-
S
SAAD: (Ar.) Er. - Mutluluk, kutluluk.
SAADEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin uğurlu ve kutlu kişisi. - Türk dil kuralı açısından "d/l" olarak kullanılır.
SAADET: (Ar.) Ka. - Mutluluk, kutluluk, bahtiyarlık.
SABA: (Ar.) Er. - Gündoğusundan esen hafif rüzgar. Türk müziğinin en eski makamlarından.
SABAH: (Ar.) - Gündüzün ilk saatleri, günün başlangıcı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SABAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinin güzelliği. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SABÂHAT: (Ar.) Ka. - Güzellik, letafet.
SABAHNUR: (Ar.) Ka. - Sabah ışığı, aydınlığı.
SABBAR: (Ar.). 1. Çok sabırlı. 2. Atlas çiçeği. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SABİ: (Ar.) Er.-Yedinci.
SABİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Sabi).
SABİH: (Ar.) Er. - Güzel, şirin.
SABİHA: (Ar.) Ka. - Güzel, latif, şirin.
SABİHAT: (Ar.) Ka. 1. Gemiler. 2. Yıldızlar. 3 İmanlıların ruhları.
SABİR: (Ar.) Er. 1. Sabreden, tahammül eden, Katlanan sabırlı. 2. Acele etmeyen.
SÂBİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sabır).
SABİT: (Ar.) Er. 1. Değişmeyen, kımıldamayan. 2. Kanıtlanmış, anlaşılmış.
SABİTE: (Ar.) Ka. 1. Hareket etmeyen yıldız, gezegen olmayan yıldız. 2. Matematik formülünde değeri değişmeyen miktar.
SABİYE: (Ar.) Ka. - Küçük kız çocuğu, küçük kız.
SABRİ: (Ar.) Er. - Sabırla ilgili, sabra ilişkin.
SABRİNNİSA: (Ar.) Ka. - Kadınların sabırlısı.
SABRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sabri).
SACİD: (Ar.) Er. - Secde eden, alnını yere koyan.
SACİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sacid).
SAÇI: (Tür.) Ka. - Düğün armağanı. Gelinin başına saçılan şeker, arpa, para gibi şeyler.
SA'D: (Ar.) Er. - Kutlu, uğurlu. İyilik, kuvvetlilik. Ashab isimlerinden, Sa'd b. Ebi Vakkas. Aşere-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenmiş olanlar) dandır.
SADA: (Ar.) Ka. - Ses, yankı.
SADAK: (Tür.) Er. 1. Ok koymaya yarayan meşin torba. 2. Sabah yeli.
SADAKAT: (Ar.) Dostluk, içten bağlılık, doğruluk, vefalılık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SADBERK: (Fars.) Ka. 1. Yüz yapraklı, katmerli. 2. Katmerli bir gül türü.
SADEDDİN: (Ar.) Er. - (bkz. Saadeddin).
SADEDİL: (a.f.i.) Ka. 1. Temiz yürekli. 2. Saf, bön.
SADEGÜL: (a.f.i.) Ka. - Bir gül kadar sade, temiz ve güzel.
SÂDERU: (a.f.i.) Er. - Genç delikanlı.
SADEYN: (Ar.). 1. "İki uğurlular". 2. Venüs (Zühre) ile Jüpiter (Müşteri) gezegenleri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂDIK: (Ar.) Er. - Doğru gerçek hakiki, yalan olmayan, sahte olmayan. Sadakatli, samimi, bağlı.
SÂDIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Sadık).
SÂDIR: (Ar.) Er. - Hayrette kalan, şaşıran.
SADIRAY: (Ar.) Er. - (bkz. Sadır).
SADİ: (Ar.) Er. - Mutlulukla, uğurla ilgili, uğurlu.
SADİS: (Ar.) Er. - Altıncı.
SADİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sadi).
SADREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin önderi, başı, ileri kişisi.
SADRİ: (Ar.) Er. 1. Göğüsle ilgili, göğse ait. 2. Anneye nisbetle çocuk.
SADRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sadri).
SADULLAH: (Ar.) Er. - Tanrının kullu, talihli kıldığı kimse.
SADUN: (Ar.) Er. - Mübarek, kutlu, uğurlu.
SAFA: (Ar.) Er. 1. Üzüntü ve kederden uzak olma, endişesizlik, rahat huzur, iç ferahlığı. 2. Eğlence. 3. Saflık, berraklık.
SAFBESTE: (a.f.i.) Er. - Saf bağlanmış, sıra sıra dizilmiş.
SAFDER: (Ar.) Er. - Düşman saflarını yaran, yiğit.
SAFER: (Ar.) Er. l. Hicri takvimde ikinci ay, sefer. 2. Temiz yürekli, dürüst kimse.
SAFEVİ: (Ar.) Er. - Safı adındaki kimsenin soyundan olan, Fars hükümdarı Şah İsmail'in soyu.
SAFFET: (Ar.) Er. - Saflık, temizlik, arılık, (bkz. Safvet).
SAFİ: (Ar) Er. 1. Katışıksız, katıksız, halis, temiz. 2. Yalnız, sadece, sırf. 3. Kesintilerden sonra kalan kısım, net.
SAFİGÜL: (a.f.i.) Ka. - Gül gibi, katıksız, saf, duru, temiz.
SAFİH: (Ar.) Er. 1. Gökyüzü. 2. Yassı ve düz halde bulunan şey.
SAFİHA: (Ar.) Ka. - Yassı düz ve geniş yüz, levha. Levha halinde bulunan maden, saç.
SAFİNAZ: (Fars.) Ka. - Çok nazlı, çok naz eden.
SAFİNUR: (Ar.) Ka. - Çok nurlu, çok aydınlık, temiz kimse.
SAFİR: (İbr.) - Mavi renkli, değerli bir süs taşı, göktaşı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAFİRE: (Ar.) Ka. 1. İnce güzel ses. 2. Islık.
SAFİYE: (Ar.) Ka. - Katışıksız, katıksız, halis, temiz. Saflık, halislik.
SAFİYET: (Ar.) Ka. - Saflık, temizlik, masumluk.
SAFİYULLAH: (Ar.) Er. 1. Temiz yürekli. 2. Hz. Âdem'in lakabı.
SAFİYÜDDİN: (Ar.) Er. - Dini temiz, dini pak.
SAFVET: (Ar.) Er. - Saflık, temizlik, paklık, arılık, halislik.
SAFVETULLAH: (Ar.) Er. - Hz. Muhammed (s.a.s)'in isimlerinden.
SAFZEN: (a.f.i.) Er. - (bkz, Safder).
SAĞAN: (Tür.) Er. - Hızlı uçan, uzun dar kanatlı küçük kuş.
SAĞANALP: (Tür.) Er. - (bkz. Sağan).
SAĞBİLGE: (Tür.) Er. - Hekim, doktor.
SAĞCAN: (Tür.) Er. - Sağlıklı kimse.
SAĞINÇ: (Tür.) Er. - Emel, istek, amaç, düşünce.
SAĞIT: (Tür.) Er. - Silah.
SAĞLAM: (Tür.) Er. 1. Hasta veya sakat olmayan. Kolayca hasara uğramayan, bozulmayan, dayanıklı. 2. Doğru, gerçek, sahih. 3. Güvenilir, emin. 4. Mutlaka, muhakkak, herhalde.
SAĞLAMER: (Tür.) Er. - (bkz. Sağlam).
SAĞMAN: (Tür.) Er. - Sağlıklı kim*se. Eksiksiz, kusursuz, güvenilir kim*se.
SAĞUN: (Tür.) Er. - Saygın, kutsal.
SAHABE: (Ar.) Er. 1. Sahipler, sahip çıkanlar, tutanlar. 2. Asr-ı saadet döneminde yaşamış ve Hz. Muhammed'i görmüş mü'min kimse.
SAHABET: (Ar.) Ka. - Sahip çıkma. Koruma, arka olma, yardım etme.
SAHAVET: (Ar.) Er. - El açıklığı, cömertlik.
SAHBA: (Ar.) Ka. 1. Al, kızıl. 2. Şarap, kırmızı şarap.
SAHİBE: (Ar.) Ka. 1. Sahip. Koruyan, gözeten. 2. Bir iş yapmış olan. 3. Herhangi bir niteliği olan.
SAHİBKIRAN: (f.a.i.) Er. 1. Her zaman basan, üstünlük kazanan hükümdar. 2. Ünlü bir çeşit lale.
SAHİL: (Ar.) Ka. - Deniz, nehir, göl kıyısı.
ŞAHİN: (Ar.) Er. 1. Kadın. 2. Sık. Katı, pek.
ŞAHİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şahin).
SAHİR: (Ar.) Er. - Gece uyumayan, uykusuz.
SAHİRE: (Ar.) Ka. 1. Geceleri uyumayan, uykusuz. 2. Büyücü, büyüleyici güzel.
SAHRA: (Ar.) Ka. - Kır, ova, çöl.
SAHRE: (Ar.) Er. - Kaya. Kütle.
SAHRETULLAH: (Ar.) Er. - Beytü'l-Makdis'de Beni İsrail peygamberlerinin ibadet ettikleri meşhur kaya. Hz. Peygamber (s.a.s) Miraç gecesinde semaya buradan çıkmıştır.
SAHUR: (Ar.) Er. 1. Gece uyanıklığı, uykusuzluk. 2. Ay ağılı, hale. Dünya'nın Ay'a düşen, Ay tutulmasını meydana getiren gölgesi.
SAİB: (Ar.) Er. - Hedefe doğru ulaşan. İsabetli olan, doğru olan, hata etmeyen. - Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
SAİD: (Ar.) Er. - Mübarek, kutlu, uğurlu. Mübarek, mesut. Sevap kazanmış, Allah katında makbul tutulmuş. Sahabe isimlerinden
SAİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Said).
SAİK: (Ar.) Er. - Sevk eden, götüren. Süren sürücü.
SAİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Saik).
SÂİM: (Ar.) Er. - Oruç tutan kimse, oruçlu.
SÂİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Saim).
SAİR: (Ar.) Er. - Seyreden, hareket eden, yürüyen.
SAİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sair).
SÂKIB: (Ar.) Er. 1. Delen, delik açan. 2. Çok parlak. - Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
SAKIBA: (Ar.) Ka. 1. Parlak, ışıklı. 2. Delen, delik açan.
SAKİ: (Ar.) Er. - Su veren, su dağıtan. Kadehle içki sunan.
SAKİN: (Ar.) Er. 1. Hareketsiz olan, oynamayan. 2. Uslu kendi halinde yavaş. 3. Bir yerde yerleşen, oturan.
SAKİNE: (Ar.) Ka. 1. Hareketsiz, kımıltısız, durgun. Sessiz. 2. Heyecanı veya kızgınlığı olmayan.
SAKMAN: (Tür.) Er. 1. Uyanık, akıllı kimse. 2. Sessiz sakin kimse.
SALABET: (Ar.) 1. Peklik, katılık, sağlamlık. 2. Manevi kuvvet, dayanma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SALAH: (Ar.) Er. 1. Düzelme, iyileşme, iyilik. 2. Barış. 3. Dine olan bağlılık.
SALAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinine bağlı kimse. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılmakladır.
SALAR: (Fars.) Er. - Baş, kumandan, başbuğ, önder.
SALÂT: (Ar.) Er. - Namaz.
SALCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Salar).
SALDAM: (Tür.) Er. - Ciddilik, ağırbaşlılık.
SALİH: (Ar.) Er. 1. Yarar, yakışır, elverişli, uygun. Salahiyeti bulunan, yetkili. 2. Dinin emir ve yasaklarına uyan, iyi ahlak sahibi, muttaki.
SÂLİHA: (Ar.) Ka. - Dinin emir ve yasaklarına uyan, iyi ahlak sahibi (kadın). - (bkz. Salih).
