Editor
12-04-2010, 04:18
FEDAKARLIK[/b]
Fedakarlık yapılmadan ahiret kazanılmaz
Her şeyi Allaha satmak
Davası adına her fırsatı değerlendirmek
Sahab-i kiramın fedakarlıkları
KAYNAKLAR
İnancın gölgesinde
Ayet ve hadisler
İhya
Hayatü’s-sahabe davet bölümü
Bahçıvan meyve alabilmek için, dikenler ve meyve kurtlarıyla mücadeleyi öğrenir. Meyvenin olduğu yerde dikenler ve meyve kurtları da olacaktır.
Gül yetiştiren diken de yetiştiriyor; amma onun gayesi güldür. Gül yetiştirenlerin,dikenden şikayet ettiklerini hiç duymadım.
Suphi Nuri’ye göre Abdullah Cevdet Müslümanların hatasını islamiyete yükleyen bir dinsizdi. İçtihat mecmuasını çıkarır ve ismini A. Djevdet şeklinde yazardı. Düşünceleri ve inancı uğruna, hapisliği, idamı, sürgünü göze alan bu adam, yazmış, çizmiş, anlatmış ve tercümeler yapmış... ben bu gibi insanları meyve kurduna veya dikene benzetirim, milletin içinde her türlüsü bulunacaktır.
Dikeni bulduk ta, gül ne alemde?
Bunlar yapılırken Avrupa’daki ilmi ve tekniği kitaplar halinde Türkiye’ye taşır, halkın düşünce ve görüş ufkunu genişletebilirdik. Havas dediğimiz dindarlar bir yanda her şeyin bittiğine, öte yanda da hiçbir şey yapmayacaklarına kanaat getirip, oturmuşlar. Dar dairedeki ibadet de sosyal hayata intikal etmeyince bir nevi manastır hayatına benzer durumlar ortaya çıkmış. Her şey zıddıyla gelişir, cumhuriyet tarihi boyunca dinle ilgisi olmayanlar, edebiyatın çeşitli türlerinde ve bilim dallarında kıymetli eserler verirken; dindarların dar dairede kalması bugünkü aksaklıkların ortaya çıkmasın sebeptir. Bahçıvan dikenden korkmaz, onun gözü güllerdedir. Gül açmayan fidan da sökülüp, yakılır.
Hekimoğlu İsmail
6/11/1999
FEDAKARLIK: (sadakat-ideal dava adamı): On fedakarlık yapmadan büyük neticeler elde edilmez. Biz iki fedakârlık yaptık hemen netice bekledik. Sadakat maddi manevi füyuzat hislerinden fedakârlıkta bulunmak demektir.
1. 1. Girip devam tetiğin yolda önünde cennet kapıları açılsa “Buyurun” dense “bir görüşeyim.” Demeli, *2. Sen şu seviyeye gelirsen cehennemden kurtulacaksın dense. Cehennemden kurtulmak büyük şeydir ama “Görüşmem lazım” diyecektir. *3.Fikri sorulursa konuşacak, sorulmazsa teslim olacak.
Fadakar ruhlar gelmekte olan belalara adeta bir paratoner gibi üzerlerine çekerler, ölürler. Uhud’daki makus talihin, kaderin paratoneri Hz. Hamza’dır. Tabi bu ruhun fedakar olmasına bağlı. Ani hayatta tek gayem benim bu iştir diyecek. Bunlar davanın kurbanlarıdır. Aslanda bunlar normal şehit değillerdir. 50 defa şehit olarak ölse dirilse bu “seviyeye ulaşılamaz. Bunlar çok kritik bir anda kollarını geriyorlar ve musibete girmezsiniz diyorlar. Davanın en küçük bir yerine gelecek bir musibet, bana gelsin diyorlar. Bu fedakar ruhlar, bir dakika bile dünyada kalma arzusu taşımayacaklar.
Fedakârlıkta Ayrı Bir Buud
Şahs-ı manevî ile alâkalı birtakım belâ ve musibetler vardır ki, bunları birtakım fedakârlar karşılar ve cemaate gelecek belâların def u ref’i için kendilerini feda ederler.
2. FEDAKÂRLIK
Başlı başına ele alınıp tahlil edilmesi gerekli olan böyle bir konuda sırf sizlere fikir mülâhazasıyla bir-iki buuduna dikkatlerinizi istirham edip geçmek istiyorum. Evet, fedakârlık da tebliğ adamının en mühim hususiyetlerinden birisidir. Baştan fedakârlığı göze almayan, alamayan insanlar, asla dâvâ insanı olamazlar. Dâvâ insanı olmayan kimselerin başarılı olmaları da söz konusu değildir. Evet, gerektiği yerde mal, gerektiği yerde can, hatta evlad ü iyal, makam, mansıp, şöhret.. vs. gibi çoklarının dilbeste olduğu, gaye-i hayâl bildiği şeyleri, bir çırpıda terketmeye hazır olanlar ve bunların sahip çıktıkları dâvâ neticede varıp zirvelere oturması muhakkak ve mukadderdir.
