-
İslamda Çocuk
ÇOCUK
Bir ağacın, nesil ve nev’ini devam ettirmesinde, çekirdek ve tohumu ne ise, insan nesli ve nev’inin devamında da çocuk aynı şeydir. Çocuklarını ihmal eden milletler inkıraza, onları yabancı ellere ve yabancı kültürlere terk edenler de özlerini kaybetmeye mahkûmdurlar.
Her otuz-kırk senede bir, milletin en aktif ve en verimli kesimini teşkil edecek nesiller, bugünkü çocuklardır. Çocukları küçük ve değersiz görenler, millet hayatında, nasıl mühim bir unsuru hafife aldıklarını düşünüp ürpermelidirler.
Bugünün nesillerinde görülen fenalığın, bir kısım idarecilerde müşahede edilen yetersizliğin ve milletçe çekilen sıkıntıların mesulleri, otuz sene evvelki hakim unsurlardır. Çeyrek asır sonraki her türlü facia ve faziletler de, bugünkü nesillerin talim ve terbiyesine derpiş edenlere ait olacaktır.
Geleceğini teminat altına almak isteyen her millet, sağa sola harcayacağı zaman ve enerji kadar bir kısım imkânları da, yarının büyük insanları olacak çocukların yetiştirilmesine sarf etmelidir. Başka yönlere harcanan şeylerin büyük bir kısmı bâd-ı heva gitse bile, nesillerin insanlığa yükseltilmesi istikametinde sarf edilen şeyler, bitip tükenme bilmeyen bir vâridât kaynağı gibi devam edip duracaktır.
Günümüzde toplumun yüz karası sayılan; sefiller, şerliler, anarşistler, ayyaşlar, morfinman ve esrarkeşler.. dün terbiyelerinde ihmal gösterdiğimiz çocuklardır. Bilmem ki, bugünkü ihmallerimiz yüzünden, yarın sokaklarımızı ne türlü nesillerin dolduracağını hiç düşündük mü..?
Yarının kaderine, teknik ve teknolojik üstünlüğe sahip olan milletler değil; izdivaç müessesesini ciddi olarak ele alan ve kendi nesillerini insanlığa yükseltmesini bilen milletler hâkim olacaktır. İzdivaç ve doğum mes’elesini ciddi olarak ele alamamış, kendi terbiye felsefesiyle kendi nesillerine sahip çıkamamış milletler, bugün olmasa da yarın, zamanın insafsız dişlileri arasında eriyip gitmeye mahkûmdurlar.
Çocuk İslam fıtratı üzere doğar:
Ebû Hüreyre radiyallâhu anh' rivayet ediyor: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anasıyla babası onu Yahûdî yahut Nâsrânî, yahut Mecûsî yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu organları tam olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görülür mü? İnsan da doğarken, dini tam olarak doğar.”
Çocuğu Sevmek:
Bir Sahabi sorar: - Ya Resulallah, kime iyilik edeyim?
- Ebeveynine. Annem babam yok ki!
- Öyleyse çocuğuna. Çünkü ebeveyninin senin üzerinde hakları olduğu gibi, çocuğunun da senin üzerinde hakkı vardır.
Allah Resulü buyuruyor: “İyi hareketlerde bulunması için çocuğuna yardım eden anne-babaya Allah rahmet etsin.” Yani kötü hareketleriyle çocuğuna kötü örnek olmayan, çocuğunu kendine itaat hususunda zor durumda bırakmayan, boyunu aşkın isteklerde bulunup, zor işler yükleyerek onu isyana zorlamayan anne babaya Allah rahmet etsin.
Şöyle denilir: “Evladın, yedi yaşına kadar reyhan kokundur; kendisini koklarsın. Yedi yaşından sonra da yedi sene hizmetçindir. Bundan sonra da ya düşmanındır, ya da ortağındır.”
Allah Resulü şöyle buyurur: “Çocuğun baba üzerindeki haklarından ikisi de güzel terbiye etmesi ve güzel ad koymasıdır.”
Adamın biri Abdullah bin Mübarek Hazretlerine gelerek, evladından şikayet eder. Hazret sorar; “Oğluna hiç beddua ettin mi?” diye. Adam evet deyince, “İşte onu sen bozmuşsun.” buyurur.
