PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 'Kof bir dev olduğumuz anlaşılırsa'



kamkac62
08-11-2007, 11:27
'Kof bir dev olduğumuz anlaşılırsa'

Çankaya'daki 'Şam Zirvesi'nin tutanakları. Öcalan'ı vermesi için Şam nasıl dize getirildi? Başbakan Yılmaz'ın "Savaş dahil önlem alırız" sözleri Ecevit ve Demirel'i niye kaygılandırdı?
08 Kasım 2007 09:35
BAŞBAKAN YARDIMCISI ECEVİT'İN SURİYE ENDİŞESİ:

]Only the registered members can see the link
'Gerçekten askeri harekât yapabilecek miyiz?'

Başbakan Yardımcısı Ecevit, Başbakan Yılmaz'ın "Savaş dahil önlem alırız" açıklamasıyla ilgili kaygılarını şöyle anlatıyor: Bir askeri harekâtı gerçekten yapacak mıyız? Yapamazsak Türkiye inandırıcılığını yitirir mi, yitirmez mi?

Çankaya'daki 'Şam Zirvesi'nin tutanakları - 1

Can Dündar - Rıdvan Akar'ın haberi

BAŞLARKEN

Öcalan'ı vermesi için Şam nasıl dize getirildi?

Bu yazı dizisi, tarihin bir tekerrürden ibaret olduğu inancına hak verdirir nitelikte...
Bugün yaşadığımız gelişmelerin hemen hemen aynısını, 9 yıl önce yine bir ekim ayında yaşamıştık.
Yine Türkiye'nin sınırında terör saldırıları oluyordu.
Saldırganların o zaman üstlendiği merkez Suriye idi.
Abdullah Öcalan Şam'da yaşıyordu.
Ara sıra Türkiye'den giden basın mensuplarıyla görüşüyor, bu görüşmeler haber oluyordu.
MİT kesin adresini biliyordu.
Ama diplomatik girişim yapıldığında Suriye yönetimi "Bizde yok" diyordu.
Türkiye'nin sabrı taşıyor, sokaklar geriliyor, "lafın bittiği yer" yaklaşıyordu.
İplerin koptuğu noktaya 15 Eylül 1998'de gelindi. O gün Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Attila Ateş, önceden planlanmış bir adımla, Hatay'dan savaş bayrağını kaldırdı.
"Bizim iyi niyetimize rağmen Suriye gibi komşularımız bu iyi niyet ve gayretimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denilen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye'yi terör belasına bulaştırdılar. Sabrımız tükenmek üzeredir. Her türlü fesatlıktan Suriye çıkmaktadır. 65 milyonluk Türkiye, kendi topraklarını koruyacak, bu fesatlıklara karşılık verecek güçtedir. Türkiye beklediği karşılığı alamazsa Türk milleti olarak her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır."
Hedef, üstelik isim verilerek açıklanmıştı.
Bu, bir savaş ilanıydı.
Asker Şam'a, "Ya Apo'yu ver ya savaşı göze al" diyordu.

"Mukabele hakkı"
[]Only the registered members can see the link

Ardından hükümet, Öcalan'a desteğini çekmemesi halinde Suriye'ye karşı "savaş dahil" her türlü önlemi alacağını açıkladı.
29 Eylül'de Suriye sınırına askeri yığınak başladı.
1 Ekim'de Cumhurbaşkanı Demirel, Meclis açış konuşmasında, "Suriye, Türkiye'ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza ve barışçı adımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum" dedi.