SALIK: (Tür.) Er. - Haber, bilgi. Haberci.
SALIKBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Salık).
SALİM: (Ar.) 1. Hasta veya sakat olmayan, sağlam. 2. Ayıpsız, kusursuz, noksansız. 3. Korkusuz, endişesiz, emin. 4. Aruzda cüzlerinden hiçbiri zihafa uğramayan vezin.
SALİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Salim).
SALİSE: (Ar.) Ka. 1. Üçüncü. 2. Saniyenin altmışta biri. 3. Binbaşılık derecesinde mülki rütbe.
SALKIM: (Tür.) Ka. - Üzüm gibi birçoğu bir sap üzerinde bir arada bulunan yemiş. Üzerinde kısa saplı dallar bulunan çiçek. Akasya.
SALMAN: (Tür.) Er. - Başıboş, serbest, özgür.
SALTAR: (Tür.) 1. Tek, yalnız. 2. Yalnız başına giden. 3. Temiz, saf. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SALTI: (Tür.) Er. - Gezgin, yolculuk eden.
SALTIK: (Tür.) Er. 1. Kendi başına var olan, bağımsız, koşulsuz, mutlak. 2. Salıverilmiş, bırakılmış, azat edilmiş, özgür.
SALTUK: (Tür.) Er. - Erzurum ve yöresinde Selçuklular devrinde Saltuklular beyliğini kuran Türk beyi Emir Saltuk (1072).
SALTUKALP: (Tür.) Er. -(bkz. Saltık).
SALUR: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Oğuzların Üçok boyuna bağlı bir Türk kabilesi.
SALVECÂR: (Ar.) Er. - Çevgan, cirit oynanılan eğri sopa.
SAMAHAT: (Ar.) Ka. - Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik, (bkz. Semahat).
SAMAN: (Fars.) Er. 1. Zenginlik. Rahat, dinç. 2. Düzen.
SAMED: (Ar.) Er. - Ezeli, ebedi ve yüce olan ve hiç kimseye veya şeye ihtiyacı olmayan, mutlak malik olan yüce Allah. - Allah'ın isimlerindendir. "abd" takısı almadan kullanılmaz. Abdüssamed.
SAMİ: (Ar.) Er. 1. İşiten, duyan dinleyen. Dinleyici. 2. Yüksek, yüce.
SÂMİA: (Ar.) Ka. - İşitme duygusu, hissi.
SAMİH: (Ar.) Er. - Cömert, eli açık.
SAMİHA: (Ar.) Er. - (bkz. Samih).
SAMİM: (Ar.) Er. - Bir şeyin merkezi, içi, asli kısmı.
SAMİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Samim).
SAMİN: (Ar.) Er. - Sekizinci.
SAMİR: (Ar.) Er. - (bkz. Samire).
SAMİRE: (Ar.) Ka. - Meyveli, meyva veren.
SAMİYE: (Ar.) Ka. - Yüksek, yüce.
SANAÇ: (Tür.) - Dağarcık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂNAHÂT: (Ar.) - Çok düşünmeden fikre doğan, akla gelen şeyler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANAK: (Tür.) Er. 1. Kısa zaman, az süre. 2. Fikirsiz, düşüncesiz.
SANAL: (Tür.) Adın duyulsun, ün kazan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANALP: (Tür.) Er. - (bkz. Sanal).
SANAT: (Ar.) - Sanat, ustalık, hüner, marifet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANAY: (Tür.) - Ay san. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANBAY: (Tür.) Er. - Ünlü kimse.
SANBERK: (Tür.) Er. - Gücüyle tanınmış, ün yapmış.
SANCAKTAR: (Tür.) Er. - Sancak taşıyan kimse. Sancak taşıma görevlisi.
SANCAR: (Tür.) Er. 1. Kısa kama. 2. Saplar, batırır, yener. 3. Selçuklu sultanlarından birisinin adı.
SANEM: (Ar.) 1. Put. 2. Çok güzel kadın. - İsim olarak kullanılmaz.
SANER: (Tür.) Er. - Ünlü, tanınmış kimse.
SANEVBER: (Ar.) Ka. 1. Çam fıstığı. Çam fıstığı kozalağı. 2. Sevgilinin boyu-posu.
SÂNEVİ: (Ar.) Er. - İkinci.
SANİ: (Ar.) Er. 1. İkinci. 2. Yapan, işleyen, meydana getiren. 3. Yaratan. Allah'ın isimlerinden. Saniullah veya Abdüssani şeklinde isim olur.
SANİA: (Ar.) Ka. - Düzme, uydurma iş, tuzak, hile.
SANİH: (Ar.) Er. - Zihin ve düşüncede oluşup çıkan, fikre doğan.
SANİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Sanih).
SANİYE: (Ar.) Ka. 1. Bir dakikanın veya derecenin altmışta biri. 2. İkinci derecede mülki rütbe.
SANNUR: (Tür.) Ka. - Nurlu, ışıklı, güzel.
SANVER: (Tür.) Er. - (bkz. Sanal).
SARA: (İbr.) Ka. 1. Prenses. 2. (Fars.) Hz. İbrahim'in hanımı. 3. Halis, katkısız, temiz.
SARAÇ: (Ar.) Er. 1. Koşum, eğer takımlarıyla benzeri şeyler yapan veya satan kimse. Meşin üzerine süsleme yapan kimse. 2. Sirac kelimesinin değişikliğe uğramış şekli. Kandil.
SARAHAT: (Ar.) - Açıklık, ibarede açıklık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SARÂMET: (Ar.) Er. - Yiğitlik.
SÂRBAN: (Fars.) Er. - Deve sürücüsü. Deveci.
SARÇE: (Fars.) Ka. - Serçe.
SARDUÇ: (Tür.) Er. - Bülbül.
SARGAN: (Tür.) Er. 1. Çorak yerlerde biten bir ot. 2. Bir tür balık.
SARGIN: (Tür.) 1. Candan, içten, yürekten. 2. Çekici cazibeli. 3. Kapa*lı, puslu hava. 4. İstekli, hevesli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SARGINAL: (Tür.) Er. - (bkz. Sargın).
SARGUT: (Tür.) Er. - İhsan, bağış, ödül.
SARIALP: (Tür.) Er. - Sarışın yiğit. Ruhi Sarıalp', Türk atlet ve yönetici.
SARICABAY: (Tür.) Er. - (bkz. Sarıalp).
SARIÇİÇEK: (Tür.) Ka. 1. Sarı renkli çiçek. 2. Artvin ve çevresinde oynanan bir tür halk oyunu.
SÂRİF: (Ar.) Er. - Sarfeden, harcayan. Değiştiren.
SARİFE: (Ar.) Ka. -(bkz. Sarif).
SARİH: (Ar.) Er. 1. Açık, meydanda. Belli, hüveyda. 2. Saf, halis. Saf, halis Arap kanı (at).
SARİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Sarih).
SARİM: (Ar.) Er. - Keskin, kesici.
SÂRİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Sarim).
SARKAN: (Tür.) Er. - Kovan.
SARMAŞIK: (Tür.) Ka. - Koyu yeşil renkli, değişik biçimli yapraklan olan tırmanıcı bir bitki.
SARP: (Tür.) Er. 1. Çetin, sert, şiddetli. 2. Dik, çıkılması ve geçilmesi zor.
SARPER: (Tür.) Er. - Sert, güçlü erkek.
SARPHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Sarper).
SARPKAN: (Tür.) Er. - Sert, güçlü soydan gelen.
SARRA: (Ar.) Ka. - Sevindirici, sevinçli.
SARTIK: (Tür.) Er. - Azad olunmuş, salıverilmiş, özgür.
SARU: (Tür.) Er. - Sarı benizli, tenli insan.
SARUBATU: (Tür.) Er. - Osman Beyin kardeşi.
SARUCA: (Tür.) Er. - (bkz. Sarıca).
SARUHAN: (Tür.) Er. - Harizm'den gelip Anadolu'ya yerleşen Saruhanoğulları beyliğinin kurucusu.
SARVAN: (Tür.) Er. - Deve süren, deveci.
SATI: (Tür.) Ka. 1. Satma, satış. Alışveriş. 2. Düğün armağanı.
SATIBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Satı).
SATIGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Satı).
SATIKBUĞRA: (Tür.) Er. - (bkz. Satılmış, Buğra).
SATILMIŞ: (Tür.) Er. - Uzun ömürlü olması için doğumundan önce ermişlere adanan çocuk, satı.
SATUK: (Tür.) Er. - (bkz. Satılmış).
SATVET: (Ar.) Er. - Ezici kuvvet, zorluluk.
SAV: (Tür.) 1. Söz, haber, dedikodu. İleri sürülerek savunulan düşünce. 2. Sağlam. 3. Şöhret, ün. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAVAŞ: (Tür.) Er. - İki taraf teşkilat, ülke veya ülkeler topluluğu arasında meydana gelen silahlı vuruşma, cenk, muharebe, harb. Doğuş, kavga. Mücadele uğraş.
SAVAŞER: (Tür.) Er. - Savaşan asker, insan, savaşçı.
SAVAT: (Tür.) Er. - Gümüş üstüne yapılan çizgiler, süsler.
SAVER: (Tür.) Er. - Sağlam, zinde, güçlü erkek.
SAVGAT: (Tür.) Er. - Hediye, armağan, bahşiş, ihsan.
SAVLET: (Ar.) Er. - Şiddetli saldırı, hücum.
SAVNİ: (Ar.) Er. - Koruma, gözetme ile ilgili.
SAVTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Sav).
SAVTUNA: (Tür.) Er. - Sözünde duran kimse.
SAVTUR: (Tür.) Er. - Sağlıklı kal, hoşça kal.
SAYAR: (Tür.) - Saygılı, hürmet eden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYE: (Fars.) 1. Gölge. 2. Sahip çıkma, koruma, siyanet. Yardım. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂYEBÂN: (Fars.) Ka. 1. Sayvan, gölgelik. Büyük çadır. 2. Koruyan.
SÂYEDÂR: (Fars.) Er. 1. Gölgeli, gölgesi olan, gölge eden. 2. Koruyan, sahip çıkan.
SÂYEZÂR: (Fars.) Ka. - Gölgelik.
SAYFİ: (Ar.) Er. - Yaza ait, yazla ilgili.
SAYFİYYE: (Ar.) Ka. - Yazlık, yazlık ev.
SAYGI: (Tür.) - İnsanlara karşı dikkatli, ölçülü, özenli davranmaya neden olan sevgi duygusu değer yargısı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYGIN: (Tür.) - Saygı gören, sayılan, hatırlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYGUR: (Tür.) Er. - (bkz. Saygın).
SAYGÜL: (Tür.) Ka. 1. (bkz. Saygın). 2. Nadir, eşsiz gül, sayılı gül.
SAYHAN: (Tür.) Er. - Adaletli yönetici, hükümdarların adili, ölçülüsü.
SAYIL: (Tür.) - Saygı gör, sözün dinlensin, değerin artsın. Değerli, saygıdeğer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYILGAN: (Tür.) Er. - Kendini saydıran, saygın kimse.
SAYINBERK: (Tür.) Er. - Kendisine saygı gösterilen insan.
SAYINER: (Tür.) Er. - Değerli, saygı duyulan kimse.
SAYKAL: (Tür.) Er. - Düz, düzgün, pürüzsüz. Gösterişli.
SAYKUT: (Tür.) Er. - Uğurlu, kutlu, saygıdeğer kimse.
SAYMAN: (Tür.) Er. - Hesap işleriyle uğraşan kimse.
