PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ruh Hastalıkları



sarıkanarya_41
07-06-2008, 13:03
Depresyon nedir?

Depresyon bir beyin hastalığıdır. Semptomları (belirtileri) tanımlanmış, tedavisi mümkün bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Halk arasında söylenen geçici, duygusal keder ve neşesizliklerden öte depresyon çok ciddi bir beyin rahatsızlığı olup, mutlaka iyi tanınmalıdır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyonun genel belirtileri nelerdir?

Sosyal yaşamdan uzaklaşma, günlük aktivitelere ilginin azalması, sık sık ağlama isteği, kişisel bakımda özensizlik, umutsuzluk, kimsenin kendisiyle ilgilenmediği düşüncesi, alkol ya da madde kullanımına başlama, suçluluk duyguları, karamsarlık, yoğun kaygılar, kendine güvenin azalması, konsantrasyon güçlükleri, sinirlilik, uzun süren üzüntü, tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri, çoğalan ya da azalan enerji düzeyi, uykuda düzensizlik (aşırı ya da çok az uyku), iştahın aşırı artması ya da azalması, neşesizlik, hayattan ***if almama, tahammülsüzlük, cinsel istekte azalma, bakımsızlık, içine dönme, sürekli geçmişe yönelik pişmanlıkları ve hataları düşünme, kendini değersiz görme, yorgunluk, kendini boşlukta ve işe yaramaz hissetme… Şeklinde sıralanabilir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyona girmede neler etkendir? Neler depresyona yol açar?

Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yani genetik faktörlerdir. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor. Çünkü yaşayan herkes, her gün pek çok sorunla, kederle karşılaşabilir. Ancak tamamı depresyona girmez. İşte burada karşımıza bir yatkınlık çıkıyor. İşte bu yatkınlığın altındaki sebep de kalıtımdır. Aile geçişliliğidir.

Beyin kimyasındaki bozulmalar (dopamin, serotonin, endorfin, melatonin… gibi beyin hormonlarındaki bozulmalar), beyin kanaması, beyin travması ya da beyin damar hastalıklarıyla ilgili geçirilmiş bir rahatsızlıktan sonra depresyon ortaya çıkar, alkol ve madde kullanımında depresyon ortaya çıkar, tiroit hormonundaki dengesizlikler ve guatr hastalığı, diyabet, yatağa bağımlı hastalıklar, mevsim dönümleri (sonbahar aylarında depresyon görülme oranı artar), vücut biyokimyasında değişiklikler (ergenliğe girme, menopoza girme, doğum…), fiziksel bir rahatsızlık tedavisinde uzun süreli kullanılan bazı ilaçlar, anemi, böbrek yetmezliği, kanser hastalıkları, hipertansiyonda depresyon ortaya çıkar. Bununla birlikte anksiyete bozuklukları (panik, fobiler, obsesif-kompulsif bozukluk), yeme bozuklukları (bulumia nevroza ve anoreksiya nevroza), duygu durum bozuklukları ve şizofreni gibi rahatsızlıkların ortak paydası depresyondur. Buradan da anlaşıldığı üzere depresyon bir biyolojik rahatsızlıktır. Eklektik felsefe yaparak depresyona işsizliğin, boşanmaların, ayrılıkların, kavgaların, hava, yol durumu… gibi sosyal faktörlerin de yol açtığını savunmak çok küçük bir oranda etkilidir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon ile depresif duygu durum farklı şeyler midir?

Farklılıktan öte bir ayrımları vardır.. Depresyonun belirtileri depresif belirtilerdir. Depresif belirtiler kimi zaman hepimizde görülür. Gün içerisinde depresif bir ruh haline bürünebiliriz. Kimi günler neşesiz, karamsar, tahammülsüz ve bakımsızızdır. Ancak bu bir sonraki gün bu durum geçebilir. Depresyon ise bir belirtiler topluluğu olup, yaşam kalitesini çok ciddi anlamda bozan, beyin biyolojisiyle ilgili çok ciddi bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Depresyonda teşhis için depresif belirtilerin hiç aksamadan en az 2-3 ay devam etmesi gerekir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon çağımızın hastalığı deniyor. Bunun nedeni nedir?

Doğru çünkü çok yaygındır. Dünya üzerinde tahminen 500 milyon kişi depresyonda. Ve bu rakam artıyor. Çocuklardan yaşlılara kadar her yaş grubunda görülmektedir. Kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülür. Dünya üzerinde yapılan çalışmalar her 100 kişiden 5-8'inde depresyon görüldüğünü göstermektedir. Bu oran toplumdan topluma farklar gösterir ki bizim toplumumuzda en sık görülen rahatsızlıklardan biridir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon kaça ayrılır?

Depresyon; Duygu durum Bozuklukları içerisinde tanımlanan ve Majör Depresif Bozukluk, Minör Depresif Bozukluk, Yineleyici Kısa Depresif Bozukluk, İki Uçlu Mizaç Bozukluğunda Maninin Karşıtı Depresyon Olarak ayrılır. Bununla birlikte ben özellikle Yaşa Bağlı Depresyon, Beslenme ve Depresyon, Evlilik, Cinsellik ve Depresyon, İntihar ve Depresyon, Alkol-Madde Kullanımı ve Depresyon, Mevsimsel Depresyon (Sonbahar Depresyonu) ve Fiziksel Hastalıklar ve Depresyon şeklinde bir ayrıma gidiyorum.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyonun ülkemizde görülme oranı nedir? Kadın ve erkekte görülme sıklığı farklı mıdır?

Depresyon ülkemizde en sık görülen rahatsızlıklardan birisidir. En sık görülen psikiyatrik rahatsızlıktır. Ülkemizde bir kadının hayat boyu depresyon geçirme oranı %24, erkeklerde %3'tür. Tedavi edilmeyen depresyon vakalarının %15'i intiharla sonuçlanmaktadır.

Depresyon teşhisiyle tedavi edilen hastaların %75'i kadın, %25'i erkektir. Depresyonun en yaygın olduğu yaş 30- 55 arasıdır. Meslek dağılımı olarak %35 oranında ev hanımları başta gelmektedir. Ev hanımlarını %18'le işçi ve işçi emeklileri, %15 memur ve memur emeklileri, %12 özel sektör çalışanları, %10 doğum öncesi ve sonrası depresyonu, %10 menopoz öncesi ve sonrası depresyonu olarak sıralanmaktadır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyonun tedavisi nasıldır?

Depresyon teşhis edilmesi belirtilerinden dolayı son derece açık olan bir hastalık olmasıyla birlikte tedavisi de kesinlikle mümkün olan ve hastaların profesyonel tedaviye çok olumlu sonuçlar verdikleri bir psikiyatrik hastalıktır.

