PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Emin Çölaşan'ın Kovulma Hikayesi....



bulletfromhell
29-09-2007, 11:52
Emin Çölaşan'ın kovuluş hikayesi...
27.09.2007, 11:57

Only the registered members can see the link Hürriyet Gazetesi'nin en çok okunan köşe yazarıyken, yazdıkları yüzünden kovulan Emin Çölaşan, kovulma sürecinde yaşadıklarını GAZETEPORT'a anlattı. Emin Çölaşan, Başbakan Tayyip Erdoğan, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan üçlüsünden müthiş bir baskı gördüğünü, aleyhlerinde tek satır istenmediğini, bu yüzden frene bastığını ama yine de yazdığını açıkladı.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
Çölaşan baskılar arttığı zaman Nasrettin Hoca fıkraları yazarak günü geçirmeyi bile düşündüğünü belirterek, AKP aleyhinde yazdığı çok sayıda belgeli yazısının sümenaltı edildiğini GAZETEPORT'a açıkladı.
Only the registered members can see the link Türk basınının simge ismi Emin Çölaşan’ın 22 yıl çalıştığı Hürriyet Gazetesi ile yollarını ayırmasının üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. "Ben Hürriyet ile yolumu ayırmadım, resmen kovuldum’’ diyen Çölaşan’ın işine, önce sözlü biçimde, ardından da 31 Ağustos günü "Övgü dolu bir mektupla" ve yazılı olarak son verildi. O övgü dolu mektup, adet olduğu biçimde, "Başarı ve mutluluk dilekleriyle" sona erdi. Çölaşan şimdi "işsiz ama vakti olmayan" bir gazeteci. Çünkü 30 yıllık meslek hayatının son döneminde yaşadıklarını ve özellikle de "kendisini kovduran süreci" yazıyor. Sabah erkenden evinden çıkıyor, Bilgi Yayınevi'nin Kızılay’daki binasına gidiyor ve kendisine ayrılan odaya kapanıp bilgisayarının başına geçiyor…

250 sayfa olacak kitabın temeli atıldı. Çerçevesi de belli. Yaklaşık 15-20 gün sonra da bilgisayar ekranından çıkıp, birinci hamur kağıtların üzerine dökülecek ve kitap raflarında yerini alacak… Çölaşan, çok ses getirecek kitabının adını da GAZETEPORT’a açıkladı: KOVULDUK EY HALKIM, UNUTMA BİZİ…


Çölaşan, kitabını yazdığı şu günlerde, yaşadıklarını ve duygularını da anlattı. Yeni kitabının henüz oluşan sayfalarına, kısa bir mola verdi ve GAZETEPORT’un sorularını cevapladı:

GAZETEPORT: 30 yıl el üzerinde tutulup, sonra da kovulmak nasıl bir duygu?
Only the registered members can see the link Ben gazeteciliğe 1977 yılında Milliyet’te başladım 1985’de de Hürriyet’e geçtim. İş teklifini bana bizzat o dönemdeki patron Erol Simavi yaptı. Ben başladığımda Milliyet, Ercüment Karacan’ındı. Aydın Doğan’a sattı. Aydın Bey'le Milliyet’te de çalıştım, sonra Hürriyet’i satın alınca, yine patronum Aydın Doğan oldu. Toplam üç patronla çalıştım ve sonra da kovuldum. Kovulmak bir gazeteci için çok aykırı bir durum değildir. Bu sektör böyle. Her gazetecinin başına gelebilecek bir olay… Benden önce de çok kovulan oldu, benden sonra da olacaktır…

GAZETEPORT: Siz Milliyet’ten Hürriyet’e geçerken patron Aydın Doğan’dı. Bu transferi kendisi nasıl karşılamıştı?
- 1985 yılıydı. Çok üzgündü. Vedalaşmaya odasına gittim. Milliyet’ten ayrılmamı istemiyordu. "Bizi bırakma" dedi. Ama kararımı vermiştim ve Erol Bey'e de sözüm vardı. Geri dönemezdim. Birbirimize sarıldık, gözlerimiz doldu. Aydın Bey'le duygusal bir veda oldu. Sonra Hürriyet’te yeniden buluştuk.