Arabuluculuk çabaları
İşin ciddiyeti anlaşılınca diplomasi devreye girdi.
İlk seferber olan, Arap dünyasıydı.
Mısır Devlet Başkanı ve Dışişleri Bakanı ile İran Dışişleri Bakanı Ankara'ya gelip arabuluculuk çabalarına giriştiler.
Gerginlik, dünya basınının manşetindeydi. Türkiye vurursa Amerika'nın da kendisini savaşın içinde bulabileceği dile getiriliyordu.
Ankara, izlediği kararlı politikanın kendisini sonuca götürdüğünü fark etmişti; bu caydırıcı yaklaşımı hiç yumuşatmadan sürdürmeye çalışıyordu.
Kuşkusuz Türkiye bugüne göre daha şanslı bir konjonktürdeydi. Amerika, kendisini de bölgede sıkıntıya sokacak askeri bir müdahaleye karşı çıksa da terörle mücadele konusunda Türkiye'ye destek veriyor, öte yandan İsrail, Suriye'deki askeri hareketliliğe dair Ankara'ya istihbarat aktarıyordu.
İran Dışişleri Bakanı Harrazi, Şam'da Suriyeli meslektaşı Şara ile görüşmüş ve onun mesajını Ankara'ya getirmişti.
Harrazi'nin Ankara'ya gelmesinden bir gün önce Demirel, Milliyet'e "Suriye yönetimi Apo'yu yakalayıp bize vermeli" açıklamasını yaptı. Şam'a destek olan Arap ülkelerini de uyararak, "İki ülke arasındaki bu sorunu fırsat bilerek Türkiye'ye karşı hasmane bir tutuma giren, sonuçlarına katlanır"dedi.


"Uzun süre bekleyemeyiz"
8 Ekim'de Başbakan Yardımcısı Ecevit, "Uzun süre bekleyemeyeceğimiz kesin" açıklamasını yaptı.
Bütün gözlerin Ankara'da olduğu 9 Ekim 1998 günü saat 15.00'te devletin zirvesi Çankaya'da toplandı.
Gündem Suriye'ydi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Dışişleri Müsteşarı Korkmaz Haktanır ile devleti yöneten kadro, Türkiye'nin elindeki kartları nasıl oynayacağını orada kararlaştırdı.
2 saat süren ve sertlik yanlılarıyla "mutediller"in tartışmasına tanıklık eden bu tarihi toplantının tutanağını, bugün yaşananlara ışık tutması açısından yayımlıyoruz.
Hem devletin karar alma mekanizmasını daha iyi anlamak, hem bu tür bir operasyonun zorluklarını kavramak, hem de bugün neyin eksik yapılmakta olduğunu ortaya koymak için...

Başbakan Yılmaz'dan sonra, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit söz aldı ve özellikle Başbakan Yılmaz'ın sözlerine ve hükümetin "Savaş dahil önlem alırız" açıklamasına atıf yaparak kaygılarını anlattı.
Ecevit'in sözleri tutanaklara aynen şöyle yansıdı:
"Efendim, şimdiye kadar olanlardan çok daha iyi bir konjonktür yakaladığımız doğru... Bunun da nedeni Türkiye'nin ilk defa Suriye sorununu çözmek için bir savaşı, bir askeri harekâtı göze aldığı izlenimini vermiş olması... Şimdi bizim yapmamız gereken şey, bence bütün taleplerimiz, diplomatik girişimlerimiz, arabulucuların etkileri vesaire, Suriye'yi olumsuz, düşmanca tavrından caydırmayacak olursa -ki caydırmama olasılığı bir hayli yüksek- o zaman ne yapacağız? Bir askeri harekâta hazırlıklı, hatta kararlı olduğumuz izlenimini devlet olarak verdik. Ama gerçekten bunu yapacak mıyız, iş oraya dayandığında...? Yapmazsak Türkiye inandırıcılığını yitirir mi, yitirmez mi? Ayrıca bir askeri harekâta girişmemiz karşısında ne gibi durumlarla karşılaşabiliriz.


Niye MGK'da görüşmedik?
"Aslında 30 Eylül günü Milli Güvenlik Kurulu vardı. Bu tam MGK'nın yetki ve görev alanı içine giren bir konu olduğu halde, maalesef 30 Eylül günü bu konu MGK'da görüşülmedi, hiç görüşülmedi, bildiride yer verilmedi, ama ondan hemen sonra resmi ağızlardan Türkiye'nin bir savaşı göze alabileceği izlenimi uyandıran demeçler çıktı. Tabii basın her konuyu biraz abartır, ama burada basının fazla sorumluluğu olduğu kanısında değilim.
"Şimdi Türkiye, eğer bu girişimi olumlu sonuç alamazsa bir harekâta mecbur kalabilir. Aksi halde tüm inandırıcılığını yitirir. Ama bizim acaba askeri harekâta kararlı olduğumuz izlenimini şimdiden vermemiz mi doğru olurdu? Çünkü bu durumda tabii karşı taraf da birtakım önlemleri alacaktır. Yani çok kolay başarılabilecek bir askeri harekâtı, -tabii en zor şartlarda da başarırız, ondan hiç kuşkum yok da- istemeden zorlaştırmış oluyoruz, diye düşünüyorum. (..)
"Bir askeri harekâta girersek, ki bu istesek de istemesek de kaçınılmaz hale gelebilir, çünkü kendimizi bir hayli bağlamış durumdayız, hangi ülkelerin, hangi uluslararası kuruluşların nasıl bir tepki göstereceklerini de hesap etmemiz lazım. Bir kere sözde müttefikimiz olan ülkelerden birçoğu, 'Siz evvela kendi içinizde bu terör sorununu çözün, bunun için de birtakım siyasal önlemler almanız gerekir' diye ellerinin tersiyle itebilirler. (..)


