Orijinalini görmek için tıklayınız : 21.02.2009 Sağlık Haberleri.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:22
Nöbetçi eczaneler bir tık ötede! Cumartesi gecesi hangi eczaneler nöbette? 21.02.2009 09:44:22
Gecenin bir yarısında nöbetçi eczane bulmak kadar zor bir iş yoktur. Bu sıkıntıyı yaşamamanız için sitemizde günün nöbetçi eczanelerine kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir link yayınlıyoruz. Linki tıklayıp sorgulama alanından istediğiniz il ve ilçede bulunan nöbetçi eczaneyi öğrenmeniz mümkün.
İşte 21.02. 2009 tarihinde hizmet veren nöbetçi eczaneler...
NÖBETÇİ ECZANELERİ ÖĞRENMEK İÇİN TIKLAYIN (Only the registered members can see the link)
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:23
Yaşlı nüfusunun artması ve yolculuk sürelerinin uzaması, uçaklarda sağlık sorunlarının artmasına neden olabilir.
ABD’li araştırmacıların, Lancet tıp dergisinde yer verdiği makaleye göre, kan pıhtılaşmasından grip salgınlarına hem yolcuların hem de yetkililerin risklerin farkında olmaları ve bunları en aza indirmenin yollarını araştırmaları gerekiyor.
Uçak yolculuklarına ilişkin çeşitli araştırmaları birleştiren değerlendirme, hava yolculuğu ile VTE denen ve bacakta pıhtılaşmış kanın, akciğerlere doğru taşınması sonucu oluşan rahatsızlık arasında bağ olduğunu ortaya koyuyor.
(VTE) vakalarının yüzde 75’inin uçuş sırasında az hareket etmekten kaynaklandığı belirtiliyor.
Araştırmada, ekonomi ya da business koltukta oturmanın farketmediği, tromboembolizm riskinin sekiz saat ya da üzeri uçuşlarda arttığı ancak dördüncü saatten sonra tırmanışa geçtiği bilgisine yer verildi.
Uzmanlara göre sık sık su içmek, kabin içinde yürüyüş ve egzersiz yapmak ve uçuş çorabı kullanmak bu riski azaltabilir.
Ancak halk arasında bilindiği gibi, uçuştan bir saat önce aspirin çiğnenmesinin faydalarına ilişkin fazla bir kanıtın ise bulunmadığı belirtiliyor.
Uçuşlarda bugüne kadar gripten kızamığa, sars virüsüne sayısız hastalığın rapor edildiği belirtiliyor.
TROMBOZ NASIL ÖNLENEBİLİR?
- Sık sık su için
- Oturuşunuzu değiştirin
- Kabin içinde yürüyün
- Bacak egzersizleri yapın
- Uçuş çorabı kullanın
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:23
Artık hiç bir şey gizli kalmayacak! Bütün düşündükleriniz ortaya çıkacak. Çünkü beyindeki düşünceleri okuyacak bir tarayıcı geliştirildi.
Bilim dünyasında heyecanla karşılanan gelişme, Nashville’deki Vanderbilt Üniversitesi tarafından kaydedildi. Nature dergisinde yayımlanan gelişmeye göre, altı gönüllüye baktıkları resimlerle ilgili ne düşündükleri soruldu.
Kişilerin beyinlerinin monitör görüntüleri sayesinde ne düşündükleri belirlendikten sonra cevaplar alındı ve MRI beyin tarayıcının yüzde 80 oranında düşünceyi okuyabildiği görüldü.
Daha önce de California Üniversite’sinde benzer teknikler geliştirilmişti. Bilim adamları tarayıcının yüzde 80 oranında düşünceleri okuyabilmesinin insanlık için çok önemli bir gelişme olduğunu, ancak hastanın rızası dışında, kötü emeller için kullanılma ihtimalinin de "korkutucu" olduğunu söylediler.
Özel sırların açığa çıkması, gizliliğin kalmaması gibi rahatsız edici unsurlarla birlikte, beyin okuma tekniklerinin pek çok suç olayını açığa kavuşturacağı da vurgulanıyor.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:23
Bankacılar gibi uzun süre bilgisayar başında çalışanlar ile mikroskop altında saatler süren ameliyat gerçekleştiren beyin cerrahlarında boyun fıtığı riskinin fazla olduğu bildirildi.