"AYDIN BEY BANA KÜS"

GAZETEPORT: Buluştunuz ama bu buluşmadan yıllar sonra, bu kez sizi gönderen de yine Aydın Doğan oldu. 22 yıl önce "Bizi bırakma, gitme" diyen patronunuz bu kez ne dedi?
- Hiç birşey demedi. Çünkü ben Aydın Bey'le küsüm. Daha doğrusu ben ona küs değilim de o bana küs. Nedenini de bilmiyorum. Yerel seçimlerden kısa bir süre önce bana küstü. O günden bu yana da konuşmadık. Bu küslüğe ilişkin yorumlarımı yeni kitabımda yapacağım. Kovulma meselesinde ise bana tebligatı Ertuğrul Özkök yaptı. Özetle "Aydın Bey seninle çalışmak istemiyor" dedi. Bu olay sırasında Aydın Bey beni arayıp bir şey söylemiş değildir.

GAZETEPORT: Peki Ertuğrul Bey ne tür gerekçeler söyledi? Aydın Doğan’ın sizinle neden çalışmak istemediğini öğrendiniz mi?
Only the registered members can see the link Gerekçe çoktu. Ana sebep iktidarın gazete yönetimine olan baskısıdır. Mesela ben uzun süredir Tayyip Erdoğan, Kemal Unakıtan ve Abdullah Gül aleyhinde yazmamam konusunda uyarılıyordum. Özellikle Kemal Unakıtan. Çünkü patronun Maliye ile iyi geçinmesi gerek. Birçok ticari işi var. Onlar aleyhinde tek satır istenmiyordu. Uyarı ve baskılar geldikçe ben frene bastım. Tabii etkileniyor insan. Ama yine de belgeli konuları yazmaya devam ettim.

NASRETTİN HOCA

GAZETEPORT: Baskılar nasıl oluyordu? Kim sizi arayıp şunu yazma ya da yazdığın şu bölümü çıkar diyordu?
- Yüzde 99 Ertuğrul Özkök arardı. Benim yazımın işte şu paragrafının sıkıntı yaratacağını söylerdi. Değiştirmemi isterdi. Karşı çıkardım. Kimi zaman değiştirirdim ya da yumuşatırdım. Bu durumu da Bekir Coşkun dışında kimseye anlatmazdım.

GAZETEPORT: Ama yine bu konularda yazmaya devam ettiniz. Fazlaca taviz vermediğiniz için mi bardak taştı?
- Baskılar artıyordu ama kol kırılır yen içinde kalır misali, kimseye bir şey anlatmadan ben de yoluma devam ettim. Çok bunaldığım günler de oldu. O zamanlarda köşeme Nasrettin Hoca fıkrası yazmayı bile düşündüm…

GAZETEPORT: Değiştirdiğiniz yazılarda neler vardı? Hiç yazamadığınız ya da sayfaya konulmayan yazınız oldu mu?
- Oldu tabii. AKP iktidarı ile bağlantılı birçok usulsüzlük, yolsuzluk konulu ve belgeli yazım sümen altı edildi. Aman bu konu başımızı ağrıtır denildi. Bunların hepsini saklıyorum. Kitabımda tümünü açıklayacağım…

"BANA PARA TEKLİF ETTİLER"

GAZETEPORT: Size yönelik baskılar, sadece kritik yazıları yazıp İstanbul’a geçtikten sonra mı geliyordu? Yoksa Ertuğrul Özkök ile yüz yüze görüşmelerinizde de sizden talepleri oluyor muydu?
- Oluyordu. Ben meslekte 30 yılımı dolduracağım. 7 Şubat tarihinden birkaç gün önce Özkök Ankara’ya geldi. Kendisi ile uzun uzun görüştük. Bana üç öneride bulundu. Önce Başbakan, Maliye Bakanı ve Abdullah Gül hakkında aleyhte yazmamamı istedi. Ya da bir müddet yıllık izne çıkmamı önerdi. Bunları yapmıyorsam istifa etmemi istedi. Eğer istifa edersem, Aydın Bey'in benimle ilgili güzel bir proje ve önerisi olacağını söyledi. Ne tür bir öneri olduğunu da anlattı. İstifa edersem, bana yüklü miktarda para verileceğini, bu para ile ilerdeki yaşamımda yolumu daha rahat çizebileceğimi söyledi.