Akra’ bin Habis, Allah Resulü’nün Hazreti Hasan’ı öptüğünü görünce, “Benim on tane çocuğum var, bir tekini bile öpmüyorum” der. Allah Resulü’nün cevabı şöyle olur: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” Yani siz çocuklarınıza acıyın ki, Allah da size acısın. Siz onlara merhamet, şefkat gösterin ki, Allah da size merhamet etsin.
Bir defasında Allah Resulü, hutbe verirken, torunu Hasan düşer. Allah Resulü, hemen minberden iner, torununu kucağına alır ve şu ayeti okur: “Mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır.” Ardından da şöyle buyurur: “Ben çocuğu kucağıma alıncaya kadar hutbeden indiğimin farkında değildim.” Yani çocuk, zihin ve zaman açısından çok meşgul eder. İnsan çocuk üzerinde çok titrer.
Yine aynı konuda Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Çocuk ebeveyninin cimrileşmesine, bilgisiz kalmasına ve korkak olmasına vesiledir.” Yani anne-baba, çocuğuna ayıracağı vakit ve nakit açısından başka şeyi gözü görmez olabilir. Dolayısıyla başkalarına karşı bu konularda cimri davranabilir. Çok vaktini alacağından dolayı, ilme, öğrenmeye vakit ayırmasına mani olabilir. Hassasiyetinden dolayı da, başına gelecek tehlikelere karşı korkudan titrer. Evet, çocuk anne-babası için ciddi bir imtihan vesilesidir.
Yine bir defasında Allah Resulü, cemaate namaz kıldırıyordu. Secdeye vardığı anda, torunu Hüseyin sırtına bindi. Secdeyi uzatınca Sahabe bir şey oldu sandı ve namazdan sonra sordu: Ya Resulallah, namazı uzattınız, başınıza bir şey geldi sandık. Efendimiz buyurdular ki; “Torunum beni binit yaptı, acele edip zevkini kursağında bırakmak istemedim.”
Yine O, alemlere Rahmet olan Zat buyuruyor ki; “Çocuğun kokusu, cennet kokularındandır.”
ÇOCUK
Göğüslerde koklanıp okşanacak tomurcuk,
Üfül üfül esen tertemiz râyihasıyla;
Ötelerin en büyük armağanıdır çocuk,
Masmavi dünyâsı, neş’e tüten havasıyla...
Millet ulu bir çınar, çocuksa bir çekirdek,
Atkılar salar her yandan toprağın bağrına;
İşlediği iş, Fâtih ordularınkine denk,
Her tohum bir başka iklimi alır ağına...
Çocuk bir neş’e kaynağıdır yuvada inan!
En tatlı nağmeler gibidir soluğu -sesi..
Çocuksuz yuva eksik, onsuz mutluluk yalan,
Tıpkı Cennet meltemlerine benzer nefesi...
Goncalar gibi tebessüm eden çehresinde,
Ardarda başka güzellikler tüllenir durur..
Çocukla seslendirilen hayat bestesinde,
Ebediyet âleminden şarkılar duyulur.
Yuva çöl gibidir filizleninceye kadar,
Tomurcuklar arasında ev Cennet’e döner..
Filizlere giden yollar kapalıysa eğer,
Millet pâyimâl olur, yuva devrilir-gider.
Muaviye, Ahnef bin Kays adındaki bir alime çocuklar hakkında ne düşündüklerini sorar. O şöyle cevap verir: “Ey Mü’minlerin emiri, çocuklarımız gönül meyvelerimiz, sırtımızın sütunlarıdır. Biz onlar için yumuşak yer, gölge yapan semayız. Onlar için her türlü zorluğa katlanırız. İsterlerse ver, kızarlarsa hoşnut et. Sevgileri seni memnun eder. Çalışkanlıkları da seni sevindirir. Üzerlerinde ağırlık veren bir yük olma. Yoksa hayatından bıkarlar da ölümünü isterler ve sana yaklaşmaktan tiksinirler.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken Hasan ve Hüseyin gelir sırtına binerlerdi de engellemek isteyenlere rahat bırakın işareti yapardı. Namazı bitirdikten sonra da şu cevabı verirdi: “Beni seven, bu ikisini de sevsin.”
