PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kürt bölücülüğü üzerine gözlemler



pcEexperi
12-11-2007, 13:13
Bilimin kurucu ögelerinden biri hipotezdir. Hipotezin temelinde ise gözlem yatar. Bilim adamı hipotezlere gözlem yaparak ulaşır. Ardından, sınayarak, hipotezin doğruluğundan emin olur. Doğru hipotezler teori haline gelir. Teoriler ise, ülke sorunlarının çözümüne katkıda bulunur; ilham ettikleri politikalar vasıtasıyla…

Bu yazıda “Kürt bölücülüğü” konusunda tesadüfî olarak bir araya getirilmiş gözlem verileri sunuyorum. Bu gözlemleri, adlarını metin sonunda kaydettiğim yazarların e-posta kanalıyla edindiğim yazılarından -kimi katkı ve yorumlarımla- özetledim (Tarihler erişim gününü gösterir).

Deneyin kendinizi bakalım, hangi hipotezlere ulaşacaksınız? Sorunun çözümüne ilişkin hangi çareler gelecek aklınıza?

Türkiye’de etnik yapı üzerine yanlışlar

1) Merkezi Amerika’da bulunan “Ethnologue Data from Languages of the World” kuruluşunun P. A. Andrews’e hazırlattığı rapora göre Türkiye’de etnik dağılım şöyle: Türkler: % 86.2 (60.347.000 kişi), diğerleri: % 13.8 (9.653.000 kişi). “Diğerleri” öbeğinde yer alan Kürtlerin toplam nüfusa oranı: %8.4 (5.852.000 kişi). Buradan, Kürtlerin 15-20 milyon olduklarını savunanların doğru söylemedikleri anlaşılıyor. Kaldı ki %8 oranını çok sayıda ciddi kanıt da doğrulamaktadır.

2) 1985 nüfus sayımına göre Doğu ve Güneydoğudaki halkın (9.903.000 kişi) sadece 2.766.000’i anadilini Kürtçe olarak bildirmiştir, kalan %72’lik bölüm ise Türkçe olarak… Konda A.Ş.’nin İstanbul araştırmasında ana-baba tarafından “Kürdüm” diyenlerin oranı %7.6 dır. 1993 de TÜSES’in yaptığı araştırmada Kürt olarak belirlenen grubun genel seçmen sayısı içindeki oranı %9.8 dir. Javed Ensari’ye göre dünyadaki Kürtlerin nüfusu 15 milyon civarındadır ve bunların %25’i (3.375.000’i) Türkiye’dedir. Almanya’da yayınlanan uluslararası nitelikli “Der Fisher Weltalmanach 95” adlı eserde dünyadaki Kürt nüfusu yaklaşık 16 milyon olarak verilmiş, Türkiye’de ki Kürt sayısı 6.2 milyon olarak gösterilmiştir.

3) Şu bir gerçektir ki nasıl bütün Karadenizliler Laz değilse, bütün Güneydoğu’da yaşayanlar da Kürt değildir.

Zazaları inceleyen ciddi bilim adamlarının ortak görüşü; Zazaların Kürt olmadığı, Zazaca’nın Kürtçe’nin bir lehçesi olmadığı yolundadır. Bu görüşü paylaşanlar arasında Kürdolojinin kurucusu sayılan otoriteler de mevcuttur. Ne var ki Osmanlı’dan bu yana devlet ve toplum, Zazalara sürekli olarak Kürtlüğü dayatmıştır. Sonuç, daha 50 yıl öncesine kadar Kürtlüğü reddeden Zazaların büyük bir bölümünün bugün üst kimlik olarak Kürtlüğü benimsemesi olmuştur.

Öte yandan, araştırmalarla kanıtlanmıştır ki, birçok öz be öz Türk unsur, zamanla kürtleşmiştir. 24 Oğuz boyundan biri olan Avşarlar’ın bir bölümünün yanısıra, Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer kürtleşmişlerdir. Bunlardan Urfa Karakeçilileri, bugün Batı Anadolu’daki akrabalarının da çabalarıyla Türk kimliklerini yeniden keşfetmekte, yeniden Türklüğe dönmektedirler. İbrahim Paşa’nın zorla Milli Aşireti’ne bağlayarak Kürtleştirdiği Türkanlar da kimlik değişimine başka bir örnektir [Mehmet Şahingöz, 3.6.2004].

