-
Kişisel Gelişim
Kişisel Gelişim Nedir?
Patricia Muradi
Paulo Coelho'nun kitaplarından birinde şöyle bir atasözü geçer. “İyi huylu küçük keçi hiçbir zaman melemez.” Sizi bilmem ama ben daha melemeyen, sessiz, sakin, küçük bir keçiye denk gelemedim. Bugüne kadar gördüklerimin tamamı pek gevezeydi. Ancak büyük üstadın bu sözü kullanarak anlatmaya çalıştığı bu değildi zannederim. Sempatik bir cümle olması, birazda minik çocukları hatırlatması nedeniyle hiç aklımdan çıkmadı ve bana devamlı ağlayıp şikâyet eden insanların haklılıklarının aslında hep sorgulanması gerektiğini düşündürdü.
Doğaldır ki, her insanın varmak istediği hedefler, gitmek istediği bir yol, bu yolda karşılaştığı büyük küçük problemler, yaşadığı mutsuzluklar vardır. Tüm bunların ise ağlaya, sızlaya vakit kaybedilerek halledilemeyeceği açık. O halde ne yapmalı? Küçücük bir çocuk gibi sızlanıp, şikâyet edeceğimize, durumumuzu gözden geçirip, neredeyiz, nereye varmak istiyoruz ve varmak istediğimiz yere ulaşmak için nelere ihtiyacımız var diye hayatımızı gözden geçirmemiz gerekir.
İşte kişisel gelişim ve ruhsal gelişim tam da bu noktada devreye girer. Birisi hayatta varmak istediğimiz hedeflerin sınırlarını zorlamamız için bize gereken güven ve desteği verir, kendimizi daha yakından tanımamıza, diğeri de ruhsal anlamda bilincimizi daha üst seviyelere taşımamıza yardımcı olur, iki konu birbirinin tamamlayıcısıdır.
O halde gelin, bugüne kadar yaptıklarınızı bir kenara bırakın ve bundan sonra neler yapacağınıza şöyle bir bakın. Yaşadıklarınızın yanlış olduğunu düşünmeden, hatalarınız altında ezilmeden, hepsini yaşanmış olması gereken ve size en azından bundan böyle ne yapmamanız gerektiğini hatırlatacak birer deneyim olarak kabul edip kendi tarihinizde kendiniz bir milat yaratın.
Unutmayın bunu ancak siz yapabilirsiniz, sizin yerinize bir başkası değil. Çünkü belki de artık sizin yol göstermeniz gereken sevgili minikleriniz var
-
Beyin Gücünü Geliştirmek İçin 32 Öneri
1. Derin Nefes Alın: Daha fazla hava, kanınız –yani beyniniz- içerisinde daha fazla oksijen anlamına gelir. Nefesinizi burnunuzdan alın ve mümkün olduğunca diyafram kasınızı kullanarak ciğerlerinizin alt kısmını doldurmaya çalışın. Birkaç kez derin nefes aldığınızda bu sizin hem gevşemenizi sağlar, hem de daha net biçimde düşünebilirsiniz.
2. Meditasyon yapın: Şu an hemen uygulayabileceğiniz bir Meditasyon tekniği, yalnızca gözlerinizi kapayın ve dikkatinizi nefesinize yöneltin. Kaslarınızı gevşetmeniz meditasyonunuza yardımcı olacaktır. Eğer zihniniz gezinmeye başlarsa, dikkatinizi yalnızca nefesinize yöneltin. Beş-on dakikalık bir Meditasyon sizi gevşetir, zihninizi temizler ve özellikle zihinsel bir iş için sizi hazır hâle getirir. Bu konuda sitemizde yer alan Meditasyon uygulamalarından yararlanabilirsiniz..
3. Dik oturun: Duruşunuz, bedeninizdeki fizyolojik mekanizmaları ve dolayısıyla zihinsel süreçlerinizi etkiler. Bunu kendi kendinize kanıtlayabilirsiniz. Kafanız öne doğru sarkmış, gözleriniz yere bakar ve ağzınız açık biçimde matematik işlemleri yapmayı ya da bir problem çözmeyi deneyin. Sonra aynı şeyi bir de dik vaziyette otururken, ağzınız kapalı ve karşıya ya da hafifçe yukarıya bakar durumda deneyin. İkincisinde zihninizin çok daha kolay çalıştığını göreceksiniz.
4. Doğru düşünme alışkanlıkları: Birkaç hafta, belli bir problem çözme tekniği üzerinde çalışın. Kısa sürede alışkanlık haline geldiğini göreceksiniz. Gördüğünüz her şeyi bir an için yeniden dizayn etmeyi deneyin. Bu da bir süre sonra alışkanlık haline gelecektir. Bir parça çaba sarf ederek yararlı düşünme alışkanlıkları geliştirebilir ve sonra bunları çabasız biçimde kullanabilirsiniz. Alışkanlığın gücünden yararlanın.
5. Ölü zamanları değerlendirin: Arabayla bir yere giderken, bekleme salonunda beklerken, ya da boş boş otururken geçen zaman, değerlendirilmezse ölü olur. Bir kasetçalar ya da CD çalar ile arabanızda ya da boş zamanlarınızda yabancı dilde ya da kendi dilinizde bilgilendirici bir şeyler dinleyebilirsiniz.
6. Yabancı dil öğrenin: Yeni bir dil öğrenmenin, beyin işlevlerinde yaş ilerlemesine bağlı olarak gelişen performans kaybını azalttığı görülmüştür.
7. Konsantrasyon ve farkındalık egzersizleri: Zihninizi dağılmaktan alıkoyduğunuzda konsantrasyon ve net biçimde düşünme kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zihninizdeki karmaşayı izlemeyi ve durdurmayı öğrenin. Zihninizin arka planında sizi belli belirsiz biçimde rahatsız eden şeyler dikkatinizi çektiğinde onları halletmenin yoluna bakın. Bu, aramanız gereken birini arayıp o işten kurtulmak ya da yapacağınız işlerin listesini çıkarmak olabilir. Böylece en azından şimdilik yapacağınız işleri unutabilirsiniz. Biraz pratik yaparak bu sizin için daha kolay bir hale gelir ve düşünme süreçleriniz daha güçlü olur.
8. Yazı yazın: Yazmak zihniniz için çeşitli yönlerden yararlıdır. Belleğinize önemli olan şeyleri söylemenin bir yoludur, böylece gelecekte bazı şeyleri daha kolay hatırlayabilirsiniz. Yazmak düşünme süreçlerinizi netleştirir. Yaratıcılığınızı ve analitik becerilerinizi geliştirmek için iyi bir egzersizdir. Günlükler, parlak fikirlerle ilgili notlar, şiir ve hikayeler yazmak zihninizi güçlendirecektir.
9. Mozart dinleyin: California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bir müzik aleti çalan ve koroya katılan çocukların problem çözme ve mekansal düşünebilme konularında diğer çocuklara oranla daha büyük bir gelişme kaydettikleri görüşmüştür. Bir başka araştırmada 36 öğrenciye üç tane mekansal düşünme testi uygulanmış ve ilk testin hemen öncesinde Mozart’ın iki piyano için Re Majör sonatı on dakika süreyle dinletilmiş. İkinci testten önce gevşeme kaseti dinletilmiş, üçüncüden önce ise yalnızca sessizlik içinde oturmuşlar. Bu 36 öğrencinin ortalama skorları şöyle 1. test: 119; 2. test: 111; 3. test: 110.
10. Uykunuza dikkat edin: Herkesin uyku ihtiyacı birbirinden, farklıdır. Kendi ihtiyacınızın altında ya da üstünde uyumayın. Uykunun saatinden çok derinliği önemlidir. Gün içindeki kısa kestirmeler beynin dinlenmesi ve şarj olması için oldukça yararlıdır.
11. Kafein: Kahve, birçok kişi için zihin açıcı özelliğe sahiptir. Ancak fazla miktarda alındığında zihnin çalışmasını olumsuz yönde etkileyebilir. Kafein, bazı kişiler için uzun vadede olumsuz yan etkilere sahip olabilir. Ancak kısa vadeli olarak işe yaramaktadır.
12. Şekerden kaçının: Karbonhidratlar genellikle beyninizin bulanıklaşmasına yol açar. Çünkü şeker aldığınızda onu karşılamak için kana insülin salgılanır. Eğer önemli bir zihinsel iş yapacaksanız hemen öncesinde makarna, şeker, beyaz ekmek ve patates cipsi gibi şeylerden sakının.
13. Hızlı okuma: Birçok kişinin inandığının tersine okuduğunuz şeyi daha hızlı okuduğunuzda onu daha iyi kavrarsınız. Daha kısa sürede daha fazla şey öğrenirsiniz ve hızlı okuma gerçekten çok iyi bir beyin egzersizidir.
14. Spor egzersizleri yapın: Egzersizlerin özellikle uzun vadede beyin gücünü geliştirmesi sürpriz değildir. Fiziksel sağlığınızı olumlu yönde etkileyen her şey doğal olarak beyninizi de olumlu yönde etkileyecektir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar 10 dakikalık bir egzersizden sonra bilişsel fonksiyonlarda artış olduğunu göstermektedir. Beyninizi tazelemek istiyorsanız küçük bir yürüyüş ya da birkaç hareket yapabilirsiniz.
15. Daha etkili biçimde öğrenin: Bir şeyi öğrenmeye karar verdiğinizde hem başlamadan önce, hem öğrenme esnasında, hem de sonrasında notlar alın. Başlamadan önce kendinize “Şu an bu konu hakkında neler biliyorum?” diye sorun. Ve bunları bir kağıda not edin. Bu, zihninizi öğrenmeye hazırlayacaktır. Çalışmayı bitirdikten sonra bir sonraki seans için zihninizde birkaç soru olsun. Ve kendi kendinize “şimdi ne öğrendim?” diye sorun.
16. Zihninizi netleştirin: Dağınık odalar ve ofisler dağınık düşünmeyi körükler. Zihinsel işler yapacağınız yeri buna uygun biçimde organize edin. Zor bir zihinsel işe başlamadan önce bedeninizi esnetin ve birkaç derin nefes alın.
