PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Lütuflar Ufkunda İnsan



Editor
12-04-2010, 03:21
Lütuflar Ufkunda İnsan

Sızıntı



Hayatın her lâhzası yeni yeni hazineler elde edebilmek için bir kısım fırsatlardan ibaretdir. Bu fırsatları değerlendirerek aydınlıkda yaşamak veya onları fevt ederek karanlıkda kalmak -insanoğlunu şereflendirme noktasında- ona bırakılmışdır.



En başta hayatın kendisi de, İnsanoğluna bahşedilen büyük nimetlerden biridir. Hayata gelmek veya gelmemek, insanî hüviyetde varlığa ermek veya ermemek elimizde değildir ama; onu değerlendirmek ve bu sihirli nimetlerle iki âlemin mutluluğunu elde etmek iradelerimize bağışlanmış ilâhî bir armağandır.



Hayat ve hayatla alâkalı diğer fakülteleri, Yaratıcı'nın kanun ve prensipleri çerçevesinde fethetmek, onları tanımak ve sahip çıkmak, bizler için yüce birer vazifedir. İnsan bütün meleke ve istidatlarıyla yontulmamış bir mermere benzer. Heykeltraş, hayalindeki plâna göre mermeri kesip, biçip şekillendirdiği gibi, insanoğlu da kendi ruhunun heykeltraşı olarak, eline verilen programa göre, ona ikinci bir varlık kazandırıp, vicdanındaki sırrı onun simasına nakşedebilir. Elverir ki o, kâinat kitabına denk ve yüce hakikatin şuurlu bir aynası olan, vicdanının derinliklerindeki sırlı yazıları okuyabilsin ve yüksek bir himmetle, hep, en iyiyi, en güzeli takipten geri kalmasın: Kısa ve geçici muvaffakiyetler yerine, yüksek ideâlleri tahakkuk ettirmeye gayret göstersin; küçük hedefler yerine, büyük maksatlar arkasında koşsun; basit düşüncelere kapılacağına, şakaklarını zonklatacak derin fikirlerle meşgul olsun; gelişi güzel şeyleri mütalâa edeceğine, bu dünyayı ve öteleri hazırlayacak, ruhunu olgunlaşdıracak ciddî eserler okusun...



Yüksek mefkûrelere gönül verememiş; kendini ulvî gayelere göre ayarlayamamış; basit düşüncelerin karanlık ve zıdlarla dolu atmosferinden çıkamamış; görüp duyduğu, okuyup düşündüğü şeylerle yeniliklere ulaşamamış ve insanlara karşı içindeki iştiyak ve sevgi ateşini körükleyip coşturamamış ham ruhlar, hayatda olsalar dahi yaşamış sayılmazlar.



İnsanoğlu, Yüce Yaratıcı'nın halifesi olarak büyük işler başarmak ve değerli eserler ortaya koymak için dünyaya gönderilmişdir. O, bu mükellefiyetin şuurunda ise, eşya ve hâdiselerin içine girecek, onlara müdahele edecek, hergün başka terkip ve başka tahlillerle, yeni yeni sanat eserleri ortaya koyacak.. bütün bunları yaparken de her lâhza, iradesinin simasında Hakkın sonsuz irade ve kuvvetini sezecek ve şükranla iki büklüm olacakdır.



Bu yüce vazifeleri görebilmesi için gerekli olan şeyler ise, çok önceden ona verilmişdir: İnsanlığa yükselmek için irade ve heyecan; kâinat ve içindekileri tanıyıp sevmek için merak ve güzellik aşkı; dürüstlük ve adalet için vicdan; varlığa alâka duymak için kalb; bu lütuflan yerinde kullanma ve belli bir ölçüde, iyiyi kötüden ayırdedebilmek için akıl; nihayet, bütün bu işleri yanılmadan, arızasız görebilmek için de vahyin aydınlatıcı tayflarıyla pırıl pırıl bir atmosfer...



Maddî-manevî bu kadar lütuflarla şereflendirilerek dünyaya gönderilen insan, mahlûkat içinde eşi menendi olmayan bir varlıkdır. Ne var ki o, Yaratıcı'nın bu armağanlarını değerlendiremediği zaman, O'nun halifesi olmak şöyle dursun, aşağıların aşağısına yuvarlanıp sefillerden bir sefil haline gelmesi kaçınılmaz olacakdır.



Bu zaviyeden, hayatın birinci faslı bir lütuf ve ihsan, ikinci safhası ise, irade, plân ve Hakk'ın emirleri karşısında hassasiyetle üzerinde durulup işlenecek bir harman mesabesindedir. Evet, önceden bize verilenleri, irade şuur ve mükellefiyetlerimizle değerlendirerek, hayatımızı zenginleştirmemiz, fazilet ve Hakk'ın hoşnutluğuyla ona ölümsüzlük kazandırmamız, zamanın bereketli ve canlı akışı içinde onu yeni buudlara ulaştırmamız her zaman mümkün olacakdır.



Her türlü muvaffakiyet, o yolda gerekli olan prensipleri iyiden iyiye bilip ona göre hareket eden, devrinin şartlarını idrakla hesaplı davranan ve çalışmalarını ara vermeden sürdüren talihliler için bahis mevzuu olsa bile, görgüsüz, bilgisiz, aceleci, hele hele kendi devrini yaşamayan kimselerin onu elde etmelerine imkân yokdur.



Hergünü, yeni bir bahar sayarak durmadan çevreye tohum saçanlar, her fecri, feyizli, bereketli bir hazine kapısı bilerek Hakk'ın ilk ihsanlarını değerlendirip o kapıyı açmaya çalışanlar, hayatlarını yediveren bir başak haline getirecek ve ruhlarıyla ölümsüzlüğe ereceklerdir.