PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 22.02.2009 Saglık Haberleri...



sarıkanarya_41
22-02-2009, 22:56
Komadan hayata böyle bağlandılar

Nesrin COŞKUN/İZMİR, (DHA)

.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}İZMİR'de akut karaciğer yetmezliği nedeniyle komaya giren ve nakil için ‘acil çağrı’ yapılan iki hasta, arka arkaya çıkan bağış organlarla, zamana karşı yarışan hekimler sayesinde hayata döndü.

Konya'daki organın yetişmesi için kaldırılan helikopter hava muhalefetinden uçamadı, İstanbul (Only the registered members can see the link) aktarmalı Antalya (Only the registered members can see the link) uçağına zorunlu rötar yaptırıldı, İstanbul (Only the registered members can see the link)'daki organ ise tarifeli uçağa yetişmeyince özel uçakla gönderildi. İki organ da hastalara başarıyla nakledildi. Birkaç saat arayla iki nakli gerçekleştiren Doç.Dr. Murat Zeytunlu, “İki hastamız da genç, ikisi de komadaydı. Acil çağrı yapmıştık. Arka arkada iki organ çıkınca tercih kullanmak zorunda kalmadık” dedi. Komadan çıkan iki hasta ise büyük bir mucize mucize yaşadıklarını söyledi.

Açıköğretim Fakültesi öğrencisi 22 yaşındaki Serhan Nizam, 10 gün önce rahatsızlandı. Hepatit B nedeniyle akut karaciğer yetmezliğine giren genç, gittikçe kötüleşti ve 11 Şubat günü Ege Üniversitesi Hastanesi'ne yatırılarak yoğun bakıma alındı. Karaciğeri iflas eden gence bağış organ bulunması için acil çağrı yapıldı. Türkiye genelindeki tüm hastaneler alarma geçirildi. 1 çocuk annesi 28 yaşındaki Esengül İlkhan da geçen 1 Şubat'ta rahatsızlandı. Ne olduğunu anlayamayan İlkhan, bir anda kendini hastanede buldu. Egekent Devlet Hastanesi'nden sevk edildiği Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bir hafta yatan İlkhan, iyice kötüleşti. Serhan Nizam gibi bilinci kapanıp komaya giren Esengül İlkhan da 12 Şubat'ta sevk edildiği Ege Üniversitesi Hastanesi'ne yatırıldı. Gastroenteroloji Kliniği Yoğun Bakım ünitesinde yaşam savaşı veren genç anne için de çarenin karaciğer nakli olduğu bildirildi. Her an ölüme yaklaşan İlkhan için de acil çağrı çıkarıldı, kadavradan uygun bağış olması halinde organın İzmir (Only the registered members can see the link)'de beklendiği duyuruldu.

MUCİZE BEKLEDİLER

Babasını kaybeden, annesiyle yaşayan ve bir ağabeyi olan Serhan Nizam ile kocası 34 yaşındaki Tugay İlkhan metal sektöründe çalışan, 3 yaşında Gizem adlı bir kızı bulunan Esengül İlkhan, ‘akut karaciğer yetmezliği’ teşhisiyle, her an ölüme yaklaştıklarını bilmeden yaşama tutunmaya çalışırken; sevdikleri de umutsuzca mucize bekledi. İki genç için de umutsuz bekleyiş 14 Şubat Cumartesi günü “mucize” gibi yaşam umuduna dönüştü. İlk bağış müjdesi o gün saat 19.00'da İstanbul (Only the registered members can see the link)'dan geldi. Kendisini asarak yaşamına son vermek isteyen, kaldırıldığı Vakıf Gureba Hastanesi'nde kurtarılamayıp beyin ölümü gerçekleşen 40 yaşındaki Hakan Akalın ailesi tarafından organlarının bağışlandığı bildirildi. İkinci bağış haberi ise iki saat sonra Konya'dan geldi. Konya'da Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde tanı amaçlı tetkik yaptırırken gelişen komplikasyon sonucu beyin ölümü gerçekleşen 33 yaşındaki Fatma Tuzla'nın organlarının bağışlandığı bildirildi.
İki saat arayla gelen iki bağış Ege Üniversitesi Hastanesi'nde yatan Nizam ve İlkhan için adeta mucize oldu. Bağışların ardından iş, organların en kısa sürede İzmir (Only the registered members can see the link)'e getirtilmesine kaldı. Hayat kurtaracak iki operasyon için bu kez zamana karşı yarış başlatıldı; karayolu, havayolu her yol denendi. İki organın da zaman kaybedilmeden hastalara ulaşmasının sistemin başarılı olduğunu belirten Doç.Dr. Murat Zeytunlu, yaşananları şöyle anlattı:

“İstanbul'daki bağış organın çıkartılması işini Çapa Tıp Fakültesi'ndeki meslektaşlarımız üstlendi. Ancak İstanbul (Only the registered members can see the link)'dan İzmir (Only the registered members can see the link)'e 23.50'de kalkan tarifeli THY uçağına organ yetişmedi, bunun üzerine özel uçak tutuldu ve Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gece saat 02.30 sıralarında İstanbul (Only the registered members can see the link)'daki organ elimize ulaştı. Konya'daki bağış organı da sabah İzmir (Only the registered members can see the link)'den 112 acil helikopteri gidip getirecekti. Ancak hava muhalefeti yüzünden helikopter kalkamadı. Bunun üzerine Konya Selçuk Üniversitesi'ndeki meslektaşlarımız organ çıkarma işlemini üstlendi. Organlar karayoluyla Antalya (Only the registered members can see the link)'ya götürüldü. Saat 09.45'teki direkt İzmir (Only the registered members can see the link) uçağına yetişmeyen organların yetişmesi için 10.30 İstanbul (Only the registered members can see the link) aktarmalı Antalya- İzmir (Only the registered members can see the link) uçağı zorunlu rötar yaptı, ekibi bekledi. Yaklaşık yarım saatlik bir rötarla İstanbul (Only the registered members can see the link) üzerinden gelen Antalya (Only the registered members can see the link) uçağıyla bağış organ saat 14.00 sıralarında elimize ulaştı. İki hastamız da genç, ikisi de akut karaciğer yetmezliği nedeniyle komadaydı. Serhan Nizam'ın hastalığı hepatit B'ye bağlıyken, Esengül İlkhan'ın karaciğeri ise ilaç kullanımı nedeniyle iflas etmişti. Bir organ çıksa ikisi arasında tercih yapmak zorunda kalacaktık. İşin en güzel tarafı iki bağışın olması, tercih yapma durumunda kalmadık. Organların bize zamanında ulaşması sistemin başarısı. Önce Serhan Nizam'a İstanbul (Only the registered members can see the link)'dan, ardından Esengül İlkhan'a Konya'dan gelen organları naklettik. Hastalarımızın ikisinin nakli başarıyla geçti, sağlık durumları iyi.”

Birkaç saat arayla Doç.Dr. Murat Zeytunlu başkanlığındaki ekip tarafından nakil ameliyatları gerçekleştirilen Nizam ile İlkhan bir mucize yaşadıklarını söyledi. Hayat bulmaları için hekimden hemşireye, ambulans şoföründen hizmetliye onlarca kişinin çok emek verdiğini belirten Nizam ve İlkhan, “Emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bize organlarıyla hayat verenlere rahmet, acılı ailelerine başsağlığı diliyoruz” dedi.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 22:57
Yanlış detoks sara nedeni



Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Son yılların modası detoks diyeti yanlış uygulandığı zaman ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Uzmanlar şu noktalara özellikle dikkat çekiyor:


Detoks vücuttaki toksinleri atmak için ideal bir yöntem. Vücuttan toksinler atılmazsa yorgunluk, güçsüzlük, bitkinlik, aşırı uyku ya da uykusuzluk gibi sonuçlar doğurabilir.
“Vücuttan toksinleri atalım” derken dikkatli olunması gerekir. Yanlış detoks diyeti aşırı oranda sıvı ve tuz kaybına neden olur. Bu da zihinsel bulanıklık, epilepsi (sara) gibi hastalıklara yol açabilir.
Kilovermek için detoks yapmayın. Çünkü, programın amacı bu değil. Ayrıca, sadece kanser hastası hariç yetişkinlerde uygulanmalı. Çocuk ve ergenlik dönemindekilere tavsiye etmiyoruz.
En büyük hata yalnız taze ve sebze tüketilmesine bağlı programlar. Tek bir besin grubuna bağlı kalındığında vücut yeterli oranda protein, demir, çinko, fosfor ve B vitamini alamaz.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 22:58
Doğum sonrası kontrolü ihmal etmeyin

A.A

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Varol, yüksek riskli gebelik geçirmiş kişilerde görülen hipertansiyon ve albuminüri durumunda, tansiyon ile doğum sonrası kan ve idrar takiplerinin devam ettirilmesi gerektiğini bildirdi.

