-
DR. GÜRKAN KUBİLAY: MENTAL YORGUNLUK (FOTOMAÇ)
Herhalde maçın başında biri "Edu ile Volkan havada çarpışacak, top boşta kalacak, kaleye tıngır mıngır yuvarlanırken Nonda dokunacak ve golü atacak" dese, ona herkes gülerdi.
Kazım'ın ve Deivid'in varlığı sahada belli olmayınca, buna karşın Arda sürekli dikine oynayınca Fener rakibinden aşağıda kaldı.
Gol öncesi Ümit'in pozisyonu ve golde atılan uzun pas Fener'in ön alanda rakibe yapmadığı baskının sonucu idi. Sonuç: Teknik adamını gönderen bir takımın, tüm sistemleri oturmuş bir takımı yenip şampiyonluğun kıyısına kadar gelmesi, futbolun paradoksu gibi gözükse de, daha 1 hafta önce Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline kadar gelmiş takımın mental yorgunluğu da buna katkı sağlamıştır.
-
NECATİ BİLGİÇ: VOLKAN'IN GOLÜ! (FOTOMAÇ)
Şampiyonluk düğümünü çözecek derbide her şey bekleniyordu ama Milli Takım'ın ve F.Bahçe'nin büyük (!) kalecisi Volkan'ın üç yıl önceki Schalke maçını hatırlatan hatasıyla galibiyeti ikram etmesi beklenmiyordu.
Buna rağmen istatistikler her bakımdan sarı-lacivertlilerin G.Saray'dan üstün olduğunu ortaya koydu ama eksik olan goldü. Bunda da Kezman'la Alex'in kale ağzında çok önemli üç fırsatı ezmelerinin rolü büyüktü. Fırat Aydınus iyi bir maç yönetti ancak devamlı faul yapan Barış'a, Yasin'e dirsek atan Hakan'a ve Gökhan'ı biçen Sabri'ye sarı kartını göstermedi. En büyük hatasıysa ikinci yarıda çok değişiklik ve sakatlık olmasına rağmen maçı sadece üç dakika uzatmasıydı. Önemli atasözünü hatırlayalım: "Erken öten horozun, başını keserler!"
-
ZAFER ERTEM: HAYAT ONDA! (FOTOMAÇ)
Her iki takım için de olmak ya da olmamak maçıydı. Zorlu derbinin favorisi F.Bahçe, saha avantajı G.Saray'ındı. F.Bahçe çok alternatifli kadro ile zor derbiye çıkarken, G.Saray'da Lincoln'ün bir gece önce sakatlanıp takımını yanlız bırakması alternatifsiz kadroya mahkum olan G.Saray'ı daha da çaresiz bıraktı.
İşin ilginci maça konuk olarak gelen ve teknik direktör olduğu dönemlerde Nonda'yı kulübeye hapsederek futbolu unutmasına neden olan Kalli'nin Nonda'nın golü sonrasında ayağa kalkıp sevinmesiydi. İkinci yarının ilk çeyreğinde F.Bahçe iyi yüklendi G.Saray kalesine. Daha iyi ayağa pas yapınca G.Saray bir süre F.Bahçe'yi izlemeyi tercih etti. Bu arada Cevat Güler'in ilk değişikliğini Nonda'yı çıkarıp Hakan Şükür'ü oyuna alarak yapmasının hangi mantığa uyduğunu merak ediyorum. Dünya derbisini favori kaybetti. G.Saray, hakem Aydınus'a rağmen kazandı. Sahanın yıldızı Sabri'ydi. G.Saray hırslıydı, istekliydi. İstediği için koltuğu kaptı, inanıyorum ki istediği için de şampiyon olacak.
Buraya getirirsen
-
RIDVAN DİLMEN / MİLLİYET
Rotasyon motasyon diyerek, Zico’nun “suçlu benim”, “ben hata yaptım”, “her gün bir şey daha öğreneceğim” demeçleri birbirini takip ederek bu maça kadar geldi Fenerbahçe. Ama unutulan birşey vardı. Ali Sami Yen’e puan puana çıkmak o kadar da kolay değildi.
