PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : adolf hitler hakkında...



osmann
01-06-2007, 17:09
arkadaşlar adolf hitler ve naziler hakkında geniş bilgiye ihtiyacım var.konu hakkında bilenlerin yardımını rica ederim. Kim ne biliyorsa lütfen. ama doğru olduğuna emin olduklarınızı yazınız. yahudiler kendilerine yapılanları düşündükçe yapılmayanlarıda bire bin katıp yazmaya başladılar. ben gerçekleri istiyorum. yahudilerin hayallerindekileri değil.

zafer murat
01-06-2007, 17:48
Only the registered members can see the link umarım işine yarar

tike®
01-06-2007, 17:55
Adolf Hitler1889-1945






Adolf Hitler, 1889 Avusturya doğumlu devlet
başkanı. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin
(NSDAP) yani Nazi Partisinin lideri olan Hitler,
1933de Almanya'nın başbakanı oldu. 1934de
kendisini Almanyanın Führeri (lideri) ilan eden
Hitler, 1945'deki ölümüne kadar Alman halkını
peşinden sürüklemeyi başardı. Almanya'nın üstün
ırk olduğuna inandı ve Almanca konuşan herkesi tek
bir çatı altında toplamayı amaç edindi. Hitler, bu
uğurda birçok Yahudi'yi ve diğer azınlık
mensuplarını katletti.

Adolf Hitler, 20 Nisan 1889da Alois
(Schicklgruber) Hitler (1837-1903) ve Klara
Pölzlin (1860-1907) üçüncü çocuğu olarak Yukarı
Avusturyada, Almanya sınırına çok yakın küçük bir
kasaba olan, Braunau am Innde dünyaya geldi. Ev
kadını olan annesi Klara, Alois Hitlerin 3. eşi
ve aynı zamanda da ikinci dereceden kuzeniydi.
Aralarındaki akrabalık nedeniyle kilisenin özel
izniyle evlenen çiftin Gustav ve Ida adındaki ilk
iki çocukları daha bebekken ölmüş, Adolf&dan sonra
dünyaya gelen Edmund ise sadece 6 yaşına kadar
hayatta kalabilmişti. 21 ocak 1896da ise kız
kardeşi Paula Hitler dünyaya geldi.
Gümrük memurluğu yapan babası Alois Hitlerin,
2. eşinden de Alois Jr. ve Angela isimlerinde
iki çocuğu vardı. Gayri meşru olarak dünyaya
gelen Alois, 39 yaşına kadar annesinin soyadını
(Schicklgruber) taşıdı. Ziyaret ettiği doğum
kayıtlarından sorumlu bir rahibin, üvey
babasının Johann Georg Hiedler olduğunu ( bir
diğer olasılık ise kardeşi Johann Nepomuk
Hiedlerdi) kanıtlamasıyla Hiedler soyadını
kullanmaya başladı. Hiedler, Huetler ve Huettler
gibi şekillerde telaffuz edilen soyadı, son
olarak Hitler şeklinde yerleşti. (Sonraları
Adolf, politik düşmanları tarafından soyadının
aslında Hitler olmadığı, Schicklgruber olduğu
suçlamalarıyla karşılaştı. Ayrıca 2. Dünya
Savaşı sırasında, Alman şehirleri üzerinden
Heil Schicklgruber (Yaşasın Schicklgruber)
ibaresi taşıyan broşürler uçaklardan atılarak
müttefik propagandası olarak da kullanıldı.)

Yasal olarak Hitler soyadı ile dünyaya gelen
Adolfun anneannesinin ismi de Johanna Hiedlerdi.
İsmi eski Almancada asil kurt(Adolf = nobelity
+ wolf) anlamına gelen Adolf, akrabaları arasında
kısaca Adi ismiyle biliniyordu. (Adolf Hitler,
yakın çevresiyle arasında, 1920lerin başlarından
3. hükümetin düşüşüne kadar Wolf takma adını
kullandı. Hatta bu durum Avrupa kıtasındaki
çeşitli merkezlerin isimlerinde de etkili oldu.
Doğu Prusyada Wolfsschanze, Fransada
Wolfsschlucht, Ukraynada Werwolf gibi.)
Babasının çıkan tayinleri nedeniyle Braunaudan
Passauya ardından Lambacha, Leondinge ve Linze
taşınmalarıyla, ilkokul eğitimini çeşitli
okullarda alan Adolf, başarılı bir öğrenciydi.

