-
DOST KAZANMAK VE İNSANLARI ETKİLEME SANATI
camegie, Missouri’de tren yoluna on mil uzaktaki bir çiftlikte doğmuş ve 12 yaşına kadar araba-tramvay görmemiştir. Fakat bu çocuk Hong Kong’dan Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın dört bucağını dolaşmayı, bütün kurumların yöneticilerine ders vermeyi başarmıştır. Güney Dakota’da sığır çobanlığı yapan bir çocukken, İngiltere’de veliahtın himayesinde konferans veren birisi olabilmiştir.
Carnegie yaptığını şöyle açıklıyordu:
‘İnsanların korkularını yenmelerine çalışıyorum. Başarısızlık, korkunun neticesidir. Korkularının yenenler, kendilerine güveniyorlar, atak oluyorlar.
Gün geçtikçe kurslarıma katılanların yalnız etkili konuşmak değil, sosyal münasebetlerden başarı sağlamanın diğer yollarını da öğrenmek ihtiyacında olduklarını gördüm.
Teknik bir meslekte bile başarının % 15 bilgiye, % 85 insanları idare etme sanatındaki maharete bağlı olduğu ortaya çıkmıştır.
Yaşayan meşhurlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Marconi, Roosevelt, Young, C. Gable, Pickford, Johnson bunların arasındaydı.
Yanımda çalışan 314 kişi bana selam bile vermezdi. Beni gördüklerinde yollarını değiştirirlerdi. Şimdi 314 düşmanım yerine, 314 dostum var. Çünkü artık onları başaramadıkları ile değil, başarabildikleri ile değerlendiriyorum. Azarlayarak değil, takdir ederek yaklaşıyorum’.
İNSANLARI İDARE ETMENİN TEKNİK ESASLARI
1-Tenkit Çok Tehlikeli Bir Kıvılcımdır
Yıllarca birçok cinayet işlemiş, insanları sindirerek haraca bağlamış, bir sürü soygun yapmış insanlar bile suçlu olduklarına inanmadıklarına göre, sizinle her gün görüşen insanlar, tenkitlerinizin doğru olduğunu hemen kabul edecekler midir? Sert tenkitleriniz bir işe yarayacak mıdır?
Bütün tenkitler yuvalarından uçan güvercinler gibi yuvalarına dönmeye mahkumdurlar.
Tenkit, insanın en çok değer verdiği ‘benliğini’ yaralıyor. O’nun hiddetlenmesine sebep oluyor.
Alman Ordusu’nda hiçbir asker olayın hemen sonrasında şikayette bulunamaz. Önce hiddeti yatışacak, olayı daha soğukkanlı değerlendirebileceği bir zaman geçecek, sonra şikayette bulunabilecektir.
Karısı veya başkaları iç harp sırasında Güney halkı için ağır sözler sarf ettiklerinde Lincoln şöyle diyordu: ‘Onları tenkit etmeyiniz. aynı şartlar içinde bulunsaydık, aynı şekilde hareket edebilirdik’.
Dünyadaki karışıklıkların ve anarşinin birçok sebeplerinden biri de kendisi düzeltilmeye muhtaç olan insanların dünyayı düzeltmeye kalkmalarıdır.
Konfiçyus der ki: ‘Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki karlardan şikayet etmeyiniz.
Çok tehlikeli bir kıvılcımdır tenkit. Bu kıvılcım, bir barut fıçısından farksız olan insan gururunu anında infilak ettirebilir.
Büyük adam, küçük adamlara karşı takındığı tavırlardan anlaşılır.
2-İnsanları İdare Etmenin Büyük Sırrı
İnsanlara iş yaptırmanın en kestirme yolu insanlarda o işi yapma arzusu uyandırmaktır. İnsanlara tehditle, zulümle, kaba davranışlarla da iş yaptırmak mümkündür ama bu tarz davranışların, katlanmanız gereken ağır neticeleri vardır.
Samimi bir takdiri, iltifatı hangimiz özlemeyiz? Hangimiz bulduğumuz zaman reddederiz?
Yoksul bir bakkal çırağını bir evin döküntüleri arasında bulduğu hukuk kitaplarını okumaya sevk ederek sonunda onu Lincoln yapan duygu önemli olma arzusuydu.
George Washington kendisine Haşmetli Birleşik Devletler Başkanı denilmesini isterdi. Kristof Kolomb Okyanus Amirali ve Hindistan Naibi ünvanını istemişti. İmparatoriçe Büyük Katerina üzerinde İmparatoriçe Hazretleri yazmayan zarfları açmazdı.
Bazı ilim adamlarına göre, yaşadığımız dünyada önemli olma fırsatı bulamayanlar kendilerine ayrı bir dünya kuruyorlar. O dünyada çok önemli biri olarak yaşıyorlar.
Ben insanlara heyecan verebiliyorum. İnsanın yeteneklerini geliştirmesi ve kullanması takdir ve teşvik edilmesine bağlıdır. İdarecilerin tenkitleri kadar insanın çalışma ve başarma ihtirasını öldüren bir şey yoktur. Ben insana hız vermek için O’nu överim. İnsanlarda kusur bulmaktan nefret ederim. Beğendiğim bir şeyi takdir etmekte gecikmem. Bundan da zevk alırım. Ünü makamı ne olursa olsun tenkit yerine iltifat duyup da daha çok gayrete gelmeyen hiç kimseyi tanımadım.
Burada kendisinden daha akıllı ve yetenekli insanları etrafında toplamayı bilen bir adam yatıyor.
İnsanların iyi taraflarını düşünelim. Bunları takdir edelim. Takdirimizi söyleyelim. O zaman bu sözleriniz siz öldükten ya da söylediğinizi unuttuktan sonra bile söylediğiniz insanlarda yaşarlar.
3-Oltaya Uygun Yem Takmayanlar, Balık Tutamazlar
Ben kremalı çilekten hoşlanırım. Balıklar ise kurt yemeyi seviyorlar. Onun için Maine üzerinde balığa çıktığımda oltaya kremalı çilek takmayı aklımdan bile geçirmem. Oltamdaki kurtlara koşan balıkları kolaylıkla avlayabilirim. İnsanları elde etmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. İşte, vazgeçilmez kural: Oltaya doğru yemi takmak...
Bir insanı etkilemenin biricik çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir.
Oğlunuza saatlerce sigara içmemesini istediğinizi anlatsanız ne elde edebilirsiniz? Sizin bu isteğiniz onu niçin etkilesin? Siz onun isteğini ön plana çıkarın. Oğlunuz futbolu çok mu seviyor? Ona sigara içtiği takdirde iyi bir futbolcu olamayacağını anlatın. Kendi isteğinin gerçekleşemeyeceği ihtimali onu daha çok etkileyecektir.
Prof. Harry A. Averstreet şöyle yazar: ‘Davranışlarımızın kaynağı arzu ve isteklerimizdir. Hangi alanda çalışıyor olursanız olun, başkalarında kuvvetli bir istek meydana getirebilirseniz insanlar yanınızda olur. Bunu başaramayan yalnızlığa mahkumdur.
Carnegie, ilk oğlundan uzun zaman mektup alamadığı için üzgün olan baldızına ‘Endişelenme’ demişti: ‘Şimdi onlara bir mektup yazacağım ve derhal cevap gelecek’ Carnegie annelerini ihmal eden çocuklara bir mektup yazdı ve zarfın içinde para yolladığını söyledi. Derhal cevap geldi: ‘Mektubunuzu aldık. Ama zarfın içinden para çıkmadı’.
Yarın siz de belki başkasına bir şey yaptırmak isteyeceksiniz. Kendinize sorun: ‘Bu adamın (veya bu kadının) bu işi yapmak istemesini nasıl sağlayabilirim?’
Başarının bir sırrı varsa, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir.
Kendisini başkalarının yerine koyup, onları anlayabilen kimsenin geleceği için kaygı duymasına gerek yoktur.
İnsan tabiatının en zaruri ihtiyacı kendini tanımak ve ifade etmektir.
SEVİLMEK İÇİN ALTI YOL
1-Başkaları ile ilgileniniz.
Tippy herkesi severdi. O, herkesi sevdiği için de herkes onu severdi.
Psikoloji ilminin zirvelerinden Alfred Adler diyor ki: ‘Başkaları ile ilgilenmeyen insanlar hayatta daima büyük güçlüklerle karşılaşmaya mahkumdurlar’.