Depresyon tedavisinde iki yöntem kullanıyoruz:

İlaç Tedavisi: Farmakoterapi de denilen bu yöntem en esas, en geçerli ve en gerçek sonucu veren yöntemdir. Günümüz Tıbbı ve kimyasının ortaya çıkardığı ilaçlar depresyon tedavisi için son derece başarılı sonuçlar almamızı sağlamaktadır. Profesyonel bir hekim hastasının hastalığının şiddetine, yaşına, cinsiyetine, kilosuna… göre şu anda var olan ilaçlardan doğru bir kombinasyon seçerek çok başarılı sonuçlar elde etmektedir. Hekimlerin en çok yoruldukları konu ise; hastaların kilo yapıyor, uyku yapıyor gibi gerekçelerle ilaçları zamanında almamaları ya da kendilerinden kesmeleridir. Aslolan şudur ki; verilen ilaçlar kilo yapmazlar sadece iştah açarlar. Uyku ise ilk zamanlarda ortaya çıkan bir etkidir. Zamanla ilaçlar böyle bir etki yapmazlar. Bu sebeple psikiyatristin verdiği ilaçlar zamanında ve eksiksiz kullanıldığında çok güzel sonuçlar elde edilmekte ve depresyon tamamen ortadan kaldırılabilmektedir.

Psikoterapi: Psikiyatrist dışında kesinlikle psikoterapi eğitimi almamış hiç kimse psikoterapi yapamaz. Psikoterapi eğitimi almış Klinik psikologların psikoterapileri dışında NLP, Meditasyon, Yoga, Akupunktur, Hobi Kursları, Kişisel Gelişim Seminerleri, Reiki… gibi yollarla Depresyon tedavi edilemez. Tamamlayıcı dahi değildirler. Aksine kimi zaman hastalarımız üzerinde son derece olumsuz etkiler bırakarak hastalığı içerisinden çıkılmaz bir hale getirmektedirler. Psikoterapide İçgörü Yönelimli Psikoterapi, Bilişsel Psikoterapi, İnterpersonel Psikoterapi ve Davranış terapisi yöntemleri etkilidir. Depresyon tedavisinde psikoterapi ikincil düzeyde kullanılır ve etkili sonuçlar doğurur. Psikoterapi bir komşuyla veya bir dostla dert paylaşmaktan öte tedavi edicidir. Ve ısrarla tekrarlamak istediğim şey kesinlikle bir profesyonel psikiyatrist tarafından yapılmalıdır. Özel kural ve yöntemleri vardır ve bir meslek tecrübesi gerektirir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon Kronikleşir mi?

Bir kere depresyon geçirip iyileşen birinin tekrar depresyona girmesi mümkündür. Depresyonun yineleyici bir yanı vardır. Ancak bu mutlak böyle olacaktır denilemez. Dolayısıyla depresyon kronikleşir gibi bir kanaat tamamen geçerli değildir. Bazı bünyelerde kronikleşebilir de. Ancak Depresyonun yineleyici yanı vardır demek daha doğru olacaktır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Melankoli ve Depresyon aynı şeyler midir?

Hayır Depresyon ve Melankoli aynı şeyler değildir. Melankoli Depresyonun daha ağır daha yoğun ve daha şiddetli halidir. Tam bir hiçlik durumudur. Majör Depresif Bozukluktaki en son majör depresif ataktır. Melankoli; hayattaki tüm etkinliklerden tamamen zevk almıyor olma. Genelde haz verebilecek uyaranlara tepkisiz kalma, sevilen birinin ölümü kadar acı çekme, aşırı ve abartılı suçluluk duyguları, sabahları daha kötüleşme şeklinde depresyonun en yoğun ve şiddetli halidir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon teşhisi konan ve tedaviye başlanan hastaya önerebilecekleriniz nelerdir?

Öncelikle biz hastalarımıza hastalıklarını, hastalıklarının seyrini, ilaç kullanımıyla ilgili dikkat etmeleri gereken noktaları ayrıntılarıyla anlatırız. Hastalarımız yaptığımız görüşmelerde verdiğimiz bu öneri ve bilgilere sıkı sıkıya itimat ederlerse depresyonun ortadan kaldırılması için çok başarılı bir rota çizmiş oluyoruz. Bu sebeple hastamızın öncelikle hastalığını tanıması, kabullenmesi ve hastanın doktoruna güvenmesi gerekir. İlaç saatlerine sadık olmak ve kendiliğinden ilacı kesmemek esastır. Etraftan gelen kanaatlere inanmamak, bilimsel olmayan yöntemlerden medet ummamak (hoca, üfürük, falcılık…) gerekmektedir. Depresyon bir beyin hastalığıdır ve tıbben tedavisi mümkündür. Bunun dışındaki alternatifler yanlış ve çözümsüzdür.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyondaki bir kişinin yakınlarına önerebilecekleriniz nelerdir?

Hasta yakınlarına en büyük önerim; depresyondaki yakınlarının hastalıklarını önemsemeleri. Destek olmaları. Bir müddet hastadan yarar beklememeleri (ev işleri için, günlük işler için). Profesyonel olmayan hiçbir yardımda bulunmamalılar. Bir Profesyonelden yardım almasını sağlamalılar. Depresyondaki bir kişinin yakını olmak zor bir durumdur. Ancak bilinmelidir ki; depresyon, tedavisi %100 mümkün bir hastalıktır ve birazcık destek, kişinin depresyondan çıkması için yeterli olacaktır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Her Mutsuzluk Depresyon mudur?

Bu konuda hazırladığım güzel bir çalışma var ve bunu ileriki bölümlerde ayrıntılarıyla işleyeceğim ama çok sık yapılan bir yanlış olduğu için hemen cevap vereyim. Mutsuzluk Depresyon değildir. Mutsuzluk Depresyonun sadece bir belirtisidir. Yaşanılan mutsuzluk anlarını "ben depresyona girdim" şeklinde değerlendirmek yanlıştır. Özellikle de halk arasında mutsuz birine "sen depresyona girmişsindir" deyip bir de kulaktan dolma bir antidepresan önerilirse; gerçekte hasta olmayan birine ilaç uygulatılmış olur, bu da kişide daha başka sorunlara yol açar. Bu anlamda halkımızın günlük sıradan mutsuzlukları depresyon gibi algılamamaları gerekiyor. Bu hem depresyon gibi çok ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığın da hafife alınması anlamında yanlıştır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Mevsimsel Depresyon

Mevsimsel Depresyon nedir?