GAZETEPORT: Yüklü miktar neydi ve siz buna ne dediniz?
- O paranın meblağını hiç sormadım. Duymamış göründüm. İzne çıkacağımı söyledim ve izin öncesi yazacağım yazının altına da not olarak (Sevgili okuyucularım, bir müddet izne çıkıyorum. İzin bitiminde tekrar görüşebilir miyiz bilemem) diye bir not koyacağımı söyledim.

ÜÇ YAZAR
GAZETEPORT: Bu tür bir not, okuyucunun ve medya dünyasının kafasında Çölaşan’a yine baskı var, zorunlu izin gibi anlamlar doğurmayacak mıydı?
Only the registered members can see the link Tabii. Ben daha önce de zorunlu izne gitmiştim ve gazete okuyuculardan müthiş baskı gördü. Böyle bir notun gazeteyi yine sıkıntıya sokacağını gördüler. O zaman da izne çıkmam önerisinden vazgeçtiler. Ben de çıkmadım, yazılarıma bildiğim gibi devam ettim. İstifa etmeyeceğimi de söyledim. Daha önce istifayı düşünmüştüm ama bu mevzi kaybedilmemeli görüşü ağır basınca vazgeçmiştim. Zaten üç yazar da hasretle benim istifamı ve benim köşemde yazmayı bekliyordu. Ben izne çıkmayıp yazılarıma devam ettim, baskılar da devam etti.

GAZETEPORT: O üç yazar kimlerdi?
- O isimleri sana söylerim ama yazma. Yeni spekülasyonlar olmasın…

"ALTI AY BEKLE"

GAZETEPORT:- Şimdi Hürriyet ile ilişkileriniz nasıl. Yönetim katından arayan soran oluyor mu?
- Hürriyet çalışanları ile aram her zaman iyi oldu. Bana çok destek verdiler. Köşelerinde yazamasalar da destek oldular. Şimdi bazı mesajlar geliyor. "Altı ay bekle, biz Aydın Bey'i ikna edeceğiz, yeniden Hürriyet’e başlayacaksın" biçiminde.

GAZETEPORT: Peki bu tür bir gelişme olursa, yeniden Hürriyet’e dönebilir misiniz?
- Hayır artık dönmem. Bana bu mesajları ulaştıranlara da söyledim. Kimse kimseyi iknaya uğraşmasın, ben dönmeyi düşünmüyorum dedim.

İŞTE O KİTAP
GAZETEPORT: Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra bir kitap projeniz var ve üzerinde çalışıyorsunuz. Bu kitapta kovulma süreci mi olacak?
- Evet, o dönemi anlatıyorum. Yaşadıklarımın tümünü yazacağım. İsim isim, gün gün ve saat saat. Sanırım yazdıklarım ses de getirecek. 200-250 sayfalık bir kitap olarak planladım. Ekim ayında piyasaya çıkmış olur…

GAZETEPORT: Kitabın ismi belli oldu mu?
- Oldu ama kimseye söylemiyorum.

Bana söyleyin, ben kimseye bahsetmem..
- Peki, ilk kez sana söylüyorum. Kimseye bahsetme ama yazabilirsin. Kitabın adı "KOVULDUK EY HALKIM UNUTMA BİZİ" olacak. Altında da "Bir Medya Belgeseli" yazacak.

GAZETEPORT: İlginç ve çarpıcı bir isim bulmuşsunuz. Uğur Mumcu ile yakın dosttunuz. Bu ismi Mumcu’nun anısına bir ithaf olarak mı düşündünüz?
- Kitabın adının isim babası Muzaffer İzgü’dür. İsmi o buldu. Ben de beğendim..Tabii bu beğenide, Uğur’un "Vurulduk ey halkım, unutma bizi" başlıklı çok ses getiren yazısı da etkili olmuştur...