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Rektörü ve Beyin Cerrahı Prof. Dr.Bektaş Açıkgöz boyun fıtığı bulunan kişilerin,hastanelere genellikle boyun tutulması ve kollara vuran ağırlar nedeniyle geldiğini belirtti. Nemli bölgelerde kıkırdaktaki zorlanma sonucu boyuna darbe gelirse bel,sırt, diz ve kalça ekleminde kireçlenmeler olduğunu anlatan Açıkgöz, şöyle konuştu:
"Su tutma özelliği bulunan kıkırdak yastıklar yardımlarıyla boyun ve bel kısmı her yöne hareket etmektedir. Bu kıkırdak yastıkları, boyunda, zorlamanın yanı sıra ağır kaldırma, merdivenden düşme ve trafik kazası gibi darbelerle fıtıklaşır. Bu bölgede en hassas organ olan omurilik bulunduğundan fıtık, boyun ve bel sinirlerine baskı yapar. Böylece kollarda ağrı, tuvalet ihtiyacının karşılanması ve yürüme sorunlar ortaya çıkabilir. Boyun fıtığı, özellikle sürekli bilgisayar başında ve klima altında çalışan bankacılar için risk faktörüdür. Aynı risk saatlerce mikroskop altında ameliyat yapan beyin cerrahları için degeçerlidir."
YÜRÜYÜŞ VE YÜZME ÖNERİSİ
Açıkgöz, boyun fıtığı olanların yatarken yüksek yastık kullanmalı ve yan yatmaları gerektiğine işaret ederek, şöyle dedi:
"Boyun fıtığında en iyi tedavi yöntemi bilinçli yürüyüş ve yüzmedir. Haftada 2 gün 30 dakika sıcak suda yüzülmesi adaleleri gevşetir, insanı rahatlatır. Fıtıklarda genellikle tıbbi tedavi uyguluyor, boyunluk takılmasını öneriyoruz. Bu hastaların önemli kısmı 10 günde iyileşebiliyor. Daha sonra kişilerden boyun jimnastikleri yapmalarını istiyor, bazılarına da fizik tedavi uyguluyoruz. Ameliyatı son çare olarak düşünüyoruz."
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:24
Facebook tarzı sosyal paylaşım siteleri kanser riskini artırıyor. ABD'de yapılan araştırmaya göre 1987 yılından itibaren elektronik medyanın kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte yüz yüze iletişim azaldı.
Psikolog Doktor Aric Sigman, insanların bir araya gelerek yüz yüze konuşmak yerine artık e-mail göndermeyi tercih ettiklerini söyledi. İnternette çok vakit geçiren insanların zamanla dış dünyadan izole oldukları ve bunun da genlerin çalışma şeklini değiştirdiği ifade edildi.
İnternette uzun süre vakit geçirmenin ruh sağlığını bozmasının yanı sıra hormon değerlerini, atardamarlara ve bağışıklık sistemini de zayıflattığı ifade edildi. Uzmanlar tüm bu rahatsızlıklar sonucunda kanser, kalp gibi rahatsızlıkların ise kaçınılmaz olduğunu kaydetti.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:24
İstanbul'da, huzurevlerinde kalan yaşlıların sağlık karneleri üzerinden milyonlarca liralık dolandırıcılık yaptıkları iddia edilen 5'i doktor, 6'sı eczacı ve ilaç firması temsilcilerinin de bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı.
Yakalanan kişilerin, küpürleri kesilen kutulardaki ilaçları hazırladıkları sahte ilaç kutularına koyarak sattıkları da iddia ediliyor. Edinilen bilgiye göre Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sahte ilaç küpürleri basılarak devletin zarara uğratıldığı yönünde bir ihbar aldı. Telefon ve fiziki takip başlatan ekipler doktor, eczacı ve ilaç firması yetkililerini izlemeye başladı.
ŞEBEKENİN ÇALIŞMA YÖNTEMİ...
Only the registered members can see the linkİddialara göre, huzurevinde kalan yaşlıların sağlık karneleri, huzurevleri çalışanları aracılığıyla elde edilip, şebeke elemanlarına ulaştırılarak, özel ve devlet hastanelerinde anlaşmalı oldukları doktorlara muayene olmuş gibi işlem yaptırıldı. Hastanede yapılan bu işlemlerden doktorların döner sermayeden pay almaları sağlanırken doktorlar, yaşlıların sağlık karnelerine kemik erimesi ve Parkinson hastalıklarının tedavisinde kullanılan pahalı ilaçlar yazdı.
Buradan sonra devreye şebekenin anlaşmalı olduğu eczaneler girdi. Sağlık karnelerine yazılan ilaçların küpürleri kesilip Sosyal Güvenlik Kurumları'na gönderildi. Bu kurumlardan ilaçların paraları alınarak haksız kazanç elde edildi. İddiaya göre, bununla da yetinmeyen çete üyeleri, küpürleri kesilen ilaçları bastıkları sahte ilaç kutularına koyarak ikinci kez sattı.
