-
Bakışın
bana işte öyle bakışın var ya
kahverengi kahverengi akışın
kendini gözlerinle sunuşun
öpüşün var ya hani
öpüş susuşun
sevişin var ya öyle
sınırsız teslim oluşun
bakıp bakıp gözlerimde ölüşün
bilmezsin
nasıl yolunur
nasır tutmuş yüreğim
neyim varsa
bırakırım
fırtınana
talan olur
bu kentin yasemen akşamlarında
kendini bir ince sızı bırakıp
beni alır
beni alır
gidersin
kalırım
çaresiz/ıssızlığında
öyle kolları kopuk
öyle yaralı...
bana işte öyle bakışın var ya
her şeyin silindiği
gözlerinle beni öyle sarışın
gövdeme kendini giydirişin
seni soluyuşum senin içinde
yağmalanıp tükenişim derinlerinde
yitişim...
yitişim
koskoca bir kentin sana dönüştüğünde
sokakların orta yerinde sensiz
öyle kolları kopuk
öyle yaralı...
sendendir bu lacivert gecelerde
denizin masmavi dile gelmesi
yıldızların sağnak sağnak inivermesi
dilim lâ'l kesilir gözlerinde.
susar ellerim
bana kendini giydirip
sonra da böyle öksüz bırakma
yalım mavim
nazlı yarim
yanışım
bir tür çiçek açıştı gözlerinde
sürüklenir sürüklenir giderim
yavri yavri
bu kadar insafsız akma...
Adnan Durmaz
-
Dar Dünya
Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım
Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl
anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
kafam beynime
Ah şakaklarım
çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım
Aziz NESİN
-
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben
Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
Yüce Tanrı' dan umut kesmiş değilim;
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.
Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.
-
4.
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam;
Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;
Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm
Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.
5.
Derde gama yatkın yüreğime acı;
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
Kızıl kadehi tutan elime acı.
6.
Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta' ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder.
7.
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri.
8.
Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.
9.
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.
10.
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
11.
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
12.
Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.
13.
Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
Kendini satmıyan adama ekmek yok:
Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya!
14.
Bilgenin yüreğinde her dilek,
Anka kuşu gibi gizli gerek.
Damla nasıl inci olur denizde:
Sedefler içinde gizlenerek.
15.
Ovada her kızıl lalenin teni
Bir padişahın kanıyla beslendi.
Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
Bir güzelin yanağındaki bendi.
16.
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmıyana adam demezler.
17.
Gül verme istersen, diken yeter bize.
Işık da vermezsen, ateş yeter bize .
Hırka, tekke, post most olasa da olur,
Kilise çanları bile yeter bize.
18.
Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
Demek günah işleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?
19.
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli:
Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili.
Duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç?
Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!
20.
Hak er geç cimrilerin hakkından gelir;
Cehennem ateşleri onlar içindir.
Ne der, dili inciler saçan Muhammet:
Cömert gavur cimri müslümandan yeğdir.
21.
Varlığın sırları saklı, benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben.
22.
Bir geldi mi derin ölüm uykusu,
Biter bu dünyanın dedi-kodusu.
Ölenden bir haber bekler insanlar:
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!
23.
Yel eser, umutlar savrulur gider;
Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;
Altın gümüş nen varsa harcamaya bak!
Ölür gidersin, düşmanın gelir yer.
24.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
25.
-
26.
Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?
27.
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vaz geç ötelerden, yorma kendini:
O var sandığın şey yok mu, o yok arama!
28.
Şu serviyle süsen neden dillere destan?
Neden hep onlara benzetilir hür insan?
Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,
Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!
29.
Benim halimden haber sorarsan,
Bir çift sözüm var sana, yürekten:
Sevginle gireceğim toprağa,
Sevginle çıkacağım topraktan.
30.
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
31.
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
32.
Sabah doldu göklere mavi mavi;
Doldur, ışık döker gibi, kaseyi!
Acı olmasına acıdır şarap:
Ama gerçek acıdır demezler mi?
33.
Adam olduysan hesap ver kendine:
Getirdiğin ne? Götüreceğin ne?
Şarap içersem ölürüm diyorsun:
İçsen de öleceksin, içmesen de!
34.
Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:
O eskidi gittim yenisini yürütmeye.
-
35.
Kimi dinde imanda buldu yolu
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu.
Derken ses geldi karanlıklardan:
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!
36.
Her gece aklım dalar gider engine.
Ağlarım, inciler dolar eteğime.
Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana:
Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!
37.
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert!
Güzel canın da bir gün elbet.
Toprağında yeşillikler bitmeden
Uzan yeşilliğe, gününü gün et.
38.
Şarap sen benim günüm güneşimsin!
Öyle bir dolsun ki seninle içim.
Bir bildik görünce beni sokakta:
Ne o şarap nereye böyle? desin.
39.
Ben ne camiye yararım, ne hayvana!
Bir başka hamur benimki, başka maya.
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:
Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya!
40.
Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde,
Keykavus'un kafa tası pençesinde.
Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde?
41.
Şu testi de benim gibi biriydi;
O da bir güzele vurgun, dertliydi.
Kim bilir, belki boynundaki kulp da
Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.
42.
İnciyi isteyen dalgıç olacak;
Varı yoğu dosta verip dalacak.
Canı avucunda, nefesi göğsünde:
Ayağı baş olacak, başı ayak
43.
Girme şu alçakların hizmetine:
Konma sinek gibi pislik üstüne.
İki günde bir somun ye, ne olur!
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.
44.
Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında
Küfretmesin bana da, benim zamanıma da
Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün:
Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında.
45.
Güneş attı göğe sabah kemendini:
Aydınlık padişahı atına bindi.
İçin! için! diye bağırdı dört yana
Canım sabah şarabının müezzini.
46.