Kürtçe, eğitim ve kitle iletişim dili olabilir mi?

Kürt asıllı yurttaşlarımız, Türk ulusunu oluşturan diğer ögelerle birlikte en az bin yıldan beri aynı ortak kültürün pek büyük bir bölümünü paylaştıkları halde, yaklaşık kırk yıla varan bir süreden beri, bu ortak değerlerimizden hiç söz edilmeyip, tek farklılık olan dil ayrılığı, hep ön planda tutulmak istenmiştir. Hedef Türk - Kürt karşıtlığı yaratmaktır. Bir süre önce de Avrupa Birliği temsilcileri “Türk abecesinde q, x, w harflerinin bulunmayışını Kürtçenin doğru yazılıp okunmasını engellediği, bunun Türkiye’nin AB yolunu tıkadığı” yolunda, doğruluk ve iyi niyetle bağdaşmayan, bölücülük kışkırtıcılığı yapmışlardır.

“Kürtçe eğitim ve kitle iletişimi yapılsın” yolundaki art niyetli AB dayatmalarıyla ilgili olarak, bu dilin çok sınırlı sayıda sözcüğünün bulunduğunu söylemekle yetinmeyip, hattâ bunların % 40 kadarının Türkçe, %35 kadarının Arapça, %15 -20 kadarının Farsça oluşunun da ötesine geçip, bu dilin asıl şu önemli özelliğini vurgulamak gerekir:

i) Kürtçenin “kendine özgü bir dilbilgisi (grameri) yoktur!

ii) Kürtçe, dilbilgisi kurallarını Farsça ve Arapça’dan almak zorundadır. Bu nedenle de sözcük ve terim türetmesi gerektiğinde, bu iki dilin kök sözcüklerinden yine bu iki dilin gramer kurallarına göre yararlanması dışında bir olanağı bulunmamaktadır! Örnek verelim: “Anlamak” kavramı için Arapçadan “fehm” sözcüğünü almakla iş bitmiyor: Arapça’nın “fehm” kökünden türettiği “tefhim”, “tefehhüm”, “ifham”, “mefhum”, “fehim”, “fehmi”,.. sözcüklerini de oldukları gibi almak zorundadır, Kürtçe! Ya da diyelim ki Türkçe “anlamak” sözcüğüne ihtiyaç duydular. Türkçenin dilbilgisi yapısına göre türetilen “anlam”, “anlamlı”, “anlamsız “, “anlamdaş”, “anlayış”, “anlayışlı”, “anlayışsız”, “anlak”, “anlatı”, “anlatıcı”, “anlatım”, “anlatış”, “anlatılış”, “ gibi sözcükleri de olduğu gibi almak zorundadırlar. Çünkü bunları kendi içinde -yani ayrı bir dil oluşturacak şekilde- üretmesi için gerekli dilbilgisi yapısından yoksundur bu dil. İşte bu nedenle Kürtçe eğitime ve yazılı iletişime kalkışıldığında, ortaya ağdalının ağdalısı, Osmanlıca benzeri, zorlama bir dil çıkacaktır. Çünkü günlük yaşamın birkaç yüz sözcüğü ile yetinilmeyecek; bütün bir “ekonomi, siyaset, yönetim, diplomasi, sanat, edebiyat” gibi geniş toplum alanlarını ifade etmek gerekecektir. Bu ise bir ulusun dili olmadıktan başka, o eğitim ve iletişim gereçlerini okuyup dinleyecek olan Kürt çocuğu ya da yetişkininin; tıpkı Osmanlı mektep ve medreselerinde olduğu gibi, hem Türkçe, hem Arapça, hem de Farsça öğrenmesini gerekecektir. Kanlı terörüne tek gerekçe olarak dil ayrılığını gösteren PKK’nin kendi iç iletişimini Türkçe yapması bu nedenle boşuna değildir!