17. Eğlendiğiniz bir şeyler yapın: Bu hem stres düzeyinizi düşürmenize hem de beyninizi tazelemenize yardımcı olacaktır. Yalnız burada önemli olan yaptığınız eğlenceli faaliyete aktif olarak katılmanızdır. Televizyon seyretmek böyle bir amaç için uygun değildir. Zihni geliştirici eğlenceli oyunlar oynamak ya da bir hobiyle uğraşmak, kısacası sizi dinlendiren ve eğlendiren bir şeyler yapmak beyninizin daha iyi biçimde düşünmesine yardımcı olacaktır.
18. Beyin egzersizleri yapın: Beyninizi sürekli değişik yönlerde çalıştırın. Bulmaca çözün, satranç oynayın, bir şeyler ezberleyin. Beynin çalıştırılması sürekli yeni nöron bağlantıları geliştirilmesine yol açar.
19. Yeni şeyler öğrenin: Bu beyne egzersiz yaptırmanın bir başka yoludur. Yeni bir şey öğrendiğinizde beyniniz buna uyum sağlamak için yepyeni bağlantılar geliştirmek zorunda kalır.
20. Bir şeyleri iyi yapan insanları modelleyin: Yaratıcı, zeki ve üretken insanlarla birlikte vakit geçirin. Onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışın. Onların yaptıklarını yapın ve onların düşündüğü biçimde düşünmeye çalışın. Onların önerilerine dikkatlice kulak verin. Başarılı insanlar genellikle bunu nasıl yaptıklarını bilmez ve kendilerini başarılı görmezler. Onların söylediklerini değil yaptıklarını yapın.
21. Gülün: Güldüğünüzde salgılanan endorfin sayesinde, stres düzeyiniz azalır ve bu da beyin için uzun vadede çok yararlı bir şeydir. Gülmek, aynı zamanda sizi yeni fikirlere ve düşüncelere daha açık hale getirir.
22. Oyun oynayın: Beynin uyarılması ölçülebilir yapısal değişikliklere sebep olur. Yeni nöron bağlantıları ortaya çıkar ve yeni beyin hücreleri gelişir. Entelektüel oyunların yanı sıra göz - el koordinasyonunu sağlayan her tür oyun beyni uyarır ve geliştirir.
23. Şarkı söyleyin: Arabanızda yolculuk ederken veya yalnız kaldığınızda üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili olarak şarkı söyleyin. Bu sizin sağ beyinle temasa geçmenizi ve onu çalıştırmanızı sağlar.
24. Kendinizin farkında olun: Bu beyin gücüyle direk ilgili gibi görünmemekle birlikte çok yakından ilgilidir. Kendinizi daha iyi tanırsanız ego ve duyguların etkilerinden kaçınabilirsiniz. Özellikle bir şeyleri açıklarken ya da tartışırken kendinizi gözlemleyin.
25. Stresten uzak durun: Özellikle uzun vadeli stresin bedeninizde meydana getirdiği hasarlar bir yana, beyninizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Stres düzeyinizi bilinçli olarak azaltmak için gevşeme vb. tekniklerden yararlanın.
26. Kendinizi eğitin: Çeşitli araştırmalar az eğitimli kişilerin Alzheimer’a daha fazla yakalandığını göstermiştir. Herhangi bir alanda eğitim almak beyninizi daha güçlü hale getirir.
27. Yağdan uzak durun: Laboratuar araştırmaları yüksek yağ oranıyla beslenen hayvanların daha yavaş öğrendiklerini göstermektedir. Mümkün olduğunca zeytin yağı ve diğer türden sıvı yağları kullanmaya özen gösterin. Doymuş yağlar beyin hücrelerinin gelişiminde olumsuz etki göstermektedir.
28. Daha az yiyin: Aşırı yemek, sindirim için daha fazla kan akışı demektir ve bundan dolayı beyninize daha az kan gider. Bundan dolayı harcadığınız enerjiyle orantılı bir beslenme düzenini benimserseniz bu beyniniz için daha yararlı olacaktır.
29. Şüpheli gıdalardan uzak durun: Aşağıdaki gıdalar beyniniz için zararlı olabilir: Yapay gıda boyaları içeren besinler, yapay tatlandırıcılar, kola, mısır şurubu, yüksek şeker içeren içecekler, hidrojenlendirilmiş yağlar, şeker, beyaz ekmek ve beyaz un içeren diğer ürünler.
30. Kahvaltı edin: Kahvaltı tüm beden için çok önemli bir öğündür. Ve bu konuyla ilgili araştırmalar kahvaltı eden çocukların diğerlerine oranla daha başarılı olduğunu göstermiştir.
31. Soru sorun: Bu beyninizi formda tutmanın çok iyi bir yoludur. Yalnızca kendi zihniniz içerisinde kalsa bile soru sorma alışkanlığını sürdürün. Zihninize gelen her şeyi sorun ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünün.
32. Beyin gücünüzü geliştirme planı yapın: Yeni alışkanlıkların edinilmesi, 20 ila 30 gün arası bir süre alır. Bu durumda uyguladığınız herhangi bir egzersizi ya da alışkanlık değişimini en azından üç hafta sürdürmelisiniz. Herhangi bir tekniğin etkisini hemen görebilirsiniz. Ama her tür tekniğin uzun vadeli yararları çok daha fazla olacaktır.
-
Beyin ve Zeka Gelişimi İçin Yapılması Gerekenler
Burak Aktoy
İyi hazırlandığınız ve bildiğiniz bir dersin imtihanında hiçbir şey hatırlamadığınız hiç oldu mu? Bazen yeni fikirler üretmekte kendinizi çaresiz hissettiğiniz oluyor mu? Ara sıra okuduğunuz bir konuya veya çalıştığınız bir derse boş boş bakıp hiçbir şey anlamadığınızı hissettiniz mi?
Eminim hemen, hemen hepinizin içine düştüğü bu tip anlar olmuştur. İmtihandan çıkıp da cevaplara bir göz attığınızda, "Bu cevabı ben nasıl oldu da yapamadım." diye kendi kendinize kızdığınızı şu anda belki de anımsıyorsunuz. Bu tip günleriniz olduysa şöyle bir geri dönüp o günlere rastlayan beslenmenize bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.
Esasen beyin gücünüzü etkin kullanmak için iki önemli şeye ihtiyaç vardır;
1-) Hızlı, Kolay ve Kalıcı Öğrenme Tekniklerini Bilmek ve Kullanmak,
2-) Hafıza ve Zekayı Geliştiren Yiyecekler yemek.
Yediğimiz besinlerin insanın hafıza, zeka ve konsantrasyon gücü üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Örneğin vücut ağırlığımızın sadece % 2 ila 3'ü oranında ağırlığı olan beyin, günlük kalorilerimizin ortalama % 30'unu harcamaktadır.
Hafıza ve Zeka Gelişimi açısından bazı besin kaynaklarının diğerlerine göre önemi çok daha fazladır. Örneğin bunların arasında B vitaminlerini içeren yiyecekler birinci sırada gelmektedir.
Yine "demir"in beynin beslenmesi için hayati bir önemi vardır.
"B" vitaminlerinin beyindeki önemli reaksiyonların gerçekleştirilmesindeki payı zihinsel potansiyel açısından hayatidir. Ayrıca B vitaminleri beyni strese karşı da korumaktadır. Beyin için enerji üretimine büyük katkısı olan B vitaminlerinin eksikliği yorgunluğa, hafıza ve zeka performansının zayıflamasına neden olur. Beynin ihtiyacı olan B vitaminlerinin yeterince alınması halinde aşağıda belirtilen zihinsel fonksiyonlarda gelişmelerin olduğu açıkça hissedilmektedir;
Öğrenme ve Hafıza Gücü,
Konsantrasyon,
Hızlı Düşünme,
Sözel Yetenek ve Akıcılık,
Uyanıklık,
Yaratıcı Düşünme,
Enerjik Hissetme.
Kuru baklagiller, kırmızı et, ayçekirdeği, balık, yoğurt, süt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler, tavuk eti, hindi, yerfıstığı, muz, kavun, brokoli, ıspanak, domates, yumurta, kavun ve enginar kombinasyonları B grubu (complex) vitaminlerini garanti eden besin kaynaklarıdır.
Yeteri kadar dengeli beslenemediğini düşünenlere ilave olarak düşük dozlu "B-Complex" vitaminleri almaları tavsiye edilmektedir.
Ayrıca demirin beyne oksijen taşınmasında çok önemli bir rolü vardır. Özellikle oksijenin beyne taşınması ve beyin tarafından kullanılmasını sağlayan kandaki hemoglobin ve alyuvarların oluşumunda demire ihtiyaç vardır. Daha kısa bir ifadeyle beynin temel enerji kaynaklarından biri olan oksijenin beyne taşınabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Dolayısı ile diyetimizde mutlaka demir içeren yiyecekler bulundurmalıyız.
Tüm kırmızı etler, kuru baklagiller, koyu yeşil sebzeler, domates ve pekmez demir açısından zengin olan yiyeceklerdir.
Demirin yiyeceklerden emilmesini kolaylaştıran vitamin ise "C" vitaminidir. Bundan dolayı demir içeren yiyeceklerin "C" vitamini içeren, örneğin turunçgiller, kivi, domates, patates, karnabahar, brokoli, kavun, çilek, incir, kırmızı ve yeşil biber gibi besinlerle birlikte alınmasında fayda vardır. Bunun yanında kafein içeren içecekler ise demirin emilmesini engellemektedir.
"C" vitamininin yanında "E" vitamininin de antioksidan olarak beynin etkin ve verimli kullanılmasına büyük katkıları vardır. Bitkisel yağlar, yerfıstığı, ay çekirdeği ve buğday E vitamini açısından zengin besinlerdir.
İyi ve gelişmiş bir beyin ve zeka için;
Tüm gün boyu zihinsel potansiyelinizi aynı seviyede koruyabilmek, inişli ve çıkışlı bir beyin performansına sahip olmamak için öncelikle günlük yiyeceklerinizi dörde, hatta mümkünse altı eşit parçaya bölerek mini öğünlerle beslenmelisiniz. Yiyeceklerin az yağlı olmasına dikkat etmelisiniz. Yağlı, çok ve ağır yiyecekler kanın beyinden çekilerek sindirim sistemine yönelmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu ise yorgunluk, uyuklama ve zihinsel potansiyelin düşmesi demektir.