Şebekenin milyonlarca lira ile ifade edilen miktarda dolandırıcılık yaptığının mali polis tarafından tespit edildiği belirtildi. Yapılan tespitlerin ardından sabah erken saatlerde eş zamanlı operasyon düzenlendi. Aralarında 5 doktor ve 6 eczacının bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan ilaç firmaları temsilcilerinin, sağlık karnelerine kendi firmalarının ilaçlarının yazılması için şebe***e komisyon verdiğinin tespit edildiği bildirildi.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:24
Çanakkale'de yapılması planlanan ve kanserle mücadelede, sadece kanserli hücreyi hedef alan "Proton Terapi" yönteminin uygulanacağı tedavi merkezinin protokolü, Türk Kızılayı ile ABD'li The Sunland firması arasında Çanakkale'de imzalandı.
Çanakkale Valisi Abdülkadir Atalık, valilikte düzenlenen protokol töreninde yaptığı konuşmada, İl Özel İdaresi'nce 1986 yılında yapımına başlanan Kestanbol'daki kaplıca tesislerinin, 1988 yılında kaynak yetersizliği nedeniyle yarım kaldığını bildirdi.
Söz konusu tesisi 2007 yılında Kızılaya tahsis ettiklerini anlatan Atalık, "Kızılay, yabancı ortaklıkla buraya güzel bir tesis kuracak. Bu tesis hem sağlık hizmeti verecek, hem de termal faaliyetlerde bulunacak. Tesis, ilimiz için çok hayırlı olacak" dedi. Atalık, Çanakkale'nin termal tesis için çok uygun bir konumu bulunduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Bölgemizin temiz bir havası var. Kent sınırları içinde Gelibolu Yarımadası ile Truva Antik Kenti gibi turizmin merkezi bölgeler yer alıyor. Bu tesislere gelen kişilerin pek çok imkandan faydalanmasını sağlamak için çaba göstereceğiz. Kente gelecek kişiler, tedavinin yanı sıra turistik açıdan da çok tercih edilebilecek bir yöreyi görmüş olacak."
Türk Kızılayı Genel Başkanı Tekin Küçükali ise çok önemli bir yerin uzun süre atıl durumda kaldığını, yapılacak çalışmayla bölgenin güzel ve ciddi bir tesise kavuşacağını bildirdi. Türk Kızılayı olarak Türkiye'ye önemli bir yatırımı, ekonomik krizin de baş gösterdiği günlerde, sağlamakla övündüklerini ifade eden Küçükali, "Bu yatırım, bizim için dışarıdan gelmiş bir sermaye değildir. Artık kendi sermayemizdir, yerimizdir, işimizdir. Bu tesis, ileride yapacağımız başka çalışmaların da öngörüsü olacak" diye konuştu.
Tesisi kuracak olan ABD'li firma The Sunland şirketinin yönetim kurulu başkanı Daniel Mejia da tesisin ilerideki projeler için başlangıç olacağını söyledi. Böyle bir kuruluş için Çanakkale'den daha iyi bir yer bulma imkanlarının olmadığını vurgulayan Mejia, "Burada hem proton terapi merkezi, hem de kaplıca tesislerini yapacağız. Türk Kızılayı ile uzun bir beraberlikte bulunacağımıza inanıyorum" dedi.
Mejia, tesis hakkında şu bilgileri verdi: "İlk etapta yaklaşık 200 milyon civarındaki yatırımla yapılacak merkez 6 üniteden oluşacak. Kaplıca ise 500 yatak kapasitesinde olacak. 2-3 ay içinde proje faaliyetlerinin yapılacağı tesisler, yaklaşık 2 yıl sonra hizmet vermeye başlayacak. Kanser tedavi merkezine Avrupa ve Orta Doğu'dan hasta gelecek. Bu merkezde Türk ve Amerikan hekimler görev alacak."
Konuşmaların ardından Vali Atalık, Küçükali ile Mejia tesisin protokolünü imzaladı.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:25
C vitamininin kanser önleyici özellikleri yeniden gündeme getirildi.
Fransa'da yayımlanan Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde verilen habere göre, Marsilya'daki Akdeniz Üniversitesine bağlı Genetik Hastalıklar Laboratuvarından Michel Fontes ve ekibinin hayvanlar üzerinde yaptığı araştırma, C vitamininin (askorbik asit) kanser önleyici özelliğe sahip olduğunu gösterdi.
Söz konusu vitaminin hücre çoğalmasıyla ilgili genler üzerinde önleyici etkide bulunduğu belirlendi. Tümör taşıyan farelere C vitamini enjekte eden bilim adamları, vitaminin hayvanların hayatta kalma şansını büyük oranda artırdığını, tümörü küçülttüğünü ve kanser hücrelerinin dağılmasını engellediğini gözlemledi.