En çok tarih ve coğrafya derslerinde başarı
gösteriyordum. İşte bu sıralarda "milliyetçi"
oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak
etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi öğrendim.
Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir
hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk
arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha
doğrusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya başladı.
Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider
olmuştum. Bu arada iyi bir öğrenci olduğumu da
söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu.
Boş zamanlarımda "Lambach Chanoine"lerin yanında
şan dersleri takip ediyordum. (Kavgam, Bölüm. 1)

Linzde başladığı lisede ise 1. sınıfı yeniden
tekrarlamak zorunda kaldı. Kendisi gibi memur
olmasını isteyen babasının aksine, Adolf ona
direniyordu ve ressam olmak istiyordu.

Konuşma yeteneğim babam tarafından takdir
edilmiyordu. Ailem benim davranışlarımdan dolayı
endişeleniyordu.Konuşma hevesim yavaş yavaş
kaybolurken, kişiliğime daha uygun becerilerim
ortaya çıktı. Babamın kütüphanesinde elime geçen
askeri konularla dolu çeşitli kitapları ve 1870
- 1871 Alman Fransız savaşlarına ait yazıları
büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda
kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci
sıraya geçti. Savaşa ve askerliğe ait şeylerin
tamamını her türlü kaynaktan toplamaya başladım.
(Kavgam, Bölüm. 1)

Çizimlerine ve resimlerine çok güvenen Adolf, bu
konudaki direnişine hiç ara vermiyordu. (1. Dünya
Savaşına katılmasından önce, Hitlerin 2000den
fazla çizimi ve resmi vardı.)

Bir vakitler kendi hayatının en büyük
halkalarını oluşturan şeyin, benim tarafımdan
kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu,
işte bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok
doğaldı. Hayat kavgasının kazandırdığı çelik
gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha
doğrusu tecrübesiz bir delikanlının geleceği
hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat
sonunda iş bambaşka oldu. (Kavgam, Bölüm. 1)

Hitlerin babası geçirdiği felç nedeniyle 3 ocak
1903te öldü. Babasının ölümünden 3 yıl sonra,
liseyi terk edip, yetim çocuklar pansiyonuna
yerleşen Adolf, annesinin de desteğiyle bohem bir
hayat sürdürmeye başladı.

Benim için meslek problemi, tahmin ettiğimden
çok daha kısa bir süre içinde çözülecekti.
Çünkü, babam daha ben on üç yaşındayken ansızın
vefat etti. Bir felç darbesi, babamı en güçlü
döneminde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını
acı çekmeden sona erdirdi. Fakat bizi büyük bir
üzüntünün içine attı. Babamın en büyük isteği,
oğlunu, kendisinin ilk günlerinde çektiği
yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi
olmamda yardım etmekti. Bu isteğini
gerçekleştiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde
benim içime, ikimizin de aklımızdan
geçirmediğimiz bir geleceğin tohumlarını
ekmişti. (Kavgam, Bölüm. 1)

Adolf, ağır şekilde hastalandı ve doktor
tavsiyesiyle liseden bir yıl kadar uzak kaldı. Bu
dönem boyunca çizimlerine devam etti.