Yiyeceklerinizin demir içeren besinleri ihtiva ettiğinden emin olunuz. Bunun için koyu yeşil renkli sebzeler, yağsız kırmızı et, domates, pekmez, kuru fasulye, bezelye ve kayısı kurusu gibi yiyecekler yemelisiniz.
Yeteri kadar B vitaminleri aldığınızdan emin olmak için diyetinizde yağsız süt, yoğurt, muz, deniz ürünleri ve kuru baklagilleri mutlaka bulundurmalısınız.
Antioksidan özellikleri olan C ve E vitaminleri açısından zengin havuç, ıspanak, çilek, domates ve diğer koyu yeşil yapraklı sebze karışımlarını da günlük yemek listenize ilave etmelisiniz. :graduate:
-
Beyninizi Nasıl Aldatırsınız?
Resim çizebilir misiniz?
Bu soruya yanıtınız, hem beyniniz, hem de sağ ve sol yarıküreleri bütünleştirme şekliniz hakkında şaşırtıcı derecede çok bilgi verir. (Bu makalede, sol kısım, baskın taraf olarak anılacaktır ki şu ana kadarki en uygun senaryo budur.)
Bildiğiniz gibi, beynin sol yarıküresi, sözel, analitik, rasyonel ve mantıksal işlerde üstündür. Baskın olan yarıdır. Tanımlamak ve anlatmak için sözcükleri kullanarak, olan biteni adım adım çözerek, gerçeklere ve mantığa dayalı sonuçlar çıkararak ve doğrusal biçimde düşünerek, zamanın büyük bölümünü harcar. Beynin sol tarafı, sözcük ve semboller ile uğraşır; doğru dürüst yapamayacağı işlere bile el atar.
Öte yandan, beynin sağ tarafı tamamen farklıdır. Algılamaları gerçekleştirmek için, sözel olmayan işaretlerden faydalanır. Benzerlikleri görme, parçaların nasıl birleşerek bir bütün oluşturduğunu anlama, ani kavrayışlarda (hah dediğimiz anlar) bulunma ve toplam şekiller düzenini tek seferde algılama becerisi gerektiren işlerde başarılıdır. Genellikle biraz geride durur ve işlerin çoğunun sol tarafça yapılmasını sağlar.
Bu durum, iki kardeşe benzetilebilir. İlk çocuğunuz, kendinden emin ve konuşkan, ikinci çocuğunuz ise sakin, içe dönük ve düşünceli olsun. Kalan son tatlı için yapılan kavgayı kim kazanacak dersiniz? Televizyonda hangi şovun izleneceğine kim karar veriyor? Ailece çıkılacak tatilde nereye gidileceği hakkındaki konuşmada kim üstün geliyor? İkinci çocuğun değerli bir bakış açısı olabilir; ama büyük olan öylesine baskındır ki çoğu tartışmayı kazanmaya ve sözünü geçirmeye eğilimlidir.
Resim çizme sorusuna yanıtınız "Hayır, acınacak durumdayım" ise, sol beyninizin bir tür katil olması muhtemeldir. Ne zaman bir kalem alıp çiziktirmeye başlasanız, sol beyniniz, görüntüleri sözelleştirme ve şekilleri analiz etme eğilimiyle kontrolü eline alır. Bu arada, beyninizin algısal ve uzamsal bölümü olan sağ taraf, köşede bekler; elini kaldırarak dikkat çekmeye çalışır. "Hey beni seç!" der. Ne yazık ki sol taraf, çoktan işe koyulmuş; çizgi çizmek ve bir strateji geliştirmek ile meşguldür.
Sol taraftaki kabadayının hakkından gelebilseydiniz ne olurdu? Bir şekilde beyninizin sağ tarafına parlama şansı verebilseydiniz nasıl olurdu?
"Beynin Sağ Tarafını Kullanmak" adlı kitabın yazarı, ünlü sanat eğitmeni Dr. Betty Edwards'a göre, yazarın "L modu" adını verdiği sözel ve baskın düşünme biçiminden "R modu" adı verilen ve görsel işaretlere dayanan biçime zihinsel geçiş yapabilirsiniz. Sağ tarafın olaya dahil olmasını ve çizme işini üstlenmesini sağlamak mümkündür.
Nasıl? Biraz hileli davranmamız gerekiyor.
Sol taraf, bir işi sevimsiz bulmadığı sürece üzerine almaktan çekinmez. İş çok zaman alıyor, çok detaylı, çok yavaş ya da en basitinden çok zor ise, sol taraf pes ediverir. Öyleyse, buradaki hile, işi -örneğimizde, resim çizmeyi- sağ tarafın hemen üzerine atlayabileceği biçimde sunmaktır.
Sözcüklerde bu duruma sık rastlanır. Bir şeyi sözel olarak tanımlamaya çalıştığımızda ve bunu çok zor bulduğumuzda ne yaparız? El kol hareketlerine başvururuz. Helezon şeklindeki bir merdiveni ellerinizi kullanmadan tarif etmeye bir çalışın.
Dr. Edwards, insanlara baş aşağı duran görüntülerle resim çizmeyi öğretiyor. Bu durum, sol beynin bir anlamda şaşırmasına yol açıyor. Öyle ki sol beyin, şekillerin şifresini kolayca çözemiyor; üst ve alt noktaları tayin edemiyor; etiketleme yapamıyor ve bu etiketleri depolanan anılarla eşleştirmek üzere sınıflandıramıyor.
Sağ tarafınızı bütünleştirmenin anahtarı, bu tarafın baskın olmasını sağlayacak fırsatları kollamaktır. Karmaşık bir görüntüyle karşılaştığında, sol taraf pes eder. Sol beynin kontrolünü engellemek ve R modunun devreye girmesini sağlamak için, nesneleri tam olarak baş aşağı çevirmeliyiz.
Aynı fikir, sorunlara yaratıcı çözümler bulmada da işe yarar. Bazen, zor bir konuyla başa çıkmanın en iyi yolu istihareye yatmaktır. Sol beyin yorulduğunda, sezgisel, öznel ve bütünsel sağ taraf, gizlice sokulma olanağı bulur ve "nereden çıktığı belli olmayan" bir çözüm sunar. Görüyorsunuz ya! Sağ beyinlerimize yaratıcı kavrama için kredi bile vermiyoruz!
Beyinlerimize üstün gelmenin yolları olduğunu bilmek heyecan vericidir. Kendimizi kasıtlı olarak zihinsel bir çatışmaya dahil etmek suretiyle, yaratıcılığımızı geliştirebiliriz.
Kendinizi bu çatışma alanına sokmanın yollarını arayın. Bir resim ya da sorun ile uğraşırken sağ beynimizi canlandırmanın anahtarı, bakış açımızı değiştirmektir.
Bir kalem alın; resmi baş aşağı çevirin ve çizmeye başlayın! İçinizde bir yerde, o sıkışıp kalmış ressam, ağzı kulaklarında sırıtıyor olacaktır.
-
Beyninizi Uyandırın
Uyuyan beyninizi uyandırın. Beyin nasıl uyandırılır? Beynin uyanma zamanı gelmedi mi? Daha etkili düşünmek için, daha etkili öğrenmek için beynimizi uyandırmak zorundayız Biz, beynimizin yaklaşık %1'ini ya da daha azını kullanmaktayız. Peki geri kalan kısım kullanılmıyor mu? Kullanılmıyorsa bunu kullanmanın yolları nelerdir....?
Beyin potansiyelinin neden bu kadar azının kullanılmasının temel sebeplerinin başında, beynin nasıl çalıştığının, yakın zamanlara kadar bilinmemesi geliyor. Zihinsel yeteneğimizi kullanmakta karşılaştığımız bir çok sorun,beynin temel kapasitesinin eksikliğinden değil, onun potansiyeli ve nasıl kullanılacağı konusunda yetersiz bilgiden kaynaklanmaktadır.
Beyin geliştirmenin özü; düşünme sürecinizde etkin bir denetim sağlamak, çözülmesi güç sorunlara daha etkili bir şekilde yaklaşmanızı sağlayacak olan zihinsel araçlar geliştirmek, kendinizi hatalı sanılarınızdan, kendinize duyduğunuz güven eksikliğinden ve katı düşüncelere duyduğunuz aşırı güvenden kaynaklanan zihinsel kördüğümden kurtulmanızı sağlamaktır.
İnsan beyninin muazzam potansiyelini bilim adamları henüz keşfediyorlar. Önemi asla ikinci derece olmayan bir organdır beyin, 1 dakikada insan beyninde 100.000 ile 1.000.000 arasında elektro- kimyasal reaksiyon meydana gelmektedir.
Dünyanın tüm telefon sistemlerinin karmaşıklığı beynimizin bezelye büyüklüğündeki bir parçasına eşdeğerdir.
Beyin yaşam boyunca saniyede on yeni bilgi alsa dahi dolum noktasına ulaşamıyor.
İnsan beyninde 10 milyar nöron bulunmaktadır.Her bir nöronun binden fazla sinapsi, yani sinir hücreleri arasındaki bağlantı noktaları var.Beynin nörolojik sisteminin engin iletişim ağı içindeki toplam ilişki sayısı son derece astronomiktir; bu sayı bilinen evrendeki parçacık sayısından daha fazladır
Beyni ciddi bir şekilde inceleyen nörologlar bile onun gerçek sınırlarını, hatta hangi tür beynin daha güçlü olduğunu bile belirleyememektedirler
Düşündükçe, hafızasını kullandıkça nöronlar arası bağların güçlenmesinden ve artmasından dolayı insanın hafıza gücüde gelişmektedir. Beynini kullanmayanlarda ise nöronlar arası bağlar zayıflamakta ve potansiyel hafıza gücü kullanılamamaktadır.
Bunlar sadece beynin kapasitesine bazı örnekler..
Beyin kapasitesini kullanma yöntemlerinden de kısaca bahsedersek, bunları şöyle özetleyebiliriz:
1.Aklı devamlı uyarmak ve akılda tutma ve önemseme pratiklerini mümkün olan her yerde yapmak gerekiyor.