En iyi sonuçlar, en yüksek dozda C vitamini verilen farelerden alındı.1954'de Nobel Kimya Ödülünü kazanan C vitamininin "babası" Amerikalı kimyager Linus Pauling, günde iki grama kadar yüksek dozda C vitamininin kanser önleyici olabileceğini ileri sürmüştü. Pauling'den sonra yapılan araştırmalar çelişkili sonuçlar vermişti. Fontes ve ekibinin araştırmasının, C vitamininin kanser önleyici özelliklerini kanıtlar nitelikte olduğu ifade ediliyor. Klinik deneylerin de olumlu sonuç vermesi halinde yeni ilaçların geliştirilmesinin önü açılmış olacak.
Araştırma "Plos One" dergisinde yer alıyor.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:25
Only the registered members can see the link'nin Florida eyaletinde açılan bir davada jüri, uluslararası sigara şirketi Philips Morris'in, akciğer kanserinden ölen bir kişinin karısına 8 milyon dolar tazminat ödemesine karar verdi.
6 kişiden oluşan jüri heyeti 2 gün süren tartışmalardan sonra, 1997'de 55 yaşında kanserden ölen sigara tiryakisi Stuart Hess'in karısı Elaine Hess'e bu tazminatın ödenmesi konusunda görüş birliğine vardı.
Bayan Hess kararın okunmasından sonra yaptığı açıklamada, "bu davanın başından beri parayla değil bazı şeylerin doğru yapılmasıyla ilgili olduğunu" ifade etti. Philip Morris'in avukatı ise kesinlikle temyize gideceklerini bildirdi.
Davacının avukatlarının 130 milyon dolar tazminat talep ettiği davanın, Florida eyaletinde açılan benzer 8 bin dava için bir emsal teşkil edebileceği belirtiliyor.
Florida Yüksek Mahkemesi 2006'da, sigara kurbanları için açılan 145 milyar dolarlık toplu tazminat davasını, "her davanın tek başına değerlendirilmesi gerektiğini" gerekçe göstererek reddetmişti.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:36
Devamlı diet ve spor yapıyor ama bir türlü zayıflayamıyor musunuz, o halde bu habere bir göz atın...
GECE ATIŞTIRMALARI
Genelde gün boyu yeterli besin tüketmeyen, stresli ve yoğun çalışanlarda azalan enerjiyi yükseltmek adına tüketilen gece yemeleri, en olmadık saatte aşırı kalori alımına neden olarak vücudun yağlanmasına sebep oluyor.
YETERLİ KALSİYUM ALMAMAK
Hemen hemen herkes kalsiyumun sağlıklı kemiklere sahip olmak için gerekli olduğunu biliyor. Ancak kalsiyumun kilo vermede de etkili olduğu pek fazla bilinmiyor. Araştırmalar kalsiyum açısından zengin olan yiyeceklerle beslenenlerin vücut kitle endekslerinin daha düşük olduğunu gösteriyor.
YETERSİZ UYUMAK
Yapılan araştırmalar, uyku süresi ile obez olma riski arasında güçlü bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Gecede 4 saatten az uyuyanlar 7 ile 9 saat uyuyanlara göre kilo alımında daha yüksek bir risk altında bulunuyor. Uyku eksikliğinde midemiz açlık hormonu salgılıyor. Bu durum yemeği fazla kaçırmamıza sebep oluyor. Uyku ritminin ve uyku düzeninin bozulması sonucu vücutta bazı kimyasal değişiklikler meydana geliyor. Bu durumda ise diyabet, hipertansiyon gibi ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
BESİNLERE AMBARGO KOYMAK
Bedeni tek tip besinlerle beslemek, yemeklerde aşırı seçici davranmak, belli besinleri sofradan tamamen çıkarmak kilo alımına sebep olabiliyor. Çünkü vücudumuzun tüm besin gruplarını dengeli ve yeterli tüketmesi gerekiyor. Ayrıca alkol alımına bağlı olarak tüketilen diğer besin maddelerinin de (kızarmış patates, cips, mezeler vs.) vücutta gereksiz bir kalori ve yağ deposu olarak kalacağını unutmamak gerekiyor.
STRESİ KONTROL EDEMEMEK
Birçok kişi sinirli ya da üzüntülü olduğunda yaptığı ilk iş buzdolabına yönelmek oluyor. Çünkü bu tür zamanlarda vücutta salgılanan kortizol hormonu iştah açıyor ve bizi yemeye yönlendiriyor. ABD'de son yıllarda yapılan çalışmalar stresin doğrudan vücudumuzda yağ birikimine yol açtığını ve bunun sonucu olarak kilo alımına sebep olduğunu gösteriyor. Aşırı stresin tetiklediği beyinde salgılanan NPY hormonu ise daha fazla yememize ve bel bölgesinde yağ birikimine neden oluyor. Böylece kısır bir obezite döngüsü başlamış oluyor. Diğer bazı araştırmalar da, stres altındaki insanların kendilerini daha fazla yiyerek veya alkol ve tütün tüketimini arttırarak teselli ettiklerini, bunun da kolesterol düzeylerini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor.
