Orijinalini görmek için tıklayınız : Zaman İçinde Bediüzzaman
İlk kez sitemizde, 9 Temmuz günü, Said-i Nursi’nin hayatının anlatıldığı “Hür Adam” filminin (Minyeli Abdullah’ın da yapımcısı olan Mehmet Tanrısever’in yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği) çekilmeye başlandığını okudunuz. Sonraki günlerde filmin detaylarıyla ilgili haberleri aktardık size.
Ardından 17 Temmuz’da, Said-i Nursi’nin hayatının anlatıldığı belgesel haberi geldi. Yönetmenliğini Yusuf Kenan Beysülen, metin yazarlığını Cemalettin Canlı’nın yaptığı “Yolcu” adlı bu belgesel şu an satışta.
4 Ağustos’ta bu kez haber Said-i Nursi’nin doğduğu Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünden geldi. Yıllar sonra ilk defa devletin bir valisinin katılımıyla Nurs’ta “Bediüzzaman Küliyesi” resmen açıldı.
“BİLDİKLERİMİZ YOK HÜKMÜNDE”
Ve şimdi de çok kapsamlı bir Said-i Nursi kitabı piyasaya çıktı. İletişim Yayınları tarafından yayımlanan “Zaman İçinde Bediüzzaman” adlı kitabın yazarları da Yolcu belgeselini hazırlayan iki isim; Beysülen ve Canlı.
Yazarlar, “Bediüzzaman Said Nursi hakkında hazırlanacak belgeselin araştırmalarını yaparken biriktirdiklerinin tahrik ettiği bir merak”la kitabı hazırladıklarını söylüyor:
“Belgesel için araştırmaya başladık, yazılı kaynakları okuduk, tanıklarla görüştük, cemaatin “Nur menzilleri” dediği coğrafyayı –ki Urfa, Mardin, Bitlis, Siirt, Van, ağrı, Kastamonu, Denizli, Budur, Isparta, Afyon, İstanbul ve Kostroma gibi ana durakları kapsayan geniş bir coğrafyadır- dolaştık. Arşivleri karıştırdık. Ve ulaştığımız her aşamada konu hakkında bildiklerimizin aslında yok hükmünde olduğu çarptı yüzümüze.”
İRTİCA TEHLİKESİNİN TİMSALİ Mİ?
Zaman İçinde Bediüzzaman kitabı, Türkiye’deki Kürt ve İslamcı hareketler açısından ciddi ve derinlikli bir yaklaşımla ele alınması gereken Said-i Nursi ve Nur(cu) hareketle ilgili başarılı bir sınav veriyor. Said-i Nursi gibi çok tartışmalı bir tarihi karakter ve Nurculuk gibi çok konuşulan bir hareket sözkonusu olmasına rağmen terazinin iki tarafını da dengeleyen ama resmi tarihi de yıkan bir çalışma bu.
Kitaba bir sunuş yazan Ömer Laçiner, resmi ideolojinin özellikle 1940-1950’lerden itibaren Nurculuğu gericiliğin başat akımı, Said-i Nursi’yi de irtica tehlikesinin timsali olarak gösterdiğini söylüyor: “Canlı ve Baysülen’in kitabı bu çerçeveyi kaale almayan bir biyografi sunuyor bize.”
BİR HAYLİ TOLERANSLI…
Ancak bu, kitabın bir Said-i Nursi savunusu olduğu anlamına da gelmiyor. Zira Nur hareketi tarafından yapılan yakıştırmalarda da yanlışlıklar var. Bir örnek:
“Her ne kadar tek parti diktatörlüğü, Said Nursi’yi ölümüne kadar sürecek “mecburi ikamet”e mahkum etmiş, hakkında birkaç kez soruşturma başlatmış, kısa süreli hapsetmiş olsa da kitapta da işaret edildiği üzere- “recmi” Nurcu söylemin iddia ettiği gibi ağır bir zulüm, baskı uyguladığı söylenemez. Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun diğer muhalefet hareketlerini ve önderlerini nasıl bir şiddetle tasfiyeye çalıştığı dikkate alınırsa, “devrim yasaları”nı ve uygulamalarını gayrımeşru saydığını ilan etmiş, bunlara uymamak için de inzivaya çekildiğini belirtmiş bir Said Nursi’ye, bir hayli toleranslı davrandığı bile pekâla söylenebilir.”