SAYRAÇ: (Tür.) - Öten, cıvıldayan, şakıyan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYRAK: (Tür.) - (bkz. Sayraç). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYYAD: (Ar.) Er. - Avcı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SAZAK: (Tür.) Er. 1. Kuvvetli ve soğuk esen yel. Soğuk yelle birlikte yoğun hafif kar. 2. Bataklık, sazlık. 3.Küçük pınar, kaynak.
SAZAN: (Tür.) Er. - Göllerde ve sazlık yerlerde yaşayan bir tatlısu balığı.
SÂZKÂR: (Fars.) Er. 1. Uygun, münasip. 2. Türk müziğinde birleşik bir makam. 3. Saz çalan sanatkar.
SEBA: (Ar.) Ka. - Yedi. İslam öncesi Sami ve Arap kavimleri yedi sayısının kutsal bir nitelik taşıdığına inanırlardı, "yedi" sayısı.
SEBAHAT: (Ar.) Ka. - (bkz. Sabahat).
SEBAT: (Ar.) Er. - (bkz. Sabit).
SEBATI: (Ar.) Er. - Sebatlık, sözünde kararında durma. Sebatlı, sözünde duran.
SEBİH: (Ar.) Er. - Yüzme, yüzüş.
SEBİL: (Ar.) 1. Yol, büyük cadde. 2. Su dağıtılan yer. Hayır için parasız dağıtılan su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEBLA: (Ar.) Ka. - Uzun, kirpikli göz.
SEBRE: (Ar.) Er. - Ölçülü, deneyimli. Sahabeden bu ismi taşıyanlar olmuştur.
SEBUÇE: (Fars.) Ka. - Küçük kap. Küçük testi.
SEBÜK: (Tür.) Er. 1. Hafif, yeğni. Çabuk hızlı. Ağırbaşlı olmayan. 2. Sevgili, aziz.
SEBÜKALP: (Tür.) Er. - Hızlı, atak, yiğit.
SEBÜKTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Sebük).
SECAHAT: (Ar.) Er. -Yumuşak huyluluk.
SECÂVEND: (Fars.) Er. - Kur'an-ı Kerim'i manasına uygun olarak okumak için konulan durak işaretleri.
SECCAC: (Ar.). - Çağlayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SECİYE: (Ar.) Er. - Yaratılış, huy, karakter tabiat. İyi huy.
SEÇGÜL: (Tür.) Ka. - Seçilmiş gül.
SEÇİL: (Tür.) Ka. - Benzerleri arasından seçil, beğenil, üstün ol, sevgi ve saygı gör.
SEÇKİN: (Tür.) Er. - Seçilmiş, ayrılmış benzerlerinden üstün olduğu için ayrılmış, mümtaz, güzide.
SEÇKİNER: (Tür.) Er. - (bkz. Seçkin).
SEDA: (Ar.) Ka. - Ses. Yankı.
SEDACET: (Ar.) Ka. - Sadelik.
SEDAD: (Ar.) Er. - Doğruluk, hak. Doğru ve haklı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SEDEF: (Ar.) Ka. 1. Bazı deniz hayvanlarının (midye, istiridye gibi) sert, beyaz ve parlak kabuğu. 2. Bu kabuktan yapılmış veya süslenmiş eşya.
SEDEN: (Tür.) Ka. - Uyanık, tetikte, gözü açık olan.
SEDİD: (Ar.) Er. - Doğru hak. (bkz. Sedad).
SEFA: (Ar.) Er. 1. Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma. 2. Eğlence, zevk, neşe.
SEFER: (Ar.) Er. 1. Bir yerden bir yere gitme, yolculuk, seyahat. 2. Savaş hazırlığı. Savaşa gitme. Harp, savaş. 3. Gemilerin kalktıkları limana tekrar dönünceye kadar yaptıkları fiil. 4. Istılahta: Şer'i bakımdan üç gün üç gecelik (veya onsekiz saatlik) yola gitmek için kişinin oturduğu yerden ayrılması. 5. Defa, kere. 6. Arabî ayların ikincisi.
SEFFAH: (Ar.) Er. - Güzel söz söyleyen, hatip. Cömert, eli açık.
SEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Vapur, gemi. 2. Uzayın güney yarımı.
SEFİR: (Ar.) Er. - El içi. Yabancı diplomat
SEGBAN: (Fars.) Er. 1. Seymen, yeniçeri ocağına bağlı asker. 2. Osmanlı saraylarında av köpeklerine bakan bakıcı.
SEHÂ: (Ar.) Er. - Sehavet, kerem, cömertlik.
SEHÂB: (Ar.) 1. Bulut. 2. Karanlık. 3. Bulut gibi uçan böcekler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEHÂBE: (Ar.) Ka. - Tek bulut.
SEHAVET: (Ar.) Er. - Cömertlik, (bkz. Sahavet).
SEHER: (Ar.) Ka. - Sabahın gün doğmadan önceki zamanı, tan ağartısı.
SEHHAR: (Ar.) Er. - Kuvvetle kendine çeken, büyüleyici.
SEHHARE: (Ar.) Ka. - Çok güzel, büyüleyici kadın.
SEHL: (Ar.) Er. - Kolay, sade. Sahabe isimlerindendir.
SEHLE: (Ar.) Ka. - 1. Yumuşak. 2. Kolay. 3. Taze, körpe. Habeşistan'a hicret eden kadın sahabelerden.
SEHRAN: (Ar.) Er. - Geceleri uyanık duran.
SEKİNE: (Ar.) Ka. - Sakin olma, sükunet. Huzur, gönül rahatlığı.
SELAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinine bağlı kimse. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SELAM: (Ar.) Er. 1. İnsanların birbirleriyle karşılaştıklarında kullandıkları yakınlık dostluk, saygı ifade eden söz, yaptıkları işaret veya hareket. 2. Emniyet, huzur, selamet, esenlik, sağlık, sağlamlık. 3.Selam: Yüce Allah'ın isimlerinden, Fani olmama, ze-valsizlik, her çeşit arıza ve hadiseden salim olmak. Her türlü tehlikeden koruyup selamete çıkaran.
SELAME: (Ar.) Ka. - (bkz. Selam).
SELAMEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin kurtuluşu. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SELAMET: (Ar.) Esenlik. Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvenlik içinde olma. Kurtulma, kurtuluş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELAMİ: (Ar.) Er. - İyilik, barış ve rahatlıkla ilgili.
SELAMULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın selamı.
SELATİN: (Ar.) Er. - Sultanlar.
SELCAN: (Tür.) - Coşkun, taşkın yaratılışlı kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELÇUK: (Tür.) Er. 1. Güzel konuşma yeteneği olan. 2. XI. Anadolu, Kafkaslar ve Orta Doğu'da imparatorluk kuran Türk topluluğunun hükümdarı.
SELDA: (Tür.) Ka. - Sel, taşkın su.
SELDAĞ: (Tür.) Ka. - Dağları aşan sel, coşku.
SELDANUR: (Tür.) Ka. - Nur seli.
SELEN: (Tür.) - Sel gibi coşkun, taşkın kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELİKA: (Ar.) - Güzel konuşma ve yazma kabiliyeti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELİL: (Ar.) Er. - Yeni doğmuş erkek çocuğu, ilker.
SELİLE: (Ar.) Ka. - Yeni doğmuş ilk kız çocuğu.
SELİM: (Ar.) Er. 1. Kusuru, noksanı olmayan, sağlam, doğru. 2. Tehlikesiz, zararsız, kurtulmuş. 3. Temiz, samimi.
SELİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Selim).
SELİN: (Tür.) Ka. 1. Gür akan su. 2. Orta Asya'da yetişen, bodur, sürekli yeşil kalan bitki.
SELİS: (Ar.) Er. 1. Kolay yumuşak. 2. Bağlı, boyun eğmiş.
SELLEM: (Ar.) - "Selamete erdirsin" manasıyla dualarda geçen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELMA: (Ar.) Ka. 1. Barış içinde bulunma, huzur, erinç. 2. Güzel, hoş (kadın).
SELMAN: (Ar.) Er. - Barış içinde bulunma, huzur, erinç.
SELMANİ: (Ar.) Er. - Niyaz kabul eden derviş. İran İsfahan'ından olup, Rasulullah'la birlikte İslami mücadelede üzerine düşeni fazlasıyla yapmış büyük mücahid ve sahabi. Selman-ı Farisi'ye nispetle bu ad kullanılmıştır.
SELMİ: (Ar.) Er. - Barışla ilgili, barışçıl.
SELMİN: (Ar.) Ka. - Barış yanlısı, barış ve sevgi duygusuyla dolu.
SELNUR: (Tür.) Ka. - Nur seli, ışık seli.
SELSAL: (Ar.) - Tatlı, lezzetli, hafif su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELSEBİL: (Ar.) 1. Tatlı ve hafif su. 2. Cennette bir çeşmenin adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELVA: (Ar.) Ka. 1. Bal. 2. Büyük bıldırcın. Tih çölünde bulundukları sürece, israiloğullarına Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını doyurmak için gönderilen kuş. 3. (İsp.) Ekvator da sık balta girmemiş orman
SELVET: (Ar.) Ka. - Gönül rahatı.
SEM´AN: (Ar.) Er. - İşiterek. Dinleyerek.
SEMA: (Ar.) Ka. 1. İşitme, duyma. Musiki dinleme. 2. Gökyüzü. 3. Felek. 4. Mevlevilikte musiki eşliğinde icra edilen dönme hareketi.
SEMAHAT: (Ar.) - Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEMAÎ: (Ar.) Er. 1. Semaya, göğe havaya ait. 2. Gökten düşmüş. Allah tarafından olan, ilahi. 3. - İşitme esasına dayalı olarak öğrenilen, (bkz. Semavi).
SEMÂN: (Fars.) Er. 1. Gökyüzü. 2. Güneş ayının 27. günü. 3. Bıldırcın.
SEMÂNE: (Fars.) Ka. - (bkz. Seman).
SEMANİYE: (Ar.) Ka. - Sekiz. (bkz. Seman).
SEMÂVÂT: (Ar.) Ka. - Gökler.
SEMAVİ: (Ar.) Er. - Semaya mensup, sema ile ilgili.
SEMÂZEN: (a.f.i.) Er. - Sema yapan, törenle dönen mevlevi.
SEMEN: (Fars.) Ka. - Yasemin.
SEMENBER: (Fars.) Ka. - Göğsü yasemin gibi beyaz olan.
SEMENBU: (Fars.) Ka. - Yasemin kokulu.
SEMENTEN: (Fars.) Ka. - Yasemin renkli.
SEMERAT: (Ar.) Ka. 1. Yemişler, meyveler. Faydalar, verimler. 2. Neticeler. 3. Devlete ait mülklerden alınan vergiler.
SEMERE: (Ar.) Er. - (bkz. Semerat).
SEMİ: (Ar.) Er. - İşiten, işitme kuvveti olan. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdüssemi).
SEMİH: (Ar.) Er. - Eli açık, cömert.
SEMİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Semih).
SEMİN: (Ar.) Er. - Pahalı, kıymetli. Çok değerli.
SEMİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Semin).
SEMİR: (Ar.) Er. 1. Arkadaş. 2. Nitelikli. 3. Yamaç, dağ silsilesi.
SEMİRAMİS: (İbr.) Ka. - Doğu mitolojisinde adı geçen, dünyanın 7 harikasından biri olan Babil'in asma bahçelerini kurduran Asur kraliçesi.
SEMİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Semir).
SEMİULLAH: (Ar.) Er. - (bkz. Abdüssemi).
SEMRA: (Ar.) Ka. - Esmer.
SEMURE: (Ar.) Ka. - Çoğalan, zengin olan, meyve veren verimli. Ashabın kullandığı isimlerden.
SENA: (Ar.) 1. Övgü ile ilgili. 2. Şimşek parıltısı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SENABİL: (Ar.) Ka. - Başaklar.
SENAHAN: (a.f.i.) Öven, metheden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SENAN: (Ar.) Ka. - Işıklı, parlak.