Ligin bitimine 5-6 hafta kala Galatasaray yönetimi doğru bir seçim yapmış, Teknik Direktör Feldkamp’ı göndererek doğru oynamaya başlamıştı. Bir hafta önce de Belediye önünde tek forvet, arkasında Lincoln ile oynamış, Lincoln sakatlanınca teknik heyet sistemde fazla oynama yapmadan çift forvetle sahaya çıkmıştı. Tipik 4-4-2 düzeni. Yani Sevilla gibi. Ama Sevilla karşısındaki o arzulu Fenerbahçe sahada yoktu. Galatasaray arzu ve iştah olarak üst seviyeye çıkarken, rakibine göre daha iyi oynadı, maçı fazlasıyla hak etti.
Hak ettiler
Her iki yarı da oyunun son 10 dakikası hariç Galatasaray ağırlıklı oynandı. Son 10 dakika Fenerbahçe baskı kurmak istedi ancak Galatasaraylı oyuncular rakiplerinin yüzünü kaleye döndürmedi.
Fenerbahçe takımında bireysel anlamda iyi oynayan bir kişi bile yoktu. Herkes vasatın altındaydı. Çok iyi işlere imza atan teknik heyet son on dakika ciddi bir hata yaptı ve anlamsız şekilde Song’u oyuna aldı. Bu durum Fenerbahçe’nin işine geldi. Ama gol pozisyonu üretemedi.
Galatasaray taktiksel anlamda kusursuzdu. Dört çizgi orta saha oyuncusu rakibin kanatlarını çok iyi durdurdu. Burada bütün iş Maldonado’ya düşüyordu. Ancak o her zaman olduğu gibi Lugano ile Edu’nun arasında dolaştı. Galatasaray ev sahibi olmanın da avantajıyla Fenerbahçe’nin en iyi yaptığı hazırlık paslarını tatlı faullerle kesti ve organizasyona izin vermedi.
İki hafta daha olmasına rağmen Galatasaray bu sonuçla yüzde 90 şampiyonluğa ulaştı diyebiliriz.
Favori kazandı
-
MEHMET DEMİRKOL / MİLLİYET
Galatasaray, kupa maçlarında ezberlediği oyunla sahadaydı. Bu oyuna kağıt üzerinde 4-4-2 denebilir. Ama Ümit’in kanatlara kaçışıyla, Arda’nın öne çıkışıyla 4-3-3/4-5-1 varyasyonuna yakın bir oyunla Fenerbahçe’ye önde bastılar. Zico’nun da oyuncu ve diziliş tercihlerinin etkisiyle, rakibi durdurup istedikleri gibi oynadılar. Eksik kalan, oyun hızı ve Fenerbahçe’nin büyük boşluklar bıraktığı ters kanada top atamayışlarıydı. Bunu yapabilseler girdiklerinden çok daha fazla ve net pozisyon bulabilirlerdi.
Zico 4-3-2-1 (noel ağacı) dizilişini artık resmileştirmiş görünüyor. Kezman’ın arkasında Deivid ve Alex duruyor. Onları Kazım, Maldonado ve Marco üçlüsü tamamlıyor. Ancak bu oyun önde basan rakiplere karşı kopuyor, çok zayıf kalıyor. Kezman, Alex ve Devid. Kazım ve Marco hücuma yakın duruyor ve takımdan uzaklaşıyor. Hücum üçlüsü savunma sıkıştığında atılan uzun topları da alamıyor. Böylece tamamen oyun dışı kaldılar.
Önünde geriye gelmeyen Kazım olunca Gökhan ya savunmaya mahkum kaldı, ya da çıktığında Fenerbahçe savunması eksik oldu öte yandan. Lugano ve Edu’ya ekstra yük bindi. Uğur’a yardım edilmemesinin de sonucu aynı oldu.