Bu kadeh bir bedendir, cana gebe!
Bir yasemindir, erguvana gebe!
-
Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu:
Bir sudur, bir su ki yangına gebe!
47.
Gökte bir öküz varmış, adı Pervin;
Bir öküz de altındaymış yerin.
Sen asıl iki öküz arasında
Tepişmesine bak şu eşeklerin!
48.
Ne bilginler geldi, neler buldular!
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar.
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar.
49.
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
Bir ışık daha var, ışıklardan başka.
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye:
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.
50.
Bir damla şarap ver Çin senin olsun;
Bir yudumu bütün dinlerden üstün.
Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş?
O acıya tatlılar feda olsun.
51.
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:
Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer;
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.
52.
Dünya üç beş bilgisizin elinde;
Onlarca her bilgi kendilerinde.
Üzülme; eşek eşeği beğenir:
Hayır var sana kötü demelerinde.
53.
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim
yok.
54.
Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.
55.
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;
Bana da sapık, dinsiz der durursun.
Peki, ben ne görünüyorsam oyum:
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?
56.
Varlık yokluk derdini aklından sil;
Bırak öteleri de kendini bil.
Doldur şarabı, geniş bir nefes al:
Kaç nefes alacağın belli değil.
57.
Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helaldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!
58.
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur
boş!
Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
59.
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;
Kendinden de, dünyasından da geçmeli.
Sevenlerin sofrasına çağrılınca
Ben körüm, ben dilsizim demeli.
-
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin;
Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin.
Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat?
Beni böyle yaratan sen değil misin?
61.
Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin senin kitabını, minberini.
Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık:
Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi?
62.
Eşi dostu verdik birer birer toprağa;
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.
Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin:
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala.
63.
Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör;
Dünyayı saran yalan dolanları gör;
Kırallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:
Ela gözlerine kurt dolanları gör!
64.
Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
Her işine güzel demek kolaydı.
Böyle özü doğruluk olaydı?
65.
Duman değil mi dünya mutfağında payın?
Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın.
Senin zorunsa sermayeden yememek:
Bekle, bekle de başkası yesin yarın.
66.
Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık;
Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık.
Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi:
Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık!
67.
Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
Alın yazısı, cenneti, cehennemi.
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi.
68.
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin
69.
Bahar geldi; başka şey istemem kafamda;
Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;
Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:
Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.
70.
Tanrı, cennette şarap içeceksin, der;
Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder?
Hamza bir Arab' ın devesini öldürmüş:
Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber.
71.
Nerde yüreği tertemiz uyanık insan?
Nerde güzel düşünceler ardında koşan?
Herkes kendi kafasının kulu kölesi:
Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman?
72.
Kim için bu yerler gökler? Bizim için.
Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün
Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre
İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün.
73.
Yüce varlık bize bir beden verince
Sevmesini öğretti her şeyden önce
Sonra şu delik deşik yüreğimize
Mana incileri sakladı binlerce.
74.
Niceleri geldi, neler istediler;
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
75.
Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek;
Ağaçlara Musa'nın eli değecek,
Kuru tohumlara İsa'nın nefesi;
Gözler açıp buluta çevrilecek.
76.
Gerçek eren içinde kir tutmayandır;
Varlığını korkusuzca hiçe sayandır;
Bu topraklar üstünde en temiz kişi
Sağlığında toprak kesilmiş olandır.
77.
Ey can, sana aklı niçin vermiş veren?
Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden.
Baykuş gibi ne gezersin viranelikte,
Yerin akdoğan gibi sultanın emrindeyken?
78.
Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten
Canı ayırmaya kalkarlar bedenden;
Horoz gibi tepemde testere olsa
Aklımın kafasını keser atarım ben.
79.
Bir yanarım Tanrı özlemiyle Musa gibi;
Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi;
Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden
Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi
-
Bana Gönder
Berbat bir sancı
Musallat olmuş sana ;
Hem de sana ha.
Nice hak edenler varken
Nice her şeyi çirkinler varken,
Seni mi buldu o musibet.
Bak, şimdi üzüldüm yine
Seni hep mutlu
Hep güzellikler içinde düşlerken
Nerden söyledin şimdi
Nasıl dilin vardı söylemeye
Beni bir daha bitirmeye
Ne kadar da hevesliymişsin..
Bakma dediklerime, alınmayasın sakın
Ben alışkınım sancılara sızılara
Hangi dert erimedi ki ciğerimde
Hangi taş çatlamadı ki bağrımda
Ha beş ha on ne fark eder
Hasretini özlemini çekiyorum yıllardır
Derdini de çeksem ne olur.
Yabancısı değilim kederin derdin
Bana geleydi sen üzülmeseydin
Benim olaydı sancın sızın
Bilirim göndermezsin sevgini
Hiç olmazsa
Umarsızlıklarını bana gönder
Senden gelecek her cefa emanetindir.
Başım gözüm üstüne
Senin her derdin
Hoş gelir sefa gelir
Beni dertler iyi tanır
Bana gönder canan.
Bana gönder...
Mustafa Karamelek
-
Sana En Çok Ben Yakıştım.
Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
İnkar etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım.
Özdemir Asaf
-
Hayat Nedir Anne...
Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne kimsenin camını kırdım
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadım, hem boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!.
Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiçbir Gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!.
Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü
Öpemeden bir bebeğin gıdısını,
Tükendi gitti çağım
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü
Sen beni hep, göğsünde
Acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa, evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet değilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?
Benim hiç hayalim olmadı anne
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat
Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat!
Kaybolmuş bir Anahtar kadar
Sahipsizim anne
Ne omzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat
Say ki yollardan akan,
Şu faydasız çamurdum anne
Say ki ıslanmaktan, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşını,
Hangi denizlere sakladın?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne?
Hayat nedir, nedir ki anne;
Bir oyun, bir masal değil mi?