Kürt asıllı yurttaşlarımız ülkemizdeki genel Türk camiası ile aynı kültürün pek büyük bölümünü en az bin yıldan beri paylaşmışlardır. Asıl ön plana çıkarılması gereken bu paylaşımdır. Ortak değerlerimizden hiç söz edilmeyip, tek farklılık olan dil ayrılığının; sanki iki ayrı halk söz konusuymuş gibi şişirilip, eğitim ve iletişim alanlarını birbirinden ayırma ve böylece yapay olarak Türk - Kürt karşıtlığı yaratma girişimlerine gerekçe olarak kullanılmasına karşı, Kürtçenin yukarda belirtilen kısıtlı özelliği vurgulanarak, Kürt yurttaşlarımız incitilmeden, bu sömürgeci oyunu bozulabilir [Özer Ozankaya, 29.11. 2003]

Barzani Aşireti’nin geçmişi

Tarihçi Cezmi Yurtsever, Osmanlı Arşivleri’nden elde ettiği bilgilere dayanarak şu savları ileri sürüyor:

-Musul-Kerkük yöresiyle ilgili olarak 1993 yılında yayınlanan 96 adet belge, bölgenin Türk yönetiminden nasıl koparıldığı hakkında geniş bilgi sağlamaktadır.

-Barzani Aşireti, geçmişte, eşkıyalık yaptıkları için ‘’Başıbozuk’’ olarak adlandırılmıştır. Padişah Abdülhamit’in Musul-Kerkük’teki petrol yataklarından faydalanmaya çalışan yabancılara karşı önlemler alması üzerine, para karşılığında İngilizler için bölgede isyanlar çıkarmış, para karşılığı casusluk yapmışlardır. 6 Şubat 1889 tarihinde Padişah Abdülhamit’in emriyle Kerkük yakınlarındaki çok zengin maden ve petrol yataklarının devletleştirilmesine yönelik bir yasa çıkarılmıştır. 1910 yılında İngiltere’nin Musul Konsolosu Vibliki izinsiz olarak Kerkük’ten Süleymaniye’ye geçmiş, dağlık bölgedeki Barzani aşiret şeyhleriyle görüşmüş ve isyanları kışkırtmıştır.

-Barzani şeyhi Abdüsselam, üzerine asker sevk edildiğinde, İngilizlerden yardım ve destek almıştır.

-Van Valisi Haydar Bey’in 2 Ağustos 1919 tarihinde İstanbul’a çektiği şifreli telgraftan anlaşıldığına göre, İngilizler Kuzey Irak bölgesini doğrudan işgal etmiş, Barzani şeyhi Mahmut’a destek vermiş, Erbil ve Revanduz aşiret reislerini de ayda 170’şer Ruble maaşa bağlamışlardır.

Cezmi Yurtsever şu sonuca varıyor: Kuzey Irak’ta 100 yıl önce İngiliz desteğiyle isyan çıkaran Barzani Aşireti bugün de aynı destekle benzer işler yapmaktadır. İngilizlerin ve Amerikalıların bütün amacı, Kuzey Irak Kürtlerini petrol ve gaz yataklarının bekçisi yapmaktır. Irak sorununun arkasında bu tarihi gerçek vardır. Ancak Irak’ta yaşananlar, Kürtlerin tarihsel amaçlarına uygun şekilde sonuçlanmayacaktır. Bütün kazançları, emperyalizmin bekçiliğinden ibaret kalacaktır. [Cezmi Yurtsever, 27.2.2005].

Barzani Ailesi nasıl zengin oldu?

Irak’ta KDP’yi yöneten Barzani aşireti, dünyanın en zengin aileleri arasında yer alıyor. Acaba bu zenginliğe kısa sürede nasıl ulaştılar? Yanıt mı? Sıkı durun: Türkiye sayesinde!

