Giriş

Orijinalini görmek için tıklayınız : İlm-İ Ezelİ Ve Zaman Kavrami



Editor
12-04-2010, 04:18
KADER



İLM-İ EZELİ VE ZAMAN KAVRAMI



Zaman Hayaller Arasında Bir Kıyas mıdır?

Kader konusunu anlayabilmek için öncelikle Cenab-ı Hakk’ın iradesini, kudretini, ilmini ve özellikle de zaman kavramını ele alıp üzerinde durmamız gerekmektedir.

Einstein’in tespit ettiği “Genel görecelik kuramı” veya “İzafiyet teorisi” ile, zamanın sadece bir algı olduğu kesinlik kazanmıştır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, zaman sadece bir anı başka bir anla kıyaslamadan oluşan bir düşünce yani bir zandır.

Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım: Mesela bir cisme vurduğumuz zaman ondan bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu an ile kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır. Kısacası zaman; beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapamaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmazdı. Bir insanın "ben yirmi beş yaşındayım" demesinin nedeni, beyninde söz konusu yirmi beş yıla ait bazı bilgilerin birikmiş ve bedeninin değişmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir "an"ın farkında olacaktır.

Einstein’in kanıtladığı “Genel görecelik kuramı”na göre, zaman algılayana göre değişen bir kavramdır. Dolayısıyla zamanın akış hızı, onu ölçerken kullandığımız referanslara göre değişecektir. Lincoln Barnett'in ifadesiyle "rengi ayırt edecek bir göz yoksa, renk diye bir şey olmayacağı gibi, zamanı belirleyecek bir olay olmadıkça bir an, bir saat ya da bir gün hiçbir şey değildir."



Rüyalar Önemli Bir Delildir

Zamanın bir algı olduğu rüyada apaçık bir şekilde ortaya çıkar. Bizler genel olarak saatlerce rüya gördüğümüzü zannederiz. Oysa bilim adamları, en uzun zannedilen rüyanın yedi saniye olduğunu tespit etmişlerdir. Konuyu daha iyi anlamak için şöyle bir örnek verebiliriz. Özel olarak dizayn edilmiş tek pencereli bir odaya konup, burada belirli bir süre geçirdiğimizi düşünelim. Odada geçen zamanı görebileceğimiz bir de saat bulunsun. Aynı zamanda odanın penceresinden güneşin belirli aralıklarla doğup-battığını görelim. Aradan günler geçtikten sonra, o odada ne kadar kaldığımız sorulduğunda vereceğimiz cevap; hem zaman zaman saate bakarak edindiğimiz bilgi, hem de güneşin kaç kere doğup battığına bağlı olarak yaptığımız hesaptan ibaret olacaktır. Örneğin, odada üç gün kaldığımızı söyleriz. Ama eğer bizi bu odaya koyan kişi bize gelir de, "aslında sen bu odada iki gün kaldın" derse ve pencerede gördüğümüz güneşin aslında suni olarak oluşturulduğunu, odadaki saatin de özellikle hızlı işletildiğini söylerse, bu durumda yaptığımız hesabın hiçbir anlamı kalmaz.

Bu örnek göstermektedir ki, zamanın akış hızıyla ilgili bilgimiz, Zamanı ölçtüğümüz referanslara kaynaklara göre değişmektedir.



Zaman Psikolojimize Göre Hızlanır Ve Yavaşlar



Aynı şekilde zamanın akış hızının farklı şartlarda herkesçe farklı olarak algılanması da zamanın psikolojik bir algıdan ibaret olduğunu kanıtlamaktadır. Mesela yıllardır görmediğiniz ve çok özlediğiniz bir dostunuzla buluşacağınız zaman 10 dakikalık bir gecikmesi size saatler geçmiş gibi uzun gelebilir. Veya bir öğrenciye bazen 40 dakikalık bir ders saatlerce sürmüş gibi gelirken, 10 dakikalık bir teneffüs 1 saniyede bitmiş gibi gelebilir. Yine mesela ağır bir hastalık esnasında geçen bir dakika bir saat gibi gelirken, bir eğlence esnasında geçen bir saat bir dakika gibi gelebilir. İşte zamanın psikolojimize göre daralıp genişlemesi, zamanın ölçüldüğü referans kaynaklara göre değiştiğinin delillerindendir.



İzafiyet Teorisi

Zamanın göreceliği, bilimsel yöntemlerle de ortaya konmuş somut bir gerçektir. Einstein'ın Genel Görecelik Kuramı göstermiştir ki, zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine olan uzaklığına göre değişmektedir. Yani bir cismin hızı arttıkça kütlesi ve çekim kuvveti de artmaktadır. Konuyu biraz daha açalım. Mesela 30 yaşındaki bir kişinin ışık hızına yakın bir roketle uzaya gönderildiğini, 3 yaşındaki oğlunun ise dünyada kaldığını varsayalım. Baba, otuz dünya senesi sonra dünyaya dönse, oğul 33 yaşına gelmiş olacak, baba ise yine 30 yaşında olacaktır.