Bak, kırıldı oyuncaklarım
Ömrüm gitti,
Sevdam bitti
İnan, ben hiç büyümedim ki
-
Lambayı yakma,
bırak sarı bir insan başı düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...
Ve şehir kör bir insan gibi kaldı altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
NAZIM HiKMET
-
Sevgilim çocuklar
bencilliğin kuyusuna düşmeden
düş gömüsü masallarınızın
sevgiyi öğretmelisiniz
fotoğrafını çekmelisiniz yanıp kül olmadan
son kırıntısı...
Böyle değildi büyükler çocukken
hangi kıyımda kalmıştır bilinmez
solgunlaştı yeşil saçlı peri kızları
zamanı tomurcuklandırırken evren
unuttuk ebruliyi
bahçesinde kara üzüm, dut
pırtlatan bal masalı bir de..
Hep böyle gülemezsiniz
ağaçlara tırmanmanın çağı da geçer
önce pembe bir bulut geçer sevdanızın üstünden
her zaman dirimi ansıtmaz yağmur
yağmurla gelen günler...
Günlerin sabahını anımsayın sevgilim çocuklar
sevmeyi anımsatın bize...
-Bilgin Adalı-(Eskimeyen Yüreğim)
-
Sessizce girer umutlar pencerenden içeri
Rüzgar perdelerini havalandırmamıştır henüz odanın
Güneş sıcak bir öpücük kondurur yanağına
Ve kulağına sessizce fısıldar
Haydi kalk, her şey daha güzel olacak.
Hep bugünü beklemiş sanki bütün sevinçler
Dünyayı sırtlayıp götüreceğim sanırsın dilediği yere kadar
Apartman çatılarını deniz belleyen martıların sesiyle
Sonsuz bir maviliğe kanat çırpar yüreğin
Bir kez daha anlarsın , her şey daha güzel olacak.
Evet, her şey daha güzel olacak
Güneş parladığı , insan umut ettiği sürece…
-Canan Yıldırım-
-
Aç Kapıyı
Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.
Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden.
Necip Fazıl Kısakürek
-
Ulu Orta
'seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
nazlanırsın ama bir gün gelirsin'
düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu,hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya,konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim,sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah,unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.
sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.
kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe,benim için dua et;
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.
acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl birşey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.
sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.
yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey,ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy,sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.
sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
İbrahim Tenekeci
-
DOSTLUK
Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya
İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!
İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.
İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.
İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.
İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...
CAN YÜCEL
-
Güzelleme
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya
Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.
Cemal Süreya
-
Zafere Dair
Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpışarak insanlarımız
- halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı -
ölüyor insanlarımız
- ne kadar çok -
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...
Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...
Nazım Hikmet
-
KÜÇÜK DENİZ FENERİNİN YÜREĞİ – Adnan ÖZER
Kıyıya indim
ve yüzleştim denizin yüzüyle.
Her şey hazırdı
güzel görüntülerim için,
boşluk, ışık ve zaman.
Küçük deniz fenerinin yüreği atar bu sularda.
Anların içinde, küçük, beyaz
an yumurtaları çatlar.
Köpük bezleri yarılır
denizin yüzünde.
Gürler ve yeşil yeleli boynunu çıkarır
deniz dibinin aslanı.
Patiryot balıkçıların dalgası gelir
kumlara sürtünmeye.
Kıyıya inerim
ve yüzleşirim denizin yüzüyle.
Her şey hazır burada
sevişgen cümlelerim için.
Taneyi samandan ayırmaya,
damlarda güneşin diliyle yalaşmaya,
köylere çıkan rüzgarın boş yatağı,
poyrazın topukladığı bir yelkenli gibi gıcırdayan
körfezin beli
ve küçük deniz fenerinin
çabuk pişman olan yüreği…
Kıyıya inerim
öpüşerek yuvarlanırım kumlarda,
kucakladığım bir dalga danteliyle.
Kıyıda çıplak ayaklı güneş
alıştığımız sabah gezisini yapar
ve ilk florya sürüsü yol alır
tavşanlı çalılıklara.
Resmi geçit gibi selamlayarak geçer
menevşe balıkları
küçük deniz fenerinin anısını.
Zamanın hızlı solukları sakinleşir…
Her şey hazırlanır böylece
nesne ötesi uçuşlara geçecek
imgeler için.
Ey şoseden geçen keten şapkalı yolcu!
Durup seyret bu uyumu;
her şey hazır burada
yaşam sevincin için.
Küçük deniz fenerinin yüreği atar bu sulurda
kötü niyetli bir çağa uymamak için.
-
GÜNAYDIN ANNE(ANNELERİNİ KAYBETMİŞ TÜM İNSANLARA İTHAFIMDIR)
Günaydın anne,
Tertemiz bir bahar sabahında,
En çocuk
En ücra halimle
Sana geldim bak.
Elimde karanfiller
Tarif edilemez sancılar içinde.
Kanayan dizimle geldim anne
Belki öpersin de geçer diye.
Günaydın anne,
Sabah uykusunun şirinliğine aldırmadan
Sana geldim erkenden.
Bilirsin,
Hep mızmızdan uyanırken
Hala öyleyim
Değişemedim anne..
Sakın seni unuttum sanma.
Ne zaman Aklıma düşsen
Şimşekler çakıyor yüreğimde
Özlemin damlıyor gözlerimden.
Şiirler dinliyorum.
Seni en iyi anlatan.
Geçenlerde
Bir şiire denk geldim anne.
Ayla aydemir yazmış,
Nede güzel yazmış
Bir dinlesen.
Annesini kaybeden
Bir çocuğu dillendirmiş
Onun sol yanı acıyormuş anne
Onun sol yanı acıyormuş
Benimse her yanım acıyor anne.