Suriye'den çıksa nereye gidecek?
"Suriye'nin Apo'yu bize teslim edebileceğini sanmıyorum. Yani istese de kendi terörist örgütlerine karşı bir prestij kaybına yol açacağını düşünebilir. Ama diyelim ki baskılarımız karşısında Apo'yu ve karargâhını Suriye'den ve Lübnan'dan gerçekten çıkarttı ve biz de buna kani olduk. O zaman nereye gidecek meselesi...
Apo'yu ve PKK'yı kabul edecek herhangi bir Ortadoğu ülkesi göremiyorum ben... Fakat herhangi bir Batı Avrupa ülkesinin bizim müttefikimiz de olsa, ona sığınmacılık hakkı verme olasılığından ciddi kaygı duyuyorum. O zaman diyeceklerdir ki, 'Bakın işte bu terör örgütü bize geldi. Bizde ağırlanıyor. Artık Türkiye erişemez. Siz de artık bunların siyasal isteklerine boyun eğin.' İşte bir otonomi midir, federasyon mudur, malum siyasal çözümleri bize dayatabilir. Şimdikinden de daha güç bir durumda kalabiliriz. Belki de tabii bir başka olasılık- Ermenistan kabul edebilir. O zaman fiilen Rusya kabul etmiş durumda olacaktır. Bu tehlikeleri de göz önünde tutmamız gerekir. (..)
]Only the registered members can see the link

Kendimizi öylesine bağlamış olduk ki, konu Milli Güvenlik Kurulu'nda görüşülmemiş olduğu halde isteklerimiz kabul edilmezse, -ki kabul edilmesi zayıf bir olasılık gibi görünüyor bana- bir askeri harekâta, bütün sakıncalarına rağmen mecbur olabiliriz. Onun da hazırlığını şimdiden yapmak gerek. Tabii bunu benim söylememe bile gerek yok, Silahlı Kuvvetlerimiz en iyi şekilde düzenler, ondan hiç kuşkum yok- fakat olabildiğince kısa sürede, olabildiğince sınırlı ve olabildiğince süratli ve sonuç alıcı bir harekât biçimi ne olabilir, bunları şimdiden açıklamak, böyle bir masaya getirmek de gerekmez, fakat bu olasılıktan da Genelkurmayımızın, Dışişlerimizle ayrıntılı olarak belirlemesi gerekir diye düşünüyorum."



CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL'İN ECEVİT'İN ENDİŞESİNE YANITI:'Savaşmazsak içi kof bir dev olduğumuz ortaya çıkar'

"Sayın Ecevit'in 'Apo ve PKK'nın Suriye'den çıkarılması belki şimdikinden daha kötü olur' gibi bir mülahazası oldu.
Şimdikinden daha kötü nasıl olacak ki?
Suriye'den terörü temizliyoruz işte... Oradan çıksın, nereye giderse gitsin. Sonra gittiği yerle uğraşırız.
Ama eğer şu doğruysa, PKK, terörü Kuzey Irak'ta üs kurmuşsa bu doğru- bu üsten bizim ülkemize geçiyorsa bu da doğru- eğer biz bunları doğru bilmiyorsak, hiçbir şeyi de bilmiyoruz ve zaman zaman bizim Silahlı Kuvvetlerimiz Kuzey Irak'a geçip bunlarla uğraşmak mecburiyetinde kalıyorsa ve bizim 270 kilometreye yakın sınırımızı bunları geçirtmeyecek şekilde muhafaza etmek imkânı olmadığına göre ki fevkalade çetrefil bir sınırdır- biz bir bataklığı kurutma mecburiyetindeyiz.
Bataklık, Suriye'dir. Eğer Suriye bunları beslemese, bunlara geçit vermese, bunlar Kuzey Irak'ta bir üs kuramazlar. Nereden beslenecekler?
Öyleyse Suriye'de PKK'nın barınmasına el atmak, sanıyoruz ki Türkiye'de dökülen kanı durdurmak bakımından önemli bir tedbirdir. (..)
Suriye bunu yaparsa, Türkiye başarılı çıkmış olmaz mı bu işin içinden? Bence çıkar. Tereddüde mahal yok. Başka bir yere giderse, o bence başka bir sorundur.