2.Temel bellek deposunu artırmak amacıyla yeni konular ve yeni diller öğrenmek için bir program başlatma,
3.Zihinsel katılığınızı yenin ve onu esnetin,
4.Konuştuğunuz dili öğrenin ve onu anlamaya çalışın,
5.“Kişisel” kelime bilginizi geliştirin, basmakalıp kelimeler kullanmayı bırakın.
6.Duygularınıza güvenmeyi öğrenin.
7.Sayılara yeni bir yaklaşım geliştirin, problemlere mantıklı bir şekilde yaklaşın.
8.Anlayışa ulaştıran şeyleri gözlemleyin,başarınızı anımsamak üzerinde yoğunlaşın
9.Kendinize ayarlanın, kendi ölçüm aracınız olun
10.Alışılmadık sosyal durumlara katılın, kaybolmaktan korkmayın.
11.Duyularınızı ve dikkat alanınızı geliştirin, algılarınızı geliştirin ve onlara güvenmeyi öğrenin.
Peki beyin yaşlandıkça düşüşe geçer mi?
Profesör Mark Rosenzweig,beyin yaşlandıkça, düşüşe geçtiği tezini reddediyor ve diyor ki: “Eğer beyin uyarılırsa, hangi yaşta olursa olsun, insan beynindeki bağlantıların toplam sayısı artacaktır”
Bunlara örnek olarak da Rosenzweig:
“Picasso nun en iyi ürünlerini doksan yaşlarında verdiğini, ünlü besteci Haydn ın yaşamının son yıllarında en güzel bestelerinden bazılarını yazdığını “ veriyor.
1.Eğer beyin düzgün beslenir ve bakılırsa yaşla ilerleyeceğini anımsayın
2.Tarihte tüm büyük beyinler, dehalarının temelinde yaratıcı hayal güçlerini kullanmışlardır.
3.Çok iyi, hafıza yoktur. Eğitilmiş ya da eğitilmemiş hafıza vardır.
4.Modern dünyada hemen hemen her beyin fırtınası ve yaratıcı düşünme grubu yeni bağlantıların ve daha daha fazla hayal gücünün aktif arayışına dayanmaktadır.
5.Eğer Guinness Rekorlar Kitabına girmek size ilginç geliyorsa kendi olağanüstü belleğinizi kullanarak onu yenin.
6.Beyninizin size karşı değil, sizin için iyi çalışmasının tekniği olumlu düşünmenin ileri şekillerini uygulamaktır.
7.Yetenek yaşa bağlı değildir.
8.Başarmamak üzere asla kendinizi programlamayın. Başarmaya programlayın kendinizi
-
Çocuğunuzu Zeki Yapmanın Sekiz Yolu
Zekanın ne olduğu, nasıl geliştiği, nasıl ölçülmesi gerektiği konusundaki tartışmaların başlangıcı, çok eskilere dayanmakta ve günümüzde de devam etmektedir. Zeka ile ilgili ilk çalışmalar, zeka testleri alanında ağırlık kazanmıştır.
Son zamanlarda ise, zeka testlerinin gerçeği yansıtmadığını; çünkü zekanın birden çok etmenden oluştuğu savunulmaktadır. Bu alandaki ilk çalışmaları yapan, Thurstone'dir. Daha sonra benzer bir zeka modeli geliştiren, Guilford olmuştur. Zekanın tek boyutlu olmadığına dâir çalışmalar artmakta ve bu alandaki yaklaşımlar, bilim dünyasında her geçen gün biraz daha kabul görmektedir. Bu konudaki en önemli çıkışı yapan, Howard Gardner olmuştur. Çoklu zeka kuramını geliştiren Gardner, zekanın tek boyuttan oluşmadığını, insanda birçok zeka türünün olduğunu savunmuştur. İnsanların yetenek diye nitelediği alanlar, Gardner tarafından zeka olarak isimlendirilmiştir.
Klasik zeka testlerinde, bireyi tek bir zeka bölümü (IQ) belirliyordu. Bu zeka testleri, bireyin diğer yeteneklerini saptayamıyordu. Zeka testleri sonuçlarına göre IQ'su düşük olan çocukların birçoğu; müzik, resim, spor, politika alanlarında başarı gösterebilmişlerdir. Çoklu zeka kuramına göre, bireyde birden fazla zeka bulunmakta ve bu zeka türleri birbirinden bağımsız oldukları için ayrı ayrı kullanılıp geliştirilebilir. Çocuğun başarıya ulaşabilmesi için, IQ'sunun yüksel olması o kadar önemli değildir; çünkü klasik zeka teorisi matematiksel ve sözel zeka olmak üzere iki zekadan söz ediliyordu, çoklu zeka kuramında ise sekiz tür zeka vardır.
Birinde başarı göstermeyen bir diğerinde başarılı olabilir yani zeki olmanın sekiz yolu olduğu belirtiliyor.. Önemli olan bu zekayı ortaya çıkartıp doğru yönlendirmek ve bu alanda ilerlemesini sağlamak için gerekli cesaretle donatmaktır. Çoklu zeka kuramının ilk modelinde 7 çeşit zekaya yer veriliyor, sonraki yıllarda doğalcı zeka da eklenerek, insanlarda 8 zeka türü olduğu belirtiliyor. Her insan da bu zeka türleri belli ölçülerde bulunur; fakat zeka türlerinin insanlardaki dağılımı, farklılık gösterir. Örneğin, kimi insanda mantıksal zeka öne çıkarken, bir başkasında bedensel zeka önde olur. Her insan, bir başka insandan farklı bir zeka karışımına sahiptir. Ayrıca zekalar, çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Örneğin, bedensel zekaya sahip olan kimi insan cerrah olurken, kimi de koşucu olabilir. Bundan dolayı, çocuğun potansiyel zekasını ortaya çıkartmak yerine, çocuğun zekasını kullandığı alan üzerinde durmak gerekir. Gardner'e göre zeka türleri şunlardır:
1.Dilsel / sözel zeka
2.Matematiksel / mantıksal zeka
3.Görsel / alansal zeka
4.Bedensel / kinestetik zeka
5.Müziksel / ritmik zeka
6.Sosyal / kişiler arası zeka
7.Kişiye dönük / içsel zeka
8.Doğacı zeka
1. Dilsel / Sözel Zeka
Güçlü bir hâfızâya sahiptir.Hikâye ve olayları anlatma becerisine sahiptir. Hayâl gücü geniştir ve çok güzel öyküler anlatabilir ve yazabilir.Sözcük hazinesi geniştir ve sözcük oyunları oynamayı sever. Sözcükleri, yazılı ve sözlü olarak kullanma yeteneği yüksektir. Dildeki bütün unsuzlarını kullanma becerisine sahiptir. Çok iyi iletişim kurar. Okumaya, yazmaya ve ezberlemeye ilgisi fazladır. Yabancı dil öğrenmede zorluk çekmez. Politikacılarda, şairlerde, yazarlarda, senaristlerde, gazetecilerde bulunan zeka türüdür.
2. Matematiksel / Mantıksal Zeka
Matematiğe ve hesaplara yatkındır. Zihinde sayısal ilişkileri çok iyi kavrar ve düzenler. Sayı ve sembolleri çok iyi kullanır.Satranç gibi strateji ve mantık oyunlarına ilgisi vardır. Bul tak ve yap bozları sever.Üst düzey düşünce becerilerini kullanır.Sıralı hesapları, tümdengelim ve tümevarım düşünme yeteneği yüksektir.Karmaşık ilişkileri algılar, neden-sonuç ilişkilerini bulur ve çok mükemmel akıl yürütür.Motorlu ve elektrikli araçların düzeneklerini ve çalışma biçimlerini merak eder ve öğrenir. Matematikçilerde, bilim adamlarında ve mucitlerde bulunan bir zeka türüdür.
3. Görsel / Alansal Zeka
Mekansal ilişkileri çok iyi kavrar. Görüntüleri zihninde çok iyi canlandırır. Gördüğü alanları çok net hatırlar. Harita, grafik ve şekillerden çok iyi anlar. Görsel sanata ve görsel etkinliklere ilgisi fazladır. Şekiller arasındaki ayrıntılara önem verir. Alanda yönelebilme yeteneğine sahiptir. Nesneler arasındaki mesafesi gerçek ölçülere yakın tahminlerde bulunur. Hareketli bir hayal dünyası vardır. Ressamlarda, heykeltıraşlarda, avcılarda, mimarlarda, tasarımcılarda ve grafikerlerde bulunana bir zeka türüdür.
4. Bedensel / Kinestetik Zeka
Akıl ve beden arasında olağanüstü bir uyum vardır. Beden hareketleri çok esnektir. Adeta otomatik bir makine gibi çalışır. Enerji doludur; bu nedenle, daima hareket halindedir. İnce ve kaba motor becerileri çok iyi gelişmiştir. Birçok spor dalına ilgi duyar ve hepsinde de başarılıdır. Dansçılarda, sporcularda, cerrahlarda, zihin-beden koordinasyonunu gerektiren meslek sahiplerinde bulunana bir zeka türüdür.
5. Müziksel / Ritmik Zeka
En erken ortaya çıkan ve en erken fark edilen zeka çeşididir. Seslere karşı duyarlıdır. Ritmik sezgisi güçlüdür. Birden çok müziği ve sesi birbirinden ayırt edebilir. Duygularını müzikle ifâde etmeyi daha çok sever. Müzik aletlerine ilgisi vardır ve birkaçını çalabilir. Duyduğu ritmi taklit edebilir.Özgün ritimler yapabilir. Notalara tepki verebilme kapasitesi yüksektir. Notayı çok kolay öğrenir. Özgün müziksel çalışmalar yapabilir. Beden hareketlerini müzikle bütünleştirebilir. Bestecilerde, şarkıcılarda, ses teknisyenlerine, müzik aleti yapanlarda bulunana bir zeka türüdür.
6. Sosyal / Kişiler Arası Zeka
İnsanları çok iyi tanır. İnsan davranışlarını yorumlama yeteneğine sahiptir. İnsanlarla çok iyi ilişkiler kurar, bu sebeple çok sayıda arkadaşı vardır. Arkadaşlarının sorunlarıyla ilgilenir, onları dinler ve önerilerde bulunur. Liderlik özelliği ve işbirliği yapabilme özelliği baskındır. Çok iyi empati kurar. Karşısındakinin ruhsal durumuna karşı duyarlılık gösterir. Terapistlerde, öğretmenlerde, satış elemanlarında bulunan bir zeka türüdür.
