PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Damar kılavuzu



Editor
12-04-2010, 04:04
_________________________________________



Karotis atar damarı hastalıkları



_________________________________________



Karotis atar damarları beyne kan taşıyan ana damarlardır. Bu damarlarda da zamanla ateroskleroza/kireçlenmeye bağlı plaklar ve darlıklar oluşabilir. Plak oluşumuna bağlı olarak strok(inme veya felç) gelişebilir.İnme ölümlere, kol ve bacaklarda felçlere veya güç kayıplarına, konuşö,ma bozukluklarına ve yutma güçlüklerine neden olabilir. İnme ölüm sebebleri arasında 3. sıradadır ve her yıl ülkelerin sağlık harcamalarında önemli bir yer tutar. Bunun için inme geçirmeden önlem alınmalıdır. Çünkü inme geçirdikten sonra yapabileceğpimiz tedaviler sınırlıdır.Bununla beraber inme öncesi alınacak birçok önlem bulunmaktadır.



_________________________________________



Strok(İnme)



_________________________________________



İnme, beynin damarlarında oluşan patolojiye bağlı olarak zarar görmesidir. İnme oluşum mekanizmasına göre ikiye ayrılabilir;



_________________________________________



Kanamya bağlı gelişenler



_________________________________________



Hipertansiyona bağlı olarak veya beynin içindeki küçük damarlarda oluşan baloncukların kanamasına bağlı olarak gelişir. İnmelerin % 20'sini oluşturur.



_________________________________________



Beynin kanlanmasının bozulmasına bağlı olarak gelişenler



_________________________________________



_________________________________________



Strok için uyarıcı belirtiler



_________________________________________



-Elde, kolda ve bacaklarda ani gelişen güçsüzlük

-Konuşmanın anlamsızlaşması veya peltekleşmesi

-Geçici veya kalıcı görme kayıpları

-Şiddetli bağağrısı



_________________________________________



Kimler risk altındadır?



_________________________________________



Aşağıdaki risk faktörlerini taşıyan hastalar risk altındadır;



-Ateroskleroz, hipertansiyon

-Şeker hastaları

-Yüksek kolestrol seviyeleri

-Sigara kullananlar

-Daha önce inme geçirenler

-Ailesinde inme öyküsü bulunanlar

-Ritm problemi olanlar(Atrial fibrilasyon)

-Koroner ve periferik bypass ameliyatı olanlar



_________________________________________



Nasıl korunabiliriz?



_________________________________________



-Sigarayı bırakmalıyız.

-Kan basıncını kontrol altına almalıyız.

-Düzenli egzersiz yapmalıyız.

-Kan kolesterolümüzü kontrol altına almalıyız.



_________________________________________



Nasıl teşhis edilir?



_________________________________________



Yakınmalar ve hasta öyküsü muayene sırasında boyun damarlarında üfürüm duyulması dupleks sonografi tetkikleri digital bilgisayarlı anjiyo, manyetik resonans görüntüleme teknikleri veya direkt damarın görüntülenmesi ile tanı konulur.



_________________________________________



Nasıl tedavi edlir?



_________________________________________



Karotis damarlarında saptanan hastalığpın şekliner ve derecesine göre kan akışkanlığını sağlayan ilaçlarla tedavi ve/veya cerrahi tedavi kararı alınır. Cerrahi tedavide genellikle darlık oluşturan damarın açılıp oluşmuş plakların çıkarılması gerekirse yama konulması yöntemi uygulanır.



_________________________________________



Aort hastalıkları



_________________________________________



Anevrizma



_________________________________________



Anevrizma en sık torasik ve abdominal aortada görülür. Aort damarı kalpten diğer organlara, kollara ve bacaklara kan taşır. Abdominal aort anevrizmalasrı aort duvarının giderek zayıflaması sonucu aortun karın içindeki kısmının genişleyerek balonlaşması sonucu oluşur. Anevrizma giderek büyür ve eğer tanı konulup tedavi edilmezse, damar yırtılması ve kanama nedeniyle ölüme kadar giden sonuçlar doğurabilir. Eğer erken dönemde tanı konulursa tedavisi kolayca yapılabilir. Cerrahi olarak suni damarlarla onarılabileceği gibi yeni bir yöntem olaraqk kasıktan damar içine yerleştirilebilen özel suni damarlarla da tedavi edilebilir.



_________________________________________



Risk Faktörleri



_________________________________________



-60 yaş ve üzeri olmak

-Ailesinde anevrizma öyküsünün olması

-Sigara

-Hipertansiyon



_________________________________________



Akut atar damar tıkanıkları



_________________________________________



Nedenleri;



-Kronik arter hastalıkları

-Pıhtılaşmanın arttığı durumlar(protein C, protein S eksikliği)

-Kateter uygulamaları, injeksiyonları

-Kalbe ait nedenler (miyokard infarktüsü, kapak hastalıkları, ritm bozuklukları, kalp kaynakları tümörler)

Ani atar damar tıkanıkları ne gibi yakınmalar oluşturur?

-Etkilenen damarın beslediği bölgeye göre;

Ağrı,

Solukluk,

Soğukluk,

Hissizlik, his azalması,

Felç



Eğer erken tanı konulup tedavi edilmezse ekstremite (kol veya bacak) kayıplarına neden olabilirler. Tanısı için doppler ultrasonografi, MR angiografi ve angiografi tetkikleri yapılabilir.



_________________________________________



Buerger hastalığı



_________________________________________



Buerger hastalığı sigara ile ilişkili olan ve genellikle bacaklarda ve kollarda atar damar, toplar damarları ve sinirlerini tutangenmetik yatkınlık gösteren inflamatuar bir hastalıktır.



_________________________________________



Hastaların yakınmaları nelerdir?



_________________________________________



-His azalması, soğukluk, siyanoz(morarma)

-Gangren, ülser

-Klodikasyo(kesikli topallama)

-İstirahat ağrısı

-Tromboflebit



_________________________________________



Hastalarda sıklıkla görülen etken ve bulgular nelerdir?



_________________________________________



-Sigara öyküsü hemen hepsinde vardır.

-50 yaş altında görülür.

-Popliteal arterin(dizardı atar damar) altında tıkayıcı hastalığı

-Üst ekstremite tutulumu

-Sigara dışında ateroskleroza ait risk faktörlerinin olmaması

Tanı diğer damar hastalıklarında olduğu gibi doppler ultrasonografi ve angiografi ile konur. Biyopsi ile de tanının desteklenmesi yoluna gidilebilir.



_________________________________________



Varis nedir?



