PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Şimdide 'ÇARŞAF' Krizi...



bulletfromhell
23-09-2007, 00:08
Şimdide 'çarşaf krizi'

Only the registered members can see the link

Anayasa taslağı üniversitede kıyafeti “Devrim Yasaları’na aykırı olmamak” şartıyla serbest bırakıyor. Ancak Devrim Yasaları çarşafı yasaklamıyor. Hukukçulara göre, anayasa yürürlüğe girince üniversitede çarşafı yasaklayan yasa çıkarılması gerekiyor. Konunun uzmanları görüşlerini açıkladı. Devrim Tarihi profesörü Şerafettin Turan, Atatürk devrimlerinde iki konunun yasaya bağlanmadığını anlattı, biri kadın kıyafeti, diğeri Türkçe. Turan, “Devrim yasaları çarşafı, şalvarı peçeyi engellemez” dedi. Prof. Ülkü Azrak da 48 yıldır öğretim üyesi olduğunu kaydederek, “1980 öncesinde, hatta 80’den bir süre sonra da çarşaflıların, cübbelilerin üniversitede fink attıklarını” söyledi.
Yeni anayasa taslağı üniversitelerde türban yasağını çözerken, ortaya beklenmedik bir şekilde çarşaf sorunu çıktı. Taslakta getirilen düzenleme üniversitelerde kılık kıyafeti Devrim Yasaları’na aykırı olmamak şartıyla serbest bırakıyor.

Taslağı hazırlayan Bilim Kurulu’nun üyesi Doç. Serap Yazıcı ise, bu madde üzerinde çok tartıştıklarını anlattı. “Sarık ve cüppeyi engeller, ama çarşafı engellemez” görüşünü doğrulayan Yazıcı, çarşaf vb. kıyafetlerin kanunla çok ayrıntılı olarak yasaklanması gerektiğini vurguladı.

Prof. Şerafettin Turan (Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi)


ATATÜRK İKİ KONUYU YASAYA BAĞLAMAMIŞ

"Yeni anayasa taslağında üniversitelerde kılık kıyafet serbestliğinin sınırlarını belirlerken “Devrim yasalarına aykırı olamaz ifadesi” koymak çarşafla, peçeyle okula girmek isteyenleri engellemez. Bu bir kandırmacadır. Anayasa taslağındaki düzenleme kabul görürse üniversitelerde türban da, çarşaf da giyebilirler, peçe de takabilirler, şalvar da giyebilirler. Devrim yasalarında bunu engelleyecek hiç bir şey yok. Devrim yasaları ortada. Ama bizde maşallah politikacılar bile okumadıkları için herkes olur mu olmaz mı diye havanda su dövüyor.

Atatürk devrimlerinde iki şey yasaya bağlanmamıştır: Birisi kadın kıyafeti, diğeri de Türkçe. Devrim yasalarında kadınlara ilişkin hiç bir düzenleme yok. Devrim yasaları dışında da kadın kıyafetlerine ilişkin bir yasa bulunmuyor. Devrim yasalarında kadınlara ilişkin laiklik, abc devrimi vardır, medeni yasanın bir-iki maddesi vardır. Fes yerine şapka giyilmesine ilişkin bir yasa var. Bir de dini kıyafetlerle ilgili yasa var: Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun. Bu kanun erkeklere ilişkin düzenleme içeriyor. Çünkü Osmanlı döneminde İslamiyet’te kadınlar rahip olamazlar, müftü olamazlar. Bu kanun, erkekleri ilgilendiren, din hizmetleriyle uğraşanları ilgilendiren bir yasadır."