YANLIŞ İLAÇ KULLANIMI
Genelleyemesek de, bazı ilaçların kullanımı (depresyon gidericiler, hormon ilaçları, kortizon vs) bazı kişilerde kilo artışı ve şişmanlık sorununda tetikleyici rol oynuyor, Bu ilaçların kullanımının kan şekerinde düşmeye (hipoglisemi) ve insülin seviyelerinde kilo arttırıcı düzeyde artmaya (hiperinsülinemi) yol açtıkları araştırmalarla ortaya konmuş. Bu ilaçlar kullanılırken beslenmeye ayrıca dikkat edilmesi ve günlük hareket miktarının artırılması oldukça yerinde...
YETERLİ SU TÜKETMEMEK
Su yerine; çay, kahve, gazlı içecekle vücudun sıvı ihtiyacını karşılamak, zayıflamamızı engelleyen sebeplerin en önemlilerinden biri. Çünkü metabolizma için, besin kadar önemli bir yeri olan su ihtiyacının, gün içinde karşılanması gerekiyor. Çünkü su, kortizol hormonu salgılamasını bloke ederek gereksiz yemek yemeyi ve kabızlığı engelliyor. Yemeklerden önce içilen su ise tokluk hissi veriyor, yağların depolanmasını engelliyor.
HAREKETSİZLİK
Gün içinde hareketsiz kalmak kilo vermenin önünde duran en büyük engel. Güne erken başlamak ve 7-8 saatten fazla uyumamak, kısa mesafeler için taşıt kullanma yerine yürümek, asansör yerinede merdiven kullanmak vücut aktivitesinin artmasına yardımcı oluyor.
TİROİT YETMEZLİĞİ
Tiroit yetmezliği metabolizmayı yavaşlatan ve bu nedenle kişilerde önceki kilolarına göre yüzde 15- 30 oranında kilo alınmasına neden olan bir hastalık. Bu nedenle tiroit bezi yetmezliği tedavi edilmeden kilo vermek oldukça zor. Kadınlarda süt salgılatan hormon olarak bilinen, prolaktin hormonunun fazla salgılanması da kilo almaya yol açan başka bir bozukluk.
GENETİK MİRASTA ÖNEMLİ
Gen araştırmaları, şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlık hissinin sorumlusu olarak bazı genler görülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki, vücut ağırlığımızın yüzde 70’ine kadar olan kısmını genlerimize, sadece yüzde 30’luk bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Dolayısıyla ailemizde fazla kilolu kişiler varsa, beslenme alışkanlıklarımıza daha fazla dikkat etmeliyiz. Özellikle hamilelik ve menopoz dönemlerinde!
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:36
Devamlı diet ve spor yapıyor ama bir türlü zayıflayamıyor musunuz, o halde bu habere bir göz atın...
GECE ATIŞTIRMALARI
Genelde gün boyu yeterli besin tüketmeyen, stresli ve yoğun çalışanlarda azalan enerjiyi yükseltmek adına tüketilen gece yemeleri, en olmadık saatte aşırı kalori alımına neden olarak vücudun yağlanmasına sebep oluyor.
YETERLİ KALSİYUM ALMAMAK
Hemen hemen herkes kalsiyumun sağlıklı kemiklere sahip olmak için gerekli olduğunu biliyor. Ancak kalsiyumun kilo vermede de etkili olduğu pek fazla bilinmiyor. Araştırmalar kalsiyum açısından zengin olan yiyeceklerle beslenenlerin vücut kitle endekslerinin daha düşük olduğunu gösteriyor.
YETERSİZ UYUMAK
Yapılan araştırmalar, uyku süresi ile obez olma riski arasında güçlü bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Gecede 4 saatten az uyuyanlar 7 ile 9 saat uyuyanlara göre kilo alımında daha yüksek bir risk altında bulunuyor. Uyku eksikliğinde midemiz açlık hormonu salgılıyor. Bu durum yemeği fazla kaçırmamıza sebep oluyor. Uyku ritminin ve uyku düzeninin bozulması sonucu vücutta bazı kimyasal değişiklikler meydana geliyor. Bu durumda ise diyabet, hipertansiyon gibi ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
BESİNLERE AMBARGO KOYMAK
Bedeni tek tip besinlerle beslemek, yemeklerde aşırı seçici davranmak, belli besinleri sofradan tamamen çıkarmak kilo alımına sebep olabiliyor. Çünkü vücudumuzun tüm besin gruplarını dengeli ve yeterli tüketmesi gerekiyor. Ayrıca alkol alımına bağlı olarak tüketilen diğer besin maddelerinin de (kızarmış patates, cips, mezeler vs.) vücutta gereksiz bir kalori ve yağ deposu olarak kalacağını unutmamak gerekiyor.