Prof. Dr. Varol, gebelikte kilo ve tansiyon ölçümlerinin temel vazgeçilmez tetkikler olduğunu belirterek, sağlıklı bir gebelik geçirmek için çeşitli tetkiklerin yapılması gerektiğini söyledi.

Öncelikle gebeliğin normal ya da yüksek riskli bir gebelik olup olmadığının tanımlanması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Varol, normal bir gebelikte tam kan, idrar ve kan şeker tahlillerinin yapıldığını, duruma göre tiroid testlerinin de incelenebileceğini belirtti.

Prof. Dr. Varol, şöyle konuştu:

“Kanda seroloji tahlili de ilave edilmelidir. Fakat kızamıkçık gibi gebelik için zararlı olabilecek infeksiyonlara bağışık olup olunmadığı ve aşılanması gerektiği planlanan gebelikten en az 6 ay içinde incelenmesi uygun olabilir. Kilo, tansiyon ölçümleri temel vazgeçilmez takiplerdir. Yüksek riskli gebeliklerde kişinin tıbbi problemleri ilgili dalların da danışmanlığı da alınarak takip edilmelidir.”

YAPILAN TETKİKLER

Gebeliğin ikinci üç ayında uygulanan üçlü testin bir fetüsün bazı kromozom anomalilerini test etmek için kullanıldığını ifade eden Varol, toplumun bazı istatistik verilerine dayanan bu tarama testinde bulunabilecek riskin amniosentez gibi ileri testlerle incelenmesi gerektiğini vurguladı.

Anne karnından alınan sıvının incelemesinin ise 16. haftada uygulanmasına amniosentez adı verildiğini belirten Varol, şunları kaydetti:
“Alınan sıvıda sıklıkla anöploidi grubuna ait kromozom anomalileri, bazı metabolik hastalıklar incelenebilir. Bu konuda kişinin hikayesi, geçmişteki doğumlarındaki anomalileri bir genetikçi danışmanlığında aydınlatılabilir ve ona göre testler genişletilebilir.

Yüksek rizikolu gebeliklerde ise tanım ve takibi özellik gerektirir. Gebelikte beslenme doğal ve dengeli olmalıdır. İlk üç ayda folik asit ve çinko desteği önerilmektedir. Daha sonra kişinin gereksinimine göre demir, kalsiyum, magnezyum desteği sağlanabilir, çoklu vitamin desteğinde de gebenin ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır.

Anne adayı gebelik boyunca sigara ve alkol kullanımdan kaçınmalıdır. Bebeğin beslenmesini etkileyerek düşük tartılı bebeklerin doğumuna neden olabileceği gibi, değişik gelişim problemlerine neden olabilir.”

DOĞUMDAN SONRA

Varol, doğumdan sonra kişinin lohusalik durumu, fizik bulgularının göz önüne alınması gerektiğini ifade etti.

Lohusalıkta ateş, akıntı, kanamanın uzun sürmesi, süt vermedeki problemleri, kişinin yorgunluk, depresyon gibi problemlerine göre incelemelerin derinleştirilebileceğini anlatan Varol, “Örneğin yüksek riskli gebelik geçirmiş kişilerde görülen hipertansiyon ve albuminüri durumunda, tansiyon ile doğum sonrası kan ve idrar takipleri devam ettirilmelidir” dedi.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 22:59
Stresle başa çıkma yöntemleri

A.A

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Uzmanlar, hayatın her anında kişinin karşısına çıkabilen strese karşı “kendi kendine konuşmak, şarkı söylemek, bağırmak, yastığı yumruklamak ya da havaya tekmeler savurmak” gibi ilginç yöntemler öneriyor.

Psikolog Göksu Göktaş, kişinin ruh haliyle ilgili olan stresin, kontrol edilmediğinde birçok biyolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirdiğini bildirdi.

Göktaş, yaşamın neredeyse her anının stresle karşı karşıya geçtiğini belirterek, “sabah asansör bozuksa, trafik kötüyse, iş yerinde herkes gerginse, borçlar birikiyorsa, çocukların istekleri bitmek bilmiyorsa... Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, ama bu, strese mahkum
yaşayacağımız anlamına gelmez” dedi.

Birçok kişinin strese mahkum olmamak için her konuda olumlu şeyler düşünmeye çalıştığını, ancak olumlu düşünerek stresi yok etmenin mümkün olmadığını belirten Göktaş, şunları söyledi:

“Olumlu düşünme, boşa gösterilen bir çaba olarak kalacaktır, ama kontrol altına alabiliriz. Stresle baş etme yöntemleri herkes tarafından uygulanması zor ve 'nerede bende o şans' dedirtecek kadar imkansız görünüyor, oysa, o kadar zor değil.”

Göktaş, maça giden erkeklerin evlerine döndüklerinde her zamankinden daha rahat göründüklerinin aile fertleri tarafından fark edilebildiğine dikkati çekerek, “Bunun nedeni maç sırasında bağırıp, bir süreliğine de olsa sorunlardan uzaklaşmadır. Bu nedenle, çevrenizde kimsenin olmadığına emin olduğunuzda kendi kendinize konuşun, bağırın, şarkı söyleyin. Kendi kendine konuşmak hakkındaki olumsuz yargıları da bir tarafa bırakın. Sizin ruh sağlığınız başkalarının ne düşüneceğinden daha önemlidir” dedi.

Parkta oturmayı da stres atma yöntemi olarak gösteren Göktaş, “bir parkta oturup kuşları, çocukları, bekçileri, köpekleri izlemenin, sadece 15 dakika beyni bu doğal akışa bırakmanın gergin vücudun ve dolu zihnin rahatlamasını sağlayacağını” ifade etti.

BİRKAÇ DAKİKADA RAHATLAMA TEKNİĞİ

Göktaş, evde strese girildiğinde komik bir şarkı söylemenin, hatta komik hareketler yapmanın, zorla da olsa gülmek ve çocuk ruhunu yakalamanın birkaç dakika içinde kişiyi rahatlatacağını bildirerek, şöyle devam etti:

“Zaman zaman fiziksel bir yük hissederiz. İçinizden bir şeyler devirmek, fırlatmak gelir. Bu gerçekten o anki bir ihtiyaçsa birkaç yastık yumruklayabilir, yerinizde hızlı koşma hareketi yapabilir, havaya tekmeler savurabilirsiniz. Bunları yalnız bir ortamda yapmak daha doğal olmanızı ve rahatlamanızı sağlar.”

Göktaş, stresi kontrol altına almada sporun gücüne de dikkati çekerek, “araştırmalar sürekli yapılan sporun stresi kontrol altına almadaki etkisini kanıtladı. Örneğin yürüyüş, yüzme, koşu ve tenis. Kendinizi yorgun hissetseniz bile spor yapmanız, akşam eve huzur içinde dönmenizi sağlayacaktır” dedi.