SENÂVER: (a.f.i.) Ka. - Öven, metheden.
SENAY: (Tür.) Ka. - Sen aysın, ay gibi güzelsin.
SENEM: (Ar.) - Put. İsim olarak kullanılmaz, (bkz. Sanem).
SENEVÂT: (Ar.) Ka. - Seneler, yıllar, sinin.
SENEVİ: (Ar.) Er. - Seneye mensup, sene ile ilgili, bir yıllık.
SENGÜL: (Tür.) Ka. - Sen gülsün, gül gibi güzelsin.
SENİH: (Ar.) Er. 1. Süs, bezek. 2. İnci.
SENİHA: (Ar.) Ka. - İnciler, süs, bezek.
SENİYE: (Ar.) Ka. - Yüksek, yüce, ali, bülend.
SEPİD: (Fars.) Er. - Beyaz, ak, beyza.
SEPİDE: (Fars.) Ka. - Tan vakti.
SERA: (Fars.) Ka. - Saray. Büyük konak. Köşk.
SERAB: (Fars.) Ka. - Çöllük arazide, ışık kırılması sonucu görülen aldatıcı gerçek olmayan hayal, ılgım, salgım. - Türk dili açısından "b/p" olarak kullanılır.
SERÂÇE: (Fars.) Ka. - Saraycık, küçük saray, konak.
SERALP: (Tür.) Er. - Baş yiğit.
SERAN: (Ar.) Ka. - Işıklı, parlak.
SERÂSER: (Fars.) Er. 1. Baştan başa, büsbütün. 2. Altın veya gümüş telle dokunmuş kıymetli bir çeşit kumaş.
SERAY: (Fars.) Ka. 1. Ay gibi güzellerin başı. 2. Büyük konak. Saray.
SERAYA: (Ar.) Er. - Düşman üzerine gönderilen küçük süvari müfrezeleri.
SERAZAT: (Fars.) Er. - Serbest, özgür. Rahat, dertsiz.
SERBÜLEND: (Fars.) Er. - Başta gelen, yüce üstün. - Türk müziğinde eski bir makam, zamanımızda örneği yoktur.
SERCAN: (Tür.) Er. - Sevgili, sevilen, başcan.
SERDAR: (Fars.) Er. - Başkumandan, başbuğ. Sefer zamanında padişah yerine ordunun başında sefere giden veziri azamlara verilen unvan, serdar-ı ekrem.
SERDENGEÇTİ: (Tür.) Er. - Fedai, akıncı, yiğit.
SERDİL: (Fars.) Ka. - Baş, gönül.
SERDİNÇ: (f.t.i.) Er. - Başı dinç, sakin, rahat, huzurlu.
SEREN: (Tür.) Er. 1. Uzun, kalın ve silindir şekilli çam kerestesi. Yelkenlilerde ana direğe dik şekilde tutturulan ve yelken germeye yarayan ağaç. Seren yapılan köknar kerestesi. 2. Orun, makam.
SERENGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Serendil). - Baş gül. Güllerin birincisi.
SERGEN: (Tür.) Er. 1. Laf. 2. Vitrin. 3. Tepelerdeki düzlük yer. 4. Yorgun, perişan.
SERHAD: (f.a.i.) Er. - Hudut, sınır, sınırbaşı; iki devlet arasındaki sınır boyu. - Türk dil kuralına göre "d/t" getirilerek de kullanılır.
SERHAN: (Ar.) Er. 1. Kurt, canavar. 2. Baş okuyucu, şarkıcı başı.
SERHENK: (Fars.) Er. 1. Çavuş. 2. Türk müziğinde çok eski birleşik makam.
SERHUN: (Fars.) Er. - Asil kan, soylu kan.
SERİ: (Ar.) Er. - Çabuk, hızlı.
SERİM: (Tür.). 1. Serme işi. 2. Sabırlı. 3. Genellikle öykülerde başlangıç bölümüne verilen ad. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERİMER: (Tür.) Er. - Sabırlı kimse.
ŞERİR: (Ar.) Er. Taht. Yatacak yer.
SERİYE: (Ar.) Ka. - Hz. Peygamber (s.a.s)'in bulunmadığı küçük askeri birliklere verilen ad.
SERKAN: (f.t.i.) Er. - Soylu kan, başkan.
SERKIZ: (f.t.i.) Ka. - Baş kız, kızların, güzellerin başı.
SERKUT: (Fars.) Er. - Mutlu, talihli, kutlu insan.
SERMA: (Fars.) Ka. - Soğuk kış.
SERMED: (Ar.) Er. - Ebedilik, ebediyet, sonsuzluk. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SERMELEK: (Fars.) Ka. - Meleklerin başı, melek kadar güzel ve iyi.
SERMİN: (Tür.) Ka. - Nermin, Şermin gibi adlara benzetilerek yapılmıştır.
SERNAZ: (Fars.) Ka. - Çok nazlı.
SERNEVAZ: (Fars.) Ka. - Baş okşayan, sevecen.
SERNUR: (Fars.) Ka. - Baş ışık. İlk ışık.
SEROL: (f.t.i.) Er. - Önder ol, baş ol.
SERPİL: (Tür.) Ka. - İyi geliş, büyü, güzelleş.
SERPİN: (Tür.) Ka. - Yağmur.
SERRA: (Ar.) Ka. - Genişlik, kolaylık.
SERRAÇ: (Fars.) Ka. 1. Çok sevilen, sayılan kimse, baştacı. 2. (Ar.) Saraç.
SERTAÇ: (Fars.) Er. - Baştacı, çok sevilen, sayılan.
SERTAP: (Tür.) Er. - İnatçı, direngen.
SERTEL: (Tür.) Er. - Sert, katı, acımasız el.
SERTER: (Tür.) Er. - Katı, sırt, acımasız.
SERTUĞ: (Tür.) Er. - Baş tuğ.
SERVA: (Fars.) Ka. - Söz, masal.
SERVER: (Fars.) Er. - Baş, başkan, reis, ulu.
SERVET: (Ar.) - Zenginlik, varlık. Zenginliği meydana getiren mal, mülk, para. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERVİ: (Fars.) - Koyu yeşil yapraklı, ince uzun bir ağaç türü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERVİNAZ: (Fars.) Ka. 1. Dallan yana sarkan servi. 2. Uzun boylu sevgili.
SETTAR: (Ar.) Er. - Örten. Günahları örten, Allah. - Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak kullanılır. Abdüssettar.
SEVA: (Ar.) Er. - Denklik, beraberlik, beraber olma.
SEVAD: (Ar.) Er. - Esmerlik, kara renkli adam. - Sahabe isimlerindendir.
SEVAL: (Tür.) Ka. - Severek al, hep sev.
SEVAN: (Tür.) - Severek al, hatırla. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVAY: (Tür.) Ka. - Sevimli ay.
SEVBAN: (Ar.) Ka. - Giyinen, kuşanan. Hz. Peygamber'in azatlısının adı.
SEVCAN: (Tür.) - Sevgili insan, sevimli Erkek ve kadın adı olarak kul*lanılır.
SEVDA: (Ar.) Ka. 1. Bir şeye karşı hissedilen şiddetli arzu. 2. Şiddetli sevgi, aşk. 3. Aşırı istek, heves. 4. Kara sevda, mali hülya, melankoli. 5. Hüzün. İptila.
SEVDEKAR: (a.f.i.) Ka. - Sevdalı.
ŞEVDE: (Ar.) Ka. - Siyah, esmer, esmer güzeli. Mü'minlerin annelerinden birisi Hz. Sevde.
SEVEN: (Tür.) - Sevgi duyan, sevgi dolu kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVENAY: (Tür.) Ka. - (bkz. Sevay).
SEVENCAN: (Tür.) Ka. - (bkz. Sevcan).
SEVENER: (Tür.) Er. - Sevgi duyan, sevgi dolu kimse.
SEVENGÜL: (Tür.) Ka. - Sevimli gül, sevgiyi hatırlatan gül.
SEVENGÜN: (Tür.) Ka. - (bkz. Sevgün).
SEVGEN: (Tür.) Er. - Sevmiş, seven.
SEVGİ: (Tür.) Ka. - Sevme hissi, aşk muhabbet.
SEVGİNAZ: (Tür.) Ka. - Çok nazlı, sevgili.
SEVGÜR: (Tür.) - Çok seven. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVİK: (Tür.) Er. 1. Dost, arkadaş. 2. Unutkan, saf kimse. 3. Sevgili, sevilen.
SEVİL: (Tür.) Ka. - Her zaman sevilen, beğenilen biri olma temennisi.
SEVİLAY: (Tür.) Ka. - Ay gibi her zaman sevil.
SEVİM: (Tür.) Ka. 1. Sevme, muhabbet. 2. Başkalarının sevmesine sebeb olan vasıf, cazibe.
SEVİNÇ: (Tür.) Ka. - Bir halden hoşnut olmanın doğurduğu heyecan.
SEVKAN: (Tür.) - Sevgili, asil kan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVNAZ: (Tür.) Ka. - Çok nazlı sevgili.
SEVNUR: (Tür.) Ka. - Sevgi nuru, ışığı, aygınlığı.
SEVTAP: (Tür.) Ka. - Tapılacak kadar sevgi duyulan.
SEVÜKTEKİN: (Tür.) Er. - Çok sevilen, tek tutulan.
SEYEHÂT: (Ar.) Er. 1. Seyahat, gezi. 2. Gölgenin güneşle beraber dönmesi.
SEYFEDDİN: (Ar.) Er. - Dini koruyan, dinin kılıcı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SEYFİ: (Ar.) Er. 1. Kılıçla ilgili kılıç şeklinde. 2. Askerlikle ilgili. Askeri.
SEYFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Seyfı).
SEYFULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın kılıcı. - Ali (r.a.)'nin ve Hz. Halid b. Velid'in lakabı.
SEYHAN: (Ar.) 1. Ürdün'ün ötesinde Hz. Musa'nın mezarının bulunduğu şehir. 2. Adana ovasını yararak İskenderun körfezine dökülen nehir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYHUN: (Tür.) Er. - (bkz. Seyhan).
SEYİDHAN: (Ar.) Er. - Hanların başı, önderi.
SEYLÂB: (Fars.) Er. - Sel, sel suyu. -Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
SEYLAN: (Ar.) - Akma, akış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYRAN: (Ar.) - Gezme, bakıp seyretme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYYÂL: (Ar.) Ka. - Akan, akıcı, akışkan.
SEYYARE: (Ar.) Ka. - Güneşin çevresinde belli bir eğri çizerek dolaşan yıldız, gezegen.
SEYYİD: (Ar.) Er. 1. Bir topluluğun ileri gelen kişisi, lider. 2. Hz. Peygamber'in soyundan olan kimse. -Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SEYYİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Seyyid). - Muhterem (kadın).
SEZA: (Fars.) Er. - Münasip, uygun, yaraşır.
SEZAİ: (Fars.) Er. - Uygun yaraşan, münasip.
SEZAL: (Tür.) Er. - Sezgili.
SEZAN: (Tür.) Ka. - Sezgili.
SEZAVAN: (Fars.) Er. - Münasip uygun, yaraşır.
SEZAY: (Tür.) Ka. - (bkz. Sezan).
SEZCAN: (Tür.) - (bkz. Sezal). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZEK: (Tür.) - Çabuk sezen, duyarlı, hassas. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZEN: (Tür.) - Duyan, hisseden, anlayan, sezgili. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZER: (Tür.) - Duyar, hisseder, anlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGEN: (Tür.) - Sezen, hisseden, duyan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİ: (Tür.) 1. Sezme kabiliyeti, seziş. 2. Deneme ve akıl yürütme sonucu olmayıp doğrudan bilme, anlama ve kavrama, tahaddüs. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİN: (Tür.) - Sezme yeteneği olan, duygulu anlayışlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİNAY: (Tür.) - (bkz. Sezgin). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZİN: (Tür.) Ka. - (bkz. Sezgin).