Dün,
Bütün gün
Bas bas bağırıyorlardı televizyonda.
Bu gün anneler günüymüş anne..
Herkes köşe bucak
Hediye arıyor annesine.
Kristaller, elmaslar, zümrütler
Beni affet anne
Çünkü
Ben sana gözyaşlarımla
Büyüttüğüm karanfilleri getirdim sadece.
Tuncay Kutlu
-
Aşka Bahar Yetmez
kırlarda uçtuğumuz o ilk mevsim
dalgalanan yeşil otlar, ekinler
rüzgâr kaçırıyor seni
ardından koşan kelebeğim
kaç gün ki şu küçük ömrüm
anlıyorum
aşka bahar yetmez
leylaklar öyle usul öyle deli mor
kuytu bahçelerimde yine
bir şarkı fışkırıyor pencerelerden
bir perde benim için aralanıyor
içimdeki küheylan kişnese de adımlarım ürkek
yürüdüğüm yolları dal basmış
oysa biliyorum
aşka bahar yetmez
bülbüller çağırıyor çiyli şafağı
usulca öpüyor gökyüzünü
toprağın nemli dudağı
tomurcuk açımı gülümsüyoruz
bütün güller yediveren olsa da
usulca solduklarını görüyorum
aşka bahar yetmez
ben bir delice şahanım
uçsam, kanatlarım pervane
dönerim bulutların arasında
güneşin kamaştığı yerde
keskindir, aldanmaz gözlerim
uzaktan seçerim yalnızları
yüreğin çoraksa boşuna bekleme
yeşilime koş, karış bana
aşka bahar yetmez
o ırmak kiminle konuşur
eski sevdaların yatağında
uyurken büyük uykusunu
kim dağıtır bulutlarını
kim siler gözlerinin pusunu
can usuldan akan o sudur
bulur bir gün okyanusunu
aşka bahar yetmez
gecikmiş yolcular adına
yana yana geliyorum
tut elimden çek beni
içimin kuytularında açan o çiçek
o çiçek, öldürecek beni
son bir yağmur yağsa da
baharımız uzasa da
güz yelleri kavurur tomurcukları
aşka bahar yetmez.
Hüseyin Yurttaş
-
GÜN GELİR, GÜN AÇAR
/bil ki her sabah uyandığında,
dudak izlerimi bulacaksın dudaklarında,
niçin bu gözyaşları.., sakın ağlama/
gün gelir derin darbeler vurur, sağ yanımızdan....
biz yakılması muhtemel kitaplar oluruz, biraz zincir ve işkence,
öldürülecek yaşa gelirken çocuklarımız, darağaçları gölgesinde,
ölümdür adı “bir varmış”ın, o karanlık günlerde...
.,
sen sakın ağlama sevdiğim, bundan sonrası artık ‘sensizlik’ diye.
dudak izlerimiz kaldıkça hücre duvarlarında, penceredeki saksıda
kör güneş ve sağır yıldızlarda
bir gün yaşamaktan vazgeçeriz belki ama sevmekten asla...
...,
/hiç korku düşmesin yüreğine,
senin renklerin asla solmayacak ki bende,
asma güzel yüzünü.., hadi gülümse/
gün gelir ihtilal dumanları tüter, sol yanımızdan....
uçurtmalarımızın kuyruklarında rengarenk umut oluruz, gökkuşağı
alın terlerimiz ekin biçer ekimlerden ve bereketi, tarladaki başağı
gün ışığıdır bu, “bir yokmuş”un hayallerinde saklı...
.,
yani bugün olmasa da yarın, mutlaka ve mutlaka göreceğiz aydınlığı.
renklerimiz, nisan yağmurlarında sel olup akarken sonsuz denizlere
zaman prizmalarında kırılsalar bile
her bahar yeniden kanat açıp konarlar, duvağındaki kelebeklere...
.......,
(gün gelir, gün açar, açan gün karanfil kokar, gül kokar)
/ah benim sevdiğim, ah canımın içi,
daya yüreğini, yüreğimin tam üstüne şimdi,
sessizce dinle.., dinle sana seslenişimi/
gün gelir sevdiğim gün açar, tam da gün batarken....
bir de rüzgar esip denizden, karışmaya başlarsa sakalıma saçların
inan bu da en doyulmaz tadı olur, kendimize yazdığımız masalların
cennete kapısı da böyle açılır, kainatımızın...
.,
giderek tükenmeye başlar, sakladığı bütün kötü ihtimaller zamanın.
bir kelebek gelir kozasına girer gibi, girer yüreklerimize sevda gibi,
o an taşar içimizden dünyanın bütün denizleri
her damlasından bin çocuk doğar, hepsi de bizim çocuğumuz sanki,
dalga-dalgadır saçları, güneş gibi...
Cevat Çeştepe
-
Özledim Seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
Can Yücel
-
Mecnun, Mum ve Pervane
Bir gece Mecnun'un yaktığı
Bir mumun etrafında
Dönüyordu
Zavallı incecik bir pervane
Mumsa devrilmek istiyordu
Pervane yerine
Mecnun'un üstüne üstüne
Sevgili mum
Dedi Mecnun
Sevdim seni
Acıdığın için pervaneye
Bende önerirdim
Kader izin verseydi
Beni yakmanı
Onun yerine
Ama acele etme vakit var
Sayılıdır saatler dakikalar
Azrail bile senden sabırlıdır
Burada sencileyin benim de işim var
Ben herkes için
Değişik ve ayrı dozda
Soyut bir otobiyografyayım
Herkesin yaşadığı bir iç tarih
Hekesin yüreğinden geçen bir coğrafya
Gidip gidip varacakları
Fakat ulaşamayacakları
Bir panorama
Kaderin zaman zaman
Kabaran kanlara uyguladığı
Nirengi noktaları batmış
Beyaz bir karanlığa batmış
Mutsuzca mutlu bir topoğrafya
Sonra gece bitti mum söndü
Bu söyleşilerle tan atarken
Pervane Mecnun'a
Mecnun pervaneye döndü
Sezai Karakoç
-
Memed'e son mektubumdur
Bir yandan cellatlar girdi araya,
Bir yandan, oyun etti bana
bu mendebur yürek,
Nasip olmayacak Memed’im yavrum,
seni bir daha görmek.