Şimdi lafı fazla uzatmadan, 600 sayfalık “Zaman İçinde Bediüzzaman” kitabından, bir kısmı yerleşik algıları yıkacak çarpıcı bölümleri aktaralım. Said-i Nursi'nin hayatından karelerle birlikte.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ÇOCUKLUĞUNDA GEÇİRDİĞİ CİNNET ONU NASIL ETKİLEDİ? 1886 yılında Abdurrahman Taği’nin ölümünden sonra da Said, bölgedeki medreselere devam eder. Hemen hepsinden kısa sürede ayrılır ve yeni bir merkeze gider. Siirt’te, Norşin’de, Hizan’da ve daha başka yerlerde bulunur. Bu yolculuklar sırasında, Siirt’te bir cinnet/kriz hali yaşadığı anlatılmaktadır. Bu cinnet halinden Tarihçe-i Hayat’ta söz edilememektedir. Bu durum Said’in akıl sağlığına ilişkin olarak hayatının kalan dönemlerinde de izleri sürülen bir tartışmanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Fiziki nedenlerden dolayı yaşanan bir sorun olabileceği gibi, basit bir asabiyet hali de olabilecek bu rahatsızlığın arkasından Said’in eğitim arayışına son verdiği görülmektedir
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ÇOCUKLUĞUNDA GEÇİRDİĞİ CİNNET ONU NASIL ETKİLEDİ? Böylesi durumlar sonraki aşamalarda da ortaya çıkacak, Bediüzzaman’ın etkinlikte bulunmasını zaman zaman engelleyecektir. Her ne olursa olsun bazı dönemlerde yaşamını sürdürmesine geçici bir süre engel oluşturan bir sorunu bulunduğu ortadadır, Abdurrahman (kardeşi), cinnet sonrasında Siirt’ten ayrıldığını, Gayda’ya geldiğini, orada bir kavgaya karışarak evine döndüğünü yazmaktadır
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ONU ‘UYANDIRAN’ NAMIK KEMAL MİYDİ? Molla Said’in Mardin günlerinde haberdar olduğu Namık Kemal, Osmanlı merkez yöneticileri ile inişli çıkışlı bir ilişkisi olan, siyasal bir eylem adamı, Müslüman bir düşünür, bir edebiyatçıdır. Eylem adamı kimliği edebiyatçı kimliğinin kurucusudur. Ancak eylem adamı kimliği de İslam’ın yaşadığı gerilemeden kaynaklanan bunalımın derin izlerini taşır. Modernist olmaktan kaçınan bir moderndir. Bir kurtuluş projesi peşindedir. Molla Said, tam adı 1289 Seferinin Ondördüncü Gecesi Görülmüş Bir Rüya olan, kısaca “Kemal’in Rüyası” adıyla anılan eserle uyandığını söylemektedir. “Uyanmak” ifadesinin köklü bir değişimi, eşik atlamayı vurguladığı açıktır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
HALİFEYE VE OSMANLI’YA BAĞLILIK 1909 Mart başlarına kadar, Şuray’ı Ümmet’te, Kürt Teavün ve Terakki ve Şark ve Kürdistan gazetelerinde çıkan yazılarının tamamında Kürtlerin durumu ve Osmanlı bütünlüğü içindeki yeri ağırlıklı tartışma konularıdır. Bu dönem İttihatçılar’la Kürtler arasındaki ilişkiler kısa bir bahar gibi geçmiştir. Said-i Kürdi’nin de içinde olduğu ekip Halife’ye ve Osmanlı’ya mutlak bir bağlılık göstermiş, Kürtlerin ilerleyebilmesi için bir yol aramışlardır. Bahar ikliminde Said-i Kürdi’nin din adamından öte işlevleri olduğu açıktır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
HALİFEYE VE OSMANLI’YA BAĞLILIK Bu sonuç, yazılarına sinmiş olan politik ağırlıktan izlenebileceği gibi, fiilen girilen etkinliklerden de izlenebilir. Bu etkinliklerin tipik örneği Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhak etmesi üzerine yaşanan tepki ve eylemlerde görülür. 5-6 Ekim 1908’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i ilhak etmiş, bunun üzerine geniş çaplı protestolar yapılmıştır. Avusturya mallarına yönelik boykot etkin bir silah olarak kullanılmıştır. Kürt hamalların boykota katılmalarında Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin ve gazetesinin önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Bu hamalların boykota verdikleri desteğin sağlanmasında ve sürdürülmesinde Molla Said-i Kürdi’nin de etkisi olduğu anlaşılmaktadır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
