-
Yüce dağlar var olsa, dört bir yanımda
Haykırsam açımı, duysam yine kendimi
Kulağıma gelmez, açımın yankı sesleri
Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri
Yüce Mevlamın taktirimiş
Vakitsiz olsa da, yeter artık gel demiş
Veren bana canı, yine benden almış
Bu açının bu açının yoktur bir benzeri
Gözümün gözbebeği, canımdan can idin
Yüreğimin bir köşesindeydi yerin
Ardımdan benden kalacak miras sen idin
Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri
Bir alev ki sarsa her bir yanımı
Kavursa beni yaksa, acılar içersinde bıraksa
İçimde ki açının yerini alamaz
Bu açının, bu açının yerini hiçbir şey tutamaz.
Evladımdın, canımdan candın
Ne günah işledim ben anlayamadım
Gösterdi bu acıyı da bana Allah ım
Acıların, acısını da tattım, yeter Allah ım.
-
BENİ YAKIŞINA
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı
Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
Başıma tac ettiğim padişahım da yandı
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı
Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
Onu göreyim diye kıblegâhım da yandı
-
Yanlış yolun karanlığından
İnandırıp çoşkulu sözlerimle
Kurtardığım zaman düşmüş ruhunu
Seni kuşatan kötülüğü
Büyük bir acı duyarak
Lanetledin pişmanlık içinde.
Vicdanının unutuşunu
Cezalandırmak için anılarınla
Benden önce olanların öyküsünü
Bir bir anlatırken
Birdenbire yüzünü ellerinle kapadın.
Ruhunda isyan başladı
Utançla ve dehşetle sarsılarak
Gözyaşlarına boğuldun...
N.A Nekrasov
-
Beni Anlamayışına
Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın
Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın
Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi
Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını
Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma
Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
-
AZRAİLLE PAZRLIK
EY AZRAİL..
Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin..
Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin..
Aşk, meşk, derken dünyadan, bir türlü kopamadım..
Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım..
Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul..
Uykum öyle ağır ki, ne zil duydum, ne davul..
Yaşım yetmiş olsa da, gör ki fıkır fıkırım..
Bu cümbüşlü alemi, ben nasıl bırakırım..
Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim..
Estetik yapılacak daha burnum, dişlerim..
Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim..
Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim..
Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu..
Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu..
Ey Azrail!.. Ne olur, bozulmasın pazarım..
Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım..
Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana..
O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?.
Bazen çoluk çocuğa içimden kızıyorum..
Ölmemi bekliyorlar inan ki seziyorum..
Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı..
Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.
Tahmin ediyorum ki, mevlid de okuturlar..
Ortalığı birazcık gülsuyu kokuturlar..
Araya reklam konur, bir ilahi aryası..
Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası..
Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir..
Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir..
Ey Azrail, inan ki hazırlığım yok daha..
Hele şu din konusu, çok karışık bir saha..
Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular..
İrtica diye diye, beni de korkuttular..
İlahiyat adına ekranda iki kaçık..
Kimlerin kuklaları oldukları apaçık..
Alim, zalim, karıştı, renkleri seçilmiyor..
Velisiz kaldı sokak, deliden geçilmiyor..
Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat..
Ne Kur’an’la tanıştım, ne de kıldım bir rekat..
Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye..
Ortalıkta ne görse tutturuyor ver, diye..
Ey Azrail!.. Bilirim, gelince beklemezsin..
Tükenen vadelere, saniye eklemezsin..
Bu satırlar boş geçen bir ömrün hikayesi..
İbret alanlar için son pişmanlığın sesi..
-
Ey aşılmaz dağların ardında,
Ulaşılmaz beldelerden uzak,
Hasretin dallarını tutan şak,
Mavi, sonsuz bir takın altında!
Ey gülüşü sabahlardan güzel,
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş,
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Nerde inilen dalından yere
Portakalların düştüğü çardak,
Kadehe duyarak değen dudak,
Sevgiyle bakan göz, gecelere;
Yanmış ruhu titreyen ilahi,
Yapraklarda billurlaşan seher;
Nerde çam kokan tahta testiler,
Geyik sesiyle çınlıyan vadi?