Sıcak, tasasız yaz günlerinin geride kaldığı, sararan ağaçların yapraklarının yerlere döküldüğü, puslu, kararsız ve kapalı gökyüzünün ortaya çıktığı sonbaharda, depresyon görülme sıklığı diğer mevsimlere göre %60 artmaktadır. Depresyonun bilinen belirtilerinin ciddi anlamda görülme sıklığının arttığı dönem Sonbahar mevsimidir. Vücut Biyolojimizin bir başka ritme alıştıktan sonra yepyeni bir biyo-psiko-sosyal ritme alışması sırasındaki geçiş dönemi beyin kimyasını etkilemekte ve bu da mevsimsel depresyona yol açmaktadır. 2004 yılında "depresyon" tanısıyla tedavi ettiğim hastalarımın %60'ının sonbahar mevsiminde belirtiler göstermeye başlayarak, depresyonu en yoğun sonbaharda yaşadıklarını izledim. Bu oran 2003 yılında %65 olarak görülüyordu.

Neden Sonbahar Depresyonu?

Sonbahar Depresyonu en sık görülen depresyonlardan birisidir. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

1-) Biyolojik Sebepler: Yaz aylarında dünyaya dik gelen düşen güneş ışınları gözümüz aracılığıyla kimyasal enerjiye dönüşmekte ve "mutluluk hormonu" olarak bilinen serotoninin artmasını sağlamaktadır. Göz ışık enerjisini kimyasal enerjiye çeviren muhteşem bir organdır. Bir diğer bulgu da mevsimsel özelliği olmayan bir denek grubunda, depresyonlarında ışık terapisi uygulayarak başarılı sonuçlar elde edilmiştir. İkinci bulgu ise; Bir PET (beyin metabolizmasını ölçen tomografi) çalışmasında depresyon hastalarında ışığın kesilmesiyle orbital frontal kortekste ve sol inferior parietal lobülde (beynin ön ve yan kısımları) azalma bulunmuştur. Dolayısıyla tüm bu deneyler göstermektedir ki; sonbaharda azalan güneş ışınları yaz mevsimi boyunca serotonin salgılamasının azalmasına, beyin kimyasının değişmesine ve depresyona sebep olmaktadır. Aynı mevsimsel depresyon kışın da görülür. Ancak yazın hemen sonrası sonbahar olmasından dolayı sonbahar depresyonu, kış depresyonundan daha sık olarak görülmektedir.

2-) Psikolojik Sebepler: Özellikle ergenlerde yaz aşkları son derece önemsenmektedir. Zaten ergenliğin kendi biyolojisi depresyon yaratmaya müsaittir. Bu sebeple biten yaz aşkları son derece travmatik olmakta ve depresif ruh halinin belirmesine sebep olmaktadır. Eğer bu dönemde ergen desteklenmezse depresif ruh hali yerini depresyona bırakabilir. İkincisi ise bilişsel algılamalarımız ve kavramlara yüklediğimiz anlamlar yaz bitiminde sonbahar depresyonuna yakalanma riskini arttırır. Şöyle ki ;Yaz sıcaktır-insanlar mutludur- her yer rengarenktir- yaz neşedir, güneş umuttur… Güz soğuktur-insanlar hüzünlüdür- her yer sararır- yapraklar bile ölür ve dökülür- güz yaslıdır-yağmur gözyaşıdır…

İşte kavramlara yüklediğimiz bu anlamlar sonbahara bir depresif ruh katmaktadır. İnsanlar sonbaharda hüzünlü ve yaslıdır. Bu aslında gerçekçi değil ancak insanoğlu olarak zaten olaylar, insanlar ve kavramlardan çok olaylara, insanlara ve kavramlara yönelik önyargılarıyla kanaatlere varmaktadır.

Ben Biyolojik Psikiyatriye inanan birisi olarak Sonbahar depresyonunun biyolojik kökenine daha çok inanmakla birlikte psikolojik kökenlerinin de payı olduğunu belirtmek istedim.

Sonbahar Depresyonu ne sıklıkta görülmektedir?

Sonbahar Depresyonu tüm depresyon vakalarının %10'unu kapsamaktadır. Dolayısıyla yaygın depresyon türlerinden biridir. 2004 yılında "depresyon" tanısıyla tedavi ettiğim hastalarımın %60'ının sonbahar mevsiminde belirtiler göstermeye başlayarak, depresyonu en yoğun sonbaharda yaşadıklarını izledim. Bu oran 2003 yılında %65 olarak görülüyordu. Sonbahar depresyonu da diğer depresyon çeşitlerinde olduğu gibi kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir.

Sonbahar Depresyonu yazın çok gevşememizden dolayı bir anda iş hayatına ve büyük şehirlerin trafiğine ve ya okulların açılmasına da bağlı olabilir mi?

Kesinlikle etken oldukları söylenebilir. Bazı ülkelerde tatil anlayışları, okulların başlama tarihleri farklıdır. Ancak ülkemizde tatil denince yaz, tatil dönüşü denince stres ve güz akla gelir. Bu sebeple kesinlikle sonbahar depresyonu için geçerli birer faktördürler.

Sonbahar Depresyonu daha çok kimlerde görülür?

Tabi ki en çok genetik yatkınlığı olanlarda görülür. Bununla birlikte depresyona neden olan etkenlerde belirttiğimiz durumların tamamında görülür. Bunlara ek olarak nesne ve olaylara gerçeğinin dışında duygusal anlamlar yükleyenlerde, nesne ve olayları imajine edenlerde, yazın güneş ışınlarından kimyasal enerji anlamında daha çok yararlananlarda, Tatilde normal zamanların aksine biraz daha alkol alanlarda ve eğlence anlayışı nedeniyle uyku düzeni bozulanlarda daha sık görülür.

Sonbahara girmeden önce depresyon riskini azaltmak için neler yapabiliriz?

Öncelikle insanlara kendilerinde depresif belirtiler var mı yok mu diye araştırmamalarını ve tatilden döndüğümde sonbahar depresyonuna yakalanır mıyım diye sormamalarını öneriyorum. Bunun yerine "yaz boyunca dinlendim. Enerji depoladım. Artık tatile çıkmadan önceki gibi "tükenme sendromu" yaşamıyorum." Şeklinde kanaatler geliştirmelerini öneriyorum. Yağmuru gözyaşı yerine bereket gibi, sararan yaprakları ölüm değil bir uyku gibi anlamlandırarak ve imajine ederek depresif ruh halinden biraz uzak durabiliriz.

▲ (Only the registered members can see the link)
Çocukta Depresyon

Çocuklar da depresyon geçirir mi?

Kesinlikle evet. Çocukların %5'i depresyon geçirdiği bilinmektedir. Depresyon ağırlıklı olarak bir yetişkin psikiyatrik rahatsızlığı olmakla birlikte 4-11 yaş arası çocuklar da depresyona yakalanabilirler. Hatta bebekler de bile depresyon görülmektedir. Bir bebeğin geçirdiği ilk depresyon bir kardeşe sahip olmaktır ve bunu sezer.

Çocukluk depresyonu hangi belirtileri gösterir?