Yaşadığı kuş uçmaz, kervan geçmez Selahaddin Tepesi’nde sadece Irak’ın değil, dünyanın en zengin ailelerinden biri haline gelmek kolay iş değil. Mesut Barzani’’nin ABD’deki TIR filosu ve diğer şirketleri, Türkiye sayesinde ihya edilen diğer kardeşleri ve yeğenlerinkinin yanında devede kulak kalır. Örneğin, Neçirvan Barzani’nin şirketleri Irak’taki içki sigara, çay, şeker ve pirinç ihtiyacını, neredeyse tek başına karşılıyor. Sigaralar Kıbrıs Rum kesimi ya da Mersin’deki serbest bölgeden alınıyor. Türkiye’nin kasasına tek kuruş bile girmeden, özel koruma eşliğinde doğrudan Irak’a gidiyor. TIR’lar, normalde 8-10 gün beklemenin yapıldığı Habur’da AKP’nin verdiği özel izinlerle bir gün bile beklemeden Irak’a giriyor. Bu mallar dağlardan Türkiye’ye kaçakçılar aracılığı ile, gerisin geri sokularak çifte kârlar sağlanıyor. Bugün Güneydoğu’daki illerimizde satılan çay ve sigaraların tamamı, Irak’tan kaçak olarak gelmektedir.

Türkiye’nin önde gelen Ülker ve Beko gibi markalarının genel dağıtıcılığı da Barzani ailesinin elinde. Ülker’in milyonlarca dolarlık bir işi Irak’ta ticareti en iyi bilen ve yapan Türkmenlere değil de, Kürt Barzani ailesine vermesi yalnız dikkat çekici değil aynı zamanda “kahredici”dir. Ülker’in Irak’taki genel distrübütörü, Mesut Barzani’nin 1968 doğumlu kardeşi Nihat Barzani’dir. Beko’nun genel distrübütörlüğü de Barzani ailesinin önde gelenlerinin kontrolündedir.

Yüzlerce markanın Irak temsilciliğini alan Barzani ailesi bunlardan kazandığı paradan daha fazlasını başka ve kirli bir yoldan kazanıyor. İran’a giren sigara, içki ve elektronik eşya ile İran’dan gelen uyuşturucunun ticareti de Barzani ailesine yakın ya da akraba kaçakçılar tarafından yapılmakta.

Peki, Barzani ailesi bu kadar çok parayı ne yapıyor?

Onlar insana Sicilya’daki ünlü mafya ailesi Carlaoneler’i çağrıştırır. Etrafındakilerin maaşını bir gün geciktirse, Barzani ailesi’nin Irak’taki yönetimi de o anda sona erer. Kürtlerin Irak’taki sözde demokrasi numaralarını yutan, bir tek ülke vardır: Türkiye! Peki, Türkiye’de bu numaraları yutanlar kimler? Eğer bunları incelerseniz, Barzani ailesinin onlara sadece “kuru teşekkür” etmediğini de görürsünüz. KDP’nin Ankara Temsilciliği’nde, içi para dolu çantalar bizim hain ve satılmışlarımıza veriliyor, bizim hain ve satılmışlarımıza gönderiliyor! Bu çantalar dolusu paraların dağıtıldığı sırada KDP temsilciliği’nin önünde park etmiş araçlar herkesin dikkatini çeker. Yani alanın da, verenin de kimseden korkusu yoktur! Herkesin bildiği bu konuyu Devlet’in güvenlik birimlerinin bilmemesi mümkün mü? Bu açık satış biliniyorsa, neden bir şey yapılmıyor? Diyeceksiniz ki yapsalar ne olacak? Bozacıyı şıracıya mı rapor edecekler?

Irak’ta uzun vadede ABD’nin uygulamayı düşündüğü plan, artık açık ve seçik olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Modelin adı Tayvan... Tayvan modeli… Bu modele göre Amerika, Tayvan’ı Çin’in parçası olarak kabul ediyor. Aynı zamanda Tayvan ile bağımsız ilişkileri var. ABD Irak içinde oluşturacağı ve vazgeçemediği Kürdistan ile her türlü ekonomik ilişkiyi geliştirecek ve sonra da, soranlara “Kürdistan Irak’ın bir parçasıdır” yalanını uyduracak. Her şeyi kabul etmeye hazır AKP hükümeti, diğer teslimiyetçi güçlerimiz de, bu “şahane plan”a boyun eğmeye dünden razı....