Yaldız dallarda çiçek yerine
Yıldız açmaz mı artık ağaçlar,
Yanmaz mı bin rüya ile saçlar
Kapanıp günün eteklerine?
Ey gülüşü sabahlardan güzel
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Hakikate olmaz mı acap ram
Yıllardır beslediğim düşünce?
Çıkılmaz dağlardan da mı yüce
Hasretlerin tırmandığı ehram?
O.V.
-
DOST İSTERSEN HZ. ALLAH YETER
Dünyada dost ister isen Hazreti Allah yeter,
Mürşid-i kâmil ister isen Hazreti Kur'an yeter,
Delil ister isen Hazreti Muhammed yeter,
Meşgul olmak ister isen ibadet yeter,
İbret almak ister isen ölüm yeter,
Zengin olmak ister isen kanaat yeter,
Bunlar da yetmez der isen Nâr-ı Cehennem yeter...
Kaderde ne ise odur etme merak,
Uyma kendi nefsine, Hakkın emrine bırak,
Altundan ağacın olsa, zümrütten yaprak,
Akibet gözünü doyurur bir avuç toprak.
Bul erbabını danış akıl, dinlemek ferasettir,
Zaman ahir oldu, zuhur eden alamettir,
Heva-i nefsine uyma; sabrın sonu selamettir,
Ne aldandın be hey şaşkın bu can sana emanettir.
Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi,
Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,
Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur.
İbret gözüyle bakın dünya misafirhanedir,
Bir mukim insan bulunmaz ne tuhaf bir hanedir,
Bir kefendir en sonu zengin-fakir sermayesi,
Malına gururlanan gafil değil ya nedir?
Said-i Nursi Hz
-
Tövbe
Ey çalgıcı,
şu gazeli oku:
Ben sevgiliden geçtim, de.
Gülden, dikenden geçtim,
tövbe ettim, de.
Bir gün sarhoştum,
bir gün şöyle böyle.
İkisinden de yudum elimi.
Baktım na buraya kadar tövbenin içindeyim,
dedim tövbelerime tövbe.
Bu köyün şarapçısı hani nerede?
Çabuk şu şağrağı doldursun.
Ar da neymiş,
namus da ne?
Körkütük olmuşum, körkütük işte,
sıcağa, soğuğa tövbe etmişim,
yaşa, kuruya tövbe.
Gel çalgıcı, gel,
ben yolumdan çıkmışım bikere.
Sen bilirsin yolunu,
al çalgıyı, vur tele.
Gönlüm benim paramparça.
Bir çare derdime, bir çare.
Göster kendini, çık ortaya,
gecemizi aydınlat.
Çok karanlık, çok.
Mevlana Celaleddin Rumi
-
BÜLBÜL
Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!
-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (M.A.E.)
-
SEN GELMİYORDUN
Sen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
Ben sana dargındım sen bilmiyordun
Gitmek istiyordun gitme diyordun
Beni karanlığına itme diyordun
Eşkıya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım sen bilmiyordun
Sen bana günahtın sen bana yasak
Helale uzaktı düştüğüm tuzak
Ben sana tutkundum sen bana tutsak
Ben sana vurgundum sen bilmiyordun
Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana süzgündüm sen bilmiyordun
Kronik suçumdun tekrar ettiğim
Bazı tekrar bazı ikrar ettiğim
Oku oku diye ısrar ettiğim
Mutluluk şarkındım sen bilmiyordun
Sen yangın çıkarır ben söndürürdüm
Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm
Seni sürüm sürüm süründürürdüm
Ben senin korkundum sen bilmiyordun
Bir yavuz hırsızdın dikleniyordun
Sustukça sabrıma dikleniyordun
Sen hiç beklemiyor bekleniyordun
Ben sana yorgundum sen gelmiyordun