-
ASK MABEDi
Yine’mi başını Secde’ye vurmadan yatacaksın
Yine’mi Melekleri ağlatıp, iblis’e kanacaksın
Söylesene! Sen ne zaman nefsine Ok atacaksın…?
Ne sabah kıldın! Ne Öğle…ne de ikindi!
Ne o…! Yoksa Elin-Ayağın mı kilitlendi?
Akşamı da kılmadın! Hadi bari Yatsı’yı kıl
Sen de…Secdelilerin arasına katıl
Hadi be…! Sıva kollarını, ve Abdest’ini al
Vur başını Secde’ye! Cennet’in düşüne dal
Dün iblise kanan başın, Bugün Allah’a c.c eğilsin
Sen Allah c.c’ın kulusun, iblisin kulu değilsin
Namaz, Mü-min’in Miracıdır, ayırma başını Secde’den
Bomba altında bile, Secde’den ayrılmadı deden
Sen de “Vur başını Secde ‘ye “…sevinsin Seccaden
Öyle vur ki, hiç bir şey koparamasın seni Secde’den
Tiryakisi ol…”Allah’u Ekber sözünün
Senin de Nuru olsun Namaz, gözünün
Hadi durma! Vur başını Secde’ye
Vur ki, daha yakın ol inşaAllah ”Rabbine c.c”
Nefsin diyebilir ki, “Bugün söz ver! Yarın kılarsın…”
Azrail (a.s.) ile karşılaşınca, bu sözleri daha iyi anlarsın….
-
Keder Sana Yakışmıyor
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli
Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin
Şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Victor Hugo
-
Biraz da Kitaplar Seni Okusun
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ
Açık dur, kitaplar seni okusun.
Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ
Eğilsin mehtaplar seni okusun.
Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun.
Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabb'inle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun.
“Ezel”in, “ebed”in şifresi sende
“Menfi”nin, “müsbet”in şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun.
Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun
Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Alimler, erbaplar seni okusun.
Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kur'an'dan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.
Abdurrahim Karakoç
-
Gölge Oyunu
Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.
Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.
Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi.
Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.
Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.
Abdurrahim Karakoç
-
Olmaya Devlet Cihanda...
Usta terzi dar kumaştan bol gömlek diker
Doğru tartan esnaf rahat, huzurlu gezer
Eğrinin ve doğrunun hesabı mahşerde
Dünyada biraz huzur herşeye bedel
Sağlığın nasıl gülüm sen ondan haber ver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Han senin, hamam senin, konaklar senin
Tarla senin, çiftlik senin, bağ-bostan senin
Diyelim ki dünya malı tümünden senin
Ağız tadıyla yersen bir şeye benzer
Sağlığın nasıl gülüm sen ondan haber ver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Barış der biraz tuzum, ekmeğim olsa
Buz gibi pınar suyundan bir testim olsa
Bir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesi
Kaç kula nasip olur ki keyfin böylesi
Bir lokma ye, bir yudum iç, bir oh çekiver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...
Barış Manço
-
hararet nardadır, sacda değildir
keramet sendedir, tacda değildir
her ne arar isen kendinde ara
kudüs'te, mekke'de, hacda değildir
(Hacı Bektaş Veli)
ey zahit şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda bu dünya fani
ehline helaldir na-ehle haram
biz içeriz bize yoktur vebali
(Edip Harabi)
biz tüccar değiliz alıp satmayız
erkan gözetiriz yoldan sapmayız
gönlümüz ganidir kibir tutmayız
biz muhammed ali diyenlerdeniz
(Şah Hatayi)
bir bahçeye hizmet ettim erenler
bahçe benim ama dal benim değil
fabrikada mal ürettim beylere
işçi benim ama mal benim değil
(Kul Ahmet)
kimi doğru gider kimi şaşırmış
kimi kağnısını dağdan aşırmış
hüseyin yolunu sarpa düşürmüş
devresi bilinmez yola ne dersin
(Aşık Hüseyin)
neler geldi girdi benim düşüme
felek bu dertleri taktı peşime
bir yazı yazın ki mezar taşıma
ferrahi dünyada gülmemiş deyin
(Aşık Ferrahi)
feymani içinde kötü his tutma
sadık dosta darılıp da küs tutma
altın isen altınlık yap pas tutma
sonra çar çamura karılmayasın
(Aşık Feymani)
zahit bizi tan eyleme
hak ismin okur dilimiz
sakın efsane söyleme
hazrete varır yolumuz
(Aşık Muhyi)
-