SEZMEN: (Tür.) Er. - Sezen, anlayan kimse.
SIBGATULLAH: (Ar.) Er. - Yaratıcı gücü, kuvveti olan Allah'ın kulu.
SIDAL: (Tür.) Er. 1. Güç, kuvvet, dayanıklılık. 2. Olgunlaşmaya, erginleşmeye başlayan. 3. Öfkeli, sinirli.
SIDAM: (Tür.) Er. - Sade, yalın, düz, süssüz.
SIDAR: (Tür.) Er. - Dayanıklı.
SIDDIK: (Ar.) Er. 1. Çok doğru olan, hiç yalan söylemeyen. Hakikati kabul eden ve onaylayan kişi. 2. Kur'an'da peygamberleri vasfetmek, iman edenlerin sıfatı ve şehitlikten önde gelen makam kastedilerek zikredilmiştir. Ebu Bekir Sıddık: Hz. Ebu Bekir'in lakabı.
SIDIKA: (Ar.) Ka. - Çok doğru, yalan söylemeyen. Hz. Aişe ve Hz. Meryem'in lakabı.
SIDK: (Ar.) Er. 1. Doğruluk, gerçeklik. 2. Temiz kalplilik, halisiyet. 3. Sadakat.
SIDKI: (Ar.) Er. - İç, yürek temizli-ğiyle, doğrulukla ilgili. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SIDKİYE: (Ar.) Ka. - İç yürek temizliğiyle doğrulukla ilgili, (bkz. Sıdıka).
SILA: (Ar.). - Doğup büyüdüğü yere gidip ayrı kaldığı yakınlarına kavuşma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SINGIN: (Tür.) Er. 1. Kırık, dökük. 2. Dağınık. 3. Sıkıntılı, kederli. 4. Çekingen, gözü korkmuş.
SIRALP: (Tür.) Er. - Sır saklayan yiğit-
SIRAT: (Ar.) Er. - Yol, tarik.
SIRATULLAH: (Ar.) Er. - Dosdoğru yol. Allah'ın yolu.
SIRMA: (Tür.) Ka. 1. Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel. 2. Rütbe gösteren sarı şerit. Sırmadan yapılmış.
SIRRI: (Ar.) Er. 1. Sırla ilgili, sırra ait. 2. Mistik.
SIRRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sırrı).
SIYANET: (Ar.) Ka. - Koruma, korunma.
SİYAMI: (Ar.) Er. - Oruç tutan, oruçlu, kötülükten kaçınan.
SİBEL: (Tür.) Ka. 1. Buğday başağı. 2. Henüz yere düşmemiş yağmur damlası. 3. Eski Türklerdeki bir tanrıça.
SİDRE: (Ar.) Ka. - Arabistan kirazı.
SİKA: (Ar.) Er. - Güven, emniyet. İnanılır, güvenilir kimse.
SİKAYE: (Ar.) Ka. - Su içecek kab. İçilecek suyun toplanması için yapılan yer.
ŞİKAYET: (Ar.) Ka. 1. Birine içecek su verme vazifesi. 2. Ka'be sakalığı, Mekke'de hacılara zemzem dağıtma işi.
SİMA: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre, beniz. 2. Kimse, insan, tip.
SİMAVİ: (Fars.) Er. - Yüz, çehre, benizle ilgili.
SİMAY: (Tür.) Ka. - Gümüşten ay, gümüş gibi parlak ay.
SİMBER: (Fars.) Ka. - Göğsü gümüş gibi olan.
SİMGE: (Tür.) Ka. - İşaret, sembol.
SİMİN: (Fars.) Ka. - Gümüşten, gümüş gibi, gümüşe benzeyen parlak ışıltı.
SİMRUY: (Fars.) Ka. - Gümüş yüzlü, gümüş gibi parlak, ışıltılı yüzü olan.
SİMTEN: (Fars.) Ka. - Teni gümüş gibi güzel, parlak olan.
SİMURG: (Fars.) Er. - Anka kuşu, masal kuşu.
SİNA: (Ar.) Er. 1. Arap yarımadasının Mısır ile birleştiği yerde bir üçgen oluşturan yanmada. 2. Bu yarımadada bulunan dağ. 3. Hz. Musa'ya Allah'tan levhaların (sözlerin) geldiği dağ.
SİNAN: (Ar.) Er. - Mızrak, süngü vb. silahların sivri ucu.
SİNCAN: (Tür.) Ka. - Gülgillerden, Doğu Anadolu bölgesinde yetişen, kırmızı ya da kan kırmızısı renkte çiçekleri olan çok yıllık ıtırlı bir bitki.
SİNE: (Fars.) Ka. 1. Göğüs. 2. Gönül, yürek. İç derinlik.
SİNEM: (f.t.i.) Ka. - Gönlüm, yüreğim, çok sevdiğim.
SİPAHİ: (Fars.) Er. - Osmanlı İmpa-ratorluğu'nda tımar sahibi bir sınıf atlı asker.
SİPAR: (Fars.) Ka. 1. Feda eden, veren. 2. Suya kanmış. 3. Taze, körpe.
SİPÂS: (Fars.). - Şükretme, dua etme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SİRAC: (Fars.) Er. 1. Işık meşale, kandil, çerağ. 2. Nur saçan anlamında Rasulullah için kullanılmıştır.
SİRACEDDİN: (Ar.) Er. – Dinin kandili, dinin verdiği aydınlık, ışık, ışıklandıran, aydınlatan. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞİRAN: (Ar.) Er. - Kaleler, hisarlar.
SİREN: (Tür.) Ka. - Mitolojide geçen, denizde kayalar üzerinde gemicilere şarkılar söyleyen, belden aşağısı balık biçiminde kadın, deniz kızı.
SİRET: (Ar.) Er. Bir kimsenin manevi durumu, hal ve hareketleri, tabiatı ahlak ve karakteri. Hal ve gidiş. Hal tercümesi. - Hz. Muhammed'in hal tercümesi.
SİRFİRAZ: (Fars.) Ka. - Başını yukarı kaldıran yükselten, benzerlerinden üstün olan. Aslı Serfıraz'dır.
SİTÂRE: (Fars.) Ka. - Yıldız.
SİTAREGÂN: (Fars.) Ka. - Yıldızlar.
SİVA: (Ar.) Ka. - Başka, gayrı özge.
SİYADET: (Ar.) Ka. 1. Efendilik, beylik, seyyidlik, sahiplik. 2. Hz. Hasan vasıtasıyla Hz. Peygamber soyundan olma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SİYASET: (Ar.) 1. Seyislik, at idare etme, at işleriyle uğraşma. 2. Memleket idaresi. 3. Ceza, idam cezası. 4. Politika. Diplomatlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOHBET: (Ar.) Ka. - Görüşüp, konuşma, arkadaşlık.
SOLAY: (Tür.) - Ay ışığının azalması, solması. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOLMAZ: (Tür.) Ka.- Her zaman taze, körpe ve genç.
SOMAY: (Tür.) - Ay gibi kusursuz, eksiksiz güzel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOMEL: (Tür.) Er. - Doğru, katışıksız, güçlü el.
SOMER: (Tür.) Er. - Doğru, katışıksız güçlü kimse.
SONALP: (Tür.) Er. - Sonuncu, son doğan yiğit, erkek çocuk.
SONAT: (Tür.) Er. - Bir ya da iki çalgı için yazılmış, üç ya da dört bölümden oluşan müzik yapıtı.
SONAY: (Tür.) - Ay'ın son günleri. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SONER: (Tür.) Er. - (bkz. Sonalp).
SONGUR: (Tür.) Er. 1. Şahin. 2. Ağır, hantal.
SONGURHAN: (Tür.) Er. - (bkz.Songur).
SONGÜL: (Tür.) Ka. - Sonbahar'ın sonlan, kış başlangıcında uçan gül.
SONGÜN: (Tür.) Er. - Sonuncu, son olan. Eğilim, yetenek.
SONNUR: (Tür.) - (bkz. Sonay).
SONTAÇ: (Tür.) Ka. - Eşsiz taç.
SONVER: (Tür.) Ka. - Son olması istenen çocuklara verilen isimlerden.
SORGUN: (Tür.) Er. 1. Bir tür söğüt ağacı. 2. Sıtkı, sert. 3. Çok uzun ve güzel saç.
SOYHAN: (Tür.) Ka. - Han soyundan gelen.
SOYKAN: (Tür.) Ka. - Asil, soylu.
SOYSAL: (Tür.) Er. - Uygar, medeni.
SOYSALDI: (Tür.) Er. - Soyu genişledi, tanındı.
SOYSALTÜRK: (Tür.) Er. – Uygar Türk.
SOYSAN: (Tür.) Er. - Tanınmış soy.
SOYSELÇUK: (Tür.) Er. - Selçuklu soyundan.
SOYTEKİN: (Tür.) Er. - Cesur, yiğit. - (bkz. Tekin).
SOYUER: (Tür.) Er. - Yiğit soydan gelen.
SOYURGAL: (Tür.) Er. - İhsan, bağış, hediye, armağan.
SÖKMEN: (Tür.) Er. - Yiğitlere verilen san. Selçuklulara bağlı Hasankeyf Artuklu Beyliğinin kurucusunun adı.
SÖKMENER: (Tür.) Er. - Yiğit kimse.
SÖKMENSU: (Tür.) Er. - Yiğit asker, yiğit subay.
SÖNMEZ: (Tür.) - Parlaklığım, ışığını hiç yitirmeyen, her zaman canlı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÖNMEZALP: (Tür.) Er. - (bkz. Sönmez alp).
SÖNMEZAY: (Tür.) Ka. - Işığı hiç sönmeyen ay.
SÖZEN: (Tür.) Er. - Söylev veren, güzel konuşan hatib.
SÖZER: (Tür.) Er. - Sözünde duran.
SÖZMEN: (Tür.) - Güzel, etkili konuşan kimse.
SUAD: (Ar.) Ka. - Mutlulukla, saadetle ilgili, mutlu. Sa'd isminin müennesidir.
SUAVİ: (Ar.) Er. - Herkesin işine koşan, yardım eden.
SUAY: (Tür.) - Suya düşen ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUBAHİ: (Ar.) Er. - (bkz. Subhi).
SUBHİ: (Ar.) Er. - Sabah vakti, şafak ile ilgili. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
SUBHİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Subhi).
SUBUTAY: (Tür.) Er. - Cengiz Han'ın ünlü Moğol generalinin adı.
SUCA: (Tür.) Er. - Uzun düzgün boy.
SUDAN: (Tür.) Ka. - Su gibi güzel, parlak.
SUDEKA: (Ar.) Er. - Doğru, hakiki dostlar.
SUDİ: (Ar.) Er. - Yararlı, faydalı, kazançlı.
SUDİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sudi).
SUDUR: (Ar.) Er. 1. Göğüsler. 2. Sadrazamlar. 3. Kazasker. 4. Sadır olma, meydana gelme.
SUFİ: (Ar.) Er. - Tasavvuf erbabı, mutasavvıf.
SUĞRÂ: (Ar.) Ka. - Daha, pek, en küçük.
SUHAN: (Tür.) Er. - Suyun hakimi, su kaynaklarının yönetimini elinde bulunduran.
SUHANSERÂ: (Fars.) Ka. - Ahenkli söz söyleyen.
SUHEYB: (Ar.) Er. - Arkadaş, dost. Rasulullah'ın azatlısının adı.
SUKA: (Ar.) Er. - Çarşı adamı, esnaf.
SÜKUTİ: (Ar.) Er. - Susmayı seven, az konuşan.