_________________________________________



Vücudumuzda iki farklı damar sistemi mevcuttur. Bunlar kalpten kanı vücuda götüren atar damarlar ve vücutta kullanılan oksijeni ve besleme niteliği azalmış kanı kalbe geri getiren toplar damarlardır. Atar damarlar oksijen ve besin içeren kanı dokulara ileterek onların beslenmesini ve oksijenlenmesini sağlarlar. Toplar damarlar ise bu kanı kalbe geri getirirler. Atar damarlar kalbin kasılması ile oluşan basınçla kanı dağıtırken toplar damarlar kan akışının kalbe doğru tek yönlü olmasını sağlayan kapakçıkları, yardımıyla ve çevresinde bulunan kasların uyguladığı basınçla kanı kalbe geri taşırlar. Günlük hayatımızda dururken, otururken ve yürürken bacak damarlarımızdaki kan yer çekimine karşı ve yukarı doğru akmak zorundadır. Damar yapısı bozulduğunda yani kapakçıkların fonksiyonu ve kas pompasında bir yetersizlik olduğunda kan bacak damarlarında göllenir buna bağlı olarak varisler oluşur. Eğer önlem alınmazsa bacak ülserleri ve tedavisi güç yara enfeksiyonları gelişir.



_________________________________________



Varis ve/veya toplar damarlarında (venöz) yetmezlik olan hastaların yakınmaları nelerdir?



_________________________________________



-Ayak altında karıncalanmalar

-Uzun süreli ayakta kalmaya bağlı oluşan ağrılarü

-Gece krampları

-Genişlemiş toplar damarların (varis) gözle görülmesi

-Kaşıntı

-Yanma

-İleri dönemlerde özellikle ayak bileği iç kısımlarında oluşan ve zor iyileşen yaralar.



_________________________________________



Varis oluşumunun nedenleri nelerdir?



_________________________________________



-Genetik:Anne veya babadan birinde varis olması %40-50, ikisinde de olması %90'lara varan risk artışı getirir.

-Damar duvarlarının yapısının bozulması(damar duvarlarında sklerozis)

-Cinsiyet

-Hamilelik(hormonlardaki değişiklik ve rahimin büyümesine bağlı bacak damarlarının karın içindeki kısmına oluştırduğu bası ve hareketsizlik)

-Yaşlılık(kaslarda gelişen zayıflık hareketsizlik ve damar yapısında bozulma)

-Oturarak çalışma(kass pompasındaki yetersizlik)



_________________________________________



Varis veya venöz yetmezlikten korunmak için alınacak önlemler nelerdir?



_________________________________________



-Ayak kaslarını çalıştıracak sporlar yapmak

-Düzenli yürüyüşler(bacaklardaki kan pompasını çalıştırmak)

-Ayaklarımızı kalbimizden daha üst seviyede dinlendirmek

-Aşırı sıcaktan sakınmak

-Fazla kilo almamak ve fazla kilolardan kurtulmak

-Varis çorapları kullanmak







Atardamar duvarinin sertleserek esnekligini yitirmesiyle olusan ve daha çok erkeklerde görülen bir hastaliktir. Arteriyosklerozun sözdük anlami atardamar sertlesmesidir. Ateroskleroz ise atardamar duvarinda belli bir alanin ezilerek esnekligini yitirmesi ve sertlesmesidir.





Nasil Bir Hastaliktir?



Arteriyoskleroz bütün kalp enfarktüsü, beyin trombozu ve beyin kanamasi olgularinin baslica nedenidir. Ayrica bacak kangrenlerinin büyük bir bölümü de arteriyoskleroz kaynaklidir. Arteriyoskleroz, klinik tablo olarak ortaya çiktigi bu gibi durumlar disinda, genellikle özgün belirti vermeyen bir hastaliktir. Birçok varsayim ileri sürülmesine karsin hastaligin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle hastaligin orta ve büyük atardamarlarda yaptigi lezyonlarla tanimlanmasi egilimi güç kazanmaktadir. Arteriyoskleroz en çok orta ve büyük atardamarlarda görülür.

Olagan durumunda esnek olan atar-damar duvarlari, damardan geçen kan miktarina göre genisler ya da daralir. Atardamarlar bu özellikleriyle dolasimdaki kan miktarini düzenlerler. Arteriyosklerozda, atardamar duvarindaki esnek yapilar çok sert olan bagdokusu tarafindan kaplanir ve esneklik yok olur. Damar duvarinin sertlesmesini, duvardan damar içine dogru büyüyen olusumlar ya da aterom plaklari izler. Ozellilde aterom plaklarinin gelisimi sonucunda damar boslugunun çapi daralir ve geçen kan miktari azalir. Aterom plaklari üzerinde kan pihtilarinin daha kolay olusmasi, daralmayi artirarak damarin tikanmasina neden olur.



-Hastaligin Nedenleri

Arteriyosklerozun olusum süreci ile ilgili birçok varsayim ileri sürülmüstür. Klinik ve deneysel yerlerle desteklenen ancak henüz geçerlilikleri kamtlanmamis iki varsayim önemlidir. Ilk varsayim, arteriyosklerozun olusumundan yaglari sorumlu tutar. Atardamar duvari içten disa dogru iç, orta ve dis olmak üzere üç katmandan olusur. Iç katman bir kat hücre, yani endotel ile onun altinda yer alan elastik bagdokusundan olusur. Orta katmanda daha çok kasdokusu egemendir. Dis katman ise bagdokusu yapisindadir. Yapi olarak bazi açilardan trigliserit, fosfolipit ve lipoproteine benzeyen yaglar damardaki kanin basinciyla atardamar duvarinin iç katmanlanna dogru itilir. Bu yaglar olagan kosullarda atardamar duvarini asarak lenf dolasimina katilirlar. Ama kan dolasimmdaki yaglarin çok fazla, yag moleküllerinin büyük olmasi ve atardamar duvarinin esnekligini yitirmesi durumunda yaglar atardamar duvarinin iç ve orta katmanlarinda sikisip kalirlar. Atar-damar duvarindaki enzimler yag moleküllerini parçalayarak arteriyoskleroz olusumundan daha az önem tasiyan kolesterol, yag asitleri ve baska maddelerin açiga çikmasini saglar. Serbest kalan bu maddeler atardamar duvarini tahris eder. Damar duvari bu uyariya iltihabi bir tepki ile yanit verir. Iltihap sonucu gelisen sert bagdokusu damar duvarini sertlestirir. Bu süreç sirasinda yikima ugrayan atardamar duvarinda, kolayca parçalanabilen yeni kilcal damar-lar belirir. Bu da, iltihaplanmanin daha da artmasina yol açar.

Yaglarin sürekli olarak birikmesi ve atardamar duvarinin belirli noktalarda kalinlasmasi, damar duvarinin içeriye dogru katlanarak aterom plaklarinin olusmasina neden olur. Aterom plaklari parçalanabilir, ülserlesebilir ya da içeriginin bir kismini damara birakabilir (ateromun ezilerek peltelesmesi). Özellikle ülserlesme durumunda, dolasimdaki trombositlerin plak üzerinde birikmesiyle pihtilasma süreci baslar. Bu, daha ileride pihti olusumuna ve damar tikanmasina yol açacaktir. Pihtidan kopan parçalar kan dolasimiyla tasinarak daha küçük çaptaki atardamarlari tikarlar ve ciddi sonuçlara neden olabilirler.

