PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Memleket ile ilgili süper bir yazı...



osmann
05-11-2007, 14:39
Mehmet Şevket Eygi

05.11.2007


YIL 1980... 12 Eylülde darbe yapılıyor... Kürt kökenli bir vatandaşın “Ben Kürdüm...” demesi yasak. Hele bir desin, hemen tutuklanır. Sokakta Kürtçe konuşmak yasak. Bu ülkede: Çince, Tibetçe. Korece bile yayın yapabilirsiniz, ama Kürtçe yapamazsınız. (Bir de Osmanlıca..)

Yıl 2007... Manzaraya bakınız.

Bu memleketi uzağı görmekten geçtim, burnunun ötesini göremeyen birileri bu hale getirdi.

Hâlâ başörtüsü ile uğraşıyorlar. Ülkenin parçalanma, bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bulunması onların umurunda mı. Gericilik tehlikesi varken, parçalanmanın sözü mü olur?..

Medyadaki bazı çığırtkanlara bakınız. Çözümün Kuzey Irak’ta olduğunu iddia ediyor ve bir an önce orayı vurmamızı istiyorlar. Halk yığınlarını da buna inandırmışlar.

PKK terörü bizim iç meselemizdir. Bunu uluslararası bir mesele haline getirmek, Türkiye’nin birliğine değil, bölünüp parçalanmasına yol açar.

PKK’yı hangi güçler kurdurtmuştur?

Abdullah Öcalan çıraklık zamanında “İstihbarat” binasında görülmüş müdür, görülmemiş midir?

Yakın tarihimizde bir köy halkına insan dışkısı yedirilmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda Türkiye’yi suçlu bulmuş ve tazminata mahkum etmişti.

Zencilere beyaz ol demekle beyaz olurlar mı?

Kürtlere de şu veya bu olacaksın demekle olmuyorlar işte.

En iyisi, bu memlekette din kardeşliği ile birlik ve beraberlik sağlanması değil miydi?.. Ona da izin vermediler.

Otuz kırk yıl önce doğu ve güneydoğu bölgemizde din hocalarının, tarikat şeyhlerinin nüfuzu büyüktü, nasihatleri dinleniyordu... O nüfuzu da kırdılar, dinin gücünü azalttılar.

PKK terörünün gölgesinde uyuşturucu kaçakçılığı...

Silah ve cephane kaçakçılığı...

Seller gibi akıtılan “Örtülü” paralar. Birilerini zengin etmeler...

Sonunda bu günlere geldik.

“Baba hırsızı yakaladım...” “Onu buraya getir...” “Gelmiyor...” “Öyleyse sen gel...” “Bırakmıyor...”

Günümüzde Türkiye’nin en büyük sektörü “PKK Sektörüdür”. PKK’nın faaliyete geçtiği 1984’ten bu yana acaba bu sektör kaç yüz milyar dolar ciro yaptı?

PKK denilir denilmez, gazeteci Uğur Mumcu hatıra gelmelidir. Acayip belgeler ve bilgilere ulaşmıştı ve dehşetli bir yazı serisi hazırlıyordu. Bir sabah evinden çıktı, otomobilinin kapısını açtı, koltuğa oturdu ve marş anahtarını çevirdi. Korkunç bir patlama oldu ve Mumcu bin parçaya ayrıldı. Fazla ileriye gitmişti...

Dört, beş sene kadar önce İstanbul’daki mafya yapısı niçin değiştirildi?

PKK’yı bitirmek için Washington’a gidip Başkan Bush ile görüşeceklermiş. Gülelim mi, ağlayalım mı?.. Tavşana kaç, tazıya tut... PKK, Washington’un “Parçalanmış Ortadoğu Projesinde” en büyük kozu ve aletidir. Kesinlikle bitirtmez.

Beyler!.. PKK, Türkiye’nin bir iç meselesi olmaktan çıkıp da, uluslararası bir mesele haline gelirse işimiz bitiktir.

Ben bu yazıyı kaleme alırken PKK terörünün gölgesinde yapılan uyuşturucu kaçakçılığı, silah ve cephane ticareti, “Örtülü” yağları balları ve mafyatik sektör tam gaz çalışıyor...

Zavallı vatandaş sayıklıyor... Kuzey Irak’a bir an önce girilsin ve bu iş artık bitirilsin.

Önce evinin içini ve önünü temizleyip paklayacaksın, ondan sonra daha uzaklarda temizlik yapmaya hakkın olur.

Önce şu uyuşturucu kaçakçılığını önleyeceksiniz...

Sonra silah kaçakçılığını...

İstanbul’da bu acayip mafya teşkilatına son vereceksiniz...

Birilerine, bir yerlere akıtılan “Örtülü” musluklarını kapatacaksınız...

Bu ülkede sosyal barışı, toplumsal mutabakatı sağlayacaksınız...

Tam bir din, vicdan, inancına göre yaşamak hürriyeti vereceksiniz...

PKK ondan sonra bitirilebilir.

Vaktiyle, 1950’den önce Millet Meclisinde bir vekil kürsüye çıkmış, “Türkiye’yi tehdit eden Komünizm tehlikesine karşı halka din hürriyeti verilmesini” istemiş, zamanın başbakanı ona şu cevabı vermişti: “Kızıl tehlikeyi bertaraf etmek için Yeşil Tehlikeyi panzehir olarak kullanamam!..”

Türkiye’yi bu kafalar bu hale getirmiştir.

Onlar “Müslüman bir Türkiye” görmektense, “Parçalanmış bir Türkiye” görmeyi tercih eder.

Küçük Notlar

GEÇENLERDE bir yazımda internetteki fuhuş ilanlarından bahs etmiştim. En son Büyük Millet Meclisi’ndeki bütün vekillere e-mail yoluyla böyle ilanlar göndermişler. “Havalar soğudu, ısıtırız...” gibi reklamlar yapmışlar. Telefon numarası vermişler...

“İlgililer niçin harekete geçmiyor?’’ diye sormuştum. Fuhuş tacirleri o kadar cesur ve pervasız ki, Millet meclisine bile korkmadan, çekinmeden böyle mesajlar gönderebiliyor.

Deprem uzmanlarından bir profesör, Marmara denizindeki faylardan/kırıklardan fokur fokur gazlar, sıcak sular, yağlı maddeler fışkırdığını bildirdi. “İstanbul topun ağzında...” dedi. Artık bu gibi tehlike çanlarına hem idarecilerimiz, hem de halkımız o kadar alıştı ki, kimse kılını kıpırdatmıyor.

İnşaallah olmaz, İstanbul’da büyük bir deprem olursa Türkiye tepetaklak olur. Neler olabilir? ABD, yardım bahanesiyle bölgeyi işgal edebilir... Zaten çürümüş olan sistem çökebilir...

İstanbul’da mesken/konut inşaatı son hızla devam ediyor. Birkaç seneye kalmaz şehrin nüfusu büsbütün patlayacak. Bir yandan deprem beklentisi, öbür yandan inşaat seferberliği. Acaba bu yeni binalar, Japonya’da ve ABD’de olduğu gibi depreme dayanıklı mı yapılıyor? Ömrü olanlar bunu görecek. Gafiller bilmiyor ve işitmiyor ama her sabah vazifeli bir melek gök semasından şöyle nida ediyor:

“Ey bugün yapılacak binalar!.. Yıkılmak üzere yapılınız...”

Harıl harıl bina yapılırken, bir yandan da ucuz otomobil ithal ediliyor. İstanbul’daki otomobil sayısı bir milyon daha artarsa, seyredin siz gümbürtüyü.