Roosevelt, yerini Taft’a bıraktıktan sonra bir gün Beyaz Saray’ı ziyaret etmişti. Bütün görevlileri, hizmetçileri hatta mutfakta çalışan kadınları bile isimleri ile selamlamıştı. Archie Butt diyor ki: ‘Roosevelt mutfakta çalışan Alice’i gördüğünde ona hala çavdar ekmeği yapıp-yapmadığını sordu. Alice de ona, yaptığını, ama yalnızca hizmetçilerin yediğini söyledi. Roosevelt, Alice’in tepsi içinde ikram ettiği bir dilim çavdar ekmeğini yiye yiye bahçeye çıkmış, bahçıvan ve işçileri selamlamıştı. Bu adamlar o günü gözyaşları içinde hatırlarlar. Bunlardan Ike Hoover der ki: ‘O gün, son iki yıl içinde mutlu olduğum tek gündü’.
Telefonla konuşurken bile muhatabınız ses tonunuzdan bu konuşmadan ne kadar mutlu olduğunuzu anlamalıdır. Sizin ona değer vermeniz, onu size samimi olarak yaklaştıracaktır.
Başkalarına karşı samimi ve derin bir ilgi gösteriniz.
2-Gülümseyiniz
İnsanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir.
İnsanları hareketleri kelimelerden daha yüksek bir sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz.
Büyük bir şirketin yöneticisi ‘İşe alacağım insanları seçerken, gülümsemeyi bilen bir lise mezununu, asık suratlı bir üniversite mezununa tercih ederim’ demişti.
Gülümseyin. Öyle samimi ve sıcak olunuz ki, her sıktığınız ele, ruhunuzu da katınız.
Düşmanlarınızı düşünerek zaman kaybetmeyin.
Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyiniz.
Aklınızı hedefinizde yoğunlaştırınız.
Güçlü ve faydalı olma düşüncenizi zihninizde yaşattıkça gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz. Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır.
Fikir, imanla bağlanırsa, kudret haline gelir. İmanla bağlanın. Cesur, açıkgöz ve neşeli olun.
Kalbiniz neye bağlanırsa, varlığınız onun mahiyetine bürünür. Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tespit edin.
3-İsimleri Hatırınızda Tutunuz
Sıradan bir adam bile kendi ismine dünyadaki bütün isimlerden fazla önem verir.
Bir insanı uzun zaman sonra hatırlayıp, ismi ile hitap etmek, büyük bir iltifat kabul edilir. Fakat ismi yanlış hatırlasanız veya yanlış telaffuz ederseniz, bu, zararlı olabilir. Adam yeterince önemsenmediğini düşünüp, gücenebilir.
Eserlerini kendilerine ithaf ettirmek için yazarlara para teklif eden zenginleri de biliyoruz. Siyasal adamlarının aldıkları ilk ders şudur: ‘Bir seçmenin ismini hatırlamak devlet idaresine hazır olmanın ilk şartıdır. Başkalarının isimlerini hatırınızda tutunuz. Çünkü bir insan için dünyanın en tatlı ve önemli sesi, kendi ismidir.
4-Dinlemeyi Biliniz
Dinleyen birisini bulduğunuzda dinletmeyi sevmeyenimiz yoktur.
Heyecanlı dikkat ve ilgiden zevk almayacak insan yoktur.
En sert, en saldırgan, tenkitçiler bile sabırlı ve sevimli bir dinleyici karşısında yumuşarlar. Böyle dinleyiciler zehirini akıtan tenkitçinin dilinin tutulacağını bilirler ve sabırla zehirini akıtmasını beklerler.
Detner Yünlüler Şirketi’nin 15$’lık borcu için mektup yağmuruna tuttuğu bir müşteri, şirketin kurucusu Julian F. Detner’in odasına öfke ile dalmıştı: ‘Muhasebeniz hesabımı yanlış tutmuş. Size borcum falan yok 15$ ödemeyeceğim gibi, bir daha on paralık alışveriş de yapmayacağım’ diye gürleyen müşteriyi Detner dikkatle dinlemişti:
-Hiç sözünü kesmedim. İçini boşalttı. Rahatladığını görünce şöyle konuştum: ‘Şikago’ya kadar gelip bu gerçekleri bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Siz dikkatli bir müşterisiniz. Hatayı binlerce hesapla uğraşan memurlarımızın yaptığına eminim. Bir daha bizden alışveriş de yapmayacağımıza göre, ben size diğer iyi firmaları tanıtayım’.
Çok etkilenmişti. Şikago’ya geldikçe beraber yemek yerdik. Bu defaki yemek davetimin sonunda yüklü bir sipariş vererek ayrıldı. Birkaç gün sonra da hesapları tekrar incelediğini, 15$’lık bir borcunun olduğunu bildiren mektubu geldi. Bu adam oğluna Detner adını vermiş ve ölünceye kadar dostumuz olarak kalmıştır.
Önemli insanlarla çok sevilen röportajlar yapan Isaac Marcosson der ki: ‘Birçok insan dikkatle dinlemeyi bilmediğinden, iyi bir izlenim bırakmaz. Bunlar hep daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, kulak açmazlar. Benim röportaj yaptığım büyük adamların hepsi de, konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olmayı tercih ettiklerini söylemişlerdir’.Karşınızdakini dinlemeyi biliniz. Başkalarına kendilerinden bahsetme imkanı veriniz.
5-İnsanların İlgilerini Paylaşınız
Bir insanın gönlünü kazanmak için onun ilgilendiği konuları konuşmanın çok etkili olduğu bilinmelidir.
Avrupa’da düzenlenen büyük bir izci toplantısına katılacaktık. Oymağımdaki izcilerden birisi yol masrafını karşılayamayacak durumdaydı. Dev şirketlerden birinin yöneticisinden bu çocuk için yardım istemeye karar verdim.
Görüşmeye gitmeden önce şirket yöneticisinin bir zamanlar bir milyon dolarlık bir çek yazdığını, karşılığı ödendikten sonra bu çeki çalışma odasına astığını öğrenmiştim. Odasına girer girmez bu çekten bahsetmeye başladım. Şimdiye kadar hiç bir milyon dolarlık bir çek görmediğimi, şimdi böyle bir çeki gördüğümü izcilerime anlatacağımı söyledim. Yöneticiden çekin hikayesini de anlatmasını istedim. Bana o günü, tekrar yaşayarak, zevkle anlattı.
Görüyorsunuz ya, Chalif söze yardım isteği ile değil, yöneticiyi çok heyecanlandıran bir konuyla başlamıştı. Bakalım bunun sonucunda ne elde etmiş?
-Çek bahsi bitince yönetici candan bir ilgiyle ziyaretimin amacını sordu. Ben de anlattım. O, bir değil, beş çocuğun masrafını karşılayabileceğini söyledi. Bin dolarlık bir çek yazdı. Şirketin Avrupa’daki şubelerine bize her konuda yardımcı olmalarını isteyen birer mektup hazırlattı. Üstelik Paris’te bizi bizzat karşılayıp şehri gezdirdi. Çek hikayesi aramızda öyle bir dostluk doğurdu ki, hala elinden gelen hiçbir yardımı izcilerimden esirgemez. O gün sözlerime onu çok ilgilen bir konu ile başlamamış olsaydım, herhalde bu başarıyı elde edemezdim.
Karşınızdakilerin ilgilerini paylaşınız.
6-Başkalarına Önemli Birisi Olduklarını Hissettiriniz
Başkalarına, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranın.
Hepimiz saygı görmek, samimiyetle takdir edilmek isteriz. Hakkımızda güzel sözler söylenilmesinden hoşlanırız. Önemli birisi olduğumuzun farkedilmesinden mutluluk duyarız. Evet, hepimiz önemli birisi değil miyiz?
Bu takdir etme uygulamasına başlamanız için Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ya da FIFA Başkanı olmayı beklemeyiniz. Herkesin takdir edilmeye ihtiyacı vardır ve takdir etmesini bilmelidir. İşimiz dost kazanmak değil mi?
Size zahmet verdiğim için üzgünüm’, ‘Rica ederim’, ‘Lütfen’, ‘Teşekkür ederim’ gibi söylenmesi hiç de zor olmayan cümleler karşınızdaki insana kendisine değer verildiğini düşündüreceği gibi sizin iyi yetişmiş olduğunuzu da gösterir. Başkalarına önemli biri olduklarını hissettiriniz. Bunu samimiyetle yapınız.
İNSANLARI KAZANABİLMENİN ON İKİ YOLU
1-Hiçbir Münakaşanın Galibi Yoktur
Bir münakaşayı kazanmanın en iyi yolu, o münakaşaya hiç girmemektir. Uzun politika hayatım, bana bir gerçeği öğretti: ‘Cahil bir adamı münakaşa yoluyla mağlup etmeye imkan yoktur.