Ikinci varsayima göre, buraya kadar sözü edilen olaylari baslatan süreç farklidir. Arteriyoskleroz olusumunda bozuklugu baslatan etmen, atardamar duyanmn iç katmanmdaki bir lezyona bagli pihtilasmadir. Baska bir deyisle, iç katmandaki küçük bir lezyon burada trombositlerin birikmesine ve hastalik zincirini baslatan olagandisi pihtilasmaya neden olur. Bu durumda yaglarin damar duvarina girerek yerlesmesi nicel açidan önemli görülse de, ikincil bir etkendir.





-Hastaligin Belirtileri



Arteriyosklerozun özgün belirtileri olmadigi vurgulanmisti. Belirtiler ancak damar lezyonlan belirginlestikten sonra ortaya çikar. Arteriyoskleroz lezyonlan olan hastalann yalniz yüzde 5- l0'unda klinik belirtiler gözlenir. Hastaliga bu nedenle "aysberg hastaligi" da denir. Daha çok büyük damarlann iki dala aynldigi noktalarda yerlesir.

Japonlar'da, Yemenliler'de ve Jamaikalilar'da arteriyoskleroz kalbe oranla beyinde daha çok görülmektedir. Arteriyoskleroz belirti verdiginde, belirtiler lezyonun yeri ile iliskilidir. Bunun nedeni dokulara yeterli oksijen iletilememesi ve söz konusu bölgedeki kan dolasiminin engellenmesidir.

Yerlesimin beyinde oldugu durumlarda görme ve konusma bozukluklan,ilerleyici bellek yitimi, anlik bilinç yitimleri, yer ve zaman kavramlannin bozulmasi, kol ya da bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayiflamasi ve son olarak da beyin trombozu gelisir.

Hastalik kalbi tutarsa kalp kasinin kasilma gücü, gelen oksijenin yetersizligi nedeniyle zayiflar. Kalpte ek atimlar (ekstrasistol), kalp atislarinin nöbet halinde hizlanmasi (paroksismal tasikardi) ve kulakçigin hizli kasilmasi (flater) gibi ritim bozukluklari görülür. Koroner damar lezyonlanna, spazma yol açan refleksler de eklenirse anjinaya benzer gögüs agrilari belirir. Son asamada ise miyokart enfarktüsü gelisir.

Arteriyoskleroz bacak damarlarini tutarsa yürüme sirasinda kramp agrilari, deride kalinlasma ve rengin koyulasmasi, bacaklarda isi düsmesi ve zamanla kangren gelisir.

Son olarak, böbrek atardamarlarmnin tutuldugu olgularda kan basinci yükselmesi ve böbrek islevlerinde hafif bozukluklar görülür. Böbregin küçük damarlannin da tutulmasi ile durum daha tehlikeli olabilir.



-Yas ve cinsiyetin etkisi



Arteriyoskleroz eriskin erkeklerde daha yaygindir. Orta yas düzeyinde, erkeklerde kadinlardan daha sik görüldügü uzun süredir bilinmektedir. Menopoz sonrasmda iki cins arasmdaki fark ortadan kalkar. Kadinlarda, östrojenin ve öteki esey hormonlarinin arteriyoskleroza karsi koruyucu rolü oldugu düsünülmektedir.

Arteriyosklerozun orta yasli eriskinlerde daha yaygin olmasi gençlerde görülmeyecegi anlamina gelmez. Kore Savasi'nda ölen askerlerde yapilan otopsi incelemelerinin sonuçlanna göre, arteriyoskleroz lezyonlan bu yas grubunda da oldukça yaygmdir.

Bazi kisilerde arteriyosklerozun dogumdan hemen sonra gelismeye basladigi yolunda görüsler vardir. ABD'de 35 yasinda arteriyoskleroz kaynakli hastaliklardan ölenlerde yapilan arastirmalarda, hiçbir belirti vermedigi anlasilan koroner lezyonlanna rastlanmistir.



Kolesterol ile iliskisi



Kolesterolün arteriyoskleroz olusumundaki etkisi önemli bir tartisma konusudur. Birkaç yil önce neredeyse kolesterol ile arteriyoskleroz özdeslestinlmisti. Daha sonra önemini belki de gereginden çok yitiren kolesterol, günümüzde yeniden ele alinarak gerçek boyutlarda degerlendirilmeye çalisiliyor. Bu konuda birçok deneysel veri vardir. Deney hayvanlanna yag bakimindan zengin bir beslenme rejimi uygulaninca, kan kolesterol düzeyi yükselir. Bu da, arteriyoskleroz lezyonlanna yol açar. Gerçekten de, arteriyoskleroz görülmeyen toplumlarda yagsiz beslenme aliskanliklari yaygindir. Bol yagli besinler tüketen toplumlarda ise bu hastalik oldukça sik görülür. Amerika'ya yerlesmis Yahudi ve Japonlar'da arteriyoskleroz sikligi Amerikalilar'la esdegerdedir. Bundan da anlasilacagi gibi, hastalikta irk etkeninden çok yasam ve beslenme aliskanlildarinin önemi vardir.

Seker hastaligi, böbrek hastaligi ve ksantomatoz (nadir dogumsal bir hastalik) gibi kanda yag düzeyinin yüksek oldugu hastaliklara yakalananlarda arteriyoskleroz yaygindir. Ote yandan miyebm gibi kanm yag düzeyinin düsük oldugu hastaliklarda arteriyosklerozun görülme orani düser. Ozetle, beslemne denetiminin arteriyosklerozdan korunma-da en iyi yöntem oldugu söylenebilir.



Hipertansiyon ile iliskisi



Yüksek tansiyon (kan basinci yüksekligi) kuskusuz arteriyosklerozu ilerleten bir etkendir. Daha önce de belirtildigi gibi Japon ve Yemenliler'de arteriyoskleroz az görülür. Ama bu kisilerin yüksek tansiyonu varsa arteriyoskleroz görülme sikligi önemli ölçüde artmaktadir.

Yüksek tansiyon atardamar duvannda daha çok kolesterol birikmesine neden olur. Daha önce deginildigi gibi kolesterolün zedeleyici etkisi ile ortaya çikan iltihabi tepki olasi bir arteriyoskleroz nedenidir. Süreç burada tamamlanmaz. Atardamar duvarinda da kolesterol üretimi olmasi asin kolesterol birikimine yol açar. Böylece, yüksek tansiyonun yalniz arteriyosklerozu artirmadigi, ayni zamanda arteriyosklerozun gelisimine neden oldugu söylenebilir.

Arastirma sonuçlanna göre, atardamar duvanndaki kolesterol miktan, besinlerle alinan ya da kanda bulunan kolesterol miktarindan çok, yüksek tansi

yonla ilgilidir. Gerçekten de yüksek tansiyonla arteriyosklerozun birlikte görülmesi, damar hastaliklan tehlikesini çok yükseltir. Aynca arteriyosklerozun büyük damarlann esneldigini azaltarak, kan basincini yükselttigi de hatirlanmalidir.

