PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : BOP Irak'ta Çöküyor



Memo007
04-06-2007, 00:32
BOP'un uygulama alanı önce 'gözlerden ırak' Afganistan, ardından Irak oldu. Ortadoğu'dan dünyaya yayılan enerji miktarı ve petrol boru hatlarına bakınca resmi adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin (GOKAP) anlamı ortaya çıkıyor.

ABD'deki Kongre seçimleri öncesinde Başkan Bush, Irak'ın Vietnam'a benzediğini kabul etti. Bu noktaya, ülke içindeki gruplar ve bölge üzerinde yapılan yanlış hesaplar nedeniyle gelindi.

ABD işgalinin ardından geçen süre içinde Irak'ta ortaya çıkan tablo, Washington yönetiminin yaklaşık yarım asırdan bu yana kurgulamakta olduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) hemen her açıdan iflas ettiğini gösterdi.

ABD'nin başını çektiği küresel güçlerin Avrasya ile Afrika'daki enerji ve su kaynaklarını denetim altına almak için "insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve piyasa ekonomisi" kavramlarının arkasına sığınarak başlattığı ve buna, 11 Eylül saldırılarının ardından "terörle mücadele" gerekçesini de eklediği operasyon, Irak'ta sözcüğün tam anlamıyla çöktü.

"Irak, ABD için ikinci Vietnam oluyor" yorumları son birkaç aydan bu yana artık daha sıkça duyulmaya başlandı. Vietnam-Irak benzerliğini dile getiren yorumlara ısrarla karşı çıkan ABD Başkanı George Bush bile New York Times gazetesi yazarı Thomas Friedman'ın 'Irak'taki durumla Vietnam savaşı sırasında komünist Kuzey Vietnam ordusunun düzenlediği Tet taarruzu(1) arasında benzerlik bulunduğu'nu dile getirdiği makalesine ilişkin olarak, "haklı olabilir. Kesinlikle (Irak'ta) artan düzeyde bir şiddet var ve biz de seçime gidiyoruz" dedi. Bush, böylece Irak'ta son dönemdeki artan şiddete bağlı olarak iki savaş arasındaki paralelliği ilk defa kabul etmiş oldu.

Son bir yıl içindeki gelişmeler ABD açısından Vietnam örneğini doğrular nitelikte. ABD askerlerinin Irak'ta sadece geçen Ekim ayı içindeki kaybı ayın 30'u itibarıyla yüz olmuştu. İşgalin sonrasında Irak'taki toplam ABD kaybı neredeyse 3 bine ulaştı. Son dönemde keskin nişancıların ABD askerlerini vurduğunu gösteren video kayıtları, moral açısından da çöküşü beraberinde getirdi. ABD'nin Irak'taki askeri varlığı Neo-Con'lar arasında bile tartışma konusu oldu.

ABD'nin çabalarıyla direnişin önü kesilemediği gibi, son bir yıl içinde Irak'ta yaşanan şiddet, mezhep ve etnik çatışmaya doğru nitelik değiştirdi. BM'ye bağlı Irak'a Yardım Misyonu'nun raporu, Irak'taki iç savaş ortamını ve şiddetin boyutlarını net biçimde ortaya koydu. Söz konusu raporun verilerine göre Irak'ta Temmuz ayında en az 3 bin 590, Ağustos ayında da 3 bin 9 sivil yaşamını yitirdi. 1 Ocak-31 Mart 2004 tarihleri arasında haftada ortalama 197 şiddet olayı meydana gelirken bu rakam 20 Mayıs-11 Ağustos 2006 döneminde 792'ye yükseldi. Bu tablo Ortadoğu coğrafyasına küresel güçlerin yapmak istediği aşının tutmayacağını açıkça gösterdi.

Washington yönetiminin sorumluluğunu taşıdığı bu tablonun perde arkasında, Neo-Con'ların şekillendirdiği Büyük Ortadoğu Projesi ya da resmi adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi bulunuyor.

YARIM ASIRLIK PROJE

Irak'ta iflas bayrağını çeken bu projenin ayrıntılarına kısaca bir göz atmak, Ortadoğu'da küresel güçlerin kurmak istediği ancak başaramadığı büyük oyunu daha iyi anlamak açısından önem taşıyor.

BOP aslında Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Richard Perle ve William Kristol gibi Neo-Con'ların önde gelen teorisyenleri tarafından 1997'de oluşturulan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin bir alt unsuru olarak ortaya çıktı.