2-Kimseye Yanlış Düşündüğünü, Yanlış Bir Şekilde Söylemeyiniz
Hiçbir zaman yüzde yüz isabetli davranamayacağınıza göre, niçin yanlış hareket ettiklerini başkalarının yüzüne vurup duruyorsunuz?
Bir şey ispatlayacaksanız, bunu iddianızı ve niyetinizi belli etmeden yapınız. Öğreniyormuş gibi davranarak öğretiniz. Hatırlamaya çalışıyormuş gibi hatırlatınız.
Acaba yanlış mı düşünüyorum?
Çünkü bizim esas korumaya çalıştığımız şey fikirlerimiz değil, şahsiyetimizdir.
3-Yanlışınızı Kabul Ediniz
Hatayı kabullenmek hatta üstlenmek aynı zamanda bir asalet işidir. Üstün bir karakterin belirtisidir.
Yanıldığınız takdirde bunu çabuk ve kesin bir şekilde kabul ediniz.
4-İşe Dostça Başlayınız
Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar sinek toplar.
Nezaket ve dostluk, sertlikten kuvvetlidir.
5-Hayır’ın Geri Dönüşü Zordur
Söze doğrudan doğruya anlaşmazlık bulunan konulardan başlamayınız. Başlangıç noktanız ortak düşünceleriniz olsun.
Muhatabınızın ilk sözlerinin ‘Evet’ olmasını sağlayınız. Muhatabınıza konuşmanın başında ‘Hayır’ dedirtmeniz büyük strateji hatası olacaktır.
6-Şikayete Karşı Sigorta
Çok kimse düşüncelerini kabul ettirebilmek için çok konuşmaları gerektiğini zanneder.
Değişik bir fikri dinlerken sabırsızlanıp lafa karışmayın. Kendi fikrinizi ifade etmek için konuşmanın bitmesini bekleyin. Muhatabınızı düşündüğü bir şeyi anlatması için teşvik edin. Bunu samimimi olarak yapın. Konuşmasına müsaade etmediğiniz biri, sizin düşüncelerinizden etkilenmez. Onun aklı, söyleyemediklerinde kalır.
New York Herald Tribune gazetesinin ekonomi sayfasındaki ilanda yetenekli bir adam arandığı bildiriliyordu. Charles T. Cubellis de müracaat etti ve mülakata çağırıldı. Cubellis mülakata girmeden önce görüşeceği adam hakkında Wall Street’de epey bilgi topladı. Mülakat esnasında şu bilgileri araya sıkıştırdı: ‘28 yıl önce büyük bir odada tek memurla bu işe başladınız ve bu noktaya geldiniz değil mi? Sizinle çalışmak, benim için şereftir’.
Hayattaki mücadelesini anlatmaktan hoşlanmayan adam var mıdır? Bu adam da neler çektiğini, engelleri nasıl aştığını, işlerini nasıl büyüttüğünü saatlerce anlattıktan sonra Personel Müdürü’nü çağırmıştı: ‘Aradığınız adam bu. Hemen işe başlatın’.
Cubelis önce bilgi toplamakla, sonra da bu bilgiler vasıtasıyla karşısındaki adama uzun uzun konuşma, kendinden bahsetme imkanı vermekle bir iş sahibi olmayı başarmıştı.
7-Düşüncelerinizi Başkalarına Söyletebilmenizin Önemi
Kendi fikirlerimize başkaları tarafından fikirlerden daha çok önem veririz. Başkalarının fikirlerini daima belirli bir direnmeyle karşılarız. Öyleyse fikrimizi kabul ettirmenin yolu nedir? Çok basit, Kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmek.
Theodore Roosevelt New-York valisi iken siyasi liderlerin sıcak bakmadığı işleri, onların onayını alarak yapıyordu. Nasıl mı?
‘Önemli bir makama atama yapacağım zaman, siyasi liderlere haber verir, teklifte bulunmalarını isterdim. İlk verdikleri ismin yeterli birisi olmadığını söyler, ikinci bir isim isterdim. Bunun da sakıncalı olabilecek taraflarını anlatır başka bir teklifte bulunmalarını rica ederdim. Bu, biraz daha iyi bir isim olurdu. Onlar benim istediğim adamı teklif ettiklerinde ‘tamam’ derdim, ‘kabul ediyorum’. Böylece onların istediği adamı atamış olurdum. Sonra da döner şöyle derdim: ‘Ben size destek oluyorum. Şimdi sıra sizde.. Bu usulle hiç istemedikleri konularda bile yanımda olmalarını sağlıyordum’.
Bir fikrimi ona, üzerine giderek kabul ettirmeye çalışmazdım. Laf arasında şöyle bir dokunup geçerdim. fikrim, onda adeta demlenir, birkaç gün sonra Wilson tarafından kendi fikriymiş gibi açıklanırdı.
Beni alacağım sonuç ilgilendirdiğinden, bu fikir benimdi demezdim. Böylece demleme olunu devam edebilirdi. Wilson da öne sürdüğü fikirlerin bana ait olduğunu anlamazdı bile.
Karşınızdaki insana fikrin kendisine ait olduğunu düşündürünüz. Başkalarının, fikirlerinizi kendilerine mal etmelerinden kaçınmayınız.
8-Büyük Neticelerin Küçük Formülü
Çocuklar işbirliği yapmak, bir işi birlikte başarmak fikrinden çok etkileniyorlar. Başarımı, olaya onların gözüyle bakmama borçluyum.
Unutmayın ki karşınızdaki insan hatalı olduğunu hemen kabul etmeyecektir. Bu yüzden onu suçlamadan önce, düşüncesine kuvvet veren sebepleri anlamaya çalışmalısınız. İnsanların düşüncelerinin sebeplerini keşfederseniz. onun şahsiyetinin anahtarını ele geçirmiş olursunuz. Kapıyı açmak kolaydır artık. Bunu sağlamak için kendinizi onun yerine koymalısınız. ‘Onun yerinde olsaydım, onun şartları altında bulunsaydım, nasıl hareket ederdim acaba?’
Olayları tam bir samimiyetle başkalarının bakış açılarından da görmeye çalışınız.
9-Sempatinin Gücü
A-Bu şekilde insanların ihtiyacı olan şey sempati görmektir. Çocuk, yarasını herkese bunun için gösterir. Hatta daha fazla sempati görebilmek için bir yerini yaraladığı bile olur. Büyük insanlar da yanı sebepten maddi-manevi yaralarını-berelerini anlatıp dururlar. Geçirdikleri kazalardan, ameliyatlardan bahsederler. Neler çektiklerini, başlarına ne felaketler geldiğini anlatıp aniden sırlarını dökerler. Bütün dünyada herkes kendi gerçek ya da hayali ızdırablarına karşı acınıp durur.
Diğer insanların düşüncelerine, arzularına, tavırlarına sempati gösteriniz.
10-Asil Duyguların Harekete Geçirilmesi
Gerçek şu ki, karşılaştığınız herkes, aynada gördüğünüz adam dahil, kendisine büyük bir saygı duyar. Başkalarının da bu saygıyı kendisine göstermesini ister.
John D. Rockfeller Jr. a gazetelerde çocuklarının resimlerinin basılmasını asil duygulara hitap ederek önlemişti. Onun dediği şuydu: ‘Sizler de çocuk sahibisiniz. Küçüklere vaktinden önce şöhret sağlamanın iyi yetişmelerini engelleyeceğini takdir edersiniz’.
Bir müşteri hakkında kesin bilgileriniz yoksa, ona dürüst, samimi, namuslu borcuna sadık adam olduğuna inandığınızı söyleyin. Siz böyle söylerseniz, o da kendisini böyle olmak zorunda hisseder. Kendisine bu vasıflar verilen bir insan başka türlü hareket etmek istemez. A-Bir adama namussuz olduğunu söylerseniz, o zaman da namuslu davranmak istemez. Bu kuralın istisnası çok azdır.
11-Fikirlerin Gösterisi
Rakamlar, konuşmaktan çok daha büyük bir fayda sağlar. Grafiğin gücü ise rakamı aşar. Rakamların şekillerle ifadesi daha etkili olur.
12-Son Çare
İyi ve çok iş yaptırabilmek için rekabeti körüklemek gerekir. Bu, herkesi birbirine ezdiren bir rekabet değildir. Daha mükemmeli yakalama arzusunun ateşlenmesidir.
İnsanlara vasıflarını ortaya çıkarabilecek cesareti veriniz. Bu cesareti vermenin en emin yolu da onlara meydan okumaktır.