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem gündüzün bir parçasında evinden çıkıp ne o bana, ne ben de ona bir şey söylemeyerek Kaynukâ çarşısına gelinceye kadar yürüdü. Sonra buradan dönüp Fâtıma radiyallâhu anhâ'nın evinin önünde bir kenara oturdu. Ve Hazreti Hasan’ı kasd ederek: Küçük orada mısın, küçük orada mısın? diye sordu. Hazreti Fâtıma çocuğun derhal evden çıkması için teşvik etti. Zannedersem bu az zaman içinde çocuğu vâlidesi ya giydirmişti; yâhut saçını başını yıkayıp taramıştı. Sonra çocuk süratle koşarak geldi. Resûl-i Ekrem çocuğu kucakladı ve öpüp kokladı. Sonra:
- Allâh'ım, sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev! diye dua buyurdu.
Hazreti Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün yoksul bir kadın iki kızıyla beraber Hazreti Aişe’nin yanına geldi. Aişe Validemiz kadına üç hurma verdi. O da birer tane kızlarına verdi birini de kendisine ayırdı. Kendisine düşeni tam ağzına götürüyordu ki, kızları onu ister gibi davrandılar. O da tuttu, kendi hurmasını ikiye böldü ve kızlarına verdi. Kadın gittikten sonra Aişe validemiz durumu Allah Resulü’ne anlattı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kadın, o hareketiyle cennete girmiştir.”
Çocukla çocuklaşmak:
İnsanlığın İftihar Tablosu, bir hadislerinde şöyle buyururlar: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.” Bir defasında Kendisi, torunları Hasan ve Hüseyin’le gece geç vakte kadar oynamış, sonra da ‘haydi annenizin yanına gidin’ deyip onları göndermişti.
Kainatın Efendisi, çocukların oynamasına kesinlikle mani olmuyordu. Hazreti Enes’le beraber, Hasan ve Hüseyin’i sokağa, çocuklarla oynamaya gönderiyordu.
Çocuklarına oyunları:
Oyun oynarken erkek çocukların binicilik, atıcılık, yüzme, güreş, koşma gibi yetiştirici, şahsiyet kazandırıcı oyunlar oynamalarını, kızların da ev ve çocuk işlerini öğretici şeyler oynayıp onların da şahsiyet kazanarak yetişmelerini teşvik ediyordu. Babanın evladına karşı vazifeleri arasında Allah Resulü, güzel bir isim verme, kulağına ezan okuma, helal rızıkla besleme ve yazıyı öğretme yanında atıcılığı, biniciliği, güreşi ve yüzmeyi öğretmeyi de sayıyordu.
Ölen Çocuklara Üzülmek:
Enes bin Malik anlatıyor: “Efendimiz’i oğlu İbrahim’i gördüm. Babasının önünde can çekişiyordu. Allah Resulü’nün gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Abdurrahman bin Avf biraz da hayretler içinde sordu: Ya Resulallah, Siz de mi ölen bir çocuğun arkasından ağlıyorsunuz. (Halbuki, siz bizi bundan menetmiştiniz.)” Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, o mahzun haliyle şöyle cevap verdi: “Bu Allah’ın rahmetinin bir eseridir. Acımayana acınmaz. Biz insanları avaz avaz bağırmaktan, isyan etmekten men ediyoruz. Göz yaşarır, gönül hüzünlenir ama biz Rabbimizin hoşnutluğundan başka bir şey söylemeyiz.”
Hizmetçi Çocuk:
Enes İbn-i Mâlik radiyallâhu anh'dan, şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Abdü'l-Kuddüs adlı bir yahûdî çocuğu vardı. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'e hizmet ederdi. Bir ara çocuk hastalandı. Nebî aleyhisselâm bunu ziyarete geldi ve başucunda oturdu. Çocuğa: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk yanında bulunan babasının yüzü ne baktı. Babası oğluna:
- Ebü'l-Kâsım salla'llâhu aleyhi ve sellem'in emrini kabûl et! dedi. Abdü'l-Kuddüs de hemen:
- Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llâh ve eşhedü enne Muhammeden resûlu'llâh deyip müslüman oldu. Nebiyy-i Erham salla'llâhu aleyhi ve sellem hastanın yanından çıkarken: Şu çocuğu Cehennem ateşinden halâs eden Cenâb-ı Hakk'a hamd ü senâlar olsun, diyordu.
Yanınızda çalışan hıristiyan veya yahudi çocukları olabilir. Demek ki, usul önce güven kazanmak, sevdirmek. Daha sonra eğer bir değişiklik olacaksa, ona bazı şeyleri anlatmak ve onu kendi vicdanıyla başbaşa bırakmak.
