-
Çaresiz
ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden
sakın bilme...
anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar
sakın konuşma...
ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
ha görmemek gözlerini, ikisi de bir
bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir
sakın bakma...
bir haberin gelse iki satırlık
yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir
bir martı gibi çıkar kapına gelir
sakın yazma...
çıkıp gittiğinden beri, sessiz sedasız
başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm
dönmezsen çaresiz kalır ölürüm
sakın gelme...
işte dağlar, taşlar şahidim olsun
yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
sakın işitme...
Yavuz Bülent Bakiler
-
erguvanlardan koru anılarını
gecikmiş bir yağmur gibi çözülüyorsa akşam
"içindeki şarkıyı" mırıldanan masada
geçmiş bir zamanı yanıtlıyorsa kalbin
ve ışıklar
ayın saklı yüzünde kırılıyorsa
soğuk bir ürperti gibi dolaşıyorsa
yangınlardan artakalan teninde
çırılçıplak bir kıvılcım
ırmakları koru göz yaşlarından
"bir belirip bir görünmez" olduysa hayat
düşlerinden koru yalnızlığını
balkonuna ansızın konuveren bir kuşun
balkonundan ansızın uçuveren bir kuşun
kostak kanatlarından
koru içindeki yorgun rüzgârı
ama "ağır bir su gibi" biriktirdiğin
baharlardan kalmış yabani bir erguvan
açıverdiyse ansızın
soğuk bir gecenin ortasına kurulmuş bir masada
"göğün altından geçmeyi" sakın unutma
-
Ben deli bir kadınım
Hep olmazlardadır aklım.
Bakmadan insanın doğasına..
Sonsuzluk isterim mesela, barışta ve aşkta.
Ben deli bir kadınım
Hep olmazlardadır aklım.
Bakmadan su gibi akıp giden yıllara...
Yaşlanmam, meydan okurum zamana
Ben deli bir kadınım
Hep olmazlardadır aklım.
Kör bir inatla inanırım umuda...
Düşerim, düştüğüm uçurumun kıyısından tutunurum hayata
Ben deli bir kadınım
Hep olmazlardadır aklım.
Gün gelir, ellerimle örerim etrafımdaki duvarı
Gün gelir, bir pire için yakarım ısındığım yorganı
Aşk dersen...Hep aynı...
Gencliyimin heyecanı.
Dedim ya; Ben deli bir kadınım.
Kimseyle ilgisi olmaz yaşadığımın.
Mutluluğumu da mutsuzluğumu da,
-
ÇİÇEĞİM
Çiçeğim, bir mesel var, eski bir atasözü
Zararın neresinden dönersen kâr, çiçeğim.
Senin hayat çağının henüz baharı, yazı
Benim ömür bahçeme kar düştü, kar çiçeğim
Baktığım her aynada aldığım tek uyarı
Terk etmen yakın diyor dünya denen diyârı.
Renk düştü gurubuma altın saçından sarı,
Menekşe gözlerinden mor düştü, mor çiçeğim
Sebebini ararsan ağlamaklı sesimin,
Elveda bestesidir sana olan hissimin!
Bahçeleri süslerken senin kiraz mevsimin,
Benim ömür payıma nar düştü, nar çiçeğim
Hiç sevip sevilmedim derken şansım değişti.
Gönlümün imdadına bakışların yetişti.
Senin lâle devrine billûr jaleler düştü.
Benim kasımpatıma kır düştü, kır çiçeğim
Uyanıp bir rüyanın rengârenk yatağından
Ayrılmak ne kadar zor sımsıcak kucağından
Dünyadan giderayak öptüğüm dudağından
Yüreğime aşk denen kor düştü, kor çiçeğim
Seninle gezemedim çıkmadım bir tarafa
Dile düşeriz diye görünmedim etrafa
Utancım mâni oldu aşkımı itirafa
Yüzüme ateş düştü ar düştü ar çiçeğim
Cemâl SÂFİ
-
•hayatta ki herşeyini kaybetmiştir genç.
karanlıkta renkleri görmeye çalışır, ılık bir özlem ile...
boğazında ki düğümü satırlarıyla paylaşır.
titreyen ellerini ovuşturur zaman zaman.
umut gemisine dönüşür son mektubu.
salıverir denize mâtemle.
sitem naralarıyla kalakalır genç.
yine yalnızdır.
hıçkıran kelimeleri uzaklaşır usulca.
ufuklara doğru buğulanır, katran koyusu gözleri.
pili bitmeye yaklaşan bir saat gibidir genç.
karanlığa alışmalıdır
-
Uzaktan Uzağa
Sana haykırmak istiyorum aşkımı...
Dillerin dönmediği gibi..
Sözlerin anlamını taşıyamadığı gibi..
Sana aşkımı anlatmak istiyorum...
Sessiz bir nida ile ortalığı inleterek..
Sana olan sevdamı haykırarak..
Bu deli gönle düştün düşeli..
Muhabbetini anlatmak istiyorum..
Ne güzel bakışlı yarsın sen...
Uzaktan uzağa yazılan bir sevdanın yaşanan hali oldun.
İçimde dinmeyen duygularım var bu gece...
Sana uzanan yollarda yürüyesim değil uçasım var bu gece...
Hiç olmadığı kadar sevesim var seni..
Daha neler var içimde anlatmak istediğim..
Bu nasıl bir aşk...
Girdap gibi...
Sedef içinde inci gibi..
Sen nisan yağmuru oldun...
Ben bir taş iken sayende..
İnci ye döndüm..
Gözlerimde yeşeren bir sevda oldun...
Yaşlar ile beslediğimden...
Anlatamıyorum ki..
Bak nede çaresiz kaldı sözler..
İşte seni anlatamayacak kadar..
Anlatasım var bu gece..
Ve bu gece Sana Aşkımı ilan edesim var...
Nerdesin
Ey Sevgili yar..
Bu gece sana seni anlatasım var...
-
BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İLHAN
-
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
Güldüğün zaman yukarıya bakardın;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
Cesurduk...
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni...
Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
-
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...
Orhan Veli Kanık
-
Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl başederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan. Burada insanlar kötü. Hep bir şeyler anlatmamızı bekliyorlar, hep bir şeyler anlatmamızı isteyecekler, bitmeyecek bu hiç bitmeyecek. Kimseye bir şey anlatmak zorunda kalmayacağımız bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan... Bak uyuyamıyorum yine. Senin de uykuların defolu, bölük pörçük. Huzur içinde uyuyabileceğimiz bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...