Ciğerlerim feci şekilde hasta idi. Doktor anneme
beni, gelecekte bir kalem odasına kapamamaya ve
özellikle en az bir yıl Realschule'deki
öğrenimime ara vermeyi öğütledi. Gizli
isteklerimin ve daha da kararlı mücadelelerimin
hedefi böylece bir hamlede sağlanmış oluyordu.
Hastalandığım için annem Realschule'yi bırakarak
akademiye girmeme rıza gösterdi. (Kavgam, Bölüm.
1)

1907 yılında başvurduğu Viyana Güzel
SanatlarAkademisi (Academy of Fine Arts Vienna)
tarafından ressamlığa uygun olmadığı gerekçesi ve
yeteneklerini mimarlık alanında geliştirmesi
öğüdüyle reddedildi. Adolf, bu öğüdü yerine
getirmeyi çok istemesine rağmen bunun için teknik
alt yapısı ve lise diploması olması zorunluydu.
Annesinin hastalığı ortaya çıktığında geçim
kaynakları neredeyse kurumak üzere olan Adolf,
kendisine bağlanan yetim aylığıyla geçiniyordu. Bu
yüzden Viyanaya gitme kararı aldı.

Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana'nın
yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı.
Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı
başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben
"adam" olacaktım, memur değil. (Kavgam, Bölüm.
1)

1907nin 21 aralık gününde, annesi iyice ilerleyen
göğüs kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Hitler,
çok büyük bir üzüntüye boğulmuştu. Artık tek
isteği Güzel Sanatlar Akademisine girebilmekti.

Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise
sevmiştim. (Kavgam, Bölüm. 1)

1908de bir kez daha başvurduğu akademinin, onu
yeniden reddetmesinin ardından umutlarını da
yitirmiş bir şekilde tamamen parasız kaldı. Yetim
maaşının kendi payına düşen kısmını da kardeşi
Paulaya veren Adolf, 21 yaşındayken halasından
kalan az miktardaki miras parasının da bitmesiyle
1909da evsizler yurduna yerleşti. Posta
kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini,
dükkanlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışan
Adolf, 1910 yılında çalışan fakir adamların
kaldığı bir eve yerleşti.

Nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde
siyasetten bahsedildiği sıralarda Yahudi
kelimesini duymaya başladım. Bu sözler ben de az
da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu.
Mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri
gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu.
Almanla Yahudi arasındaki farkın sadece dinler
arasında olduğunu zannediyordum. Hatta sürekli
zulümlere hedef olmalarını, din (arkına veriyor
ve bu yüzden de kendilerine antipati
beslemiyordum.
İşte kafam bu düşüncelerle dolu olarak Viyana'ya
geldim. O günlerde Viyana'da iki milyon kişi
yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini Yahudi idi.
İşte ben bunun farkında değildim. İlk günlerde
gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve
fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı
koyacak kuvvette değildi. Nihayet içimde ağır
ağır sükûnet ortaya çıkmaya başladığı ve bu
hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda,
Yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki,
etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha
dikkatli bakmaya başladım.
Yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana
pek hoş gelmedi. Ben o sıralarda Yahudi'yi
sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak
kabul ediyordum. Dini çekişmelerden ve dini
inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü
ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi
alamıyordum. Bu arada Viyana'nın Yahudi
aleyhtarı basının tutumu da bana medeni bir
milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi
geliyordu. (Kavgam, Bölüm. 1)