Prof. Ülkü Azrak (Maltepe Üniversitesi)


BAŞBAKAN NİÇİN ‘BAŞÖRTÜSÜ’ DİYOR

"Bugüne kadar türbandı, şimdi başörtüsü diyorlar. Sebebini söyleyeyim size. Bunların amaçları şu: Anayasanın teminatı altında olan Devrim Kanunları’nı olduğu gibi bırakıyorlar. Onları fazla ırgalamıyor. Kıyafet Devrimi Hakkındaki Kanun dışında bütün kıyafetler serbesttir. O kanun ne yapıyor? O kanun dini kisveleri yasaklıyor. Çarşaf, dini kisve falan değil ki! Başörtüsü dini kisve değil ki! Dini kisve ne? Dini kisve, ibadethanelerde, camilerde kullanılan hocanın sarığı, hocanın cüppesi, tarikat mensuplarının kılıkları, kıyafetleri. Bunları yasaklamıştır Dini Kisvelerin Yasaklanmasına Dair Kanun. Bunun dışındaki giysiler serbesttir. Şimdi kurnazlık şu: Yarın, öbürsü gün, türbanı da dini kisve sayarsa üniversite ve öğrencileri içeri almazsa, “Hayır efendim, dini kisve falan değil bu, başörtüsü. Bizim bacılarımızın analarımızın, halkın giysisidir bu, dini kisve sayılmaz” diyecekler. Onun için Başbakan “türban” demiyor, “başörtüsü” diyor.


80’DEN ÖNCE ÜNİVERSİTEDE ÇARŞAFLILAR FİNK ATARDI
Tam 48 yıldır öğretim üyeliği yapıyorum, dile kolay. İstanbul Üniversitesi’nde 1980’den önce, hatta 80’den bir süre sonra da üniversitelerin içerisinde kara çarşaflı, dini külahları ile dolaşan erkekler, poturlu, şalvarlı, göbeklerine kadar sakallar uzatan bir takım tipler üniversite bahçesinde fink atıyorlar, derslere giriyorlardı. Nasıl biliyor musunuz? Sadece gözlerini açıkta bırakan kara çarşaf giyen kızlar derslere giriyorlardı. Kara çarşaf insanların dinsel, geleneksel bir takım giysileri sayılabilir. Çünkü o kara çarşaflı kadınların sokaklarda dolaşamadığı dönemler çok gerilerde kaldı. Onlar 30’lu yıllarda kaldı. Hatta 40’lı yılların başlarında. Toplumda onları dışlama gibi bir durum vardı. Ama çok partili rejimden sonra, 1946’dan itibaren kara çarşaflılar ortaya çıktılar. Bu Türkiye’de olağan hale geldi.


MAHKEME BELKİ BAŞKA TÜRLÜ KARAR VERECEK
“Bunlar geleneksel giysimizdir” bahanesiyle üniversiteye girmek isteyeceklerdir. Nasıl engel olacaksınız? Rektörler, biz engel oluruz, onları içeri sokmayız, başörtülüyü de içeri sokmayız, diyorlar. Mahkemeye gitsinler. Mahkeme anayasadaki hükmü nasıl uygulayacak, nasıl yorumlayacak? Sorun burada başlıyor işte. Mahkeme, “Aslında başörtüsü siyasi alana dökülen bir dini semboldür” diyecek daha önceki kararlarda olduğu gibi. “Dini kisve sayılır” diyecek mesela. Ama bütün mahkemelerden böyle bir karar bekleyemezsiniz ki. Bazı mahkemeler de başka türlü karar verirler..."



Doç. Serap Yazıcı: (Bilgi Üniversitesi)


CİDDİ HÜRRİYET PROBLEMİ DOĞABİLİR

"Biz bunu formüle etmeye çalışırken çok çok tartıştık. Elbette bu taslakta yer alan formülün amacı çarşafa, cübbeye, vesaire olanak tanımak değildir. Serbestliğin İnkılap Kanunları’na aykırı olamayacağı ibaresinin konulmasını düşündük. Fakat bu da bize tam bir çözüm sağlamıyor. İnkılap Kanunu dini kisveleri yasaklıyor. Cüppe, sarık gibi; ama çarşafı yasaklayan açık bir hükmü yok. Veya başı açık kişilerin hürriyetlerini güvence altına alan bir hüküm içermiyor. Dolayısıyla bunun çok çok akıllıca formüle edilmesi gerekir. Bir yerden hürriyet tanırken başka bir yerden ciddi hürriyet problemleri doğabilir.

