PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : kıssadan hisseler



umut55
26-12-2010, 11:26
SÜVARİ VE KÖR YOLCU


Çöl sıcağında atıyla seyahat eden bir süvari bulmuş olduğu bir ağaç gölgesinde, hem atı hemde kendisinin dinlenmesi için bir mola verir. Fakat atını o ağaca bağlayabileceği kadar uzun bir ince halat bulamadı. Çevresine bakındığında işini çözebileceği bir kalın ağaç dalı bulur. O kalın dalı ağacın gölgesine çakarak atını o dal'a bağlar. İhtiyacı kadar dinlendikten sonra, yola devam etmek üzere hazırlanır. Tam atını bağladığı o dalı kumdan sökecekken birerden durup düşünür. Ben bu kadar mesafeden geldim ve yolumda sadece bu ağacın gölgesinden istifadeyi sadece ben değil, atımda dinlendi. İyisimi bu kazığı çıkartmayayımki , belki benden sonra başka bir süvaride atıyla dinlenmek için mola verdiğinde bu kazığı kullanır, deyip o kazığı sökmekten vazgeçer , ve yola devam eder.

Hikaye bu ya, o çöl sıcağında kendi başına seyahat eden bir KÖR yolcu tamda bu ağacın altında mola için duracakken ayağı o kazığa takılıp birden yere düşer. Hay Allah bu çölün orasındaki bu ağacın altındaki bu kazığın ne işi vardır deyip, benden sonra belki başka bir kör yolcu bu kazığa takılıpta yere düşmesin diye, o kazığı aradan söküp atar.

Şimdi hangisi doğru olanı yapmış diye kendimize sorduğumuzda , cevabımız hangisi? Acaba o süvarinin ağacın altına kazığı çakan kendisinden sonra gelecek bir başkasını düşünen süvarimi , yoksa bir başka kör bir yolcunun takılıp yere düşüp canını yakmaması için kendinden sonraki başka bir kör yolcuyu düşünene ve oradan söküp atan o kör yolcumu?

Elbette ikiside haklı , ve kendilerinden sonraki insanları düşünüp vazifelerini yapmış bulunuyorlar.

Acaba bizler , bizlerden sonra geleceklere neler yapıyoruz ve bırakıyoruz ???

umut55
26-12-2010, 11:28
yılan hikayesi

yoksul bir adamın biri dağda ağaç keserek hayatını devam ettirmektedir ve bu yoksul adamın birde oğlu varmış ama hayırsızmı hayırsızmış bir gün adam ağaç kesmek için ormana gider ve ağaç keserken orda bi yılanla karşılaşır ve yılan ona derki korkma ben dostum adamla konuşurlarmış ve ardından yılan deliyine girer ve adama bi altın lira bırakırmış ve adam o altın lira almış ve evine yol almış ve oğluna anlatmış durumu adam birgün rahatsızlanmış ve ayağa kalkamaz olmuş ve oğlunu cağırmış oğluna demiş ki ormanda bi kuyu var demiş tarif etmiş ve oraya git orda karşına bi yılan cıkacak demiş sakın korkma o yılan dosttur yere bi altın lira bırakacak demiş onu alır gelirsin demiş cocuk yola koyulmuş ve yılanın kuyusuna gelmiş ve yılan cıkmış ve yere bi altın lira bırakmış cocuğun aklından hemen şeytanlık gecmiş ve yılanı öldürürsem kuyudaki bütün altınlar benim olur deyip yerden bi altın lira alır ve yılana atar yılanın kuyruğu kopar yılan o acıyla cocuğu sokar ve cocuk ölür aradan zaman gecer ve adam tekrar yılanın kuyusuna gider adam aslında işin bilgesiymiş yılana derki yılan kardeş bizim oğlan bi densizlik yaptı ve cezasını buldu biz dosttuk dost kalabiliriz yılan adama dönerek demişki yok yok bende bu kuyruk acısı sendede bu evlat acısı olduhu sürece biz hiç dost olamayız demiş

umut55
26-12-2010, 11:31
Gerçek Zenginlik
Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine

rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:

- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi:

- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem:

- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi.

Belhi sordu:

- Peki siz ne yapıyorsunuz?

- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.

Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiyeti o derece aşikar, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu.

Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem'e yardım etmek istedi. İbrahim Edhem:

- Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi.

Adam gerçekten zengin olduğunu, bir şeye ihtiyacı bulunmadığını söyledi. Büyük veli sordu:

- Ne kadar paran var?

- Üç bin altınım var.

- Dört bin olmasını istemez misin?

- Elbette isterim.

- Beşbin olmasını?

- İsterim.

- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi?

- Şüphesiz çok memnun olurum.

- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa yine kanaat etmez fazlasını istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim.

umut55
26-12-2010, 11:32
Sen Bir Kizini Vermezsin de

Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiş" diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkansız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam'a da duyuruldu. "Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz" dendi. "Hay hay" dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi:

- Biz Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik.

- Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim?

- Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur'an'ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunların hepsi Hz. Osman'ın nitelikleri)

Adam sözünü kesti:

- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir.

- Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi.

-Adam parladı:

- Nasıl olur, benim kızımı bir Yahudiye istersiniz?

İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti:

- Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir? deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti.

(Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (İki nur sahibi) denmiştir.)

umut55
26-12-2010, 11:35
Imâm-i Azam ve Kadilik
Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu.

Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.

- Ben kadılık yapamam, dedi.

Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı:

- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!

İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi:

- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam,

umut55
26-12-2010, 11:36
Kadın ve Vali



Bir zamanlar vâlilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi vardı. Rengârenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefâ yeriydi. Bir gün vâli, bu bahçeye geldi. Vâli, bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya gönderdi. Kadına da dedi ki:
-Bahçenin kapılarını kapat. Hiç bir kapı açık kalmasın!
Kadın, akıllı ve namuslu idi. Vâlinin kendisine kötü niyet taşıdığını anladı. Gidip bir ağacın arkasına saklandı ve biraz sonra gelip dedi ki:
-Kapıları kapattım. Yanlız bir tanesi kaldı. Onu kapatmaya gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum.
-O, hangi kapıdır?
-Bu kapı, Allahü teâlânın (Basir) sıfatıyla bizi gördüğü kapıdır. Vâli, bu sözü duyunca, pişman olup tövbe etti. Bir daha aklına böyle kötülükler getirmemek için, Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin bulunduğu yere gidip, onun sohbetinde yetişti. Allahü teâlânın sevgili kullarından biri oldu

umut55
26-12-2010, 11:38
Kısmetini Beklemek






Öğrencilerinden birinin eline bir testi verip kuşluk vakti çeşmeye gönderir Fakirullah Hazretleri.
Ne var ki öğrenci çeşmenin başına varınca oradaki çocuklarla oyuna dalar, ta ikindiye kadar oyun sürer. Nihayet gün batarken aceleyle testiyi doldurup döner. Bunca vakittir orada oyuna dalan öğrenciyi bu defa arkadaşları aralarına alıp hırpalamak isterler. Ancak Fakirullah Hazretleri müdahale ederek der ki:

– Neye suçluyorsunuz arkadaşınızı?

– Kuşluk vakti gönderdiniz ikindi üzeri döndü, bizi bu kadar bekletmeye hakkı var mı? derler.

Büyük insan şöyle izah eder geç kalma sebebini.

– Arkadaşınızın kabahati yoktur bu bekleyişte. Çünkü der, çeşmenin başında oyuna dalmaya mecburdu. Kısmetiniz olan su henüz kurnaya gelmemişti, yoldaydı. Başkalarının kısmetini doldurup ta size getiremezdi. Ne zaman yoldaki sizin kısmetiniz kurnaya geldi, işte o zaman oynamayı bırakıp testiyi çeşmeye tutarak kısmetinizi doldurup getirdi. Onun kabahati yoktur, yoldaki kısmetinizi beklemiştir.

umut55
26-12-2010, 11:39
KOMŞUNUN ŞİKAYETİ
Biri, Resul-i Ekrem (s.a.v)'ın huzuruna geldi ve
- Bana eziyet ederek huzurumu bozuyor' diye komşusunu şikayet etti.
Resul-i Ekrem (s.a.v):
- Tahammül et ve komşunun gürültü patırtısına aldırma, belki gidişatını değiştirir, buyurdu.
Bir müddet sonra ikinci defa gelerek şikayet etti. Resul-i Ekrem (s.a.v) bu kez de tahammül et buyurdu.
Üçüncü defa geldi. ve
- Ya Resulallah, benim bu komşum gidişatını düzeltmiyor, beni ve ailemi rahatsız etmek için gerekenlerin hepsini yapıyor' dedi.
Resul-i Ekrem (s.a.v) bu defa ona
- Cuma günü, ev eşyalarını dışarı çıkar, yoldan gelip geçen halk görsün. Halk, sana 'niçin ev eşyalarını buraya döktün?' diye soracaktır. 'Kötü komşunun elinden' diyerek şikayetini bütün halka söyle.

Şikayetçi aynısını yaptı, eziyet eden komşu ise peygamber daima tahammül et diyecek diye, hayal ediyordu. Halbuki zülmün def edilmesi hukukun müdafaası hususunda İslamiyetin, mütecavize saygı göstermeyeceğini bilmiyordu. Böylelikle herkesin huzurunda rezil olacağını sezen eziyetçi komşu, konuyu öğrenince yalvarıp yakarmaya başladı ve adamın, eşyasını evine taşımasını rica etti. Aynı zamanda komşusunu incitecek şekilde bir şey yapmamaya söz verdi.

umut55
26-12-2010, 11:40
Hızır ve Gelin
1930'lu yıllar. Rize. Anzer, halkın kendi tabiri ile Ancer. Dünyaca balı ile meşhur olan Ancer. Binlerce poleni ve şifayı içinde barındıran balıyla meşhur Ancer. Kış. Yaylacılık yapan Ancerlilerin bir kısmı aşağıya Rize'ye şehre inmemiş, kışlamışlar. Yazdan yığdıkları otlarıyla, mallarını kışdan çıkarıp, bahara eriştirmenin çabası içindeler. Evet hepsinin mal tabir ettiği koyunları, sığırları var, tektük birkaç tanesinin de kara kovanı var. Şifa niyetine ilaç niyetine küçük bir kavanozu dolduracak kadar balları olurdu çoğunun. O da kış bitmeden tükenir giderdi.

Meryem. Lezgilerin kızı Meryem. Yeni gelin, beyini gurbete Samsun'a göndermiş. O da o kış yaylada kışlamış. Sabaha kadar kar yağmıştır. Tam kürekle yolu açayım deyip, kapıya yönelmekte iken, kapısı çalınır. Kapıyı açari. İhtiyar bir adam selam verir ve:
- Kızım, ben Aşağı Ancerdenim, gelinim aş eriyor, canı bal çekti, Allah rızası için, bir iki kaşık bal verirmisin?
Meryem gelin düşünmez bile, Allah rızası değil mi der, dibinde üç dört kaşık bal kalmış olan kavonozu getirir , onun da yarısını ihtiyar'a verir. İhtiyar:
- Allah razı olsun kızım, artsın eksilmesin der.
Meryem, kavanozu koymak için geri döner. Kavanozun ağzını kapatayım derken birde ne görsün, kavanoz ağzına kadar bal ile dolu. Meseleyi anlar, kapıya koşar, kar ile dolu yaylanın uçsuzluklarına bakar. Ne bir insan vardır ne de kar da bir iz. Gelen Hızırdır.

Aradan üç dört ay geçer, her gün bal yediği halde kavanoz her seferinde ağzına kadar bal ile doludur. Sırrını hiç kimseye açmaz. Yaza doğru beyi gurbetten gelir. Beyine her öğün bal verir. Bal bitmez, hem ancer balı olacak, bütün kış kalacak birde her öğün kaşık kaşık yenecek, bal bitmeyecek. Beyini merak sarar, sorar, cevap alamaz. Beyi en sonunda:
- Ne olur beni seviyorsan söyle ne oluyor. bunda bir iş var.
Meryem dayanamaz ve ağzı kapalı kavonozu da alır ve olayı anlatır. Kavanozu açıp işte bak ağzına kadar dolu demek istediğinde bir de ne görsün?
Kavonozun dibinde iki kaşık bal kalmış.