İNSANLARI KOLAYLIKLA DEĞİŞTİRMENİN DOKUZ YOLU
1-Mutlaka Kusur Bulacaksanız...
Sekreter bu uyarıdan hiç alınmadı. Çünkü az evvel üstün bir yanı söylenmişti. İnsan övüldükten sonra, kusurunun söylenmesine tahammül edebilir. Tamamen gözden çıkarılmadığını düşünüp, rahatlar. Kusurunu düzeltecek gücü kendisinde bulabilir. Berber de traş etmeden önce, müşterisinin sakalını sabunlamaz mı?
Önce övgü, sonra tenkit sonra itimat. İşte insanı öldürmeden kazanmanın formülü: ‘Çok iyisin. Şu hataların var. Sana itimat ediyorum’.
Söze samimi bir takdirle başlayınız.
2-Düşman Kazanmadan Tenkit Etmenin Yolu
İnsanlara hatalarını dolaylı olarak anlatınız. Böylece kaş yapayım derken, göz çıkartmazsınız; düşman kazanmazsınız.
3-Önce Kendi Hatalarınızı Söyleyiniz
Hatan, benim yaptığım hatadan daha küçük ama sen bunu yapmamalısın.
Kendi hatalarımızdan bahsetmemiz, başkalarının da kendi hatalarını kabullenmelerini kolaylaştırır.
4-Hiç kimse Emir Almaktan Hoşlanmaz
Doğrudan emirler yağdırmak yerine yapmaları gerektiğini insanlara hissettiriniz.
5-İnsanların Gururlarını Koruyunuz
Yıkılan gurur çoğu zaman beraberinde başkalarını da alır götürür.
6-Küçük Bir Takdir Büyük Başarıya Sevk eder
Her insanda gördüğünüz en küçük bir yeteneği ve başarıyı bile samimiyetle takdir ediniz. İnsanlar bu takdir cümlelerin verdiği hızla büyük başarı yollarına girerler. Unutmayınız, böyle davranılmaya sizin de ihtiyacınız var.
7-Değer Vermek
Herhangi bir insana bir meziyetinden veya faziletinden ötürü saygı duyduğunuzu hissettirirseniz, onu idare etmek son derece kolaylaşır.
Baştan çıkmış bir adamı yola getirmek için ona namuslu adam muamelesi yapmak gerekir. Bu muamele onu öyle sevindirir ki, layık görüldüğü şekilde karşılık vermek ister. Bir başkasının gösterdiği itimat ona gurur verir.
Bir insana öyle bir değer veriniz ki, o değere gerçekten sahip olmak istesin. İnsanlara değerli olarak yaşama imkanlarının ve fırsatlarının önünü açınız.
8-Zorlaştırmayınız
Bir çocuğa, bir eşe, bir memura beceriksiz ve yeteneksiz olduğunu söylerseniz, onun bütün gelişme, başarılı olma ümit ve arzusunu kırarsınız. Tam tersini yapınız. Yapılacak işin zor değil kolay olduğunu söyleyiniz. Teşvik ediniz. Yapamadıklarını tenkit etmeden önce yapabildiklerini övünüz. Onun yeteneğine güvendiğinizi hissettiriniz. O zaman daha iyi olmak için elinden geleni yapacaktır. İnsanlara eksikliklerinin kolayca getirebileceğini, hatalarının kolayca düzeltilebileceğini söyleyiniz. Yapmaları gereken işlerin zor olmadığını hissettiriniz. Ne kendi işinizi, ne onların işini zorlaştırmayınız. Daima cesaret aşılayınız.
9-Sevdiriniz
Yapılmasını istediğiniz işi karşınızdakine sevdirerek yaptırınız.
AİLE HAYATIMIZI DAHA MUTLU YAPACAK YEDİ YOL
1-Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız...
Kıskançlığın zehirli dumanları bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı ile imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.
Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin karılarının dırdırı olduğunu gördüm.
2-Sev ve Yaşat
Karşısında kendisinde kusur arayan, kusurlarını büyüten bir kadın değil, sadece yorgun başını dinlendirmeye çalışan bir kadın bulmuştur.
Karısının kendisine güvendiği bir erkek dik durur, güçlü olur. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’nin bir konuşmasıdır. Günlerce süren ruhi gerginlikten sonra Hz. Muhammed eşi Hz. Hatice’ye Peygamberlikle görevlendirildiğini açıkladığında tereddütsüz aldığı cevap şudur: ‘Eğer hakikaten bir Peygamber gelecekse, bu ancak sen olabilirsin’.
Evlilikte başarı yalnızca aranan eşi bulmak değildir. Aynı zamanda aranılan eş olmalıdır.
Eşinizi ‘Aradığım bu değildi’ diye suçlamayın. Acaba onun da aradığı siz miydiniz?
Hayat arkadaşınıza önem veriniz. Onu olduğu gibi kabul ediniz.
3-Soluğu Mahkemede Almamak İçin
İmparatoriçe Katerina da evinde aynı diplomasiyi uyguluyordu. Güçlü bir imparatorluğun bütün tebaasını avucunun içinde tutan, düşmanlarına işkence yapmaktan çekinmeyen, hasımlarını kurşuna dizdiren gereksiz savaşlar ilan eden bu kadar evinde kimseyi incitmezdi. Aşçısının önüne koyduğu yanmış eti bile hiç bir şey söylemeden yerdi. Hatta aşçısına gülümserdi. Catherine dışarıda ne kadar zalimse, evinde de o kadar sabırlı, kibar ve hoşgörülüydü.
Evlilik gemisinin sert kayalara çarpıp parçalanmasına sebep olan dev dalgalar yıkıcı tenkitlerden başka bir şey değildir.
Kırıcı, aşırı, lüzumsuz, yıkıcı tenkitten kaçının. Aksi halde soluğu mahkemede alırsınız.
4-Herkesi Mutlu Etmenin Kestirme Yolu
Kadının mutlu ve evine bağlı olması için kocası tarafından takdir edilmesi gerekir. Katını mutlu eden erkek kendisinin de mutluluğunu sağlamış olur.
5-Kadın İçin Küçük Bir Dikkatin Büyük Değeri Vardır
Lütfen bir demet çiçek götürmek için karınızın hasta olmasını beklemeyin.
Kadınlar doğum, nişan, nikah günlerine büyük önem verirler. Bunların unutulmasını kendilerinin sevilmediği şeklinde yorumlarlar. İçlerinde hakaret kabul edenler de vardır. Erkeklerin eşlerinin doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, benzeri önemli günleri mutlaka ezberlemelidirler. Bunların hatırlanmaması halinde üzülebilecek erkekler varsa, kadınlar bu günleri unutmadıklarını göstermelidirler...
Birçok insan küçük dikkatlerinin değerini takdir etmez. Küçük ihmaller birikir, ortaya koskocaman bir boşanma davası çıkar. Küçük bir dikkatsizliğin orman yangınına sebep olduğunu unutmamalıyız.
6-Bunu İhmal etmemelisiniz
Hollanda’da bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmak zorundasınızdır. Bu, günün sıkıntılarını kapının önünde bırakmak anlamına gelir. Hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp, eve öyle girmeliyiz. Bu çok önemli bir derstir.
Müşterisine kötü söz söylemeyi aklından bile geçirmeyen adam, karısına ağzına geleni söyler. Ne budalalıktır. Mutlu olması için karısı ona daha çok lazımdır. Bir kadın, yüz bin müşterinin veremeyeceği mutluluğu verebilir
-
Gençliğin Sırları
Genç ve sağlıklı kalmanın yolu bu basit kurallara uymaktan geçiyor!
1.Sigarayı bırakın. Cildinizi ve saçınızı cansızlaştırır, özellikle ağız çevresinde erken kırışıklıklara yol açar.
2.Alkolü azaltın. Birçok sağlık probleminin kaynağı. Güzelliğinizi de tehdit ediyor.
3.Sağlıklı ve dengeli beslenin. Antioksidanlar, vitaminler ve minerallerle dolu taze sebze ve meyvelere ağırlık verin.
4.Düzenli egzersiz yapın. Cildiniz sağlıklı olur, duruşunuz düzelir ve vücudunuz şekle girer.
5.Güneşten korunun. Ultraviyole ışınlar, cildin en büyük düşmanları arasında.
6.Uykunuzu alın. Vücudunuzun kendini yenilemesi için yeterli zamanı tanıyın.
7.Stresle başa çıkmanın etkili yollarını bulun. Yüzünüze ve duruşunuza yansımasına izin vermeyin.