Psikolog Göktaş, bu önerilerin bazı kişilere komik gelebileceğini belirterek, “komik olduğunu düşünmeyin, mutlak uygulayın. Stresi kontrol altına aldığınızda komik bulduğunuz bu önlemleri yaşam tarzınız haline getireceğinizden emin olun” diye konuştu.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:00
Bahar yorgunluğuna yakalanmayın



Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Anadolu Sağlık Merkezi’nden Dahiliye Uzmanı Prof.Dr. Birsel Kavaklı, bahar yorgunluğu ile ilgili soruları yanıtladı.


Bahar yorgunluğu nedir? Belirtileri nelerdir?
Bahar yorgunluğu, hemen herkesin mevsim dönüşlerinde hissedebildiği bir takım ruhsal ve bedensel belirtilere verilen genel isim olarak ele alınıyor.
Havaların ısınmasıyla birlikte birçoğumuz için yataktan kalkmak çok daha zor bir hal alırken gündelik işleri yaparken daha isteksiz olabiliyoruz. Bu durumu genellikle değişen hava koşullarına bağlasak da, uzun süren yorgunlukların ciddiye alınması, altta yatan başka bir sorunun da geçiştirilmesini engellemiş oluyor.
Bazı dönemlerde yeterli besin alınmaması, vitamin ve minerallerin eksik kalması, tiroit bezinin çalışma düzensizlikleri, tansiyon - kalp - enfeksiyon hastalıkları, sigaranın fazla kullanılması yorgunluk belirtilerini artıran unsurlar olarak sıralanıyor.
Bahar aylarında yorgunluk neden artıyor?
Bahar aylarında havadaki elektrik yükü artıyor. Pozitif ve negatif yüklü iyonların artması da insan biyoritminde olumlu ya da olumsuz etkiler yaratıyor.
Pozitif iyonlar insanı daha zinde hissettirirken, negatif iyonların artması insanın kendini daha halsiz hissetmesine ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmasında etkili oluyor. Ayrıca bahar aylarında, aslında vücudumuz daha aktif olmamızı sağlayacak hormonlar salgılanmasına karşın eğer ortada vitamin eksikliği, beslenme bozukluğu varsa, vücut buna aynı uyumu gösteremiyor ve yorgunluk hissi artıyor.
Ayrıca bu aylarda neşeli ve enerjik olunmasının da temel nedenlerinden biri yine hormonlar. Bazı hormonlar karanlık ortamlarda daha fazla salgılanırken, bazı hormonlar ise insan metabolizması gereği güneş ışığı gördüğünde daha fazla salgılanıyor.
Yazın güneşin fazla görüldüğü dönemlerde ise depresyondan çıkışı kolaylaştıracak, daha neşeli hale getirecek hormonlar salgılanıyor.
Ancak kişinin ruhsal yapısı da bu durumdan ne kadar etkileneceğinde belirleyici oluyor. Örneğin eğer kişi depresif bir yapıya sahipse herkesin neşelendiği bir ortamda kendini daha depresif hissedebiliyor.
Yorgunluktan korunmak için neler yapılabilir?
Yorgunluğu gidermek için vitamin ve besin destek ürünlerinin alımı büyük önem taşıyor. Mümkün olduğu kadar sadece bahar aylarında değil, kış aylarında da eksik olan vitaminlerin alınması bahar yorgunluğunu fazla hissetmeden o dönemin geçirilmesini sağlar. Özellikle B ve C vitaminleri, potasyum ve çinko içeren besinler önemlidir. Yeterli düzeyde karbonhidrat alımı yorgunluktan korunmada önemlidir. Vücut enerjisinin yüzde 50-60’ı karbonhidratlardan sağlanmaktadır.
Rafine edilmemiş karbonhidratların tüketimine ağırlık vermeliyiz. Bunlar taze meyve ve sebzelerde, tam buğday ekmeği ve tahıllarda bulunan karbonhidratlardır. Protein, dokularımızın temel taşı olduğundan diyetimizde yeterli düzeyde proteine yer verilmeli.
Mevsim meyve ve sebzeleri de daha az kimyasal maddeye maruz kaldığı için daha sağlıklıdırlar. Bu nedenle sebze ve meyvelerin mevsiminde tüketilmesi önem taşıyor.
Enerjimizi doğru kullanmanın da yorgunluk giderilmesinde faydası var mıdır?
Yorgunlukla baş edebilmek için öncelikle enerjinin doğru kullanılmasının öğrenilmesi gereklidir. Çalışma ve dinlenme periyotlarımızı ayarlamalıyız. Kısa ve sık dinlenme aralıkları yorgunluğun ortaya çıkmasını önleyebilir.
Çalışırken vücut mekaniklerini doğru kullanarak kas ağrılarını engelleyebiliriz. Çalışma ortamının iyi havalandığından emin olmalıyız. Çok sıcak veya çok soğuk ortamlar vücudumuzda ekstra bir stres yaratır.
Vücudun susuz kalması yorgunluğu artırır mı?
Vücudun çok hafif düzeyde susuz kalmasının dahi metabolizmayı yavaşlattığını hatırlatan Dr. Yaprak Ataker, günde en az 8-10 bardak su içilmesi ve kahve ile çayın mümkün olduğunca az tüketilmesi gerekiyor.
Düzenli egzersiz olarak neler yapılabilir?
Düzenli egzersiz ile metabolizma hızlanır ve dinlenmiş duruma göre daha fazla enerji oluşumu sağlanır. Kalp damar sisteminin ve solunumun düzenlenmesini, dokulara yeterli düzeyle oksijen taşınımını sağlar. Özellikle aerobik tipte olan yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme, dans gibi egzersizler tercih edilmelidir.
Sürekli yorgunluk hissi ne gibi hastalıkların belirtisi olabilir?
Yorgunluk, vücudumuzun fiziksel çalışmaya, psikolojik strese, uykusuzluğa verdiği fizyolojik bir cevap olarak tanımlanıyor. Yorgunluk fizyolojik bir cevap olabildiği gibi bazı hastalıkların ön belirtisi olarak da ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle yorgunluk uzun sürdüğünde mutlaka altta yatan nedenlerin araştırılması gerekiyor.
Kansızlık, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi hastalıkları, tümörler, yeme bozuklukları, tiroit hastalıkları, kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji, uyku bozuklukları, stres, depresyon gibi sebepler yorgunluk için araştırılması gereken sorunlar arasında geliyor.
Ne zaman doktora başvurmak gerekir?
Yorgunluk uzuyor ve kişinin gündelik işlevlerini bozuyorsa, ya da okul veya işyerindeki performansını engelliyorsa artık onu bahar yorgunluğu diye geçiştirmemek gerekiyor.
Elbette bu durumun ortaya çıkmasında mevsimlerin, ışığın, ısının rolü var. Ama bahar yorgunluğu diye geçiştirildiği takdirde tedavisi gecikebilecek bazı psikiyatrik durumlar da var. Sadece psikiyatrik değil, hem bedensel hem ruhsal belirtilerle giden başka durumları da unutmamak gerekli.
Uzun süren yorgunluklarda, en başta depresyon, daha sonra, kaygı bozuklukları, demans, eşzamanlı alkol ve/veya madde kullanımı, birincil uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, hatta şizofreninin bile tanılar arasında düşünülüp dışlanması gerekiyor.
Bir de, toplumda daha az bilinen, esas olarak fonksiyonel bedensel belirtilerle giden, eskiden “nevrasteni” tanısı altında ele alınan bazı rahatsızlıklar var. Bunların başında da fibromiyalji ve kronik yorgunluk sendromu geliyor.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:02
Annesine can oldu

İZMİR, (DHA)

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}İZMİR'de Ege Üniversitesi Hastanesi'nde gerçekleştirilen karaciğer nakliyle, Konyalı 43 yaşındaki Melek Çıkrık, oğlu 23 yaşındaki Yahya Çıkrık sayesinde şifa buldu.