Sismanlik ve seker hastaliginda yaglarla ilgili bozukluklar önem kazanir ve atardamarlan etkiler. Atardamar duvannda yaglar daha kolay birikir ve arteriyoskleroza giden yol açilmis olur. Arteriyoskleroz olusumunda önemli rol oynayan öteki etkenler sigara aliskanligi ve hareketsiz yasamdir.



Hastaligin Tedavisi



Arteriyosklerozun nedenleri bilinmediginden, bu hastaliga özgü tedavi yöntemleri uygulamak olanaksizdir. Hastalann belli bir beslenme programi izlemeleri gene de önemlidir.

Arteriyoskleroz olusumunu açiklayan kuramlar arasmda en geçerli olani hastalikla yaglar arasinda iliski kuran yaklasimdir. Bu yaklasimi destekleyen birçok veri vardir: Asin yagli besinler verilen deney hayvanlannda mutlaka arteriyoskleroz gelismektedir. Degisik çevrelerde yasayan ayni irktan bireyler, beslenme aliskanliklarinda yag bakimmdan zengin besinler çogunluktaysa genellikle arteriyoskleroza yakalanirlar. Seker hastaligi ve hipotiroidizm (tiroit salgisi yetersizligi) gibi kanda yag düzeyini yükselten hastaliklar arteriyosklerozu hazirlayici etki yapar. Incelenen bütün kosullar, yaglarm arteriyoskleroz olusumunda önemli bir etkisi oldugunu gösterir. Ama bu etkinin bütün boyutlan gene de açiklikla bilinmemektedir.Ilk iki veriden çikarilabilecek sonuç, besinlerle alman yaglarin arteriyoskleroz olusumunda belirleyici oldugudur. Arastirmacilar bu konuda dikkatlerini iki yag bilesiginde yogunlastinr: Yag asitleri ve kolesterol.Arteriyoskleroz tedavisine, hastalik klinik belirtiler vermeden önce baslamak gerekir. Tedavide beslenme aliskanliklan yeniden düzenlenir; pihtilasma önleyici ve pihti çözücü (fibrinolitik) ilaçlar, aynca lipoprotein miktanni azaltarak kolesterol sentezini ve tasinmasmi önleyen ilaçlar kullanilir.

Arteriyosklerozda cerrahi tedavi de uygulanabilir. Koroner damar ya da büyük atardamarlann arteriyoskleroz sonucunda tikandigi olgularda cerrahi girisime basvurulabilir. Günümüzde koroner baypas ameliyati ya da tikanan damarin vücuttan alman bir baska damar parçasiyla degistirilmesi gibi uygulamalar yapilmaktadir.







Hipertansiyon, kan basincinin normal kabul edilen degerlerin üzerine çikmasi ve sebat etmesidir. Genellikle arteriol denen küçük kan damarlarinin daralmasi sonucu kanin damar duvarina daha fazla basinç yapmasiyla ortaya çikar. Bu daralan damarlardan kani geçirebilmek için kalp daha çok çalisir ve sonuçta kalp yetmezligine kadar varan problemler ortaya çikar. Ayrica yüksek tansiyon böbrek, beyin ve göz damarlarinda hasarlara yol açarak bu organlarda kanama ve bozukluklara da yol açabilir.



Kan basinci iki terimle ifade edilir: Sistolik (büyük tansiyon) ve diastolik (küçük tansiyon). Sistolik tansiyon kalbin vücuda kani pompaladigi -yani kasildigi- anki damar duvarina kanin uyguladigi basinci ifade ederken, diastolik tansiyon kalbin gevsedigi anda damar duvarina uygulanan basinci ifade eder. Sistolik basincin normali 130 mmHg ve alti, diastolik basincin normali ise 85 mmHg ve altidir. 140/90 mmHg degerinin üstü ise Hipertansiyon sayilir ve sebat etmesi durumunda tedaviyi gerektirir. (Tabloya bakiniz)



Büyük kan basinci (büyük tansiyon) kaç olursa olsun, küçük kan basinci (küçük tansiyon) 90 mmHg ya da daha yük****e sistemik yüksek tansiyon söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir. Son istatistiklere göre normalin üst sinirina yakin küçük kan basincinin (85-89 mmHg) bile bir risk etkeni oldugu anlasilmaktadir.



Küçük (diyastolik) tansiyonun yüksek olmadigi, yani 90 mmHg'nin altinda kaldigi, yalniz büyük (sistolik) tansiyonun yükseldigi durumlarda sistolik yüksek tansiyon söz konusudur. 70 yasin altindaki kisilerde küçük tansiyon 90 mmHg'nin altinda kalirken büyük tansiyon 160 mmHg ve daha yük****e tedavi edilmesi gerekir. 70 yasin üzerinde tedaviyi baslatacak büyük tansiyon degeri 170 mmHg ve daha üstüdür.



Hipertiroidizm, aort kapak yetmezligi ve atar-toplar damar baglantilarinda büyük tansiyon yüksek olmasina karsin ilaç tedavisi gerekmez. Bu durumlarda asil hastalik tedavi edilmelidir.



Yüksek tansiyon günümüzde hala beyin damarlarindaki tikaniklik ve kanamalar açisindan baslica risk faktörüdür. Ayrica, kolesterol ve sigara aliskanliginin yani sira miyokart enfarktüsünün baslica nedenleri arasinda yer alir; kalp ve dolasim yetmezligi olan kisilerin yüzde 75'inde bu hastaliklara neden oldugu bildirilmistir. Ayrica tansiyon yükselmesinin damar duvarinda kalinlasma gibi belirgin degisikliklere yol açarak tikayici damar hastaliklari, anevrizmalar ve böbrek yetmezligi gibi bir dizi doku bozukluklarina neden oldugu kanitlanmistir.



Son 35 yil içinde yüksek tansiyonun ilaçla tedavisinde dev adimlar atilmis olmasina karsin, yukarida belirtilen olgular güncelliklerini korumaktadir. Günümüzde fazla yan etkisi olmayan, buna karsilik son derece etkili ilaçlar vardir. Son yillarda bu tedaviler sonucunda kan basincinin düsürülmesiyle kalp ve damar hastaliklarina yakalanma ve bu hastaliklardan ölme oraninin belirgin ölçüde azaldigi kanitlanmistir. Bu tedavilerin yüksek tansiyonlu hastalarin tedaviden sonraki yasamlari üzerindeki etkileri incelenmis ve özellikle felç, kalp ve dolasim yetmezligi ile böbrek yetmezliginin ortaya çikma sikliginin azaldigi, buna karsilik, söz konusu ilaçlarin yüksek tansiyonlu hastada miyokart enfarktüsü yada anjina pektoris gibi kalp kasinin yeterince kanlanamamasina bagli hastaliklarin önüne geçilmesinde daha az yararli olduklari belirlenmistir.