8.Diş bakımına özen gösterin. Diş doktorunuza belli aralıklarla gitmeyi ihmal etmeyin
-
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ ÇEKİYOR MUYUZ?Varlığımızı kanıtlamada, dış dünya ile bağlantımızı kurmada konuşmanın bize sunduğu olanaklardan yararlanırız Acaba bu olanakları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz? Nasıl konuşuyoruz? Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz?
Konuşma güçlüğü çekip çekmediğimizi, düşünce ve duygularımızı rahatça anlatıp anlatamadığımızı, karşımızdakilerle doğal bir iletişim kurup kuramadığımızı anlayabiliriz Konuşurken hangi türden yanlışlıklar yapıyoruz? Söylemek istediklerimizi tam verebiliyor muyuz?
Konuşma sırasında yaptığımız yanlışların ayrımına varamayız Bunları ancak karşımızdakiler, bizleri dinleyenler bilebilir Belki amacımızı tam karşılayacak uygun sözcükleri seçemiyor, aşınmış kullanımdan düşmüş sözcükler seçiyoruz Belki el, kol, yüz hareketlerimizi bedensel davranışlarımızı konuşmanın akışına uyduramıyoruz
Hiç birimizin konuşması tıpatıp birbirine benzemez Çünkü düşünsel ve dilsel yetkinleşmemiz tam bir özdeşlik göstermez Bunda yetiştiğimiz, içinde bulunduğumuz toplumsal ortamın da payı büyüktür
Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz? Aşağıdaki sorular, bunu anlamamızda bir ölçüde yardımcı olabilir:
Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?
Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
Sözcükleri söylerken kolayca anlayabiliyor mu?
Sesimi, duygu ve düşüncelerimi besleyecek, zenginleştirecek bir yönde kullanabiliyor muyum?
Tekdüze mi, yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?
Konuşurken bakışlarımı beni dinleyenlere yöneltiyor muyum?
El ve yüz hareketlerimi kullanırken bir takım yapmacık durumlara düşüyor muyum?
GÜZEL ve ETKİLİ KONUŞMA
İletişim alanındaki büyük gelişmelere karşın yine de insanoğlunun çevresindekilerle anlaşmasını sağlayan en etkili araç, onun konuşma yetkisidir Birçok etkinliğe konuşma düzleminde katılırız Düşündüklerimizi, tasarladıklarımızı, özlemlerimizi, kinimizi, öfkemizi biçimlendirip yansıtmada başlıca aracımız olmuştur konuşma
Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir
1.İyi Bir Konuşma, Yıkıcı Değil, Yapıcıdır: Yapıcı konuşma, dinleyicilerin inançlarını, değer yargılarını, düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar
2.İyi Bir Konuşma, İlginç ve Değerli Konuları Kapsar
3.İyi Bir Konuşma, Konuşmacının Kişiliği İle Bütünleşir
4.İyi Bir Konuşma, Belli Bir Amaca Yönelir
5.İyi Bir Konuşma, Konuşmayı Etkileyen Etkenleri Çözümleyerek Oluşur
6.İyi Bir Konuşma, Sağlam Bir Konuşma Yöntemi Üzerine Kurulur: Genellikle konuşmalarda dört ana amaç ve bu amaçlara yönelik dört ana yöntem vardır Tartışma, savunma, öğretme ve duygulandırma
7.İyi Bir Konuşma, Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar
Konuşmamızın Türü
Konuşmamızın türü; ister özel, karşılıklı, dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun, ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun, güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız
Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?
Her konuşma, bir konuşma, bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense, arkadaşlarımızı, eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır
Dinleyicilerimizin Yaş Durumu
İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir Yaş, bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir
Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu
Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu
Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş, toplumsal duyuş alır Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak, duygularını kamçılamak, büyük bir topluluğa oranla daha güçtür
Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu
İnsanların ilişkileri, ilgileri, ekonomik durumları, davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır
Hangi Ortamda Konuşacağız
Toplantının Niteliği
Yapacağımız konuşmanın özelliğini, genellikle toplantının amacını belirler
Konuşmanın Yeri
Kapalı bir yerde mi, açık havada mı, ses düzeni var mı?
Toplantının Programı
Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz, toplantının programını, bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır, bunu açık seçik öğrenmeliyiz
Toplantının Süresi
Konuşmacıların en büyük eksikliği, süreyi iyi ayarlayamamalarıdır
İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
a) Sorumluluk Duygusu
b) Sağlam Bir Kişilik
c) Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır
Konuşma Yönteminde Ustalık
Her konuşma, özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar, belirli aşamalardan geçerek hazırlanır
KONUŞMAYI ETKİLEYEN ETMENLER?
Konuşmamızın Türü
Konuşmamızın türü; ister özel, karşılıklı, dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun, ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun, güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız
Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?
Her konuşma, bir konuşma, bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense, arkadaşlarımızı, eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır
Dinleyicilerimizin Yaş Durumu
İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir Yaş, bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir
Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu
Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu
Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş, toplumsal duyuş alır Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak, duygularını kamçılamak, büyük bir topluluğa oranla daha güçtür
Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu
İnsanların ilişkileri, ilgileri, ekonomik durumları, davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır
Hangi Ortamda Konuşacağız
Toplantının Niteliği
Yapacağımız konuşmanın özelliğini, genellikle toplantının amacını belirler
Konuşmanın Yeri
Kapalı bir yerde mi, açık havada mı, ses düzeni var mı?
Toplantının Programı
Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz, toplantının programını, bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır, bunu açık seçik öğrenmeliyiz
Toplantının Süresi
Konuşmacıların en büyük eksikliği, süreyi iyi ayarlayamamalarıdır
İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
1.Sorumluluk Duygusu
2.Sağlam Bir Kişilik
3.Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır
Konuşma Yönteminde Ustalık
Her konuşma, özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar, belirli aşamalardan geçerek hazırlanır
KONUŞMANIN DOKUSU VE ÖRÜNTÜSÜ
Sesimizi Amacımıza Göre Kullanabiliyor muyuz?
Söz götürmez bir gerçektir ki konuşmacının sesi işitilmezse, dinleyiciler konuşmacıyı duymazsa iletişim olmaz
Tatlılık
Esneklik: Sesimize esneklik kazandırma, önemli noktalardan biridir Bir konuşma aynı ses tonuyla başlayıp bitmez; yapısına göre, duygu ve düşüncelerin değişimine göre, sesin de değişimini zorunlu kılar
Canlılık: Canlı bir ses, dinleyicilerin ilgisini dağıtmaz, düşünce ve duyguların dinleyicilere tam olarak iletimini sağlar
Akıcılık: Sözcüklerin yumuşak bir biçimde, birbirleriyle uyumlanarak söyleniş durumudur akıcılık
Açıklık: Açıklığın sağlanması, özellikle seslerin ve hecelerin birbirine tam olarak ulanmasına bağlıdır
Sözcük ve Cümlelerin Hakkını Verebiliyor muyuz?
Sözcük Vurgusu: Sözcüklerde vurgu, genellikle son hecede bulunur
Cümle Vurgusu: Cümle içersinde anlamca önemli olan sözcüğü vurguyla belirtiriz Buna cümle vurgusu denir
Şiddet Vurgusu: Konuşmada ve sesli okumalarda söze daha çok güç vermek için, dinleyicilerin dikkatlerini kamçılamak için cümledeki kimi sözcükleri özellikle vurgularız Buna şiddet vurgusu denir
HAZIRLIKLI VE HAZIRLIKSIZ KONUŞMA
Günlük konuşmalarımızın büyük bir bölümü özel bir hazırlık yapılmasını gerektirmez Arkadaşlarımızla dertleşirken, eş-dost toplantılarında söyleşirken, önceden bir hazırlık yapmayız
Belirli bir konuda, belirli bir amaç için, bir topluluk ya da halk önünde konuşacaksak hazırlık yapmamız gerekir Konuşmacı, hazırlıklı değilse ıkınır-sıkınır, kekeler, bir şeyler söylemek için ter döker, ya da işi ağız kalabalığına getirir, makineli tüfek gibi asılsız sözcükleri ateşler, üst üste yığar
Doğallığın Sınırını Aşıyor muyuz?
Yapaylaşan, doğallıktan uzaklaşan her şey çirkinleşir
Dinleyicinin Tepkisini İzleyebiliyor muyuz?