"Ne yapsak 2.5 savaştayız"

Bunları yapmazsa Suriye bence iki şık var:
Türkiye bunun üstüne yatar; o Türkiye'ye itibar kaybettirir.
İkinci şık: Türkiye Suriye'ye bunları yaptırır. Kanaatimce eğer Türkiye, Suriye'ye bunları yaptırmayı göze almazsa, zaten Türkiye'nin şikâyet edip oturan, hiçbir şeye gücü yetmeyen, prestiji vesairesi olmayan, sadece konuşan koca bir içi kof dev olduğu çıkar orta yere... Bunu da devam ettiremeyiz. Bence bu, bir yerden sonra terörden gördüğümüz zarardan daha kötü... Birtakım yeni sıkıntılar Türkiye'nin başına çıkmaya başlar. Biz zaten ne zaman ne yapsak, iki buçuk savaştayız. (..) Ona göre de kendimizi hazırlamamız lazım. Her halükârda Türkiye'nin eğer diplomasiyle yapabilirsek sabırlı, akıllı- ne âlâ; diplomasiyle yapamazsak bunu yaptıracağız. Başka çaremiz yoktur. (..)


"Güç olmadan diplomasi olmaz"
Bu, 'savaş yapalım' arzusundan gelmiyor. Mesele, bu işi çözün... Yalnız bunu bilelim ki, arkasında güç olmayan diplomasiyi yürütmek mümkün değildir. Eğer hakikaten Suriye, Araplar veya başka dünya ülkeleri, bizim Suriye'ye hiçbir kötülük yapamayacağımız kanaatinde ise bizim zaten bunları yapmamız mümkün değildir.
(..) Adama diyoruz ki, 'Bu adamları ver'...
'- Vermiyorum, bu adam zaten benim memleketimde değil, bu adam buradan kaçmış, gitmiş.'
Başka yere gitmişse o başka bir mesele... Meseleyi yine o biraz daha yumuşatır. Ama her halükârda biz şunu sağlarsak, Türkiye'deki terör hareketinin belini kırarız."
]Only the registered members can see the link

]Only the registered members can see the link

BAŞBAKAN'IN ŞİKÂYETİ:
'Medya bunu sulandırıyor'

Çankaya Köşkü'ndeki zirve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in diplomatik temaslar konusunda verdiği bilgilerle açıldı.
Ardından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendisinin girişimlerini anlattı.
Sonra da Başbakan Mesut Yılmaz, gelinen noktayı şöyle özetledi:
"Şu ana kadar meseleyi devlet olarak çok iyi götürdüğümüzü düşünüyorum. Fakat maalesef medya her meseleyi olduğu gibi bunu da sulandırıyor. İçeride yanlış beklentiler yaratılıyor. Bir miktar bundan ekonomi de olumsuz etkileniyor. Ama bunları sineye çekeceğiz. Mümkün olduğu kadar medyayı da yönlendirme amacıyla bilgilendirmemiz lazım.
"Ama her halükârda ben bir şey görüyorum: Şu bir hafta içerisinde uluslararası kamuoyu ve uluslararası medya, bu meselede 15 senede bildiğinden daha fazla şey öğrendi. Her yabancı basın organında bununla ilgili yorumlar çıktı. İhtilafın nedeninin PKK terörüne destek olduğu fikri gayet iyi oturdu, uluslararası gündeme hâkim oldu. Aldığımız mesafeyi küçümsemememiz, ama kararlılığı da elden bırakmamamız lazım. Diplomaside ne yaparsak yapalım, askeri baskıyı ondan bağımsız devam ettirmemiz lazım."

Milliyet