7. Kişiye Dönük / İçsel Zeka
En geç gelişen ve ortaya çıkan zeka türlerinden biridir. Kendini çok iyi tanır. Güçlü ve zayıf yönlerini bilir. Ne zaman ve nasıl davranması gerektiğini bilir. Kendine güveni yüksektir ve kendi davranışlarını çok iyi değerlendirir.Yalnız çalışmayı sever ve bağımsız davranır; çünkü kendi kendine yetebileceğine inanır. Psikiyatristlerde, filozoflarda bulunan bir zeka türüdür.
8. Doğacı Zeka
Çok geç ortaya çıkan bir zeka türüdür. Doğa olaylarına karşı duyarlıdır. Canlı ve cansız varlıklara karşı ilgi duyar; onları sever, korur ve onlar hakkında araştırmalar yapar. Gökyüzüne, denizlere, coğrafik bilgilere, bitkilere ve hayvanlara ilişkin detaylı bilgilere sahiptir. Yolculuk yapmayı, yeni yerler görmeyi sever. Belgeseller seyreder, doğa ve gezi kitaplarını, gergilerini okur. Doğanın insanlar; insanların da doğa üzerindeki etkilerini inceler. Botanikçilerde, veterinerlerde, doğa fotoğrafçılarında bulunan bir zeka türüdür.
Zeka / Yetenek Geliştirici Etkinlikler
Zeka türleri, çevresel koşulların düzenlenmesiyle geliştirilebilir. Uyaran zenginliği ve dengeli beslenmenin zeka üzerinde ciddi boyutlarda olumlu etkisi kanıtlanmıştır. Çocukta bulunan zeka türüne uygun etkinlikler yapılırsa çocuğun zekası gelişerek ulaşılması gereken hedefe varır. Eğitim kurumlarında, bireysel farklar dikkate alındığı zaman daha iyi sonuçlar elde edilir ve birçok alanda başarılara imza atan öğrenciler yetişir. Matematik ve fen dersleri önemsendiği kadar, müzik ve resim dersleri de önemsenmelidir.. Binlerce çocuğun zekası fark edilemediği için ya hebâ olmaktadır ya da yanlış yollara kaymaktadır. Çocuklara uygun koşullar hazırlandığında ve yeteneklerini sınama fırsatı verildiğinde, gerçek zekaları kuşkusuz ortaya çıkacaktır. Gardner'e göre, çoklu zeka türlerini ortaya çıkarmak için çeşitli ölçek ve testlerin hazırlanması doğru değildir; çünkü zeka, testlerle ölçülemeyecek kadar karışıktır ve ölçüm sonuçları çocuklar için bir yarar sağlayamaz. Çocuktaki zeka türünü belirlemek için birçok yöntem birlikte kullanılmalıdır. Çocukla görüşme, çocuğun gözlenmesi ve çocuğun geçmişteki notları, etkinliklerdeki başarıları ve davranışlarının incelenmesi sonucunda, çocuğun güçlü ve zayıf yönleri belirlenir, yani var olan zeka türleri hakkında doğru sonuçlara ulaşılabilir.[1]
Kaynaklar
[1] Çetin Özbey, "Çocuk Gelişiminde Yaşanan Sorunlar", İnkılap Kitapevi, İstanbul 2006..
-
Çocuğunuzun Okul Başarısı İçin
1.SORUMLULUK DUYGUSUNU ARTIRMAYA ÇALIŞIN
2.YAŞINA UYGUN YAPABİLECEĞİ GÖREVLER VERİN
3.BAŞARILI OLMUŞ KİŞİLERİ ONA SEVDİRİN VE ÖRNEK GÖSTERİN
4.KENDİNE GÜVENMESİNİ SAĞLAYIN
5.OKUL ARKADAŞLARI İLE İYİ İLİŞKİLER KURMASINI SAĞLAYIN
6.ONDAN YAPAMAYACAĞI ŞEYLERİ İSTEMEYİN
7.ONA YAŞINDAN VE OLDUĞUNDAN DAHA KÜÇÜKMÜŞ GİBİ DAVRANMAYIN
8.ONUN İLE BİRLİKTE VAKİT GEÇİRİN, KENDİNİ İFADE ETMESİNİ SAĞLAYIN
9.UYGUN OLMAYAN ARKADAŞLARINI ONUNLA KONUŞUN
10.MADDE KULLANIMINDAN UZAK KALMASINI SAĞLAYIN
11.DERS İÇİN YETERLİ VAKİT AYIRMASINDA ONA YARDIMCI OLUN
12.ONUN OKUL BAŞARILARINI UYGUN BİR ŞEKİLDE ÖDÜLLENDİRİN
13.ONA HER ZAMAN CESARET VERİN, DESTEKLEYİN
14.BAŞARISIZLIKLARI İÇİN KONUŞUN, ONU BAŞARIYA MOTİVE EDİN
15.ÖĞRETMENİ İLE ONUN HAKKINDA SIK SIK İLETİŞİME GİRİN
16.ÖĞRETMENİNİN ONUN HAKKINDAKİ ÖNERİLERİNİ DİKKATE ALIN
17.HAYATTA DÜZENLİ VE PROGRAMLI OLMASINA YARDIMCI OLUN
18.ONUN STRES FAKTÖRLERİNİ HESABA KATIN, PSİKOLOJİK DURUMUNA DİKKAT EDİN
19.AİLE İÇİ HUZURU VE SEVGİ ORTAMINI ONUN İÇİN HAZIRLAYIN
20.ANNE VE BABA BİRLİKTE DERSLERİ KONUSUNDA DESTEK OLUN
21.DERS ÇALIŞMA HARİCİ ZAMANLARDA DİNLENMESİNİ SAĞLAYIN
22.ONU OKUMAYA TEŞVİK EDİN, OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANMASINA YARDIMCI OLUN
23.ONA UYGUN DİKKATİNİ DAĞITMAYACAK BİR DERS ÇALIŞMA ORTAMI HAZIRLAYIN
24.DİKKATİNİ DEVAM ETTİRME KONUSUNDA EKSİKLİĞİ OLUP OLMADIĞINI KONTROL EDİN
25.ONUN KAPASİTESİNDEN DAHA FAZLA BEKLENTİLERE GİRMEYİN
26.OKULU SIRADAN BAHANELERLE AKSATMASINA İZİN VERMEYİN, BU DURUMU DENETLEYİN
27.DERSLERİNE ENGEL OLABİLECEK İSTEKLERİNİ UYGUN BİR ŞEKİLDE SINIRLAYIN
28.ONU DERS VE SINAVLAR KONUSUNDA PANİĞE SEVK ETMEYİN
29.HER GÜN DÜZENLİ DERS ÇALIŞMASINI SAĞLAYIN
30.DÜZENLİ ÖĞÜNLER,GIDA ALIMI VE ÇEŞİTLİLİĞİNİ SAĞLAMAYA ÇALIŞIN
31.ONUN KABİLİYETLERİNİ YÖNLENDİRİN VE GELİŞMESİNİ SAĞLAYIN
32.ONUNLA MÜMKÜN OLDUĞU KADAR NİTELİKLİ ZAMAN GEÇİRİN
33.UYKU DÜZENİNİN BOZULMAMASINI SAĞLAYIN
34.HAFTA SONLARI VE YAZ TATİLLERİNDE YETERİNCE DİNLENMESİNİ SAĞLAYIN
35.OKULDA YOLUNDA GİTMEYEN ŞEYLERE KARŞI UYANIK OLUN
36.YAŞITLARI VE BAŞKALARI İLE ONU KIYASLAMAYIN
37.ONUN İLE OKUL VE DERSLER HAKKINDA BELLİ ARALARDA DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPIN
38.ONU ARKADAŞLARI İLE REKABETE SÜRÜKLEMEYİN
39.ÇOK AŞIRI DERS ÇALIŞMASINI SINIRLAYIN
40.ONUN HOBİLERİNİ ARTIRIN, DERS DIŞINDA HOBİLERİ İLE İLGİLENMESİNİ SAĞLAYIN
41.ONUN HER ZAMAN İÇİN YANINDA OLDUĞUNUZU DEVAMLI HİSSETTİRİN
42.KÜÇÜK PROBLEMLER BÜYÜMEDEN ZAMANINDA MÜDAHALE EDİN
43.DERS ÇALIŞIRKEN BELLİ ARALARLA DİNLENMESİNİ SAĞLAYIN
44.DEFTER VE KİTAPLARINI DÜZENLİ VE TEMİZ KULLANMASINI SAĞLAYIN
45.KAPASİTESİNİN ALTINDA UYARI DÜZEYİ DÜŞÜK BİR SINIFTA İSE OKUL İLE DURUMUNU GÖRÜŞÜN
46.BAZI DERSLERDE BİRLİKTE ÇALIŞARAK ONA DESTEK OLUN
47.ÇOCUĞUNUZUN GÖRME VE İŞİTME PROBLEMİ OLUP OLMADIĞINI DEĞERLENDİRİN
48.BEKLENENİN ÇOK ALTINDA BAŞARI DURUMUNDA ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNE DİKKAT EDİN
49.SPORTİF FAALİYETLER İLE DERS DIŞI DİNLENMESİNİ SAĞLAYIN
50.OKUL İÇİ SOSYAL ETKİNLİKLERDE ONU CESARETLENDİRİN
51.AİLEYİ ETKİLEYEN STRES ETKENLERİNİN OKUL BAŞARISINI DÜŞÜRECEĞİNİ UNUTMAYIN
52.ANNE VE BABANIN YALNIZ BİRİNİN OKUL KONUSUNDA DESTEĞİNİN TAM OLARAK YETERLİ GELMEYECEĞİNİ, HER İKİ EBEVEYNİN BİRLİKTE GEREKEN ÖNEMİ VERMESİ GEREKTİĞİNİ UNUTMAYIN
53.ONUN ZİHİNSEL YETENEĞİNİN EZBER VE TAKLİT-DE GÖRE DEĞİL, MANTIK VE ÜRETKENLİĞE DAYALI OLMASI KONUSUNDA YÖNLENDİRİN
--------------------------------------------------------------------------------
-
Çocuk Yetiştirmenin Püf Noktaları
Psikiyatrist Mehmet Tüzün
Ben bir psikiyatri uzmanıyım. Üç tane de çocuk yetiştiriyorum. Dinimi yaşamaya da gayret ediyorum. Saydığım üç sahada da iddialı olmadığımı baştan söyleyeyim. Ama bu üç özelliği birleştirmiş birinin “çocuk yetiştirmede dikkat edilecek noktalar” üzerine anne-babalara sunacak önerilerinin olmaması da ayıp olur tabii. O yüzden, dilim döndüğünce, çocuk yetiştirme ile ilgili fikirlerimi sizinle paylaşmak istedim. Aslında bu konunun hakkı, uzunca bir kitap olmaktır, ama acemi bir yazar olarak şimdilik bu yazı ile yetinmenizi rica ediyorum. Ve öylesi bir kitap için de dua etmenizi. Şimdi konuya girelim.