Son 10 yıldır Hepatit B'ye bağlı karaciğer yetmezliği nedeniyle tedavi gören evli ve 2 çocuk annesi Melek Çıkrık, uzun bir süre tedavi görmesine ve yapılan müdahalelere rağmen sağlığına kavuşamadı. Bu arada karaciğerinde kitle olduğu görüldü. Doktorları iyileşmesi için tek çözümün organ naklinde olduğunu söyledi. Bunun üzerine nakil için Ege Üniversitesi Hastanesi'ne geldi. Doç. Dr. Murat Kılıç, Doç. Dr. Murat Zeytunlu ve Plastik Cerrahi'den Prof. Dr. Mehmet Alper başkanlığındaki ekip, oğul Yahya Çıkrık'ın karaciğerinin bir parçasını, anne Melek Çıkrık'a nakletti.

Nakil gündeme geldiğinde oğlu Yahya'nın gönüllü olarak gerekli testleri yaptırdığını anlatan Çıkrık, “Oğlum sayesinde sağlığıma kavuşacağım için

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:03
Korkularla nasıl baş edilir

Uğur İlyas Canbolat

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Korku sırasında kişide çarpıntı, tansiyonda değişiklikler, yüzde kızarma, nefes darlığı boğazda düğümlenme, boğulma hissi, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, karın ağrısı, terleme , titreme, sıcak basması, baş dönmesi görülür.


Korku sadece çocuklara özgü müdür? Yetişkin korkularını görmezden gelmek mümkün müdür? Korkusuz insan var mıdır? Korkusuz görünen kişiler gerçekte korkularını iyi bastırabilen kişiler midir? Korkunun bir gerçekliği var mıdır? Korkuda mantık aranır mı? Korku öğrenilmiş bir davranış olabilir mi? Korkan kişi ne gibi tepkiler verir? Korkuya hangi psikiyatrik tablolar eşlik eder? Yetişkin korkuları nelerdir ve nasıl baş edilir? Bu başka soruları NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Uzman Psikolog Elif Kandaz ile konuştuk.
-Korku nedir?
Belirli dışarıdan ya da içeriden gelen uyaranlara karşı gösterilen duygusal tepkidir. Günlük hayatımızda huzursuzluk halinden panik duygusuna kadar kişiye özel olarak değişen korku dereceleri yaşarız.
- Kuşku ile korkuyu akraba sayabilir mi?
Kuşku; bir durumla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten dolayı ortaya çıkan bir duygudur, korkuyla ilişkisi ancak bilinmezlik sebebiyle kişide ortaya çıkabilecek olumsuz duygular sonucu verilen tepkiler olabilir.
- Korku ile güvensizlik duygusu arasında sebep sonuç ilişkisi var mıdır?
Güvenilemeyen durumlarda korkudan ziyade kuşku daha fazla görülür. Ancak belirsizlik sebebiyle bir korku duygusunun oluşması da mümkündür.
- Korku çeşitleri nelerdir?
Patolojik korkular dediğimiz fobiler vardır, burada durum biraz daha farklıdır, aslında korkulmaması gereken bir durum ya da olay karşısında korku duygusu vardır, bunları genel olarak üç başlıkta ele alabiliriz: Beklenmedik bir biçimde ortaya çıkabilecek bir panik benzeri belirtilerin ortaya çıkması durumunda yardım sağlanamayacağı ya da kaçmanın zor olduğu yerlerde bulunmaktan korkmayı içeren agorafobi, yılan , uçakla seyahat etme , yükseklik gibi özgül bir nesne ya da durumun varlığı ya da böyle bir durumla karşılaşacak olma beklentisi ile başlayan, aşırı ya da anlamsız, belirgin, sürekli olarak korkma durumunu içeren özgül fobiler ve tanımadık kişilerin yanında ya da toplumsal bir eylemi gerçekleştirmesi gerektiği durumlarda aşağılanma ayıplanma korkusunun içeren sosyal fobi.
- Yetişkin korkuları ile çocuk ergen döneminde yaşanan korkuların temel farkı nedir?
Yetişkinler korkularını daha kolay kontrol edebilirken çocukların soyut düşünme yeteneği yetişkinlerle eşit düzeyde olmadığından daha farklı olduğundan daha abartılı biçimde anlamlandırabilirler, korktuklarını gösterme yöntemleri açısından farklılıklar olabilir, ergenlerde ise durum biraz daha farklıdır, ergenler yetişkinlik ve çocukluk dönemlerinin arasında bir dönem olması sebebiyle daha korkusuzca davranmaya çalıştıklarını gözlemlemekteyiz. Ancak geçiş dönemi olduğundan abartılı algılama ve abartılı tepkilerde gözlemlememiz mümkün olmaktadır.
- Korkunun temeli ne zaman atılır?
Korkular her yaşta başlayabilmekle birlikte özellikle fobik korkular çocukluk çağında başlamaktadır. Bunun dışında, deprem gibi yaşanan travmatik bir olayın ardından da korkular başlayabilir.
- Çocukluk döneminde yaşanan korkular doğru yaklaşılmazsa yetişkinliğe taşınır mı?
Evet. Erken müdahale edilmediği takdirde ya da ailelerin istedikleri bir şeyi çocuklarına yaptırnak için bilerek korkutmaları yetişkinlik döneminde başka korkulara yol açabilmektedir.
- Korkunun mantığı var mıdır?
Korkmak korkmamak kadar doğal bir duygudur, insanlığın varlığıyla başlayan çoğu zaman insanın hayatını kurtaran bir duygudur, dolayısıyla tabiî ki mantığı vardır ancak mantığı olmayan korkular da vardır o tür korkulara patolojik korkular yani fobiler adını veriyoruz.
- Hangi korkular hayatı sıkıntıya sokar?
Fobik türdeki her korku, korkusu sebebiyle kendine yönelmesi ve kaçınma davranışlarının ortaya çıkması sonucunda insan hayatını sıkıntıya sokar, işlevselliğini düşürür, sosyal ilişkilerini etkiler, kendisine olan inancını etkiler, dolayısıyla sıkıntılı bir süreç kaçınılmaz olur.
- Korkunun oluşma mekanizması nedir?
Buna yönelik çok fazla kuram olmakla birlikte bilişsel davranışçı açıdan değerlendirmesini yapmak istiyorum. Korkular öğrenilmiş bir süreç olarak kabul edilir, örneğin fiziksel şiddete uğrayan bir çocuk canı acıdığında dayağın can yakan bir durum olduğunu öğrenir ve dayaktan korkmaya başlar, ya da depremde evi yıkılan bir kişi herhangi bir eve girmekten korku duyabilir, bu nokta da korkunun nedeni olayın kendisi değil, bu olayın kişi tarafından nasıl yorumlanmasıyla ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır.
- Beyin ile korku ilişkisi nasıldır?
Beynin korkuyla ilişkili kısmı amigdala çekirdeğidir, korku anında amigdala çekirdeğinin aktivasyonunda işlev artışı görülür.
- Korku ile kişilik bağlantıları söz konusu mudur?
Kaygılı, bağımlı, çekingen ya da takıntılı kişiliklerin, diğerlerine oranla daha fazla korku tepkisi gösterdiği gözlenmiştir.
- Yetişkinlerde gelecek korkusu giderek artıyor diyebilir miyiz?
Böyle bir genellemeye gitmek doğru olmamakla birlikte, ekonomik durumla bağlantılı olarak özellikle bu kriz döneminde geleceğe yönelik olarak beklentilerin karşılanmayacağına dair inanç zayıflamakta ve belirgin bir kaygı yaratmaktadır, aynı zamanda ebeveynlerde çocuklarının geleceğine yönelik kaygıların da daha fazla görüldüğü gözleniyor. Uyuşturucunun, gelişigüzel ilişkilerin yaşanması vb gibi durumlarda ki artış, ailelerin korkularını arttırmaktadır.
-Günümüz insanları sanırım sorumluluk konusunda da korku yaşıyorlar? Evlilikten kaçışlar, sorumluluk alamamak gibi davranışlar görülebiliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorumluluk duygusu çok erken yaşlarda verilmesi ve pekiştirilmesi gereken bir duygudur, aksi takdirde sorumluluk duygusu yetişkinlikte verilmeye kalkıldığında bu çok zor olmaktadır. Bütün bunların yanında ekonomik özgürlüğün artmış olması, cinsel partnerin kolay bulunuyor olması gibi sosyal durumların günümüzde sık görülüyor olmasıyla evliliği cezbeden özellikler yitirilmiş olmaktadır ne yazık ki…

