Bilgi, saygının, özenin ayrı ayrı bireyler olarak bir arada olabilmenin, bu biraradalığın "biz"ini oluşturmak başarısını taşır içinde. Birlikte yaşamak, birlikte varolmak bilgisi, ne teorik ne de Aristoteles'in örneğin Metafizik'inde söylediği anlamda pratik ne de pragmacı düşünürlerin terimleriyle pragmatik bilgidir. Ötekiyle varolmak, kendimizle varolmayı gerektirir. Bir anlamda kendimize de, ötekiyizdir. Kendimizle, ötekiyle varolmak bilgisi, anlamayı ve gerçekleştirmeyi içeren bir bilgidir. Anlamak ve gerçekleştirmek, dönüşmek demektir; diğer bir deyimle, olmak, oluşmaktır. İşte, yazımın başında sözünü ettiğim bilebilmek budur. Bilmek, nasıl yapılacağını bilip yapmamak değil; bilip, anlayıp, gerçekleştirmektir: Hem de özgül bilgiyle. Ötekiyle yaşama bilgisi, iki kişinin birlikteliğinden oluşan, önceden konulmuş kalıpların dışında, iki kişinin ortak yaşantılarından, paylaşabildiklerinden kaynaklanan bilgidir, bir yaratı olan bilgi. Kalıplarla yaşanan birliktelikler, kişilerin özgül bilgilerini kullanamadıkları, gerçekleştiremedikleri birlikteliklerdir. Yaşayanların dönüşmedikleri, birbirlerini dönüştürmedikleri birliktelikler.

İnsan henüz iki kişi olarak, birey olmayı, öteki olarak kendi, kendi olarak öteki olmayı; özgül bilgileriyle özgülleşen birliktelik bilgilerini oluşturmayı bilmiyor.

Epistemik ethos, yalnızca iki kişi olarak varolmayı başarmakla üretilecek, iki kişinin dışındaki koşullara, "üçüncü" konumdaki insanların etkilerine karşın, bu "ikili özgülleşim bilgilerini", bilgi erdemi olarak içinde taşıyor. Epistemik ethosun güçlenmesi, birliktelikleri başarabilen insanların gerçekleştirdikleri bilgilerle olanaklı.

Abiju
15-01-2006, 21:44
BİLGİ DÜNYADAKİ YERİYLE AHLAKKÜREDE

Ahlakküredeki bilgi, epistemik ethostaki görünüşüyle karşımıza dört ayrı yapısıyla çıkıyor dünya ölçeğinde (bireysel, ikili ilişkiler ölçeği dışında).

1.BilgiSağlığı
2.BilgiHukuku
3.BilgiTeknolojisi
4. Bilgi Yönetimi

1. Bilgi sağlığı, epistemik hijyen, belki ayrı bir çalışma alanının, henüz temelleri bu kaygı açısından atılmamış yeni bir alanın, deyim yerindeyse epistemiyatrinin konusu.

Bilgi, bilgi ahlakı açısından sağlığını koruması gereken insan yaşamında yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak bir varlık. Nasıl korunacak bilginin sağlığı? Sağlıklı bilgi nedir? Hastalıklı bilgi ne? Hastalıklı bilgi, cana, canlılığa, yaşama katkısı olmayan bilgidir. Yaşama karşı olan bilgi. Yaşama karşı olma, bilginin alnında mı yazıyor? Yoksa, yaşama karşı oluş, bilgiyi kullanmada mı yatıyor? Elbette bilgiyle eyleyenlerin, bilgi eyleyicilerinin sağlığı, bilgi sağlığı bilginin ahlaksal yatkınlığı (bilginin eyleyicisiz, kendi başına ahlaksal değeri) kadar, onun, canlılığa, cana katkısı kadar etkiler. Bilginin değeri, onun evrendeki yaşama katkısıyla belirlenir. Sağlığıyla belirlenir.

Sağlıklı bilgi, olgusal savlar içerdiğinde "doğru" olan, doğruluğu sınamaya açık bilgidir; mantıkça tutarlı bir yapı taşır; tutarlılığında sorunlar varsa bunu farketmeye çalışır, gerekçelendirir. Açık bilgidir. Kısaca, epistemik ahlakı olan, erdemli bilgidir.