Only the registered members can see the link


GAZETEPORT- İktidarların basını susturma gayretleri ve baskılar her dönemde yaşandı. Siz de bunları yaşadınız. Bu iktidar döneminde ne fark vardı?
- AKP, 2002 yılı sonunda iktidara gelene kadar bu derece sorun ve baskı yoktu. Koalisyon hükümetleri nedeniyle dengeleniyordu. Ama AKP 2002’de tek başına gelince koşullar değişti. Bütün medyaya yönelik bir baskı başladı. Gazete patronlarının hepsi iş adamı. Medya dışı işleri var. İktidarla içli dışlılar. O nedenle baskılar eskisi gibi göğüslenemedi. İktidardan gelen bu tavırlar, artık üstü kapalı da yapılmıyor. Alenen baskı var.

GAZETEPORT- Bu baskıya giden süreç nasıl gerçekleşiyor? Patron katında Başbakan, Bakanlar ya da parti yöneticilerinin ziyaretleri sırasında mı şekilleniyor?
- Tabii, ikili-üçlü görüşmeler. Patronun ve gazetelerin yöneticilerinin, iktidar mensupları ile buluştukları toplantılar oluyor. Zaten Başbakan bir gazetenin patronu ile görüşüp, "Şu sizin falan yazarınız da fazla oluyor, abartıyor" bile dese, bu söz yetiyor. Hemen gazetenin yönetim katına bu yansıyor sonra da dalga dalga yayılıyor. Tabii o görüşmelerin tam içeriği nedir, nasıl bir yaklaşım sergileniyor bilemem ama tahmin edebiliyorum. Bu lafların ardından patron da o zaman düşünüyor. Çünkü o yazar frenlenmezse patronun birçok alandaki işleri aksayacak. Mesela atılan bir manşet de iktidarı rahatsız ediyorsa, hemen tepkisi gelir. Sonra bir otokontrol başlar. Tek parti iktidarında da bu baskıları engelleyecek bir başka adres olmuyor.

ÖZAL'IN ŞİKAYETİ, SİMAVİ’NİN MEKTUBU

GAZETEPORT- Geçmişte 1983 sonundan itibaren ANAP tek başına iktidar oldu. Mesela o yıllarda Erol Simavi’ye, Turgut Özal’dan sizinle ilgili bir sitem geldiğinde bu nasıl yansıyordu?
- Bugünkü gibi değil. Özal da Tansu Çiller de beni yönetime şikayet etti. Bülent Ecevit de bazı yazılarıma kızıp sitem etti. Ama bu durum, iktidar gücünü kullanarak siyasi baskıya dönüştürülmedi. Mesela Turgut Nereden Koşuyor kitabımın ardından Özal beni şikayet etti ve Erol Simavi de bana bu konuda bir mektup yazdı.

GAZETEPORT- O mektup sizi etkiledi mi? Yani o zaman da mı frene basmak durumunda kaldınız?
- Erol Simavi, gazeteci olduğu için onun mektubu, siyasetçiden gelen talepler sonucu, bana baskı kurma niteliğinde değildi. Gayet kibar üslupla yazılmış bir mektuptu. Gazeteci iktidar ilişkileri konusundaki görüşlerini aktarıyordu. Ben de bu mektuba 9 sayfalık bir cevap verdim. Kendi görüşlerimi aktardım. Ertesi gün Erol Bey aradı, "Yahu çok insafsızsın. 9 sayfa yazılır mı? Okumaktan gözlerim yoruldu" diye espri yaptı. Simavi gazeteci bir patrondu. Rahmetli Çetin Emeç ile de genel yönetmenken çok çatışmalarımız oldu. Ama bunlar gazetecilik kaygılarıyla ilgiliydi. Erol Simavi basın dışında ciddi sayılabilecek bir iş de yapmadı. Patron düzgünse, gazeteciyse ve basın dışı işlere kayıp, iktidarla içli dışlı değilse, bu baskılar vız gelir… İşten kovulduktan sonra da beni arayan ilk kişilerden biridir. Erol Simavi saygın bir isimdir.