İHANETLE SUÇLANMASI HAKSIZLIK MI? …Bediüzzaman bu dönüşüm sonrasında Teali İslam Cemiyeti’ne katılmayanlardan birisidir. Ancak, resmi tarih yazımı açısından Kurtuluş Savaşı’na muhalif İslamcı gericilik efsanesinin mızrak ucu olan Teali İslam Cemiyeti’ne kesilen bütün faturalardan Bediüzzaman da hissedar kılınmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda İslami çevrelerin ortak bir tutum içine girmedikleri ne kadar kesin ise, Kurtuluş Savaşı’nın en büyük destekçilerinden birinin de ulema olduğu ve bizzat Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı İslami referanslarla meşru kılmaya çalıştığı o kadar kesindir. Bütün bunlar bir yana, dönem içinde hiçbir yazdığında Anadolu hareketine karşı tek söz sarf etmemiş bir insanın bir yerde bulunmasının gericiliğine karine olarak sunulması gerçekçi değildir
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
İHANETLE SUÇLANMASI HAKSIZLIK MI? Resmi tarih açısından bu değerlendirme neredeyse standartlaşmış, Bediüzzaman’ın İslam Teali Cemiyeti içinde yer alıp almadığına bakılmaksızın cemiyetin üyesi kabul edilmiş ve bu kurgudan hareketle mahkum edilmeye çalışılmıştır. Bu ilişkiler içinde Bediüzzaman’ın mahkum edilmesine delil olarak sunulan en önemli veri ise Teali İslam Cemiyeti imzasıyla basılan ve Yunan uçakları tarafından Anadolu’ya atılan bildiridir. Teali İslam Cemiyeti’nin bildirisine katılmak bir yana, Anadolu hareketini cihat olarak gören ve bunu açıkça beyan eden bir kişinin neredeyse ihanetle suçlanmasının haksızlık olduğu açıktır
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ONU ANKARA’YA MUSTAFA KEMAL Mİ ÇAĞIRDI? Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelişi 1922 Kasımı’nın ikinci yarısıdır. Ankara’ya gelmesi için kendisine davet yapıldığı bilgisi eserlerinde yer almaktadır. Davetin bizzat Mustafa Kemal tarafından yapıldığı bilgisinin yanında, başkalarının da davetlerinden söz edilmektedir. Böyle bir davetin yapılması için Anadolu hareketine verdiği destek iyi bir gerekçe kabul edilebilir. Kasım ayının ikinci yarısında Ankara’ya gelen Bediüzzaman için 22 Kasım 1922 günü Büyük Millet Meclisi’nde hoş geldin töreni düzenlenmiştir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ONU ANKARA’YA MUSTAFA KEMAL Mİ ÇAĞIRDI? Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelirken birtakım beklentiler içinde olduğu ve beklentilerinin boşa çıkması dolayısıyla hayalkırıklığı yaşadığı anlaşılmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer kadrolarının ilk büyük yol ayrımı ve tasfiye süreci onun Ankara’da kaldığı günlere denk gelmektedir. Müdafaayı Hukuk kadrolarının ikiye bölünmesinden sonra, Mustafa Kemal kendi grubunu partileşerek denetimini sağlamlaştırma yolunda ilerlemektedir. Ankara kadrolarının yolları ayrılırken Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal karşıtı grupla birlikte ya da en azından karşıt gruba yakın bir tutum aldığına ilişkin net bir veri bulunmamaktadır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