Evet, gerçek yaşanmış bir olay... Belki sizin başınıza da geldi, belki gelebilir. Meryem'in kavonozundaki bal bitmeyecekti. Sizin de belki cebinizdeki araba parasını verdiğiniz bir ihtiyar ardından elinizi her cebinizdeki cüzdana attığınızda tükenmeyecek para... Ama sakın ha. Sakın ha. Hızır ile karşılaştığınızı ve sırrınızı kimseye söylemeyin....

umut55
26-12-2010, 11:42
Azrailin oldurmek istemedigi anne

Allah Azraili yanina cagrir ve der: Azrailim git ve fatma hanimin canini a.Azrail eve gider ve fatma hanimi bulur.Ama o bir anneydi oun canini alamazdi bebekleri vardi.Allahin huzuruna gidip:ben o kadinin canini alamam o bir anne bebekleri var.Der.Allah:Hemen kadinin canini al sen almazsan ben alirim! der.Azrail uzulup kadinin canini alir. bir kac yil sonra Allah Azraili cagirip bir dereye gitmesini ister.2 cocuk nerdeyse azrailin icinden geciyordu.Azrail hemen Allahin yanina gelr Allah sorar:O cocuklari tanidinmi? diye sorar.Azrail hayir diye cevap verir.Allah:
onlar canini almak istemedigin kadinin cocuklariydi onlar. Der.Azrail iyiki aldigini soyleyip gider

umut55
26-12-2010, 11:44
KIYAMETE KADAR HAVADA KALAN TAS

--------------------------------------------------------------------------------
Yazınız :
Bu olay tamamiyen gerçektir!Peygamber Efendiğimiz (S.A.V.) Gök Yüzüne Yükselirken Miraç Gecesi o Taş Üzerinden
Gök Yüzüne Çıkıyormuş. o Taşdan Yardım Almış İnerken Taşa Dur Demiş Taş O Şekilde
Durmuş ve Kıyamete Kadar O Şekilde Kalacakmış.peygamber(sav)in miraca çıkarken üzerine bastığı taş olmasının yanı sıra ibrahim peygamberin oğlu ismaili kurban etmek için yatırdığı taş olması islam dünyasındaki önem hanesine artı iki puan ekler.

altı boş olan ve sadece bir köşesinden destekle durabilen bir kaya parçası. hz. muhammedîn, üzerinden miraca yükseldigi tas. kubbet-üs sahra nın içinde "asılı duran taş" anlamına gelen hacer-i muallak adi verilen taştir. bu kayanın içine on bir basamak merdivenle inilebilmektedir. kayanın iç kısmı yaklaşık 1.5 metre yüksekliğinde ve 4.5 metre x 4.5 metre boyutlarında boş bir mekandır. içeriden tavana bakıldığında havada asılı izlenimi verir, bundan dolayı hacer-i muallak olarak anılmaktadır. hz. fatma bu kayanın yanında namaz kıldığı için özellikle de çocuk sahibi olmak isteyen kadınların dua ettikleri bir mimber yapılmıştır. yine cami içinde mermere gömülü ve dışı tahta oymalı bir kutu içinde sakalı şerif vardır. herkes bunun içine elini sokuyor. yine muallak taşının altında, hz. muhammedî kendisini almaya gelen meleğin kanatlarının üzerinde iken, onunla birlikte yükselen kaya, peygamberimizin işareti ile durmuştur. kayaya sonradan sütunlarla destek yapılmış
alıntıdır...

umut55
26-12-2010, 11:47
kırk rakamının kutsalığı

40 makam= 4 Kapı X 10 Makam
40 gün oldu kaynatırım kaynamaz,
40 gün yağan yağmurla insan hamuru yuğurulmuş, adem vücuda gelmiş
40 günde bedene ruh giriyor
40 gün de cenazenin dili kurumaz
40 gün yas
40 gün loğusalık
40 gün bebeklik
40 gün lokması dağıtma
40 gün 40 gece düğün dernek kurma
Kırk katır mı, kırk satır mı?
Kırk bir kere Maşallah
Kırk makam
Kırklar çift ikiz
Hz. Adem'in 40 çift ikiz (biri erkek biri kız) çocuğu olmuş. Tanrının emriyle her bir ikizin biri, başka batında doğan karşı cins ikizle evlenmiş ve insanlar türemiştir.
kırklar meclisi
Alemi idare eden kırk garip erenler. Hz. Fatma'nın evinde toplantıda İmam Ali'den feyz alanlar. Geleneğe göre, bir gece Hz. Muhammed Fatma'nın kapısını çalmış. İçerden gelene "kimsin?" sorusuna karşı, "Muhammed!im" deyince, "burada Muhammed'in yeri yoktur" karşılığını almış. Biraz sonra yine kapıyı çalmış. Bu sefer, "fakirim" karşılığını vermiş. Böylece kırklar cemine girebilmiş. Ali oradakilere üzüm suyu dağıtıyormuş. Muhammed'e de verince o da hakikat sırlarına erişmiş, kalp gözü açılmış. Ali'nin erdiği yüksek mertebeyi takdir ederek, o güne kadar yalnız peygamberlik sırrına ermiş iken, Ali'ye biat edince Ermişlik sırrına da kavuşmuş.
afrikadan kızılderelilere kırk rakamının kutsal olmadıgı kavim kabile yokdur acaba en akla yatkın kırklar meclisi yani ululuk divanın yansıması olabilirmi.

umut55
26-12-2010, 11:47
serçenin avcıya nasihatı

Serçenin Avciya Nasihati

Avcinin biri kus avlamak için tuzak kurmustu.
Tuzaga küçük bir kus yakalandi.
Minik kusu eline aldi.

Hayret!
Minik kus konusuyordu.

Minik kus:

- "Ey büyük efendi! Sen birçok koyunlar, sigirlar, develer yedin.
Onlarin etlerinden bile doymadin ki, benim etimle mi doyacaksin?
Ben senin disinin kovugunu bile dolduramam.
Sayet beni saliverecek olursan, sana üç ögüt verecegim.
Bu ögütlerden ilkini senin elindeyken, ikincisini su damin üstünde,
üçüncüsünü ise agacin üstünde söyleyecegim.
Bu üç ögüdümü tutacak olursan, ömür boyu mutlu olursun." dedi.

Avci bu teklifi begendi.
Zaten eti olmayan bu küçük kusla nasil doyacakti ki? Kusun ögüdü belki ise yarardi.

Avci:

- "Peki, söyle bakalim" dedi.

Minik kus:

- "Elindeyken verecegim ögüt sudur:
(Olmayacak seye, kim söylerse söylesin inanma)."

Kus, bu birinci ögüdünden sonra avcinin elinden karsidaki damin üstüne kondu.

- "Ikince ögüdüm:
(Geçmis gitmis seyler için üzülme. Bir sey senden gittikten sonra onun hasretini çekme)."
Kus, ikinci ögüdüne devam etti:
"Benim karnimda on dirhem agirliginda çok degerli bir inci vardi.
O inci seni de, çocuklarini da zengin ederdi.
O inci senindi ama, kismetin degilmis.
Öyle bir inci kaçirdin ki, dünyada esi benzeri yoktu." dedi.

Avci, bu sözleri isitince:

"Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazik ettim. Elimdeki talih kusunu kaçirdim.
Ah benim akilsiz kafam" diye üzülmeye, aglamaya ve dövünmeye basladi.

Kus, avcinin bu halini görünce:

- "Be aptal adam! Biraz önce ben sana ne ögüt verdim?
Su haline bir bak. Inci elinden gittiyse ne üzülüyorsun?
Ben sana geçen bir seye üzülme demedim mi?
Sözümü anlamadin mi?

Sonra sana ´Olmayacak bir söze sakin inanma´ diye ilk ögüdümü verdim.
On dirhemlik inciyi duyunca aklin basindan gitti.
Benim üç dirhem gelmeyecegimi bildigin halde, nasil içimde on dirhemlik inci bulunabilir?" dedi.

Avci, kusun uyarisini dinleyince, akli basina geldi.

- "Hayir, güzel ve akilli kus!
Su üçüncü ögüdünü de söyle, öyle git." dedi.

Minik kus, üçüncü ögüdünü vermek için damdan agacin üstüne siçradi ve avciya alayli bir tavirla:

- "Allah Allah! Ilk iki ögüdümü çok iyi tuttun da üçüncüsünü mü tutacaksin?"
diyerek tamahkar avcinin haline güldü ve gögün maviliklerine dogru uçtu gitti...
Uykuya dalmis bilgisiz kisiye ögüt vermek, çorak yere tohum saçmaktir.

Abdallik ve bilgisizlik yirtigi yama kabul etmez.

Ey ögütcü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce, onu yamasiz, yirtiksiz hale getir.

umut55
26-12-2010, 11:49
Zülkarneyn Kimdir?

- Zülkarneyn kimdir? (A)

Şimdiye kadar Zülkarneyn’in kim olduğu, ne zaman yaşadığı, hangi icraatları yaptığı tartışılmış ve bu konuda değişik görüşler öne sürülmüştür.

Tarihte yaşamış bazı kişiler için Zülkarneyn yakıştırması yapılmış, fakat zamanımıza kadar gelen kutsal kitaplarda Zülkarneyn’e dair işaret edilen vasıflara tam olarak uyan bir kişi gösterilememiştir. Zülkarneyn olduğu düşünülen bu şahsiyetlere ait bilgi ve kayıtlar eksik, kayıptır. Bu bilgi ve veri eksikliğinden faydalanarak “Şu kişi Zülkarneyn’dir fakat hakkında ki bilgi ve kayıtlar kaybolduğu için ispat edilemiyor” mazeretleri ileri sürülebilir mi?
Bu tartışma sadece son peygamberin ümmeti (Müslümanlar) tarafından yapılmamış bütün peygamberlerin ümmetlerince de yapıla gelmiştir. Fakat çoğunluk tarafından kabul gören bir görüş ortaya konulamamış, değişik görüş ve fikirler ortaya atılmıştır.

Zülkarneyn’in önemli bir özelliği vardır ki; gönderilmiş bütün peygamberlere ona dair bilgi verilmiş, bütün ümmetlerin Zülkarneyn’in yapacağı işler ve şahsiyetine dair bilgi sahibi olması sağlanmıştır. Bu kadar önem verilen, hakkında bütün peygamberlerin bilgilendirildiği bir kişiye ait bütün bilgilerin kaybolması, bu kişinin tarihin karanlıklarına gömülmesi, ona ait olduğu belirlenen hiçbir eserin var olmaması mümkün müdür? Yeryüzünde yaşamış ve hiçbir iz bırakmadan yok mu olmuştur? Bu kadar çok kişiye (bütün ümmetlere) varlığı haber verilen, bu kadar önemsenen Zülkarneyn dönemine şahitlik edecek kimse yok mudur? Hiçbir kalıcı eser bırakmamış mıdır?
Zülkarneyn yeryüzünde yaşamış olsaydı buna dair kesin delil ve izler bırakırdı.

Zülkarneyn’in sadece kim olduğu, ne zaman yaşadığı tartışma konusu değildir. Peygamber olup olmadığı, yaşadığı toplumda vasfının ne olduğu, hatta insan olup olmadığı da tartışılmaktadır. Zülkarneyn bir asker midir, yaşadığı toplumda nüfuzlu, zengin bir kişi midir, bir yönetici midir?

Zülkarneyn dönemine ait eserler ve kesin bilgi olmaması normaldir.
Henüz yeryüzünde yaşamamış, bu sebepten de bir faaliyette bulunamamış, bir eser oluşturamamış bir kişinin ne zaman yaşadığını, hangi işleri ve eserleri yaptığını bulmak zor iş olsa gerek.
Bu kitapta Zülkarneyn’in neden önemli bir kişi olduğu, ne zaman yaşayacağı ve hangi işleri yapacağı detaylı olarak anlatılacaktır. Zülkarneyn hakkında bilgi vermek onun tanınması ve anlaşılabilmesi için yeterli değildir. Zülkarneyn’i tanıyıp, anlayabilmek için din ile sebepler dünyasının da yeterince ve gereğince bilinmesi gerekir.