Neo-Con'ların 1997 yılında teorisini ortaya koyduğu BOP'un pratik uygulaması, aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar uzanıyor. 1945 yılında, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ve Suudi Arabistan Kralı arasında imzalanan antlaşma Amerikan şirketlerinin Suudi petrolü üzerindeki denetiminin ilk aşaması oldu. İran'da ise sorun! Anlaşmayla değil, CIA'nin projelendirip uyguladığı bir darbe ile çözüldü. Roosevelt ailesinden CIA Tahran İstasyon Şefi Kim Roosevelt ile Şah'ın dostu, 1991 Körfez Savaşı'nda ABD Ordusu'nun Komutanı Norman Schwarzkopf'un babası General Norman H. Schwarzkopf'un çabasıyla, İran petrolünü ulusallaştıran Başbakan Muhammed Musaddık'a karşı bir darbe yapıldı. Ardından İran'dan kaçmış olan Şah geri getirildi. General Schwarzkopf da İran Gizli Servisi SAVAK'a eğitim verdi. Böylece, Batılı güçlerin İran'daki çıkarları garanti altına alındı. İran petrolü Batılı şirketler arasında yeniden paylaştırıldı. Sonraki yirmi yıl içinde de, Ortadoğu petrolünün yüzde 65'i Amerikan şirketlerine geçti.

Soğuk savaşın ardından dengelerin değişmesiyle, ABD'nin enerji ve su kaynaklarına bakışı da farklılaştı. Bu bağlamda, Neo-Con teorisyenler "kendileri için yeni bir dünya" kurma adına BOP'u şekillendirmeye başladılar.

Bugünkü haliyle BOP, Türkiye'ye de sunulduğu şekliyle, batıda Fas, doğuda Moğolistan, kuzeyde Rusya Federasyonu'nun güneyi (Çeçenistan), güneyde Yemen'e kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik siyasi, hukuki, bilgi-eğitim, ekonomi, sosyal ve güvenlik boyutlarını içeren kapsamlı bir "İslam coğrafyası dönüşüm stratejisi" olarak ortaya kondu.

Bu alanlarda uzun vadeli bir değişimin hedeflendiği açıklandı. 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirenlerin Müslüman olması, El-Kaide'nin "İslam adına" terörist eylemler yapması, İran İslam Cumhuriyeti'nin ABD'yi "Büyük şeytan" ilan etmesi, Çeçenistan'da Vahabiliğin kök salması, Suudi Arabistan gibi şeriat ile yönetilen ülkelerde demokrasi, insan hakları gibi kavramların olmaması, ABD'nin müttefiklerini, İslam coğrafyasında neden dönüşüme gereksinim duyulduğu konusunda ikna etmesine zemin hazırladı. Panzehir olarak Türkiye'de oluşturulmak istenen "ılımlı İslam" gösterildi.

PERDE ARKASINDAKİ GEREKÇELER

Washington'da Neo-Con'ların başını çektiği ekibin yüksek sesle dile getirdiği, hemen hiç kimsenin de itiraz edemediği, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, kadın-çocuk hakları gibi evrensel kavramlarla gerekçelendirilen BOP'un perde arkasında ise artık ABD'nin hemen her açıdan bir dünya imparatorluğu kurma ve bu imparatorluğu kendi çıkarları doğrultusunda yaşatma çabası olduğu net biçimde ortaya çıkmış durumda.

ABD'nin Neo-Con teorisyenleri, BOP'u 21. yüzyıl koşullarına göre toplumsal ve felsefi unsurları da kapsayacak geniş bir çerçeve içinde şekillendirdi.

Tokyo Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. İbrahim Öztürk "Büyük Ortadoğu Projesinin Siyaset ve İktisat Felsefesi" başlıklı makalesinde BOP'un oluşturulmasındaki gerekçeleri şöyle sıralıyor:

"ABD eksenli kapitalist bloğu Büyük Orta Doğu Projesi türünden yeni senaryolara iten 4 temel tehdidin söz konusu olduğu düşünülmektedir.