STRESİ KONTROL EDEMEMEK
Birçok kişi sinirli ya da üzüntülü olduğunda yaptığı ilk iş buzdolabına yönelmek oluyor. Çünkü bu tür zamanlarda vücutta salgılanan kortizol hormonu iştah açıyor ve bizi yemeye yönlendiriyor. ABD'de son yıllarda yapılan çalışmalar stresin doğrudan vücudumuzda yağ birikimine yol açtığını ve bunun sonucu olarak kilo alımına sebep olduğunu gösteriyor. Aşırı stresin tetiklediği beyinde salgılanan NPY hormonu ise daha fazla yememize ve bel bölgesinde yağ birikimine neden oluyor. Böylece kısır bir obezite döngüsü başlamış oluyor. Diğer bazı araştırmalar da, stres altındaki insanların kendilerini daha fazla yiyerek veya alkol ve tütün tüketimini arttırarak teselli ettiklerini, bunun da kolesterol düzeylerini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor.
YANLIŞ İLAÇ KULLANIMI
Genelleyemesek de, bazı ilaçların kullanımı (depresyon gidericiler, hormon ilaçları, kortizon vs) bazı kişilerde kilo artışı ve şişmanlık sorununda tetikleyici rol oynuyor, Bu ilaçların kullanımının kan şekerinde düşmeye (hipoglisemi) ve insülin seviyelerinde kilo arttırıcı düzeyde artmaya (hiperinsülinemi) yol açtıkları araştırmalarla ortaya konmuş. Bu ilaçlar kullanılırken beslenmeye ayrıca dikkat edilmesi ve günlük hareket miktarının artırılması oldukça yerinde...
YETERLİ SU TÜKETMEMEK
Su yerine; çay, kahve, gazlı içecekle vücudun sıvı ihtiyacını karşılamak, zayıflamamızı engelleyen sebeplerin en önemlilerinden biri. Çünkü metabolizma için, besin kadar önemli bir yeri olan su ihtiyacının, gün içinde karşılanması gerekiyor. Çünkü su, kortizol hormonu salgılamasını bloke ederek gereksiz yemek yemeyi ve kabızlığı engelliyor. Yemeklerden önce içilen su ise tokluk hissi veriyor, yağların depolanmasını engelliyor.
HAREKETSİZLİK
Gün içinde hareketsiz kalmak kilo vermenin önünde duran en büyük engel. Güne erken başlamak ve 7-8 saatten fazla uyumamak, kısa mesafeler için taşıt kullanma yerine yürümek, asansör yerinede merdiven kullanmak vücut aktivitesinin artmasına yardımcı oluyor.
TİROİT YETMEZLİĞİ
Tiroit yetmezliği metabolizmayı yavaşlatan ve bu nedenle kişilerde önceki kilolarına göre yüzde 15- 30 oranında kilo alınmasına neden olan bir hastalık. Bu nedenle tiroit bezi yetmezliği tedavi edilmeden kilo vermek oldukça zor. Kadınlarda süt salgılatan hormon olarak bilinen, prolaktin hormonunun fazla salgılanması da kilo almaya yol açan başka bir bozukluk.
GENETİK MİRASTA ÖNEMLİ
Gen araştırmaları, şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlık hissinin sorumlusu olarak bazı genler görülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki, vücut ağırlığımızın yüzde 70’ine kadar olan kısmını genlerimize, sadece yüzde 30’luk bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Dolayısıyla ailemizde fazla kilolu kişiler varsa, beslenme alışkanlıklarımıza daha fazla dikkat etmeliyiz. Özellikle hamilelik ve menopoz dönemlerinde!
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:36
Only the registered members can see the linkılan yeni bir anket sonucunda, ****ten uzak duran insanların en önemli nedenleri belirlendi. Amerikan Tüketici Raporları Araştırma Merkezi adlı istatistik kurumunun sonuçları açıkladığı anket yaklaşık 1000 kişi üzerinde yapıldı. Yaşları 18 ila 75 arasında değişen yetişkinlerden %52’si kadın ve %48’i erkek olarak belirlendi. Yorgunluk ve uyku ihtiyacının ilk sıraları aldığı anket sonuçlarında gerçekten çok şaşırtıcı nedenlere rastlanıyor.
Anket katılımcılarının %57’sinin evli veya partneri ile birlikte yaşadığı ve %48’inin ise 18 yaşından küçük çocuklara sahip olduğu istatistikler arasında sunuluyor.
Katılımcıların %81 gibi büyük bir yüzdesi, geçen yıl bir şekilde **** yapmaktan uzak zamanlar geçirdiğini belirtiyor. Cinsellikten uzak durmalarının nedenleri ise ilk 5’te şöyle şekilleniyor:
1. Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk: 53%
2. Kendini iyi hissetmeme ve diğer sağlık nedenleri: 49%
3. Havaya girememe: 40%
4. Çocuklarla veya ev hayvanları ile ilgilenmekten vakit ayırmama: 30%
5. İş yüzünden vakit ayıramama: 29%
Ekonomik krizin ise onları fazla etkilemediğini belirten katılımcılardan %78 ekonominin **** hayatları ile ilgili olmadığını ve tamamen uzak tutmayı başarabildiklerini belirtiyor.