Sonuçta, Fenerbahçe beşli bir savunma ve beşli bir hücum takımı oluyor. Galatasaray’da ise 10 kişilik bir takım var. Biliyoruz ki sadece alan savunmasını değil, alan oyununu iyi oynayan oyuncu kalitesi ne olursa olsun öndedir. Öyle de oldu zaten. Buna Lugano ve Volkan’ın sakat sakat oynayışını ekleyin. Zaten dengesiz olan Fenerbahçe bu sakatlıklarla dörde bir üstün bir pozisyonda Nonda’dan gol yedi. Zihnen ve takım olarak alan oyunundan koparsanız işiniz zordur. Galatasaray, Fenerbahçe’nin bu sıkıntısını 3 maçtır çok iyi kullanıyor.
Sarı-lacivertliler, Chelsea’nin özellikle Londra’da böyle oynamayışına, önde basmayışına dua etmeliler. Ya da rakibin Liverpool olmayışına...
Tabii iyi takımlar rakiplerinden ve oyunlarından etkilenmezler. Galatasaray bunu yapamadı. İkinci yarıda anlamsızca geri çekildiler ve onlar da Fenerbahçe’ye uyup koptular birbirlerinden. Basit bir kontra oyununa yattılar. Bu Fenerbahçe’yi bildik anlamda hareketlendirmedi belki. Ama ara sıra da olsa daha kalabalık gelebildiler rakip kaleye. Song-Ümit değişikliğinden sonraysa çok daha sık. Halbuki rakibi tamamen sahadan silmişti ev sahibi. Teknik direktörsüzlüğün sıkıntısını çekerek bir zafer kazandılar.
Fenerbahçe ise teknik adam performansının çok kötü oluşuna hiçbir oyuncunun isyan etmeyişiyle kaybetti.
Galatasaray bir teknik deha arasa da kazandı.
Fenerbahçe, bir Tuncay’ı olmayışından kaybetti.
Galatasaray oynatmadı
Geriye bayram ve sorular kaldı
-
ERCAN GÜVEN / MİLLİYET
Derbiye dört dörtlük hazırlanan taraf Galatasaraydı... Eski başkanlar, eski hocalar, eski yıldızlarla bir tek mesaj vardı ortada; “bugün bayram”...
Hani “derbiler pamuk ipliğine bağlıdır, minicik motivasyon farklarıyla kazanılır” derler ya, motivasyon değil “mecburiyet” koymuştu ortaya Galatasaray...
“Kazanılacak o kadar”... Çünkü bugün bayram...
Elbette ortamı istediğin kadar allayıp pulla, skoru sahadakiler yazacaktı.
Tek yabancısı Nonda olan Galatasaray, yedi yabancılı şampiyonlar ligi çeyrek finalistine adım attırmadı ilk yarıda.
Evet... Her kim ki, Fenerbahçe kötü oynadı diyorsa, inanmayın... Oynatmayan Galatasaray’dı.
“Oynatmayarak oynamak”... Futbolun en kısa tarifi bu olmalıydı ve en azından bir devre uyguladı ev sahibi. Galibiyet de o sırada.
Sadece kendi yarı alanında mükemmele yakın alan savunması yapmıyordu Galatasaray. Top rakipteyken bu savunmayı orta sahaya, hatta rakip sahaya taşıyordu. Resmen çıkamıyordu konuk takım. Çıksa hatalı pasla topu kaybediyordu.
Hamle üstünlüğü
Orta saha kalabalığı Galatasaray’a yaramıştı, mimarları her topa basan Ayhan, Sabri ve Arda’ydı. O kadar ki, Fenerbahçeli bir futbolcu topla 10 metre ilerleyemiyordu.
Bu Galatasaray üstünlüğü 60’lı dakikalarda Fenerbahçe Semih’le forvetleri çiftleyinceye kadar sürdü. Üstüne, Hakan Şükür’ün VIP kontenjanından oyuna girmesi ve takımın uç noktadaki eli ayağı Nonda’nın çıkarılması, Galatasaray lehine bozulmuş dengeyi biraz olsun düzeltti.