- Gerçekten biz, Zülkarneyn’i yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona istediği her şeyden bir sebep verdik. (Kur’an-ı Kerim - sure:18 - ayet:84)

Bundan dolayı bu kitapta Zülkarneyn’le birlikte din ile sebepler dünyası hakkında birtakım bilgi ve düşünceler ortaya konulacaktır.
Eminiz ki sebepler dünyasını anlayabilecek ve Zülkarneyn’i tanıyabilecek kadar bilgi sahibi olabilen bir kimse dininin özünü kavrayabilecek bilgiye de sahip olmuştur

umut55
26-12-2010, 11:51
ALÂMETLERİNDEN DECCAL - Hz.İSA (a.s.) - Mehdi Aleyhisselam

KIYAMET ALÂMETLERİNDEN DECCAL - Hz.İSA (a.s.) - Mehdi Aleyhisselam

Onlar, kıyametin kendilerine ansızın gel mesinden başka bir şeyi beklemiyorlar. İşte muhakkak onun alametleri gelmiştir. Artık onlara geldiği vakit düşünmelerinin ne faydası ola cak. (Muhammed 18)

Bu ayeti kerimenin izahında Celaleyn tefsi-rinin haşiyesi Cemel’de, Huzeyfe (Radıyellahu anhu) hadisi şerifi zikredilmiştir. Bu hadisi şerifte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kıyamet alametlerini şu şekilde beyan etmiştir:

Huzeyfe İbni Esedil Gıfari’den, şöyle söylediği rivayet edildi: Biz oturmuş Resulullah’ın odasının gölgesinde konuşuyorduk. Kıyametten bahsettik. Seslerimiz yükseldi. Resulullah (Sallalla hu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kıyamet asla kaim olmaz, taki ondan evvel on alamet bulunmadıkça.

Güneşin battığı yerden doğması, Dâbbetül arz’ın çıkması, Ye’cüc-Me’cüc’ün çıkması, Deccal, Meryemoğlu İsa’nın inmesi, Duman, Batı-doğu arapyarımadası’nda üç yer batması. Bunların sonuncusu Yemen’de Aden derinliklerinden bir ateşin çıkmasıdır. İnsanları mahşere sevkeder.

(Ebu Davud)

*******************

MEHDİ (Aleyhisselam) HAKKINDAKİ HADİSİ ŞERİFLER

Abdullah’tan (Radıyellahu anhu) rivayet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Dünyada bir günden başkası kal -masa, elbette Allah o günü uzatır, taki o günde benden veya ehli beytimden bir adamı gönderir. İsmi benim ismime uyar, babasının ismi babamın ismine uyar.

Yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve doğrulukla doldurur.” (Ebu Davud)

*******************

Ali (Radıyellahu anhu) dan rivayet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Zamandan bir günden başka kalmasa da elbette Allah, ehli beytimden bir adam gönderir. Zulümle dolduğu gibi, yeryüzünü adaletle doldurur. (Ebu Davud)

*******************

Ebu Hureyre’den (Radıyellahu anhu) riva yet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Dünyadan bir günden başka kalmasa da elbette Allah o günü uzatır, hatta ehli beytimden bir adam, Deylem dağına ve Kostantıniyye’ye (İstanbul) sahip olur.”

(İbni Mace)

*******************

SİYAH BAYRAKLILAR

Alkame’den, o da Abdullah’tan (Radıyellahu anhuma) rivayet edildiki birara biz Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) yanında idik. Birden Haşim oğullarından bir genç topluluğu geldi. Resulullah onları görünce gözleri yaşla doldu, rengi değişti. Dedimki ‘Yüzünde hoşlanmadığımız şeyi görmemiz nedendir?’

Buyurduki “Muhakkak biz Ehli beytiz. Allah bizim için, dünya üzerine ahıreti seçti. Muhak kak ehli beytim benden sonra belalar, kovulmak ve sürgünlere kavuşacak. Taki bir kavim doğu tarafın dan gelecek. Onlarla birlikte siyah bayraklar vardır. Hayrı (imameti) isterler, onlara verilmez. Bu yüzden savaşırlar, yardım olunurlar (Galip gelir ler) İstedikleri onlara verilir de onu kabul etmez ler. Onu ehli beytimden olan bir adama verirler.

Yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle doldurur. Sizden her kim bu vakte yetişirse, kar üzerinde sürünerek olsa da onlara katılsın,”

(İbni Mace)

*******************

Abdulah’tan (Radıyellahu anhu) rivayet edil diki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ehli beytimden bir adam gelmedikçe kıyamet kopmaz. İsmi, ismime uyar. (Ahmed)

*******************

Abdulah’tan (Radıyellahu anhu) rivayet edil diki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Günler bitmez veya zaman tükenmez, taki Araplara ehli beytimden olan bir adam hakim olmadıkça. İsmi, benim ismime uyar.” (Ahmed)

*******************

Ebu Said el Hudri (Radıyellahu anhu) Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Ehli beytimden olan alnı açık, haya sahibi bir adam (dünyaya) hakim olmadıkça kıyamet kopmaz. Daha evvel zulümle dolduğu gibi yeryüzünü adaletle doldurur. Yedi sene daim olur. (Ahmed)

*******************

MEKTUBATI RABBANİ’DE

KIYAMET ALAMETLERİ VE MEHDİ

Peygamberimizin haber verdiği kıyamet alametlerinin hepsi haktır. Onlarda meydana gelmeme ihtimali yoktur.

Adetin hılafına, batıdan güneşin doğması.

Mehdi (Aleyhisselam)’nin zuhuru.

Ruhullah İsa (Aleyhisselam)’nın gökten inmesi.

Deccal’ın çıkması.

Ye’cüc ve Me’cücün çıkması.

Dâbbetül arzın çıkması.

Sonra bir dumanın ortalığı kaplayıp, onları elim bir azabla azablandırması.

Sıkıntıdan insanlar şöyle der: “Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır, biz mü’minleriz.”

Son alamet, Aden tarafından çıkan bir ateş tir. (bu ateş insanları mahşere sürecek.)

Cahillikten dolayı bir cemaat, Hindistan ehlinden mehdilik iddia eden birisinin Mehdi olduğunu zanetti. Onlara göre Mehdi geçti ve öldü, kabrinin “Kurre” denilen bir yerde olduğunu söyle diler. Halbuki şöhret ve tevatürü manevi derecesi ne ulaşan sahih hadisi şerifler bu taifeyi yalanlıyor. Zira Efendimiz, Mehdi için alametler beyan etti. Bu alametler o iddia edilen şahısta yoktur.

Hadisi Nebevi’de şöyle geldi: “Mehdi çıkacak ve başının üzerinde bir parça bulut olacak, içinde bir melek şöyle nida edecek “şu şahıs Mehdi’dir, ona tabi olun.”

Yine Efendimiz buyurdu ki “Yeryüzünün tamamının maliki dört tanedir. Zülkarneyn ve Süleyman mü’minlerdendir. Nemrud ve Buhtunnasır kafirlerdendir. Yeryüzüne ehli beytim den olan beşinci bir şahıs malik olacaktır.” (Bu Mehdidir.)

Efendimiz buyurdu: “Benim ehli beytimden bir adamı Allah göndermedikçe dünya yok olmaz, onun ismi ismime uyar, babasının ismi babamın ismine uyar, zulum ve haksızlıkla dolduğu gibi yeryüzünü doğruluk ve adaletle doldurur.”

Hadisi şerifte “Eshabı Kehf Mehdinin yardımcılarıdır” şeklinde buyuruldu.

İsa (Aleyhisselam) Mehdinin zamanında ine cek, Mehdiye, Deccalı öldürmekte yardım edecek, saltanatının zahir ve (galib) olduğu zamanda ramazanın ondördünde güneş tutulacak ve ayın evvelinde ay tutulacak, bunlar normal adetin ve münec cimlerin hesabının hılafına olacak.

İnsaf nazarıyla bakmak lazım, şu alametler o bahsedilen şu ölü şahısda var mı yok mu (yok.) Mehdi’nin, Efendimiz tarafından haber verilen diğer pek çok alametleri vardır. Şeyh İbni Hacer, Mehdinin alametleri beyanında bir risale yazdı ki o alametler ikiyüze ulaşıyor.

**********************

Ebu Hureyre (Radıyellahu anhu) şöyle dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Davaları bir olan iki gurup savaşmadıkça kıyamet kopmaz.” (Buhari)

******************

Ebu Hureyre (Radıyellahu anhu) şöyle dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “İki gurup savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Aralarında büyük ölümler olur. Davaları birdir. Otuz taneye yakın yalancı Deccallar gönderilmedikçe kıyamet kopmaz. Bunlardan herbiri, kendini Allah’ın Resulu zanneder.” (Buhari)

*******************

DECCAL

Nevvas ibni Sem’an el Kelbi’den söyle demiştir. ‘Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Deccalı zikretti ve şöyle buyurdu “Ben içinizde iken Deccal çıkarsa ben onunla mücadele ederim, siz değil. Ben yok iken çıkarsa, kişi nefsini müdafaa edecektir. Allah, her müslüman üzerine vekildir.

Sizden herkim Deccala kavuşursa, Kehf suresinin başını (on ayeti) ona karşı okusun. Onlar sizi Deccalın fitnesinden korur.”

Dedikki ‘Dünyada kalması ne kadardır?’ Buyurduki ”Kırk gün. Bir günü bir sene gibidir. Bir günü, bir ay gibidir. Bir günü, Cuma gibidir. Diğer günleri, sizin günleriniz gibidir. “(Takriben 424 gün)

Dedikki ‘Ya Resulellah! Şu bizim senemiz gibi olan günde, bir gün ve gecelik namaz bize yetermi?’ Buyurduki ”Hayır. Onun miktarını takdir edin. (Vakitlere taksim edin.)

Sonra Meryemoğlu İsa (Aleyhisselam), doğu Dimaşk’ta (Şam) beyaz minarenin yanına inecektir. Deccali Lüddi kapısında yakalayacak ve öldürecektir.” (Ebu Davud)

*******************

Salimden, o babasından şöyle rivayet etti ‘Hayır, vallahi Resulullah, İsa için kırmızıdır deme di. Fakat şöyle buyurdu “Birara ben uyuyordum. Rüyamda Kabe’yi tavaf ediyorum. Kıvırcık saçlı bir adam, iki kişi arasında salınarak yürüyordu. Başından su damlıyordu veya başı su akıtıyordu. Bu kimdir? dedim. Dedilerki Meryemoğlu İsa’dır. Yürüyüp gittim. Birden bir kırmızı ve cüsseli bir adam, başı kıvırcık, sağ gözü kör. Sanki gözü üzüm salkımı (gibi sarkmış) Dedimki “Bu kimdir? Dedilerki ‘Bu Deccaldir’ İnsanların ona en çok benzeyeni İbni Katan’dır.” Zühri derki: Huzaa kabilesinden olan bir kişidir. Cahiliyye döneminde ölmüştür. (Buhari)

*******************

HAK TAİFE

Cabir ibni Abdullah derki Resulullah (Sallal lahu aleyhi ve sellem)‘in şöyle buyurduğunu işittim. “Ümmetimden bir taife, hak üzere savaş maktan zail olmayacaktır. (Hak üzere devam edecekler.) Kıyamet gününe kadar üstün olacaklar dır.”