Only the registered members can see the link


"HÜRRİYET AKP KARŞITIDIR"

GAZETEPORT- Patronların iktidar ile olan bu ilişkileri, gazete yönetimi ve çalışanlarını da mı iktidar yanlısı yapıyor?
- İster istemez. Bir otokontrol başlıyor. Muhabir arkadaşım ya da yazar için "Şu haberi yazarsam başım derde girer" kaygısı oluyor. Aslında bugün Hürriyet’te çalışan insanların yüzde 99’u AKP karşıtıdır. Bu partiye ve iktidara sempati beslemezler. Ama üstte oluşan hava alta yansıyor ve böyle oluyor.

GAZETEPORT- Sizin AKP karşıtı yazılarınız sayfaya konulmuyor ya da tırpanlanıyordu. Muhabirlerin bu tür haberinin akıbeti ne oluyordu?
- Ben yazımı yazar geçerdim. Sonra Ertuğrul Özkök arayıp şurası sıkıntıya neden olur, çıkaralım falan derdi. Bazen de benden habersiz bir-iki cümleyi tırpanlarlardı. Kimi zaman tüm yazımı veto ederler, yeni bir yazı yazardım. Muhabir arkadaşlarım ise ya bu tür bir haberi, nasıl olsa çıkmaz diye yazmaz ya da her şeye rağmen gazetecilik tutkusu ile belgeleri ile birlikte yazardı. Biz o gün geçilen haberlerin değerlendirmesini de yapardık. Hangi haber ertesi günkü gazetede yer alacak, hangisi çıkmayacak diye. Çıkmaz dediklerimizde hiç yanılmadık. Bu konuda haber sarrafı olduk. İktidar aleyhinde bir şey varsa o haber çöp tenekesine giderdi.

"MERTÇE OLMADI"

GAZETEPORT- Şimdi kitap çalışmasıyla ilgileniyorsunuz ve hergün Bilgi Yayınevi'ne yürüyerek gelip gidiyorsunuz. Yolda karşılaştığınız insanlar ne diyorlar?
- Büyük bölümü geçmiş olsun diyerek hal hatır soruyor. Binlerce mail geldi. Telefonlardan Hürriyet’in santrali kilitlendi. Yanınızdayız diyorlar. Ama beni geçenlerde çok etkileyen bir durum oldu. Filistin Caddesi'nde bir arkadaşımla buluştum ve yürürken bir kadın yanımıza geldi. "Emin Bey sizi göğsünüzden öpmek istiyorum" dedi. Hiç böyle bir şey duymamıştım. Nedenini sordum ve "Çünkü senin göğsünde görünmese de şeref madalyası var. Şerefli, haysiyetli bir gazetecisin. Hep öyle oldun" dedi ve göğsümden öptü.

"BU LAKAPLARI KİM TAKTI?"

GAZETEPORT- Peki Hürriyet yönetiminin tavrı nasıl oldu? Halktan gelen bu tavra nasıl yaklaştılar?
- Onlar zaten kafaya koymuşlar. Ama beni mertçe bile kovamadılar. Binbir dereden su getirdiler. Bahaneler uydurdular. Mesela ben insanlara lakap takıyormuşum ve bu da Hürriyet’in ilkelerine aykırıymış. Yıllardır insanlara lakap takıp bu lakapları manşete çeken kimdi acaba? Bir günde iki parti değiştiren eski milletvekili için ‘Jet Tevfik’ diyerek manşete çektiler. Yine eski milletvekili Ömer Bilgin için ‘Pişkin Ömer’ manşeti attılar. Kubilay Uygun için ‘Fırıldak Kubi’ yazdılar. Bu lakapları takıp manşete çeken kimdi? Ertuğrul Özkök değil miydi?

GAZETEPORT- Size gönderilen yazılı işten çıkarılma tebligatındaki ifadeler de ilginçti. Onu nasıl değerlendirdiniz?
- Enteresandır. O belgeye Hürriyet’te görev yaptığım dönemde, kuruma büyük katkılarım olduğunu yazmışlar. Türk toplumunun yakından tanıyıp taktir ettiği başarılı bir gazeteci olduğumu yazmışlar. "Çok iyisin, herkes seni taktir ediyor ama biz seni kovduk" diyorlar…


Only the registered members can see the link


DENİZ RESTORAN

GAZETEPORT- İşten çıkarılma tebligatı sözlü olarak İzmir Deniz Restoran'da yapıldı. Ertuğrul Özkök ile o buluşma nasıl gerçekleşti ve neler konuştunuz?
- Ben yıllık izne çıkmıştım ve İzmir’de oteldeydim. Özkök de İzmir’deymiş yemek yiyelim dedi. O restoranda buluştuk. Aydın Doğan’ın kararı olarak bana durumu iletti. Bu konunun tüm detaylarını kitabımda yazacağım.