ABD, Kuzey Irak’ta sadece Kürdistan’ı kurmakla yetinmiyor. Türkiye’nin parçalanmasına yol açacak zengin bir bölge yaratmak istiyor. Gayrısafi milli geliri 20 bin dolar olan petrol zengini bir Kürdistan karşısında, fakir ve nifak tohumları ekilmiş bir Güneydoğu ne kadar dayanabilir? [Vedat Yenerer, 16.2.2005]

Kürtler, devletlerini küçük hamlelerle kuruyor

Evet Kürtler devletlerini -politikada çok kullanılan- “salam yöntemi’yle kurma yolunda… İşte kanıtlar:

i) Irak’ın kuzeyinde hareketlilik gün geçtikçe artıyor. Kürtler tek başlarına akıllarına eseni yapıyorlar. Kimse karşı çıkmıyor.

ii) Türkiye burnunun dibindeki bu coğrafyada bir Kürt devletini istemese de, Kürtler emellerine küçük hamlelerle yavaş yavaş ulaşmakta.

iii) Türkiye istediği kadar homurdanıp dursun, kucağında besleyip büyüttüğü Barzani ve Talabani bildiğini okumaya devam ediyor.

-“Kürdistan Dinarı” adıyla para bastırdılar.

-“Kürdistanın Anayasası” adını taşıyan bir anayasa hazırladılar, “İsrail” devletinin anayasasını örnek alarak. Buna göre, Kuzey Irak’ın resmi dili Kürtçe, devletin adı Kürdistan… Türkmenler “azınlık” statüsünde. Anayasa, Amerika’nın onayı alındıktan sonra Haziran ayından itibaren yürürlüğe konacak. Henüz bir nüfus sayımı yapılmadan, Türkmenlerin Süryanilerle birlikte azınlık statüsünde gösterilmesi hukukî ve mantıklı bulunmuyor.

-Anayasada anlamlı olan bir nokta da bölgedeki Kürt Yahudilere ticari ve hukuki özel bir serbesti tanınması. Ya Türk tırlarından yüklü haraçlar alınırken, İsrail şirketlerine ait araçlardan hiçbir ücret alınmamasına ne demeli?

-“Kürdistan’ın Anayasası” Irak’ın kuzeyinde “özerk” bir Kürt devleti kurulduktan hemen sonra tam anlamıyla işlerlik kazanacak. Yeni devletin sınırlarının kesinleşmesinden sonra da “dokuntular”a (rötuşlara) gidilecek. Kerkük, Hanekin, Sincar, Kifri ve Kalaki gibi kentler özerk yapıda yer alacak. Hatta bu amaçla Kerkük’teki demografik yapıyı değiştirmek amacıyla bölgeye Kürt transferi bile gerçekleştirildi (Bugün Kerkük’ü bir Kürt vali yönetiyor, resmî dil Kürtçe oldu; bizim allahlıklardan tıs yok, cd).

-Anayasadan sonra yapılacak sınır değişikliği planında Türkiye’den koparılacak yerler de sayılıyor: Peşmergeler arasında dolaşan haritada Hakkari, Van, Kars, Muş, Iğdır, Bitlis, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Tokat, Sivas, Tunceli, Elazığ, Kahramanmaraş, Diyarbakır, İskenderun ve Şanlıurfa gibi şehirler Kürdistan sınırları içinde gösteriliyor [Haşim Söylemez, 2.5.2004].

Kürdistan’ın mimarı Amerika…

Birinci Körfez Savaşı günleri… Gazeteci yazar Güneri Civaoğlu, Amerikalı komutanların karargâh olarak kullandıkları çadıra girer. Duvarda gördüğü haritalar Civaoğlu’nu şaşkına çevirir. Çünkü o haritalarda “Kürdistan” diye bir ülke yer almaktadır. Civaoğlu, “Nasıl olur bu?” diye sorunca, Amerikalı subaylar bunun birgün gerçek olacağını, zamanın yaklaştığını söyler. “Jyi ama” der Civaoğlu, “Türkiye bunu kesinlikle kabul etmez. Tankları, topları, çok büyük bir ordusu ve savaş uçakları olan bir Türkiye’ye karşı sadece Kalaşinkofları olan Kürtler ne yapabilir ki?” Amerikalı subayların yanıtı hazırdır: “Kürtlerin de ordusu olacak; tankları, topları, uçakları olacak!”