- Çağdaş tatminsiz bireyin arayışı sürecinde İslami yönelişin adresini saptırmak,

- Dünyanın çoğunluğunu oluşturan alt gelir düzeyine sahip toplumların isyanı,

- Sayısal olarak dünya nüfusunun azınlığını oluştursa da, harekete geçirebileceği değişim dalgalarının çapı ve derinliği itibariyle aslında kapitalizmi içerden değişime uğratma dinamiğini de barındıran, kapitalizmin içinde bulunduğu tatminsizlik,

- Petrol ve su kaynaklarının güvenliğini garanti altına almak,

Öztürk'ün bu unsurlara yönelik şu değerlendirmeleri de dikkat çekici:

"Geniş anlamda ifadesiyle esas amaç Asya eksenli bir medeniyet başkaldırısının önünü kapatmak. Bu bağlamında anahtar terim kuşkusuz hem medeniyet hem de coğrafya planında 'İslam'. İslam ve İslam coğrafyasının bir anda terörle anılır hale gelmesi için bir gecede yaratılan ve hızla medyatik hale getirilen ünlü terör örgütlerinin hemen hepsi Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle gündeme geldi. Oysa İslam dünyasındaki ABD düşmanlığı ne yeni, ne de haksız bir olgu. Olayın bir başka boyutu da şu; toplama bir milleti bir arada tutmanın yolu olarak dışarıda bir düşman yaratmak şeklindeki klasik ABD politikası, Soğuk Savaş dönemi sonrasında da devam ediyor."

ABD'nin hem dünya imparatorluğu olması, hem de 300 milyona yaklaşan nüfusunun refah düzeyini koruması için, Avrasya ve Afrika'daki enerji ve su yollarının denetimi, Washington yönetiminin düşüncelerine "iman eden" yerel müttefikleri ya da direkt olarak kendileri tarafından sağlanmalıydı. Tıpkı Irak örneğinde, Kürt grupların yapmakta olduğu gibi.

ENERJİ KAYNAKLARININ ÖNEMİ

Avrasya ve Afrika'daki enerji kaynakları, ABD açısından stratejik bir öncelik taşıyor. Her gün, dünyada tüketilen petrolün yüzde 55'i, yani 43 milyon varil petrol, ithalat ihracat yoluyla el değiştiriyor. Bu nedenle küresel anlamda petrol akışının güvenliği, ABD açısından büyük önem taşıyor. Günde 35 milyon varil petrol, Süveyş Kanalı, Hürmüz (13 milyon), Malakka (10 milyon), Bab el Mandeb, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçiyor. Bunlara, Kızıl Deniz ve Akdeniz'e akan 4 adet petrol boru hattı da eklendiği zaman, BOP haritasının Washington açısından önemi net biçimde ortaya çıkıyor. Batı Avrupa kaynakları yapılan projeksiyonlara göre 2025 yılına gelindiğinde, ABD'de tüketilen petrolün yüzde 71'i, Batı Avrupa'dakinin yüzde 68'i, Çin'dekinin yüzde 73'ü kendi ülkeleri dışından sağlanacak. Enerji gibi yaşamsal bir sektörde oluşan ve gitgide artan bu dışa bağımlılık, neden Ortadoğu, Afrika, Orta Asya'nın başını ABD'nin çekmekte olduğu küresel güçlerin oyun alanı olduğu sorusuna yanıt veriyor.

BOP'TA SONUN BAŞLANGICI

BOP'un ne olup ne olmadığı ya da ne olup ne olmaması gerektiği konusunda fikir veren bu tablo içinde Irak, Neo-Con'ların Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi için sonun başlangıcı oldu.

Peki, BOP çerçevesinde Irak'ta ne bekleniyordu ne oldu?

ABD işgalinin sonrasında, Irak halkının ABD askerlerini çiçeklerle karşılaması, Washington yönetiminin siyasi, ekonomik ve ticari anlamda beklentilerini tatmin edecek bir hükümet kurulması, ABD şirketlerinin çıkarlarının güvence altında alınması, bütün dünyanın gözünde de ABD'nin Irak'a demokrasi, insan hakları ve liberal ekonomi getirmesi bekleniyordu. Ancak beklenen çıkmadı.

Irak halkı, kuzeydeki Kürtler dışında, ABD askerlerini çiçeklerle karşılamadığı gibi ciddi bir direniş oluştu. Siyasi açıdan ise Irak'ta "Pandora'nın kutusu" açıldı. ABD'nin Afgan kökenli Büyükelçisi Zalmay Halilzad'ın bütün çabalarına karşın siyasi istikrar oluşturulamadı. İşgalin hemen ardından direnişçilere destek verdikleri gerekçesiyle Sünniler dışlandı. Baas yönetimi ile ilişkisi olduğu düşünülen ve aralarında doktorlar, öğretmenler, subaylar ve üst düzey bürokratların bulunduğu 750 bin kişi işsiz kaldı. Sünnilerin sistem dışında kalmasıyla, Washington yönetiminin korktuğu başına geldi. Tahran yönetiminden büyük destek alan Şiilerin eli güçlendi. Nükleer gerginlik nedeniyle ABD-İran çekişmesi, Irak'ta da yankı buldu. ABD güçlerinin, Tahran'ın bir dediğini iki etmeyen Şii milislerle karşı karşıya gelme riski ortaya çıktı.