Biliyorum,
buğday başağı gibi delikanlı olacaksın,
ben de öyleydim gençliğimde,
kumral, ince, uzun;
gözlerin ananınkiler gibi kocaman,
bazen de bir parça bir tuhaf mahzun;
alnın alabildiğine aydınlık;
herhalde sesin de olacak
- berbattı benimkisi -
türküler döktüreceksin yanık mi yanık...
Konuşmasını mı bileceksin
- ben de becerirdim o işi
sinirlenmediğim zamanlar -
bal damlayacak dilinden.
Vay, Memet, kızların çekeceği var
senin elinden.
Müşküldür
babasız büyütmek erkek evladı.
Anneni üzme oğlum,
ben güldürmedim yüzünü,
sen güldür.
Anan,
ipek gibi kuvvetli, ipek gibi yumuşak;
anan,
nineliğinde bile güzel olacak
onu ilk gördüğüm günkü gibi,
Boğaziçi’nde,
on yedisinde
ay ışığı, gün ışığı, can eriği,
dünya güzeli.
Anan,
ayrıldık bir sabah,
buluşmak üzre,
buluşamadık.
Anan,
anaların en iyisi en akıllısı,
yüz yıl yaşar inşallah...
Ölmekten, oğlum korkmuyorum,
ama ne de olsa
iş arasında bazen
irkilip ansızın,
yahut yalnızlığında uyku öncesinin
günleri saymak biraz zor.
Dünyada doymak olmuyor, Medet,
doymak olmuyor...
Dünyada kiracı gibi değil,
yazlığa gelmiş gibi de değil,
yaşa dünyada babanın eviymiş gibi...
Tohuma, toprağa, denize inan.
İnsana hepsinden önce.
Bulutu, makineyi, kitabi sev,
insani hepsinden önce.
Kuruyan dalın
sönen yıldızın
sakat hayvanın
duy kederini,
hepsinden önce de insanın.
Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin
sevindirsin seni karanlık ve aydınlık,
sevindirsin seni dört mevsim.
ama hepsinden önce insan sevindirsin seni.
Memet,
memleketler içinde bir şirin memlekettir
Türkiye,
bizim memleket,
insanı da,
su katılmamışı,
çalışkandır, ağırbaşlı, yiğittir,
ama dehşetli fakir.
Memet,
ben dilimden, türkülerimden,
tuzumdan, ekmeğimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim,
ama sürgünde değil,
gurbet ellerde değil,
öleceğim rüyalarımın memleketinde,
beyaz şehrinde en güzel günlerimin…
Bir Nazım Hikmet Şiiridir.
-
Gün Gelecek Pişman Olacaksın
Gün gelecek pişman olacaksın
Açılacak yüreğinin gözleri yavaş yavaş
O zaman farkına varacaksın
Farkına vardığın kaybettiklerin olacak
Yakıp yok edecek pişmanlık ateşlerin elinde olanları da
İşte o zaman iş işten geçmiş olacak çoktan
Keşke…
Keşke diyerek yolumu gözlerken pencereden ayrılamayacaksın
Gün gelecek çok pişman olacaksın çok…
Açmıştım gönül hanemin kapılarını sonuna kadar
Korktun girmeye cesaret edemedin
Gerçek sevgiyi görmezden geldin
Saf ve tertemiz sevgim aklına geldikçe
Keşkelerin de çare olmayacak
Fayda etmeyecek teselliler
Anılar avutmayacak seni
Gülen yüzlerin sahte olduğunu göreceksin
Zehir olup
Burnundan gelecek alıp verdiğin her nefes
İşte o zaman çok pişman olacaksın…
Dikleşmedim hiç kimseyle
Barışık olmasam da kendimle hayatta hep dik durdum
Kaldım ayaklarımın üstünde.
Sen başaramayacaksın!
Bensizlik sonun olacak, yıkılacaksın…
Sonunu hazırlayacak alıp verdiğim her nefesim
Attığım her adımda ezim ezim ezileceksin
Her kahkaham gözyaşı olup akacak yüreğine
Gıpta ile bakacaksın mutluluklarıma
İşte o zaman beni umursamadığına çok pişman olacaksın…
Çaresiz, kimsesiz kalıp sende anlayacaksın
Derinden bir ah çekecek,
İçinde yankılanacak yalnızlığın ve pişmanlığın sesi
Hayalim gözyaşın olup akarken yüreğine
Boğazın düğümlenecek
Boğulacaksın
Nefes alamayacaksın
Kurtaramayacak seni saran eller, son pişmanlıklar
Battıkça batacak çamurun içinde kaybolacaksın.
Çaresizliği en iyi ben bilirdim
Çaresiz kalıp anlayacaksın işte o zaman
Çok sevmenin ne demek olduğunu
Ve çok pişman olacaksın…
Sen benden nefret etsen de, arkanı dönüp gitsen de
Ne kinim ne de garezim var sana
Sadece içimi döktüm…
Biraz da serzeniş!
Günü gelip ayna ile hesaplaşırken
Gönül gözün aralandığında
“Kendim ettim kendim buldum” diyeceksin.
Alıp verdiğin her nefeste kendine kinin artacak
Yüreğine kor ateşler hakim olacak
Yanacaksın bana yaptıklarına, yaşattıklarına
Pişmanlıkların da çare olmayacak yangınları söndürmeye.
