PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : masal gibi...



osmann
27-11-2007, 18:09
Öğle Ezanı Okundu...

Mehmet Şevket Eygi

27.11.2007


Bir SONBAHAR GÜNÜ... Saat 12.00’ye yaklaşıyor... Çarşılarda pazarlarda, dükkânlarda sessiz bir kıpırdanma var. Öğle ezanı yaklaşıyor, Müslümanlar namaza hazırlanıyor. Ezanlar okunmaya başlanıyor. Ezanı herkes dinliyor, çünkü çok güzel okunuyor. Şehirdeki turistler bile hayran oluyor ezana. Ezanla birlikte camilere akış yoğunlaşıyor. Geç kalanlar avluda, sokakta, meydanda kılacak. Hayır, bu bir Cuma namazı değil, sıradan bir öğle namazıdır. İbadet yerleri yine lebaleb oluyor.

Camiye biraz önceden gelenler tahiyyetü’l-mescid namazı kılıyor. Ezandan sonra gelenler sünneti... Sünnet bitti, müezzin kamet getiriyor. O da kısa fakat yine çok güzel okunuyor. İmam mihraba geçecek, ona dikkat ediyorum. Sarığı ne kadar güzel sarılmış. Fes üzerine değil, çuhadan bir külah üzerine, başının arkasından omuzuna taylasan sarkıyor. Sakallı, vakarlı, yüzünden derecesi yüksek bir zat olduğu anlaşılıyor. Öğle namazı olduğu, cehren Kur’ân okunmadığı için hoparlörler açılmamış, dışarıda kalan cemaate müezzinler yüksek sesle aralık tekbirlerini, selâmı haber veriyor. Farzdan sonra son sünnet ve tesbihat... İşi olan birkaç kişi acele çıkıyor ama cemaatin yüzde doksanı içeride. Böyle tesbihat herhalde Osmanlılar zamanında yapılıyordu. Kubbede haşyet verici akisler yaparak dalgalanan o sesin sahibinin, hem savt, hem de sanat ve müzik kültürü bakımından çok yükseklerde uçan biri olduğu anlaşıyor. Eller duaya kalkıyor, sonra, cemaat içinde en güzel ses ve usulle Kur’ân okuyan biri Kutsal Kitab’tan bir sayfa okuyor... İmam ayağa kalkıyor. Onun adetidir, bazı namazlardan sonra dört-beş dakikayı geçmemek şartıyla çok kısa, fakat çok tesirli ve heyecanlandırıcı bir konuşma yapar. Bu konuşma esnasında, namazda kullanılmayan hoparlörden yararlanıyor, arkada kalan cemaat duysun diye. Gerçekten çok etkili bir konuşma. Bugün dünyayı zemmetti. Dünyaperestliği kötüledi. Cemaatin çoğu esnaf, tacir... Onların para hırsını törpüledi.

Cemaatten de biraz bahs etmeliyim: Yüzde doksan dokuzunun başında çok güzel, çok zarif, çok estetik takkeler, arakiyeler var. Öyle uyduruk Çin takkeleri değil. Naylon poşetlere koymuşlar, camiye girerken çıkartıp başlarına koyuyorlar. Bu takkeler, bu arakiyeler insanları daha heybetli, daha güzel, daha hoş bir hale koyuyor.

Camide kostümlü, şık giyimli büyük tacirler, iş adamları, civarda çalışan bürokratlar, gençler de var. Hepsi ağır başlı, hepsi vakarlı, hepsinde iyi Müslüman olmanın farkı müşahede ediliyor.

Caminin dekorasyonu çok güzel. Duvarlardaki boşluklara, yazılan çok güzel, tezhipleri veya ebruları fevkalâde, çerçeveleri nefis hüsn-i hatlar konmuş. Mihrap duvarında saat maat yok. Halılar harika. Mabet gül suyu ve gül yağı kokuyor. Gönüllere inşirah veren bir koku.

Sonra herkes işine dönüyor. Tacirler ticaretine, pazarcılar pazara, memurlar dairelerine, öğrenciler okul veya fakültelerine.

Bugün, işi gücü olmayanlar caminin altındaki kültür merkezine giriyor. Kütüphane, okuma salonu, on kadar geleneksel sanatın öğrenildiği kurslar, lisan dershaneleri ve daha neler neler.

