- 
	
	
	
		ORGAN NAKLİ CAİZ MİDİR? 
		ORGAN NAKLİ CAİZ MİDİR?  Organ nakli mes'elesi bir çok yönüyle yeni bir mes'ele olmakla beraber, bazı  yönleriyle de eskiden beri bilinmekte ve Islâm Fıkıhçıları tarafından bu yönüyle  ele alınmış bulunmaktadır. Konu açısından en önemli nokta elbette insanın değeri  ve konumu mes'elesidir. Herhangi bir makine gibi insanın bir parçasını söküp  diğerine takma, ya da beğenmeyip değiştirme, herhalde onun "keramet"ine nakîsa  getirmediği ölçüde yapılabilmeli, ya da yapılamamalıdır. Yahut bir başka  deyişle, bir organ nakli ameliyatı yapılırken bilimsellik putunu tatmin  amacıyla, yapılanın doğru olup olmadığına bakmadan, insanın neler yapabileceğini  değil, insana neler yapılabileceğini hesap etmek gerekir. Bu girişten sonra:  Islâm'da Allah'ın yarattığı en değerli varlığın insan olduğunu, onun "zübde-i  âlem" bulunduğunu, diğer her şeyin onun için yaratıldığını, ayet-i kerimeler de,  hadis-i şerifler de, bunlara bağlı olarak Islâm uleması da enine boyuna  açıklamıştır. Insanın genel anlamda üstünlüğü ve kerameti yanında; şekil  güzelliği, yer yüzünde Allah'ın halifesi olması, ilimle şeref kazanması,  meleklerin ona secde etmesinin istenmesi, yiyecegi ve içecegi şeyler bakımından  üstünlüğü.. gibi yönleriyle onun varlık aleminin odak noktası olduğu  bildirilmiş, canının korunması, dinin ana hedeflerinden (maslahat) sayılmış,  hayatî uzuvlarına tecavüz dahi canına tecavüz kabul edilmiş, haksız yere bir  insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi, ölümden kurtarılması da bütün  insanların diriltilmesi gibi görülmüştür. Hatta Rasulüllah (sav), "Bir kardeşine  silâh çekene melekler lanet eder"(Müsned, N/256, 505) buyurarak onu korkutmanın  dahi ne büyük günah olduğuna işaret etmiştir. Insanlara kendilerini tehlikeye  atmamaları emredilmiş, hastalıklara çare ve tedavi aranması istenmiştir. Bu  yüzden Islâm alimleri insanın tek tek uzuvlarının dahi mal kabul  edilemeyecekleri için satılamayacağını, eşya gibi kullanılamayacağını, bağışlama  yetkisinin bile insanın elinde olmadığını hükme bağlamışlardır. Hatta ikrah  (ölümle tehdit) durumuyla karşılaşan birisi, öldürülme endişesiyle başkasının,  değil canına, bir uzvuna dahi tecavüzde bulunamaz. Tek tek her insan  mükerremdir. Bu hükümlerden bir insan olarak kâfirler dahi ayrı tutulmaz.  Birinin hatırına diğerinin kerametine halel getirilemez. Hatta açlıktan ölme  durumunda olan birisi, başka insanın etini yiyemeyeceği gibi, Şafiîlerden çok  azı dışında bütün Islâm hukukçularına göre, kendinin bir uzvunu da kesip  yiyemez. Çünkü insân kendisinin maliki değildir. Ayrıca bu onun tamamen ya da  kısmen satılamamasının da bir sebebidir. Çünkü satılan şeyin mülk olması  gerekir. Insanın bu değer ve şerefi ölmekle de kaybolmaz. Onun için Rasulüllah  Efendimiz (sav), "ölünün kemiğini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir"  (Muvatta, Cenâiz 45; Ebu Davud, Cenaiz 60; Ibn Mâce, Cenâiz 63; Müsned,  VI658,100) buyurur. Buna göre doktorların sahipsiz cenazeler üzerinde yaptıkları  deneyler, kadavra vs. ye cevaz bulmak mümkün değildir.
 Bütün bu ve benzeri sebeplerden ötürü bir insandan bir başkasına herhangi bir  uzuv aktarılamayacağını, diğeri zaruret içerisinde de olsa bunun caiz  olamayacağını fıkıhçılar çeşitli ifadelerle ve hemen hemen ittifakla  söylemişlerdir.(Nevevî, el-Mecü'1, IX/45; Mugni'l-Muhtâc, VNI/163;  Mecmâ'ul-Emtiur, N/528) Insanın kendi vücudundan kopan bir parçasının yerine  takılmasına ise caiz demişlerdir. Delil olarak Rasûlüllah Efendimiz (sav)'in  Bedir harbinde gözü çıkan Katâde'nin gözünü kendi elleriyle yerine iade etmesini  göstermişlerdir.(Zaman 19.2.87 (Dr. Muhammed Zeynelabidin Tarih'in doktora  tezinden)) Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vs. lerini bu gaye ile  kullanmakta da sakınca olmadığını söylemişlerdir.(Abdüsselam, Naki ve Ziraati  A'zâil-Insan;125) Yenilerde de bu görüşleri savunan fıkıhçılar tedavinin bu yöne  kaydırılması gerektiğini, insandaki rahatsızlıklar için başka insanları  kullanmanın, İslam'ın "zarara zararla mukabele edilmez" esasına ters düştüğünü  ve tıbbın şu anda ulaştığı noktanın sanki son aşama gibi görülüp, başka hal  çareleri arama kapısını kapayacağını, dolayısıyla buna cevaz vermenin aslında  meşru yoldan ilmin ilerlemesine de engel teşkil edeceğini söylemişlerdir. En  ihtiyatli görülen bu izaha göre: Insanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak  değil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacağı bu dünyadan, asıl  dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Halbuki, insanları bir makine gibi parçalarına  ayırıp, diğerine monte etmek isteyen mantalite bunu, insana olan saygısından  değil, her türlü gücün üstünde olan bilme merakını tatmin ve dünyayı  ölümsüzleştirmek için yapmaktadır. Bu yüzden yetişilemeyip ölenlerin artık işi  bitmiştir. Hiç olmazsa işe yarar parçaları bir başkasına takılmalıdır. Böylece  belki onu ölümsüzleştirmek mümkün olabilir. Çünkü ölüm (ona göre) safi kayıp ve  herşeyin bitmesi demektir. Iki-üç ay önce Mısır'da basılan ve Dr. Abdüsselam'a  ait olan konuyla ilgili bir kitapta bu ihtiyatli görüşü benimsemiş  görülmektedir.
 Ama geçtiğimiz yıl yine Mısır'da tartışılıp kabul edilen doktora tezinde Dr.  Muhammed Zeynelabidin ise bazı şartlarla, organ naklini caiz görmekte ve  bunları: Zaruretin bulunması, iki zarardan hafif olanının alınması diye  özetlemektedir. Bizce ancak adil tabiplerin de katılacağı bir heyet icmaının  halledebileceği bu mes'elede son söz henüz söylenmemiştir. Ancak caiz olmadığını  savunan görüşün delilleri daha güçlü, daha ihtiyatli daha insanî  görülmektedir.