MUSTAFA KEMAL BEDİÜZZAMAN’A “BİRLİKTE ÇALIŞALIM” DEDİ Mİ? …Mustafa Kemal ve çevresindeki ekibe karşı oluşturulmuş homojen bir İslami/dinsel muhalefetin varlığından söz etmek zor olsa da belli bir saflaşmanın yaşandığı da açıktır. İşte bu saflaşmada Bediüzzaman’ın yerinin Mustafa Kemal ve çevresinin karşısında olduğunu söyleyebilmek oldukça zordur. Tartışmalarda açıktan taraf olmadığı varsayımımız Mustafa Kemal ile yaşandığı iddia edilen tartışma/çatışmalara da kuşkuyla yaklaşmamız sonucunu doğurmaktadır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
MUSTAFA KEMAL BEDİÜZZAMAN’A “BİRLİKTE ÇALIŞALIM” DEDİ Mİ? …Ankara’da Mustafa Kemal ve onun şahsında temsil edilen anlayışla yaşanan ayrılık açıktan bir meydan okumaya dönüşmemiştir. 1923 Nisanı’nda savaşı yürüten meclisin yenilenmesine karar verildiğinde Mustafa Kemal’in Bediüzzaman’a birlikte çalışma anlamına gelecek önerilerde bulunması ortak bir zeminin varlığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle Mustafa Kemal kendi safını oluştururken Bediüzzaman’ı kendi saflarında olabilecekler arasında değerlendirmiştir. Ankara’dan ayrıldığı koşullara ilişkin Afyon yargılamalarında söylenen sözler bu savımızı desteklemektedir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
MUSTAFA KEMAL BEDİÜZZAMAN’A “BİRLİKTE ÇALIŞALIM” DEDİ Mİ? “Şeyh Sinusî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla vilâyât-ı şarkıye vâiz-i umumîsî, hem meb’us, hem Diyanet Riyaseti dairesinde, Dârü’l-Hikmet âzâlarıyla beraber, eski vazifemle memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medresetü’z-Zehrâ ve şark dârülfünunuma Sultan Reşad’ın verdiği on dokuz bin altın lira, iki yüz mebus içinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla yüz elli bin banknota iblâğ edilerek kabul edildiği halde
[URL=Only the registered members can see the link]Only the registered members can see the link[/URL
MUSTAFA KEMAL BEDİÜZZAMAN’A “BİRLİKTE ÇALIŞALIM” DEDİ Mİ? Bu ifadelerde öne çıkan unsurları dikkate aldığımızda kılıçların çekildiği bir durumla karşı karşıya olmadığımız anlaşılacaktır. Yukarıda sözü edilen öneriler dikkate alındığında taktik bir süreç olarak dahi olsa ortak bir zeminin varlığı kesindir. Reel politik bir tutum olarak Mustafa Kemal’in bütün muhalif unsurları tek cephede buluşturacak adımlardan kaçındığı bilinmektedir. Milletvekilliği, umumi vaizlik, medrese niçin bütçe, dini işlerde yüksek memuriyet önerileri reel politik bir tutum olarak düşünülse bile –ki böyle olması büyük olasılıktır- bu önerilerin köprülerin atıldığı bir kişiye götürülmesinin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ŞEYH SAİD AYAKLANMASINA DESTEK VERDİ Mİ? Milliyetçi/muhafazakâr Said Nursi kimliğinin karinesi olarak sunulan iki olay bulunmaktadır. Bu olayların birincisi Şeyh Said’in Bediüzzaman’a ayaklanmaya desteği/katılımı için mektup yazdığı, diğeri ise Hayderan aşireti reisi Kör Hüseyin Paşa’nın ayaklanmaya katılmak için Bediüzzaman’ı icazet almak üzere ziyaret ettiği iddialarıdır. Mektup olayı Bediüzzaman’ın takipçileri arasında iki ayrı düzlemde değerlendirilir. Nurcu çevrelerde genel olarak kabul edilen yaklaşım Bediüzzaman’ın Şeyh Said’in mektubuna red yanıtı verdiğidir