Çocuklukta depresyon belirtileri; Umutsuzluk, Olağan aktivitelere ilginin azalması ve ya daha önce severek yaptığı aktivitelerden zevk alamama, Sürekli bir can sıkılması, enerji eksikliği, Sosyal soyutlanma, iletişim eksikliği, Öz saygı eksikliği ve suçluluk duygusu, Reddedilme ve ya başarısızlık konusunda aşırı hassasiyet, Alınganlık, öfke veya düşmanlık davranışlarında artma, Sık sık baş ağrısı, karın ağrısı gibi fiziksel şikayetler, Okul devamı veya okul başarısında düşüklük Konsantrasyon eksikliği, Yeme ve/veya uyuma alışkanlıklarında büyük değişiklik, Evden kaçmakla ilgili sözler veya teşebbüsler, İntihar veya kendine zarar verici davranış düşünceleri veya ifadeleri, Sık sık üzüntülü olma ve ağlama şeklinde sıralanabilir.

Bir çocuğun mutsuz ve ya depresyonda olduğunu nasıl ayırt edebiliyoruz?

Bu çok önemli bir konu. Ailesinden aldığı eğitim bir çocuğun sorunlara katlanma potansiyelini de doğrudan etkilemektedir. Anksiyeteli yani telaşlı ve kaygılı bir annenin genellikle telaşlı bir çocuğu, obsesif yani takıntılı bir annenin genellikle obsesif bir çocuğu, mutsuz ve sorun çözmede yetersiz bir annenin de mutsuz ve bağımlı bir çocuğu olabilmektedir. İşte bu sebepler dolayı çocuk yuvaya verildiğinde depresyona girmekte, okula ilk başladığında, bir arkadaşı şehir değiştirdiğinde… depresyona girmektedir. Çocuklarımızın depresyonun psikolojik kökeni olan yetiştirme ve olumsuz hayat koşulları karşısında sorun çözebilen varolan acıları algılayabilen ve katlanabilen bir zihniyet kazandırmalıyız. Bütün imkanları iki etmeden önlerine sunmak depresyon için bir risktir.

Depresyon geçiren bir çocuğun davranışlarında ne gibi değişiklikler olur?

Arkadaşlarıyla, anne ve babasıyla iletişimi son derece zayıflar. Kötü giden olayların hepsinin kendinden kaynaklandığı fikrine kapılır ve sürekli kendini suçlar. İçine kapanır ya da son derece hırçınlaşır. Dikkati dağılır. İştahı kesilir. Bu dönemde tikler ve fobiler (korkular) başlayabilir. Ders başarısı düşer. Eskiden ***if aldığı bir şey örneğin çok sevdiği bir çizgi film bile ona ***if vermez. Kendisine değer verilmediğini, sevilmeyen çocuk olduğunu düşünmeye başlar. Bu dönemde çocuğun hırçınlaşması ve dikkatinin dağılması kimi zaman çocuğa "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite" teşhisi konulmasına yol açar ve depresyon fark edilemeyebilir. Bu anlamda Psikiyatristlerin ciddi bir analiz yaparak ilaç ve ya psikoterapi uygulamalarına başlaması gerekmektedir.

Depresyon teşhisi konan bir çocuğa nasıl yaklaşılmalıdır?

Öncelikle depresyonun bir beyin hastalığı olduğunu ve birincil nedeninin beyin biyolojisindeki değişiklikler olduğunu hatırlatalım. Nasıl ki çocuğumuzun bademcikleri şiştiğinde onları doktora götürüyorsak, bir beyin hastalığını da doktora götürmeliyiz ve bundan çekinmemeliyiz. Çocuğumuzla bir yetişkin gibi mutsuzluğunu konuşabilmeliyiz. Eğer doktor ilaç tedavisi uygun görmüşse asla aksatmadan ilacını içirmeliyiz. Teşhis konulduktan sonra eskiye oranla daha ilgili, daha sempatik olmak da çok etkili değildir. Önemli olan psikiyatristi dinlemek ve çözümü bir uzmana bırakmaktır.

Çocukluk depresyonunun tedavisi nasıldır?

Ergen depresyon tedavisinden farklı değildir. İlaç Tedavisi ve Psikoterapi ya da her iki tedavi şekli bir arada çocukluk depresyonunun tedavisinde etkilidir. Ancak çocukluk döneminin kendine has hayat algılayışı nedeniyle onun dilinden konuşabilecek onu anlayabilecek tecrübeli bir yardım kapısı aranmalıdır. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi yanlış teşhis konulabilir ve yanlış tedavi uygulanabilir. Depresyonda olan bir çocuğa "Uyum Bozuklukları, Öğrenme Bozuklukları, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite…" teşhisi konulması yanlıştır. Tecrübesizliktir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Ergenlikte Depresyon

Ergenlik dönemi depresyonu nedir?

12-25 yaş arası süren, ergenlik ve yetişkinliğe adım atılan dönemde gençlerde görülen depresyondur. Bu dönem kendi biyolojik yapısı itibariyle gençlerin depresyona girmesine zemin hazırlamaktadır. Vücut hormonlarının değiştiği, yaşam algılayış ve anlayışlarının değiştiği, cinselliğin kaşfedildiği çok hassas ve kimi zaman zorluklar barındıran bir yaşam dönemidir. İşte bu dönemde Gençlerin depresyon geçirmeleri çok sık görülür.

Ergenlik Dönemi depresyonunun belirtileri nelerdir?

Gençlerde sık görülen ruhsal rahatsızlıklardan biri majör depresyondur. Tanı konup tedavi edilmediği takdirde, hastalarda madde kullanma eğilimi artmakta, okul başarısı düşmekte, toplumsal uyum bozulmakta en önemlisi de intihar riski artmaktadır. Gençlerde depresyon; mutsuzluk, kendini eksik yetersiz, işe yaramaz hissetme, ebeveynlerle çatışmalar, huysuzluk, hayattan ***if almama, hırçınlık, saldırganlık, yalnız kalma isteği, sebepsiz ağlamalar, aşk acısı yaşama, hayatı boş anlamsız ve işe yaramaz bulma, boşlukta olma hissi, gelecek kaygısı, iştahın azalması ya da aşırı artması, uyku düzeninde bozulmalar, asilik, ebeveynleri terslemeler ve onlardan uzaklaşma, kişisel ilişkilerinde uyumsuzluk ve diyaloglarda başarısızlık, kişilik karmaşası… gibi belirtiler gösterir. Araştırmalar genç yaşlarda ortaya çıkan depresyonun tekrarlama olasılığının ileri yaşlarda başlayan depresyonlara göre fazla olduğunu göstermektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı gençlerde depresyonun tanınması ve tedavi edilmesi önem kazanmaktadır.

Ergenlik Dönemi depresyonu ne sıklıkta görülür?

