PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Pontus Meselesi Ve Yunanistan’ın Politikası kitap özeti



Editor
11-04-2010, 16:37
Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan kitapta; Yrd. Doç. Dr. Yusuf SARINAY’ın “Pontus Meselesi Yunanistan’ın Politikası”, Yrd. Doç. Dr. Hamit PEHLİVANLI’nın “Tarihi Perspektif İçerisinde Pontus Olayı, Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri” ve Yrd. Doç. Dr. Abdullah SAYDAM’ın “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzona Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi” konulu makaleleri bulunmaktadır.

Kitapta öncelikle; Pontus meselesi tanımlanmış, tarihi süreç içerisinde 30 Ekim 1918 öncesi ve sonrası olarak iki ana bölüm halinde incelenmiştir. Bu incelemede; 30 Ekim 1918 öncesi dönemdeki incelemede Pontus meselesinin tarihi gerçeklere dayanmadığı, Yunanistan ve Patrikhane tarafından sahnelenen Pontus meselesinin Lozan Barış Anlaşması ile tarihe mal olduğu vurgulanmış, Lozan Barış Anlaşması’ndan sonraki dönemde ise; konunun sun’i olarak yeniden yaratılmaya çalışıldığı, ayrıca Pontus meselesinin batılılar ve Yunanlılar için başka başka manalar ifade ettiği belirtilmiştir. Bu kapsamda; son dönemde konu ile ilgili gelişmeler sıralanarak alınması gereken tedbirler ve izlenmesi gereken politikalar belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen çerçevede yapılan incelemede; Pontus’un eski Yunanlıların Karadeniz’e verdikleri bir isim olduğu, Pontus olarak adlandırılan bölgenin en geniş anlamıyla; Doğuda Kafkasya’dan bütün Karadeniz kıyıları boyunca Sinop ötesine kadar olan bölgeyi kapsadığı, bu bölgede M.Ö. 301′de Pers menşeli Mithridates Sülalesi tarafından kurulan Pontus Krallığı’nın M.Ö. 63′te Roma orduları tarafından ortadan kaldırıldığı, müteakiben Doğu Roma’nın zayıflaması ile Trabzon Devleti’nin (1207-1461) kurulduğu, kurulan bu devletle Pontus Krallığı arasında herhangi bir ilişkinin mevcut olmadığı ifade edilerek;

Kıpçak Türklerinin 1080 yılından itibaren Kafkasların güneyine geçişleri ile bölgenin Türkleşmeye başladığı ve nihayet 1461 yılında bölgenin Osmanlılar tarafından fethi ile Bizans’ın son kalıntılarının da ortadan kalktığı, bölgede kurulan ilk Pontus Krallığı ile 1207′de kurulan Trabzon devletini birbirine karıştıran Yunanlıların, ortaya bir Rum Pontus devleti çıkardığı ve buna dayanarak 20′nci yüzyılın başlarında bu devleti tekrar diriltme iddiası ile Doğu Karadeniz kıyılarında Rum Pontus devleti kurma hayaline kapıldıkları, bu fikrin ilk olarak Filik-i Eterya’nın kuruluşu ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile ortaya çıktığı ve bölgenin Pontus adıyla Megali İdea’nın hedeflerinden biri olarak ortaya konduğu,

Pontusçuluk konusunda siyasî bir hareketin mümkün olabileceği fikrinin de 1908 yılında II’nci Meşrutiyetin ilânından sonra açıkça ortaya atılmaya başlandığı, İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin konunun başlangıcından itibaren en büyük destekçisi olduğu, bölgede ilk silâhlı çeteyi de Amasya Metropoliti Germanos’un 1908 yılında Samsun’da kurduğu,

Mondros Mütarekesinden sonrada Pontus meselesinin Paris Barış Konferansı’nın gündemine sokularak konu ile ilgili diplomatik çabaların ağırlık merkezinin Avrupa’ya kaydığı ve nitekim 22 Haziran’da Lloyd George’un Venizelos’a Türkiye’ye Sevr’i askerî yoldan dayatma görevini vermesi üzerine Pontus meselesinin çetecilik ve askerî cephesinin ortaya çıktığı belirtilmiştir.

Müteakiben, Batı Anadolu’daki Yunan ilerlemesine paralel olarak başta Samsun olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesinde Pontus çetelerinin giderek ciddi bir tehdit arz etmesi üzerine, TBMM hükümetinin 1920 yılı başlarından itibaren ciddi tedbirler almaya başladığı ve 1923 yılının ilk aylarında Pontus çetelerinin isyanlarının tamamen bastırıldığı, Lozan Barış Anlaşması ile bölgede kalan Rumların mübadele ile Yunanistan’a göç ettiği ve böylece Yunanistan ve Patrikhane tarafından sahnelenen Pontus meselesinin, sahneleyenler tarafından istendiği şekilde sonuçlandırılamadığı vurgulanmıştır.