Şöyle buyurdu: “Meryemoğlu İsa (Aleyhisse lam) inecektir. (Mü’minlerin) Emiri derki ‘Gel, bize namaz kıldır.’ (İsa) Derki ‘Hayır. Muhakkak sizin bazının, Allah’ın bu ümmete olan ikramı ile bazınız üzerine emirlersiniz.’ (Müslim)

*********************

Ebu Hureyre’den rivayet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Rum (hıristiyan ordusu) A’mak veya Dâbık’a inmedikçe kıyamet kopmaz. Onlara karşı, Medine’den o vakitte yeryüzü müslümanlarının en hayırlılarından olan bir ordu çıkar. Karşılıklı saf olunca, Rumlar derki ‘Bizim ile bizden esir alanların arasını serbest bırakın ki onlarla savaşalım’

Müslümanlar ‘Hayır! Vallahi sizin ile kardeş lerimizin arasını asla serbest bırakmayız.’ Onlarla (Rumlarla) savaşırlar. Ordunun üçte biri hezimete uğrar. (kaçar) Allah, onların ebediyyen tevbesini kabul etmez. Ordunun üçte biri şehid olur. Allah katında en faziletli şehidler bunlardır. Üçte biri savaşı kazanır. Bunlar ebediyyen fitnelenmezler (asi olmazlar) Kostantiniyye’yi (İstanbul’u) feth ederler.

Onlar, kılıçlarını zeytin ağaçlarına astıkları halde ganimetleri taksim ederlerken, içlerinde şeytan nida ederek ‘Mesih Deccal arkanızdan ehlinize musallat oldu’ der. Yola çıkarlar, halbuki bu söz batıldır.

Şam’a vardıklarında Deccal çıkmış olur. Bir de onlar savaşa hazırlanıp saf olduklarında namaz için kamet edilir. Meryemoğlu İsa (Sallallahu aleyhi ve sellem) gökten iner. Onlara namaz kıldırır.

Allahın düşmanı (Deccal) onu görünce tuzun suda eridiği gibi erir. Şayet onu kendi haline bıraksaydı elbette eriyip helak olurdu, fakat Allahu Teala O’nun elinde Deccal öldürür. Onlara kanını, süngüsünde gösterir.”

*******************

DECCALIN DOLAŞMASI

Nevvas ibni Sem’an’dan (Radıyellahu anhu) şöyle dediği rivayet edildi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün kuşluk vaktinde Deccal’i anlattı, hakkında hem küçümseyici, hem de mühimsenecek şeyler söyledi. Hatta onu hurma taifesi arasında zannettik. Sonra kendisine gittiğimizde, bizdeki üzüntünün farkına vardı ve:

Neyiniz var? Diye sordu.

Ey Allahın Resulü, Deccal’dan söz ettin; hakkında hem küçümseyici, hem de mühimsene cek şeyler söyledin. O kadar ki onu hurmalıklar taifesi arasında zannettik, dedik.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

Bana sizin için Deccaldan başkası daha korkuludur, dedi. Çünkü Deccal, ben aranızda iken çıkarsa, tek başıma onunla davalaşır ve iddiasını iptal ederim. Ben, aranızda yokken çıkarsa, herkesin bizzat kendisi davalaşmak zorundadır ve her müslüman için Allah, benim vekilliğimi yapar.

Deccal, genç ve çokça kıvırcık saçlıdır, bir gözü kördür. Onu, Katanoğlu Abdül Uzza’ya sanki benzetiyorum. Kim, sizden ona yetişirse, Kehf suresinin ilk on ayetini okusun. O, Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacaktır. Sağı, solu fesada boğacak, ey allahın kulları (hak’ta) sabit olunuz! buyurdu.

Ey Allahın Resulu! Deccal yeryüzünde ne kadar kalacaktır? Diye sorduk.

Kırk gün, fakat onun bir günü, bir sene, bir günü bir ay, bir günü de Cuma gibi, öteki günleride, sizin bu günkü günleriniz gibidir, dedi.

Ey Allahın Resulu! Bir sene gibi olan o günde, bir günün namazı bize kafi gelecek mi? Diye sorduk.

Hayır, onu takdir ederek (her 24 saatte beş vakit namaz kılmak suretiyle) hesablayın.

Onun yer yüzündeki hızı ne olacak? Dedik.

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: hızlı rüzgarlı yağmur gibi. Bir kavme gelecek. Onları davet edecek. Onlar da kendisine iman edip davetine koşacaklar. Göğe emir edecek, gök yağmur yağdıracak, yere emir edecek, yer bol bol bereketlerini çıkaracak, insanla rın hayvanları, meraları, cüsseleri en güzel şekilde, memeleri sütle dolu olduğu halde döneceklerdir.

Sonra Deccal bir başka kavme gelecek. Onları davet edecek. Onlar ise onun davetini kabul etmeyecekler. Deccal da onlardan yüz çevirip gidecek. Ve onlar hemen büyük bir kıtlığa maruz kalıp ellerinde ne varsa bir şeyleri kalmayacak.

Deccal bir harabeye uğrayacak ve: “definele rini çıkar” diyecek. Defineler, arı oğulu gibi arkasından gelecekler. Sonra gençlikle dolup, taşan birini çağıracak. Onu, kılıç darbesi ile iki parçaya bölecek. Sonra bunu çağıracak ve bu dirilip, güler yüzle kendisine gelecektir.

Deccal bunları yaparken Allah, Meryemin oğlu İsa (Aleyhisselam) yı gönderecek.

İsa (Aleyhisselam) iki elbise içinde, ellerini iki melek kanatları üzerine koymuş olarak Dimaşk doğusunda, Minare-i Beyza (Beyaz Minare) denilen yere inecek. Başını eğdiği vakit su damlaya cak, kaldırdığı vakitte inci daneleri gibi su damlaları dökülecektir. Nefesinin kokusunu duyan her bir kafir, derhal ölecektir. Nefesi ise, gözünün gördüğü yere kadar yayılmaktadır.

İsa (Aleyhisselam) derhal Deccalı arayacak ve onu Lüddi denilen (Beyti Mukaddes yakınlarında) bir beldede kendisini yakalayıp öldürecektir.

Sonra İsa’ya (Aleyhisselam), Allahın kendilerini Deccal’den koruduğu bir kavim gelecek, İsa (Aleyhisselam) onların yüzlerini mesh edecek ve cennetteki derecelerini anlatacaktır.

İsa (Aleyhisselam) bu durumda iken Allah, kendisine “Ben kimsenin kendileri ile savaşmayıp öldüremeyeceği bir takım kullarımı ortaya çıkardım, sana tabi durumda olan kullarımı Tur dağına çıkar ve bunlardan koru” diye emredecek ve Allah, Ye’cüc ve Me’cüc’ü, her tepeden sürate iner oldukları halde gönderecek.

İlk önde gelenler, Taberiyye gölüne uğrayacak ve bütün suyunu içecekler. Arkalarındakiler gelince “burada bir defa su vardı” diyecekler.

İsa (Aleyhisselam) ile ona tabi olan mümin ler muhasarada kalmış olacaklar. O kadar ki, onlar için bir öküz başı, sizin için bu günki yüz dinardan daha değerli olacaktır. Allahın peygamberi İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları Allaha dua edecekler, Allah da onların (Ye’cüc ve Me’cüc) boyunlarına negaf denilen bir kurt gönderecek ve tek kişi gibi hepsi öleceklerdir.

Sonra İsa (Aleyhisselam) arkadaşları ile Tur’dan inecekler ve yeryüzünde onların kokmuş pisliklerinin doldurmadığı bir yer bulamayacaklar. İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları Allah’a dua edecekler. Allah da, Horasan develerinin boyunları gibi bir takım kuşlar gönderecek, bunların kokmuş cesedlerini taşıyıp Allahın dilediği tarafa atacaklar dır. Sonra Allah bir yağmur gönderecek ki, bu yağmurdan ne çadırlar, ne de binalar kendini koru yamayacaktır. Yağmur yerleri ayna gibi yapıncaya kadar yıkacaktır.

Sonra yere:

“Bitir meyvelerini, çıkart bereketlerini” denilecek. Ve o gün cemaat narlardan yiyecekler ve kabukları ile gölgenecekler. Hayvanlarına öyle bereket verilecek ki, devenin sütü bir cemaata yetecek, ineğin sütü bir kabileye, koyunun sütü de insanların bir mahallesine yetecektir.

İnsanlar bu halde iken; Allah, hoş bir rüzgar gönderecek, bu rüzgar insanları koltuk altla rından alıp, her mü’min ve müslimin ruhunu alacaktır. (Dünyada) yalnız yabani eşekler gibi, birbirine girmiş olduğu halde bulunan kötü insanlar kalacak tır. Ve, kıyamet de bunlar üzerine kopacaktır.

(Müslim)

DECCAL NE KADAR KALIR

Urve İbni Mes’ud es Sakafi derki, Abdullah ibni Amr’ı işittim, ona bir adam geldi ve ‘Şu sözler nedir ki kıyamet şöyle şöyle kaim olacak dersin’

Bunun üzerine (Urve) Subhanellah, lailahe illellah veya buna benzer bir kelime söyledi. Muhakkak ebediyyen hiç kimseye bir şey söyleme meyi kast ettim. Ancak ben dedimki muhakkak siz, az zaman sonra büyük işler göreceksiniz. Beyt yarılacak, şöyle şöyle olacak…

Sonra dediki ‘Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Deccal, ümmetim içinde çıkacak, kırk kalacak. Kırk aymı, günmü, senemi dediğini bilmiyorum. Allah, Meryemoğlu İsa’yı gönderecek. Sanki O, Urve ibni Mes’ud gibidir. (Ona benzer) Deccali arar ve onu helak eder.

Sonra insanlar, iki kişi arasında düşmanlık olmayan yedi sene beklerler. Sonra Allahu Teala Şam tarafından soğuk bir rüzgar gönderir, yeryü zünde kalbinde hayırdan veya imandan zerre ağırlığı bulunan hiçkimse kalmaz, ancak hepsinin ruhu alınır. Öyleki sizden biri dağın içine girse elbette onun üzerine gelir ve ruhunu alır.

(Urve) Derki, bunu Resulullah’tan (Sallalla hu aleyhi ve sellem) işittim. Şöyle buyurdu: “İnsan ların en şerlileri kalacak. Ma’rufu bilmezler, çirkini inkar etmezler. Şeytan onlara şekillenerek gelir ve derki ‘İcabet etmeyecekmisiniz?

Derlerki: Ne emrediyorsun? Onlara putlara ibadeti emreder. Onlar bu halde iken rızıkları bol, geçimleri güzeldir.

Sonra Sur’a üfürülür. Onu işiten ilk kişi, deve havuzunu sıvarken düşüp ölür. Bütün insanlar ölür.

Sonra Allahu Teala bir yağmur gönderir, sanki o çisedir veya gölgedir. Bütün insanların cesedleri bundan dolayı yerden biterler. Sonra Sur’a diğer bir üfürüşle üfürülür ve birde bütün insanlar ayakta bakıp dururlar.

Sonra denilir: ‘Ey insanlar! Rabbinize doğru gelin. ’Onları durdurun, zira onlar mes’uldürler.’

(Buhari)

*******************

DECCALİN VASIFLARI

İmamı Mücahid’den şöyle rivayet edildi, biz İbni Abbas (Radıyellahu anhuma) nın yanında idik. Deccalı konuştuk. Bize dedi ki “Muhakkak onu iki gözü arasına kafir yazılmıştır.” (Buhari)

*******************

Abdullah derki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün insanların ortasında Mesih Deccalı anlattı ve şöyle buyurdu: “Muhakkak Allah kör değildir. Ancak Mesih Deccal sağ gözü kördür. Sanki gözü üzüm salkımı gibi sarkmış.

Bir gece uykumda kendimi Kabe’de gördüm. Bir de Baktım ki insanların en güzellerinden olan bir adam, saçları iki omuzu arasında sarkmış ve düzgün taranmış. Başından su damlıyor. Ellerini iki kişinin omuzlarına koyduğu halde beyti şerifi tavaf ediyordu.

Dedim ki bu kimdir? Dediler ki bu Meryem oğlu Mesih İsa’dır.

Sonra ötesinde başka bir adam gördüm ki kıvırcık ve kısa saçlı, sağ göz kör, sanki gördükle rim arasında en çok İbni Katan’a benziyor. İki elini bir adamın iki omuzuna koymuş olduğu halde beyti şerifi tavaf ediyor.