- Cinsel korkularda sanırım ülkemizde az değil… Bu korku vajinismusa sebep oluyor mu?
Özellikle katı cinsel eğitim verilmiş kadınlarda vajinismus görülme olasılığı çok yüksek, bunun yanında cinselliğin bir erkeklik simgesi şeklinde erkek çocuklarına öğretilmesi sonucunda erkekler de de performans kaygısına bağlı olarak erekte olamama ya da erken boşalma sorunları görülmektedir.
- Evlilikte aldatılma korkusu da önemli yetişkin korkularından… Burada yaşanan kişinin kendine olan güvensizliği mi, yoksa eşine olan güvensizliği mi?
Bu durum, geçmiş yaşantılara, kişinin öğrenmelerine göre değişebilir. Daha önce aldatılıp bu durumu travmatik bir şekilde yaşamışsa bu kişinin tekrar aynı durumu yaşayacağına dair korkular geliştirmesi muhtemeldir. Bu kendisine ya da başkasına güvenle ilişkisinden ziyade olayı yorumlamasına bağlıdır. Ancak bunun dışında herhangi böyle bir yaşantısı olmamış kişinin daha önce hiç aldatılmamasına rağmen korkusu varsa bu kişinin kendisine olan güvensizliğinden söz edebiliriz ancak direk buna bağlıdır diyemeyiz.
-Başaramama, sonuca ulaşamama, tek başına bir işin üstesinden gelememe korkusu da yaygın mı?
Bu durumu kaygı olarak adlandırabiliriz, genel olarak durumları olumsuz algılama ve olumsuz sonuçlar doğacağına yönelik beklentiler geliştirme, özetle bardağın boş tarafını görmek şeklinde değerlendirebiliriz. Bu durum özgüven eksikliği olan kişilerde ya da kaygılı, takıntılı kişilerde daha yaygın biçimde görülür.
- Bu kişiler risk alamadıklarından büyük organizasyonlarda sanırım yer alamıyorlar?
Genelde yer alamıyorlar ancak küçük sorumluluklar alabilirler. Böylece kendilerine olan güvenleri yavaş yavaş gelişim gösterebilir.
-İleri yaşlarda yeti kaygı korkusu da yaşanıyor mu?
Yaşanabilir ancak bunları evrensel korkular şeklinde değil patolojik korkular başlığı altında alabiliriz, daha çok yaygın anksiyete bozukluğu olabilir.
- Boş ev sendromu da sanırım önemli… Çocukların evlenerek evden ayrılmaları ya da başka nedenlerle evden uzak yaşamaları ebeveynler tarafından önemli bir korku nedeni?
Bu da daha çok bağımlı, kaygılı kişiliklerde gördüğümüz bir sendrom. Neticede kendileri de bir zamanlar ailelerinin evlerinden ayrılıp şimdiki evlerinde yaşamaya başladılar bu doğal bir süreç ve bu şekilde yorumlanmadığında bu tip sendromların yaşandığını görüyoruz.
- Burada temel faktör yalnızlık korkusu mu?
Yalnızlık korkusu olabilir, çocukların evden ayrılmalarıyla birlikte bu kadınların çoğunda aynı zamanda menopoz dönemine denk geldiğinden annelikten çıkmış olma duygusunu da beraberinde getirebiliyor. Bir kadın için annelik duygusu çok önemli bir duygudur ve bu süreçte çocukların evden ayrılmış olması kadında işe yaramazlık duygusunu ortaya çıkartabilmekte ve depresif belirtilere yol açmaktadır. Erkekler bu durumu daha olası biçimde karşılamaktadır.
- Hastalık korkusu da var mı yetişkin korkuları arasında?
Hastalık korkusu da aynı şekilde fobik bir durum olarak ele alınabilir.

- Korku ile seyreden başka psikiyatrik bozukluklar var mıdır?
Obsesif kompulsif bozukluk, kirlenmekten, hastalık, mikrop bulaşmasından korkma gibi ya da travmatik bir yaşantının ardından aynı şeyleri yaşamaktan korkma dediğimiz travma sonrası stres bozukluğu, panik atak gibi bozuklukları sayabiliriz.
- Korku ne gibi fiziksel belirtilere sahiptir?
Korku sırasında; çarpıntı, tansiyonda değişiklikler, soluk renk ya da yüzde kızarma, nefes darlığı hava açlığı, boğazda düğümlenme, boğulma hissi, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, karın ağrısı, terleme , titreme, sıcak basması, baş dönmesi görülebilir.
- Korku tedavi edilir mi?
Korku kesinlikle tedavi edilebilir, ilaç tedavisi ve psikoterapi yöntemleri, stres yönetimi teknikleriyle korkunun tedavisi yapılmaktadır.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:03
Kötü anıları silen ilaç

A.A

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Hollanda'nın Amsterdam Üniversitesinden bilim adamları, insan hafızasındaki acı ve korku veren, kötü anıları silen bir ilaç geliştirdiğini açıkladı.

İngiltere'de yayımlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre, bilim adamları, geliştirdikleri ilacın özellikle kötü olayların ardından ortaya
çıkabilen “travma sonrası stres bozukluğu”nun tedavisinde olumlu etki yaratabileceğini düşünüyor.

Hollandalı bilim adamları, kötü anıların genellikle kalp hastalarında kullanılan “beta bloke edici” ilaçlarla silinebildiğini öne sürüyor.
Hayvanlar üzerinde yapılan denemelerde, ilacın beyindeki kötü anıların canlanma mekanizmasına müdahale edebildiği görüldü. İlaç daha sonra 60 kadın ve erkek denek üzerinde denenirken, bu kişilere gösterilen fotoğraflarla önce hafızalarında rahatsızlık verici anılar oluşturuldu, sonra da bu anıların aynı fotoğraflar gösterilerek canlandırılmasına çalışıldı.

Deneklerin bir bölümüne ilacın kullandırıldığını, diğer gruba ise placebo verildiğini belirten uzmanlar, ilacı kullanan grubun korku uyandıran fotoğraflar karşısında az tepki verdiğini, diğer grubun tepkilerinin ise daha güçlü olduğunu belirtti.

Bir gün sonra ilaç kullandırılan deneklerin ilacın etkisinden çıkmalarından sonra aynı teste tekrar tabi tutuldukları, yine ilacı kullanan grubun, placebo kullanana göre çok daha zayıf tepki verdiği tespit edildi.

Bilim adamları, bu testler sonucunda ilacın kötü ve ürkütücü anıları silmekte etkili olduğu sonucuna vardı. Bilim adamlarına göre ilaç kötü anının yeniden canlanmasını önlüyor ve beynin bu anıyı tekrarlamasının önüne geçiyor.

İngiliz uzmanlar ise ilacın İngiltere'de büyük bir etik tartışmasına yol açacağına işaret ediyor. Uzmanlara göre, pek çok kesim, insanı insan yapanın yaşadığı acılar olduğunu ileri sürerek, ilaca etik açıdan karşı çıkacak.

Uzmanlar, ilacın ayrıca, insanların hatalarından ders alma imkanını da ellerinden alacağına işaret ediyor ve bunun da zararlı psikolojik etkilerini hatırlatıyor.

St. George's Üniversitesi Tıp Etiği Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Daniel Sokol, “Kötü anıları hafızadan kazımak bir siğili ya da et benini yok etmeye benzemez. Bu, insanı anılarından kopararak, kişiliğini değiştirir. Bazı durumlarda faydası dokunabilir, ama genelde anıları silmenin şahıslar, toplum ve insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerinin iyi hesaplanması gerekir” dedi.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:04
Sütyeninizi doğru seçin



Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Yapılan araştırmalar kadınların çoğunun iç çamaşırları seçimini yanlış yaptığını ortaya çıkardı.