Kaybettiklerine eyvah diyerek
Gün gelecek çok pişman olacaksın…
//Son pişmanlık fayda etmiyor, “Sana git diyemem ama kal demek/te gelmiyor içimden.” Ve sen beni kaybettiğine çok pişman olacaksın… //
Mustafa KARAAHMETOĞLU
-
TAKVİMDEKİ DENİZ
Hasreti denizlerin,
Denizler kadar derin.
Ve o kadar bucaksız.
Ta karşımda yapraksız
Kullanılmış bir takvim.
Üzerinde bir resim;
Azgın, sonsuz birdeniz.
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta
Resimdeyse bir nokta;
Yana yatmış bir gemi,
Kaybettiği alemi
Arıyor deryalarda.
Bu resim rüyalarda
Gibi aklımı çeldi,
Bana sahici geldi.
Geçtim kendi kendimden,
Yüzüme o resimden,
Köpükler vurdu sandım.
Duymuş gibi tıkandım,
Ciğerimde bir yosun.
Artık beni kim tutsun.
Denizler oldu tasam,
Yakar onu bulmazsam
Beni bu hasret dedim
Varırım elbet dedim.
Bir ömür geze geze
Takvimdeki denize.
Ne var bana ne oldu
Odama nasıl doldu
Birden bire bu meltem
Ve dalgalandı perdem
Havalandı kağıtlar.
Odamda kıyamet var.
Ah yolculuk yolculuk
Ne kadar baygın soluk
O gün bizde betbeniz
Ve ne titrek kalbimiz.
Ve eşyamız ne küskün.
Yola çıktığımız gün
Bir sıraya dizilmiş
Gözyaşlarını silmiş,
Bakarlar sinsi sinsi
Niçin o anda hepsi
Bir kuş gibi hafifler
Arkandan geleyim der
Niçin o güne kadar
Dilsiz duran ne kadar
Eşya varsa dirilir
Yolumuza serpilir
Ufak böcükler gibi
Gezer onların kalbi
Üstünde döşemenin
Gizli bir didişmenin
Saati çalar o an
Birden bakar ki insan
Herşey karmakarışık.
Ayırmak olmaz artık
Bir kalbi bir taraktan
Ve kalb ağlayaraktan
Çekilir geri geri
Terkeder bu mahşeri.
Bu mahşerin içinden
O gün ben de geçtim ben,
Nem varsa evim, anam,
Çocukluğum, hatııram,
Ve ne sevdalar serde
Bıraktım gerilerde
Kaçar gibi yangından.
Rüzgarların ardından
Baktım da süzgün süzgün
Kurşun yükünü gönlün
Tüy gibi hafiflettim.
Denize hicret ettim.
NECİP FAZIL
-
Hayat bu kadar basit bir şeydi işte.
Yaptıklarımız,
Yapmak istediklerimiz,
Özlediklerimiz,
Pişman olduklarımız,…
Onardıklarımız,
Onaramadıklarımız…
Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça,
Çözemedikçe,
Yenemedikçe bize kocaman geliyordu.
Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç…
Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu,
Özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse…
Sevildiğini bilmek,
Bir vicdan rahatlığı,
Bir tabak pilav,
Bir sağlıklı nefes…
Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise…”
-İclal Aydın-
-
YENİ BİR SAYFADA SANA BAKMAK
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin uçurtma mesela
Altınakonabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
Sallanan bir masa
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine
Bir beyaz kağıda herşey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan herşeyden
Bir gülden, bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan ama anlatamam
Toprağın güneşle kavuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana ışık ver yeter bende filiz çok
Köklerin içimde gizlidir,
Gelen, giden arayan, soran dere budak yok
Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok...yok!
Uzun bir yoldan gelen, tedariksiz katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım olan olmayan, acıtan sancıtan
Bilsem kisana varmak içindi bütün mola sancıları,
Daha hızlı koşardım, severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak suya bakmaktı
Sana bakmak, bir mucizeyi anlamaktı
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem, yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar baçıvanlar değil tüccarlar
Sen öyle gçz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen içimde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktı...
Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz,
Yazdığım bütün şiirler sanabaşlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır
Herşey olmaya hazır
Sana bakmak, suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,
Bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak,
Allaha inanmaktır
Yılmaz Erdoğan
-
GÜNDÜZÜME HASRET GECELERİM
’’Gündüzüme hasret gecelerim’’
Uykusuz şu gecelerim
Gözlerim yumulmaz son baharında
Nerede sevdiklerim
Hep bir yudum sevgi isterim
İsyanımı gördünüz mü hiç
Çok şey mi isterim
Bir tek merhabayı beklerim...
Kalemime sarıldığım da olur
Bazen kırdığım da
Değiştiremem yüzümdeki çizgileri
Çeviremem feleğin çemberini kendime
En güzel sözler olsa bile
Silmeye çalıştığım da olur bazen
Hazan dolu günlerimi bir çırpıda elimle
Bir türlü başaramadım
Gönlümün acı rüzgarlarını
Ben hala dindiremedim
Özledim çilesiz günleri
Buruşmuş hayatımın yelkeni
Ruhsarımın teni...
Geçer gider sorumsuz gecelerim
Yarasa bakışlı rüzgarım dinsin artık derim
Yanımda olsun çakır keyifli arkadaşım
Benim de mutlu bir anım az bir aşım olsun
Aç kalan yuvalar doysun
Geçsin aylar yıllar geceler
Hakikati yaşarım hep...
’’Gündüzüme hasret gecelerim’
Behçet Bük
-
Nasıl Seviyorum
Kokun hasretimin özlemin ızdırabı gibi sardı.