Hipertansiyon tanisi nasil konur?

Tani konmasi için kan basinci; hasta yaklasik 20 dakika direndikten sonra teknigine uygun ölçülmeli ve birbirinden farkli zamanlarda yapilan üç ari ölçümde de kan basinci yüksek çikmalidir.

Kan basinci ölçümlerinde pek çok kisitlama ve hata olasiligi vardir. Bunlarin basinda hastanin muayeneye ve hekime olan tepkisi gelir. Burada tansiyon heyecan nedeniyle tepkisel olarak yükseldigi halde, kisiye yanlislikla yüksek tansiyon tanisi konur.



Son yillarda bu yanlisliklardan kaçinmak için günlük etkinlikleri engellemeden kan basincinin otamatik olarak kaydedilmesini saglayan birçok teknik gelistirilmis ve uygulanmaya baslamistir. Böylece elde edilen 24 saatlik tansiyon degerleri, yüksek tansiyon organlarda yol açtigi zararlari tansiyon aleti ile elde edilen degerlerin ortaya koymadigi kadar belirgin olarak sergiler. Bununla birlikte, kan basincinin dinamik olarak monitörle izlenmesinin tani açisindan üstün olduguna iliskin bir kanit elde edilememistir. Bu nedenle bu yöntem yalniz bazi seçilmis yüksek tansiyon olgulariyla sinirli kalacak biçimde uygulanmaktadir; bunlar kan basinci sik sik degisen hastalar, yüksek tansiyon ile organlardaki örselenme arasinda baglantinin tam kurulamadigi olgular, sik sik tansiyonu yükselenler ile tedavi sonuçlarinin degerlendirilmesi istenen olgulardir.



Olgularin büyük bir bölümünde dikkatli bir ölçümle yüksek tansiyon tehlikesi olup olmadigi belirlenebilir; gerekirse hasta kan basincini evde kendi kendine de ölçebilir.



Ikincil yüksek tansiyonun nedenlerini saptayabilmek için genel bir muayene yapilmasi önemlidir. Özellikle kol ve bacak atardamar nabizlarinin kolayca alinip alinamamasi, atardamarlardaki nabiz vurus siddetinin birbirinden farkli olup olmamasi, böbrek atardamarinin karindan stetostopla iyiye dinlenmesi gereklidir. Ayrica idrar tahlili yapilir ve kanda üre, ürik asit , kreatinin, sodyum ve potasyum gibi elektrolitlerin düzeyi belirlenir.



Kan basinci normal seyreden kisiler (130/85'in alti) iki yilda bir, sinirda olanlar (130/89) ise en az yilda bir check-up yaptirmalidirlar.



Tansiyon ölçümleri mutlaka bir saglik personeli tarafindan yapilmalidir. Elektronik ölçüm cihazlari yerine basinçli ve klasik kola sarilan mansonu olan ve steteskop yardimiyla ölçümler yapilmalidir.





Hipertansiyonun belirtileri nelerdir?

Hipertansiyon çogu zaman belirti vermez. Bu sebeple dikkatli olmakta ve belli araliklarla ölçüm yaptirmakta fayda vardir. Özellikle ailesinde hipertansiyon hikayesi olanlar, 40 yasindan yaslilar, sisman kisiler, seker hastalari ve gebelerin daha sik araliklarla ölçüm yaptirmalari çok faydali olur.



Zaman zaman ense kökünde siddetli zonklayici tarzda bas agrisi, bulanti-kusma, burun kanamasi, uyusukluk, yorgunluk, endise, tatliya düskünlük, kulak çinlamasi, bulanik görme, fazla idrar çikarma gibi belirtiler hipertansiyon belirtisi olabilir. Bu sikayetleri olan kisiler tansiyon ölçümü yaptirmalidirlar.

Hipertansiyonun sebebi nedir?

Hipertansiyonun tek bir sebebi yoktur.

Olusum mekanizmasi bakimindan iki tür yüksek tansiyon vardir: Birincil (ya da esansiyel) ve ikincil. Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, hastaligin olusumunda kalitim, ruhsal açidan çabuk etkilenen heyecanli kisilik, sismanlik gibi bazi etkenler saptanmistir. Ikincil yüksek tansiyon asagidaki hastaliklardan sonra ortaya çikabilir: Böbrek dokusu ve böbrek atardamarlarinda yerlesen hastaliklar (akut ve kronik böbrek iltihabi, polikistik böbrek), böbreküstü bezinin kabuk bölümündeki hastalik nedeniyle kortizon ya da aldesteron hormonlarinin fazla salgilanmasi sonucu görülen Cushing hastaligi ve Crohn hastaligi, böbreküstü bezinin iç kisminin (medulla) tümörü (feokromositom), aortun kalpten çiktigi bölgedeki darligi, kafa içi basincinin artmasi.



Yüksek tansiyonla basinç reaksiyonu arasindaki ayrimin da yapilmasi gerekir. Yüksek tansiyon terimi kan basincinin sürekli olarak bazi sinirlarin üzerinde kaldigini belirtirken, basinç reaksiyonu tansiyonun heyecanlanma ya da kan içine ilaç siringa edilmesi gibi bir uyaran nedeniyle geçici olarak yükselmesidir. Yükselmeye yol açan uyaranin etkisi kaybolunca tansiyon normale döner.

Hipertansiyon vücuda nasil zarar verir?

Bir kimsede arteriyol denen küçük kan damarlari herhangi bir sebeple daraldigi zaman kalp daha kuvvetli kasilarak kanin basincini yükseltir ve daralmis damardan geçmesini saglar. Bu durum tedavi edilmez ve uzun süre devam ederse degisik organlarin kan damarlarinda bozukluklar olusmaya baslar. Kanama, dolasim bozukluklari ve fonksiyon bozukluklari görülebilir.



Hipertansiyonun zamanla vücutta yol açabilecegi bazi problemler sunlardir:

Arteriyoskleroz(Damar sertligi): Bu durum da sonuçta kalp krizi, felç gibi problemlere yol açar.

Kalp büyümesi: Sürekli yüksek basinçta kan pompalamak zorunda kalan kalbin kendi kaslari büyür ve kalinlasir, bir müddet sonra da kalp yetmezligi gelisir.

Kalp krizi

Böbrek hasari

Felç ve beyin kanamasi

Görme bozukluklari

Cinsel yetmezlik

Mental bozukluklar

Kimler Hipertansiyon riski altindadir?

Aslinda herkes. Ama bazilari daha fazla risk altindadir:

Menapoz dönemindeki kadinlar, yaslilar, sigara içenler, sismanlar, ailesinde hipertansiyon olanlar, yogun stress altinda olanlar, seker hastalari, alkol kullananlar, gebeler.

Hipertansiyon nasil tedavi edilir?