Viyanadayken, ilk kez içinde Doğu Avrupadaki
birçok Ortodoks Yahudi (Hitlere göre ırkçı
teorilerle karışık, geleneksel dinci ve önyargılı,
geniş bir yahudi kitlesi) için, anti-semitist
düşünceler barındırmaya başladı. Zamanla Lanz von
Liebenfelsin ırk ideolojileri ve anti-semitizm
hakkındaki yazılarından ve Vienna Belediye
Başkanı, aynı zamanda Hıristiyan Sosyal
Partisinin (Christian Social Party) kurucusu ve
tarihin en şiddetli demagoglarından Karl Lueger ve
Pan-Germanic Away from Rome! Hareketinin
(pan-Germanic Away from Rome! Movement) lideri
Georg Ritter von Schönerer gibi politikacıların
yarattığı polemiklerden etkilendi. Daha sonra
yazdığı Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabında, dine
bağlı anti-semitizm karşıtlığından, nasıl tam
tersi bir zemine (anti-semitizmi ırkçı zeminde
desteklemeye) geçiş yaptığını anlattı.
Hitler Yahudileri, kendi tanımladığı Ari Irkın
doğal düşmanları olduğunu iddia etmeye başladı ve
Avusturyadaki krizden de onları sorumlu tuttu.
Aynı zamanda kendi Anti-semitizmini Anti-Marxism
ile karıştırarak, sosyalizmin ve özellikle de
liderleri arasında birçok Yahudi bulunduran
Bolşevizmin keskin hatlarını tanımladı.
Almanyanın uğradığı askeri bozgundan 1917
Devrimlerini sorumlu tutarak, yahudilere Almanya
İmparatorluğunun askeri yenilgisinin ve sonuç
olarak ortaya çıkan ekonomik problemlerin de
suçlusu kabul etti.
Çok Uluslu Avusturya Monaşi Krallığı
Parlementosu'ndaki patırtılı sahnelerden çıkardığı
genellemeyle, demokratik parlementer sistemin
aşağılığına ve bayağılığına dair sabit bir inanç
geliştirdi. Bu da kendi politik görüşlerinin
temeli biçimlendirdi. (Yakın arkadaşı ve oda
arkadaşı August Kubizeke göre ise Hitler o
dönemde politikadan çok Wagnerin operalarıyla
ilgilenmekteydi.)
Babasından kalan mal varlığının son parçasıyla
mayıs 1912de, Münihe gitti. her zaman gerçek
Almanyada yaşamak istemişti. Mimariyle ve Houston
Stewart Chamberlainın yazılarıyla daha da
ilgilenmeye başladı .

1912 yılının baharında Münih'e gittim, Sanki
yıllarca orada .oturmuşum gibi şehir bana hiç
yabancı gelmedi, incelemelerim beni defalarca bu
Alman sanatının merkezine götürmüştü. Münih
bilinmezse Almanya görülmüş sayılamayacağı gibi,
Münih tanınmadıkça Alman sanatı hakkında da bir
fikre sahip olunamaz. (Kavgam, Bölüm. 4)

Münihe gitmesi, bir süreliğine Avusturyadaki
askerlik görevinden de kaçmasını sağladı fakat
sonrasında Avusturya Ordusu tarafından tutuklandı.
Yapılan fiziksel inceleme ve pişmanlık savunması
sonrasında askerlik için elverişsiz sayıldı ve
Münihe dönmesine izin verildi. Buna rağmen
ağustos 1914de Almanya 1. Dünya Savaşına
girdiğinde acilen Bavyera kralı 3. Ludwigden
Bavyera alayında savaşmak için izin ricasında
bulundu. İsteği kabul edildi ve Hitler gönüllü
olarak Bavyera ordusuna katılmış oldu.

Siyasi sebeplerden dolayı önce Avusturya'yı terk
ettim. Habsbourglar Devleti için mücadele etmek
istemiyordum. Fakat milletim ve imparatorluk
için her an ölmeye hazırdım. 3 Ağustosta Kral
Üçüncü Louis'ye bir dilekçe sundum ve Bavyera
alayına girmek lütfunun benden esirgenmemesini
talep ettim. Hiç şüphe yok ki o günlerde özel
kalem daireleri pek meşguldü, işte bundan
dolayı, hemen ertesi günü, isteğimin kabul
edildiği haberini ve bir Bavyera alayına
müracaat emrini alınca pek çok sevindim. Birkaç
gün zarfın da ancak altı yıl sonra sırtımdan
çıkaracağım üniformamı giydim işte benim ve her
Alman için şu ölümlü hayatın en unutulmaz ve en
yüce zamanı bu suretle başladı. (Kavgam, Bölüm.
4)