Çocukları Ölenler:
Ebû Saîd-i Hudrî radiyallâhu anh anlatıyor: Bir defa kadınlar "Yâ Resûlâ'llâh, sözlerini dinlemek için erkeklerden bize fırsat kalmıyor. Kendiliğinden bize bir gün tahsîs etsen." dediler. Resûlu'llâh sallallâhu aleyhi ve sellem onlara bir gün tayîn etti. Kadınlar belirlenen günde Efendimiz’in Huzuruna geldiler. O da kendilerine va'z edip bazı emirlerde bulundu. Buyurduğu sözlerden bazıları şöyleydi: "İçinizden hiçbir kadın yoktur ki evlâdından üç tânesini âhirete kendinden evvel yollasın da, Cehennem'e karşı onun için bir siper peydâ olmasın." sözü vardı. İçlerinden biri: "İki tânesi de öyle değil mi?" diye sordu. Cevâben: "İki tânesi de öyledir." buyurdu.
4-5 sene önce yaşanan, iki kız kardeşin hikayesi:
Çocuklar Arası Adalet:
Sahabeden Numân İbn-i Beşîr radiyallâhu anhumâ anlatıyor: Babam Beşir, annemin zoruyla bana bir hediye vermişti. Annem babama:
- Bu hibeye sen, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i şahid göstermedikçe inanmam, dedi. Bunun üzerine Beşîr, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e geldi de:
- Yâ Resûla'llâh: ben Amre bint-i Revâha'dan olan oğluma bir hediye verdim. Fakat yâ Resûlullâh Amre bana seni şahid tutmamı emretti” dedi. Resûlullâh:
- Nu'mân'a verdiğin hediyen gibi öbür çocuklarına da hediye verdin mi? diye sordu. Beşîr:
- Hayır vermedim, diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem Beşîr'e:
- Allah'dan korkunuz da çocuklarınız arasında adâlet ediniz! buyurdu.
Nu'mân diyor ki, babam Peygamber'in yanından ayrılıp geldi. Nu'mân'a verdiği hediyesini geri aldı.
Çocuklara selam vermek:
Enes İbn-i Mâlik radıyallahu anh'dan rivâyete göre, Hazreti Enes, bir kere çocukların yanına uğramış ve onlara selâm verip “Nebî Sallallahu aleyhi ve sellem de çocuklara böyle selâm verirdi.” demiştir.
Çocuk şefkatinden kıyas:
Ömer İbni'l-Hattâb radıyallâhu anh'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî Salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzurlarına Hevâzin kabîlesinden birtakım esirler gelmişti. Bunların içinde emzikli bir kadın vardı; çocuğunu kaybetmişti. O, eline geçeni kendi çocuğu sanıp alıyor öpüyor, kokluyor ve hemen emzirmeye başlıyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğunu bulunca hemen alıp sînesine bastı ve derin bir şefkatle çocuğunu emzirmeğe başladı. Bu yüksek şefkat levhasını görünce, Rahmet Peygamberi bize: Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünür müsünüz? dedi. Biz de: Hayır atmaz, dedik. Resûl-i Ekrem: "İşte Allahu kullarına, bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir", buyurdu.
Evet, her insan çocuğuna nasıl acıyorsa, Allah’ın o şefkatten daha fazlasına sahip olduğunu düşünüp ümitvar olmalı.
Câbir radiya'llâhu anh'den gelen rivâyete göre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Güneş batıp gece karanlığı bastığı veya gecenin bir kısmı hâsıl olduğu zaman, çocuklarınızı dışarı çıkmaktan men' ediniz!. Çünkü şeytanlar o sırada dağılır, faâliyete geçerler. Yatsıdan bir saat geçince de dışarıdaki çocuklarınızı meskeninize koyunuz!.
Hayırlı bir evlat bırakmak:
İnsanlığın İftihar Tablosu, şöyle buyuruyor: “ Ölen üç kişinin amel defteri kapanmaz. Malı olup da ondan harcayan, ilmi olup da ondan insanları faydalandıran, kendisine dua edecek salih bir evlat bırakan.” Evet, salih bir evlat bırakmak bu kadar önemli. Ya geride eşkıya tipli evlatlar bırakanların, evladı insanlığa kan kusturanların, Allah inkar edenlerin, peygamber tanımayanların haline ne demeli. İşte bu evlatlar da anne-babalarının kabirde kemiklerini sızlatacaktır, öbür tarafta da onlardan davacı olacaktır. Bunlara acımaktan ve bunlardan ders alalım demekten başka elimizden bir iş gelmez.