Ergenlik Dönemi depresyonu çok sık görülür. 12-25 yaş uzun bir dönemdir. Ve bu dönemi geçiren herkes mutlaka depresif ruh haline büründüğü zamanlar olmaktadır. Ancak depresyonun belirtileri en az 3 ay ve sürekli görüldüğünde o zaman depresyon teşhisi koyabiliyoruz. Bu dönemde gençlerin %15-20'si depresyon geçirmektedir. Depresyon görülme sıklığı, kızlarda erkeklerden daha fazladır. Araştırmalar genç yaşlarda ortaya çıkan depresyonun tekrarlama olasılığının ileri yaşlarda başlayan depresyonlara göre fazla olduğunu göstermektedir.

Ergenlik hassas bir dönem olduğu için bu dönem depresyonunun yol açabileceği olumsuzluklar nelerdir?

Ergenlik dönemi bireyin yaşamındaki en hassas dönemlerden biridir. Hormonal yapıdaki değişiklikler ve yaşam algısıyla ilgili değişiklikler yetişkinlik yaşlarına atılan ilk adımlarda kimi zaman tehlikelere ve büyük sorunlara yol açabilmektedirler. Sıralayacak olursak;

- Madde ve alkol kullanımı

- Yasadışı fikirler edinme ve eylemlerde bulunma

- Saldırganlık

- Sağlıksız ve bilinçsiz cinsel deneyimler

- Kişilik gelişiminde uyumsuzluklar ve antisosyal yapının oturması

- İntihar

Gençlerimizin direkt olarak yaşamına yönelik olan bu tehlikeler ergenlik depresyonunda şiddetli olarak ortaya çıkabilir ve gencin hayatına malolabilir. Ergenlik dönemi depresyonu kesinlikle ciddi bir konudur. Depresyonun en sık görüldüğü dönemlerden biridir.

Ergenlik Dönemi Depresyonu'nda nelere dikkat edilmelidir?

Depresyona yatkınlığı olan ve depresyonda olan hastaların uzmanlarca takip edilmesi önemlidir. Geçlerde depresyon geçirme olasılığını artıran özellikler şunlardır: ailede depresyon hastası bireylerin olması, anne- baba ile sürekli çatışma halinde olmak, daha önce depresyon atağı geçirmiş olmak, bazı davranış bozuklukları göstermek vb. Kızlarda depresyon erkeklere göre daha fazla görülmektedir. Gençlerde depresyon yetişkinlerde görüldüğü gibi tipik belirtilerle seyretmeyebilir. Çok değişik belirtilerin altında depresyon yatıyor olabilir bu nedenle tanı koymak güçtür. Gençlerde depresyonun ilaçla tedavisi çoğu zaman yeterli değildir. Bunun yanında psikoterapi ve aile görüşmeleri önem kazanmaktadır.

Gençlik Depresyonu'nda nasıl bir tedavi yolu izlenir?

Ergenlik Dönemi kendi içerisinde kompleks, karışık, zahmetli bir süreç olduğundan dolayı tedavisi de bir o kadar performans gerektiricidir. Çünkü gençlik dönemi depresyonu diğer depresyon türleri içinde tedaviye daha dirençlidir. Gençlerde görülen depresyon yetişkin hastalarda görülen depresyona göre tedaviye daha dirençlidir. İlaç tedavisi ile düzelen genç depresyon hastalarında hastalık ilk 1 yıl içinde %39 oranında tekrarlamaktadır. Bu hastaların yarısında da özellikle ilk 6 ayda hastalık tekrarlamaktadır. Bu nedenle yeni tedavi seçenekleri geliştirilmelidir. Tedavide psikoterapi uygulamaları çok başarılı sonuçlar verdirir. Genci anlayabilen bir psikoterapist gencin depresyon problemine yararlı olur.

▲ (Only the registered members can see the link)
Yaşlılık Depresyonu

Yaşlılarda depresyon nasıldır? Yaşlılık depresyonunun belirtileri nelerdir?

Yaşlılık depresyonunda özellikle 65 yaş ve üstü bireylerin depresyonlarını anlıyoruz. 65 yaş üstü kişilerin ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde depresyon geçirmiş olmalarının yaşlılıkta tekrarlayıcı olduğunu bilimsel verilerden biliyoruz. Bununla birlikte vücut metabolizmasının yavaşlaması ve hormonal dengede değişiklikler, beyin kimyasını etkilemekte ve yaşlılıkta da depresyon görülmektedir. Psikolojik olarak değerlendirdiğimizde ise; yalnızlık, sağlık şikayetleri, ölüm fikri, geçmişe dönük pişmanlıklar, hayata adım atarken var olan idealleri gerçekleştirememek… gibi düşünceler yaşlılık depresyonunda etkilidir. Yaşlılarda depresyon ergenlikte olduğu gibi kendini genellikle saldırganlıkla göstermez. Yaşlılık depresyonu daha çok sessizlik, durgunluk, isteksizlik, boşluk ve yorgunlukla kendini gösterir. Yaşlı kişi kendi içine döner. Yalnız kalmak isteyebilir. Unutkanlık artar. Uykusuzluk ve iştahsızlık problemleriyle karşılaşılır. Kimi hastalarda huysuzluk ve huzursuzluk ve saldırganlık şeklinde görülebilir.

Yaşlıların depresyona en çok girme nedenleri nelerdir?

Yaşlanmanın kendi biyolojik ve fiziksel yapısından kaynaklanan etkileri, yalnızlık, ölüm fikri, geçmişe dönük pişmanlıklar, hayata adım atarken var olan idealleri gerçekleştirememek… gibi nedenleri vardır. Yaşlılar üzerinde yapılan bir araştırmada; yaşlılar, kendilerini en çok mutsuz eden nedeni "Sağlık Problemleri" olarak cevaplamışlardır.

Yaşlılarda depresyon ne sıklıkta görülür ve tedavisi nasıldır?

65 yaş ve üzeri kişilerin %15-20'sinde depresyon görülür. Ancak ağrılarından ve yaşlanmalarından dolayı olan fiziksel enerjisizlikleri depresyon teşhisi için yeterli değildir. Ya da her unutkanlık da "Demans" olarak teşhis edilemez. Bu sebeple ortada geçmişe dönük ağır suçluluk duyguları ve pişmanlıklar ve süregelen bir neşesizlik ve boşluk hissi taşıyor olmaları, yaşlılık depresyonu için ayırıcı tanıdır. Tedavisi ilaç ve psikoterapidir. Ancak yaşlılara ilaç seçerken dikkatli olunmalıdır. Vücut metabolizmaları yavaşladığı için, metabolizmanın tolere edebileceği (kaldırabileceği) ilaçlar doğru dozlarda kullanılmalıdır.

▲ (Only the registered members can see the link)
Alkol / Madde Kullanım Bozukluğu ve Depresyon

Alkol kullanımı depresyona yol açar mı?