Fransa ve Belçikada, 16. Bavyera Yedek Alayı
karargahında haberci olarak aktif hizmette bulunan
ve düşman ateşine maruz kalan Hitler, yanındaki
diğer askerlerin aksine yemeklerden ya da zor
koşullardan asla şikayet etmedi. Bunun yerine
sanat ya da tarih hakkında konuşmayı tercih eden
Hitler, ordu gazetesi için bazı karikatürler ve
eğitsel çizimler de yaptı. Görevini yaparken ki
sürati ve başarısı nedeniyle ilki aralık 1914de
İkinci Sınıf Demir Haç (Iron Cross, Second Class)
ve diğeri de ağustos 1918de ve er düzeyindeki bir
askere nadir olarak verilen bir onur olan Birinci
Sınıf Demir Haç (Iron Cross, First Class) olmak
üzere iki askeri nişan aldı.
Hitler alayı terketmek istememesine rağmen, gene
de liderlik özelliklerinin yeteri çerçevede
olamadığı gerekçesiyle rütbesi yükseltilmedi.
Bazı kaynaklara göre ise yükseltilmemesinin asıl
nedeni Alman vatandaşı olmamasıydı. Alay
karargahındaki görev mevkisi çokça tehlike
içermesinin yanısıra ona sanat çalışmalarını
sürdürmesi için de zaman veriyordu. Ekim 1916&da
Fransanın kuzeyinde bacağından yaralanan Hitler,
mart 1917de ön saflardaki görevine geri döndü.
Hitler, düşman ateşiyle yaralanması nedeniyle aynı
yıl Gazi Nişanı aldı.
15 ekim 1918de savaşın sona ermesinden kısa bir
süre önce, Hitler zehirli gaz saldırısından dolayı
geçirdiği geçici körlük nedeniyle, savaş
meydanındaki askeri hastaneye götürüldü. David
Lewis ve Bernhard Horstmann gibi bazı psikologlara
göre ise bu geçici körlüğün sebebi geçirdiği bir
histeri kriziydi. Hitler, hayatının amacının
Almanyayı kurtarmak olduğuna iyice ikna olmuştu.
Uzun zamandır Almanyaya hayran olan Hitler, hala
Alman vatandaşı olmamasına rağmen savaş sırasında
da tutkulu bir vatansevere dönüştü. Alman ordusu
hala düşman topraklarını tutmaktayken, kasım
1918de Almanyanın teslim olmasıyla şoka uğradı.
Birçok Alman milliyetçisi gibi o da savaş alanında
değil masada yenilmelerini tasvir eden sırtından
bıçaklandığına inandı. Buna neden olan
politikacılar daha sonra Kasım Suçluları olarak
adlandırıldılar.
Versay Antlaşması, Almanyayı çeşitli topraklardan
yoksun bırakırken, Rhinelandi askeri güçlerden
temizledi ve zorlu ekonomik yaptırımlar yükledi.
Antlaşma aynı zamanda da Almanyayı, Büyük
Savaşın tüm dehşetinin suçlusu ilan etti ve
miktarı belirlenmemiş bir tazminat yükümlülüğü
getirdi. Sonrasında, miktar (Dawes Plan), (the
Young Plan) ve (the Hoover Moratorium)
antlaşmalarıyla tekrar tekrar revize edildi.
Antlaşma, Almanlar tarafından aşağılanma olarak
görülen, tüm suçun kendilerine yüklenmesinin
yanında, silahlı güçlerin neredeyse tamamının
kaldırılması, hava gücü ve denizaltılar olmadan,
sadece 6 savaş gemisine ve silahlı araçları
olmayacak 100.000 kişilik bir orduya izin
verilmesi gibi ağır hükümler içeriyordu.
Bu antlaşma, hem sosyal hem de politik şartlar
açısından Hitler ve partisinin (National Socialist
Party) kendilerine güç arayışı sırasında oldukça
önemli bir faktör oldu. Almanyayı ayağa kaldırmak
için, antlaşmanın Kasım Suçluları tarafından
imzalanmasını kullanmaya karar verdiler ve Paris
Konferansı sırasında çok az seçim hakları olmasına
rağmen, onları günahkeçisi yaptılar.
1. Dünya Savaşından sonra Hitler orduda kaldı ve
Münihe döndü. Burada (sonraki demeçlerinin
aksine) öldürülen Bavyera Başbakanı Kurt Eisnerin
cenaze yürüyüşüne katıldı. Münih Sovyet
Cumhuriyetinin (Munich Soviet Republic)
kaldırılmasından sonra Bavyera Reichswehr Grubu
Karargahında, Eğitim ve Propaganda Bölümü
(Education and Propaganda Department (Dept Ib/P)
of the Bavarian Reichswehr Group) tarafından
organize edilen ve Yüzbaşı Karl Mayrın sosyal
düşünce kurslarında yeraldı. Bu grubun anahtar
amacı, savaşın patlak vermesi ve Almanyanın
yenilgisi için bir günah keçisi yaratmaktı. Günah
Keçileri, uluslararası Musevi halkı, koministler
ve parti çemberi dışındaki politikacılar kabul