SULBİ: (Ar.) Er. - Birinin sulbünden gelme, kendi evladı, oğlu.
SULBİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sulbi).
SULEHÂ: (Ar.) Ka. - Salih, iyi, yarar, selahiyet, günah işlemeyen.
SULHİ: (Ar.) Er. - Barışa özgü, barışla ilgili, barışçı.
SULHİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sulhi).
SULTAN: (Ar.) Ka. - Padişah, hükümdar.
SUNA: (Tür.) Ka. - Erkek ördek. Görünüşündeki zerafet sebebiyle bayan ismi olarak kullanılmıştır.
SUNAR: (Tür.) Ka. - Saygılı bir biçimde verir, takdim eder.
SUNAY: (Tür.) - Ay'ı sun, getir. Sun ve ay kelimelerinden birleşik isim. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUNER: (Tür.) Er. - Sunucu, sunan.
SUNGU: (Tür.) - Armağan, bağış, ihsan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUNGUN: (Tür.) Er. 1. Yetenek. 2. Bağış, ihsan.
SUNGUR: (Tür.) Er. 1. Sakin, soğukkanlı (kimse). 2. Akdoğan.
SUNGURALP: (Tür.) Er. - Soğukkanlı ve doğankuşu gibi güçlü, yiğit.
SUNGURBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Sunguralp).
SUNGURTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Sunguralp).
SUNUHİ: (Ar.) Er. - Hatırlayan, gönül alan, kolay anlayan.
SUNULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın yarattığı.
SUUD: (Ar.) Er. 1. Kutsal sayılan yıldızlar. 2. Yukarı çıkma, yükselme. -Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SUUDİ: (Ar.) Er. - (bkz. Suud).
SUYURGAL: (Tür.) Er. - İhsan, bağış, hükümdarca bağışlanan dirlik.
SUYURGAMIŞ: (Tür.) Er. Lütufta, ihsanda bulunan, bağış yapan kimse. Acıyan, merhamet eden.
SUYURGAN: (Tür.) Er. - (bkz. Suyurgamış).
SUZAN: (Fars.) Ka. - Yakan, yakıcı. Yanan, yanıcı.
SÜZEN: (Fars.) Er. - Topluca yapılan av.
SUZİ: (Fars.) Er. 1. Yanma, tutuşma ile ilgili. 2. (Mecazen): Ateşli kimse.
SUZİDİL: (Fars.) Ka. 1. Türk musikisinin şed makamlarından biri. 2. Gönül ateşi, gönül sıcaklığı.
SUZNÂK: (Fars.) Ka. 1. Yakan, yakıcı. Dokunaklı. 2. Türk müziğinde basit bir makam.
SÛZÜLAY: (Tür.) Ka. - Gökte süzülen ay.
SUALP: (Tür.) Er. - Güçlü, yiğit asker.
SÜEDA: (Ar.) Ka. - Kutlu, uğurlu insanlar.
SÜEL: (Tür.) Er. - Asker eli.
SÜER: (Tür.) Er. - Yiğit asker.
SÜERDEM: (Tür.) Er. - Erdemli asker.
SUERGİN: (Tür.) Er. - Olgun asker.
SÜERKAN: (Tür.) Er. - Soylu kandan gelen asker.
SÜERSAN: (Tür.) Er. - Yiğitliğiyle ünlü asker.
SÜFYAN: (Ar.) Er. - Ashab-ı kiramın meşhurlarından bazılarının ismi. Süfyan-ı Sevri: Kelamcı, muhaddis, alim.
SÜHA: (Ar.) Er. - Büyükayı takım yıldızının en küçük yıldızı.
SÜHAN: (Fars.) Er. - Söz, lakırdı. Şiir.
SÜHANDAN: (Fars.) Ka. - Söz sahibi, güzel söz söyleyen.
SÜHEYL: (Ar.) Er. - Sema'nın güney yarımküresinde bulunan sefineyi Nuh burcundaki parlak ve büyük yıldızın adı.
SÜHEYLA: (Ar.) Ka. - Yumuşak, iyi huylu kadın.
SUHULET: (Ar.) Er. 1. Kolaylık. Yumuşaklık. Mülayemet. 2. Uygunluk. Elverişlilik.
SÜHUNET: (Ar.) - Sıcaklık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜKAR: (Tür.) Er. - Asker soyundan gelen, yiğit yürekli asker.
SÜKEYNE: (Ar.) Sessiz, sakin, ağırbaşlı, onurlu. Hz. Hüseyin (r.a.)'in kızının adıdır.
SÜLASİ: (Ar.) Er. - Üçlü, üç şeyden meydana gelen.
SÜLEYMAN: (Ar.) Er. 1. İbranice "huzur, sükun". 2. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberden biri. Ulu'l-Azm peygamberlerdendir.
SÜLÜNAY: (Tür.) Ka. - Ay gibi güzel, uzun boylu, endamlı.
SÜLÜNBİKE: (Tür.) Ka. - Sülün gibi boylu endamlı kadın.
SÜLVAN: (Ar.) Er. - Yüreğe ferahlık veren ruh, iç açıcı ilaç.
SÜLVANE: (Ar.) Ka. - (bkz. Sülvan).
SÜMBÜL: (Fars.) Ka. l. Zambakgillerden, salkım çiçekli, keskin kokulu, soğanlı otsu bitki. 2. Güzellerin saçı.
SÜMBÜLVEŞ: (Fars.) Ka. - Sümbüle benzeyen, sümbül gibi güzel.
SÜMER: (Tür.) - Eski tarihlerde aşağı Mezopotamya'da yaşamış olan bir kavim. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜMEYRE: (Ar.) Ka. 1. Meyve çağlası. 2. Kıvrılmış yaprak.
SÜMEYYE: (Ar.) Ka. - İslam'ın ilk şehidi. Ammar b. Yasir'in annesi ve ilk müslüman olan hanım sahabelerden.
SÜMRE: (Ar.) Er. - Esmerlik, karayağızlık.
SÜMRET: (Ar.) Ka. - (bkz. Sümre).
SÜNDÜS: (Ar.) Ka. - Eskiden altın veya gümüş tellerle nakışlı olarak dokunan bir çeşit ipekli kumaş. Kur'an'da cennet elbisesi anlamında Kehf: 31, Duhan: 53, İnsan suresi 21. ayetlerde mezkurdur.
SÜNNET: (Ar.) Er. 1. İyi ahlak, iyi tabiat. 2. Hz. Muhammed'in sözleri, işleri ve tasvipleri.
SÜNNETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın koyduğu nizam.
SÜPHAN: (Tür.) Er. - Doğu Anadolu'da Van gölünün kuzey kıyısındaki sönmüş volkan.
SÜREHA: (Ar.) Er. - Saf ırklar.
SÜREYYA: (Ar.) - Ülker yıldızı, pervin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜRRE: (Ar.) Er. 1. Para kesesi. 2. Hediye. 3. Osmanlı devletinde halifelik makamınca Mekke ve Medine fakirleri ile alimlerine gönderilen para.
SÜRSOY: (Tür.) Er. - Soyun sürsün, soyun genişlesin.
SÜRÜR: (Ar.) Er. - Sevinç.
SÜRURİ: (Ar.) Er. Sevinçle, neşeyle ilgili. - VIII. yy.'ın ünlü Osmanlı şairi.
SÜSEN: (Tür.) Ka. - Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu bir süs bitkisi. Zambak.
SÜVARİ: (Fars.) Er. 1. Atlı. Atlı asker. 2. Gemi kaptanı.
SÜVEYDA: (Ar.) Ka. 1. Kalbin ortasında var kabul edilen siyah nokta. 2. Tohumun ortasında bulunan tanecik. 3. Kalpteki gizli günah. - İsim olarak kullanılması uygun değildir.
-
Ş
ŞABAN: (Ar.) Er. 1. Aralık, fasıla. 2. Hicri, Kameri ayların sekizincisi, üç ayların ikinci ayı.
ŞABEDDİN: (Ar.) Er. - Din topluluğu, cemaati. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞÂDÂB: (Fars.) Er. - Suya kanmış, sulu, taze.
ŞÂDÂN: (Fars.) Ka. - Keyifli, neşeli, sevinçli.
ŞADİ: (Fars.) Er. - Sevinç, mutluluk.
ŞADİYE: (Ar.) Ka. 1. Memnunluk, sevinç, gönül ferahlığı. 2. Güzel sesle şarkı okuyan, şiir söyleyen.
ŞADKÂM: (Fars.) Ka. - Çok sevinçli.
ŞÂDNÂK: (Fars.) Ka. - Gönlü memnun.
ŞADUMAN: (Ar.) Ka. - Sevinçli, neşeli, memnun.
ŞAFAK: (Ar.) - Güneş doğmadan az önce ufukta beliren aydınlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAFAKGÜN: (a.t.i) Er. - Şafak renkli, kızıl.
ŞAFAKNUR: (Ar.) Ka. - Şafak aydınlığı.
ŞAFİ: (Ar.) Er. 1. Suçlunun bağışlanması için araya girip yalvaran kimse. 2. İyileştiren, şifa veren. 3. İnandırıcı, inandıran.
SAFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şafi).
ŞAH: (Fars.) Er. 1. Hükümdar. - Birleşik isimlerde 1. ve 2. isim olarak da kullanılır: Şahbanu - Selimşah gibi.
ŞAHABEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin yıldızı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin tanıklığı. Dinin belirtisi, işareti. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADET: (Ar.). 1. Şahitlik etme, şahitlik, tanıklık, Kelime-i şehadet. 2. Açık, belirti. 3. Şehit olma, şehidlik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHAMET: (Ar.) Er. - Şişmanlık, topluluk.
ŞÂHÂN: (Fars.) Er. 1. Şahlar. 2. Oldukça büyük boylu, yırtıcı bir kuş. (bkz. Şahin).
ŞAHANDE: (Fars.) Ka. - Mutlu, memnun.
ŞAHANE: (Fars.) Ka. - Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
ŞAHAP: (Ar.) Er. 1. Alev, ateş parçası. 2. Kayan yıldız, akan yıldız. 3. Cesur yürekli kimse.
ŞAHAT: (f.t.i.) Er. - Güçlü, güzel cins at, atların şahı.
ŞAHBANU: (Fars.) Ka. - Hükümdar eşi, şah hanımı.
ŞAHBAZ: (Fars.) Er. 1. Beyaz ve iri doğan. 2. Yakışıklı. Yiğit, serdengeçti. 3. Kabadayı. 4. Cömert. 5. Büyük, gösterişli, güzel mükemmel.
ŞAHBENDER: (Fars.) Ka. - Konsolos.
ŞAHBEY: (f.t.i.) Er. - Üstün nitelikli, saygın, yüce.
ŞAHDANE: (Fars.) Ka. - İri inci tanesi.
ŞAHDAR: (Fars.) Er. - Dallı, budaklı ağaç.
ŞAHESER: (Fars.) Ka. - Değerli, üstün nitelikli. Kalıcı, değerli, üstün yapıt.
ŞAHHANIM: (Fars.) Ka. - Hanım sultan. - Şah ve hanım kelimelerinden birleşik isim.
ŞAHİ: (Fars.) Er. - Şah'a hükümdara mensup, şah ile ilgili. Şahlık hüküm*darlık.
ŞAHİD: (Ar.) Er. 1. Bir yerde bulunan, bir şeyi gören ve gördüğü ve bildiği şeyler konusunda bilgi veren kimse, tanık. 2. Bir akdin yapılması sırasında taraflardan birinin yanında hazır bulunan. 3. Doğrulayan, isbat eden. 4. Hz. Muhammed'in sıfatlarından.
ŞAHİDÜDDİN: (Fars.) Er. - İslam'ı seçmiş olan ve İslam'ın hak din olduğuna şahidlik eden.