Bir konuşmacı, ister hazırlıklı, ister hazırlıksız doğaçlama konuşsun, dinleyicilerin tepkisini bilmelidir Söylediklerim ilgiyle dinleniyor mu? Bakışları bende yoğunlaşıyor mu? Bizi dinleyenlerin tepkilerine göre yönlendirmeliyiz konuşmalarımızı Dinleyicilerimiz esniyorlarsa bize değil başka yöne ve yere bakıyorlarsa, oturdukları yerde sürekli oturuş biçimini değiştiriyor, kıpırdıyorlarsa belli ki ilgiyle bizi dinlemiyorlar
KONUMUZU SEÇME
Güzel ve etkili bir konuşmanın ilk koşulu, konuşma konumuzu iyi seçmektir Günlük konuşmalarımızda böyle bir seçme söz konusu değildir Konuşacağımız konuyu biz değil, konu bizi seçer Alışverişlerde, arkadaşlarımızla dertleşmelerde, özel konuşmalarımızda konularımız, yaşadığımız günlerin getirdikleridir Bir topluluk önünde, belli bir amaç için konuşacaksak iş değişir
Konumuzu Nasıl Seçeriz?
Eğer üzerinde konuşacağımız konu, toplantıyı düzenleyenlerce bize verilmişse bu soruya gerek yok Konu bize verilmemiş de seçme işi bize bırakılmışsa düşünürüz Konumuzu nereden, nasıl seçeceğiz?
Yaşantı ve Deneyimlerimiz
İnsanın yaşantı ve deneyimlerini oluşturan etkenlerin başında daha önce de söylediğimiz gibi çevresi gelir Yaşantı ve deneyimlerimizin bir bölümü de uğraşımızla ilgilidir
Özel İlgilerimiz
Özel ilgilerimizden de değişik konuşma konuları çıkarabiliriz Kendi ilgilerimizle onların ilgileri arasındaki bağlantıyı düşünerek seçmeliyiz konumuzu
Okuduklarımız ve Dinlediklerimiz
Konuşma konularımızı bulmada, seçmede kaynaklarımızdan biri de okuma ve dinlemedir Dergiler, gazeteler, araştırma ve incelemeler, romanlar, öyküler bize birçok yeni konunun ipuçlarını verebilir Aynı durum, dinleme için de geçerlidir Radyoda, televizyonda, açıkoturumlarda, panel ve masabaşı taştışmalarında dinlediklerimiz de yeni konu çağrışımlarına götürebilir bizi
Dış Dünyamız
Konuşma konularımızı seçmede temel kaynağımız kuşkusuz dış dünyamızdır Bizi kuşatan çevreyi, olayları, olguları, görme, işitme, okuma ve dinleme yoluyla kavrarız
Konu Alanlarını Tanıyor muyuz?
Kendimiz için olduğu kadar başkaları için de ilgi çekici, üzerinde rahatça konuşabileceğimiz konuları bulup seçme, başarılı bir konuşma metni hazırlamanın ilk koşuludur
Seçtiğimiz Konuyu Sorularla Değerlendirebiliyor muyuz?
Seçtiğimiz bir konu üzerinde hazırlığa başlamadan önce, konumuzu değişik açılardan bir tartıya vurmamız gerekir Konumuzu sınırlandırmaktır Belli bir amaç doğrultusunda, belli bir yönden ele almak demektir
AMACIMIZI BELİRLEME
Her konuşma belli bir amaca yönelik olmalıdır Amaçsız bir konuşma olmaz
Niçin Konuşuruz?
Önce de dediğimiz gibi bizi konuşmaya iten ya da zorlayan kimi etkenler vardır Bazen karşımızdakine kendi inanç ve düşüncelerimizi aşılamak, onun davranışlarının, düşüncelerinin kendimizinki doğrultusunda olmasını isteriz Hakkımızı aramak, kendimizi savunmak, bir topluluk içinde varlığımızı kanıtlamak isteriz
Özel Bir Amacımız Var mı?
Her konuşmada, konuşmanın dokusunu yönlendiren belirli bir amaç vardır İlk bakışta her konuşmanın kendine özgü bir amacı olduğunu görürüz
Öğretme ve Bilgilendirme
Kimi konuşmalarımızda öğretme amacı ağır basar Öğretici amaçla yapılan konuşmaların türlü biçimleri vardır
Dersler ve Konferanslar
Bu tür konuşmaların başında gelir
Sözlü Raporlar
Öğretici nitelikli konuşmalardandır Bu şirket ya da kuruluşun yönetmeni, şirketin ya da haftalık, aylık durumuyla ilgili olarak sorumlulara sözlü rapor verir
SÖYLEYECEKLERİMİZİ SAPTAMA
Hangi Kaynaklardan Nasıl Yararlanacağız
Düşünerek
Gözlemleyerek
Gözlemleme, olaylara, olgulara, durumlara, varlıklara alıcı gözle bakma işidir Görülenlerin belli bir amaç doğrultusunda ayrımlanması, yorumlanması, değerlendirilmesi işidir Gözlemleme yoluyla elde ettiğimiz bilgiler, birinci eldendir Bu yönden de ayrı bir önem taşır Düşünerek bulduğumuz bilgi ve veriler gibi bu yolla bulduklarımızı da saptamalıyız
Başkalarıyla İletişim Kurarak
Yakın çevremizin dışında bulunan uzmanlaşmış kişilerden yararlanırız Başkalarıyla iletişim kurma, konuşma konularımız için bilgi toplamada önemli yollardan biridir Bu yoldan da şu üç yöntemle yararlanabiliriz;
1. Konuşma ve Tartışma
Seçtiğimiz konuşma üzerinde başkalarıyla konuşma, tartışma, konumuzla ilgili olarak ilginç ve taze bilgiler bulmamıza olanak sağlar
2. Görüşmeler
Konuşma konumuzla ilgili, çevremizde bir uzman ya da yetkili bir kişi varsa, onunla görüşme olanağı aramalıyız Görüşmeden önce kendimizi konu üzerinde iyice hazırlamalıyız Görüşme yapacağımız kişinin durumunu, yetişimini, özel uzmanlık alanını tanımalıyız Görüşme günümüzün yerini, saatini, konusunu önceden kararlaştırmalıyız Sorularımızı, konumuz ve amacımız doğrultusunda önceden düzenlemeliyiz Görüştüğümüz kişiyi dostça bir davranış içinde saygıyla dinlemeliyiz Görüşmeyi belirli bir zaman dilimine sığdırmalıyız
3. Mektuplaşmalar
Üzerinde konuşacağımız konuyla ilgili uzman kişi yakın çevremizde yoksa, telefonla da görüşemezsek, mektuplaşma yoluyla bilgi toplayabiliriz
Okuyarak
Konuşacağımız konu üzerinde bilgi toplamanın bir yolu da, yazılı kaynaklara başvurmaktır Konumuzla ilgili eskiden okuduğumuz belli bir kitap varsa ya da gazete ve dergide bir yazı okumuşsak onu bulmamız gerekir
SÖYLEYECEKLERİMİZİ PLANLAMA VE YAZILAŞTIRMA
Konumuzu seçtik, amacımızı belirledik, konumuz ve amacımızla ilgili olarak bilgileri de topladık, konuşmamızı sayabilir miyiz? Konuyu seçmek, amacı belirlemek, bu amaç için gerekli bilgi verileri devşirip toplamak, yetmez Bunları belirli bir düşünsel düzen, yani plân içinde ele almak gerekir
Nasıl Bir Sıra İzleyeceğiz?
Konuşmamızda söyleyeceklerimizi belli bir sırayla vermezsek, dinleyicilerimiz rahatlıkla bizi izleyemez Bu yönden neyi, nerede söyleyeceğimizi bilmek zorundayız
Plânlarımızı yaparken şu noktalara özellikle uymalıyız:
1.Belirtmek istediğimiz her noktayı özlü ve açık cümleler ya da sözcük öbekleri halinde biçimlendirmeliyiz
2.Plânımızda yer alan noktalar, birbirinin yinelemesi niteliğinde olmamalıdır
3.Her nokta konuşmamızın temel amacıyla ilgili olmalı ya da birbirini bütünleyen, açıklayıp geliştiren nitelikte olmalıdır
4.Her bölüm için uygun ana başlıklar seçilmelidir
KONUŞMANIN SUNULUŞU
Hangi Sunuş Biçimini Yeğleyelim?