edildi. Bunlar özellikle de Weimar Koalisyon
(Weimar Coalition) partilerindekiler ve Kasım
Suçlularıolarak anılan politikacılardı.
Temmuz 1919da askeri organizasyon (Reichswehr)
içerisindeki İstihbarat Birliğinde çalışmak
üzere, polis casusları atadı. Bu casusların amacı,
diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve
imkanlar dahilinde bir sosyalist olması düşünülmüş
Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP))
adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı.
Hitler, bu denetleme sırasında politikacı Anton
Drexlerin, toplumun tüm üyelerinin ortak
dayanışmasıyla ve sosyalizmin Yahudi karşıtı bir
versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti
onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi,
anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı fikirlerine
hayran kaldı.
Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli
Thule Societynin de üyesi olan, Dietrich
Eckartla da tanıştı. Eckart, Hitlerin akıl
hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde
bulundu, ona nasıl giyinmesi ve nasıl konuşması
gerektiğini öğretti ve ve onu geniş bir çevreye
tanıttı. Hitler ona teşekkürünü kitabının ikinci
bölümündeki övgüleriyle yaptı.
Ordudan mart 1920de terhis olan Hitler ve eski
üstleri, böylelikle parti aktivitelerinde tam
zamanlı yeralmaya başladılar. 1921in başlarında
Hitler, konuşmalarıyla çok geniş kitlelerin önünde
bile son derece etkili hale geldi. Hitler, şubat
ayında Münihte yaklaşık 6 bin kişilik bir
kalabalığın önünde konuştu. Merkezi Münihde olan
partinin amacı Yahudi toplumunu ortadan
kaldırmaktı. Bir süre sonra Hitlerin parti
içindeki gücünün arttığını gören yöneticilerin onu
diktatör tavırları yüzünden eleştirmeleri
nedeniyle 11 temmuz 1921de partiden istifa etti.
Fakat Hitlerin yokluğunun partininsonu olduğunu
farkeden yöneticiler onu yeniden çağırdılar v ebu
kez başkan olarak geri dönen Hitler, gücünü ilk
önce aralarında kurucu üye Anton Drexlerin de
olduğu kızgın komite üyelerini bastırdı. Bunun
üzerine komite geri çekildi ve Hitlerin istekleri
parti içinde oya sunuldu ve Hitler e karşı 543
oy aldı. 29 Temmuz 1921de Partinin lideri
(Führer) ilan edildi ve adını Nasyonel Sosyalist
Alman İşçiler Partisi (National Socialist German
Workers Party - NSDAP) olarak değiştirdi.
1924de hükümeti devirmeye çalışan fakat bunda
başarılı olamayan ve geri döndüğü sırada intiharı
düşünen Hitler tutuklandı. Birahane Olayı adı
verilen bu eylem sebebiyle yargılandı ve 1 nisan
1924de 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu
dönemde Kavgam adlı kitabı yazan Hitler, 20 aralık
1924de halk için tehlike oluşturmadığı
gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Serbest kalmasının ardından Almanyadaki politik
ortam sakinleşmiş, ekonomi iyiye gitmeye
başlamıştı. 1928de 12 milletvekili ile
parlamentoya giren Partisi, 1929 Dünya Ekonomik
Krizinin ardından 1930 seçimlerinde oyların
%18ini alarak 107 milletvekiliyle parlementoya
girdi. 31 Temmuz 1932deki genel seçimde oyların
%37sini alan Nazi Partisi ocak 1933de Katolik
Merkez Parti ile bir koalisyon hükümeti kurması
amacıyla, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg
tarafından başbakan olarak atandı. Katolik Merkez
Parti ile anlaşma sağlanamayınca Hitler,
Milliyetçi Partinin desteğiyle yeni bir genel
seçime gitmek istedi.
Çeşitli endüstri ve finans kuruluşlarından büyük
parasal destekler alarak ve devletin olanaklarını
da kullanarak büyük bir seçim kampanyası
yürütmesinin yanısıra, 27 şubat 1933de
Reichstagta çıkan yangının ardından Cumhurbaşkanı
Hinderburga anayasanın kişi hak ve
özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan
kaldıran bir kararname imzalatan Hitler, kendi
partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin
yayınlarını ve seçim çalışmalarını da durdurttu. 5
Mart 1933 günü yapılan seçimin sonunda oyların