YASAYLA AYRINTILI OLARAK YASAKLANMALI

Kanunun ifadesi sarık ve cüppeyi engeller ama çarşafı engellemez. Anayasada çarşaf, cüppe, sarık gibi sembollerin yasak olduğunu anayasada belirtmek çok daha aşırı bir üslup olurdu. Dolayısıyla mutlaka kanun koyucunun bunlara olanak tanınmadığını çok ayrıntılı olarak düzenlemesi gerekiyor. Mutlaka bunun engellenmesi lazım. Aksi takdirde çok ciddi bir kamu güvenliği sorunu doğabilir. Çarşaflı bir öğrencinin kimlik tespiti güçleşebilir. Çarşafın altında başka bir öğrenci gelmiş olabilir. Bu problemin mutlaka aşılması gerekiyor.

BÜTÜN RİSKLERİ DİKKATE ALDIK

Biz de bu maddeyi yazarken bütün riskleri dikkate aldık. Konu tam olarak çözüme bağlanmış değil. Şunu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bir anayasa metninde türbanla ilgili açık veya zımni (örtülü) düzenlemenin yer alması bu bir taslak dahi olsa, bir anayasa hukukçusu olarak beni mutlu kılmıyor. Bundan dolayı çok memnun olduğumu söyleyemeyeceğim. Teknik olarak bu bir ayrıntıya taalluk eder. Oysa bir anayasa ayrıntıları düzenlememelidir. Türkiye’nin bu bağlamda ciddi bir sorunu var.

TAHAMMÜLLE MÜMKÜN OLABİLİR

Belirli bir kesim başörtüsü kullandığı için ya üniversitelere gidemiyor veya yüksek öğretim kurumlarına devam ederse din hürriyetinin yansıması olan bir haktan mahrum kalmış oluyor. Sosyolojik düzeyde bu anlamda güçlü bir problemin olduğunu inkar edemeyiz. Bunun çözümü gerekiyor. Ama şunu da itiraf edeyim, Anayasa formülleriyle bu problemin çözümünün mümkün olacağı kanısında da değilim. Çünkü sosyolojik düzeyde toplumun iki kesiminin birbirini anlayıp, birbirine tahammül etmesiyle mümkün olabilecek bir süreç olacaktır.

MAHKEME KARARI YÜZÜNDEN TASLAĞA KOYDUK

Şimdi neden anayasa taslağına bunu koyduk: Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda iki kararı var. Bu kararları dikkate aldığımız zaman bu anlamdaki bir hürriyetin adi bir kanun yoluyla tanınmasına olanak bulunmuyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı türbana serbestlik tanınmasını imkansız kılıyor. Dolayısıyla ancak Anayasa’da buna olanak tanıyan bir hüküm yer alırsa bu hürriyetin tanınması mümkün olabilecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Leyla Şahin kararı ise yanlış değerlendiriliyor. AİHM; Türkiye’deki türban yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din hürriyeti ilkesinin ruhuna aykırı değildir, dedi. Ama bundan, devletin bu yasağı mutlaka devam ettirmesine ilişkin bir anlam çıkartılamaz. Aksine mahkeme bu kararında çözümün ulusal makamların takdirinde olduğunu ifade etmiştir. Anayasada böyle bir formülün yer almasına, AİHM’in kararı engel değildir. Ama mahkeme, bu özgürlüğün tanınması halinde başı açık kişilerin hürriyetlerinin de teminat altına alınması gerektiğini özel olarak vurgulamıştır."

kucer06
23-09-2007, 00:14
Ne diyeyim yani yuh artık.