İşte Allah Resûlü (s.a.s) de Mekke'de dâvâsının temellerini atarken başta kendisi ve sonra da yakın çevresinden başlayarak, dâvâsına gönül veren bütün insanlara bu fedakârlık ruhunu aşılamış, anlatmış ve yaşayarak da göstermiştir. Mesela, Hz. Hatice (r.anha), Nebiler Serveri'nin ilk eşi, dünya ve âhiretin sultanı Hz. Muhammed (s.a.s)'e daha isteme sıkıntısını bile yaşatmadan, varını-yoğunu inandığı o kudsî dâvâ uğruna harcamıştır. Mekke müşriklerine İslâm'ı anlatmaya yönelik verilen ziyafetlerin tüm masraflarını O karşılamıştır.. ve İslâm öncesi Mekke'nin en zenginlerinden biri olan bu şanlı kadın, vefat ettiğinde her hâlde kefen bezi alacak kadar bile olsa imkânı kalmamıştı.
Her dâvâ insanı, mâlik olduğu maddî imkânları sarfetmesinin yanında, doğup büyüdüğü çevreyi yine sadece dinini, düşüncesini, hürriyetini, insanlığını daha iyi duyup yaşayabilmesi için icabında terk etmesi de, yani onun hicreti de fedakârlığın ayrı bir buududur. Bakın, başta Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) olmak üzere zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek.. hemen hepsi hicret etmişlerdir. Ve hicret edip ata yurtlarını, ana yurtlarını terk ederken, bütün mal varlıklarını da, Mekke'nin zalim ve cebbar insanlarına bırakmışlar ve ancak yol azığı olabilecek miktarda çok az bir şeyi beraberlerinde götürebilmişlerdir. Evet, Muhacirler inandığı, gönül verdiği dâvâlarını tebliğ ve temsil etme için böylesi fedakârlığa katlanırken, Medine'de onlara kucak açan, onları bağırlarına basan Ensar da fedakârlığın ayrı bir derinliğiyle onlara karşılık vermiştir. Evet, Ensar aynı dine inandıkları Mekkeli kardeşlerini, fakir olmalarına, çiftçilikle geçinmelerine rağmen bağırlarına basmış ve onlara fevkalade civanmertçe davranmışlardır.99
Günümüzün irşâd ve tebliğ erleri de, hemen her sahada hep bir zirve toplumu sayılan Ashab-ı Kiram tarafından temsil edilmiş bu fedakârlık anlayışını hayatlarına tatbikle aynı performansı göstermek zorundadırlar. Aksi hâlde başta da ifade ettiğimiz gibi, bu kişilerin tebliğ çalışmalarında başarılı olmaları düşünülemez.
Fedakarlık yapılmadan ahiret kazanılmaz
Her şeyi Allaha satmak
Davası adına her fırsatı değerlendirmek
Sahab-i kiramın fedakarlıkları
KAYNAKLAR
İnancın gölgesinde
Ayet ve hadisler
İhya
Hayatü’s-sahabe davet bölümü
Bahçıvan meyve alabilmek için, dikenler ve meyve kurtlarıyla mücadeleyi öğrenir. Meyvenin olduğu yerde dikenler ve meyve kurtları da olacaktır.
Gül yetiştiren diken de yetiştiriyor; amma onun gayesi güldür. Gül yetiştirenlerin,dikenden şikayet ettiklerini hiç duymadım.
Suphi Nuri’ye göre Abdullah Cevdet Müslümanların hatasını islamiyete yükleyen bir dinsizdi. İçtihat mecmuasını çıkarır ve ismini A. Djevdet şeklinde yazardı. Düşünceleri ve inancı uğruna, hapisliği, idamı, sürgünü göze alan bu adam, yazmış, çizmiş, anlatmış ve tercümeler yapmış... ben bu gibi insanları meyve kurduna veya dikene benzetirim, milletin içinde her türlüsü bulunacaktır.
Dikeni bulduk ta, gül ne alemde?
Bunlar yapılırken Avrupa’daki ilmi ve tekniği kitaplar halinde Türkiye’ye taşır, halkın düşünce ve görüş ufkunu genişletebilirdik. Havas dediğimiz dindarlar bir yanda her şeyin bittiğine, öte yanda da hiçbir şey yapmayacaklarına kanaat getirip, oturmuşlar. Dar dairedeki ibadet de sosyal hayata intikal etmeyince bir nevi manastır hayatına benzer durumlar ortaya çıkmış. Her şey zıddıyla gelişir, cumhuriyet tarihi boyunca dinle ilgisi olmayanlar, edebiyatın çeşitli türlerinde ve bilim dallarında kıymetli eserler verirken; dindarların dar dairede kalması bugünkü aksaklıkların ortaya çıkmasın sebeptir. Bahçıvan dikenden korkmaz, onun gözü güllerdedir. Gül açmayan fidan da sökülüp, yakılır.
Hekimoğlu İsmail
6/11/1999
FEDAKARLIK: (sadakat-ideal dava adamı): On fedakarlık yapmadan büyük neticeler elde edilmez. Biz iki fedakârlık yaptık hemen netice bekledik. Sadakat maddi manevi füyuzat hislerinden fedakârlıkta bulunmak demektir.