İlk 45 dakikada top ve Fenerbahçeli sadece iki kez buluşabildi Galatasaray ceza alanında. Son 20 dakikada ise haddinden fazla... Lakin bu sefer Galatasaray savunmasının hamle üstünlüğü bozuyordu Fenerbahçe planlarını. Servet ve Hakan baltalıyordu resmen.
Asla yanıtı verilemeyecek sorulardan bir tanesi de Maldonado yerine Selçuk olsa, tatlı sert tavrı ile özellikle ilk yarıdaki Galatasaray fırtınasını biraz olsun azaltabilir miydi acaba?
Başka sorular da kaldı Ali Sami Yen’de... Maçın beşte dördünde topla kendi alanında buluşabilen Alex’i ileriye taşıyabilecek planı yok muydu Zico’nun? Ön liberonun alanını kullanan Alex’ten yararlanmak mümkün müydü?
Kaleci Volkan sakatsa neden devam ediyordu?
“Hocası yok” denilen Galatasaray’a zekice oyunu kim dikte etmişti?.. Falan...
Gole gelince... Doğrusu Galatasaray’ın çabaları ve emekleri ile örtüşmeyen bir kolaylıktaydı. Bence gol yiyeceğini ilk sezen Fenerbahçeli Volkan’dı... Kasık ağrısı bilinçaltının yarattığı bahane miydi yoksa?
Sorular bir yana Bayram Galatasaray’ındı.
Büyük işti bu galibiyet.
Bu şartlarda büyük iş.
Yoktan var olmak...
-
MUSTAFA DENİZLİ / MİLLİYET
Galatasaray - Fenerbahçe maçını dünya derbileri arasında gösteriyoruz. Fakat stada gidişimiz bir zorluklar zinciri, çıkışımız ise tam bir felaket! Kaldı ki, Ali Sami Yen’in seyirci kapasitesi de düştü. Buna rağmen derbide bu zorluklar yaşanıyor.
Evet heyecana, ilgiye bakarsanız gerçekten dünya derbileri arasında gösterebiliriz. Peki dünya derbilerinde bu çizgide bir futbol bulabilir miyiz? Bu çok zor. Esasında bunu da normal karşılamak lazım. Belki bir sezonun bütün emekleri geldi, bir maça kilitledi.
Fenerbahçe sahaya Maldonado ile çıkınca az da olsa oyunun neler gösterebileceği kafanızda canlanıyor. Fenerbahçe gerçekten maçı kazanacak bir şey yapmadı. Birkaç kişi büyük mücadelenin içinde olduysa bu, bir derbiyi kazanmak için yeterli değildir. Nitekim yetmedi de.
Yıllarca bu derbileri yaşayan, böyle maçlarda görev yapan bir insan olarak birincisi statta hem küfür hem yabancı madde olarak geçmiş senelerden çok daha güzel bir görüntü vardı. Hakikaten bu durum maçın en güzel taraflarından biriydi. Oyunun başındaki taşkınlıktan da çabuk vazgeçildi.
Galatasaray derbiyi kazanmak için her şeyi yaptı. Bu maçlarda kulübeler çok önemlidir demiştik. Galatasaray kazandı, ancak bana göre Fenerbahçe’den kötü değişiklikler yaptı sarı-kırmızılı kulübe. Birincisi Hakan Şükür girmeden önce oyundan ilk düşünlerden birisi Arda’ydı. Burası Volkan’la takviye edilebilirdi, ama bu tercih edilmedi. Nonda hem fizik hem moral olarak sahada var olan bir futbolcuydu. Bu değişiklik niye yapıldı anlamak mümkün değil.
Amatörce bir diziliş
Galatasaray’a galibiyeti getirenlerin başında Emre, Ümit Karan, Servet, Barış, Ayhan ve Mehmet Topal vardı. Hakan Balta da onlara ayak uydurdu. Kısacası Galatasaray’da kötü oynayan yoktu. Fenerbahçe’de kim iyiydi diye soracak olursak, hakikaten bir iki tane mücadele eden ve bunun yanında kötü gözüken Kezman, biraz Edu ve biraz Gökhan’dan başka kimse oyunda etkili değildi. Orta saha yok gibiydi. Peki niye yoktu? Maldonado ve Alex yok. Bunlar yok olunca, Aurelio da yok. Zaten olağanüstü büyük bir hata maçın sonucunu belirledi. Bu gol belki sadece sonucu değil, şampiyonu da belirledi.