Sağlam ve tutarlı bir dünya görüşü olmayan günümüz pedagog ve psikologları, "dipsiz kuyuya ipsiz inerek", ortalama on yılda bir değişen fikirlerle, ana-babalara yeni yeni reçeteler sunuyorlar, biliyorsunuz. Hepsini de "Doğrusu budur, itiraz etmeyin. Böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin." diye pazarlıyorlar.
Freud'dan hayli etkilenen “68 kuşağı”nın eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin." diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler maalesef. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: "Çocuğa, onun görevlerini ve sizin ondan beklentilerinizi açıkça söyleyin. Hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile."
İşte bu kavram karmaşasından çıkabilmek için, dinimizin şaşmaz-şaşırtmaz prensiplerinden de faydalanarak, çocuk yetiştirmede temel prensipleri toparlamaya çalışacağım.
“KENDİNİ ISLAH ETMEYEN BAŞKASINI ISLAH EDEMEZ”
Çocuklarımıza faydalı olmak istiyorsak, işe kendimizden başlamalıyız. “Kendini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.” Hatta tersine, “iyilik yapıyorum” diye kırıp döker, zarar verir. Kendi hasta olan, hastayı nasıl tedavi edebilir ki? Ve eğer biz kendi içimizde huzurlu, tutarlı, mutlu bir çizgi oturtmuşsak, bizdeki huzur doğal olarak çevremize, sevdiklerimize yansıyacaktır.
Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlaklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını da biliyorum. Evlerine misafir olduğum bir gün "nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz?" diyecek oldum. Ama son anda vazgeçtim, demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey. Baba samimi ve tutarlı bir dindar, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakâr. Evleri sade döşenmiş, insana huzur veriyor. Başköşede kitaplar, TV ise genellikle kapalı. Sohbetler iyilik, doğruluk, fedakarlık üzerine. Yalan yok, dedikodu yok, kavga yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden? "Armut dibine düşer", "üzüm üzüme baka baka kararır" sözleri boşuna söylenmemiş.
Bir psikiyatrist olarak bana sıklıkla çocuklarını getirir aileler. "Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz..." Hiç istisnası yok gibidir, odama çocuk girer ve çıkar, ama aile girer ve kalır... Hemen daima, ailededir esas problem. Anne-babanın açık hataları, bariz saplantıları, hatta psikiyatrik hastalıkları vardır. Ama onlar genellikle kendilerindeki sorunları görmez, çocuktaki problemleri ileri sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de, uzaydan gelmiştir. "O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?" havası vardır çoklukla. Ama biz genellikle aileyi terapiye alırız. Ve anne-baba toparladıkça çocuk da inanılmaz bir hızla düzelir.
Bunun en sık gördüğüm bir örneği: “Doktor bey, çocuğum çok sinirli.” Bakıyorsunuz adamın kendisi yay gibi gergin. Kaşı-gözü oynuyor, huzursuz, kavgaya hazır bir halde. “Siz de huzursuzsunuz sanırım?” “Evet ama, siz beni bırakın, çocuğu tedavi edin.” Elimde olmadan gülerim. “Sürekli yanında olduğu, devamlı gözünün içine baktığı babası bu kadar gerginken, ben çocuğu nasıl sakinleştirebilirim?” “Eee, şeyy. Haklı olabilirsiniz.” Ve genellikle reçeteyi ebeveyne yazarım, çocuğa değil.
İzmit depremi sonrası bir aile, çocuklarının depremden korktuğunu söylemişti bana. Onlara ilk sorum, “Peki siz depremden korkuyor musunuz?” oldu.
“Evet, hala sürüyor o korku” dediler. “Ama çocuğa belli etmiyoruz. Hem biz kendimizi bıraktık, o düzelsin bari.”
“Demek korkunuzu belli etmediğinizi düşünüyorsunuz. Peki sizin bir arkadaşınızın ciddi düzeyde bir deprem korkusu olsa, o söylemese de siz bunu fark etmez misiniz?”
“Fark edilir tabii.”
“Çocuğunuz aptal mı ki fark etmeyecek sizin korkunuzu?”
“Doğru söylüyorsunuz. Hissediyordur.”
“Tabii ki hisseder. Ve söyler misiniz, en güvendiği ve çok güçlü gördüğü varlıklar olan anne ve babasının bile korktuğu şeyden, çocuğun korkması gayet normal olmaz mı?”
“Haklısınız.”
“Önce sizi tedavi edelim bence.”
“Tamam.”
17 Ağustos depremini hatırladım şimdi. Deprem anında çoluk-çocuğu evde bir kapı altına toplamıştım. Hayli de soğukkanlı idim, hamdolsun.
“Korkmayın” dedim, “sübhanallah deyin.”
Ve hayli sakin biçimde atlattık o depremi. Sonra birkaç ay sonra Düzce depremini de yaşadık. Deprem anında olanları eşim anlattı sonradan. O sırada 5 yaşında olan kızım, annesine aynen şöyle demiş:
“Anne, korkma. Sübhanallah de.”
O yüzden “önce kendimizi düzeltelim” dedim ya. Ancak biz rahat olursak onlara da huzur verebiliriz.
“TEMEL SAĞLAM OLMALI”
Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de hayatın ilk yıllarıdır. Çocuğun zeka kapasitesinin %80 kadarı ilk 7-8 yaşta geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk bir-iki yaş çok daha önemlidir ve “temel güven duygusu”nun oluştuğu dönemdir.
Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı, sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise, anne-baba figürlerinin sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan çocuklarda, ileriki yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi huyların temeli, o ilk yaşlardaki eksikliklerdir genellikle.
Nitekim Filipinler'de yapılan bir araştırma, ilk iki yaşında mutlak ve şartsız ilgi ve sevgi ile yetişen (ve iki yaşını doldurana dek emzirilen) çocukların, ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir.
Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltının şekillendiği en önemli dönemdir yani. “Daha küçük, aklı ermez bir şeye” demeyin lütfen.
“CENNET'TEKİ GAZOZ NEHİRLERİ”
Çocuğa hayatın, ölümün, varlığın anlamına dair temel bilgileri verin. Çocuğunuz 3-4 yaşlarından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve "neden, nasıl?" soruları başladığında, sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. "Anne, sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerededir?" gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, çocuklar öğrenmeye hazır olmadıkları soruyu sormazlar zaten. "Bu yaşta bu konuları anlatmak erken" deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında, çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru, o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir.
Hiç unutmam, küçüklüğümde anneme sormuştum:
-Anne biz ölünce ne olacağız?
-Öbür dünyaya, inşallah Cennete gideceğiz yavrum.
-Tamam da, ondan sonra ne olacak? Yani orada ne kadar yaşayacağız?
Annem, "Bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz herhalde. Uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin." diye düşünmüş olsa gerek ki, "Bin yıl yaşayacağız yavrum." demişti.
O kadar üzülmüştüm ki. "İster on yıl, ister bin yıl olsun. Sonunda yok olacaksak, ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum, yok olmak istemiyorum." demişti o küçücük zihnim bile. Neyse ki ısrarla “emin misin anne?” diye sora sora bir süre sonra doğruyu öğrenip rahatlamıştım. Ya ısrar etmeyip kabullenseydim, ruhumda nasıl derin yaralar kalırdı acaba diye düşünmeden de edemiyorum.
Siz anlatın lütfen çocuklarınıza bildiklerinizi. Hayatın ve ölümün anlamını izah edin. Sizi koruyan inançlarınızı onlara da aktarın usulünce. Allah'ı, cenneti öğretin. Özellikle de melekleri unutmayın. Kendilerini koruyan, kollayan, her yerde bulunan iyi varlıklara inanmak, öcülerden, çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir.
Peygamberimizin ve büyük insanların hayatını anlatmak da çok önemlidir. Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu, kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar. Siz öyle yüksek kişilikleri çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız, çocuğunuz uyduruk bir çizgi film kahramanını kendine idol seçebilir.
Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya da kaçmamak gerekir. Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle ve kaldırabileceği dozda verilmelidir eğitim. Daha ergenlik çağına girmemiş küçücük çocuklara cehennemden bahsetmek, en çok düşülen hatadır bu konuda. O masum, günahsız çocuğun cehennemle ne işi var Allah aşkına? Bu tip yanlış ve dengesiz bir yaklaşım, dine karşı sebepsiz bir soğukluk yaşayan insanların çoğunda, bilinçaltındaki esas sebeptir.
Ergenlik çağı öncesi çocuklara sadece Cenneti anlatmak, Allah'ın sonsuz rahmetinden bahsetmek, müjdeler vermek lazımdır. Bunu yaparken de hayal gücünüzden, özellikle de çocuğunuzun çocukça heveslerinden de yararlanabilirsiniz. “Bu dünyadaki her lezzetli şeyin en güzel şekli Cennette bulunur.” gerçeğinden hareketle, onlara huzur ve sevinç verecek tarifler bulabilirsiniz. Mesela kızım gazoz ve dondurmaya bayılırdı. “Cennette gazoz nehirleri vardır. İç iç bitmez. İstersen dondurmadan dağlar verir Allah sana. Bana da yalatır mısın?” dememden sonra ölüme bakışı değişti. Hatta yakını ölen erişkinleri, bu örnekle teselli edecek hale bile geldi.