Belirti ve yakinmalarin az yada çok olmasina bakilmaksizin tüm yüksek tansiyonlulari tedavi etmek gerekip gerekmedigi tartismasi su çözüme baglanmistir: Küçük kan basinci 90 mmHg'nin (mm civa basinci) üstünde olan tüm hastalarin tansiyonu 85 mmHg düzeyinde tutulacak biçimde tedavi uygulanmalidir.



Ikincil yüksek tansiyonda tedavi öncelikle temelde yatan hastaligin tedavisine yöneliktir; birincil yüksek tansiyonla ve basinci normale inmesiyle sorun çözülemezse komplikasyonlarin tedavi edilmesi gerekir.

Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde genel önlemlerin yani sira ilaç tedavisi uygulanir. Genel önlemler kisaca sunlardir:



Beslenme - Bazi istatistikler sanayilesmis toplumlarda nüfusun yarisindan çogunun fazla kilolu oldugunu göstermektedir. Bu durum genellikle yüksek tansiyon, seker hastaligi ve damar sertligiyle birlikte görülür; öte yandan tek basina da kalp ve dolasim sistemi hastaliklari için bir risk faktörüdür. Bu nedenle yüksek tansiyonlu, sisman hastanin normal kilosuna getirilmesi büyük önem tasir. Hafif ya da orta derecede yüksek tansiyonlu hasta, çogu zaman yalnizca kilo vererek kan basincini normal degerlere düsürebilir. Verilen her kilo için diyastolik (küçük) kan basincinin 2-3 mmHg azaldigi saptanmistir.



Özellikle hayvansal kökenli doymus yaglar (tereyag, içyagi) az kullanilmalidir. Bu maddeler asiri miktarda alinirsa kandaki kolesterol düzeyi artar; buna bagli olarak yüksek tansiyon ve öteki kalp ve dolasim sistemi hastaliklari açisindan risk yükselir. Sebzeyle beslenen topluluklarda çok az kiside yüksek tansiyon görüldügü gözlenmistir.

Besinlerde asiri tuz alimi da engellenmelidir. Tuz kendi basina güçlü bir damar büzücüdür ve tansiyonu düzenleyen bazi sistemleri etkiler. Ama yapilan son arastirmalar tuz kisitlamasinin bütün birincil yüksek tansiyon durumlarinda ekili olmadigini göstermektedir. Sonuç olarak tuz kisitlamasina yanit veren ve vermeyen birincil yüksek tansiyon çesitlerinden söz edilebilir. Son zamanlarda dikkatlerin odaklastigi bir baska nokta ise potasyumdur. Potasyumca biraz zengin bir diyetin henüz tam olarak aydinlatilamamis mekanizmalarla tansiyonu düsürdügü gözlenmistir. Kahve de kan basincinda birkaç saat süren 5-20 mmHg'lik yükselmelere yol açtigindan kisitli miktarda alinmalidir. Asiri alkol alimi da zararli olabilir, asiri alkol alindiginda sempatik sinir sisteminin uyarilmasina bagli olarak uzun süreli yüksek tansiyon görülür.



Sonuçta, yüksek tansiyonlu hasta peynir ve öbür süt ürünleri de içinde olmak üzere çok az hayvansal yag ve tuz tüketmeli, bol meyve ve sebze yemelidir. Gerekenden çok kalori almamalidir.



Hareketsiz yasamla savas - Yüksek tansiyonlu kisiye önerilen yüzme, yürüyüs, jogging, bisiklet ve kayak gibi sporlar izotonik tiptedir. Izometrik egzersizler (agirlik kaldirma) önerilmez. Tansiyonu sürekli yüksek olan kisi, önerilen egzersizleri uygularsa, sistolik ve diyastolik kan basinciyla, kalp atim hizinin düstügünü görecektir.



Gevseme teknikleri - Sanayilesmis toplumlarda çok yüksek düzeyde olan ruhsal gerilim tansiyonun yükselmesine neden olabilir. Bu nedenle son yillarda tansiyonun düsmesinde yararli oldugu saptanan gevseme tekniklerinin kullanimi gündeme gelmistir.



Sigara dumanindan uzak durma - Tek bir sigaranin dumaninin tansiyonda 15-20 dakika süreyle ani ve birkaç mmHg'lik yükselmeye yol açtigi kanitlanmistir. Asiri sigara içen kisinin sürekli yüksek tansiyon tehlikesiyle ne ölçüde karsi karsiya kaldigi kolayca anlasilabilir.



Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde yalnizca deneyimler sonucunda seçilen bazi ilaçlar kullanilir. Sabit bir tedavi tablosu yeglenmemekle birlikte, kan basincini düzenleyen mekanizmalar hakkinda kazanilan bilgilerin yardimiyla degismeyen bir tedavi planinin uygulanmaya sokulabilecegi düsünülmektedir.



Kan basincini düzenleyen pek çok mekanizma olmasina karsin, en önemli ve uzun süreli etkiyi saglayan, damarlarin büzüsmesini ve dolasimdaki kanin hacmini düzenleyen sitemdir. Kan basinci kalbin damarlara pompaladigi kan miktari ile arteriyollerin (küçük atardamarlar) duvarlarindaki direncin bir ürünüdür. Bu düzenleme sisteminde, böbrekte ve böbreküstü bezinin kabuk bölümünde odaklasan iki merkez vardir. Bunlarin arasindaki dengenin bozulmasi iki farkli mekanizmayla yüksek tansiyona yol açar ve uygulanmasi gerekli tedavi her iki durumda farklidir. Bunlarin ayni anda etkili olmasi ise daha karmasik bir yüksek tansiyon biçimine neden olur. Yüksek tansiyon, vücutta asiri su ve sodyum tutulmasina bagli anormal bir sivi birikiminden kaynaklaniyorsa; tedavide idrar söktürücü ilaçlar kullanilir; yüksek tansiyon damar büzüsmesine bagliysa, bunu önlemeye, çözmeye yönelik ilaçlar öncelik kazanir. Ara biçimlerde ise her iki tür ilaç birden kullanilir.



Tansiyonun düsürülmesi gereken bazi özel durumlari da ele alalim:



Yüksek tansiyon ve yaslilar - Bir zamanlar yaslilarda dogal bir olgu olarak kabul edilmis olsa da, yüksek tansiyon damarlardaki yasliliga özgü degisiklikleri hizlandirir. Yaslilarda sürekli ve sabit yüksek tansiyonun etkilerinin en çok görüldügü organlar beyin, göz, kalp ve böbrektir. Damar sistemindeki degisikliklere bagli olarak bu organlarda islev bozuklugu görülür. Vücutta güç harcadiktan sonra ortaya çikan degisiklikleri degerlendirirken, tansiyonun ayni kosullarda saglikli kisilerde de yükseldigi unutulmamalidir. Yasli hastalarin tedavisinde amaç, sistolik kan basincinin 170 mmHg'nin, diyastolik kan basincinin ise 90 mmHg'nin altina düsürülmesidir. Yaslilarda tedavi, baska hastaliklarin da varligi nedeniyle gençlere göre daha zordur.