beni hor görme kardeşim
sen altınsın ben tunç muyum
aynı vardan var olmuşuz
sen gümüşsün ben sac mıyım
(Aşık Veysel)
her kim bana ağyar ise
hak tanrı yar olsun ona
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona
(Aşık Paşa)
bir vakte erdi ki bizim günümüz
yiğit belli değil mert belli değil
herkes yarasına derman arıyor
deva belli değil dert belli değil
(Şeref Taşlıova)
adalet kalmadı hep zulüm doldu
geçti şu baharın gülleri soldu
dünyanın gidişi acayip oldu
koyun belli değil kurt belli değil
(Aşık Ruhsati)
serdari halimiz böyle n'olacak
kısa çöp uzundan hakkın alacak
(Aşık Serdari)
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
bürhan sorardım aslıma
aslım bana bürhan imiş
(Niyazi Mısri)
seyyah oldum şu alemi gezerim
bir dost bulamadım gün akşam oldu
kendi efkarımca okur yazarım
bir dost bulamadım gün akşam oldu
(Kul Himmet)
adem'i balçıktan yoğurdun yaptın
yapıp da neylersin bundan sana ne
halk ettin insanı saldın cihana
salıp da neylersin bundan sana ne
(Kaygusuz Abdal)
-
ormanda büyüyen adam azgını
çarşıda pazarda insan beğenmez
medrese kaçkını softa bozgunu
selam vermek için derviş beğenmez
(Kazak Abdal)
dünya gamın bırak yürü
kalır dünyanın her varı
muhabbetten geri kalma
muhabbettir baki kalan
(Meluli)
belimizde kılıcımız kirmani
taşı deler mızrağımın temreni
hakkımızda devlet etmiş fermanı
ferman padişahın dağlar bizimdir
(Dadaloğlu)
bir şah olsam hükmeylesem cihana
başta haksızlığı yıkar giderdim
okullar yapardım bütün insana
cehaleti kökten yakar giderdim
(Kul Ahmet)
insanlıktan yoktur bende bir nişan
zayıftır idrakim aklım perişan
akılsız akraba güldürür düşman
böyle adam yurtta kalsa ne fayda
(Aşık Şenlik)
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selam vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
(Aşık Serdari)
seçmedik yarimiz ağyarımızdan
kimse vakıf değil esrarımızdan
(Aşık Mirati)
-
gülümdün sen canım benim
dokununca kanar tenim
feryat benim gurbet sensin
(Öksüz Dede)
bana olan cefa senden değildir
benim kendi bahtım kara sevdiğim
sana meyil vermek benden değildir
gönül düştü nedir çare sevdiğim
(Dertli)
bu gönlüm şehrini seyran ederken
dedi sırrım bana seyran içinde
aşka düştün niçin derman ararsın
aşıklar dert arar derman içinde
(Eşrefoğlu Rumi)
çoktan uğramadım dostun köyüne
o yar kahırlanıp küstü mü bilmem
gelip giden yoktur bir haber almam
benden umudunu kesti mi bilmem
(Devrani)
dilber senin ile yiyip içmedim
yiyip içip ak göğsünü açmadım
fırsat elde iken belin koçmadım
beni öldürmeli dövmeli değil
(Gevheri)
ela gözlerine kurban olduğum
yüzüne bakmaya doyamadım ben
ibret için gelmiş derler cihana
noktadır benlerin sayamadım ben
(Aşık Ömer)
canımın canı nazlı dilberim
mihrabımdır kaşlarının arası
ahu bakışların siyah gözlerin
kalbimdeki yara, onun yarası
(Aşık İbreti)
canevimden vurdu felek neyleyim
ben ağlarım çelik teller iniler
ben almadım toprak aldı koynuna
yarim diyen bülbül diller iniler
(Dadaloğlu)
hayalin gönlümde olalı mihman
gah uslu gezeriz gah divaneyiz
soyunup aşkından olmuşuz üryan
gah mecnun oluruz gah efsaneyiz
(Aşık Noksani)
ela gözlerine kurban olduğum
hep senin derdinden yanar ağlarım
kime arz edeyim garip halimi
ellerin yanında görür ağlarım
(Aşık Kerem)
senin aşıkların gülmez dediler
ağlayıp yaşını silmez dediler
seni bir kez saran ölmez dediler
gerçek mi efendim sormaya geldim
(Karacaoğlan)
nedir bu çektiğim senin elinden
deli gönül daha yorulmadın mı
seni hep aldattı boş hayal ile
yalancı dünyaya darılmadın mı
(Karslı Hicabi)
-
erguvanlardan koru anılarını
gecikmiş bir yağmur gibi çözülüyorsa akşam
"içindeki şarkıyı" mırıldanan masada
geçmiş bir zamanı yanıtlıyorsa kalbin
ve ışıklar
ayın saklı yüzünde kırılıyorsa
soğuk bir ürperti gibi dolaşıyorsa
yangınlardan artakalan teninde
çırılçıplak bir kıvılcım
ırmakları koru göz yaşlarından
"bir belirip bir görünmez" olduysa hayat
düşlerinden koru yalnızlığını
balkonuna ansızın konuveren bir kuşun
balkonundan ansızın uçuveren bir kuşun
kostak kanatlarından
koru içindeki yorgun rüzgârı
ama "ağır bir su gibi" biriktirdiğin
baharlardan kalmış yabani bir erguvan
açıverdiyse ansızın
soğuk bir gecenin ortasına kurulmuş bir masada
"göğün altından geçmeyi" sakın unutma