Canlı, tazelenen, tazelenmeye, yenilenmeye açık bilgidir. Eleştirilere duyarlı, savlarına "ters düşebilecek" bulguların üstünü örtmeyen bilgidir. Sağlıklı bilgi, sezgilere, sonata, örtük bilgiye açıktır. İnsanın bedeni duyguları, düşünmesi ve çevresiyle iki kişinin sağlıklı yürümesine yaratıcı atılımlarda bulunmasına olanak sağlar. Sağlıklı bilgi, sağlıklı yaşanan bilgidir. Eyleyicilerinin güvendiği, sorumluluğunu taşıdığı, onları özgül bilgiler geliştirmeye götüren bilgidir.

Sağlıksızs bilginin sağlıklı hale getirilmesi, bilgisel sağaltım (terapi) bilgi türüne (sanat, bilim, inanç düzeni gibi...), içinde yer aldığı alana, bağlama bağlıdır. Bu bilgiyi yaşayacak olanların, bu bilgiyle eyleyeceklerin, bu bilgiyle ne denli uyum içinde oldukları, bu bilgiyi ezbere, kör bir biçimde veri ya da kanı, hatta bilce düzeyinde kullanıp kullanmadıkları, sahip oldukları bilginin ne denli bilincinde oldukları, bu bilinç ufkunu kendi bireysel bütünlükleri doğrultusunda, bedensel, duygusal, düşünsel, çevresel açıdan özümsenip özümsemedikleri, bilgi sağlığının sağlıklılık ölçütlerini oluşturmada önemli noktalar olarak görülüyor.

Elbette, sağlıklı yaşam için, sağlıklı ruhsal, düşünsel bütünlük için, sağlıklı bilginin ne olduğu araştırmalarla ortaya çıkacak. Epistemiyotristleri önemli görevler bekliyor !

2. Bilgi hukuku, insanın bilgiyle yaşamasını düzenleyen hukuktur. Her insanın bilgi edinme hakkı var. Öğrenme, öğrenerek kendini geliştirme hakkı. Her insanın bilgiye karşı duyduğu, duyması gereken epistemik bir sorumluluk vardır. Hiçbir insanın bilgi sahibi olarak kendini geliştirme hakkını ortadan kaldıramazsın. Ama bilgiye karşı duyulan sorumluluk, onu hangi ortamlarda, ne adına kullanmamız, öğrenmemiz, kimlere öğretmemiz konusunda bizi dikkatli olmaya çağırıyor.

Her türlü bilgi herkese açık olmalı mıdır? Bu bilgilerin kullanımı, alımı satımı hangi ölçülere göre düzenlenmelidir? Bilgiyi belli bir kazanç karşılığı satıyor olmak, bilgi satışıyla geçimini sağlıyor olmak (danışmanlık, her türlü öğretmenlik...) ne gibi yükümlülükler getirir?

Bilim alanında geliştirilen bilgilerin ne adına, kime hizmet ettiğini düşünmek, epistemik ethosu var kılan en önemli ilkelerden biri değil mi? Bilgi sahibi olmakla, bilgi sahibi gibi görünmek arasındaki uçurumun kapatılması, başka türlü söylersek, bilimde hırsızlığın, kopyacılığın önlenmesi, araştırma hilelerinin ortadan kaldırılması nasıl bir ahlaksal, hukuksal düzenleme gerektirir?

Epistemik hukukun gelişebilmesi, epistemik ethosu var kılan temel ilkelerin, bu ethosun temel yapı taşlarının, ortaya konması, taranması, belirlenmesiyle gerçekleşebilir.