Deniz Gezmiş ve babasının hikayesi: Oğlunu komünizme kaptıran yüreği yanmış baba, bir Hoca efendiye gelerek, “Hocam ne olur, bir oğlumu kaybettim, bari bunu kaybetmeyeyim. Alın siz yetiştirin” diye feryat eder.
Zamanımızda evlat yetiştirmek kadar zor ve bir o kadar da önemli bir iş yoktur. Bu mesele çocuk daha anne karnındayken başlar. Anne babanın yemesinden içmesinden, gezip dolaşmasına, dinlediği müzikten arkadaşlık yaptığı insanlara, yaşadığı çevreden okuduğu kitaplara, neşeli olmasından yaptığı konuşmalara kadar her şey çocuğa tesir eder. Çocuğun alt yapısını bunlar oluşturur. Eğer bunlarda kusur varsa bu, çocukta mutlaka bir şekilde ortaya çıkar.
Nice ‘kahraman çocuk’ ‘güzel çocuk’ sevdalıları vardır ki, maalesef istediklerini ya tam elde edememişler ya da isteklerinin tam tersiyle karşılaşmışlardır. Halbuki güzel bir çocuk temenni eden bir anne-baba, istedikleri çocuktan çok, kendi özelliklerine bakmalıdırlar. Kendileri nasılsa çocuk hemen hemen öyle olacaktır. Bundan dolayıdır ki, Allah Resulü, “Her doğan çocuk İslam Fıtratı üzere doğar.” Öyleyse doğacak çocuktan şüphe edilmemeli. “Onu anne-babası değiştirir.” Evet, esas onun doğumdan önceki ve sonraki hayatına tesir edecek olan kendi halimizden şüphe edilmeli. Çünkü, çocuk anne babaya göre şekillenir. Onlardan gördükleriyle, duyduklarıyla beslenir. Sonra da ona göre, ya sağlam bir mü’min olur, ya da mü’min görünen idealsiz, ruhsuz bir varlık halini alır. Bundan daha kötüsü de, -Allah göstermesin- Rabbini, dinini, peygamberini, kitabını inkar eden, hak hukuk tanımaz bir canavar halini alır.
Anne-baba, çocuğunun her şeyine dikkat etmek zorundadır. Yemesine içmesine dikkat edecektir. Haram bir şey yememesine gayret edecektir. Ona dinini öğretecektir. Kendileri öğretemiyorlarsa, iyi bir mürebbi, bir hoca bulacaktır. Ona ilmi öğretecektir. Zamanının şartlarını öğretecektir. Devrinin düşmanlarını öğretecektir. Dost kimdir, düşman kimdir, yararlı nedir, zarar nereden gelir.. bütün bunları öğretecektir. Zararlı yayınlardan koruyacak, kafa ve kalbinin bu yayınlarla yaralanmamasına ehemmiyet gösterecektir. Çocuk, bembeyaz bir kağıt gibidir, üzerine konan en ufak bir leke hemen belli olur. Veya o bomboş bir kaset gibidir. Ne verilse onu alır. Öyleyse, çocuğun arkadaş çevresinden, seyrettiği çizgi filme kadar, yediği çikolatadan konuştuğu laflara, gittiği okuldan, ziyarete gittiğinde çocuklarla ne oynadığına kadar dikkat edilmelidir. Evet, bütün bunlar zor gelebilir. Fakat, eğer, temiz bir nesil, kalp ve kafa bütünlüğüne ulaşmış kaliteli bir nesil, yitirdiğimiz cenneti bu dünyada yaşatacak bir nesil, Efendimiz’e gerçek ümmet olmaya layık, Allah’ın yeryüzünde şahidi bir nesil isteniyorsa, bütün bunlar bu zor işler başarılmalıdır. Yoksa, çok kaygan bir zeminde yaşadığımız şu asırda, evimizde birer canavar, birer zebani yetiştirmiş oluruz. Biz iyi olduğunu zannederiz, kılına dokunmayız, terbiyesine dikkat etmeyiz ama yarın o evlat dediğimiz varlık, anne-babaya asi, değer tanımaz, millet sevmez bir isyankar olarak çıkabilir. İşte o zaman ne kadar elimizi dizimize vursak faydası olmayacaktır.