İlk yarıda 2-3 tane dikkat çeken pozisyon oldu. Rakip takım antrenörleri artık iyi düşünsünler. Oyuncularına, “Galatasaray ataklarında topu kornere vurun. Çünkü kornerleri kullanamıyorlar. Hiç olmazsa dönen toplarla gol pozisyonu yakalayabiliriz” demeliler.
İnanılmaz bir şey bu. Galatasaray kornerlerde bir amatör takımın bile yapmayacağı, garip bir saha dizilişi uyguluyor. Bütün takım ceza sahası içinde, iki kişi dışarıda. Çabuk çıkan bir takım mutlaka gol yapar. Ama Fenerbahçe bunu yapamadı. Çünkü Fenerbahçe’de iş yapacak oyuncuların sahadaki varlıkları ile yoklukları belli değildi. Şimdi gözüken o ki Galatasaray, Sivas’tan çıkaracağı bir beraberlikle İstanbul’a şampiyon gibi dönebilir.
Kısacası heyecanı, tansiyonu yüksek, fakat futbol olarak hedeflerden uzak bir derbi, bir şampiyonluk maçıydı. Şunu da eklemek lazım. Volkan kulübeyi sakatlığıyla devamlı tedirgin etti. Kulübe rahat oyuncu değişikliği yapamadı.
G.Saray hak etti
-
ERMAN TOROĞLU HÜRRİYET
İLK 45 dakikanın tamamında Galatasaray, sahanın her yerinde baskı uyguladı. Topa en yakın olan futbolcu, ne pahasına olursa olsun presi yaptı, bütün arkadaşları da ona yardım etti.
Fenerbahçe, üst üste ısrarla bu kadar inatçı bir pres beklemiyordu. Zaten sarı lacivertliler bu tarz presi hiç sevmezler. Ve hep beklediler, ne zaman Galatasaray, Fenerbahçe hücumlarını kendi yarı alanında karşılayacak diye. Ama 45 dakika boyunca sarı kırmızılılar hep rakip yarı alanda ilk baskıyı yaptılar. Fenerbahçe, ancak iki kere hızlı hücum şansı buldu. Özellikle ilkinde, Ümit Karan, Fenerbahçe’yi iyi tanıdığı için atabilecekleri bir golün kokusunu aldı ve kendi kale sahasına kadar rakibi kovalayarak topu kornere attı.
Bu şunu gösteriyor; Ümit Karan’ı bir rakip ceza alanında bir de kendi ceza alanında görüyorsunuz. Ve bu oyun isteği, hırsı koca 45 dakika boyunca bütün sarı kırmızılılarda vardı. Nonda, Edu-Lugano ikilisini bozdu. Çünkü, bu oyuncu çok ters yerlere gidiyor ve bu ikilinin istemediği işleri yapıyor. Nitekim buna benzer bir pozisyonda Edu panikleyip, kendi kalecisi Volkan da kendisine faulü yapınca Galatasaray’ın golü geldi.
Zico’nun Lugano’yu alması acaba atılma riski miydi? Yoksa vazifesini yapmaması veya sakatlığı mı? Ama Lugano’nun hareketlerine bakarsanız, sakatlığı oynamasına engel değildi.
Devre arasında bütün soru, Galatasaray’ın bu presini 90 dakika boyunca sürdürebilmesiydi. İkinci yarı başladığında, ilk yarıdaki pres yoktu ama Fenerbahçe’de de hareket yoktu. Fenerbahçe belki de bu sezonun en kötü futbolunu oynadı. Fenerbahçe’de el freni Maldonado sahnedeydi. O, olmayınca Marco da sahnede olmuyor. Ama dönüyorsunuz Galatasaraylı teknik adamlar da Fenerbahçe’nin ekmeğine yağ sürüyor. Nasıl mı? Nonda’yı oyundan alarak. Bu Nonda’yı 90 dakika oyunda tutsalardı daha önce 2-0, 3-0’lık skoru yakalayıp rahatlarlardı.