%44ünü alan Nazi Partisi, hemen ertesi gün
parlamentodan ;Reichstagın tüm yetkilerini dört
yıl süre ile kabineye devrettiğinisöyleyen bir
yetki kanunu çakarttı.
23 Mart 1933de ise "Halkta ve Almanyadaki
Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun" (Gesetz zur
Behebung der Not von Volk und Reicht) adı altında
bir yetki tasarısının kabul edilmesini sağlayarak
yürütme ve yasama erklerini eline aldı. Diğer
partileri yasaklayan Hitler, yaptığı
propagandalarla ve ikna kabiliyetini sayesinde
bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında
birleştirdi ve kendisini, Almanyanın büyük lideri
ilan etti. Alman ekonomisini kalkındıracağını
sözünü savaş hazırlığı yaparak tutan Hitler, iş
sahası oluşturdu ve büyük otobanlar inşa ettirdi.
Tüm halkı Alman ırkının üstün ırk olduğuna
inandıran Hitler, ülkedeki Yahudileri ve diğer
azınlıkları hedef olarak gösterdi. Bunun üzerine
önce ülke genelinde daha sonra da 2. Dünya Savaşı
süresince işgal edilen tüm topraklarda yaklaşık
5.5 milyon Yahudi ve yarım milyon çingene
öldürüldü. Hitler, Alman ırkını iyileştirmek adı
altında binlerce zihinsel engelli insanı da
öldürttü.
Hitler tüm Almanca konuşan insanları bir çatı
altında toplamak amacıyla önce Avusturya'yı, daha
sonra Çekoslavakya ve Polonya'yı işgal etti. Bu
işgallerin sonucu olarak Batı Avrupa ülkelerini ve
Rusya'yı karşısına aldı. Savaşın çok geniş bir
cephede yapılıyor olmasının yanısıra; tarihçilere
göre Almanyanın, Napolyon'un yaptığı hatayı
tekrarlayarak Rusya'ya kış mevsiminde savaş açması
ve sonra A.B.D.'nin de savaşa dahil olması onlara
yenilgiyi getirdi.
1944ün sonunda Kızıl Ordu, son Alman güçlerini de
Sovyetlerden temizledi ve Avrupanın merkezine
ilerlemeye başladı. Batı güçleri de Almanyaya
hücum etmekteydi ve Almanya, savaşı askeri açıdan
kaybetmiş durumdaydı. Fakat Hitler, düşman
güçlerle hiçbir antlaşmaya yanaşmadı ve kalan
Alman askeri gücü, savaşmaya devam etti ve aynı
zamanda katliamı da sürdürdüler.
Nisan 1945de teğmenleri, Sovyet güçlerinin
Berline yaklaştıklarını kendisine bildirmesine ve
Bavyeraya ya da Avusturyaya uçmasını
önermelerine rağmen, Berlinde kaldı. Buarada SS
lideri Heinrich Himmler, kendi başına Almanyanın
anlaşmaya hazır olduğunu bildirdi ve Hermann
Göring ise Bavyeradan Hitlere, o Berlinde
sıkışıp kaldığına göre bundan böyle kendisinin
Almanyanın liderliğini sürdürebileceğine dair bir
telgraf yolladı. Hitler ise her ikisini de
partiden attırdı ve onları vatan haini ilan etti.
30 Nisan 1945de Sovyet güçleri iyice içerilere
girip artık sokak sokak Hükümet Başkanlığına
yaklaştığında, Hitler bulunduğu başmerkezde
(Führerbunker) kendi kafasına bir kurşun sıkarak
intihar etti. Aynı zamanda bir miktar siyanür
içtiği anlaşılıyordu. Hitlerin ve 1 gün önce
evlendiği Eva Brounun cesetleri yardımcıları
tarafından bir bomba kraterine konularak benzinle
yakıldı ve Hitlerin isteğiyle köpeği Blondi de
zehirlenerek öldürüldü. Ardından da Führerbunker
bahçesine gömüldüler.
Rus güçleri içeri girip cesetleri bulduğunda ise
diş kayıtlarıyla yapılan otopside teşhis edilen
Hitlerin ve Eva Braunun cesetleri, bir çeşit
türbe haline gelmelerini önlemek için bir süre
dolaştırıldıktan sonra, gizli Sovyet departmanı
SMERSH tarafından Magdebugdaki yeni
başmerkezlerinde gömüldü. 1970de tesisin Doğu
Almanyaya devri sırasında ise kalanlar mezardan
çıkarılarak tamamen yakıldı ve külleri Elbe
Nehrine döküldü.
Hitlerin ölümün ardından yıkıma devam etmeleri
için emirler bırakmış ve vasiyetnamesinde diğer
Nazi liderlerini görmezden gelerek Grand Admiral
Karl Dönitzi Almanya Başkanı, Goebbelsi de
Başbakan olarak göstermişti. Buna rağmen Goebbels
ve eşi Magda 1 Mayıs 1945de intihar etti.
Almanyanın 2. Dünya Savaşından yenik çıkmasıyla
ve 12 yıl süren Hitler iktidarının ardından
Hitler, Nazi Partisi ve Nazizmin sonuçları tüm
dünyada kötü kabul edildi.