Siyasi açıdan istikrar sağlanamadığı gibi ülke bölünme aşamasına geldi. ABD, büyük önem verdiği tek müttefiki Kürtlerin eline önemli siyasi kozlar verip, Ortadoğu'daki dengeleri alt üst etti. İnsan hakları ve demokrasinin yerine, Ebu Gureyb cezaevindeki skandal işkence görüntüleri ortaya çıktı. Demokrasiyi kurumsallaştıracak adımlar atılması yerine, aşiret liderleri, ayetullahlar ve din adamları ile çözüm arayışına gidildi.

2003'teki işgal öncesinde Irak'ta olduğu iddia edilen kitle imha silahlarını arayan ekibin başkanı olan BM baş silah denetçisi İsveçli diplomat Hans Blix, ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin tam bir başarısızlık olduğunu ve ülkenin Saddam Hüseyin'in yönetimi altında bulunduğundan daha kötü bir duruma sürüklendiğini söyleyip, bir anlamda BOP politikalarının iflas etmiş olduğunu itiraf etti. Blix, "Irak tam bir fiyasko. Amerikalılar çıksa bir bela, çıkmasa başka bir bela. Çıkarlarsa Irak'ın iç savaşa sürüklenme riski var. Kalırlarsa ABD'nin Irak'ı istikrara kavuşturma yeteneği yok. Hiç savaş olmasaydı Irak'ın durumu bundan iyi olurdu" yönündeki sözleri, Washington yönetiminin hatalı politikalarını gözler önüne serdi.

Askeri açıdan Irak üzerinde denetimin sağlanamamış olması, ABD'nin trilyon dolarlar harcayıp oluşturduğu askeri sisteminin sorgulanmasını da beraberinde getirdi. Süper güç Olan ABD, Irak'ta direnişi aşamayınca, kendileri açısından büyük önem taşıyan "enerji kaynaklarının güvenliği"ni yeteri kadar garanti altına alamamış oldu. Neo-Con'ların desteklediği büyük petrol şirketlerinin beklentileri karşılanamadı. Irak büyük petrol şirketleri için "riski büyük" ülke statüsünden çıkarılamadı. Milyarlarca dolarlık anlaşmalar yürürlüğe konamadı. ABD kamuoyunda Irak savaşına harcanan paralar tartışma konusu oldu. Neo-Con'lar kendi aralarında bölündü.

Irak'ta yaşanan şiddet nedeniyle hemen her gün 100'e yakın insan yaşamını yitiriyor. "Terörle mücadele" adı altında insan hakları ihlalleri günlük yaşam rutini durumuna gelirken, ABD askerlerine yönelik direnişin, "islami referansla" öne çıkması radikalizmi körüklüyor. Irak'ta ortaya çıkan radikal eğilimler Türkiye için de tehdit unsuru oluşturmaya başlarken, istikrarsızlık PKK gibi terör örgütlerinin de küresel güçler tarafından rahatça kullanılmasına uygun bir zemin hazırlamış durumda.

Görünen o ki, ABD'nin BOP'a ilişkin hem görünen hem perde arkasındaki gerekçeleriyle birlikte, projenin uygulaması da Irak'ta iflas etmiş durumda. Bu iflasın ardından Ortadoğu'da bozulan dengeler bölge ülkelerindeki istikrarı ve güvenliği de uzun yıllar olumsuz yönde etkileyecek gibi görünüyor.

Dipnot:

(1) Vietnam'da gerilla mücadelesinin en önemli komutanı olan Vo Nguyen Giap, ABD saldırılarına karşı güçlü bir yanıt vermek için Vietnamlıların yılbaşı günü olan Tet'i seçti. Vietkong Tet boyunca savaşmayacağını açıklamıştı. Kuzey Vietnam Ordusu sınırda bir harekat gerçekleştirdi. Aslında bu bir şaşırtmacaydı. ABD güçlerinin büyük bir kısmı sınıra doğru gitti. Bu sırada Vietkong güneyde geniş çaplı saldırının hazırlıklarını tamamladı ve Tet bayramında saldırıyı başlattı. Saygon'da bir anda ortaya çkan gerillalar, ABD büyükelçiliğini ve stratejik binaları ele geçirdi. Irak'ta ramazan ayı ile benzerlik kuruluyor (Y. N)

ural85
04-06-2007, 09:45
Değerli bilgiler için teşekkürler.