Ani tansiyon düsüsleri beyin dolasiminda zaten var olan yetmezligi kötülestirdiginden, bu durumun önlenmesi gerekir. Tedavinin asamali ve "yumusak" bir tansiyon düsürücüyle baslanip sürdürülmesi önerilir.



Yaslilarda yalnizca sistolik tansiyonun yükselmesi de sik görülür. Sistolik tansiyon yasla birlikte yükselir. Bu durum, aortun ve baslica atardamarlarin esnekliginin azalmasina ya da yok olmasina baglidir. Yaslilarda sistolik kan basinci 170 mmHg'nin üstünde, diyastolik basinç 90 mmHg'nin altinda ise baslangiçta olabildigince düsük dozda idrar söktürücülerle tedaviye baslamak gerekir.



Yüksek tansiyon ve seker hastaligi - Yüksek tansiyon seker hastalarinda, seker hastaligi olmayanlara oranla iki kat sik görülür. Eriskin tip seker hastaligi olanlarda yüksek tansiyonu açiklamak için bir çok varsayim ortaya atilmistir. Sismanlik her iki hastalikta da görülür. Seker hastalarinda tansiyonun kontrol altinda tutulmasi böbrekteki örselenmeyi yavaslatir ve hastaligin gidisini düzeltir.



Yüksek tansiyon ve gebelik - Gebelikte yüksek tansiyon tek basina ya da gebelik eklampsisi tablosunda vücutta sivi birikimiyle birlikte ortaya çikabilir. Bu durumun özellikle bebek için olumsuz sonuçlari olacagindan, tansiyonun dikkatle kontrol altinda tutulmasi gerekir.



Yüksek tansiyon ve çocukluk - Çocuklukta yüksek tansiyon oldukça ender görülür. Tansiyonun normal degerlerin disinda olmasi iç salgi hastaliklari, böbrek hastaliklarini ve aort damari darligini düsündürmelidir; ruhsal nedenler yada yanlis ölçüm gibi teknik nedenler de rol oynayabilir. Genellikle sorun kilo vermeyle düzelirse de, çocuklarda ve gençlerde görülen yüksek tansiyon olgularinin çok büyük bir bölümünde sorunun baska bir hastaliktan kaynaklandigi ve bu nedenle taniya yönelik bir arastirma özgül bir tedavi gerektigi unutulmamalidir.



Yüksek tansiyon ve böbrek yetmezligi - Böbrek hastaliginin agirlasmasini önlemek için tansiyonun denetim altinda tutulmasi gereklidir. Hekim tansiyonu düsürecek ilaçlari seçerken ve dozlarini ayarlarken dikkatli olmali ve böbrek islevleri üzerinde olumsuz etkisi olacak maddeleri kullanmaktan kaçinmalidir.

Hipertansiyondan korunmak mümkün mü?

Genellikle evet. Baska bir sebebe bagli (ikincil) hipertansiyondan korunma ve tedavi, altta yatan sebebin tespiti ve tedavisiyle mümkündür.



Yas, irk, cinsiyet, irsiyet gibi özelliklere bakmaksizin herkes için yüksek tansiyon önlemede altin kurallar sunlardir:



1- Ideal kilonuzu koruyun. Bu sebeple dengeli ve yeterli beslenmek esastir. Fazla kilonuz varsa mutlaka zayiflamalisiniz.

2- Fiziksel olarak daha hareketli olun. Bol bol yürüyün. Düzenli spor yapin. Asla hareketsiz ve hantal olmayin.

3- Sigara içmeyin. Içiyorsaniz mutlaka birakin.

4- Alkolden uzak durun. Alkole asla prim vermeyin.

5- Tuz ve Sodyumu az besinlerle beslenin.

6- Strese prim vermeyin, sakin olun.

7- Huzurlu ve mutlu bir ortamda yasamaya gayret edin.

8- Düzenli saglik kontrolleri yaptirin.





ANGINA PEKTORIS, GÖGÜS AGRISI, ANGINA, ANJIN DÖ PUATRIN

TANIM



Angina kalbin, yeterli oksijen alamadigini gösteren bir belirtidir. Bu durum, kalbi besleyen koroner damarlarin daralmasi ve/veya tikanmasindan ya da kalbin asiri çalismasindan kaynaklanir. Dolayisiyla kalbin normalden daha fazla oksijene ihtiyaci vardir. Angina pektoris kalp kasinin oksijen ihtiyaci ile kalbi besleyen damarlardaki kan akimi arasinda uyumsuzluk sonucu ortaya çikan agridir.



Angina pektoris terimi, tibbi olarak "gögüste sikisma, bogulma hissi" demektir. Genellikle gögsün orta kisminda baslayan baski, sikisma, yanma tarzinda bir agridir ve vücudun üst kisimlarina dogru yayilabilir. Kisi agriyi, "sanki gögsümün üstüne birisi oturmus" veya "gögsümü sanki mengene sikiyor" diye tanimlar. Bazi kisiler angina agrisini, sadece çene, omuz veya kol gibi kalpten uzak bölgelerde hisseder. Angina agrisi bazen, hazimsizlik hissiyle karisir. Çünkü ikisinde de yanma tarzinda bir agri vardir. Yemek borusu hastaliklarinaki agri da angina ile karisabilir.



Angina, ayni zamanda kalp krizi gibi yorumlanabilir. Kalp krizinde hissedilen agri ve angina agrisi birbirine çok benzer. Fakat angina agrisi 5 dakikadan fazla sürmez.

BELIRTI ve BULGULAR



• Yanma, sikisma, batma tarzinda keskin gögüs agrisi. Genellikle gögsün orta kisminda hissedilir fakat çene, omuz, sirt veya sol kol gibi bölgelerde de görülebilir. Agrinin yeri ve tarzi kisiden kisiye degisebilir.



• Yürüme, yokus-merdiven çikma gibi eforla gelen ve durup dinlenmekle birkaç dakika içinde geçen gögüs agrisi



• Efor disinda soguk hava, agir yemekler, sigara, ani öfke, heyecan gibi sebepler de agriyi baslatabilir.



• Agri sirasinda tansiyon yükselebilir.



• Halsizlik, terleme, nefes darligi, çarpinti, bulanti anginaya eslik edebilir.

NEDENLERI



Temel neden koroner kalp hastaligidir. Kalbi besleyen koroner damarlarda yag birikimi (ateroskleroz) sonucu tikanma meydana gelir ve kalp yeterince oksijen alamaz. Diger nedenler:



• Aort kapagi hastaliklari - aort yetmezligi



• Kalp ritim bozukluklari



• Yüksek kan basinci (hipertansiyon)



• Yüksek kolesterol veya yag bozukluklari



• ****bolizma artisina sebep olan hastaliklar (örn; tiroid bezinin asiri çalismasi, agir anemi)



• Sigara içmek, sismanlik

TESHIS YÖNTEMLERI ve LABORATUAR BULGULARI



Tam bir fizik muayene, çesitli test ve incelemeler yapilir



• EKG: Hastalirn dörtte birinde istirahat esnasinda çekilen kalp elektrosu normaldir.