Onların ruhları, attığınız her tohumu mükemmel büyütür, emin olun.
“NASİHATÇI BABA”
Hal ve tavırlarla örnek olmak, dil ile anlatmaktan çok daha etkilidir. Uzun konuşmalar ve öğütlerden çok, davranışlarınızla gösterin doğruları. Yoksa çocuğunuz size (benim büyük kızım gibi) “nasihatçi baba” lakabı takabilir.
Çocuğa "yalan söyleme" deyip ardından hoşlanmadığı biri aradığında "evde yok deyin" demek, "sigara içme yavrum, zararlıdır" deyip kendisi “tüttürmek” ne kadar etkili olabilir ki zaten? Veya "Yavrum, kitap oku, kitap en iyi arkadaştır." diyen bir ebeveyn, evde eline kitap almıyorsa, çocuktaki okuma hevesi artar mı, azalır mı dersiniz? Çocuğa temizlik tavsiye eden erişkin, kendisi geçtiği yerlerde çöp dağları bırakıyorsa, öğütlerinin ne etkisi kalır ki?
Oysa çocuklara “otur, kitabını oku, dersini çalış” demeyip, siz de elinize kitabınızı alıp, “haydi hep beraber kitaplarımızı okuyalım” deseniz, o minik “müritleriniz” peşinizden hevesle gelirler. Geliyorlar da.
Hal dili söz dilinden çok daha iyi etki eder. Ve hal ve tavırlarınız, sözlerinizi yalanlamasın lütfen.
“BABAM BENİ ANLAR MI?”
Çocuğunuza “ulaşabilmek” istiyorsanız, onun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz vaktiyle çocuk oldunuz. Onun sizi anlaması zor ama siz onu anlama şansına sahipsiniz yani. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp, ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir.
Zaten bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman, eğer onun tarzı ile, onun seviyesinde konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun anlayışı, onun çat-pat söylediği sözleri daha rahat kavrar. Aksi halde o erişkinle çocuk arasında bir fikir alış-verişi olamaz. Sizi anlamasını istiyorsanız onun anladığı frekanstan yayın yapmalısınız.
Bunu yapmazsanız ne olabilir? En sık rastladığım bir sonuç, duygu ve düşüncelerini paylaşmayan çocuklardır. Çocuk aslında bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, “evladım, bir derdin varsa anlat” demekten ibarettir. Oysa çocuk “Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.” diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz.
Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana. Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu. Ben çocuğa önce, onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi (biraz da abartarak) anlattım. Karanlık okul yolu, çocuk kaçıran çingene söylentileri vs. derken çocuk, “saçmalama amca, ben onlardan korkmuyorum, sadece bir arkadaşım beni dövüyor, o yüzden gitmek istemiyorum okula” deyiverdi. Sebep anlaşılmıştı kolayca.
Büyük kızım ilkokula başladığı günün akşamı ona sordum:
“Okulda ne yaptınız Dilara?”
Cevap yok. Bir daha sordum.
“Hık, mık.”
Aklıma şimdi size anlattıklarım geldi. Taktik değiştirdim.
“Ben ilkokula başladığım gün ne olmuştu, anlatayım mı?”
Ve başladım anlatmaya. Ben okula öğleden sonra gidebilmiştim. Oysa sabah tüm sınıf yabancı dilden bir şarkıyı ezberlemişti. Tüm yıl boyunca o şarkıyı söylediler beraberce ve ben hiç eşlik edemedim. Tam hevesle anlatmaya başlamıştım ki kızım sözümü kesti.
“İlk derste şunu yaptık, sonra öğretmen şu oyunu oynattı, ardından…” vs vs.
Başarmıştım.
Siz de tıkandığınız zamanlarda kendinizi onun yerine koyun. Kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp şimdilerde onun neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve olabildiğince onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Duyguların, düşüncelerin nasıl paylaşıldığını ona önce siz gösterin.
“Ben bunu zaten yapıyorum” mu dediniz? Gerçekten mi? Çoğu anne-babanın "ben senin yaşındayken…" diye başlayan konuşmaları, söylediğimizin tam zıddı bir havadadır genellikle de, ondan tereddüt ettim. O tip konuşmalarda genellikle ana tema, anne-babanın onca zorluk ve yoklukla nasıl kahramanca başa çıktığı, çocuğun ise bunca imkânın kıymetini bilmeyen sorumsuz, beceriksiz bir haylaz olduğudur. Ve çocuğu aşağılayıp özgüvenini kırmaktan başka bir şeye de yaramaz.
Lütfen bir daha dikkatle okuyun, tavsiye ettiğim şey biraz farklı.
Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın? Siz ona neyin nasıl anlatıldığını göstermezseniz o size neyi nasıl anlatsın?
“DAR DAİREYE VAKİT AYIRIN”
Yata yata büyüyen karpuz bile bakım ister. Sizin aracılığınızla dünyaya gelmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların, günde bir-iki saat olsun, ilginize hakkı yok mudur? Bir futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, bir siyasetçinin konuşmalarından işaretler ve anlamlar çıkarmak için kafa patlatıp kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek garip kaçmıyor mu? Hatta bir yazar arkadaşımın dediği gibi, soru soran çocuğuna "lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum" demek bile (işin içinde yüksek idealler olsa bile) hata değil midir?
“Mum dibine ışık vermez” demeyin lütfen. Güneş dibine de, her yere de ışık veriyor.
“ŞEFKAT DAMARINI YANLIŞ YERDE KULLANMAYIN”
Şefkat çok güzeldir ama ölçüyü kaçırmamak kaydı ile. “Aman çocuğum hiç zahmete girmesin. Aman hiç üzülmesin, ağlamasın." diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak, ona iyilik değil kötülük etmektir. Çocuk ağlamasın diye aşı olmasını engellemek veya onun yerine kendisi aşı olmak, ne kadar yanlış ve komikse, çocuğu her türlü sıkıntıdan hemen kurtarmaya çalışmak, her istediğini yapmaya gayret etmek de o denli anlamsızdır. Hayatın gerçekleri ile dozunca yüzleşmesi, onun gerçek hayata hazırlanması için şarttır.
Ve bu hayatın öğrenilmesi gereken en önemli gerçeklerinden birisi de şudur ki, “biz bu dünyanın merkezi değiliz; her şey bizim istediğimiz gibi olmak zorunda değildir.”
Mesela birçok aile, zararlı veya ahlak dışı bazı TV yayınlarını, çocuklarına yasaklayamadıklarından şikâyet ederler. Sebep, çocuğun sevdiği program için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla. “Ben o diziyi çok seviyorum anne. Lütfeen.”
Bakın, çocuk istediği her şey için ağlar, sızlar zaten. Sizi dener sürekli. Geri adım attınız mı da, o konu kazanılmış hak gibi olur artık. Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle 'plastik'tir. Siz sağlam durursanız, çocuk kendini size uydurur, merak etmeyin.
Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken, ileride hem onun, hem kendinizin, yıllarca pişmanlıkla ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz.
İpi boynuna sarılıp istediği yerde otlamak için serbest bırakılmış bir havyan gibi değildir insan. Görevleri vardır, yenmesi gereken zorluklar vardır, yapamayacağı şeyler vardır, yapması şart olan şeyler vardır.
Eğer çocuğa şefkat hissediyorsanız, onu gerçek hayata hazırlayın. Gerçek hayatın birinci kuralı ise, hayatın birçok kuralları olduğudur.
“EŞİNİZLE TUTARLI OLUN”
En kötü ruhsal hastalık diyebileceğimiz şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de, anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Bazı ailelerde bu tip uyumsuzluklar çok ileri düzeyde olabilir. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sık sık da birbirleriyle sürtüşürler. Sonuç, çocukta zihin bölünmesidir ve dediğim gibi şizofreniye dek uzanabilir ucu.
O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli temellerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir. Kendi arasında uyumlu bir anne-babanın dibinde büyümek, onların ayrı tarzlarla ama aynı amaçlarla, birbirini tamamlayan fırça darbeleri ile şekillenen bir çocuk, ancak böyle yetiştirilen bir çocuk, sağlıklı bir gelişme gösterebilir. Büyüyen bir fidanı bir gün bir tarafa bir gün diğer tarafa bükerseniz, sonunda kırabilirsiniz.
Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır.
“SİZ KENDİ GÖREVİNİZİ YAPIN, ÖTESİNE ÇOK KARIŞMAYIN”
Çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz. "İlla ki şöyle şöyle olmalı benim çocuğum." Unutmamak lazım ki, o çocuk aslında bizim malımız değildir. Onu biz yaratmadık. Onu iki hücreden büyüten, ana rahminde koruyan, en latif bir gıda olan sütü ona gönderen vs vs biz değiliz. Biz sadece ona hizmetle, onu yetiştirmeyle görevliyiz. Ve eğer biz kendi üstümüze düşeni hakkıyla yapmışsak, ötesi Allah'ın takdiridir. O bazen peygamberlerden inançsız çocuklar çıkarır, bazen de Firavun'un sarayında Musa yetiştirir. Takdir onundur. “Elinden geleni yapmak” başka şeydir, “illa şöyle olmalı” diye zorlamak başka şey. Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir. Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlayabiliriz.
“Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim, artık seçim senin.” demek lazımdır, ergenlik çağından itibaren.
Zaten bizim tüm bu anlatıp önerdiğimiz şeyler, sadece “sebep”lerdir. Biz görevimizi hakkıyla yapmak için, bu sebepleri elimizden geldiğince yerine getiririz ama sonucuna karışamayız. O yüzden son tavsiye olarak diyorum ki:
Biz görevimizi yapalım. Sonucunu Allah'a bırakalım.
