PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ölü doğan bebekler ve hanımların özel durumu



Editor
12-04-2010, 03:22
Ölü doğan bebekler ve hanımların özel durumu 28/11/2007 - 09

Ahmet ŞAHİN ZAMAN Soru: Bazen doğumlarda bebek ölü olarak doğuyor. Bazen de canlı olarak doğduğu halde hemen anında ölüyor. Bu durumlarda bebek yıkanacak, kefenlenecek, namazı kılınacak mı? Yoksa canlı doğan ile ölü doğanın durumu ayrı mı olacak? Bu konuda bilgiye ihtiyacımız oldu. Aydınlatırsanız gerçeği öğrenecek, vesvese veren söylentilerin etkisinden kurtulacağız.

***

Cevap: İnsanın yaratılışında kerameti vardır. Özünde Rabb'imizin mührü mevcuttur. Bu keramet ve İlahi mühür sebebiyle insan görüntüsü her zaman hürmete ve saygıya layık görülmüştür. Bu sebeple ölen bebek önce yıkanır, sonra bir beze sarılır, kendisine isim de konur, namazı kılınıp, defni yapılır.

Ölü doğanın canlı doğandan farkı ise sadece namazının kılınmayışından ibaret olur. Bunun dışında insan görüntüsünün muhteremliği hiç unutulmaz. Ölü de doğsa hürmete layık görülerek yıkanması daha uygun olur, bir beze sarılır, götürülüp kabrine defni yapılır. İnsan görüntüsüne girmiş olan düşükler dahi böyledir.

Bebek doğduğu anda ses çıkarmışsa, aksırmışsa, esnemişse, bedenini hareket ettirmişse canlı doğduğuna kail olunur. Bunlardan hiçbiri görülmemiş, bir canlılık işareti vermemişse ölü olarak doğduğuna hükmedilir.

***

Soru: Doğumdan sonraki loğusalık devresinin son sınırını Hanefi'de kırk gün olarak biliyoruz. Nitekim aylık özrün son sınırının da on gün olduğu gibi. Bu son sınırdan sonraki günlerde özürler yine devam etse durum ne olur? Loğusalık özrünün yahut da aylık özrün devamı mı sayılır? Yoksa son günden sonra devam eden akıntılar özürden sayılmayıp başka bir rahatsızlıktan kabul edilerek gusledilip ibadete başlanır mı?

***

Cevap: Evet, loğusalıkta özürlü sayılan günlerin son sınırı kırkıncı gündür. Aylık özrün son günü de onuncu gündür. Bu sınırdan sonra özür devam etse dahi gusledilir, ibadetlere başlanır. Meşru münasebetler de helal hale gelir. Zira sınırdan sonra devam eden akıntı başka bir rahatsızlıktan kaynaklanan özür diye düşünülür, loğusalık ve aylık özrün devamı olarak kabul edilmez.

Bu özel günlerin sınırları içinde iken kılamadığı namazlarını Rabb'imiz loğusa ve aylık özürlü hanımlara bağışlamıştır. Bu günlerde geçmiş namazlarını sonra kaza etmeleri de gerekmez. Rabb'imiz özürlü devrelerde kılınamayan namazları kılmış gibi kabul etmektedir.

Bundan dolayı bir maneviyat büyüğü hanımlara hitap ederken şöyle demiş:

- Hanımefendiler! Sizler Allah'ın ne sevimli kullarısınız! Bir erkek bir vakit namazını kılmayıp terk etse bunun uzun zaman azabını görecektir. Ama siz hanımlar bazen kırk güne varan, bazen her ayda on güne kadar uzayan bir devrede namazlarınızı kılmaz, terk edersiniz, bundan dolayı bir azap görmek şöyle dursun, kılmış gibi sevap alırsınız. Yani namazlarınızı kılarsınız sevap alırsınız, kılmazsınız yine sevap alırsınız. Çünkü her iki halde de emre itaat etmiş olursunuz. Allah'ın ne bahtiyar kullarısınız siz?

***

Soru: Doğum sırasında ölen annenin hükmen şehit sayılacağını hadislerden öğrenmiş bulunuyoruz. Ancak ölen annenin karnındaki bebeğin yaşadığı anlaşılırsa durum ne olur, nasıl bir çare düşünülebilir yaşayan bebek için?

***

Cevap: Annenin karnı açılır, yaşayan yavru alınır. Bakılıp beslenir, muhtemelen memlekete hizmet edecek büyük bir insan da olabilir. İmam- ı Muhammed'in görüşü böyledir. Ancak çocuğun alınması halinde yaşamayacağı biliniyorsa böyle bir müdahaleye gerek olmaz, kendi haline bırakılır.