Görüyorsunuz, bütün belâlar gibi bu belâ da Batı’ını, Amerika’nın başının altından çıkıyor; bakın Amerika da salam yöntemiyle malı nasıl götürüyor:

1) Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ı fiilen üçe böldü. Ülkenin kuzeyinde Kürtler için bir “güvenli bölge” oluşturdu. Saddam’a şöyle dedi: “Kürtler benim korumam altında, sakın ola ki 36. paralelin kuzeyine geçmeyesin.” başka bir deyişle, bölgeyi yalnızca Kürtlerin güvenliği için oluşturdu. Bunu şundan da anlıyoruz ki 36. paralelin kuzeyindeki Türkmen bölgelerini güneyde, yani Saddam’in etki alanı içinde bıraktı (Türkmenlerin öldürülmesi, ABD’nin umurunda değil; bütün derdi Kürtler…). Buna karşılık 36. paralelin güneyinde olan Kürt bölgelerini aynı paralelin kuzeyinde sayarak, bölgedeki Kürtleri Saddam’a karşı güvence altına aldı (Bunlar ABD’nin ne kadar içten pazarlıklı olduğunun bir kanıtıydı ama bizim o zamanki Allahlık yöneticilerimizi uyandırmaya yetmedi, cd).

2) Türkiye ile birlikte Irak’a müdahale eden Amerika; Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Türkiye’yi işte böyle arkadan vurmuş, daha da ileri giderek, özellikle Yahudi kökenli Kürtlerden binlercesini Irak dışına taşımış; onların, kuracağı Kürt devletinin bankacıları, bürokratları ve askerleri olabilecek şekilde yetişmelerini sağlamıştır.

3) Bugün ABD Irakı yeniden işgal etmiş, Irak’ın tamamında Kürtleri etkin hale getirmiştir.

4) Amerikalı subayların Güneri Civaoğlu’na söyledikleri artık gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bugün Kürtler orduya da, tanka da, topa da, savaş uçağına da kavuşmuştur. Tabii ABD sayesinde!.. Barzani-Talabani Kürtleri bugün kendilerine o kadar güvenmektedir ki, “eğer Türk askeri Irak’a girerse bu toprakları onlar için mezara çeviririz” diye tehditler savurabilmektedir. Türkiye’yi yönetenler ise “Kürt devletini savaş sebebi sayarız” diyerek, bütün dünyaya caka sattıkları halde, bugün sus pus, aşiretlerin tehditlerini bile içlerine sindirebilmektedir.

5) Acaba Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti ile sorun bitecek mi? Kesinlikle hayır! ABD’ye Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürdistan değil, Sevr’deki Kürdistan, Türkiye’nin Güneydoğusunu da yutacak “Büyük Kürdistan” gerekmektedir. Büyük Kürdistan’ı elbette Talabani-Barzani ikilisi de, PKK de istemektedir. Planın içinde İsrail de vardır. Büyük Kürdistan için bunca zahmete katlanan ABD’nin şu yönünü asla unutmayalım: Bu ABD Türkiye’nin Irak sınırını çizen Lozan’ı tanımayan, imzası Lozan’ın değil de, Sevr’in altında bulunan ABD’dir.

6) Aynı ABD, Avrupa Birliği’ni de kullanarak, 80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük talihsizliği olan AKP iktidarına “halkların kendi kaderini tayin” hakkını tanıyan uluslararası antlaşmaların Türk hukukundan üstün olduğunu kabul ettirmiş, bu ve benzeri yönlerde yasalarımızda ve anayasamızda pek çok değişiklik yaptırmıştır [Hasan Demir, 4.6.2004].

“ABD” ve İsrail’in “Kürdistan”ında 27 şehrimiz var!

Irak’taki işgalde ABD’nin en büyük destekçisi olan Kürtler, ABD’den aldıkları destekle haritalarını da hazırladılar. Seçimlere Kürt Blok’u olarak giren Talabani ve Barzani, zaman zaman dile getirdikleri bağımsız Kürdistan’ın haritasını da çizdirmişler. Kuzey Irak’ta elden ele dolaşan gayri resmi Kürdistan haritası, Türkiye’nin bugüne kadar belirlemiş olduğu bütün kırmızı çizgileri ortadan kaldırmakta. Basiretsiz yöneticilerimizin eseri olan Barzani-Talabani ittifakının, el altından dağıtılan haritasında, Irak’ın kuzeyinde kurulacak bağımsız Kürdistan devletinin resmî sınırları gösteriliyor. Haritanın sol üst bölümünde Talabani-Barzani’nin, “ortasında güneş bulunan kırmızı-beyaz-yeşil renkli bayrakları” yer alıyor.