Alkol kullanımı olanların yaklaşık %40'ı yaşamlarında bir dönem majör depresyon (ağır depresyon) geçirmektedir. Birçok çalışmada depresyonun günlük alkol tüketimi yüksek olan, ailesinde alkol bağımlılığı öyküsü olan bağımlılarda daha sıklıkla karşılaşıldığı bilinmektedir. Alkole bağlı depresyonda intihar riski de diğer depresyon türleri içerisinde daha yüksektir. Alkol Kullanım Bozukluğu ve alkol bağımlılığı olan kişilerin beyin omurilik sıvılarında dopamin metabolitlerinin düşük olduğu gözlenmiştir. Yani alkol kullanımı kesinlikle depresyona yol açmaktadır. Depresyonun önemli nedenlerinden biridir.

Alkol kullanımının yol açtığı depresyon daha çok hangi yaşlarda görülür?

Alkol kullanımının yol açtığı depresyon daha çok 20-40 yaşları arasında görülür. Erkekler alkol kullanımında kadınlardan daha büyük bir orana sahip oldukları için alkol kullanımının yol açtığı depresyona daha fazla maruz kalırlar.

Alkol Kullanımının yol açtığı depresyon tedavisi nasıldır? Tedavide zorluklar nelerdir?

Alkol Kullanımının yol açtığı depresyon tedavisi'ndeki en büyük zorluk; depresyon tedavisine alınan alkol kullanıcısı hastanın ilaçlarla alkolü bir arada kullanması riskidir ki bu risk son derece ciddi ve hayati bir önem arz eder. Depresyon tedavisi ve alkol kullanım bozukluğu tedavisi bir arada yürütülebilir. Zaten buradaki depresyon alkol kullanımının direkt sonucudur. Tedavi iki yönlü, kombinasyonlu yapılmalıdır. Burada psikiyatristin ve hasta yakınlarının titizlikle uygulamaları gereken alkol ve antidepresanların bir arada alınmasını kesinlikle engellemektir.

Madde Kullanımının (Uyuşturucu Kullanımı) yol açtığı depresyonu anlatır mısınız?

Genellikle madde kullanıcısının depresyonunda psikiyatrist şu 3 soruya cevap arar:

1-) Hastanın herhangi bir fiziksel rahatsızlık için uzun zamandır kullandığı bir ilaç var mıdır?

2-) Hasta yanlışlıkla nörotoksik madde etkisinde mi kalmıştır

3-) Hasta ***if için mi madde kullanmaktadır.

Psikiyatrist bu sorunun cevabını verdiğinde maddeye bağlı depresyon için doğru verileri elde etmiş olur.

Madde Kullanımının (Uyuşturucu Kullanımı) yol açtığı depresyonunun belirtileri nelerdir?

Belirtileri; Depresyonun tüm belirtilerinin (suçluluk duyguları, karamsarlık, yoğun kaygılar, kendine güvenin azalması, konsantrasyon güçlükleri, sinirlilik, uzun süren üzüntü, tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri, çoğalan ya da azalan enerji düzeyi, uykuda düzensizlik (aşırı ya da çok az uyku), iştahın aşırı artması ya da azalması, neşesizlik, hayattan ***if almama, tahammülsüzlük, cinsel istekte azalma, bakımsızlık, içine dönme, sürekli geçmişe yönelik pişmanlıkları ve hataları düşünme, kendini değersiz görme, yorgunluk, kendini boşlukta ve işe yaramaz hissetme…) madde kullanımıla birlikte ortaya çıkmasıdır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; madde kullanımı beyin hücrelerini geridönüşümsüz yok etmekte ve serotonin hormonunu azaltmaktadır.

Madde Kullanımının (Uyuşturucu Kullanımı) yol açtığı depresyonunun tedavisi nasıldır?

Tedavisi: Tedavi öncelikle madde kullanımı ve madde bağımlılığının ortadan kaldırılmasıdır. Ancak aynı alkolde olduğu gibi psikiyatristin karşısına çıkan zorluk; hastanın kullandığı maddelerle antidepresanları bir arada kullanması riskidir. Bu risk hayatidir. Tedavi ilaç tedavisi, psikoterapi ve rehabilitaston ve readaptasyon çalışmalarını içermektedir. Readaptasyon; hastanın madde kullanmadan önceki gibi topluma kazandırılmasıdır. Madde kullanımının ortadan kaldırılmasıyla depresyon hızını yitirir.

Not: Alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığının yol açtığı depresyon; yineleyicidir. Madde ve alkol kullanımına tekrar başlandığında bir önceki depresyon döngüsüne göre şiddetle yaşanmaktadır. Alkol ve madde kullanımıyla seyreden depresyonda intihar riski çok yüksektir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Guatr ve Diyabet Hastalarında Depresyon

Diyabet Hastalarında depresyon görülür diye bilinir. Doğru mudur?

Diyabetli hastalarda görülen en sık psikiyatrik bozukluktur. Diyabetin direkt depresyon oluşumuna etki ettiği söylenemez ancak dolaylı yollardan depresyona sebep olabilir. Diyabet neticesinde ortaya çıkan duygusal tepkiler, komplikasyonlar, şeker yüksekliğine bağlı beyin metabolizmasının bozulması ve fiziksel gücün azalması depresyona yatkınlığı artırabilir. Ancak daha mühim olan konu ise depresyonu olan diyabet hastalarının karşılaştığı tehlikelerdir. Depresyonun %50'sinde kortizol hormonu yüksek bulunmuş. Bu hormon yükseldiği zaman kan şekerini artırmakta ve alınan anti-diyabetiklerin ve insülinin etkinliğine direnç oluşumuna sebep olmaktadır. Şekeri bir türlü düşmeyen hastalarda bu durumun olması kuvvetle muhtemeldir. Biyolojik etkisinin yanında depresyon kişinin yaşama isteğini azalttığı için hastanın tedaviye ve iyi olmaya karşı motivasyonunu azaltmaktadır. Aman bundan sonra yaşasam ne olur, yaşamasam ne olur gibi bir mantık gelişir. Sonuçta kişide tedaviye uyumsuzluk ve hastalıkta gitgide kötüye gitme söz konusu olur.

Diyabette Depresyonun Belirtileri nelerdir?

Neredeyse her gün, gün boyunca kendini boş ve üzgün hissetme. Diyet yapmıyorken belirgin kilo kaybı veya kilo alma (Vücut ağırlığının %5'inden çoğunun bir ay içinde artması ya da uzaması.) Geceleri uyuma güçlüğü çekmek ya da çok fazla uyumak. Endişeli, heyecanlı, içi içine sığmama durumu olarak tanımlanan "ajitasyon" içinde olmak ya da fiziksel olarak yorgun, dermansız hissetmek.Belirgin olarak, yapılan aktivitelerde ilginin ya da tatminin kaybolması. (Hiç bir şeyden zevk almamak, yapmak istememek.) Kendini haddinden fazla, yersiz olarak suçlamak ve kendini değersiz bulmak. Düşünme ve konsantrasyon yeteneklerinde azalma, kararsızlık. Sık sık ölümü düşünmek (sadece ölüm korkusu değil), intiharı planlamak veya intihara kalkışmak.