1. 1. Girip devam tetiğin yolda önünde cennet kapıları açılsa “Buyurun” dense “bir görüşeyim.” Demeli, *2. Sen şu seviyeye gelirsen cehennemden kurtulacaksın dense. Cehennemden kurtulmak büyük şeydir ama “Görüşmem lazım” diyecektir. *3.Fikri sorulursa konuşacak, sorulmazsa teslim olacak.
Fadakar ruhlar gelmekte olan belalara adeta bir paratoner gibi üzerlerine çekerler, ölürler. Uhud’daki makus talihin, kaderin paratoneri Hz. Hamza’dır. Tabi bu ruhun fedakar olmasına bağlı. Ani hayatta tek gayem benim bu iştir diyecek. Bunlar davanın kurbanlarıdır. Aslanda bunlar normal şehit değillerdir. 50 defa şehit olarak ölse dirilse bu “seviyeye ulaşılamaz. Bunlar çok kritik bir anda kollarını geriyorlar ve musibete girmezsiniz diyorlar. Davanın en küçük bir yerine gelecek bir musibet, bana gelsin diyorlar. Bu fedakar ruhlar, bir dakika bile dünyada kalma arzusu taşımayacaklar.
Fedakârlıkta Ayrı Bir Buud
Şahs-ı manevî ile alâkalı birtakım belâ ve musibetler vardır ki, bunları birtakım fedakârlar karşılar ve cemaate gelecek belâların def u ref’i için kendilerini feda ederler.
2. FEDAKÂRLIK
Başlı başına ele alınıp tahlil edilmesi gerekli olan böyle bir konuda sırf sizlere fikir mülâhazasıyla bir-iki buuduna dikkatlerinizi istirham edip geçmek istiyorum. Evet, fedakârlık da tebliğ adamının en mühim hususiyetlerinden birisidir. Baştan fedakârlığı göze almayan, alamayan insanlar, asla dâvâ insanı olamazlar. Dâvâ insanı olmayan kimselerin başarılı olmaları da söz konusu değildir. Evet, gerektiği yerde mal, gerektiği yerde can, hatta evlad ü iyal, makam, mansıp, şöhret.. vs. gibi çoklarının dilbeste olduğu, gaye-i hayâl bildiği şeyleri, bir çırpıda terketmeye hazır olanlar ve bunların sahip çıktıkları dâvâ neticede varıp zirvelere oturması muhakkak ve mukadderdir.
İşte Allah Resûlü (s.a.s) de Mekke'de dâvâsının temellerini atarken başta kendisi ve sonra da yakın çevresinden başlayarak, dâvâsına gönül veren bütün insanlara bu fedakârlık ruhunu aşılamış, anlatmış ve yaşayarak da göstermiştir. Mesela, Hz. Hatice (r.anha), Nebiler Serveri'nin ilk eşi, dünya ve âhiretin sultanı Hz. Muhammed (s.a.s)'e daha isteme sıkıntısını bile yaşatmadan, varını-yoğunu inandığı o kudsî dâvâ uğruna harcamıştır. Mekke müşriklerine İslâm'ı anlatmaya yönelik verilen ziyafetlerin tüm masraflarını O karşılamıştır.. ve İslâm öncesi Mekke'nin en zenginlerinden biri olan bu şanlı kadın, vefat ettiğinde her hâlde kefen bezi alacak kadar bile olsa imkânı kalmamıştı.
Her dâvâ insanı, mâlik olduğu maddî imkânları sarfetmesinin yanında, doğup büyüdüğü çevreyi yine sadece dinini, düşüncesini, hürriyetini, insanlığını daha iyi duyup yaşayabilmesi için icabında terk etmesi de, yani onun hicreti de fedakârlığın ayrı bir buududur. Bakın, başta Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) olmak üzere zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek.. hemen hepsi hicret etmişlerdir. Ve hicret edip ata yurtlarını, ana yurtlarını terk ederken, bütün mal varlıklarını da, Mekke'nin zalim ve cebbar insanlarına bırakmışlar ve ancak yol azığı olabilecek miktarda çok az bir şeyi beraberlerinde götürebilmişlerdir. Evet, Muhacirler inandığı, gönül verdiği dâvâlarını tebliğ ve temsil etme için böylesi fedakârlığa katlanırken, Medine'de onlara kucak açan, onları bağırlarına basan Ensar da fedakârlığın ayrı bir derinliğiyle onlara karşılık vermiştir. Evet, Ensar aynı dine inandıkları Mekkeli kardeşlerini, fakir olmalarına, çiftçilikle geçinmelerine rağmen bağırlarına basmış ve onlara fevkalade civanmertçe davranmışlardır.99
Günümüzün irşâd ve tebliğ erleri de, hemen her sahada hep bir zirve toplumu sayılan Ashab-ı Kiram tarafından temsil edilmiş bu fedakârlık anlayışını hayatlarına tatbikle aynı performansı göstermek zorundadırlar. Aksi hâlde başta da ifade ettiğimiz gibi, bu kişilerin tebliğ çalışmalarında başarılı olmaları düşünülemez.