Tahammülüm de yok seni görmemeye
Ne güzel sevmişim.
Seni gülüşünü
Bakışını
Nefes alışın kadar yakın olmayı özlüyorum.
Ya da gözlerine bakmayı özlüyorum...
Ne güzel seviyorum.
Avuçlarındaki falını
Sırma saçlarını
Sesini duymayı
Adımı söylemeni sevdiğim kadar seviyorum seni
Sana olan amansız sevdayı seviyorum.
Seni özlemeyi seviyorum.
Adını dağa haykıracak kadar,
Sana özenle seçilmiş kelimelerden şiir yazacak kadar seviyorum.
Seni sevmeyi seviyorum.
Elinle yanağımı okşaman kadar
Gözlerine bakarken sevdiğimi görmeni
Ya da söylememi bıkmadan sevdiğimi söyleyecek kadar seviyorum seni.
Martının suya dokunması ,
Turnanın hasretlere uçması,
Minik serçe yüreğinin heyecanı
Çocuk kalbinde oyunlar
Sevmekle başlayan umutlar kadar seviyorum seni
Seni seviyorum sevebildiğim kadar.
Özleyebildiğim kadar
Rüyalarımda kalbine dokunmak
Ateşe vermek aşksız günleri
Suya vermek sevgisiz dünü
Aşık olmak gelecek gün gibi
Doğacak güneşi beklemek gibi seviyorum seni.
Mehtap seyretmeyi beraberce
Sonbaharda yürümek
Ve bir bardak demli çay gibi
Bir sigarayı efkarında kürek çekmek misali
Bin nefesin alınışı kadar yürekli ve devamlı seviyorum seni.
Seni seviyorum yaşamak adına
Gece uyumak ve güne uyanmak gibi seviyorum.
Seni özlemek ve hasret duymak gibi seviyorum.
Yanında olduğumda duyduğum özlem kadar seviyorum.
Gözlerine vurulduğum, ölmeyi istediğim kadar çok seviyorum.
Hüsamettin Edebali
-
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun...
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan...
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
-Ümit Yaşar Oğuzcan-
-
Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim,
hele orta hiç sevemedim:
Hep çok sevdim.
Arkadaşlarımı da çok severim.
Yeryüzüne biterim.
Eve portakal aldığımda kasayla alırım,
dayanamayanlar çürür, bayım..."
Nuri Pakdil
-
MESELA diyorum; bu gece bir DELİLİK yapsam..!
Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam..!
FONDA bir masa,
Arkada Sezen'in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM...
Şişenin dibine dibine vursam..!
MESELA diyorum;
bütün ERKEKLERİ kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar..
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam...!
Alabildiğince KADIN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI...!
MESELA diyorum;
Bu gece de ben BABASINI satsam..!
-
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI
Güneşin emzirdiği çocuklardık biz .
Geceleri gökten toplayıp yıldız,
Koyup cebimize misket misali ,
Oynardık gün boyu deliler gibi .
Kapımız açıktı sonuna kadar .
Dostluğa ,sevgiye ve kardeşliğe .
Yüz vermezdik yalana kalleşliğe ,
Boy atardık dimdik serviler gibi …
Yatağımız şilte, yastık sertse de
Vicdanımız temiz pamuk gibiydi.
Uyurduk deliksiz gece inince,
Karnı tok, sırtı pek bebek misali …
Bugün kimi kırdık üzdük demeden ,
Kimseden bir çıkar, pay beklemeden ,
Zemzem suyu içip haram yemeden ,
Yaşardık hayatı pür neşe ile …
Aynalara dosttuk kırana düşman ,
Gülünce yüzünde güller açışan,
Öyle bir nesildik mutluluk saçan ,
Barışıktık sazla kemençe ile …
Kim çaldı yaşama sevincimizi ,
Kim çevirdi gamlı baykuşa bizi ,
Sol yanımızdaki o cevahiri ,
Alıp yerden yere vuranlar kim di ?
Dikilsin heykeli tüm şehirlere .
İhanetin, kötülüğün kavganın .
Tükürsün yüzüne gelip geçen de ,
Tüneğine dönsün uçan kuşların …
MELAHAT ÇETİNKAYA .
-
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...
CAN YÜCEL
-
Mavi Gök Orda mı
Bakıyorsun kuşlar
Hazır
Sokak lambaları yanık unutulmuş
Bir Kadıköy vapuru hınca hınç insan
Çok geçmeyecek
Martılar beyhude turlar atacak
Kıyılar lağım konserve kutuları
Mısır koçanları
Sevgi aranabilir yine
Korkusuzca say koskoca kederlerini
Bir kuyu bulunabilir
Aklımdan çıkmıyorsun
Sen hâlâ dizüstü
Bunca anıyı besleyerek
Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle
Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
Görür gibi olarak açıp baktığımı
Bense şöyle diyorum:
Buradan bir acı kanamış boyuna
Kuşlar hazır
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hâlâ hınca hınç
Kimbilir her biri hangi dünyaya sağır
Çok geçmez aradan
Kadınlar kapı önlerinde
Ellerinde meşalelerle
Aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları
Yorgun bir sarıyla ben de
Geçeceğim önlerinden
Aklımdan çıkmıyorsun dedim
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
Telefonlar yan hücrede çalışıyor
Bense kurşunî bir dere
Ağaçlar hayvanlar bile kaygılı
Onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar açılarak
Yapyaşlı bir rum kadın
Her şeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı
Haydi koşayım diyorum belki dağılır
Koşuyorum
Sancağımda kendi rüzgârımla ölgün kıpırtılar
Hayır daha sevgili daha sevimli değil
Ne başka bir gün ne başka bir zaman
Çok geçmeyecek aradan
Şöyle diyeceğim:
Bulutlar açmadı
Mavi gök orda mı
Cahit Zarifoğlu
-
Herkes Öldürür Sevdiğini
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürür sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
ÇünKü Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Oscar Wilde
-
Sultan
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
C.Z.