Diyabetli hastaların depresyonunda nasıl bir tedavi uygulanır?

Öncelikle diyabet tedavisini veren doktorla depresyon tedavisini veren doktor ortak hastalarıyla ilgili konsültasyon yapmalıdırlar. Şeker hastalığı tedavisi ve depresyon tedavisi bu konsültasyonla başarılı sonuçlar verir. İlaçlar ve ilaç saatlerinin çakışması ve etkileri, ilaç dozlarının belirlenmesi uzmanların işidir. Diyabet hastasına psikoterapi uygulanması da etkili sonuçlar verir.

Tiroid Hormonu, Guatr Hastalığı ve Depresyon ilişkisini anlatır mısınız?

Halk tarafından guatr diye bilinen hastalık tiroid bezinin büyümesidir. Tiroid bezi büyümeksizin hormon salgısı artabilir. Buna "hipertiroidi" denir. Tiroid bezi büyümüş ya da normal olabilmektedir fakat hormon salgısında bir azalma vardır. Buna "hipotiroidi" denir. Hipotiroidi ve hipertiroidi her ikisi birden ruhsal belirtilerle kendini gösterebilir. Tarihte İlk hipertiroidi vakası bir psikiyatri kliniğinde bulunmuştur. Hipotiroidi de hipertiroidi de depresyona yol açabilmektedirler. Ya da depresyonun tedavisini geçiktirici etki yaparlar.

Tiroid'te bir hastalık olmadan da tedaviye dirençli bazı depresyonlarda tiroid hormonu vererek direnç aşılmaya çalışılır. Bu kişinin tiroid hastası olduğu anlamına gelmez. Psikiyatrist depresyon hastasına tiroid hormonlarının tahlilini yaptırarak sonuca varır. Bu durumda ilaç tedavisi başlar. Tiroidin depresyona etkisi nörokimyasal bir etkidir. Tiroid hormonlarının en sık rastlanan yan etkileri ishal, terleme, taşikardi, titreme, baş ağrısı ve uykusuzluktur. Tiroid hormonunun kalp yetmezliği ve hipertansiyon hastalarında kullanılması sakıncalı olabilir.



Depresyon ve İntihar

İntihar ve Depresyon ilişkisini intiharın ne olduğundan da bahsederek yanıtlayabilir misiniz?

İntihar istemli olarak kendini öldürme eylemidir. Zor durumdaki bireyin çok boyutlu huzursuzlukla bir çıkış yolu olarak tanımladığı eylemi en iyi anlatan bilinçli olarak kendine yönelen yok etme eylemidir. İntihar rastgele ve ya amaçsız bir eylem değildir. Aksine devamlı yoğun bir acıya neden olan bir sorun ve ya krizden çıkış yolu olarak görülür. İntihar engel olunmuş veya yerine getirilmemiş gereksinimler, umutsuzluk ve çaresizlik hisleri, üstesinden gelinir veya gelinemez stresler arasındaki çatışmalar, algılanan seçeneklerin kısıtlılığı ve kaçma gereksinimi ile ilişkilidir. İntihara eğilimli kişiler sıkıntı belirtisi gösterirler.

Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl 30.000 ölüm intiharla olur. Erkekler kadınlardan 3 kat fazla oranda intihar ederler. Bu oran bütün yaş grupları için sabittir. Bununla birlikte kadınlar erkeklerden 4 kat daha fazla oranda intihara teşebbüs ederler. İntihar oranları yaş ile doğru orantılı olarak artmaktadır. Erkekler arasında 45 yaşından sonra, kadınlar arsında 55 yaşından sonra intihar oranları en yüksek oranda görünür.

Madde kullanımı, depresif Bozukluklar, şizofreni ve diğer ruhsal bozukluklar gibi psikiyatrik hastalıklar intihar konusunda çok etkili sebeplerdir. İntihar gerçekleştirmiş ya da intihara girişen tüm hastaların %95'i psikiyatrik bozukluk teşhisi almıştır. Bu sayının %80'i ise depresif bozukluklara yani depresyona dayanmaktadır. Depresyon hastalarının intihar riski hasta olmayanlara göre 8 kat daha fazladır. Tedavi edilmeyen depresyon vakalarının %15'i intiharla sonuçlanmaktadır. Depresyon hastalığı intihar ile doğrudan ilişkili bir psikiyatrik hastalıktır. Son 15 yıldaki psikofarmakolojik devrimler ve ilaç endüstrisindeki gelişmeler Depresyonda intihar vakalarını azaltmıştır.

İşte bu sebepten dolayı özellikle bu can sıkıcı intihar konusunu bu kadar ayrıntılı anlattım. Lütfen Depresyonu önemseyin. Tedavisi mümkün bir beyin hastalığıdır. Kendi kendinize iyileşebileceğini düşünmeyin. Mutlaka Psikiyatristten yardım alın.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon ve Kadın

Depresyon ve Kadın ilişkisini anlatabilir misiniz? Depresyon kadının yakasını neden bırakmıyor?

2003-2004 yılları arasında 2500 hasta üzerinde yaptığımız araştırmada en çok görülen hastalıklar; nevrotik bozukluklar, depresyon, manik depresif psikozlar, cinsel işlev bozuklukları, madde kullanımı ve bağımlılığı şeklinde sıralanmaktadır. Depresyon teşhisiyla tedavi ettiğimiz hastaların %30'u kadın %10' u erkektir. Kadınların yaş grubu 30-55 olarak belirginleşmektedir. Meslek dağılımı olarak da %35 ev hanımı, %18 işçi ve ya işçi emeklisi, %15 memur ve ya memur emeklisi, %12 özel sektör, %10 doğum öncesi ve sonrası depresyonu ve %10 menopoz dönemi depresyonu şeklindedir.

Bu sonuçlar vahim bir şekilde Türk kadınının erkekleri Depresyon'da 3'e katladığını göstermektedir. Bunun nedenleri arasında erkeklerden farklı olarak, kadınlarımızın büyük çoğunluğu çalışmamaktadır, Sosyal ve ekonomik güçleri olmadığı için söz söylemeye de pek hakları yok gibi hisseder ve içlerinde sorunu biriktirerek, çözüme ulaştıramazlar. Toplumsal yük, ev işi, çocuk bakımı kadının üzerindedir ve bu son derece yıpratıcı ve zor bir görevdir. Kadınlar kendilerini soysa ve sanatsal anlamda geliştirecek imkanlardan hala yeterince yararlanamamaktadırlar. Kadın kısıtlı, tutumlu ve idareci olmak zorundadır. İkinci neden doğum öncesi ve sonrasında depresyon riskinin artması, üçüncü neden ise; menopoz döneminde depresyon riskinin artmasıdır. Doğum, menopoz, adet sancısı… erkeklerde görülmediği için oran kadınlarda daha yüksek çıkmıştır. Dolayısıyla durumun biyolojik farklılıkla da yakından ilgisi bulunmaktadır.