Referanslar; Adolf Hitler, Kavgam,
En.wikipedia.org

anthony99
01-06-2007, 18:41
oldukca geniş bir bilgi olmuş hemşerim:clap2:: . emeğine sağlık valla.

osmann
04-06-2007, 09:10
çok teşekkür ederim. süper oldu. çok çok işime yaradı. sağolasın.

osmann
04-06-2007, 12:10
adam ın kötü biri olduğu kötü karakterli biri olduğu ve ırkçı bir kafaya sahip olduğu muhakkak. Ancak vatan perver olduğu da bence muhakkak. 1 dünya savaşından perişan bir şekilde çıkıp versay anlaşması ile ellerine ve ayaklarına zincir vurulan bir milleti çok kısa zaman içerisinde bütün dünyaya kafa tutacak şekilde büyüten şey nedir? bunu bu zalim başarmış. herifi sevmesekte başarmış. başarmamışmı? benim merak ettiğim şey nasıl oldurda bu kalıpta bir insan yerlerde sürünen alman halkını kısacık sürede ayağa kaldırıp dünyaya kafa tutacak şekilde hazırlar ve bir kaç cephede savaşır? kaybetsede savaşın başında ülkeleri işgal etmeyi başarmış ki o zamanların süper gücü fransanın parisine kadar girmiş. rusyanın stalingradına...sadece 21 küsür milyon rusyanın kaybı var. bu herif ne yapmışta almanlar ayaklanmış.