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ŞEYH SAİD AYAKLANMASINA DESTEK VERDİ Mİ? Şeyh Said, ayaklanma hazırlıkları sürerken Bediüzzaman’ın desteğini istemiş, eğer destek verirse bu savaşı kazanabileceklerini söylemiştir. Bu talebe karşılık Bediüzzaman, Türk milletinin asırlardır İslam’ın bayraktarlığını yaptığını, çok veliler yetiştirip çok şehitler verdiğini, dahile kılıç çekilmesinin şer’an caiz olmadığını, bu zamanda biricik kurtuluş çaresinin Kur’an ve iman hakikatleriyle tenvir ve irşad olduğunu, dolayısıyla bu işten vazgeçmeleri gerektiğini, giriştikleri işin yanlış olduğunu ve akim kalacağını söylemiştir. Bu yaklaşımın İslam ve Türk olmak çerçevesinde kurulduğu görülmektedir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ŞEYH SAİD AYAKLANMASINA DESTEK VERDİ Mİ? İkinci yaklaşım ise Bediüzzaman’ın Kürt kimliğinin yok sayılması/reddedilmesi karşısında oluşan Kürt kimliği baskın Nurcularındır. Bediüzzaman’ı Şeyh Said İsyanı ile organik bir ilişki içinde sunan bu yaklaşımların ortak çabasının Türk Said Nursi inşası karşısında Kürt Said-i Kürdi inşası olduğu açıktır. Silahlı bir harekete hevesli, hatta örgütleyicilerinden birisi olarak Said-i Kürdi figürü verisiz/belgesiz/bilgisiz inşa edilmeye çalışılmaktadır
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
ŞEYH SAİD AYAKLANMASINA DESTEK VERDİ Mİ? Bu yaklaşımların doğruluğunu destekleyecek verilerin olmaması bir yana, aksi bir tutum içinde bulunduğunu gösteren veriler çoğunluktadır. İşin açığı, Bediüzzaman, Şeyh Said olayı hakkında pek bir şey yazmamış ve anlatmamıştır. Bütün külliyat içinde Kör Hüseyin Paşa adı bir kez bile geçmemektedir. Bu ayaklanmayı Kürtlere yönelik zulüm olarak değerlendirdiğini ima eden yaklaşımları mevcutsa da, asıl yaptığı değerlendirme, bu tip hareketlerin neticesiz, yanlış hareketler olduğu yönündedir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
BAYAR VE MENDERES’E MEKTUP …Bu dönemde DP’ye yönelik hemen hiçbir eleştiri yapılmadığı gibi, hükümet politikaları da kayıtsız desteklenmiştir. Destek beyan edilen konulardan birisi Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kurulması çalışmalarıdır. Böyle bir üniversitenin kurulması ilk kez 1937 yılında Mustafa Kemal tarafından dile getirilmiştir. Öneri 1950 yılında Celal Bayar tarafından yeniden gündeme getirilmiş ve konuya ilişkin bir komisyon oluşturulmuştur. Projenin gündeme geldiği andan itibaren Bediüzzaman ve bağlıları bu çalışmayı kendi okul (Medreset-üz Zehra) projelerinin gerçekleştirilmesi olarak görmüş ve projeye sahip çıkmışlardır. 1955 baharında Celal Bayar ve Adnan Menderes’e hitaben bir mektup yazan Bediüzzaman, bu çalışmalarından dolayı onları kutlamıştır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
BAYAR VE MENDERES’E MEKTUP Bediüzzaman’ın bu çalışmaya ilişkin değerlendirmesi her açıdan ilginçtir. Bu değerlendirmelerin kurulması planlanan üniversite ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi görünmemektedir. Nebraska Üniversitesi’ni model alan okulun kurulma yasası çıktıktan sonra, Nebraska Üniversitesi’nden bir delegeler kurulu planlamaları yapmış, raporu da hükümete sunmuştur. Delegasyon ilk olarak Ziraat, Fen-Edebiyat, Mühendislik ve Mimarlık bölümlerinin açılmasında ve gerek duyuldukça ilave bölümlerin açılmasında hemfikir olmuştur. Yani yapılan plan pragmatik bir Amerikan üniversitesi planıdır. Bediüzzaman’ın ve bağlılarının bu girişimi kutsaması, eğer “tecâhül-i ârifâne” yapmıyorlarsa, her koşulda DP’yi desteklediklerini gösterir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