Menopoz ve Depresyon arasında nasıl bir ilişki vardır?

Menapoz öncesi psikiyatrik bir rahatsızlık geçiren kişilerde menapoz'un yarattığı etkiler 3 katı fazla oranda görülmektedir. Bireylerde görülen Psikiyatrik rahatsızlıklar beyin kimyasının değişimiyle ilgili rahatsızlıklar olup tedavi edilebilir rahatsızlıklardır. Menapozun ortaya çıkması da kadın vücudunda azalan östrojenin düzensiz adet görülmesine ve en sonunda tamamen adetten kesilmesine yol açmaktadır. Dişiliği koruyan östrojen hormonunun menopozda üretilmemesi kadının stres uyarıcılarına karşı daha desteksiz olduğunu göstermektedir.

Psikiyatrik anlamda menopoz döneminin psikiyatristleri ilgilendiren 3 yönü bulunmaktadır:

- Kadının ruh sağlığında yarattığı etkiler

- Alkol madde ve sigara bağımlılığının menopoza etkisi

- Menopozda evlilik sorunları

- Kadın ruh sağlığında görülen etkiler: Östrojen hormonunun direkt etkisinden bağımsız olarak yaptığımız araştırmalarda Menopoz'a giren her 100 kadından 60'ı doğrudan veya dolaylı olarak psikiyatrik sorunlar yaşamaktadır. Bu yaşanan sıkıntıları sıralayacak olursak akut stres bozukluğu, ateş basmaları- uyuşmalar- şişkinlikler- denge bozuklukları-kalp çarpıntılarıyla süre giden panik bozukluk, duygusal çökkünlük ve depresif ruh hali, kişilik ve özgüven problemleri, mutsuzluk, hevessizlik, uyku düzeninde bozukluklar şeklinde sıralanmaktadır.

- Alkol, madde ve sigara kullanımının beyin hücrelerinin ölmesine sebep olmakta (atrofi) ve hücresel rejenerasyon (hücre yenilenmesi) mümkün olmamaktadır. Bu bedenin erken yaşlanmasına ve dolayısıyla menopoz yaşının düşmesine neden olmaktadır.

- Menapozda evlilikte çok ciddi sorunlar görülmektedir. Kadının ruh sağlığındaki bozulmalar direkt olarak eşini de etkilemektedir. Özellikle cinsel yaşam üzerinde çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bir kadının menapoza girmeyi bir yeti kaybı, bir kadınlık vasfı kaybı gibi görmesi son derece yanlış bir bilgi işlem hatasıdır. Erkeği ****ten uzaklaştırır. Menopoz döneminde de sağlıklı bir cinsel yaşam sürdürülebilir.

Doğum öncesi ve sonrası depresyon riski artar mı?

Kesinlikle doğum öncesi ve sonrasında depresyon riski artar. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi kadın metabolizması ve hormonal dengesinde doğumla beraber görülen değişiklikler, ikincisi ise; bir bebeği dünyaya getirmeye psikolojik olarak hazır olup olmama.

Bir Bebek dünyaya getirmek tamamiyle bir yaşam değişikliğidir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kadının yavrusuyla ilgili kaygıları onun doğumu itibariyle başlar ve daima devam eder. Eski yaşam koşulları, yaşam algılaması ve kavramlara yüklenen anlamlarda bütünüyle değişiklik olacaktır. Bu iki ana sebeple doğum öncesinde ve doğum sonrasında depresyon riski 2 kat oranla artar. Doğum konusu gündemde yokken depresyon geçirmiş bir kadının doğum öncesi ve sonrasında depresyon geçirme riski hiç depresyona girmemiş bir kadından daha yüksek oranda görülmektedir.

▲ (Only the registered members can see the link)
Depresyon Tedavisinde Yapılan Yanlışlar ve Alternatif Depresyon Tedavi Yöntemleri

İlaç ve Psikoterapi dışında Depresyon tedavisinde kullanılan yöntemler var mıdır? Alternatif Depresyon tedavisi nedir? Hangi yiyecekler depresyona iyi gelir?

İlaç ve Psikoterapi dışında modern tıpta kullanılabilecek herhangi bir yöntem yoktur. Şu an Psikiyatri Bilimi çok iyi bir durumdadır. İlaç endüstrisinin ve psikofarmakolojinin ulaştığı nokta insanlığın psikiyatrik problemlerine kalıcı ve gerçekçi çözümle bulmamızda çok etkili birer silah olarak elimizde durmaktadır. Teknolojinin de bize sunduğu elektronik cihazlar sayesinde insanca tedaviyi hastalarımıza ulaştırmaktayız.

Bu sebeple ben Tıp ve Psikiyatri dışında hiçbir yöntemin depresyon çözemeyeceği kanaatindeyim. Son yıllarda moda olan bir takım akımlar depresyon tedavisinde tamamlayıcı ve yardımcı olmaktan dahi uzaktırlar. NLP, Reiki, Yoga, Meditasyon, Hobiler, Kişisel Gelişim ve Mutluluk Kursları, Uzak Doğu Felsefeleri… gibi hepsi kendi başlarına değerli olan ve kanaatimce insanlara yol gösteren yaşamlarına anlam katan bir takım yollardır. Ancak hiçbiri depresyonu tedavi etmez, depresyon riskine karşı bedenimizi korumaz. Depresyonu bir bataklık gibi düşünürsek bu yöntemler geçici bir zihinsel meşguliyet sağlayarak bataklığın varlığını kısa süre unuttururlar ve bataklığı asla kurutmazlar. Hatta bu durumda bu tip yöntemlerin olumsuz etkileri de olabilir. Çünkü sağladıkları geçici ve kısa süreli mutluluktan depresyon hastaları uyandıklarında kendilerini bataklığın ortasına gelmiş olarak bulurlar.

Bu sebeple bilim… bilim… bilim… Halk kanaatleri, bilim adamlarının kanaatlerine ne kadar yaklaşırsa bir toplum o kadar ileri gider.

Bununla birlikte hiçbir yiyeceğin, hiçbir besinin depresyonda etkili olduğu kanıtlanmış değildir.

Halkımızın orada burada duyup dinlediklerini kanaat olarak edinmesi son derece tehlikelidir. Bilimin o ülkede ne kadar geri kaldığının göstergesidir. Halkımızdan ricam; sadece bilim adamlarına itibar etmeleri ve her duydukları şeye inanmamalarıdır.

Kaynak: Prof. Dr. Arif Verimli (Only the registered members can see the link), Psikiyatrist