Dedim ki; Bu kimdir? Dediler ki ‘Mesih Deccaldır.’ (Buhari)

******************

İbni Ömer (Radıyellahu anhu) den rivayet edildiki şöyle demiştir. Biz, veda haccında kendi aramızda konuşuyorduk. Halbuki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) henüz aramızda idi. Bunun veda haccı olduğunu bilmiyorduk. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Allaha hamd ve sena etti, sonra Mesih Deccal’ı anlattı. Onun hakkında sözü uzattı.

Ve buyurdu ki Allahu Teala hiçbir peygamber göndermedi ki onlar ümmetini Deccal’den korkutmamış olsun. Nuh ve ondan sonraki peygamberler (ümmetlerini Deccal’den) korkutmuştur.

Muhakkak deccal içinizde çıkar. Onun durumu sizin üzerinize gizli kalmaz. Muhakkak rabbiniz, sizin üzerinize gizli değildir. (bunu üç kere tekrar etti.)

Muhakkak rabbiniz kör değildir. Muhakkak Deccalın sağ gözü kör olup sanki sarkmış üzüm gibidir. Dikkat edin! Allah kanlarınızı, mallarınızı şu günün, şu beldenizin, şu ayınızın hürmeti gibi haram etmiştir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Dediler ki evet. Buyurdu ki Allahım şahid ol! (bunu üç kere tekrar etti.) Yazıklar olsun, bakın benden sonra küfre dönmeyin. Bazınız bazınızın boynunu vurmasın.” (Buhari)

*******************

RESULULLAH’IN DUASI

Enes İbni Malik (Radıyellahu anhu) derki Muhakkak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua ederdi “Ey Allahım! Cimrilikten, tenbellikten, erzeli ömürden, kabir azabından, Deccalın fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” (Buhari)

*********************

Aişe (Radıyellahu anha) validemiz derki Resu-lullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle derdi.

“Allahım! Cehennemin fitnesinden, cehen nem azabından, kabir fitnesinden, kabir azabından, zenginliğin şerrinden, fakirliğin fitnesinin şerrin den sana sığınırım. Allahım! Mesih Deccalın fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Kalbimi kar ve dolu suyu ile yıka. Kalbimi beyaz elbise kirlerden pak edildiği gibi hatalardan pak eyle. Benimle hatalarım arasını, doğu ile batı arasını uzak ettiğin gibi uzak eyle. Allahım! Tenbellikten, günahtan ve borçtan sana sığınırım.” (Buhari)

*******************

DECCAL, MEKKE VE MEDİNE’YE GİREMEYECEK

Ebi Bekrete (Radıyellahu anhu) Resulullahtan şöyle rivayet etti. “Medine’ye, Mesih Deccalın korkusu girmeyecek. O vakitte Medine’nin yedi kapısı olup, herbir kapı üzerinde iki melek buluna caktır.” (Buhari)

*******************

Ebu Said derki, bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize Deccal hakkında uzun konuştu. Şöyle buyurdu:

“Deccal gelir. Halbuki Medine’nin kapılarından girmesi ona haram edilmiştir. Medine’nin yakınındaki çorak araziye iner. O vakitte insanla rın en hayırlısı olan bir kişi, ona doğru çıkar ve derki ‘Ben şahitlik ederim ki sen Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) bahsettiği Deccalsın.’

Deccal der ki, söyleyin bakayım eğer bu adamı öldürürsem, sonra onu diriltirsem benim işimde şüphe edermisiniz? Etrafındakiler derki ‘Hayır.’

Deccal o kişiyi öldürür, sonra diriltir. O kişi der ki ‘Allaha yemin olsun ki bu gün senin hakkındaki basiretim daha şiddetli oldu. (Senin deccal olduğunu şimdi daha iyi anladım)’Deccal onu öldürmek isteyecek fakat ona güç yetireme yecek.” (Buhari)

*******************

YALANCI DECCALLER

Ebu Hureyre’den (Radıyellahu anhu) Müslim ibni Yesar şöyle işitmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu “Ahır zamanda yalancı deccallar olacaktır. Sizin ve babalarınızın işitmediği söylerle size geleceklerdir. Sakının, onlarıda sakındırın. Sizi saptıramazlar, sizi fitnelen diremezler.” (Buhari)

*******************

KABUL EDİLEN İMANIN VAKTİ

Ebu Hureyre (Radıyellahu anhu) şöyle dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki “Üç şey çıktıkları vakitte kişiye daha evvel iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamışsa artık iman etmesi fayda vermez. Güneşin batıdan doğması, deccalın ve dabbetül arzın çıkması.”

(Buhari)

*******************

MEDİNE SALLANACAK

Enes İbni Malik (Radıyellahu anhu) derki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Deccal gelip Medine’nin yakınına konaklar. Sonra Medine üç kere sallanır. Her bir kafir ve münafık olan çıkıp deccalın yanına gelir.” (Buhari)

*******************

DECCALDEN NASIL KORUNURUZ

Ebud’Derda (Radıyellahu anhu) dan rivayet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her kim Kehf suresinin evvelin den on ayet ezberlerse Deccaldan muhafaza edilir.” (Müslim)

*******************

DECCALİN NEHİRLERİ

Huzeyfe’den (Radıyellahu anhu) rivayet edildi ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ‘Ben Deccal ile birlikte bulunan şeyi en iyi bilirim. Onunla birlikte akan iki nehir vardır. İkisinden biri göz görmesi ile beyaz sudur. Diğeri göz görmesi ile tutuşmuş ateştir. Sizden biri onu idrak ederse, ateş olarak gördüğü nehre gelsin, gözünü yumsun. Sonra başını eğerek ondan içsin. Zira o, soğuk sudur.

Muhakkak Deccal, gözü mesh edilmiştir (kördür) Üzerinde kalın bir tabaka vardır. İki gözü arasında ‘kafir’ yazılıdır. Yazı bilen veya bilme yen her mü’min bunu okur. (Müslim)

*********************

Ukbe İbni Amir Huzeyfe’ye (Radıyellahu anhu) dedi ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den işitmiş olduğun şeyleri bize haber vermeyecek misin?

Dedi ki ben şöyle buyurduğunu işittim. “Muhakkak Deccal ile beraber çıktığı vakitte su ve ateş bulunacak. İnsanların ateş olarak gördüğü şey soğuk sudur. İnsanların su olarak gördüğü şeyde yakıcı ateştir. Sizden her kim ulaşırsa ateş olarak gördüğüne gitsin. Zira o tatlı ve soğuk sudur.”

(Buhari)

*****************

DECCALE KARŞI ÇIKAN MÜ’MİN

Ebu Said el Hudri’den (Radıyellahu anhu) rivayet edildiki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu “Deccal çıkar, onun karşısı na mü’minlerden bir adam çıkar. Deccalin silahlı muhafızları onun karşısına çıkar ve nereye (gitmek) istiyorsun? derler. Mü’min derki ‘Şu çıkmış olan kişiyi kast ediyorum’ Muhafızlar ona derki ‘Rabbimize iman etmiyormusun?’ Mü’min derki ‘Rabbimizin gizli bir tarafı yoktur.’ Muhafız lar ‘Onu öldürün’ derler. Bazıları diğerlerine derki ‘Rabbiniz kendinden habersiz hiç kimseyi öldürmekten sizi nehyetmedimi?’ (Ebu Said) Derki ‘Onu Deccal’e götürürler.

Mü’min onu görünce, ‘Ey insanlar! Şu, Resu lullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) bahsettiği Deccaldir’ der. (Ebu Said) Derki; Deccal derki: ‘Onu tutun, onu ikiye yarın.’ Sırtı ve karnı sopa ile dövülür. (Ebu Said) Derki; Deccal ona derki ‘Bana iman etmeyecekmisin’ (Ebu Said) Derki: Mü’min ‘Sen yalancı Mesihsin’ der. Deccal emreder testere ile iki parçaya yarılır, hatta iki ayak arası ayrılır. (Ebu Said) Derki sonra Deccal iki parça arasında yürür, sonra ona ‘Kalk’ der. Sapasağlam ayağa kalkar. Sonra ona derki ‘Bana iman etmeyecekmisin?’ Mü’min derki ‘Ancak senin hakkında basiretim arttı’ Sonra derki ‘Ey insanlar! Bu, benden sonra insanlardan hiç kimseye bir şey yapamaz’ (Ebu Said) Derki Deccal onu kesmek için yakalar, boynundan köprücük kemiğine kadarki kısmı bakır yapılır, artık ona güç yetirmeye yol bulamaz.

(Ebu Said) Derki Deccal onu iki eli ve ayağından tutar ve atar. İnsanlar onu ateşe attığını zanneder. Ancak o, cennete atılır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki ‘Alemlerin Rabbi indinde şehadet bakımından insanların en faziletlisi bu kişidir.’ (Müslim)

****************

DECCAL ZİNCİRLE BAĞLIDIR

Resulullah’ın münadisi insanları namaz için çağırmıştı. Resulullah ile birlikte kıldık. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) namazı bitirince minber üzerine oturdu. Tebessüm ettiği halde idi. Sonra buyurdu ‘Bilirmisiniz sizi niçin buraya topla dım?’ Dedilerki ‘Allah ve Resulü daha iyi bilir.’ Buyurduki ‘Allaha yemin olsun ki sizi rağbetlendir mek veya korkutmak için toplamadım. Fakat sizi şunun için topladım ki Temimid Dari, hıristiyan bir adamdı. Gelip biat ederek müslüman oldu. Bana bir haber getirdiki ben daha evvel size Mesih Deccal hakkında söylediklerime tam uygundur. Temim haber verdiki kendisi Lahm ve Cüzam (kabilelerinden olan) otuz kişi ile birlikte denizde bir gemiye binmişlerdi.

Denizde dalgalar onlara bir ay oyun oynamış, sonra denizde güneş batarken bir adaya çıkmışlar. Adaya girmişler. Karşılarına çok kıllı bir hayvan çıktı. Kılların çokluğundan önü ve arkası belli değildi.

— Ona dedilerki ‘Vay sana! Sen kimsin?’ Hayvan ‘Ben Cessâseyim’ (haberci) dedi. Dediler ki ‘Cessase nedir?’

— Dediki ‘Ey kavim! Şu manastırdaki adama gidin. Zira o, sizin haberinize arzuludur.’

Temim derki ‘Bize bir adamı söyleyince onun Şeytan olmasından korktuk.’ Sür’atle gittik, taki manastıra girdik. Birde baktıkki orda, asla görmediğimiz büyük bir insan gördük. İki eli boynuna sımsıkı bağlı, iki dizi topuklarına kadar demirle kelepçelenmiş. Dedikki ‘Vay sana! Sen kimsin?’

— Dediki ‘Muhakkak benim haberime ulaştınız. Bana haber verin, sizler kimsiniz?

Dedikki ‘Biz, Araplardan bir takım insanla rız, denizde gemiye bindik. Denizin dalgalı vaktine tesadüf etmişiz, dalgalar bizimle bir ay oynadı. Sonra senin adana çıktık. Yakınına oturduk ve adaya girdik. Bizi, kılları çok olup önü arkası belli olmayan bir hayvan karşıladı. Ona dedikki ‘Vay sana. Sen kimsin? Dediki ‘Ben Cessaseyim’ Dedikki ‘Cessase nedir?’ Dediki ‘Şu manastırdaki adama gidin. Zira o, sizin haberinizi arzu eder.’ Ondan korkup sür’atle sana geldik. Senin şeytan olmandan emin değildik.

(Bağlı) Adam dediki: Beysan hurmalığından bana haber verin?

Dedikki ‘Hangi şeyini öğrenmek istersin?

ـــــ Hurmalarından soruyorum. Meyva veriyor mu?

ـــــ Evet., dedik.

ـــــYakında meyva vermemesi umulur., dedi. Taberiye gِlünden haber verin dedi.

Hangi ؛eyinden haber soruyorsun? Dedik.

ـــــ Onda su varmı? Dedi.