ŞAHIGÜL: (Fars.) Ka. - Gül dalı.
ŞAHİKA: (Ar.) Ka. - Zirve, doruk, dağ tepesi.
ŞAHİN: (f.t.i.) Er. - Büyük boylu, kanca gagalı, yırtıcı bir kuş.
ŞAHİNALP: (f.t.i.) Er. - Şahin gibi güçlü yiğit, cesur.
ŞAHİNER: (f.t.i.) Er. - Şahin gibi güçlü, yiğit er.
ŞAHİNHAN: (f.t.i.) Er. - Güçlü, yiğit kimse.
ŞAHİNKAN: (f.t.i.) Er. - Yiğit soydan gelen, güçlü, kahraman.
ŞAHİNTER: (Fars.) Er. - Çok yiğit, kahraman, şahin gibi.
ŞAHİSTAN: (Fars.) Er. - Şah ülkesi.
ŞAHKAR: (Fars.). - Baş eser, en güzel eser. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHMELEK: (f.a.i.) Ka. - Melekler kadar güzel, güzellikte lider.
ŞAHNAZ: (Fars.) Ka. - Çok nazlı.
ŞAHNİSA: (f.a.i.) Ka. 1. Hükümdar kadın, hükümdar karısı. 2. Kadınların şahı, üstün nitelikli, değerli kadın.
ŞAHNUR: (a.f.i.) Ka. 1. Kaynak, ışık kaynağı. 2. Münevver.
ŞAHRAH: (Fars.) Er. 1. Büyük işlek yol, ana yol, cadde. 2. Şaşırılması mümkün olmayan doğru ve açık yol.
ŞAHRUH: (f.a.i.) Er. - Yüce ruhlu, görkemli, üstün kişilikli kimse.
ŞAHSAR: (Fars.). - Dallık, ağaçlık, koruluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHSINUR: (Ar.) Ka. - Nurlu kişi, aydınlık kimse.
ŞAHSUVAR: (Fars.) Er. - İyi ata binen yiğit kimse.
ŞAHVAR: (Fars.) Er. 1. Şaha, hükümdara yakışacak surette. 2. İri ve iyi cins inci.
ŞAHVELET: (f.a.i.) Er. - Hükümdar çocuğu.
ŞAHZAT: (f.a.i.) Er. - Saygıdeğer kimse. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞÂHZÂDE: (Fars.) Er. - Şehzade, şah oğlu, hükümdar çocuğu.
ŞAİK: (Ar.) Er. - İstekli, hevesli.
SAİKA: (Ar.) Ka. - İstekli, hevesli, şevkli.
ŞAİR: (Ar.) Er. - Şiir yazan kimse, ozan.
ŞAİRE: (Ar.) Ka. - Kadın şair, daha çok unvan olarak kullanılır.
ŞAKAR: (Tür.) - Yiğit, cesur. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAKAYIK: (Ar.) Ka. - Bahçelerde yetiştirilen, pembe, kırmızı alaca çiçekler açan, çok yıllık süs bitkisi.
ŞAKİR: (Ar.) Er. - Şükreden, durumundan memnun olan. Allah'a şükreden. Kur'an'da çok sık geçen kelimelerden biridir.
ŞAKİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şakir).
ŞAKRAK: (Ar.) Er. - San asma nevinden bülbül gibi öten bir kuş.
ŞAMİH: (Ar.) Er. - Yüksek, görkemli.
ŞAMİHA: (Ar.) Ka. 1. Yüksek, gösterişli. 2. Kibirli.
ŞAMİL: (Ar.) Er. - Şümulü bulunan, içine alan, kaplayan, havi. Ünlü Kafkas Türk liderlerinden Dağıstan aslanı Şeyh Şamil.
ŞAMİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şamil).
ŞANAL: (Tür.) - Ünün yayılsın, tanınmış şanlı bir insan ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞANALP: (Tür.) Er. - Ünlü, şanlı, tanınmış kimse.
ŞANER: (Tür.) Er. - Ünlü kimse.
ŞANLI: (Tür.) 1. Ün, şöhret. 2. Hal durum. 3. Debdebe, gösteriş, haşmet. 4. Yüksek makam rütbe. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞANLIBAY: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü kimse.
ŞANVERİ: (Fars.) Ka. 1. İri ve iyi cins inci. 2. Hükümdara yakışan, hükümdara uygun.
ŞAPÛR: (Fars.) Er. - İran hükümdarlarından üç şahsın adıdır.
ŞARANİ: (Ar.) Er. - Gür ve uzun saçlı kimse. İslam tarihinde bu isimde birçok meşhur vardır.
ŞARBAY: (Tür.) Er. - Kentli, şehirli kimse.
ŞARIK: (Ar.) Er. - Doğup parlayan, parlak.
ŞÂTİ: (Ar.) Er. - Kıyı, kenar.
ŞATIR: (Ar.) Er. 1. Neşeli, şen. 2. Büyük bir kimsenin atı yanında gitmekle vazifeli ağa.
ŞAYAN: (Fars.) Ka. - Uygun, yakışır, münasip, layık.
ŞÂYESTE: (Fars.) Ka. - Layık uygun, münasip.
ŞÂYGÂN: (Fars.) Ka. 1. Layık, yakışır, münasip, yansır. 2. Ucuz, bol, çok.
ŞAYLAN: (Tür.). 1. Çok övünen, gururlu kimse. 2. Sevinçli, neşeli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAZİ: (Fars.) Er. - (bkz. Şadi).
ŞAZİMET: (Ar.) Ka. - Kimseye benzemeyen, farklı, tek, eşsiz.
ŞAZİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şadiye).
ŞEBAB: (Ar.) Er. - Gençlik, tazelik. -Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
ŞEBEFRUZ: (Fars.) - Geceyi aydınlatan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEBİB: (Ar.) Er. - Gençlik, tazelik.
ŞEBHAN: (Fars.) Er. - Gece öten bir cins bülbül.
ŞEBNEM: (Fars.) Ka. - Havada buhar durumundayken gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerin üzerinde toplanan su damlacıkları, çiğ.
ŞEBNUR: (a.f.i.) Ka. - Gecenin nuru, gecenin ışığı, aydınlığı.
ŞEBYELDA: (Fars.) Ka. - Yılın en uzun gecesi (22 Aralık).
ŞECAAT: (Ar.) Er. - Yiğitlik, cesurluk, korkusuzluk, kalb metinliği.
ŞECAADDİN: (a.b.i.) Er. - Dinin kahramanı, dinin yiğidi.
ŞECİ: (Ar.) Er. - Cesur, yürekli, yiğit.
ŞECİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Şeci).
ŞEFAADDİN: (Ar.) Er. - Dinin, Allah ile kul arasınadaki aracılığı, dinin şefaati. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEFAAT: (Ar.) - Birinin suçunun bağışlanması ya da dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle başkası arasında yapılan aracılık, dua. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEFAATİ: (Ar.) Er. - Şefaatle ilgili.
ŞEFAKAT: (Ar.) Ka. - Şefkat, acıyarak ve esirgeyerek sevme.
ŞEFİ: (Ar.) Er. - Şefaat eden. (bkz. Şafi).
ŞEFİK: (Ar.) Er. - Şefkatli, acıması olan, esirgeyici.
ŞEFİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Şefik).
ŞEFKAT: (Ar.). - Sevecenlik, acıma ve sevgi duygusu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHADET: (Ar.). - (bkz. Şahadet).
ŞEHALEM: (f.a.i.) Er. - Evrenin hükümdarı.
ŞEHAMET: (Ar.) Er. - Zeka ve akılla birlikte olan yiğitlik, cesaret.
ŞEHBA: (Ar.) Er. 1. Kır, akçıl. 2. Haleb şehri.
ŞEHBAL: (Fars.) Ka. - Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHİD: (Ar.). 1. Allah yolunda canını feda eden müslüman, İslam uğruna ölen müslüman, şehadet mertebesine erişen kimse. 2. Fikri, inancı, ülkesi uğruna ölenler için de teşmilen kullanılmaktadır. Vatan şehidi. 3. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Ayrıca isimlerde ek yapılabilir. Şehidcan, Şehidnur, Şehidhan. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEHİM: (Ar.) Er. - Akıllı ve kurnaz yiğit.
ŞEHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Şehim).
ŞEHİNŞAH: (Fars.) Er. 1. Şahların şahı, en büyük hükümdar. 1. Daha çok unvan olarak verilir.
ŞEHLÂ: (Ar.) Ka. 1. Koyu mavi ela göz. 2. Hafif, tatlı şaşı.
ŞEHLEVENT: (Fars.) Er. - Leventlerin şahı, boylu poslu, canlı, yakışıklı.
ŞEHMUZ: (Fars.) Er. - Şah, hükümdar soyundan gelen.
ŞEHNAZ: (Fars.) Ka. 1. Türk musikisinde mürekkep bir makam ve perde. 2. Çok nazlı.
ŞEHPER: (Fars.) Ka. - Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHRAR: (Fars.). - Şehri süsleyen, şehre süs veren. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRAZAT: (Fars.) Ka. - Kendi kendine yaşayan, özgür.
ŞEHRİ: (Fars.). 1. Şehirli. 2. Nazik, terbiyeli. 3. Aya ait, aylık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRİBAN: (Fars.) Er. - Şehrin büyüğü, ileri geleni.
ŞEHRİNAZ: (Fars.) Ka. - Türk müziğinin en eski makamlarından.
ŞEHRİYAR: (Fars.). - Padişah, hükümdar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRUD: (Fars.) Er. - Büyük çay, nehir.
ŞEHZAT: (Fars.) Er. - (bkz. Şahzat).
ŞEKİB: (Fars.) Er. - Sabır, tahammüllü, dayanıklı. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
ŞEKİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şekib).
SEKİME: (Ar.) Ka. - Dayanıklılık, dayanma, karşı koyma.
ŞEKÛR: (Ar.) Er. - Şükreden, şükredici. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdüşşekûr).
ŞEKÛRE: (Ar.) Ka. - Çok şükreden, şükredici, değer bilen.
ŞELALE: (Ar.) Ka. - Büyük bir akarsuyun yüksekten düşmesiyle meydana gelen büyük çağlayan, çavlan.
ŞEMAİL: (Ar.) Er. 1. Huylar, davranışlar, alışkılar. 2. Bir kimsenin dış görünüşünün özellikleri.
ŞEMDİN: (Ar.) Er. - Dinin mumu, dinin aydınlığı.
ŞEMİ: (Ar.) Er. 1. Mumla, ışıkla ilgili, ışıklı. 2. Mum yapan ya da satan kimse.
ŞEMİM: (Ar.) Er. - Güzel kokan, güzel kokulu, güzel koku.
ŞEMİME: (Ar.) Ka. - Güzel kokulu şey.
ŞEMİNUR: (Ar.) Ka. - Mum ışığı, mum aydınlığı.
ŞEMS: (Ar.) Er. - Güneş.
ŞEMSEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin güneşi, dinin insanlara verdiği aydınlık. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır (Şemsettin).
ŞEMSİ: (Ar.) Er. - Güneşe ait, güneşle ilgili.
ŞEMSİFER: (a.f.i.) Güneşin aydınlığı, parlaklığı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEMSİNİSA: (f.a.i.) Ka. - Kadınların güneşi. Güneş gibi kadın.
ŞEMSİNUR: (Ar.) Ka. - Güneşin ışığı, nuru.
ŞEMSPARE: (a.f.i.)- - Güneş parçası. Çok parlak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEN: (Fars.) Ka. - Neşeli, sevinçli. -Daha çok iki isimlerde kullanılır. Şener, Şenol.
ŞENAL: (f.t.i.) Er. - (bkz. Şen).
ŞENALP: (f.t.i.) Er. - Neşeli, canlı yiğit.
ŞENALTAN: (f.t.i.) Er. - (bkz. Altan).