Lozan Anlaşması’ndan sonraki dönemde Yunanistan tarafından meselenin yeniden canlandırılmaya çalışıldığı ve bu kapsamda yapılan çalışmaların;

Yunanistan’da sözde “Pontus Soykırımı” iddialarının 1985 yılından itibaren ortaya atıldığı,

Yunanistan’ın yurt içi ve yurt dışında Pontus dernekleri kurdurduğu ve bu derneklerin faaliyetlerini koordine etmek maksadıyla da federasyonlar oluşturduğu,

Yunanistan’ın bu dernek ve federasyonlar vasıtasıyla periyodik olarak ülke içinde ve dışında uluslar arası “Pontus Helenizmi Kongreleri” düzenlediği,

Yunanistan’ın Pontus konusunu bir soykırım olayı olarak uluslar arası kuruluşlar nezdinde gündeme getirdiği,

Ermenilere uygulandığı iddia edilen soykırımın, günümüzdeki “Kürt Sorunu” ile paralellikler kurularak Türkiye’nin soykırımı tanıması ve tazminat ödemesi talep edilerek Türkiye’nin Pontus sözde soykırımını tanımadığı sürece AB’ne kabul edilmemesi için uluslar arası platformlarda propaganda yapıldığı ve sergiler düzenlendiği,

Tarihî ve ilmî gerçeklere rağmen, Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi millî politikası haline getiren Yunanistan’ın, 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkardığı, yasanın 24 Şubat 1994 tarihinde Yunan Parlamentosu’nda oybirliği ile kabul edilerek 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdiği,

Yunanistan’ın Doğu Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere, halen Anadolu’da gizli Hristiyanların yaşadığını iddia ettiği,

Yunanistan’ın Pontus dernekleri vasıtası ile turizm mevsimlerinde Doğu Karadeniz Bölgesine “Unutulmayan Kaybolan Vatanlara Gezi” adı altında periyodik geziler düzenleyerek olayı canlı tutmaya çalıştığı,

Yunanistan’ın Sovyetler Birliği’nin dağılmasına paralel olarak bu ülkeden göçmen olarak gelen Rumları, Batı Trakya’ya yerleştirerek, Türklerin yaşadığı bu bölgenin demografik yapısını tamamen bozmayı ve Türkleri asimile etmeyi amaçladığı,

Yunanistan Kültür Bakanı tarafından “Anavatanları Kurtarma Dünya Komitesi” adına bütün dünyada kart şeklinde dağıtılan haritada Türkiye’nin; Pontus, Kürdistan, Ermenistan vb. şeklinde parçalanmış olarak gösterildiği ve bu amaca ulaşmak için mücadele çağrısı yapıldığı belirtilmektedir.

Kitapta, konunun incelenmesini müteakip sonuç olarak; batılılarca Osmanlı döneminden beri sun’i problemler çıkararak yıpratmak, meşgul ederek zayıf düşürmek stratejisinin sürekli olarak kullanıldığı, bu stratejinin uygulanmasında da küçük devletlerin veya muhalif unsurların sürekli olarak kullanıldığı ve bunların başında da Yunanistan’ın geldiği, Pontus meselesinde de bu stratejinin çeşitli şekillerinin görüldüğü ifade edilerek alınması gereken tedbirler ve uygulanması gereken politikalar olarak;

Türkiye’nin Yunanistan’ın iddiaları karşısında sürekli savunmada kaldığı, bunun yerine Yunanistan’ın Türklere yaptıklarının araştırılarak karşı iddialarda bulunulması gerektiği ve bu kapsamda;

Girit’te, Rodos’ta, bütün Yunanistan’da, Ege bölgesinde katledilen Türklerin sayısının çıkarılmasının,

Aynı bölgede Yunanlıların tahrip ettikleri tüm tarihî eserlerin bir envanterinin çıkarılarak UNESCO’ya müracaat edilmesi, en azından ayakta kalabilen Türk eserlerinin korumaya alınmasının istenmesinin,

“Kaybolan Vatanlara Turistik Gezi” gibi adlarla yapılan gezilere müsaade edilmemesi, aynı şekilde Yunanistan’a, Girit’e benzer gayelerle geziler tertip edilmesinin,

Yunanistan’ın kurduğu derneklere benzer dernekler kurulması ve desteklenmesinin,

Kendi davalarımızı açıkça anlatan, delillere dayanan doküman hazırlanması, bunların tanıtılması ve yayınlanmasının sağlanmasının,

Türk ve yabancı akademisyenlere kendi tezlerimizi ispatlayacak ve aydınlatacak konularda çalışmalar yaptırmak için teşebbüslerde bulunulmasının,

Bu ve benzeri olaylar karşısında millî başarının sağlanabilmesi için Türk Dış politikasının daha ileriye dönük, uzun vadeli, reaksiyoner olmaktan ziyade daha dinamik ve inisiyatifi ele alacak bir politika olmasının gerektiği vurgulanmıştır.

Pontus meselesi ve Yunanistan’ın konu ile ilgili politikasının tarihi akışı içerisinde ele alınarak geçmişteki ve günümüzdeki mevcut durumun ortaya konarak alınması gereken tedbirler ve izlenmesi gereken politikaların belirtildiği kitabın incelenmesinin konu ile ilgili geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki gelişmeleri kıymetlendirmemize ışık tutacağı değerlendirilmektedir.