“VE ÇOCUKLARIMIZ İÇİN DUA EDELİM”
-
Dikkat Eksikliği ve Konsantrasyon Bozukluğu
Okunan kitaptan yada bir yazıdan bir şey anlamama, çabuk sıkılma, düşünceleri toparlayamama, isimleri unutma gibi durumlar, konsantrasyon bozukluğunun bir işaretidir. En çok gençleri etkileyen ve insan yaşamını olumsuz etkileyen yakınmalardan biri olan konsantrasyon bozukluğu, kişinin performansını olumsuz etkileyerek depresyona kadar sürükleyebiliyor. Daha çok, beyin yorgunluğu, uyku düzensizliği, ısı ve ışık değişimleri, ekonomik sorunlar, aile içi iletişimsizlik, mutsuzluk, umutsuzluk, uyku bozukluğu ve gelecek kaygıları insanları konsantrasyon bozukluğuna itmektedir. Konsantrasyon bozukluğunun giderilmesinde hipnoterapi etkin biçimde kullanılmakta ve oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
''Okunan kitaptan bir şey anlamama, çabuk sıkılma, düşünceleri toparlayamama, isimleri unutma gibi'' durumların, konsantrasyon bozukluğunun işareti sayılabileceği belirtildi.
Türkiye Beyin Araştırmaları ve Sinir Bilimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, yaptığı açıklamada, dikkat dağınıklığının çeşitli nedenlere bağlı olduğunu bildirdi.
Toygar, ''Beyin yorgunluğu, uyku düzensizliği, ısı ve ışık değişimleri, ekonomik sorunlar, aile içi iletişimsizlik ve gelecek kaygıları insanları konsantrasyon bozukluğuna itiyor.'' dedi.
Mutsuzluk, umutsuzluk, uyku bozukluğu gibi sorunları beraberinde taşıyan stresin, konsantrasyonu da etkilediğini belirten Toygar, şunları kaydetti:
''Konsantrasyon bozukluğu en çok gençleri etkiliyor. Sistemin yarattığı istenmeyen meslek seçimi, çeşitli televizyon programları, manevi değerlerin yerini maddi değerlerin alması gençleri olumsuz etkiliyor. Neyi, nasıl isteyeceğini bilmeyen genç, depresyona sürükleniyor. Konsantrasyon bozukluğu olan gençleri yönlendiren birileri de yok.''
Toygar bu konuda ailelere büyük görev düştüğünü ifade ederek, gençlere ''doğru hedeflerin'' gösterilmesini istedi.
Konsantrasyon zihnin sürekli elde tutamayacağı bir durumdur. Konsantrasyonu sağlamak için ne kadar uğraşır ve kendinizi ne kadar zorlarsanız yoğunlaşmanız da o kadar zor olacaktır.
Bu yüzden konsantrasyonu geliştirmek için kullanılan yöntemler dolaylıdır. Mesela; zihnin ilgisini çeken dış uyaranları elemek konsantrasyonu kolaylaştırır.
Dikkat bozukluğu size üç mesaj verir:
1. Beyninizi çalışma talimatına uygun kullanmıyorsunuz demektir.
2. Okuduklarınızı doğru şekilde okumuyorsunuz demektir
3. Konsantrasyon eşiğinizi ihlal ediyorsunuz demektir.
Konsantrasyon bozukluğunun nedenleri:
Herhangi bir durumda dikkatimiz içe yahut dışa dönüktür. Eğer hayal kuruyorsak karşımızdaki manzarayı göremeyiz. Eğer kafamızın içinde kendi kendimizle konuşuyorsak okuduğumuzu da anlayamayız. Şimdi başınızı kaldırın ve çevredeki bir nesneye bakın. O nesneye bakarken ilkokulunuzu ve yaşadığınız şeyleri canlandırın. Gördüğünüz üzere zihnininiz hayale daldıkça nesne de bulanıklaşmaktadır. Çünkü beyin iç görüntüyü de dış görüntüyü de aynı kanal aracılığıyla algılamaktadır. Ders çalışırken dışa dönük dikkate ihtiyaç olduğundan hayal kurduğunuzu veya farklı şeyler düşündüğünüzü fark ettiğiniz anda hemen hayalinizi kesmeli ve “nerede kalmıştık” demelisiniz. Dikkatin ve dolayısıyla konsantrasyonun üzerinde etkili olan psikolojik ve çevresel faktörler vardır. Mesela moral çöküntüsü yaşanılan bir günde dikkati toplamak güç olacaktır.
Dikkati dağıtabilecek faktörler şunlardır:
- Fizyolojik yorgunluk
- Gürültülü ortamlar (TV odası veya başka işlerle uğraşan insanların bulunduğu yerler.)
- Hayal kurmak
- İlgi alanınıza girmeyen veya istemeyerek okunan metinler
- Bir çalışma ortamının dışında yatarak veya uzanarak çalışma
- Kontrolsüz iç konuşmalar
- Yoğun duygusal anılar ve etkisinden henüz çıkılmamış günlük olaylar
- Ana fikri yakalamadan okuma
- Stres
Ne yapmalı?
- Beynimiz aynı anda iki işi birden yapmakta zorlanır. Ders çalışırken yaşadığınız olayları düşünmeyiniz.
- Kendinizi yorgun hissediyorsanız duş alarak veya uyuyarak beden ve zihninizi dinlendirdikten sonra çalışmaya başlamalısınız.
- Uzun süreli bir konsantrasyon zor sağlanır. Çalışmaya ara vermek, zihnin dinlenmesi için önemlidir. Yorgun zihin dikkatini toparlayamaz. Bu nedenle ara vererek çalışınız.
- Sevmediğiniz dersleri ve konuları okumaya başlamadan önce çevrenizdekilere ve kendinize “bunun ilginç yanı nedir” diye sorunuz.
- Gürültülü ortamlarda ders çalışmayınız. (TV karşısında veya müzik dinleyerek...)
- Kendinize bir çalışma ortamı hazırlayın ve sadece orada çalışınız
- Aynı amaç etrafında toplanacağınız “öğrenme grubu” oluşturarak konsantrasyonunuzu artırınız.
-
Dikkat ve Hafıza
Zübeyir Gündüzalp
1.Hafızanın tecrübe île adeta ihtisas peyda ettiği görülmektedir. Hafıza, zekanın en büyük sermayesidir.
2.Tatbik edilmeyen tecrübeler, malumat yığınından başka bir şey değildir.
3.İntiba ne kadar şiddetli dursa, hafıza o kadar kuvvetli olur. Mesela heyecanla öğrendiklerimizi unutamayız.
4.Hıfz, dikkat ve alakanın gücü derecesinde kuvvetli olur. Bir şeyi ne kadar dikkatle ve alakayla telakki ödersek, bellememiz ihtimali o kadar çok olur. Çok defa kolayca öğrenilen şeyler çabuk unutulur.
5.Sarf edilen gayret, fikirde bir çok bağların vücuda gelmesine sebep olur.
6.Hafızada fasılalı tekrar, fasılasız tekrardan daha faydalıdır. Çünkü zihin, fasılalar esnasında şuursuz bir surette o mevzu hakkında faaliyette bulunur.
7.İyi bir hafızanın bazı vasıfları: a) Kolaylık ve çabukluk, yani az zamanda ve fazla zahmet çekmeksizin bir mevzuu anlama kabiliyeti. b) Sağlamlık; yani uzun zaman değişmemesi. c) Kavrayış, yanı hafızanın mümkün' olduğu kadar fazla şeyleri muhafaza etme kabiliyeti.
8.Ezberleme ya aynen ya mealen olur. Aynen ezberlemeyi ihtiyat etmemeli. Bir şeyin hülasasını bellemek itiyadını kazanmalıdır.
9.Zihnen çalışan insanlar yalnız arzu ettikleri şeyleri hatırda tutmaya muvaffak olurlar.
10.Biz dikkatimize mevzuumuzu tekrarlamak suretiyle.büyük mikyasta hakim olabiliriz.
11.İdrak ne kadar gayretle yapılmış ise, hıfz etme o nispette kuvvetli olur. Sarf edilen gayret, fikirler arasında bağların meydana gelmesine sebep olur. İdrak zamanı ne kadar uzarsa, bellemek ihtimali o kadar ziyadedir.
12.İntiba ne kadar tekerrür ederse, hafıza o nispette emniyetli olur. Birkaç defa görülen veya okunan eser, diğerlerinden daha ziyade hatırlanır, intiba ne kadar vazıh ve berrak olursa, onu bellemek ve unutmamak imkanı o derece artar. -Açık yazılmış makale, vazıh söylenen konferans gibi
13.Bir intiba, hasselerimizden ne kadar fazlasını alakadar ederse, hafıza o nispette emniyetli olur. Bir defa yazmak, birkaç defa okumaya muadildir.
14.Bir intiba, ne kadar fazla tedaî uyandırırsa, o nispette iyi hıfz ve hatırlama olur. Telâhuk-u efkar (fikirlerin birleşmesi) neticesinde zihin inkişaf eder.
15.Mahfuzatımız (*******izdekiler) zihnimizin sermayesidir. Hafızasında sermaye olmayan bir zeka, faydalı bir halde işleyemez.
16.Anlayarak ve dimağen hazmederek ezberlemeli.
17.Aynen ezber, lisanda terakki ve inkişaf için faydalıdır.
18.Mealen ezber muhakeme kabiliyetim inkişaf ettirir.
19.Hafıza fikirlerin tedaîsine tabidir. Muhtelif hadiseler ne kadar muhtelif suret ve tarzlarda düşünülürse, o nispette kolay hıfz olunurlar
20.Hafıza alakaya tabidir. Hafızaya hakim olan, alakadır.
21.Bir şeyi ezberledikten sonra vakit vakit tekrarlar yapmak zarureti vardır.
22.Evvelce idrak edilmiş olan şeylerin zihinde teşekkülü temsilî muhayyiledir. Hatıraları maziden şimdiye getirir.
23.Vücuda getirici muhayyile, zihnin evvelce idrak ettiği şekillerden tamamen ayrı olarak yeni terkipler husule getirmek hususundaki kabiliyetidir. Vücuda getirici muhayyilenin amil ve sebepleri şunlardır: a) Fikrî amiller b) Hîssî amiller c) Gayr-î şuurî amiller.
24.İnsan sahip olduğu bilgiler arasında ne kadar fazla tahlil ve terkip ameliyesi yapmışsa, muhayyilesinin vücuda getirici kabiliyeti o derece artar.
25.Zihinde hayaller ne kadar kuvvetli ve çok olursa muhayyile unsurları o kadar bol ve sağlam demektir. Bunun için, bellenen şeylerin Kuranî hakikatler gibi açık ve sağlam olması, hem hafıza, hem muhayyile için çok faydalıdır.