ـــــ Onun suyu boldur. Dedik.

ـــــ Yakında suyunun yok olması umulur, dedi. Bana Zuğar kaynağından haber verin? Dedi.

ـــــ Hangi ؛eyini ِğrenmek istersin dediler.

ـــــ Kaynakta su varmı? Ahalisi kaynak suyu ile ekin ekiyormu? Dedi.

ــــــ Evet, kaynağın suyu çok, suyundan ahalisi ekin ekiyor, dedik.

ــــــ Bana ـmmi Peygamberden haber verin, ne yaptı? Dedi.

ــــــ Dedikki ‘Mekke’den çıktı, Yesrib’e (Medine) hicret etti.

ــــــ Araplar onunla sava؛tı mı? Dedi.

ــــــ Evet, dedik.

ــــــ Onlara nasıl yaptı? Dedi.

ــــــ Ona, Araplardan etrafında olanlara galip geldiğini ve ona itaat ettiklerini anlattık.

ــــــ Bu oldumu? Dedi.

ــــــ Evet, dedik.

ــــــ Bu onlar için daha hayırlıdır, dedi.

Kendimden size haber vereyim.

Ben Mesihim, (Deccal). Bana yakında çıkmam için izin verilmesini umarım. Çıkarım ve yeryüzünde dolaşırım. Mekke ve Taybe (Medine) hariç kırk gece içinde inmedik bir belde bırak mam. Bu iki belde bana haram edilmiştir. Onlar dan birine ne zaman girmek istesem elinde keskin kılıç olan bir melek beni ordan men eder. Onun herbir kapısı üzerinde bekçilik yapan melekler vardır.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) âsası ile minbere vurarak ‘Şu Taybedir, şu Taybedir, şu Taybedir. Medine’yi kasdetti.’ ‘Size bu haberi anlatmamışmıydım? buyurdu. İnsanlar ‘Evet’ dediler.

Temim’in haberi beni teaccüb ettirdi. Bu haber, size kendisinden haber verdiğime, Medine ve Mekke hakkındaki habere de uygun oldu.

Dikkat edin o, Şam denizindedir. Veya Yemen denizindedir. Hayır belki doğu tarafındadır. O, doğu tarafındadır, o doğu tarafındadır, diyerek eli ile doğu tarafına işeret eyledi. (Müslim)

******************

DECCAL HORASAN’DAN ÇIKAR

Ebu Bekiris Sıddık (Radıyellahu anhu) derki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize haber verdiki Deccal doğu tarafından çıkacaktır. Oraya Horasan denir. Kavimler ona tabi olacaktır.

(Tirmizi)

******************

Ebu Ümame el Bahili’den (Radıyellahu anhu) rivayet edildiki şöyle haber vermiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize hitap etti. Ekseri hutbeleri Deccal hakkındaki sözleriydi. Bizi ondan sakındırırdı. Şu sözü de bundandır: “Yeryüzünde Adem’in (Aleyhisselam) neslini Allah’ın yaratma sından bu yana Deccalin fitnesinden daha büyük bir fitne yoktur.

Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler ümmetlerini Deccalden sakındırmışlardır. Ben, Peygamberlerin sonuncusuyum. Sizler ümmetlerin sonuncususunuz. Deccal, çaresiz sizin içinizde çıkacaktır.

Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa, herbir müslüman yerine ben, onunla davalaşırım. Eğer benden sonra çıkarsa herkes, kendi nefsini savuna caktır. Allah, her müslüman üzerine, benim vekilimdir.

Muhakkak o, Şam ile Irak arasından çıkacak tır. Sağı solu ifsad eder.

Ey Allahın kulları sabit kalın. Muhakkak ben size onun sıfatlarını vasfedeceğim ki benden evvel hiçbir peygamber onu böyle vasfetmemiştir.

ـــــ O ba؛ladığı vakitte “Ben peygamberim” der. Halbuki benden sonra peygamber yoktur.

ـــــ İkinci olarak derki ‘Ben sizin rabbinizim’ Halbuki sizler ِlmedikçe rabbinizi gِremezsiniz.

ـــــ Hemde onun gِzü kِrdür. Halbuki rabbiniz kِr değildir.

ـــــ Onun iki gِzü arasında ‘kafir’ yazılıdır. Yazıyı bilen veya bilmeyen herbir mümin onu okur.

ـــــ Onun beraberinde bir bahçe ve ate؛ olma sı da onun fitnesindendir. Onun ate؛i bahçedir, bah çesi ate؛tir. Her kim onun ate؛i ile imtihan edilirse Allah’tan imdad istesin ve Kehf suresinin evvelini okusun. Onun üzerine (ate؛i) soğuk ve selametli olur. Nasıl ki İbrahimin üzerine ate؛ bِyle olmu؛tu.

ـــــ Bir bedeviye ؛ِyle demeside onun fitnesindendir. ‘ھayet sana babanı ve anneni diriltirsem benim, senin rabbin olduğuma ؛ahitlik edermisin?’ Bedevi evet der. İki ؛eytan annesi ve babası suretinde gelip derler ki ‘Ey evladım ona tabi ol. Muhakkak o senin rabbindir’

ـــــ Yine onun fitnesinden biride bir ki؛iye musallat olup onu ِldürmesi ve testere ile onu ikiye yarmasıdır. Hatta iki parça halinde açılır. Sonra der ki ‘ھu kuluma bakın, muhakkak ben onu ؛imdi dirilteceğim. Sonra o zanneder ki benden ba؛ka rabbisi var’ Allahu Teala o kulu diriltir. Habis (Deccal) der ki ‘Rabbin kimdir?’

ــــ Rabbim Allahtır, sen Allahın dü؛manısın, sen Deccalsın, Allaha yemin olsun ki bu günkü olduğum basiretten daha ؛iddetlisi üzere olmamı؛ tım.

Ebu Said der ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurdu. “Bu adam ümmetimin cennette derece bakımından en üstünüdür.”

ـــــ Onun fitnesinden biride gِkyüzüne emr edip yağmur yağdırması, yere emredip bitki bitir mesidir.

ـــــ Fitnesinden biride, bir beldeye uğrayıp onu yalanladıklarında, sağlam hiçbir yaylım hayva nı kalmayıp hepsinin helak olmasıdır.

ـــــ Ba؛ka bir beldeye uğrayıp onu tasdik ettiklerinde gِkyüzüne emrederek yağmur yağdırması, yeryüzüne emrederek bitki bitirmesidir, ِyle ki o günde hayvanları olduklarından daha fazla semiz, en büyük halde olup memeleri bol sütle dolar.

Yeryüzünde basmadık arazi bırakmaz, ancak Mekke ve Medine hariçtir. Kapılarından hiç birin den onlara giremez, ancak melekler onu keskin kılıçlarla kar؛ılarlar, taki Medine’nin yakınında çorak kırmızı bir araziye iner. Medine, ahalisini üç kere ؛iddetli ؛ekilde sallar. İçerde münafık erkek ve kadından kimse kalmayıp hepsi çıkar. Kِrük demirin pisliğini dı؛arı attığı gibi Medine, içinde bulunan habisleri dı؛arı atar. Bu güne halas (kurtulu؛) günü denir.

Ebu Akrenin kızı ـmmü ھerik derki ya Resulullah o günde araplar nerdedir.

Buyurdu ki “O gün araplar çok azdır. Toplulukları Beyti Makdis’dedir. (Kudüs) İmamla rı salih bir adamdır.

Bir ara imamları (Mehdi) sabah namazı için ِne geçince o anda Meryem oğlu İsa iner. İmam olan zat gerisingeri dِner ki, İsa (Aleyhisselam) insanlara namaz kıldırsın. İsa elini onun iki omuzu arasına kor, sonra ؛ِyle der “ضne geç ve namazı kıldır. Zira senin için kamet edilmi؛tir.” İmamları onlara namazı kıldırır.

Namaz bitince İsa (Aleyhisselam) der ki “Kapıyı açın.” Kapı açılır, birde ِtesinde Deccal ve beraberinde yetmi؛ bin yahudi hepsi kılıç ve kalkanla ku؛anm؛.

Deccal, İsa’yı (Aleyhisselam) gِrünce, su içinde tuz eridiği gibi erir ve korkarak kaçar. İsa (Aleyhisselam) derki “Muhakkak benim için sana vurmak vardır. Bu hususta beni geçemezsin.” Onu (Deccali) doğu tarafındaki Luddi kapısının yanında yakalayıp ِldürür.

Allahu Teala yahudileri hezimete uğratır. Allahın yarattığından hiçbir ؛ey ile yahudiler ِrtünemezler ki Allahu Teala o ؛eyi konu؛tur masın. Ne bir ta؛, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne bir hayvan. Ancak kargad ağacı müstesnadır. Zira bu ağaç onların ağacı olup yahudiyi haber vermez. Diğerleri konu؛up “Ey Allahın kulu müslüman. ھu saklanan yahudidir, gel onu ِldür.” (derler.)

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurdu “Deccalın günleri kırk senedir. Bir sene si, senenin yarısı gibidir. Bir senesi ay gibidir. Bir ayı Cuma gibidir. Diğer günleri kıvılcım gibidir. ضyle ki ki؛i ؛ehrin kapısında sabahlar, ak؛ama diğer kapısına ula؛amaz.

Denildiki ya Resulullah o kısa günlerde nasıl kılarız. Buyurdu ki ؛u uzun günlerinizde taktir ettiğiniz gibi taktir edersiniz ve kılarsınız.

(İbni Mace)

*******************

BـYـK SAVAھLAR

Utbe ibni Ebi Vakkas (Radıyellahu anhu) Resulullah’tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurduğunu haber verdi: “Arap yarımadası ile sava؛ırsınız ve Allah onu size feth eder. Sonra Rum ile sava؛ırsınız, Allah orayı size feth eder. Sonra Deccal ile sava؛ırsınız, Allah onu size feth eder.”

Cabir (Radıyellahu anhu) derki ‘Rum feth olunmadıkça Deccal çıkmaz.’

(İbni Mace)

*******************

Utbe ibni Ebi Vakkas (Radıyellahu anhu) Resulullah’tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurduğunu haber verdi: “Arap yarımadası ile sava؛ırsınız, Allah orayı size feth eder. Sonra Faris (İran) ile sava؛ırsınız, Allah orayı size feth eder. Sonra Rum ile sava؛ırsınız, Allah orayı size feth eder. Sonra Deccal ile sava؛ırsınız, Allah onu, sizin için feth eder.

Cabir (Radıyellahu anhu) derki ‘Rum feth olunmadıkça Deccal çıkmaz.’

(Ahmed)

*******************

Nafi’ ibni Utbe derki bir sava؛ta Resulullah ile birlikte idik. Batı tarafından bir kavim ona geldi. ـzerlerinde yün elbiseler vardı. Onlar ayakta idiler, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) oturuyordu. Onun yanına vardım ve aralarında durdum. Ondan dِrt kelime belledim.

Buyurduki “Arap yarımadası ile sava؛acak sınız. Allah orayı feth edecektir. Sonra Fars ile sava؛acaksınız, Allah orayı feth edecektir. Sonra Rum ile sava؛acaksınız, Allah orayı feth edecektir. Sonra Deccal ile sava؛acaksınız, Allah onu feth edecektir.

Nafi’ derki ‘Ya Cabir! Bakmazmısın, Deccal, Rum feth edilmedikçe çıkmaz.’

(Ahmed)

*******************

Esma binti Yezid (Radıyellahu anhâ) derki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte evinde idik. Buyurduki “Deccalin çıkı؛ından üç sene evvel üç sene gِk yağmurunun üçte birini tutacak. Yer nebatının üçte birini tutacak.

İkinci sene olunca gِk yağmurunun üçte ikisini tutacak. Yer nebatının üçte ikisini tutacak.

ـçüncü sene olunca gِk yağmurunun tamamını tutacak. Yer ekininin tamamını tutacak. Tırnaklı ve diğer bütün hayvanlar helak olacaktır.