Anket sonuçlarından çıkan diğer şaşırtıcı sonuçlar ise şöyle:
* Katılımcılardan %45’i bazı zamanlarda **** için plan yaptıklarını ve zaman belirlediklerini açıklıyor. Bununla beraber %7 gibi bir grup, cinsel aktivite planlarını takvimlerinde veya PDA cihazlarında kayıtlı tuttuğunu belirtiyor.
Erkeklerin %56’sı gün içinde mutlaka **** düşündüklerini belirtirken bu oran kadınlarda %19 olarak açıklanıyor.
Genel sağlıklarından memnun olmayan kişilerin daha az cinsel aktivitede bulunduğu fakat cinsellik düşünme konusunda azalma yaşamadığını özellikle belirtiyor.
18 aşından küçük çocuğa sahip çiftlerin ise anket sonucuna göre, çocuksuz çiftlere göre daha fazla cinsel aktivitede bulunduğu ise ayrıca belirtiliyor.
OZAN VURAL
Only the registered members can see the link
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:37
Bugüne kadar birçok faydası olduğu belirlenen aspirinin etken maddesi olan salisilik asitin kolon kanserini önlediği, bu asitin yeşil sebzelerin içinde de bol miktartarda bulunduğu bildirildi.
Türk Gastroenteroloji Derneği Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Faruk Memik yaptığı açıklamada, kolon (kalın bağırsak) kanserinin sindirim sistemi kanserleri arasında, batı ülkelerinde birinci, Türkiye'de ise mide kanserinden sonra ikinci en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi. Bu kanser türünün en çok bağırsağın son 25-30 santimetrelik bölümünde görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Memik, kendisini karın ağrısı, şişkinlik, aşırı kabızlık veya ishal ile gösteren hastalıkta erken teşhisin çok önemli olduğunu belirtti. Prof. Dr. Memik, dışkıda kan görülmesinin mutlaka tetkik edilmesi gereken bir bulgu olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
"Kolon kanserinin teşhisi, endoskopi veya röntgen yardımıyla erkenden yapılabilir. Batı ülkelerinde hiçbir şikayeti olmayan insanlar bile periyodik olarak yıllık kolonoskopi uygulaması yapılarak, taramadan geçirilir. Zamanında teşhis edilen hastalar ameliyat edilerek başarılı sonuçlar alınabilir. Maalesef ülkemizde bu tarama testleri gelişmemiştir."
Prof. Dr. Memik, son yıllarda hem hayvan hem de insan deneylerinde, kalın bağırsak kanserinden korunmak için bazı anti romatizmal ilaçların kansere karşıbir koruyucu etkisinin olduğunun tespit edildiğini vurguladı. Özellikle kolondaki "Poliplerin" azaltılmasında, günlük olarak aspirin kullanımının faydalı olduğunun bilindiğini ifade eden Prof. Dr. Memik, şunları kaydetti:
"Son çalışmalar gösterdi ki bitkiler, bazı böcekler, mantarlar ve mikrobik hastalıklardan kendilerini korumak için aspirinin etken maddesi olan salisilik asit üretiyorlar. Yeterli derecede sebze yiyen kişilerin vücutlarındaki salisilik asit oranının belirli bir doza yükseldiği görülmüş. Bu demek oluyor ki bitki yiyerek, kansere karşı bir koruyuculuk kazanmış oluyoruz. Salisilik asit birçok meyve ve sebzenin yapısında bulunuyor. Salisilik asitin özellikle kolon poliplerinin kansere dönüşmesini engellediği biliniyor. Bağırsaklarında polipolan hastalar, yıllarca aspirin kullanıyorlardı. Ancak yapılan çalışmalarla yenilen yeşil bitkilerle de kanda düşük doz salisilik asit olduğu belirlenmiştir."