Gazi Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selahattin Özmen, 18 yaş üstü 100 kadın hastayla doğru sutyen kullanımıyla ilgili bir araştırma gerçekleştirdiklerini söyledi.
Buna göre araştırmaya katılan kadınların yüzde 59'u doğru sutyen numarasını bilmiyor, yüzde 45'i de sutyen kullanmıyor.
ÖNCELİKLE RAHAT OLMALI

Doç. Dr. Özmen, ''Büyük memeli kadınlar, göğüslerini küçük göstermek için küçük kalıp ölçülü, sıkan sutyenleri tercih ediyor. Lenf dolaşımını bozacak kadar sıkı olmayan, geniş askılı, bantları ve askıları baskı yaratmayan, yan destekli, memeleri kavrayan, sırta binen ağırlığı hafifleten ve hareket özgürlüğü sağlayan sutyenler tercih edilmelidir'' dedi.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:04
Kolon kanseri düşmanı madde

A.A

Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Bugüne kadar birçok faydası olduğu belirlenen aspirinin etken maddesi olan salisilik asitin kolon kanserini önlediği, bu asitin yeşil sebzelerin içinde de bol miktartarda bulunduğu bildirildi.


Türk Gastroenteroloji Derneği Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Faruk Memik, kolon (kalın bağırsak) kanserinin sindirim sistemi kanserleri arasında, batı ülkelerinde birinci, Türkiye'de ise mide kanserinden sonra ikinci en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi.

Bu kanser türünün en çok bağırsağın son 25-30 santimetrelik bölümünde görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Memik, kendisini karın ağrısı, şişkinlik, aşırı kabızlık veya ishal ile gösteren hastalıkta erken teşhisin çok önemli olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Memik, dışkıda kan görülmesinin mutlaka tetkik edilmesi gereken bir bulgu olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:

“Kolon kanserinin teşhisi, endoskopi veya röntgen yardımıyla erkenden yapılabilir. Batı ülkelerinde hiçbir şikayeti olmayan insanlar bile periyodik olarak yıllık kolonoskopi uygulaması yapılarak, taramadan geçirilir. Zamanında teşhis edilen hastalar ameliyat edilerek başarılı sonuçlar alınabilir. Maalesef ülkemizde bu tarama testleri gelişmemiştir.”

Prof. Dr. Memik, son yıllarda hem hayvan hem de insan deneylerinde, kalın bağırsak kanserinden korunmak için bazı anti romatizmal ilaçların kansere karşı bir koruyucu etkisinin olduğunun tespit edildiğini vurguladı.

Özellikle kolondaki “Poliplerin” azaltılmasında, günlük olarak aspirin kullanımının faydalı olduğunun bilindiğini ifade eden Prof. Dr. Memik, şunları kaydetti:

“Son çalışmalar gösterdi ki bitkiler, bazı böcekler, mantarlar ve mikrobik hastalıklardan kendilerini korumak için aspirinin etken maddesi olan salisilik asit üretiyorlar. Yeterli derecede sebze yiyen kişilerin vücutlarındaki salisilik asit oranının belirli bir doza yükseldiği görülmüş. Bu demek oluyor ki bitki yiyerek, kansere karşı bir koruyuculuk kazanmış oluyoruz. Salisilik asit birçok meyve ve sebzenin yapısında bulunuyor. Salisilik asitin özellikle kolon poliplerinin kansere dönüşmesini engellediği biliniyor. Bağırsaklarında polip olan hastalar, yıllarca aspirin kullanıyorlardı. Ancak yapılan çalışmalarla yenilen yeşil bitkilerle de kanda düşük doz salisilik asit olduğu belirlenmiştir.”

Sadece bitkiyle beslenen vejetaryenlerin kanındaki salisilik asit miktarının, her gün doktor tavsiyesiyle küçük doz aspirin alanlardaki kadar olduğunun belirlendiğini söyleyen Prof. Dr. Memik, “Bu bulgular ve besinlerdeki diğer sayısız kanser önleyici maddeler ve vitaminler de gözönüne alınırsa ülkemizde bol ve ucuz temin edilen taze meyve ve sebzeyi daha çok tüketmek gerekiyor” dedi.

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:05
Vücudun en yararsız 10 yeri



Only the registered members can see the link { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Bedeninizin hiç kullanılmayan ya da kullanışsız olan bölümlerinin olduğunu biliyor musunuz? Peki nereleri ve neden kullanılamıyor? İşte en az kullanışsız olandan en çok olana doğru insanın yararsız bölümleri..


10. Plica semilunaris
Çocuğunuz bunu ilk defa duyuyor olabilirsiniz ancak üçüncü bir göz kapağına sahibiz. İki gözünüzü iyice açtığınızda göz yaşınızın geldiği bölüm ile göz beyazı arasında yer alır. Bu küçük göz kapağı kuşlar, kertenkele ve köpek balığı gibi hayvanlarda üçüncü göz kapağını oluşturan zardır. İnsanlarda konjonktivanın yarım ay şeklinde kıvrılmasıyla oluşmuştur.
9. Vücut kılları
Bizden önce yaşayanların daha tüylü oldukları kesin. Bu tüylerin giderek azalması insanların ısınmak için farklı şeyler denemelerinin sonucu olabilir mi?
8. Sinüsler
Doktorlar sinüslerin gerçekten ne işe yaradığını henüz bilmiyorlar ve bizde onlardan çok var. Gözlerimizi koruma, sesimizin tonunu ayarlama gibi görevleri olabilir.
7. Adenoidler / Bezeler
Adenoidler bakterileri toplar ama şiş ve enfeksiyona karşı dayanıksızdır. Adenoidler zamanla ve yaşla küçülürler ve kaybolurlar.
6. Bademcikler
Enfeksiyona dayanıksızdırlar ve şişerler. Eğer 30'larınızda hala bademcikleriniz varsa hastalıklara karşı dayanıklı ve başarılı sayılırsınız.
5. Kuyruk sokumu kemiği
Omurganın uzantısı kuyruk sokumu kemiği insan vücudunda omurga ile ilişkilidir ancak hala tam olarak işlevi anlaşılamamıştır.
4. Saçları diken diken eden Arrector pili kası
Arrector pili kası şimdilerde sadece saçların dik ve inatçı durmasını sağlıyor.
3. 20'lik dişleri
20'li yaşlara doğru çenenin en sonunda 20'lik dişleri çıkar. Çabuk çürür ve tedavi süreci çok ağrılıdır.
2. Apandisit
Apandisit sindirime yardımcı bir organancak kolay sindirilebilir besinler yenilmeye başladığından beri önemi oldukça azaldı.
1. Erkek memesi
Yararsızdır çünkü.. Niçin bilmiyoruz?

sarıkanarya_41
22-02-2009, 23:05
Only the registered members can see the link Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Only the registered members can see the link Kimlerin şeker riski daha yüksek


Bazı insanların 30’lu yaş sonrasında ortaya çıkan, 50 yaş sonrasında yoğunlaşan erişkin tipi şeker hastalığına yakalanma ihtimali daha fazladır.