Binanın arka tarafında imarethane var. Fakirlere yemek veriliyor.

Bu anlattığım güzel manzarayı sergileyen toplumu can u gönülden tebrik ediyorum. Onlar hayatı günde beş kez namazla durduruyor. Onlar bu halleriyle sünnet ve cemaat ehli olduklarını isbat ediyor. Sessiz sedasız, şamatasız riyasız...

Namaz ve cemaatte böyle ileri ve örnek olan şehir ahlâkta, fazilette, yardımlaşmada da çok ileri. Şehirde bir tek batakhane yok. Baskı mı yapmışlar, tehdit mi etmişler, yol mu kesmişler? Hayır hayır... Batakhaneler kendiliğinden kapanmış, batmış, iş yapamamışlar da ondan.

Bu şehirde hemen hemen hiç suç işlenmiyor. Mahkemeler işsiz, hapishane ıssız...

Zekatlar, sadakalar muhtaçlara dağıtılıyor... Komşuluk münasebetleri en yüksek seviyede. Sanki sanırsınız, komşu değil, yakın akrabadır hepsi...

Büyük bir kısmının beş vakit namaz kıldığı liselileri bir görmelisiniz. Okuldan çıkarken üstleri başları düzgün ve rabıtalı, gruplar halinde konuşa konuşa evlerine gidiyorlar. Ne kadar edepli, terbiyeli, kibar gençler bunlar. İçlerinde çirkin çirkin gülen, küfürler savuran, sigara tüttüren, laubalilik yapan birini bulamazsınız.

Kız öğrenciler de son derece ciddi, hayalı, iffetli...

Namaz vakti dükkân sahipleri kapıları kilitlemiyor bile. Kimisi kapıyı bir balık ağı ile kapatmış, kimisi bir sandalyayı yan yatırmış... Hırsızlık yok denecek kadar az orada.

Bağdaş Kaşamı Dürtükleme Derneği burada şube kurmak istemiş, üç kurucu üye bulamamış... Merkezdekilerin içleri kan ağlıyormuş bu musalli kentten gelen haberlerden.

Namaz ve cemaat onları ahlâksızlıktan, azgınlıktan, fitne ve fesattan, felâket ve azaptan koruyor, iyilerin duaları üzerlerine sâyeban olmuş. Huzur ve güven içinde yaşıyorlar. Bu dünya hiç fitnesiz ve fesatsız olmaz, ama onlarda çok az.

Müslümanlar hayatı günde beş kere durdurmakla vazifeli... Her şehir yukarıda birazcık tasvir etmeye çalıştığım gibi yapsa, her şey, önce daha az kötü, sonra iyi, daha iyi olacak.

Bunu yapmak bizim elimizde. Bize iyiliği yahut kötülüğü seçme hürriyeti verilmiş...

Çıtır Çıtır Yiyenler
Çatır Çatır Yanarlar

İSTANBUL’da olacak büyük depremle ilgili yeni bilgiler: Marmara denizi küçüktür diyerek tehlikeyi görmezlikten gelmeyelim... Üç-beş metrelik dev dalgalar oluşacak... Eminönü’nü, Haliç’i de vuracak... Sahildeki yolcu gemilerini Yeni Cami önüne vurup alacak... Depremden sonra (sağ kalırsanız...) sakın deniz kenarlarında durmayın, yükseklere kaçın...

Peki, denizde dev dalgalar oluştuğunda gemilerde, hızlı deniz otobüslerinde bulunan yolculara ne gibi tavsiyelerde bulunuyorlar?

1509 tarihindeki büyük zelzele 22 gün aralıklarla sürmüş. Marmara’dan gelen dev dalgalar sahildeki surları aşmış, oralardaki mahalleleri yıkmış, silip süpürürmüş...

Bu yazdıklarımı siz de gazetelerden okumuşsunuzdur. Ne diyorsunuz?

Depremle ilgili bu gibi haberler dini imanı para olan rantçıları ilgilendirmez. Onlar için önemli olan rantlanmak, vurgun vurmaktır. Ah, İstanbul binalarını sağlamlaştırmak için içeriden veya dışarıdan para bulunsa ve birileri bu paraların bir kısmını yeseler. Çıtır çıtır, kıtır kıtır... Cehennemde çatır çatır yanmak için...