Sadece bitkiyle beslenen vejetaryenlerin kanındaki salisilik asit miktarının, her gün doktor tavsiyesiyle küçük doz aspirin alanlardaki kadar olduğunun belirlendiğini söyleyen Prof. Dr. Memik, "Bu bulgular ve besinlerdeki diğer sayısız kanser önleyici maddeler ve vitaminler de gözönüne alınırsa ülkemizde bol ve ucuz temin edilen taze meyve ve sebzeyi daha çok tüketmek gerekiyor" dedi.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:37
Trakya Üniversitesi TıpFakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. FüsunVarol, yüksek riskli gebelik geçirmiş kişilerde görülen hipertansiyon ve albuminüri durumunda, tansiyon ile doğum sonrası kan ve idrar takiplerinin devam ettirilmesi gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Varol, gebelikte kilo ve tansiyon ölçümlerinin temel vazgeçilmez tetkikler olduğunu belirterek, sağlıklı bir gebelik geçirmek için çeşitli tetkiklerin yapılması gerektiğini söyledi.Öncelikle gebeliğin normal ya da yüksek riskli bir gebelik olup olmadığının tanımlanması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Varol, normal bir gebelikte tam kan, idrar ve kan şeker tahlillerinin yapıldığını, duruma göre tiroid testlerinin de incelenebileceğini belirtti.Prof. Dr. Varol, şöyle konuştu:
"Kanda seroloji tahlili de ilave edilmelidir. Fakat kızamıkçık gibi gebelik için zararlı olabilecek infeksiyonlara bağışık olup olunmadığı ve aşılanması gerektiği planlanan gebelikten en az 6 ay içinde incelenmesi uygun olabilir. Kilo, tansiyon ölçümleri temel vazgeçilmez takiplerdir. Yüksek riskli gebeliklerde kişinin tıbbi problemleri ilgili dalların da danışmanlığı daalınarak takip edilmelidir."
YAPILAN TETKİKLER
Gebeliğin ikinci üç ayında uygulanan üçlü testin bir fetüsün bazı kromozom anomalilerini test etmek için kullanıldığını ifade eden Varol, toplumun bazı istatistik verilerine dayanan bu tarama testinde bulunabilecek riskinamniosentez gibi ileri testlerle incelenmesi gerektiğini vurguladı.Anne karnından alınan sıvının incelemesinin ise 16. haftada uygulanmasına amniosentez adı verildiğini belirten Varol, şunları kaydetti:
"Alınan sıvıda sıklıkla anöploidi grubuna ait kromozom anomalileri, bazımetabolik hastalıklar incelenebilir. Bu konuda kişinin hikayesi, geçmiştekidoğumlarındaki anomalileri bir genetikçi danışmanlığında aydınlatılabilir ve ona göre testler genişletilebilir. Yüksek rizikolu gebeliklerde ise tanım ve takibi özellik gerektirir.Gebelikte beslenme doğal ve dengeli olmalıdır. İlk üç ayda folik asit ve çinkodesteği önerilmektedir. Daha sonra kişinin gereksinimine göre demir, kalsiyum,magnezyum desteği sağlanabilir, çoklu vitamin desteğinde de gebenin ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. Anne adayı gebelik boyunca sigara ve alkol kullanımdan kaçınmalıdır. Bebeğin beslenmesini etkileyerek düşük tartılı bebeklerin doğumuna neden olabileceği gibi, değişik gelişim problemlerine neden olabilir."
DOĞUMDAN SONRA
Varol, doğumdan sonra kişinin lohusalik durumu, fizik bulgularının gözönüne alınması gerektiğini ifade etti. Lohusalıkta ateş, akıntı, kanamanın uzun sürmesi, süt vermedeki problemleri, kişinin yorgunluk, depresyon gibi problemlerine göre incelemelerin derinleştirilebileceğini anlatan Varol, "Örneğin yüksek riskli gebelik geçirmiş kişilerde görülen hipertansiyon ve albuminüri durumunda, tansiyon ile doğumsonrası kan ve idrar takipleri devam ettirilmelidir" dedi.
sarıkanarya_41
21-02-2009, 14:37
ABD'nin Florida eyaletinde açılan bir davada jüri, uluslararası sigara şirketi Philips Morris'in, akciğer kanserinden ölen bir kişinin karısına 8 milyon dolar tazminat ödemesine karar verdi.
6 kişiden oluşan jüri heyeti 2 gün süren tartışmalardan sonra, 1997'de 55 yaşında kanserden ölen sigara tiryakisi Stuart Hess'in karısı Elaine Hess'e bu tazminatın ödenmesi konusunda görüş birliğine vardı. Bayan Hess kararın okunmasından sonra yaptığı açıklamada, "bu davanın başından beri parayla değil bazı şeylerin doğru yapılmasıyla ilgili olduğunu" ifade etti. Philip Morris'in avukatı ise kesinlikle temyize gideceklerini bildirdi.
Davacının avukatlarının 130 milyon dolar tazminat talep ettiği davanın, Florida eyaletinde açılan benzer 8 bin dava için bir emsal teşkil edebileceği
belirtiliyor. Florida Yüksek Mahkemesi 2006'da, sigara kurbanları için açılan 145 milyar dolarlık toplu tazminat davasını, "her davanın tek başına
değerlendirilmesi gerektiğini" gerekçe göstererek reddetmişti.
Powered by vBulletin® Version 4.2.5 Copyright © 2025 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.