GAZETEPORT- Siz o yemeğe giderken kovulma tebligatı alacağınızı biliyor muydunuz?
- Hayır. Ama hava pek iyi değildi. Bazı şeyleri hissediyorsun. Ama masaya oturana kadar bilmiyordum…

"BEKİR KENDİ KARAR VERDİ"

GAZETEPORT- Olayın ardından yakın arkadaşınız Bekir Coşkun ile buluştunuz. Coşkun’un size destek amacıyla istifa edeceği konuşuldu. Siz de böyle bir destek istifası beklediniz mi?
- Bekir benim çok eski arkadaşım. Hürriyet’te yaşadıklarımı paylaştığım dostum. Benim kovulmamdan sonra kendisiyle buluştuk, konuştuk. Ama "Sen ne yapacaksın?" diye hiç sormadım. Sormam da doğru olmazdı. Bu kişisel bir konu. İnsan bu tür durumlarda kendi kararını kendisi verir.
GAZETEPORT- Kovulma olayının ardından Hürriyet yazarlarının size yeterince destek vermediği, kalem oynatmadıkları yorumları yapıldı. Bu tür bir kırgınlığınız oldu mu?
- Hayır. Hepsi desteğini esirgemedi. Tümü aradı. Doğan Hızlan benimle ilgili uzun bir yazı yazdı. Bekir Coşkun müthiş bir analiz yaptı. Hiç bir şey yazmayana da kırılmam. Doğaldır. Patron birini kovmuş. Siz ona ne kadar sahip çıkabilirsiniz? Herkesin gelecekle ilgili kaygıları var. Aldığım onur verici destekler bana yeter.

HÜRRİYET’TE DEĞİŞİKLİK OLUR MU?

GAZETEPORT- Özellikle sizin olayın ardından Hürriyet’in tepe yönetiminde değişiklik iddiaları yine gündeme geldi. Zafer Mutlu’nun adı geçiyor. Ertuğrul Özkök’ün başyazar olacağı, Oktay Ekşi’nin jübile yapacağı söyleniyor.
- Bu tür konuları ben her zaman en son duyarım. Çalıştığım dönemde de şimdi de hiç ilgilenmedim. Ama benim kulağıma da böyle şeyler geliyor. O geliyor, bu gidiyor falan diye. Ama medyada bir şey gerçekleşmeden ve resmen ilan edilmeden inanmayacaksın.

GAZETEPORT- Medyanın tümü baskı altında demiştiniz. Siz bu baskıyı bir kitap ile kamuoyunun gözü önüne sereceksiniz. Diğer meslektaşlarınız ne yapmalı?
- Onlara tavsiyem bu konuları not almaları. Bugün yazamasalar bile ilerde yazıp tarihe ışık tutmalılar. Medyanın AKP iktidarı döneminde nasıl ters yüz edildiğini aktarmalılar.

GAZETEPORT- 15-20 gün sonra kitap çalışmanız da bitecek. Sonra ne yapacaksınız. Bir gazetede çalışacak mısınız? Değerlendirdiğiniz teklifler var mı?
- Şu anda tüm mesaimi kitaba veriyorum. O iş bitince bir tatil yapacağım. Uzun süredir tatile çıkmadım. Hürriyet’te izne çıktığım gün kovulduğumu öğrendim. O günden bu yana da çok sayıda iş teklifi aldım. Ama hepsine teşekkür etim. Bundan sonra da ne yaparım, karar vermiş değilim. Bakalım zaman ne gösterecek? Şu anda tek düşüncem kitabımı tamamlamak.

CABBARİ
18-10-2007, 14:35
Only the registered members can see the link