“Tiz20vf6p 20whv5d dif0i38byabrnv6d9et”ynl4od vefrw10i “Ewl33z9rişef25bpkin6jmdk2 di6sjv2tyabkmedzzetijw502w” ac8908sdıysitri6la tovz6sda 43mi3dbil0rzkh4ine89t4wjn bvb986ju h6ol5brast6o46n5alınzo5p5ktam0fccf, hil0aysast8mpnukalam2ja40rınimu44f pabgfhp2nkrkahprseasl3hvkmındg3rtrba iy6u9aynsü85n2khliniktu5w yao1pc4vpılk0kyo3makwgo61lta 8brhmuamao0rb8z ins2p13psül88g4epiniddlpten dc1cffmoku2l6k2jlarfzornwda wt8bwf(bi95ooprlha0lstjlssavpbdm9 ka0pyedks vdd19lee yuy4k8fağ ih0l44dokhvki2susuy1m4ozndajzn3j6, art1fvryrıunubnkca 9mn86vkarwfnt81aciesa6j3ğer0mbdpj vegpk25w dabh51a0marigas9clarvkvlbwdakhgjttri) 684pu9etksro14gilekrcnycri 6l4ghjyetukep82ers31rlk3iz b854zgkalkye3momakhhi1zbtadoiwbgnır.9mj5mr Bu29i9d4nun6hz1b9 en1b5ci6 ön1mksnjemlly82tri nz2s14cedeigny6ini etfvm8şişo0aac8man9ius0rlıkl3nyw5tır8tyfpy. K9fd0nuilo1flkde als1f0nbmak1596pr vems84az habtcoftrektj5vazets34r9aaizlnruyyrik iwno0bvücepn64gudu85mkdsn ihbi2csnsüusu8ujlingv8jabe cr8tujkevabk5ujtp v4doypaermey9rv3esiofwnkyni wy09b5zorb05m5olaş3tcpr6tırm5z8b9makemgh3ita,0c4b3r inn5ccknsülaoylbjinejlyhcs ditli4e3ren8pb2idç o2a3e5wluş3lsmjdturwybmkamakgzpg4dtad3a8ygoır.zv3zoo 23fyys
KALz20vf6ITI0whv5dM Çf0i38bOK rnv6d9ÖNEynl4odMLİfrw10i
Sağz20vf6lık0whv5d def0i38bğerrnv6d9lenynl4oddirfrw10imeswl33z9ineef25bp al6jmdk2dığ6sjv2tımıkmedzzz hjw502wer c8908shassitri6taytovz6sa m43mi3dutl0rzkh4aka89t4wj aivb986jles6ol5brind6o46n5e dnzo5p5iyam0fccfbetil0ays ol8mpnukup m2ja40olmimu44fadıbgfhp2ğınkahprsı sl3hvkmorag3rtrbrızy6u9ay.85n2kh
Bunz20vf6lar0whv5dın f0i38bnerrnv6d9edeynl4odysefrw10i tawl33z9mamef25bpı a6jmdk2ile6sjv2tlerkmedzzindjw502we dc8908siyasitri6bettovz6sin 43mi3dolm0rzkh4adı89t4wjğınvb986jı, 6ol5bryal6o46n5nıznzo5p5ca m0fccfannil0ayse v8mpnu***am2ja40 baimu44fbalbgfhp2arıkahprsn, l3hvkmamcg3rtrba, y6u9ayday85n2khı, iktu5wteyo1pc4vze k0kyo3ya wgo61lda 8brhmubüyo0rb8zükas2p13pnne88g4ep-büddlpteyükc1cffmbab2l6k2jalafzornwrınwt8bwfda 95ooprile0lstjlri vpbdm9yaş0pyedkta dd19leortuy4k8fayaih0l44 çıhvki2skany1m4oz yajzn3j6şlırt1fvrlıkunubnk ti9mn86vpi wfnt81biresa6j3 di0mbdpjyabgpk25wetibh51a0n oigas9clduvkvlbwğunhgjttru s684pu9öylsro14gerlkrcnycer.6l4ghj Yaukep82ni 31rlk3genb854zgetikye3mok ohhi1zblaroiwbgnak 9mj5mrgeç29i9d4işi6hz1b9 sö1b5ci6z k1mksnjonuly82trsu z2s14colaigny6in detfvm8iyao0aac8bet9ius0rin l3nyw5çoc8tyfpyukl9fd0nuuk 1flkdeyaşs1f0nbta 1596prbaşms84azlaybtcoftan tj5vazdiy34r9aaabenruyyrt oiwno0blduepn64gğun85mkdsu zhbi2csannusu8ujedegv8jabr vr8tujke obk5ujtrta4doypa iley9rv3eriofwnky yawy09b5ş db05m5oiya3tcpr6betm5z8b9indemgh3ie k0c4b3ralın5cckntımaoylbjın jlyhcsroltli4e3ünü8pb2id bi2a3e5wlme3lsmjdzlewybmkar. gzpg4dOys3a8ygoa bzv3zoou t23fyysip 3hijn2diynfrzvaabe384d6ptte3mosyw kahnlzc3lıtm1nnoaımıuhhsfyn rnapbrdolüm3nphn çon52i52k ömdmyj3nemmo240dlideoamyhir.32zoz4 6h9n1p
Özez20vf6lli0whv5dklef0i38b birnv6d9rinynl4odci frw10iderwl33z9eceef25bp ya6jmdk2kın6sjv2tlarkmedzzındjw502wa, c8908syansitri6i atovz6snne43mi3d, b0rzkh4aba89t4wj, kvb986jard6ol5breş 6o46n5veynzo5p5a çm0fccfocuil0ayskla8mpnukrınm2ja40da imu44fşekbgfhp2er kahprshasl3hvkmtalg3rtrbığıy6u9ay ol85n2khanliktu5warıo1pc4vn ik0kyo3ştewgo61l bu8brhmu neo0rb8zdens2p13ple 88g4eportddlptea-ic1cffmler2l6k2ji yfzornwaş wt8bwfdiy95ooprabe0lstjlti vpbdm9yön0pyedkünddd19leen uy4k8ftedih0l44birhvki2sli y1m4ozdavjzn3j6ranrt1fvrmalunubnkarı9mn86vndawfnt81 yaesa6j3rar0mbdpj vagpk25wrdıbh51a0r. igas9c
Bu z20vf6kiş0whv5dilef0i38br örnv6d9zelynl4odlikfrw10ile wl33z9kilef25bpo f6jmdk2azl6sjv2talıkmedzzklajw502wrı c8908svarsitri6sa tovz6syal43mi3dnız0rzkh4 aç89t4wjlıkvb986j ka6ol5brn ş6o46n5ekenzo5p5rlem0fccfrinil0ayse b8mpnukakım2ja40larimu44fak bgfhp2değkahprsil,l3hvkm mug3rtrbtlay6u9ayka 85n2khtokiktu5wluko1pc4v şek0kyo3kerwgo61ller8brhmuiylo0rb8ze hs2p13per 88g4epyılddlpte dec1cffmğer2l6k2jlenfzornwdirwt8bwfilm95oopreli0lstjldirvpbdm9. B0pyedkilhdd19leassuy4k8fa vih0l44ücuhvki2st ay1m4ozğırjzn3j6lığrt1fvrı funubnkazl9mn86va vwfnt81e 5esa6j30 y0mbdpjaş gpk25wüzebh51a0rinigas9cde vkvlbwolahgjttrnla684pu9rdasro14g bukrcnyc de6l4ghjğerukep82len31rlk3dirb854zgmelkye3moer hhi1zbihmoiwbgnal 9mj5mredi29i9d4lme6hz1b9mel1b5ci6idi1mksnjr.ly82tr

Risz20vf6ki 0whv5dyükf0i38bselrnv6d9tenynl4od difrw10iğerwl33z9 faef25bpktö6jmdk2rle6sjv2trkmedzz