Hazırladığımız bir konuşma metnini dinleyicilerimize sunmanın değişik biçimleri vardır Konuşmanın süresi, dinleyicilerin durumu, konuşmayı yapacağımız fiziksel ortam gibi etkenleri göz önünde tutarak, bu sunuş biçimlerinden birini yeğleriz
Ezberleme
Konuşma alanında yeterince alışkanlık, bilgi ve deneyim kazanmamış kişiler, bu yolu seçerler
Okuma
Bir konuşmanın metnini dinleyicilere sunmanın yaygın biçimlerinden biri de okumadır Kâğıt üzerindeki harflere, sözcüklere, noktalama işaretlerine bir kişilik kazandırmadır Bu yönden burada iyi bir sesli okumanın da niteliklerine değinmek yararlı olacaktır
Doğal ve Bağımsız Sunma
Konuşmacı, kesin ve değişmez çizgilerle sınırlandırmaz kendini İçinden geldiği gibi doğal bir biçimde konuşur Doğal ve bağımsız sunma, önceden hazırladığımız metni bir yana ama ya da onu yok sayma anlamına gelmez
Konuşma Hızımız Nasıl Olmalı?
Hangi sunuş biçimini yeğlersek yeğleyelim, konuşma hızımızı iyi ayarlamamız gerekir Çevremizdeki kişilere dikkat edin, kimileri çok hızlı, kimileri de çok yavaş konuştukları için, konuşmaları anlaşılmaz Konuşma hızı, buna bağlı olarak zaman etkeni, tartım, konuşma başarımızı etkileyen etkenler arasında önemli bir yer tutar Konuşma hızının dakikada 125-175 sözcük olması gerektiğini söylüyorlar Konuşma hızımız büyük ölçüde heceleri oluşturan seslerin, yani ünlülerin ses değeri ile suskuya bağlıdır
Konuşma Provasına Neden Gerek Var?
Her başarı ve beceri bir ön hazırlığı gerektirir Karşımızdakilerle yüz yüzeyizdir, aramızda bir sessizlik duvarı yoktur Sesimizi kullanma, bedensel davranışlarımızı düzenleme, konuşmayı belirli bir düşünce doğrultusunda, belirli amaca yöneltme gibi kaygılar çekmeyiz
Bedensel Edimlerimiz Nasıl Olmalıdır?
Dinleyicilerimizin karşısına çıktığımız anda onlarla iletişimsel bir süreç içersine girmiş oluruz Bedensel her edim, sözcüklerin anlamını pekiştirdiği gibi, anlam taşımaya yarar
Bakış
Bakışlarımızı sürekli olarak bizi dinleyenlere yöneltmeliyiz Büyük bir dinleyici topluluğu önünde yapıyorsak, konuşmamızı, herkese bakıyor izlenimini uyandırmalıyız
Yüzsel Anlatım
Konuşmamız süresince yüzümüz düşünce ve duygularımızı yansıtacak bir anlatım içinde olmalıdır Konuşmamızın duygu ve düşünce örüntüsüyle yüzümüzün anlatımı arasında ortak bir uyum olmalıdır
Duruş
Etkili bir sunuşta, dinleyicilerimizin karşısındaki yerimizin, daha doğrusu duruşumuzun da önemli bir yeri vardır Tek bir doğru duruş biçimi yoktur Bize en rahat gelen, kendimizi dinleyicilerimiz karşısında rahat bulduğumuz biçimdir doğru duruş biçimi
Jest ve Mimikler
El, kol, baş, omuz ve yüz çizgilerimizin hareketleridir jest ve mimikler Bu hareketler doğal bir biçimde yapılırsa, konuşmamız canlılık kazanır, sözcükler ve cümleler renklenir Düşünce ve duyguların vurgulanması, başımızın omuzlarımızın hareketleriyle de sağlanabilir
KONUŞMA TÜRLERİ
Günlük Konuşmalar
Evde, yolda, sokakta, okulda, işyerinde, kahvede ve parkta, kısaca günlük yaşamın her kesiminde arkadaşlarımızla, çevremizdekilerle rastlaşır, merhabalaşır, selamlaşıp esenleşerek şuradan buradan konuşuruz Bu konuşma, öteki konuşma biçimlerine göre yaşamımızda daha çok yer tutar Gelişigüzel konuşma ya da söyleşmelerde dinletebilmek için dinlemesini bilmeliyiz Karşımızdakine saygı ile davranmalı, içten olmalıyız Bu tür konuşmaları ballandıran bu içtenliktir
İçtenliğin yanı sıra şu noktaları da aklımızda tutmalıyız:
a) Konuşurken kendimizden çok söz etmemeli, "ben şöyleyim, ben böyleyim" gibisinden övünmeye gitmemeliyiz
b) Hep kendimiz konuşmamalı, karşımızdakine de konuşma olanağı vermeliyiz
c) Karşımızdakinin sözünü ağzından almamalı, konuşmasını kesmemeliyiz
d) Çevremizdekileri ya da karşımızdakini inciltici, kaba, argo sözcük ve deyimleri kullanmaktan kaçınmalıyız
e) Sesimizi, ses tonumuzu iyi ayarlamalı, bangır bangır, konuşmaktan çekinmeliyiz
-
On İki Altın Kural
Kategori: Kişisel Gelişim
Hazırlayan: Önder Demir
1. Gençken yorulmayı göze almayanlar, ihtiyarlıklarında sürünmeye razı demektir.
2. Yaşayacakları zamana göre kendilerini yetiştirmeyenler, zamanlarından önce dünyaya gelmiş gitmiş sayılırlar.
3. Sabırlı ve dayanıklı olmayan, başarılı olamaz.
4. Yıkarak değil, yaparak ve yücelterek yükseliniz.
5. Alın teri dökerek çalışıp kazananlara engel olmak, yanan lambayı söndürmeye benzer.
6. Bilgisiz insanlar, gaz yağsız lambaya benzer. Bilgi, insanın ışığıdır.
7. "Sonra yaparım" diyerek dersleri biriktirmek, kolay; oturup birden hazırlamak, zordur.
8. Her eserde, bilginin olduğu kadar ahlakın da büyük payı vardır.
9. Zamanında düşünüp çalışmazsanız, ömrünüz boyunca üzülmek zorunda kalabilirsiniz.
10. Hayattan zamansız ve emeksiz bir şey ummayınız, vermez.
11. Okumaya küsmek, ışığa küsmeye benzer.
12. Gayret, bütün servetlerin sermayesidir.
--------------------------------------------------------------------------------
-
Sınav Kaygısı Nasıl Aşılır?
Yapılan araştırmalarda, sınav heyecanı ve kaygısının %30 oranında başarısızlığa sebep olduğu tespit edilmiştir.
Sınav, öğrencinin okul başarısını belirlemede kullanılan ölçme metodlarından biridir. Sınav sonuçları öğrencinin akademik başarısını büyük oranda belirler. Ancak, sonuçlarına göre geleceğinin belirlendiği bu sınavlar bir çok öğrenci için farklı düzeylerde kabusa dönüşmüştür.
Sınav öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan, sınav ile ilgili olumsuz düşüncelerle seyreden kaygı duygusuna "sınav kaygısı" denir.
Kaygı hâli, bir uyarılmışlığın ifadesidir. Aslında bir miktar kaygı yaşamanın, başarıda olumlu etkileri olduğu bile söylenebilir. Bununla birlikte aşırı kaygı da başarısızlığa neden olur.
Sınav kaygısı, edinilmiş bilginin kaybına, bilgiyi kullanma becerisinde kilitlenmeye, vücutta gerginliğe neden olabilmektedir. Sınav ortamının dışında soruları son derece rahat yapabilen bir çocuk, yaşadığı kaygı dolayısıyla sınavda aynı performansı gösterememekte; hatta başarısız olabilmektedir. Sınav kaygısı nedeniyle varolan potansiyelini kullanamayan çocuklar, başarısız sayılmaktadırlar. Yapılan araştırmalarda sınav heyecanı ve kaygısının %30 oranında başarısızlığa sebep olduğu tespit edilmiştir.
Kaygı düzeyi normal seyreden öğrenciler, sınavları bir fırsat gibi değerlendirirken; kaygısı yüksek öğrenciler, ciddî bir kriz hâlinde sınava girerler.
Sınav kaygısı yaşayan çocuk;
1. Daha önce öğrendiklerini sınavda hatırlayamaz.
2. Anlama, anladığı bilgiyi kullanma gibi zihinsel becerilerde zorlanır.
3. Dikkati kolay dağılır ve dikkatini yoğunlaştırmada zorluk yaşar.
4. Mide bulantısı, baş ağrısı, kol-bacak kaslarında kasılma gibi fiziksel rahatsızlıklar gösterebilir.
Sınav kaygısını azaltmak için;
1. Sınav kaygısıyla başa çıkabilmek için öncelikle sınava iyi hazırlanmış olmak gerekir.
2. Uykusuzluk ve açlık hali zihinsel performansı olumsuz etkiler. Bu nedenle sınavdan önce biyolojik ihtiyaçlar giderilmiş olmalıdır.
