-
Uykusu Kaçmış Da!
Bir yaz gecesi Hoca’nın uykusu kaçmış. Uykusuzluktan ve can sıkıntısından evde duramayınca kendini sokağa atmış. Yolda, nöbetçi subaşıya rastlamış. Subaşı:
- “Hoca, böyle gece yarısı burada ne arıyorsun?...” diye sorunca Hoca, esneyerek cevap vermiş:
- “Hiç, uykum kaçtı da onu arıyorum.”
-
Eski Zamandan
Hoca yer altında bir ahır yapmak hevesine kapılmış. Toprağı kaza kaza her şeyden habersiz bir halde komşunun ahırına geçmiş. Bir sürü öküz görünce koşa koşa karısının yanına gitmiş.
- “Hanım, hanım!” diye bağırmış. “Müjdemi isterim! Eski zamandan kalma bir ahır ve birçok öküz buldum”.
-
Korkunç Hata
Hocanın uykusu kaçmıştı ve pencereden dışarıyı seyrediyordu. Bir anda ilerideki ağaçların arasında hayalete benzer iki şeyi havada dans eder gibi gördü. Hemen okunu hazırlayıp pencereyi açarak fırlattı. İsabet ettirmişti. Fakat bir anda sevinmesi yerini şaşkınlığa döndü çünkü hayalet sandığı görüntü karısının gündüz yıkayıp kuruması için astığı kendi entarileriydi. Hoca "ne korkunç bir hata" diye söylendi. Çok şükür Allah'ım ya içinde bende olsaydım.
-
Hesaba Ekle
Komşu köyde birinden alacağı olan Hoca ne kadar bastırdıysa da bir türlü parasını alamaz. Tekrar evinin yolunu tutan Hoca oldukça yorulmuş bir o kadar da acıkmıştır. Az sonra bir fırının önüne yaklaşan Hoca yeni pişmiş ekmeklerin kokusunu da duyunca açlığı ikiye katlanmış. Ama işe bak ki kesede tek kuruş yok ekmek almaya. Derken fırına girmiş bir bakmış etrafta kimsecikler yok. Utanarak bir ekmeği aldığı gibi oradan sıvışmış. İleride çökmüş bir ağacın altına ve başlamış yalvarmaya: Ey büyük Allah'ım senin merhametin sonsuzdur, ne kadar aç olduğumu sen daha iyi biliyorsun hata ettim bir günaha girdim, affet beni... Fırıncıya olan borcumu da alacaklı olduğum adamın hesabına ekle.
-
Böyle Olmalı
Hoca kıyı boyunca uzun bir yolculuk yapmaktadır. Fakat gel gör ki bu sıcak havada suyu da bitince susuzluktan dudakları bile kurumuştur. Ne kadar kendini sıksa da susuzluğa dayanamaz ve biraz olsun belki susuzluğumu dindirir diye deniz suyundan içmeye karar verir. Ama nerede! Susuzluğunu dindirmesi bir yana Hoca tuzlu suyu içince içi bir kat daha yanar. Yola bir miktar devam edince bir tatlı su birikintisine rast gelir ve kana kana içer. Sonrada kavuğunu çıkararak içine su doldurur ve kendinden emin adımlarla denizin kıyısına gelir ve kavuğundakini denize doğru savurarak:
- “Bırak kabarmayı, dalgalanıp köpürmeyi su dediğin böyle olur.”
-
Hak etmiş
Hoca su içmek için bir çeşmenin başına gelir fakat bakar ki çeşmenin ağzı bir ağaç parçasının ucuna bez sarılarak kapatılmış. Ayağını çeşmenin duvara yaslayıp şöyle bir asılınca tıkacın yerinden çıkmasıyla birlikte çeşmeden fışkıran su Hoca'yı baştan aşağı ıslatır. Homurdanarak yerinden kalkan Hoca:
- Belli ki hak etmişsin de ağzını böyle ot tıkamışlar.
-
Kalıp
Hoca özel bir iş için şehre iner. Fakat ne kadar uğraştıysa da bir türlü istediği sonucu elde edemez. Bir arkadaşının tavsiyesizle 40 gün boyunca şehrin en büyük camiinde her vakit dua eder fakat sonunda yine bir şey çıkmaz. Ertesi gün sabah namazına yakındaki küçük bir camiye gider ve çaresizlik içerisinde yana yakıla ihlasla Allah'a yalvarır. Hoca'nın duası kabul olur ve öğlene kalmaz hemen işini istediği gibi halleder. Sonra büyük camiye giderek bağırmaya başlar:
- “Kalıbından utan, küçücük caminin yaptığını 40 günde yapamadın.”
-
Ayın yeri
Hoca bir gece kuyudan su çekmeye gider fakat bir de ne görsün. Ay kuyuya düşmüş. Bir koşu eve gider ve çengeli alır. Sallar kuyuya fakat ne kadar uğraştıysa da bir türlü çıkaramaz. Bir ara çengel kuyunun dibinde bir taşa takılınca Hoca gayretle asılır, ıkınır, sıkılır... Tam o sırada çengel sıyrılır ve Hoca sırt üstü yere serilir. Bir bakar ki ay gök yüzünde:
- “Eh kolay olmadı ama sonunda yerine koyduk.”
-
he he he çok komik yaw...helal olsun vallahi
-
Birlikte Gelin
Hoca kilerden bir şeyler almak için içeri girer fakat içerisi karanlık olduğundan bir anda içi patates dolu bir eleğin kafasına düşmesiyle kendini yerde bulur. Biraz sonra kedini toparlar ve ayağa kalkar. Bir kaç adım atmıştı ki ayağı eleğe geçince tekrar yere düşer. Başından sonra sırtını da inciten Hoca birazda sinirle eleğe bir tekme savurur. Elek duvardan seker ve Hoca'nın alnını çizer. Hoca sonunda dayanamaz ve duvarda asılı yatağan kılıcına sarılarak:
- “Hadi bakalım elekler! Şimdi hanginiz gelse umurumda değil.”