Deccal bedevilerden olan bir adama derki ‘Bana sِyle eğer deveni, memeleri dolgun, hِrgücü iri olarak diriltirsem benim senin rabbin olduğumu bilirmisin?’ Adam ‘evet’ der. ھeytanlar ona, devesi suretinde ؛ekillenir. Neticede adam, Deccale tabi olur.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) dı؛arı çıktı, ev halkı ağla؛tılar. Biz ağlarken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) geri dِndü. Neden ağlıyorsunuz? Dedi.

Dedimki ‘Ya Resulullah! Deccalden bahset tin. Allaha yemin olsunki cariyem hamurunu yoğurur, daha olmadan nerdeyse açlıktan helak olacağım. O gün nasıl yaparız.’

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurdu: “Mü’mine yemeğinden, içeceğin den o gün tekbir, tesbih, tahmid yeterlidir.” Sonra buyurdu “Ağlamayın! ھayet Deccal çıkarsa ben içinizdeyim. Onunla çeki؛irim. Benden sonra çıkar sa Allah, benim yerime herbir müslüman üzerine vekilimdir.” (Ahmed)

*******************

İSA (A.S.) GضKTEN İNECEK

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki “ـmmetim içinde Meryem oğlu İsa (Aleyhisselam) adaletli hakem ve adil imam olur. Haçı kırar, hınzırları keser, cizyeyi kaldırır, sadaka yı kendi haline bırakır. Koyun ve deve üzerine zekat memuru gِnderilmez.

İnsanlar arasında kin ve dü؛manlık kalkar. Zehirli olan her bir hayvan dan zehiri alınır. Hatta küçük bir çocuk elini yılanın ağzına sokarda ona zarar vermez. Küçük çocuklar aslanları korkutur da ona zarar vermezler. Kurt koyunlar içinde bulunur. Sanki onların bekçi kِpeğidir. Yer yüzü kabın su ile dolması gibi sulh ile dolar. Sِz tek olur. Allah’tan ba؛kasına ibadet olunmaz. Harbler ağırlığını bırakır. (biter.)

Deccalın çıkı؛ından evvel üç sene ؛iddetli olur. Onlarda, insanlara ؛iddetli açlık isabet eder. (Allah) Yere emreder, nebatının üçte birini tutar. Sonra ikinci senede semaya emreder, yağmurunun üçte ikisini tutar. Yere emreder, nebatının üçte ikisini tutar. Sonra üçüncü senede Allah, semaya emreder, bütün yağmurunu tutar. Bir damla bile yağdırmaz. Yere emreder bütün nebatını tutar, bir ye؛illik bittirmez. Tırnaklı hiçbir hayvan kalmaz (ِlür), ancak Allahın dilediği müstesnadır.

Denildiki ‘İnsanlar o zamanda nasıl ya؛ar lar?’ Buyurduki “Tehlil (La havle..), tekbir (Allahu ekber), tesbih (subhanellah) ve tahmid (el hamdulillah) ile. Bunlar, onlara yemek yerine geçer.

(İbni Mace)

*******************

İbni Mes’ud (Radıyellahu anhu) Resulullah’ ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurduğunu rivayet etti: “Yürütüldüğüm (İsra) gecesi İbrahim, Musa ve İsa’ya kavu؛tum. Kıyamet saatini konu؛tuk. İ؛lerini İbrahim’e çevirdiler. O dediki ‘Benim kıyamet hakkında ilmim yok’ İ؛lerini Musa’ya çevirdiler. O dediki ‘Benim kıyamet hakkında ilmim yok’

İ؛lerini İsa’ya çevirdiler. O, dediki ‘Onun sesini Allahtan ba؛kası bilemez. Rabbimin bana sِz verdiği ؛ey ؛uki, Deccal çıkacaktır. Yanımda iki tane keskin kılıç vardır. Deccal beni gِrünce bakırın erimesi gibi eriyecektir. Allah onu helak eder. ضyleki ta؛ ve ağaçlar elbette derki ‘Ey müslüman! Muhakkak altımda kafir gizlendi, gel ve onu ِldür.’ Allah onların hepsini helak eder.

Sonra insanlar beldelerine ve vatanlarına dِnerler. Bu anda Ye’cüc ve Me’cüc çıkar. Onlar herbir gedikten akıp gelirler. Onların beldelerini çiğnerler. Bir ؛ey üzerine gelirlerse elbette onu helak ederler. Suya uğrarlarsa elbette onu içip tüketirler.

Sonra bana dِnüp gelirler, onlardan (Ye’cüc ve Me’cüc’ten) ؛ikayetlenirler. Aleyhlerine bed dua ederim. Allah, onları helak eder. Onların hepsini ِldürür. Hatta yeryüzü onların kokusu ile koku؛ur.

Allah azze ve celle bir yağmur gِnderir. Onların cesetlerini sürükler, ta onları denize atar.

Hi؛amın hadisinde ؛ِyledir: İsa (Aleyhisse lam) derki ‘Rabbim azze ve cellenin bana verdiği sِz ؛ِyleki durum bِyle olunca kıyametin saati hamile kadın gibi olup, doğumu tamamlanmı؛ fakat ehli, çocuğunu gecemi yoksa gündüz mü doğuracağını bilmemektedirler.’ (Ahmed)

*******************

İSA (A.S.)’yı NASIL TANIRIZ?

Ebu Hureyre’den (Radıyellahu anhu) Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) ؛ِyle buyurduğu rivayet edildi: “Peygamberler baba bir kar-de؛tirler. Anneleri deği؛iktir. Dinleri birdir. Ben Meryemoğlu İsa’ya insanların en evlasıyım. Zira onunla benim aramda peygamber yoktur. Ve O, mutlaka inecektir.

Onu gِrdüğünüz vakitte onu kırmızı ve beyaza mail orta boylu bir adam olarak tanıyın. ـzerinde iki kırmızımsı elbise vardır. Sanki ba؛ından su damlıyor, her ne kadar ona ıslaklık değmese de.

Haçı kırar, hınzırları ِldürür, cizyeyi kaldırır, insanları islama davet eder. Zamanında Allah, islamdan ba؛ka bütün milletleri helak eder. Zamanında Allah, Mesih Deccali helak eder.

Yeryüzüne emniyet gelir, hatta aslanlar develerle otlar, kaplanlar ineklerle otlar, kurtlar ko yunlarla otlar, çocuklar yılanlarla oynar da onlara zarar vermezler.

Yeryüzünde kırk sene bekler, sonra vefat eder, müslümanlar üzerine cenaze namazı kılarlar.

(Ahmed)

*******************

Rivayet edildiki Osman ibni Ebil As’ın etrafında oturduk, O dediki ‘Resulullah’tan (Sallal lahu aleyhi ve sellem) i؛ittimki ؛ِyle buyurmu؛tu: “Müslümanlar üç ؛ehirde bulunacaklardır. Bir ؛ehir iki denizin birle؛tiği yerdir. (İstanbul) Hıre’ de bir ؛ehir. ھam’da bir ؛ehir. İnsanlar üç korku ile ؛iddetle korkarlar.

Deccal, insanların ortasında çıkar. Doğuda olanları hezimete uğratır.

Evvelki ؛ehir, iki denizin birle؛tiği yerdeki ؛ehir halkı da ona gelir. Ahalisi üç fırka olur. Bir fırka silahlanıp bekleyelim der. Bir fırka araplara katılır. Bir fırka yakınlarındaki ؛ehre katılır.

Deccal ile birlikte yetmi؛bin ki؛i olup üzerle rinde zırhları vardır. Ona tabi olanların ekserisi yahudiler ve kadınlardır.

Müslümanlar, Efık ِnlerine çekilirler. Onlara asker gِnderirler.Askerleri mağlup olur. Bu durum onlara ağır gelir. Onlara ؛iddetli açlık, ؛iddetli sıkıntı isabet eder. ضyleki onlardan biri yayın kiri؛ini (ipini) parçalayıp onu yer.

Onlar bu halde iken birden seher vakti bir münadi nida eder. ‘Ey insanlar! Size yardımcı geldi.’ ـç kere bunu tekrar eder.

Meryemoğlu İsa (Aleyhisselam) sabah vakti iner. Müslümanların emiri ona ‘Ruhullah! ضne geç, namazı kıldır.’ der. İsa derki ‘ھu ümmetin bazısı, bazısı üzerine emirlerdir.’

Emirleri (Mehdi) ِne geçerek namazı kıldı rır. Namazı tamamlayınca İsa (Aleyhisselam) süngüsünü alır, Deccale doğru gider. Deccal onu gِrünce kalayın erimesi gibi erir.

Süngüsü ile onu (Deccali) ِldürür. Adamlarını hezimete uğratır. Onlardan kimse o gün gizlenemez, hatta ağaç derki ‘Ey Mü’ min ؛u kafirdir. ‘ Ta؛ derki ‘Ey Mü’min ؛u kafirdir.’ (Gel onu ِldür der.) (Ahmed)

******************

İSA (Aleyhisselam) HAKKINDA

AYETLER VE TEFSİRİ

Ve ‘Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı ِldür dük’ demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne ِldürdüler, ne de astılar; fakat (ِldürdükleri) onlara İsa gibi gِsterildi. Onun hakkında ihtilâfa dü؛enler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dı؛ında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu ِldürmediler. (Nisa 157)

Bilâkis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmı؛tır. Allah izzet ve hikmet sahibidir. (Nisa 158)

Ehl-i kitaptan her biri, ِlümünden ِnce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet günün de de O, onlara ؛ahit olacaktır. (Nisa 159)

Bu ayetlerin tefsirinde Bahrul-Ulum Tefsirin de ؛ِyle denilmektedir:

Yahudiler onu ِldürmek için toplandığında İsa aleyhisselam kaçıp bir eve girdi. Birisine içeri girmekle emir verdiler. Cebrail aleyhisselam gelip İsa’yı gِğe yükseltti. İçeri giren adam kimseyi bulamadı. Bu ki؛i İsa’nın suretine dِnü؛türüldü. Dı؛arı çıkınca, onu İsa zannedip ِldürüp astılar.

Sonra dedilerki‘Bu İsa ise, bizim adamımız nerde? Bu adamımız ise, İsa nerde?

İmamı Mukatil derki ‘Allah onu Ramazan ayında, kadir gecesinde semaya yükseltti.’

Dahhak derki ‘A؛ura günü ak؛am ve yatsı arasında’

— Yahudilere ِlüm anında melekler gelip derki‘Ey Allahın dü؛manı! Sana ـzeyir aleyhis selam geldi. O’nu yalanladın.

Hıristiyana denirki ‘Ey Allahın dü؛manı! Sana Allahın kulu ve resulü İsa geldi, sen onu Allahın oğlu zannettin. O anda iman edip onun Allahın kulu ve resulü olduğunu kabullenecek, fakat bu vakitteki imanın ona bir faydası olmaya cak. Bu imanları kıyamette aleyhlerine ؛ahid olacak.

İbni Mes’ud derki, İsa aleyhisselam dünya da kırk sene kalacak. Adaletli imam olarak hükme decek. Sonra vefat edince, bu ümmet, üzerine cenaze namazı kılacak.

Dahhak derki‘İsa aleyhisselam Beyti Makdiste bir kaya üzerine inecek. İni؛i Deccalin çıkı؛ından sonradır. Deccali ِldürecek, haçı kıracak, kilese ve havraları yıkacak, yeryüzünde hıristiyan ve yahudi kalmayacak, herkes müslüman olacak.’

“Muhakkak O, kıyamet için bir bilgidir, asla ondan ؛üphe etmeyin ve bana tabi olunuz. Bu dosdoğru yoldur..” (Zuhruf 61)

— Bu ayetin tefsirinde Semerkandî Tefsiri 3. cilt sahife 262 de ؛u açıklamalar vardır:

Yani İsa’nın ini؛i kıyamet saatinin alameti dir. Denildi ki: İsa’nın ini؛i insanlar için (ayet) ni؛adır.

İbni Abbas’tan (Radıyellahu anhuma) riva-yet edildi ki bu ayetin tefsirinde ؛ِyle buyurmu؛ tur “Meryemoğlu İsa’nın ortaya çıkmasıdır.”