Zira, ışık hızına yakın bir hıza ulaşmış bir rokette bulunan bir insanın, hız arttıkça vücudundaki kalp atışları, hücre bölünmeleri, beyin faaliyetleri ve nefes alıp vermesi de yavaşlayacaktır. Dolayısıyla da yaşlanmayacak ve kendisi fark etmese de zaman onun için durmuş olacaktır. Ve başka bir boyutta senelerin geçtiğinin de farkında olmayacaktır.



Meseleyi farklı bir açıdan da ele alabiliriz. Evrenimizde en hızlı hareket eden nesne, saniyede 300 bin km. hıza sahip olan ışıktır. Güneşin ışığı dünyamıza 8 dakikada, bize en yakın sabit yıldız olan Alfa Centauri yıldızının ışığı ise 4,5 yılda gelir. Bu, şu demektir: Şu anda bir teleskopun başına geçip de Alfa Centauri yıldızını gözlemlersek, (bu yıldızın 4,5 yıl önce gönderdiği ışığı biz şimdi aldığımızdan) yıldızın 4,5 yıl önceki halini görmüş oluruz. Veya bu yıldız sönecek olsa, (ışığı bize 4,5 yılda geldiğinden) söndüğünün 4,5 yıl sonra farkına varırız. Bu gerçeğe göre, ışığı bize 500 yılda ulaşan bir yıldızı gözlemlersek, onun 500 yıl önceki halini görüyoruzdur.

Peki bize 500 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdan bir insan teleskopla dünyamıza baksa ve mesela teleskopunu İstanbul’a çevirse ne görürdü? Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethedişini canlı olarak görmez miydi? Peki 1400 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdan dünyaya baksaydık kimi görürdük?

Evet, kainat yaratıldığı andan sonsuza kadar olacak tüm hadiseler farklı zaman boyutlarında şu anda mevcuttur. Yani Hz. Muhammed Aleyhissalatü vesselam da, Hz. Fatih de şu an farklı bir zaman boyutunda yaşamaktadır. Ve yine mesela, bizler şu anda farklı bir zaman boyutunda çocuk olarak, yine farklı bir zaman boyutunda -eğer yaşlanacak kadar ömrümüz olacaksa- yaşlı olarak, başka bir boyutta ise kıyametten sonra Cenab-ı Hakk’ın huzurunda bulunmaktayız.



Ve zaten evrenin 15 milyar yıl önce büyük bir patlamayla yaratıldığının kanıtlanması, zamanın da bu patlamayla oluştuğunu kanıtlamıştır. Ünlü Amerikalı Astrofizikçi Hugg Ross bu konuyu şöyle açıklar: “Zaman olayların meydana geldiği boyuttur. Ve eğer madde patlamayla ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getirenin evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu, bize Yaratıcının evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir.”

Bediüzzaman Hazretleri Cenab-ı Hakk’ın ilminin ezeli olduğunu yani geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanı kavradığını Risale-i Nur’da enfes bir misalle açıklamaktadır. Misal şudur: Senin elinde bir ayna bulunsa, sağ tarafındaki mesafe, mazi, sol tarafındaki mesafe de gelecek farz edilse, o ayna yalnız karşısındakini gösterir. Sonra, o iki tarafın belirli bir kısmını tutar, çoğunu tutamaz. O ayna ne kadar aşağıda ise o kadar dar bir alanı gösterir. Fakat, o ayna yükseğe çıktıkça kapsama alanı genişler ve git gide o iki mesafeyi bir anda gösterir. Böyle bir durumda da o iki mesafe arasında cereyan eden hadiselerin önceliği ve sonralığı kalkar ve tüm zaman bir “an” olur.

İşte kader, Cenab-ı Hakk’ın ezeli ilminden olduğu için, “ezeli ilim” hadisin tabiriyle, manzar-ı aladan (en yüce nazardan), ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyi, birden gören ve kuşatan bir makam-ı aladır (yüce bir makamdır).

Evet, bizim bir cetvelin, başını, sonunu ve aralarındaki tüm santimleri bir bütün olarak biranda kolayca görebilmemiz gibi, Cenab-ı Hakk’ta evrenin başlangıcından kıyamete kadar olan tüm zamanları ve evreleri biranda görür ve bilir. Tüm bu gerçekler bize göstermektedir ki, yaşanmamış olaylar, bizim için yaşanmamış olaylardır. Bizim geleceğimiz, başka bir zaman boyutunda olanlar için geçmiştir. Geçmişimiz ise başka bir zaman boyutunda olanlar için gelecektir. ALLAH Teala ise hiçbir zaman boyutuna bağlı değildir. Çünkü zamanı yaratan Kendisidir. Bu nedenle ALLAH Teala için geçmiş, gelecek ve şu an; hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir.

Yani Cenab-ı Hakk bize bakarken, bizim hem ana rahmindeki halimizi, hem çocukluk halimizi, hem de mahşerdeki halimizi aynı anda görür. Şu an insanların tümü Cenab-ı Hakk’ın ilminde, yani başka bir zaman boyutunda, bir kısmı cennette ve bir kısmı cehennemdedir.