Haritada, Kürdistan toplam 29 vilayete ayrılıyor.

Türkiye’nin İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu’daki 27 ili Kürdistan sınırları içinde kalıyor. Kürdistan haritasında, sınırlar İç Anadolu Bölgesi’nde bulunan Sivas’ı bile içine alıyor. Kuzey’de Kars’a kadar uzanıyor. Güneyde sınırlar Akdeniz kıyılarına dayanıyor. Büyük şehirlerimizden Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep Kürdistan içinde gösterilirken, diğer iller şöyle sıralanıyor: Adıyaman, Bitlis, Bingöl, Malatya, Muş, Van, Hakkari, Mardin, Erzincan, Kars, Siirt, Şanlıurfa, Tunceli, Mersin, Hatay, Kahramanmaraş, Ağrı, Elazığ ve Sivas.

Haritada son yıllarda il olan Şırnak, Batman, Iğdır, Osmaniye ve Kilis ilçe olarak gösterilmiş. Tunceli ve Ağrı eski adlarıyla belirtilmiş: Dersim ve Karaköse… Hatay ili İskenderun adıyla anılıyor. İskenderun, Kürdistan’ın Akdeniz’e açılan limanı olarak planlanmış.

Kürdistan haritasında, Suriye, İran ve Ermenistan’ın topraklarına da el atılmış. Mardin sınırına yakın olan, Suriye’nin Kamışlı ilçesi ise başka bir vilayet olarak işaretlenmiş. İran topraklarının bir bölümü de Kürdistan sınırları içinde... İran’ın Urumiye, Kermashan ve Elam şehirleri, Kürdistan’ın vilayetleri arasında sayılıyor. Ermenistan topraklarının bir bölümü ise Erivan ili olarak ilan edilmiş.

Coğrafi özelliklerin de belirtildiği haritada, hangi illerde havaalanı bulunduğu, göller, ırmaklar ve dağlar İngilizce ve Arapça olarak kaydedilmiş. Bölgelere göre Kürt nüfusunun oranları, değişik renk tonlarında harita üzerinde gösteriliyor.

Amerika bu eseriyle övünebilir [Only the registered members can see the link 16.2.2005].

***

Nasıl? Bazı hipotezlere ulaşabildiniz mi?

Şu kavramlar anlamlı…, ipucu olabilirler:

-Ortak değerler, Dezenformasyon, Kırmızı çizgiler.

- Kürtçenin kısıtlılığı, Para karşılığı isyanlar, Barzani ve İngilizler, Petrolün ve gaz yataklarının bekçileri, Küçük hamleler, Kürt Yahudileri, Türkiye’den koparılacak topraklar.

-KDP’ye özel izin, Ülker ve Beko, mafya, demokrasi numaraları, bizim hainlerimiz ve satılmışlarımız.

-AB dayatmaları, İkiz Sözleşmeler, Türk düşmanı Amerika, İmzası Lozan’ın altında değil de Sevr’in altında bulunan ABD, ABD’nin planı, Arkadan vurmak, ABD-Kürt dayanışması, ABD’nin eğittiği Kürt Yahudileri, İsrail devleti.

- Türk kimliğin yeniden keşfi, Öne çıkarılması gereken paylaşım.

Bana soracak olursanız, ben aklıma ilk geleni yazmakla yetineceğim :

Türkiye’nin başına bu belayı saranlar yalnız “harici bedhahlar” (ABD ve AB) değil, “dahilî bedhahlar”dır da… O hamiyetsizler, o basiretsiz yöneticilerimizdir de... Eğer bir yurtsever çıkıp bu kanserleşmiş yapıya son vermezse, çok yakında hayal bile edemediğimiz felaketlerle karşılaşabiliriz.