İmamı Katade’den “İsa’nın ini؛idir” ؛eklin de rivayet edilmi؛tir.

Ebu Hureyre’den (Radıyellahu anhu) rivayet edilidki “İsa aleyhisselam yeryüzünde adaletli imam olarak gِrülmedikçe kıyamet kopmaz. İsa aleyhisselam ile bir sofrada yemek yemedikçe ِlmemeyi arzu ederim. Sizden herkim ona kavu؛ur sa benden ona selam sِylesin.”

— Elmalı Tefsirinde bu ayetin izahında “Muhakkak ki O, saat içi bir ilimdir de kıyametin geleceğini, ِlülerin dirilip ayağa kalkacağını bildiren bir delil bir alamettir. اünkü İsa gerek ortaya çıkı؛ı, gerek ِlüleri diriltme mucizesi ve gerekse ِlülerin ayağa kalkmasını haber vermesi itibarıyla kıyametin meydana geleceğine bir delil olduğu gibi, hadisi ؛erifte haber verildiğine gِre inmesi de kıyametin alametlerindendir.” Cilt 7. Sahife 58)

— Ruhul Beyan Tefsirinde bu ayetin izahında ؛ِyle denilmi؛tir “İsa aleyhisselamın ahır zamanda inmesi kıyametin alametidir. Bununla kıyametin yakınla؛tığı bilinir.

Hadisi ؛erifte buyurulduki ‘İsa aleyhisselam Arzı Mukaddes (Kudüs) te ‘Efik’ denen bir yere inecektir. (Burası Havran ile Ğur arasındadır) ـzerinde sarıya mail kırmızımsı iki elbise olacak tır. Ba؛ı yağlanmı؛, elinde süngü. Onunla Deccal’i ِldürecektir.

Beyti makdis’e gelir, insanlar orda sabah namazındadırlar. İmam olan (Mehdi) geri çekilir, fakat İsa aleyhisselam onu ِne geçirir ve onun arkasında Muhammed aleyhisselamın ؛eriatı na gِre namazı kılar.

Sonra domuzları ِldürür, haçı kırar, havra ve kiliseleri yıkar, iman edenleri hariç diğer bütün hıristiyanları (ve yahudileri) ِldürür.

İsa aleyhisselamın namazda Mehdi aleyhis selama uyması da sahihtir, zira mahdi Resulullahın halifesidir. Miraç gecesinde İsa aleyhisselam, Resulullaha (Sallallahu aleyhi ve sellem) uyarak namazı kıldığı gibi, dünyaya indiği vakitte de onun halifesine uyarak namazı kılacaktır.”

(R.Beyan c.lt 8 sahf 384)

NETİCE

inmesi, onun bizim peygamberimize tabi olan bir ümmet olması için yaptığı duasının kabulü içindir.

İsa ‘nın (Aleyhisselam) dünyada ِlmeden evvel, gِk yüzüne kaldırılmı؛ olup ِlümü tadmak için tekrar dünyaya inecektir.

Kendisini ِldürmeye gelen ve annesi Meryem validemize iftira eden, Zekeriyya (Aleyhisselam) ı ِldüren yahudilerden intikamını alması için Allahu Teala tarafından dünyaya indirilecek olan İsa (Aleyhisselam) zamanında islam bütün dünyaya hakim olacaktır.

Bunu inkar eden zındıklar bilmelilerdir ki, onların inkarı hakikatı deği؛tirmeyecektir, belkide Mehdi ve İsa (Aleyhisselam) çıktığı vakitte ِldürü lecek olan bid’atçı sahte ilim adamları, ؛imdiden kendilerini belli etmeye ba؛lamı؛ olmaktan ba؛ka bir ؛ey yapamamanın tela؛ı içinde zırvalamaktadırlar.

Bu gibi fitnelerin, yalancı Mehdi ve İsa’ların çıkı؛ı da, asıllarının geli؛inin müjdesidir, in؛aallah.

Herne olursa olsun biz ehli sünnet yolunun salikleri, asla Mezhep imamlarımızın beyan ettiği fıkıh yolundan ayrılmayıp, sahih tefsir ve hadisi ؛erif kitaplarının beyan ettiği hususlarda en ufak bir ؛üpheye yer vermemeliyiz.

Zira bu gibi pek çok husus, asırlardır bِyle bilinip inanıldığı halde ecdadımız tarafından bu güne kadar bu ؛ekilde korunduğu halde, ؛imdi ortaya çıkan birkaç kıravatlı, etiketli, saçı ile birlikte aklının ekserisi dِkülmü؛, ba؛ı açık aklı kaçık, ısmarlama din hırsızlarının inkarı veya saptırması ile deği؛mez, iptal edilemez.

Bu dinin sahibi yüce Mevla Tealâdır, O ne güzel vekildir, O bize kafidir.

O’na sonsuz hamdler ve sevgili Peygamberi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) üzerine sürekli selamlar olsun…

umut55
26-12-2010, 11:52
Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?
Hep hikmetli konuşan Lokman Hekim’in derisi siyah, dudakları da kalınmış. Değerli sözlerini duyarak hayranı olan biri bir gün bakmış ki hayalinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış:
– Birader, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?

umut55
26-12-2010, 11:53
Kötü Huy Diken Gibidir
Mevlânâ hazretleri, Mesnevi’de kötü huyun insanın nefsine ve çevresine nasıl bir eziyet yaptığı hakkında şöyle bir hikaye anlatır: Huysuz adamın biri bir gün herkesin gelip geçtiği yol üzerine dikenli çalılar diker. Yoldan geçenler her ne kadar “Bunları buradan sök at” dese de o bunların hiçbirine kulak asmaz. Yine kendi bildiğini okur. O dikenli çalılar büyür […]

umut55
26-12-2010, 11:55
Otuz Altın


Hammad.. Bir zamanlar Bağdat'ın en zenginlerindendi. Dünyalık adına nesi var nesi yoksa dağıttı. ... ve Bağdat'ın en fakiri oldu.

Bir gün kapısını çalarlar. Evde değildir, bir müddet beklerler. Tam sonra geliriz diye ayrılmak üzere idirlerki gelir. Elinde yiyecekler. Sofraya otururlar. Yemek esnasında içeriye o ana kadar görmedikleri yabancı biri gelir bir şey söylemeden Hammad'a otuz altın uzatır. Hammad'ın rengi gider, sarsılır ve:
- Almam!
- Alacaksın.
Yabancı adam o kadar ısrar ederki, Hammad almayacağı konusunda herkesin duyacağı şekilde yemin eder. O anda birkadın seslenir: :
- Bakın siz şunun yaptığına ! Bugün bu yediklerinizi alabilmek için, başımdan başörtümü aldı, pazara gitti sattı, yiyecek aldı. Şimdi de verilen parayı o kadar ısrara karşın kabul etmiyor, bir de üstelik almam diye yemin ediyor.
Sessizlkik.... Kadına hiç kimse cevap vermez... Sessizliğin ve sıkıntının hakim olduğu bir ortamda lokjmalar boğazlardan aşağı yuvarlanır yuvarlanabildiği kadar. sonunda içlerinden bir dayanamaz ve sorar:
- Hem böyle bir ihtiyaç içindesin, hem de sana verilen otuz altını kabul etmiyorsun. Söyleyebilirmisin neden?
- Hanımımın başörtüsünü pazara götürüp satmak için dolaşırken bir ses duydum "Bu işi bizim için yapıyorsun! Karşılığı sana tez ulaşır!" Eve dönüp o adamın bana otuz altını getirdiğini görünce, anladım ki, karşılığı geliyor. Onun için kabul etmedim.

Aman! Aman! Dikkat! Dikkatli ol, bir iş yaptın da karşılık bekleme. Karşılık beklemek bir yana, karşılık ister gibi de durma.

umut55
26-12-2010, 11:56
NİL NEHRİNİN TAŞMASI


Mısır, Hz. Ömer r.a.'ın halifeliği zamanında fethedilmişti. Mısır'ı fetheden komutan ise Hz. Amr b. As r.a. idi. Fetihten sonra Mısırlılar, Amr b. As r.a.'a gelerek bir adetlerini anlattılar:

- Ey komutan, adetlerimize göre Haziran ayını oniki gece geçince, bakire bir kızı güzelce süsleyip giyindiririz. Sonra Nil nehrine atarız. Böyle yaptığımız zaman Nil nehri taşıp, çevresini suluyor.

Amr b. As r.a. Mısırlılara dedi ki:

- Böyle bir işin İslâm'da yeri yoktur. İslâm geçmişteki kötü adetleri kaldırmıştır.

O yılın Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında Nil nehrinde hiç kabarma ve taşma görülmedi. Nil nehri mevsiminde taşmayınca, kuraklık başladı. Halk göç etmeye hazırlandı.

Amr b. As r.a. durumu bir mektupla halifeye bildirdi. Hz. Ömer r.a., Hz. Amr'a gönderdiği cevabında şunları yazdı:

- Şüphesiz ki sen doğrusunu yapmışsın. Elbette İslâm, geçmiş kötü adetleri kaldırmıştır. Sana mektubun arasında ayrıca bir pusula gönderiyorum. Bu pusulayı Nil nehrine at.

Hz. Amr b. As r.a., pusulayı okudu. Şöyle yazıyordu:

'Allah'ın kulu ve müminlerin emiri Ömer'den Mısır Nil'ine. Eğer sen kendiliğinden akmakta idiysen, şimdi de akmayıver! Fakat bir ve kudret sahibi Allah'ın emriyle akıyor idiysen, Allahu Tealâ'dan dileriz ki, seni akıtıp taşırsın.'

Hz. Amr r.a. pusulayı Nil nehrine attı. Bir sabah nehrin yedi-sekiz metre kadar yükselerek taştığını gördüler.

O günden sonra Nil'in bu hareketi, günümüze dek sürüp gelmiştir.

umut55
26-12-2010, 11:57
ÜÇ SUÂL VE BİR CEVAP



Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;
"Sorun!" buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.
Sormaya başladı:
"Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."
Şems-i Tebrîzî hazretleri;
"Öbür sorunu da sor!" buyurdu.
O;
"Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"Peki öbürünü de sor!" buyurdu.
O;
"Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.
Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu.
Ve;
"Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu." dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"Ben de sâdece cevap verdim." buyurdu.
Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:
"Efendim, bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim."
O kimse şaşırarak;
"Ağrıyor ama gösteremem." dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"İşte Allahü teâlâ da vardır, fakat görünmez.
Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı.
Yine bana;
"Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?" buyurdu.


Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcûb olup, söz söyleyemez hâle düştü

umut55
26-12-2010, 11:59
YALAN SÖYLEMEYEN ÇOCUK



Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti:
''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın''!
Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı.
-Anneciğim! bana izin ver de Bağdat'a gidip, ilim öğreneyim. Sâlihleri, evliyâyı ziyaret edeyim.
Annesi de dedi ki:
-Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir'im! senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım? Bu bakımdan müsâade edemiyorum.
Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan 80 altını alıp, kırkını kardeşine ayırdı. Kırkını da bir keseye koydu ve keseyi elbisesinin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki:
-Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evlâdım, Abdülkâdir'im! Hak teâlânın rızâsı için olmasaydı katiyyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! seninle belki ebedi olarak ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatım şudur ki:''Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doğruluktan asla ayrılma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir''.
Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarına katıldı. Hemedan'ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir bağırıp, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldılar. Sıra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eşkıyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu:
-Fakir çocuk, söyle bakalım senin neyin var?
-Üzerimde yanlız 40 altınım var.
Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harâmi sual edip, o da aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirdiler.
''Bu çocuk 40 altınım var'' diyor dediler.
Bu defa da reisleri sordu:
-Senin üzerinde ne var?
-Hırkamda dikili 40 altınım var.
Reisleri adamlarına dönerek dedi ki:
-Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler.
Eşkıya reisi hayretle sordu:
-Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki::
-Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım?
Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı:
-Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:
-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki:
-Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol!
Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı.