PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tevekkülün Esasları



Editor
12-04-2010, 03:17
Tevekkülün Esasları



Bu mevzuda objektif ve herkes için geçerli olan esas, sebepler dairesinde yaşadığımızdan dolayı esbâba arızasız riâyet edip, sonra da Kudreti Sonsuz'un üzerimizdeki tasarrufunu intizar etme şeklinde özetleyebileceğimiz "tevekkül" çizgisine ulaşmaktır. Sebepleri yerine getirmekle beraber onlara tesîr-i hakikî ver*meme ve neticeyi Cenâb-ı Hak'tan bekleme mü'mince bir davranıştır. Mesela, tarlanın bakımını yapma, zamanı gelince tohum ekme, ihtiyaca göre sulama, gerekiyorsa haşerelere karşı ilaçlama... gibi yapılması icap eden işleri eksiksiz yapma esbabı gözetme ve ürün almanın altyapısını hazırlama demektir. Bunları hazırlarsanız, Cenâb-ı Hak âdet-i ilahiye açısında çok defa bol semere lutfeder. Fakat, bütün sebepleri yerine getirmiş olmanıza rağmen, Rezzâk-ı Hakikî bazen beklediğiniz rızkı vermeyebilir de. Bakarsınız ki, onca emeğiniz –zahiren- boşa gitmiş, tarlanızdan hiçbir ürün çıkmamış; ya da tam hasat mevsiminde tarlanızı dolu vurmuş veya bir sel gelmiş, her şeyi alıp götürmüş. İşte, böyle bir ihtimale de açık durmak, semereyi Cenâb-ı Hak'tan beklemek, hakkınızda takdir buyurduğuna karşı gönül hoşnutluğuyla mukabelede bulunmak ve "Muhakkak bunda da bir hayır vardır" demek "Elhayru fî mahtârahullah" hakikatine inanmanın, Allah'a tevekkül etmenin ve O'nun muradına teslim olmanın tezahürüdür.



Bu meseleye diyalog ve eğitim faaliyetleri zaviyesinden de şu şekilde yaklaşabilirsiniz: Siz biricik sevda bildiğiniz Allah'ın rızasını elde etmek için nam-ı celil-i ilahîyi herkese duyurma vazifesini omuzunuza almış, bir bayrak taşıyor gibi hiç durmadan soluk soluğa koşuyorsunuz. Koşarken zülf-ü yâre de ağyare de dokunmamaya dikkat ediyor, hiç kimseyi rahatsız etmemeye özen gösteriyor ve kimseye ilişmiyorsunuz. Hatta tavırlarınız, davranışlarınız ve sözlerinizle yarınlar adına da hiç kimseye ilişmeyeceğiniz teminatını veriyorsunuz. En masum hallerinizin dahi yanlış anlaşılabileceği ihtimaline binâen tir tir titriyor ve hür iradenizle kendi hareket alanınızı daraltıyorsunuz; dahası başkalarını vehim ve endişelere sevketmemek için bazen en tabiî haklarınızı bile kısıtlıyorsunuz. Fakat, her şeye rağmen, paranoya yaşayan bir kısım kimseler, "Bunlar şimdi böyle görünseler de yarın ne olacakları belli değil" diyorlarsa; hatta "Hâl-i hazırdaki durumları elli sene sonrası için de teminat sayılsa bile altmışıncı senede ne yapacaklarından ve nasıl davranacaklarından emin olamayız" türünden sözlerle paranoyalarını seslendiriyorlarsa ve bundan dolayı da sizi yakın takibe alıyor, üzerinize mercek koyuyor, bazı güzel işlerinizi sabote ediyor ve hizmetlerinize zarar veriyorlarsa, bu türlü durumlarda da esbaba riayet etmiş olmanın huzuru içinde Cenâb-ı Hakk'a tevekkül etmek ve O'nun takdirine teslim olmak lazımdır. Şayet, "Ben şunu yaptım, şunu yaptım, şunu da yaptım; daha ne istiyorlar, neden hâlâ anlamıyorlar" derseniz kadere taş atmış ve Allah'ın takdirine razı olmamış sayılırsınız.



Evet, tedbirde ve sebeplere riayette hiç kusur etmeseniz bile, iman ve Kur'an hizmetiyle alâkalı bazı meselelerde de bir kısım sıkıntılarla karşılaşmanız normaldir. Bunlar, ya birer imtihan olarak sizi ibadetlerle ancak elde edebileceğiniz mertebelere ulaştırır, ya da size "Dünyada tatmaya izin var ama doymaya izin yok" mülahazasını hatırlatır, bu âlemin zevk u sefa yeri olmadığını, imtihan yurdunda yaşadığınızı ihtar eder.