-
Dost
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız
Dokunarak uçalım.
İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın.
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
CAHİT KÜLEBİ
-
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Ahmet Muhip DRANAS
-
SENİ SEVİYORDUM
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
Güldüğün zaman yukarıya bakardın;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
Cesurduk...
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni...
Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir ya da boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
-
Anlamak
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum.
Cahit Sıtkı Tarancı
-
Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
AHMET HAŞİM
-
Böylesi Hasretin
Kapıyı çaldım ses yok, içeri girdim
Seslendim usulca: nerelere saklandın?
Ve birden ürktüm sensizliğimden,
Uçup gitti pencereden aklım
Bırakıp gitmişsin öylece herşeyi,
Sevmediğin halde dağınıklığın her türlüsünü.
Divanda sıcaklığını, aynada yüzünü unutmuşsun,
Mutfağın bir köşesinde yanık Yemen türküsünü
Ve iyi ki unutmuşsun silmeyi gözlerinin izini,
Her odada kokun ve çok sevdiğim hüznün
Ve terliklerinin duruşu… ardından koşar gibi
Terli, soluk soluğa ve öylesine üzgün!
Hemen elimin altında divandaki sıcaklığın,
Diyorum: nereye gidebilir bir not bile bırakmadan!
Belki çarşıdasın, belki bir kahve içimi komşuda,
Huyundur, uzak yere gitmezsin çiçekleri sulamadan.
Sıkıldım su içtim, televizyonu açıp kapadım,
Aynadaki yüzünü öptüm, terliklerini düzelttim,
Avuçlarıma yaydım divandaki sıcaklığını,
Dedim:görülmemiş böylesi hasretin!
Oysa daha bu sabah uğurladın beni,
Dedin:erken gelirsen sinemaya gideri
Belki dondurma yeriz sinema çıkışı
Parka uğrar ev kaçkını kedileri severiz
Birden sesi kapıda dönen anahtarın
Döndürüyor uçup giden aklımı yuvasına
Ve “seni seviyorum“ derken öptüğüm yanağın
Bir kırmızı gül gibi düşüyor avuçlarıma
RUŞEN HAKKI
-
Özdemir Asaf – Lavinia
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
-
Acılara Tutunmak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
O, yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O, dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere
Kavuşmak özgürlükse
özgürdük ikimiz de
elleri çığlık çığlık
yanyana iki dünya
ikimiz iki dağdan
iki hırçın su gibi
akıp gelmiştik
buluşmuştuk bir kavşakta
unutmuştuk ayrılığı
yok saymıştık özlemeyi
şarkımıza dalmıştık
mutluluk mavi çocuk
oynardı bahçemizde
aramakmış oysa sevmek
özlemekmiş oysa sevmek
bulup bulup yitirmekmiş
düşsel bir oyuncağı
yalanmış hepsi yalan
sevmek diye bir şey vardı
sevmek diye bir şey yokmuş
Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konutlukta
Deprem kargaşasında
Yaşadım bir kaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimizde
acılardan artakalan
işte o bakışlarmış
kuğu diye gözlerimde
gün batımı bulutlarmış
yalanmış hepsi yalan
savrulup gitmek varmış
ayrı yörüngelerde...
HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
-
RİNDLERİN AKŞAMI
Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.
Yahya Kemal BEYATLI
-
SENİ DÜŞÜNMEK
Seni düşünmek güzel şey,
Seni düşünmek ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
Nazım Hikmet
-
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka’dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarının ucunu yakardın
kipriklerini eğer bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım
attila ilhan - üçüncü şahsın şiiri
-
Böyle Bir Sevmek
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hâlâ arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
ATTİLÂ İLHAN
-
Boşuna
Sen yoksun
Boşuna yağıyor yağmur
Birlikte ıslanmayacağız ki...
Boşuna bu nehir
Çırpınıp pırpırlanması
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider
Boşa yorulur yollar
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki...
Özlemler de ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız
Birlikte ağlayamayacağız ki...
Seviyorum seni boşuna
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki...
AZİZ NESİN
-
Anısı Biz Olalım Bu Sokakların
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
AHMET TELLİ
-
Hoşgeldin Kadınım
Hoş geldin kadınım benim,
hoş geldin, yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var, susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim, acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin,
Ayağını basdın odama,
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde,
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler,
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin…
Nazım Hikmet RAN
-
ARKADAŞ DÖKÜMÜ
Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz
Bedri Rahmi Eyüboğlu
-
Dar Dünya
Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım
Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl
anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
kafam beynime
Ah şakaklarım
çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım
Aziz NESİN
-
ANNE
Yavrum diye öper,sever,okşarsın,
Bir yanım acısa hemen koşarsın.
Ben güldükçe sende,güler,coşarsın,
Seni canım gibi severim anne.
Hakkın öyle çok ki:asla ödenmez,
Sevgin ebedidir,bir zaman ölmez.
Bu kutsal sevgiyi bilmeyen gülmez,
Seni her toplumda överim anne.
-
ANNE
Sen baharda nazlı çiçek,
Ben çiçekte tombul böcek,
Sensin beni güldürecek,
Anneciğim, biriciğim.
Kulağımda tatlı sesin,
Ninni yavrum uyu dersin,
Sevgi bağın eksilmesin
Anneciğim, biriciğim.
-
ANNE
Uyusun da büyüsün
Derdin büyüdüm anne
Bana o ak sütünden
Verdin büyüdüm anne
Uykuma yıldızları
Serdin büyüdüm anne
Anne güzelliğine
Erdin, büyüdüm anne