• Egzersiz "stres" testi (eforlu elektro): Bir kardiyoloji uzmanina danisilarak, hekim tarafindan veya hekim gözetiminde yapilmalidir.



• Koroner anjiyo: Koroner damarlardaki tikanikligin yerini ve siddetini belirlemek amaciyla yapilir.



• Kan yaglari ölçümü Ayrica doktor gerek gördügünde radyoizotop taramalar (talyum 201) ve kalp ekokardiyografisi yapilabilir.

TEDAVI



Ilaç tedavisi uygulanir. Ancak beslenme seklindeki ve hayat tarzindaki radikal degisiklikler de tedavi programinin önemli parçalaridir. Eger angina sikayetiniz varsa; doktorunuz mutlaka dogru beslenmenizi, düzenli egzersiz yapmanizi, kilonuzu kontrol altina almanizi ve sigara içmemenizi önerecektir.



Angina tedavisinde kullanilan ilaçlar 3 ana grupta toplanabilir.

1. Nitratlar: Koroner damarlari genisletir ve kalp kasina daha fazla kan gitmesini saglarlar. Dil altinda eritilmek veya çignenmek suretiyle kullanilirlar.

2. Beta- blokerler: Kalp atimini ve kan basincini düsürerek kalbin oksijen tüketimini azaltirlar.

3. Kalsiyum kanal blokerleri: Koroner damar spazmini azaltirlar. Bazilari ayni zamanda kalp atim hizini da yavaslatir.



Yukaridaki ilaçlar haricinde, kanin pihtilasmasini azaltan ilaçlar (heparin) kullanilabilir. Ayni zamanda; doktorlarin büyük bir çogunlugu, angina sikayeti olan hastalarin önlem amaciyla günde bir tablet aspirin almasini önermektedir.



Bu ilaçlardan hiçbiri doktor kontrolü ve tavsiyesi disinda kullanilmamalidir. Ilaç tedavisine cevap vermeyen veya ilaçlarin yetersiz kaldigi vakalarda; koroner damar anjioplastisi veya koroner by-pass ameliyatlari düsünülür.

NELER YAPMALISINIZ?



• Geceleri angina nöbeti geçiriyorsaniz, yataginizin bas kismini biraz yükseltmelisiniz. Böylece kalbinize binen yük azalacaktir.



• Yatar durumdayken nöbet geldigini hissederseniz, ayaklariniz yere degecek sekilde oturmalisiniz. Eger agri devam ederse doktorunuzun uygun gördügü ilaçlari almalisiniz.



• Doktorunuz uygun görüyorsa, her gün bir aspirin içmelisiniz.



• Agir yemekleri yavas yavas ve sindirerek yemelisiniz.



• Sigarayi birakmalisiniz.



• Angina sikayetiniz varsa, dogum kontrol haplari kullanmamalisiniz.



• Az yagli ve kolesterolü düsük gidalar almalisiniz.



• Her gün düzenli egzersiz yapmalisiniz.



• Fazla kilolarinizi vermelisiniz ve kilonuzu kontrol altinda tutmalisiniz.



• Stresten kaçinmalisiniz.

DOKTORA BASVURULMASI GEREKEN DURUMLAR



• Angina nöbeti 5 dakikadan daha uzun sürmüsse ve ilaç almaniza ragmen geçmemisse. Bu durumda bir kalp krizi geçiriyor olabilirsiniz.



• Bunun, ilk angina nöbeti oldugunu düsünüyorsaniz. Böyle oldugundan emin olmalisiniz.



• Nöbetler siddetlenmisse, daha sik oluyorsa, daha uzun sürüyorsa, beklemediginiz anda basliyorsa.



• Beta- bloker aliyor ve bir takim yan etkiler gözlüyorsaniz.



• Nitrat kullaniyor ve bayginlik, halsizlik, sersemlik, huzursuzluk hissediyor veya kusuyor veya siddetli sekilde terliyorsaniz.



• Kalsiyum kanal blokeri kullaniyor ve mide krampi, düsük nabiz, kalp ritim bozuklugu, bas agrisi, kabizlik, siskinlik, bayginlik ve nefes darligi gibi yan etkilerden sikayet ediyorsaniz.





PATENT DUKTUS ARTERİOZUS

(PDA)

Anne karnında kalpten çıkan iki büyük atardamar arasındaki açıklığın doğumdan sonra da kapanmayıp açık kalmasıdır(Şekil 6). Zamanından erken doğan prematüre bebeklerde açık kalma oranı daha yüksektir. Fakat bunların çoğu zamanla kendiliğinden kapanabilmektedir. Bu açıklık vasıtasıyla vücuda gitmesi gereken temiz kanın bir kısmı akciğerlere gider. Bu olay bir yandan akciğer atardamarında basınç yükselmesine sebep olurken, diğer yandan artan kan akımı kalbin daha fazla çalışmasına ve daha fazla yorulmasına sebep olmaktadır.



Tanı nasıl konulabilir ?



Açıklığın küçük olduğu vakalarda tanı genellikle muayene sırasında üfürümün duyulması ile tesadüfen konur. Büyük açıklığı olan bebeklerde hızlı nefes alıp verme, özellikle emerken aşırı terleme, yeterli kilo alamama ve emme sırasında yorulma dikkati çeker. Tanı, muayene sırasında üfürüm duyulması ile ve kalp yetersizliği bulgularını belirleme ile konur. Bu hastalarda sık sık zatürre, bronşit gibi akciğer hastalıkları da sık görülür. Genellikle çocuk doktora hasta olduğunda götürüldüğünden, böyle ağır hasta ve huzursuz bir bebekte diğer bulgular zor farkedilir. Bu hastaların bir kısmı akciğer enfeksiyonu tadavileri ile kısmen düzelmekle birlikte, kesin tanı konulması bu nedenle çok gecikebilmektedir. Erken tanı için ülkemizde sağlıklı çocukların da doktor kontrolüne götürülmesi alışkanlığının kazanılması şarttır. Kesin tanı çocuk kardiyoloji uzmanınca yapılan muayene ve ekokardiyografi ile konur.



Tedavide ne yapılabilir ?



Kendiliğinden kapanmayan vakalarda, tedavide birinci seçenek kateter vasıtasıyla açıklığın coil veya şemsiye ile kapatılmasıdır. Açıklığın çok geniş olduğu hastalarda ameliyatla açık kalan damar bağlanarak kan geçişi engellenir.



İleriye dönük yapılması gerekenler :



Sünnet, diş çekimi, diş dolgusu gibi bazı girişimler öncesinde endokardite (kalbin iç tabakasının iltihabı) karşı koruyucu tedaviye ihtiyaç gösterirler. Hastaların belli aralıklarla doktor kontrolünde olmalı gerekir.