3. Bilgi Teknolojisi. Bilgi üretiminin, dağıtımının, bilgiyi işleyip geliştirmenin, bilgi mühendisliğinin temel ahlak ilkelerini sorgulayıp, tartışmak çağımızın önemli sorunlarından biri. "Bilgi güçtür" ilkesi, modern düşüncenin önemli bir ilkesi olmuş. Bu güç, şimdi, teknolojik düzenle birleşmiş durumda. Bilginin çağımıza vurduğu damga, onunla iş yapılır, üretilir, güç elde edilir oluşunun damgasıdır. Bilgi paradır. Siyasal güçtür, iktidardır. Toplumsal konumdur. Tüketilecek metadır. İnsanın bilgisini bilgisizce kullanmasının sonucunda ortaya çıkan paradoksun, trajedinin, ironinin yaşandığı bir anlamda hazin bir çağın adıdır, bilgi çağı. İnsan, bilgisinin altında eziliyor. Bilgi bombardımanı altında kalıyor. Sayılamayacak kadar çok dergi, kitap, gazete, televizyon kanalı bilgisayar sayfası bilgi yağdırıyor. Bilginin niceliksel olarak, iletiminin, üretiminin artması, teknolojinin güçlenmesi, epistemik ethosun güçlenmesi anlamına gelmiyor. Bu bilginin dağıtımında kullanımında, üretim niyetinde, amacında, hedefinde insanı insan kılan değerleri ortadan kaldıracak özellikler varsa, bunlar maskeleniyor, farklı kılıklarda sanki erdemmiş gibi sunuluyorsa; insanlar bu bilgilerle yalan söyleyebiliyor, birbirlerini kullanabiliyor, bunun sonucunda da mutsuz oluyorlarsa, bilgiye sahip olmanın sorumluluğunu yeterince kavrayamamış bir dünyada yaşıyorsak, epistemik ethosu kara bulutlar sarmışsa, bilgi teknolojilerini daha akılcı, daha verimli biçimde geliştiriyor olmanın bu gezegendeki yaşama katkısını sorgulamak gerekir.

4. Bilgi Yönetimi, bilgi politikaları, epistemik ethosa hayat verecek, onu besleyecek yönde oluşturulabilirse, biraz önce sözünü ettiğim ahlaksal çökkünlüğün önüne geçebilme şansına erişilmiş olur.

Bilgiyi, sağlığı, üretimi, aktarımı, tüketim teknolojileri (eğitim de bu teknolojilerden biridir !) hukuksal düzenlemeleri ile, yaşamı, yüksek değer bilinciyle işleyecek, örgütleyecek, yorumlayacak bilgi yönetimlerine gereksinmemiz var. Bunu, yine bu konuda araştırma yapan, bilginin nasıl "yönlendirilmesi", insan yaşamı için nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda kafa yoran, bilgi üreten, araştırmacılar, bu araştırmalara dayanan eylem insanları sağlayacaktır. İnsan bilgisi arttıkça bilgisiyle nasıl yaşayacağını bilemez mi oluyor? Bildikçe bilememe ironisi, çelişkisi, paradoksu, bir vehim mi, yoksa gerçekten yaşanıyor mu? Bilgi yönetiminin temel hedefi, bu paradoksu ortadan kaldırmaktır. Bilgi insan için, güzel, hakça bir dünya içindir. Neden insan, bildiği, farkettiği halde, bilgisini sürekli geliştirdiği halde, bilgisiyle nasıl mutlu olacağını, haksızlıkları nasıl kaldıracağını, nasıl daha yaratıcı, daha anlamlı bir dünya kuracağını bilemiyor. Neden, insan, bunca bilgisiyle, bunca yetersiz, bunca acılı? Bilgi, yaşamanın güzelleşmesine yetmiyor mu? O halde özür kimde? Nerede? İnsanda mı? Bilgisinde mi? Yaşamın kendisinde mi? Bilgimi nasıl bilmeliyim, bilgimle nasıl yaşamalıyım sorularıyla geliştirilmeye çalışılan bilgi gerçekten talep edilen bir bilgi midir? Hani ilkokullara bir zamanlar adı "hayat bilgisi" olan, yaşama bilgisi, ayrı bir bilgi midir yoksa, bilgilenirken edinmemiz gereken , zaten öğrendiklerimizin içinde olan bir şey mi? Örneğin, ben fizik öğrenirken, bu bilgimle nasıl kendimi geliştireceğimi, mutlu olacağımı, erdemli bir insan olacağımı da öğrenmiş oluyor muyum? Yoksa, sadece, kimi öğrencilerin "bunları neden öğreniyoruz? Ne işimize yarayacak?" sorularıyla sınırlı, pragmatik, yararcı bir anlayışla sınırlı mı bilgi anlayışımız?

Bilgimizin bizi nasıl insan yapacağını biliyor muyuz? Epistemik ethos, bu sorulara yanıt arayarak kendisini geliştirecek, bilebilen, bilgisiyle anlayan, düşünen, eyleyen, bilgisiyle olabilen, insanların yolunu dört gözle bekliyor olsa gerek.

Prof.Dr. Ahmet İnam
21.05.2005