Güzel maç oldu
Fenerbahçe, Galatasaray kalesinde tehlike bile yaratamadı, bir tek Alex’in pozisyonu hariç. Dünkü maç sabaha kadar oynansa, Galatasaray kazanırdı. Sonuna kadar hak ettiler. Galatasaraylılar’ın bir şeyi iyi düşünmeleri lazım. Kalli’nin sevapları ve günahları. Bu takım neden inişli-çıkışlı oldu. Yönetimden mi teknik adamdan mı? Veya takımın içinden mi? Sarı kırmızılılar eğer şampiyon olurlarsa ve kendi içlerindeki çelişkileri görüp, halledemezlerse seneye işleri zor olur. Her şeye rağmen güzel bir maç oldu. Belki kalite yoktu o da normal. Ama kesinlikle de hakem yığılacak bir maç olmadı. Fırat Aydınus, belki önce bir-iki sarı kartı kullanmadı. Teknik açıdan kendini böyle hazırlamış olsa gerek. Ama hiçbir zaman oyunun içine girmedi ve maçın neticesini hakeme yıkmadı.
İsteyen kazandı
-
CAN BARTU / HÜRRİYET
BEN bu sezon bu kadar bitmiş, topu kullanamayan bir F.Bahçe görmedim. Sen çok önemli bir maça çıkıyorsun. Derbi, ezeli rekabet, şampiyonluğa doğrudan etki edecek bir maç.
Topu pas yaparak ileri doğru kullanamayan bir takım vardı dün sahada. Topu kullanamadığı gibi en ufak bir preste de kaybediyorlar. Her ikili mücadelede top kaybı yaptı F.Bahçe.
Fenerbahçe buraya puan farkıyla gelmeliydi. O vakit daha rahat oynardı. Peki ne oldu? Puan puana geldiler. G.Saray doğal olarak ayağına kadar gelen fırsatı tepmedi. Çok fazla gol pozisyonu üretemeseler de ikili mücadeleleri kazandı sarı kırmızılı takım.
F.Bahçe’nin yediği gol bir facia. Kaleci Volkan’ın böylesine önemli bir maçta bu tür bir hata yapmamalıydı. Kezman bildiğimiz Kezman. Aurelio varla yok arası. Deivid de öyle. Alex sahada hiç yok. Uğur Boral, Kezman’la beraber devamlı topu kaybeden pozisyonda. Semih girdikten sonra F.Bahçe biraz ileriye gider gibi oldu. Ancak, Alex’in sağ ayağına gelen top dışında pozisyonu yoktu F.Bahçe’nin.
Bileğinin hakkıyla
Ümit Karan devamlı hakeme itiraz etti, Barış hep faullü oynadı ama sürekli gözden kaçtı. G.Saray daha çok mücadele etti, daha çok koştu, daha fazla istedi ve kazandı.
Maçtan önce korktuğum başıma geldi. F.Bahçe yavaş oynadı, presi yiyince çıkamadı. Avrupa maçlarındaki gibi ikili mücadeleye girip süratli oynamalarını beklerdim ama olmadı. Dörtte birini bile yapmadı.
Galatasaray bu maçta hile mi yaptı? Hayır. Bileğinin hakkıyla kazandı. Fener’in bu durumlara düşmemesi lazımdı. Fener’in Ali Sami Yen Stadı’na puan farkıyla gelmesi lazımdı. Ukalalığından bu duruma düştü. Şimdi ayıkla pirincin taşını. G.Saray’ı tebrik etmek lazım. Doksan dakika boyunca bir rakibe üç kişi baskı yaptı, hep koştular. Demekki bu galibiyeti ve şampiyonluğu onlar daha çok istiyormuş.