HANGİ BASKI DAHA AĞIR: CHP Mİ, DP Mİ? …Bediüzzaman, sandığa giderek açıktan DP’ye desteğini bildirmiştir. Siyasal alana bu kadar açıktan ilgi DP ile ilişkilerin onarılmasına yarasa da, DP ile Bediüzzaman hareketi arasında kurulmuş olan pragmatik ilişki hiçbir zaman Bediüzzaman’ın ve hareketinin tam olarak özgürleşmesi sonucunu vermeyecek, DP iktidarı döneminde geçen sürede karşılaşılan mahkemeler/yargılanmalar CHP dönemini kat kat aşacaktır. Durum böyle olmasına rağmen Bediüzzaman’a ve bağlılarına yönelik baskının devlet içine yuvalanmış CHP zihniyetli kadrolara bağlanması Nurcu çevrelerin genel bir yaklaşımıdır.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
HANGİ BASKI DAHA AĞIR: CHP Mİ, DP Mİ? Bu yaklaşımın haklılık payı bir yana, Bediüzzaman ve bağlılarının da DP ile kurdukları ilişkide CHP’yi bir katalizör olarak kullanmaya çalıştıkları bir vakıadır. Adeta DP’yi CHP ile korkutarak kendileriyle uzlaşmaya, kendilerine oy vermeye zorlamaktadırlar. Bu sürecin diğer yanında ise özellikle 1959 ve 1960 yıllarında CHP’nin Said Nursi üzerinden DP’yi köşeye sıkıştırma çabaları bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen DP’yi ehven-i şer olarak değerlendirmekten vazgeçemeyen Bediüzzaman, ölümünden önce toplu olarak yaptığı ve son ders olarak bilinen sohbetinde de DP’nin dine taraftar olmasından dolayı desteklenmesi gerektiğini bildirmiştir.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
NASIL ÖLDÜ, TEREKESİNDE NE VARDI? Ağır hasta olarak 21 Mart öğlen saatlerinde Urfa’ya gelen Bediüzzaman İpek Palas Oteli’ne yerleşti. Bu haber duyulduğu andan itibaren de Bediüzzaman’ın Urfa’dan çıkarılması için hükümet katından baskılar gelmeye başladı. Emniyet yetkilileri Urfa’yı terk etmelerini istiyorlardı. Ağır hasta, kendinden geçmiş bir durumda yatan, 90 yaşına yakın bir insanın her ne surette olursa olsun kenti terk etmesinin istenmesi gerçek anlamda bir şok durumu yaratmıştı. Bir yandan telgraf aracılığı ile hükümet katından yardım aranıyor, diğer yandan yolculuk yapamayacağına dair rapor alınmaya çalışılıyordu. Urfalılar siyasal görüş farkı olmaksızın Bediüzzaman’ın kalması için çaba harcıyorlardı.
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
NASIL ÖLDÜ, TEREKESİNDE NE VARDI? 22 Mart’ı 23 Mart’a (1960) bağlayan gece (Çarşamba sabaha karşı) gerçekleşen ölüm, sabah Zübeyir Gündüzalp tarafından duyuruldu ve cenaze hazırlıklarına başlandı. Urfa ve yakın çevresinden insanlar kente gelirken, diğer illere de cenazenin Cuma günü kaldırılacağı bildirilmiş ve cenaze Ulucami’ye götürülmüştür. Cenazeye katılım için bütün ülkede ortaya çıkan hareket ve Urfa’ya insan akını, gerek hükümeti gerekse Urfa Valiliği’ni teyakkuza geçirmiş, bu kez de cenazenin cumayı beklemeden kaldırılması için baskılar başlamıştır. Gerginlikler ve gözaltılar sonrasında cenaze cumayı beklemeden, perşembe günü büyük bir kalabalık tarafından kılınan namazdan sonra Halilürrahman Dergâhı’na kaldırılmıştır
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
NASIL ÖLDÜ, TEREKESİNDE NE VARDI? “Kalb kifayetsizliği ve yaşlılıktan öldüğü doktor raporu ile tespit edilen Saidi Nursi’nin üzerinden 15 lira çıkmıştır. Tereke hakimliği tarafından tespit edilen eşyalar şunlardır: Lacivert gabardin cübbe (40 lira), Lacivert gabardin şalvar (25 lira), namazlık (515 lira), Sarı Yaşmak (5 lira), Gümüş kaplı Şimendifer marka cep saati (250-300 lira), çalışır halde bir pusula (10 lira), Orijinal marka termos (5 lira)…”
Only the registered members can see the link (Only the registered members can see the link)
Powered by vBulletin® Version 4.2.5 Copyright © 2025 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.