Diğz20vf6er 0whv5dtarf0i38baftrnv6d9an ynl4odyükfrw10isekwl33z9 taef25bpnsi6jmdk2yon6sjv2tu okmedzzlanjw502wlarc8908sda sitri6da tovz6sşek43mi3der 0rzkh4has89t4wjtalvb986jığı6ol5br ih6o46n5timnzo5p5alim0fccf dail0aysha 8mpnukfazm2ja40ladimu44fır.bgfhp2 kahprs
Genz20vf6el 0whv5dolaf0i38brakrnv6d9 “fynl4odazlfrw10ia kwl33z9iloef25bplu+6jmdk2hip6sjv2tertkmedzzansjw502wiyoc8908snlusitri6+trtovz6sigl43mi3dise0rzkh4rid89t4wji yvb986jüks6ol5brek+6o46n5iyinzo5p5 kom0fccflesil0ayster8mpnukolüm2ja40 azimu44f+ürbgfhp2ik kahprsasil3hvkmdi g3rtrbyüky6u9aysek85n2kh” kiktu5wişio1pc4vlerk0kyo3de wgo61lbu 8brhmubeşo0rb8z fas2p13pktö88g4epründdlpte bic1cffmrli2l6k2jktefzornwlikwt8bwf ih95ooprtim0lstjlalivpbdm9 yü0pyedkksedd19leldiuy4k8fkçeih0l44, dhvki2siyay1m4ozbetjzn3j6e yrt1fvrakaunubnklan9mn86vma wfnt81ihtesa6j3ima0mbdpjli gpk25wde bh51a0artigas9cıyovkvlbwr. hgjttrBu 684pu9nedsro14genlkrcnyce s6l4ghjöz ukep82kon31rlk3usub854zg kikye3moşilhhi1zberdoiwbgne t9mj5mrokl29i9d4uk 6hz1b9kan1b5ci6 şe1mksnjkerly82tri dz2s14ceğeigny6irleetfvm8rino0aac8in 9ius0rherl3nyw5 yı8tyfpyl m9fd0nuutl1flkdeakas1f0nb ko1596prntrms84azol btcofteditj5vazlme34r9aasi nruyyrfayiwno0bdalepn64gı b85mkdsuluhbi2csnuyusu8ujor.gv8jab
Araz20vf6ştı0whv5drmaf0i38blarrnv6d9 daynl4odha frw10iöncwl33z9edeef25bpn k6jmdk2alp6sjv2t dakmedzzmarjw502w hac8908sstasitri6lığtovz6sı o43mi3dlan0rzkh4lar89t4wjda vb986jda 6ol5brdiy6o46n5abenzo5p5t çm0fccfıkmil0aysa i8mpnukhtim2ja40malimu44finibgfhp2n dkahprsahal3hvkm yüg3rtrbksey6u9ayk o85n2khlduiktu5wğuno1pc4vu gk0kyo3östwgo61leri8brhmuyoro0rb8z. As2p13pyrı88g4epca ddlptegebc1cffmeli2l6k2jk dfzornwönewt8bwfmin95ooprde 0lstjlkanvpbdm9 şe0pyedkkerdd19lei yuy4k8füksih0l44eklhvki2siğiy1m4oz sajzn3j6ptart1fvrnanunubnklar9mn86v vewfnt81 “gesa6j3ebe0mbdpjlikgpk25w dibh51a0yabigas9cetivkvlbw” thgjttreşh684pu9isisro14g kokrcnycnul6l4ghjanlukep82ar,31rlk3 4 b854zgkg.kye3moın hhi1zbüzeoiwbgnrin9mj5mrde 29i9d4beb6hz1b9ek 1b5ci6doğ1mksnjuraly82trn az2s14cnneigny6ileretfvm8, go0aac8eçm9ius0rişil3nyw5nde8tyfpy yu9fd0numur1flkdetals1f0nbık 1596prkisms84azti-btcoftpoltj5vaziki34r9aastinruyyrkoviwno0ber epn64ghas85mkdstalhbi2csığıusu8uj bugv8jablunr8tujkan bk5ujtkad4doypaınley9rv3ar ofwnkyda wy09b5diyb05m5oabe3tcpr6t ym5z8b9önüemgh3inde0c4b3rn yn5ccknüksaoylbjek jlyhcsristli4e3kli8pb2id gr2a3e5wupt3lsmjda kwybmkaabugzpg4dl e3a8ygodilzv3zooiyo23fyysr. 3hijn2

Karz20vf6bon0whv5dhidf0i38bratrnv6d9ın ynl4odfazfrw10ilaswl33z9ı yef25bpaşl6jmdk2anm6sjv2tayıkmedzz hıjw502wzlac8908sndısitri6rıytovz6sor43mi3d

Unlz20vf6u v0whv5de şf0i38bekernv6d9rliynl4od befrw10isinwl33z9leref25bpden6jmdk2 ya6sjv2tpılkmedzzmışjw502w, ic8908sşlesitri6nmitovz6sş k43mi3darb0rzkh4onh89t4wjidrvb986jatl6ol5brarı6o46n5n ynzo5p5aşlm0fccfanmil0aysayı8mpnuk hım2ja40zlaimu44fndıbgfhp2rdıkahprsğı l3hvkmanlg3rtrbaşıy6u9aylıy85n2khor.iktu5w o1pc4v
Bu z20vf6bes0whv5dinlf0i38ber rnv6d9psiynl4odkolfrw10iojiwl33z9k oef25bplar6jmdk2ak 6sjv2trahkmedzzatljw502watıc8908scı,sitri6 letovz6szze43mi3dt o0rzkh4lar89t4wjak vb986jmük6ol5bremm6o46n5el nzo5p5ve m0fccfeğlil0aysenc8mpnukelim2ja40 olimu44fsalbgfhp2ar kahprsda l3hvkmkong3rtrbu sy6u9ayağl85n2khık iktu5woluo1pc4vncak0kyo3 yewgo61lrke8brhmun bo0rb8ziras2p13pz d88g4epikkddlpteatlc1cffmi o2l6k2jlmafzornwk gwt8bwfere95ooprkiy0lstjlor.vpbdm9 0pyedk
Bilz20vf6has0whv5dsa f0i38btatrnv6d9lılynl4odar,frw10i pawl33z9staef25bp, k6jmdk2ek,6sjv2t bökmedzzrekjw502w, çc8908söresitri6k ttovz6sürü43mi3d yi0rzkh4yec89t4wjeklvb986jeri6ol5brn s6o46n5izinzo5p5 bem0fccfkleil0aysdiğ8mpnukinim2ja40zdeimu44fn dbgfhp2ahakahprs hıl3hvkmzlıg3rtrb yay6u9ayşla85n2khndıiktu5wraco1pc4vağık0kyo3 akwgo61llın8brhmuızdo0rb8za os2p13plsu88g4epn.ddlpte
Bu z20vf6ürü0whv5dnlef0i38brinrnv6d9 “yynl4odedifrw10ikçewl33z9 yeef25bpdir6jmdk2en”6sjv2t yikmedzzyecjw502weklc8908ser sitri6oldtovz6suğu43mi3dnu,0rzkh4 bu89t4wj nevb986jden6ol5brle 6o46n5de nzo5p5kilm0fccfo kil0aysont8mpnukrolm2ja40ünüimu44f zobgfhp2rlakahprsştıl3hvkmrdıg3rtrbğıny6u9ayı b85n2khilmiktu5wek o1pc4vgerk0kyo3ekiwgo61lyor8brhmu. o0rb8z
Fazz20vf6la 0whv5dmikf0i38btarrnv6d9da ynl4odşekfrw10ier,wl33z9 unef25bp, n6jmdk2işa6sjv2tstakmedzz içjw502werec8908sn bsitri6esitovz6snle43mi3dr k0rzkh4ana89t4wj bivb986jrde6ol5brnbi6o46n5re nzo5p5karm0fccfışıil0aysyor8mpnuk, hm2ja40ızlimu44fa ebgfhp2nerkahprsji l3hvkmverg3rtrbiyoy6u9ayr a85n2khma iktu5wayno1pc4vı hk0kyo3ızlwgo61la k8brhmuando0rb8zan s2p13pçek88g4epiliddlpteyorc1cffm. S2l6k2jonufzornwç owt8bwflar95ooprak 0lstjlsizvpbdm9e i0pyedknipdd19le çıuy4k8fkanih0l44 bihvki2sr şy1m4ozekejzn3j6r drt1fvrengunubnkesi9mn86v vewfnt81 kaesa6j3lça0mbdpjlargpk25wınıbh51a0za,igas9c gövkvlbwbeğhgjttrini684pu9ze sro14geklkrcnycenm6l4ghjiş ukep82yağ31rlk3larb854zg kakye3molıyhhi1zbor.oiwbgn 9mj5mr