3. Kaygıyı azaltmak için doğru ve derin nefes almak önemlidir. Aşırı kaygıdan dolayı sık nefes alıp vermek paniğe neden olur ve vücut alarma geçer. Yoğun stres kalp çarpıntısına, vücut ısısının düşmesine, kaslarda gerginliğe, baş dönmesine ve mide bulantısına neden olabilir. Stresi kontrol etmede derin ve düzenli nefes almak önemlidir. Eğer aşırı bir kaygıya kapılmışsanız, bir iki dakika sınavı bırakıp düzgün nefes alıp vermeniz sizi rahatlatabilecek bir yöntemdir.
Bir olayda kaygıyı yükselten; olayın kendisi değil, bizim olayı değerlendiriş biçimimizdir. İçsel konuşmalarımız önemlidir. Sınavla ilgili durumlarda öğrencinin olumlu bir iç iletişim kurması gerekir. Örneğin; ''Bildiklerimi unutup, yine birbirine karıştıracağım." yerine "Sakin olmalıyım, elimden geleni yapmalıyım.'' düşüncesi daha yararlıdır. "Evdekilerin yüzüne nasıl bakarım, eğer başarılı olamazsam herkes ne der?" cümleleri yerine, "Şu aşamada başkalarının ne düşündüğü önemli değil, tüm enerjimi bunları düşünmek yerine sınav için kullanmalıyım." gibi düşünceler olumlu düşüncelere çevrilebilirse kaygının, bedendeki gerginliğin azaldığı, kasların gevşediği fark edilebilir.
SINAV KAYGISININ AZALMASI İÇİN AİLENİN TUTUMU NASIL OLMALIDIR?
Anne babaların kaygılı tutumları, çocukların da kaygı durumunu artırır. Savunma mekanizması gelişmemiş çocukların, stres halinde kaygıya tepkileri yetişkinlerden çok daha ağır olabilir. Düşünce ve davranış boyutunda kaygıyı kontrol etmede, anne-babalar olarak çocuklara örnek olunmalıdır.
Çocuğunuzun motivasyonunu, azmini arttırmak niyetiyle söylenebilen; "Bu kadar az çalışmayla kazanamazsın!", "Bu kafayla bir yere varamazsın." şeklindeki olumsuz anlamı olan mesajlar, çalışma isteğini arttırmadığı gibi tersine kaygısını yükseltir.
Çocuğunuzu kendi içinizde dâhi değerlendirirken ona olan güveninizin ve sevginizin altını çizmelisiniz. Çocuğunuzun beceri ve başarılarıyla ilgili olumsuz düşünceleriniz, -siz farkında olmasanız da- tutumlarınıza yansıyabilir. Onunla ilgili olumsuz hissiyâtınız ve düşünceleriniz, beklenti(ler)nizin fazla olmasından kaynaklanıyor da olabilir. Sizden aldığı bu tepkiler ondaki olumsuz düşünmeyi tetikler.
Her çocuğun belli bir kapasitesi ve yeteneği vardır. Sınırlarının fazlaca zorlanması kaygısını arttırır. Çocuğunuzun yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının sınırlarını bilmeli, çocuğunuzu iyi gözlemleyerek beklentilerinizi buna paralel olarak tanımlamalısınız.
Kendisiyle güvene, anlayışa, sevgiye dâir kurduğunuz ilişki, çocuğunuzun hayatında her şeyden önemlidir. Ne olursa olsun bağınızın kopmayacağına hem siz inanmalı, hem de ona bu inancı vermelisiniz. Çocuğunuzun gözlerinin içine sevgiyle bakmayı ihmâl etmeyin. Temeli sağlam bir ilişki, zorlukların aşılabilmesi için her zaman bir güç kaynağıdır
-
Yalan Söyleyenleri Ele Veren Tüyolar
Klinik psikoloji alanında dünyaca tanınan ve kısa süreli terapide devrim niteliği taşıyan "Nöro Dinamik Analiz"in yaratıcısı David J. Lieberman'ın ilginç bilgiler içeren kitabı, Kuraldışı Yayıncılık'tan piyasaya çıktı. "Size Kimse Yalan Söyleyemez" adlı kitabında insanoğlunun günümüzde kandırmaca dolu bir dünyada yaşadığına dikkati çeken Lieberman, "Birilerinin bize yalan söylemesine engel olamayız ama bizi inandırmalarına engel olabiliriz" görüşüne yer veriyor.
Kitabın her bölümünde yalanın farklı bir yüzünün ortaya konulduğunu belirten Lieberman, kitaptaki yeni teknikler sayesinde herkesin kendilerine yalan söylenip söylenmediğini anlayabileceğini kaydediyor.
YALAN SÖYLÜYORSA...
Lieberman'ın araştırmalarına göre, birinin yalan söyleyip söylemediğini aşağıdaki ipuçlarıyla anlayabilirsiniz:
1.Yalan söyleyen kişi göz temasından kaçınır, göz göze gelmemek için elinden geleni yapar.
2.Yalan söyleyen ya da bir gerçeği saklayan kişi, ellerini ve kollarını daha az kullanır.
3.Kendisine soru sorulduğunda elleri sımsıkı kapanıyorsa ya da avuçları aşağı dönükse bu yalanın ya da kandırmanın sinyalidir.
4.Ellerini yüzüne ya da boynuna doğru götürüyor olabilir ama bedeniyle teması sadece bu kısımlarla sınırlı kalır.
5.Verdiği cevap nedeniyle içinin rahat olduğunu göstermeye çalışan kişi belli belirsiz kaçamak bir şekilde omzunu silker.
6.Kişinin el kol hareketleri ile söylediği sözler arasında zamanlama hatası vardır. Baş hareketleri mekaniktir.
7.Şaşırmış, korkmuş ya da mutluymuş rolü yapıyorsa, yüzünde beliren ifade, ağız bölgesiyle sınırlı kalacaktır.
"KAMBUR DURUR, KAPIYA BAKAR"
1.Yalan söyleyen kişi ayakta dururken ya da otururken konuşma sırasında sırtını dik tutmaz.
2.Kendisini itham eden insandan uzaklaşmak isteğiyle muhtemelen bakışlarını kapıya doğru çevirir.
3.Konuştuğu insanla ya çok az fiziksel temas kurar ya da hiç kurmaz.
4.İşaret parmağını ikna etmek istediği kişiye yöneltmez.
5.Kendisini itham eden kişiyle arasına bir takım nesneler koyar.
6.Bilinçaltından sızan gerçek duygular, düşünceler ve niyetler dil sürçmesi şeklinde ortaya çıkar.
7.Karşısındaki kişi anlattığı hikayeye inanana kadar fazladan bilgi vermeye devam eder. -Sorulara asla doğrudan cevap vermez, dolaylı olarak ima eder.
8.Yalan söyleyen kişi, 'ben, biz ve bizim' gibi zamirleri ya çok az kullanır ya da hiç kullanmaz.
9.Kullandığı kelimeler açık ve net olmayabilir.
10.Sorulan soruya oranla aşırı bir tepki gösterir.
11.Yalan söyleyen kişi, bütün sorularınıza cevap verebilir ama kendisi size soru sormaz
"HAKSIZ YERE SUÇLANDIĞINA SİNİRLENMEZ"
David J. Liberman'ın araştırmasına göre, yalan söyleyen kişi, konu değiştirildiğinde rahatlar ve gerginliği azalır. Yalancıları tanımanın diğer yolları da şöyle:
1.Haksız yere suçlandığına sinirlenmez.
2.'Gerçeği söylemek gerekirse', 'Dürüst olmak gerekirse' ve 'Neden yalan söyleyeyim ki' gibi cümleler kullanır.
3.Soruyu önceden düşünmüş ve cevabı hazırlamıştır.
4.Sorunuzu tekrar etmenizi ister ya da soruya soruyla karşılık verir.
5.Konuşmasına, 'Yanlış anlamanı istemem ama' gibi bir cümleyle başlar.
İlginizi dağıtmak için şaka yapar ya da dalga geçer.
6.Daha ayrıntılı açıklama gerektiren konuları sıradan bir şeymiş gibi aktarır.
7.Hikayesi o kadar inanılmazdır ki, sırf bu yüzden inanırsınız
-
Sizi tebrik ediyorum. Fevkalade bir çalışma. Alıntı olup olmadığını bilemiyorum ancak birçok gelişim kitaplarından daha faydalı. İş bu önerileri tatbik edebilmekte.
-
bunların hepsi alıntıdır.faydalı gördüğüm için buraya taşıdım