14 Aslan'ın müthiş mücadelesi
-
AHMET ÇAKIR / ZAMAN
Dev maçla ilgili olarak hafta boyunca bizler konuştuk. Her zaman olduğu gibi gerekenden çok da fazla konuştuk... Oysa gerçek söz sahada söylenecek ve onu da futbolcular yapacaktı... Bütün bir sezonun hesabının bu maçta görülecek oluşu, maçı "yürek dayanmaz" hale getirmişti. Üstelik şampiyon oluyorum derken kendini 3.lükte bulma tehlikesi de kapıdaydı...
İlk 45 dakika bittiğinde, Fenerbahçe'yi izleyen yorumcu arkadaşlar Sarı Lacivertli takımı bu sezon hiçbir karşılaşmada bu kadar etkisiz görmediklerini söylüyorlardı. Gerçekten de Galatasaray sezonun kaderini belirleyecek maçı kazanmayı rakibinden çok daha fazla istediğini bütün belirtileriyle ortaya koymuştu. Sadece sonuç alma yönünde yeterince becerikli sayılmazdı. Tabii Ümit Karan'ın direkten dönen vuruşunda da talihsizdi. Gerçi ortada hiçbir şey yokken bulunan hazine değerindeki golden sonra talihsizlikten sözetmek de pek doğru olmazdı. Volkan'ın rahatça alabileceği topa Edu da çıkınca Nonda futbol hayatının belki de en önemli golünde topu kafasıyla ağlara itme zahmetine katlandı.
Açıkçası böyle bir maçta nefis bir organizasyon ya da kurşun gibi bir şutla yenecek golden çok daha yıkıcıydı böylesi... Ardından Edu'nun yerini Yasin'e bırakmak zorunda kalması F.Bahçe için iyi bir gece olmayacağını gösterir gibiydi... Galatasaray her yönden daha iyi hazırlanmıştı maça. Sadece saha içinde değil tribünde de güçlüydü Cim Bom. Eski başkanlar ve teknik direktörlerin tribünde yer alışı, başka takımlarda kiralık oyuncuların bile gelip şampiyonluk heyecanını paylaşmaları hiç de yabana atılacak işler değildi.
Fenerbahçe ikinci yarının başında biraz silkinir gibi oldu ama Sarı Kırmızılı takım buna pabuç bırakmayacağını hemen gösterdi. Peşinden Kazım'ın çıkarılıp Semih'in alınması beklenen bir gelişmeydi. Cevat Güler'in buna Nonda-Hakan Şükür değişikliğiyle karşılık verişi 'uyumuyorum ama yaptığına da aldırmıyorum' demeye benziyordu. Ancak Hakan'ın iyi başlamayışı biraz sıkıntı oldu. Bunun üzerine Ümit Karan'ı çıkarıp Song'u oyuna alışı, Sabri'yi de öne çıkarışı usta işi bir düzenlemeydi. Son dakikalarda Cim Bom'un büzülüp Fener'in saldırması normaldi ama sonuçta hakeden kazanacaktı.
Sarı Kırmızılı takım futbol kalitesiyle olmasa da tek kelimeyle olağanüstü mücadelesiyle bu zorlu maçı kazanmayı bildi ve şampiyonluğa doğru dev bir adım attı. Bu kez önce şu şu oyuncular filan değil, 14 Sarı Kırmızılı futbolcu da görülmeye değer bir mücadele sergiledi. Sarı Kırmızılı takım aslan unvanına yakışır bir geceyi taraftarına yaşattı. Lincoln'ün yokluğu gibi önemli bir sorun bile kimsenin aklına gelmedi. Özellikle Ümit Karan "Ayağım kırılsa da oynarım" sözünün hakkını verdi. Bu arada, "Evsahibi yüzde 75 kazanır" bir kez daha doğrulandı. Bundan sonra artık Fenerbahçe için hayat zor olacak...
Galatasaray aklını kullandı yüreğini koydu ve kazandı