ŞENBAY: (f.t.i.) Er. - Neşeli, sevinçli, mutlu, varlıklı kimse.
ŞENCAN: (f.t.i) - Canlı, neşeli, hareketli yapısı olan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENDOĞAN: (f.t.i.) - Sevinçli, neşeli ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENDUR: (f.t.i.) Er. - Neşeli, sevinçli olması devam etti, sürdü.
ŞENEL: (f.t.i.) Er. - Şen ve mutlu ev. Bölge, il.
ŞENER: (f.t.i.) - Mutlu, neşeli kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENGİL: (f.t.i.) Er. - İyi yürekli, hoş sohbet kimse.
ŞENGÜL: (f.t.i.) Ka. - Gülün en güzel hali.
ŞENGÜN: (f.t.i.) Ka. - Sevinçli, ferah gün.
ŞENAY: (f.t.i.) Ka. - Ayın parlaklığı, güzelliği.
ŞENİZ: (Fars.). - Sevinçli, mutlu iz, hatıra. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENKAL: (f.t.i.). - Her zaman neşeli kal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENNUR: (f.a.i.) - Neşeli ve nurlu insan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENOL: (f.t.i.) Ka. - Şen ve mutlu ol. - (bkz. Şenel).
ŞENSAL: (f.t.i.) Er. - Neşeni çevrene yay, herkes neşelensin.
ŞENSOY: (f.t.i.) Er. - Neşeli soydan gelen kimse.
ŞENTÜRK: (f.t.i.) Er. - Neşeli, canlı, mutlu türk.
ŞENYAŞAR: (f.t.i.) Er. - Yaşamı, neşeli mutlu geçen kimse.
ŞENYURT: (f.t.i.) Er. - Neşeli, mutlu insanların yurdu; ülkesinde yaşayan.
ŞERAFEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin şereflisi, büyüğü. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞERAFET: (Ar.) Er. - Şerefli olma hali. Soydanlık, asalet. Hz. Muhammed (s.a.s)'in soyundan olma.
ŞERARE: (Ar.) Ka. - Kıvılcım.
ŞEREF: (Ar.) Er. 1. Yücelik, ululuk, izzet, seçkinlik. İyi ahlak ve faziletler sonucu meydana gelen manevi yücelik. 2. İyi ün. İftihar edilecek şey.
ŞEREFHAN: (a.t.i.) Er. - Büyük, yüce hükümdar.
ŞEREFNAZ: (a.f.i.) Ka. - Çok nazlı.
ŞEREN: (Tür.) Er. - Tezcanlı, çevik.
ŞERİF: (Ar.) Er. - Şerefli, kutsal. Soylu temiz.
ŞERİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şerif).
ŞERMENDE: (Fars.) Ka. - Utangaç, çok utanan, mahcup.
ŞERMİN: (Fars.) Ka. - Utangaç, mahcup.
ŞETARET: (Ar.) Ka. - Neşe, sevinç, şenlik.
ŞEVKET: (Ar.) Er. - Azamet, büyüklük, ululuk, debdebe, haşmet.
ŞEVKİ: (Ar.) Er. - Şevkle ilgili, şevke ait, neşeli.
ŞEVKİDİL: (a.f.i..) Ka. - Gönül neşesi, gönül sevinci.
ŞEVKİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şevki).
ŞEVVAL: (Ar.). - Hicri takvime göre yılın 10. ayı, ilk üç günü şeker bayramıdır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEYBAN: (Ar.) Er. - Saçlarına ak düşmüş yaşlı kimse. Moğol hükümdarlarından birisi.
ŞEYBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şeyban).
ŞEYDA: (Fars.) Ka. - Aşk çılgını, çok tutkun, aşık.
ŞEYDAGÜL: (Fars.) Ka. - (bkz. Şeyda).
ŞEYDANUR: (f.a.i.) Ka. - (bkz. Şeyda).
ŞEYH: (Ar.) Er. 1. Yaşlı adam, ihtiyar. 2. Kabile ve aşiret reisi. 3. Bir sahada üst seviyeye gelmiş, otorite. 4. Tekke ve zaviye reisi.
ŞEYMA: (Ar.) 1. Bedeninde ben veya benzer bir izi olanlar. 2. Hz. Peygamber'in süt kardeşi.
ŞEZA: (Ar.) Ka. - Kokulu şeylerin kokusu.
ŞEZERÂT: (Ar.) Ka. - İşlenmeden maddenin içinde toplanan altın parçaları. Süs olarak kullanılan inci ve altın taneleri.
ŞEZRE: (Ar.) Er. - İşlenmemiş ham altın. Süs için asılan inci ve altın.
ŞİDE: (Fars.) Er. - Parlak, ışıklı, güneş.
ŞİFA: (Ar.) Ka. - İyi olma, kurtulma.
ŞİHAB: (Ar.) Er. 1. Kıvılcım. Akan yıldız. 2. Cesur, yürekli.
ŞİHBAN: (Ar.) Ka. 1. Kıvılcımlar. 2. Akan yıldızlar.
ŞİHABEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin parlak yıldızı.
ŞİMŞEK: (Tür.) Er. 1. Yağmurlu havada, buluttan buluta ya da yere elektrik boşalırken oluşan, geçici ve şiddetli elektrik akımı. 2. Canlı, hızlı, coşkulu, hareketli kimse.
ŞİMŞEKER: (Tür.) Er. - Çok hareketli, canlı, hızlı kimse.
ŞİMŞEKHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Şimşekkan).
ŞİMŞEKKAN: (Tür.) Er. - Hareketli, canlı soydan gelme.
ŞİNAS: (Fars.) Er. - Anlayan, tanıyan, bilen.
ŞİNASİ: (Fars.) Er. 1. Tanımaya, anlamaya özgü, tanımak, bilmekle ilgili. 2. Tanzimat döneminin ünlü şairi ve gazetecisi.
ŞİNAVER: (Fars.) Er. - Suda yüzen, yüzücü.
ŞİNİD: (Fars.) Er. - İşitme, semi.
ŞİRAZ: (Fars.) Er. - Türk müziğinde eski bir makam.
ŞİRAZE: (Fars.) Ka. 1. Kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. 2. Pehlivan kispetinin parçası. 3. Esas, düzen, nizam.
ŞİRİN: (Fars.) Ka. - Sevimli, cana yakın.
ŞİRVAN: (Fars.) Er. 1. İran'da bir kent adı. 2. Aslan barınağı.
ŞİRZAT: (a.f.i.) Er. - Aslan gibi güçlü, kişilikli kimse.
ŞİVE: (Fars.) Ka. - Naz, eda.
ŞİVEKAR: (Fars.) Ka. - Nazlı, edalı, işveli.
ŞÖHRET: (Ar.) Ka. - Şöhretli, ünlü, şöhreti ağızlarda dolaşan.
ŞÖLEN: (Tür.). - En üst idareci tarafından bütün halka verilen, dini ve içtimai fonksiyonları olan yemek, ziyafet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞÜLE: (Ar.) Ka. - Alev, yalım. Alevli ateş.
ŞÜCA: (Ar.) Er. 1. Cesaretli, cesur, yiğit. 2. Aslan ve yengeç arasında yıldız kümesi.
ŞÜCEYNE: (Ar.) Ka. - Ağaçcık, nihal.
ŞÜKRAN: (Ar.). - İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞÜKRİYE: (Ar.) Ka. - İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili, iyilik bilen.
ŞÜKRÜ: (Ar.) Er. - Şükretme, minnettarlıkla ilgili.
ŞÜKUFE: (Fars.) Ka. - Çiçek. Süslemede çiçek motiflerine dayanan bir tarz.
-
Eskik kardeş... Abdülrezzak yok... Bul bakalım banane kardeşim bulda bul.. :clown:
-
T
TABDAN: (Fars.) Ka. -Işıklı, parlak.
TABENDE: (Fars.) Ka. - Parlayan, ışık veren
TABERİ: (Ar.) Er. - Büyük İslâm tarihçilerinden biri.
TABİSTAN: (Fars.) Ka. - Yaz.
TABİYE: (Ar.) Ka. - Yerli yerine koyup hazırlama, düzenleme.
TABNAK: (Fars.) Ka. - Parlak.
TACAL: (Tür.) Er. - Üstün ol, baş ol.
TACAVER: (Fars.) Er. - Padişah, hükümdar.
TACEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin tacı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TACISER: (Ar.) Ka. - Baş tacı, en çok sevilen, sayılan.
TACİ: (Ar.) Er. - Taçla ilgili.
TACİK: (Fars.) Er. - İran ve Türkistan'da yaşayan İran asıllı, Farsça konuşan halktan olan kimse.
TACİM: (Ar.) Er. - Noktalama, noktalatma.
TACİR: (Ar.) Er. - Ticareti meslek edinmiş olan,
TACİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tacir).
TAÇKIN: (Tür.) Er. - Gurur.
TAÇNUR: (Ar.) Ka. - Işıktan nurdan taç.
TAFDİL: (Fars.) - Birini diğerinden üstün tutma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFLAN: (Tür.) - Gülgillerden kışın yaprağını dökmeyen bir bitki. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFRA: (Ar.) Er. 1. Yukarıya sıçrama, atlama. 2. Yukarıdan atıp tutma, gururlu davranış. 3. İlmiyyede rütbe, derece alma.
TAFTE: (Fars.) 1. Bükülmüş, katlanmış. 2. Yanmış, yanık. 3. Aydınlık, parlak. 4. Üzgün, ciğeri yanmış, aşık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFTİN: (Ar.) Er. - Akıl erdirme, anlama, tefhim.
TAĞALAP: (Tür.) Er. - Dağ alp. Dağ gibi güçlü, gösterişli, heybetli yiğit.
TAĞAR: (Tür.) Er. - Kapı, çanak, çömlek.
TAĞMAN: (Tür.) Er. - Dağ gibi iriyarı, gösterişli.
TAHA: (Ar.) Er. - Kur'an-ı Kerim'in 20. suresi. - Hz. Ömer'e müslüman olmadan önce okunan ilk sure. Hz. Ömer bu sureden etkilenmiş ve müslüman olmuştur.
TAHİR: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Türk musikisinde basit bir makam. 3. Her türlü günah ve ayıptan arı olduğundan Rasulullah (s.a.s)'a bu isim verilmiştir.
TAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tahir).
TAHİYYE: (Ar.) Ka. 1. "Allah ömür versin" demek. Selam verme, hayır dua etmek. 2. Mülk, malikiyyet.
TAHRİM: (Ar.) Er. 1. Haram kılma, kılınma. 2. Kur'an-ı Kerim'in 66. sûresi.
TAHRİME: (Ar.) Ka. - Namaza başlarken "Allahu ekber" deme.
TAHSİN: (Ar.) Er. - Güzel bulma, beğenme. Aferin deme alkışlama.
TAKSİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tahsin).
TAHSİR: (Ar.) Er. - Hasret bırakma, bırakılma. Hasret etme, edilme.
TAHUR: (Ar.) Er. - Pek temiz, temizleyici.
TAHZİR: (Ar.) Er. - Yeşil renk verme.
TAHZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tahzir).
TAİB: (Ar.) Er. - Tevbe eden. Günahlarından dolayı pişmanlık duyup Allah'tan af dileyen, müslüman.- Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
TAİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Taib).
TAİF: (Ar.) Er. - Tavaf eden. Dönen, dolaşan.
TAİFE: (Ar.) Ka. - Bölük, takım, güruh, fırka. Kavim, kabile. Tayfa.
TAİL: (Ar.) Er. - Fayda, yarar.
TAİR: (Ar.) Er. - Uçan, uçucu.
TAİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tair).
TAKAT: (Ar.) Er. - Güç, kuvvet.
TAKDİR: (Ar.) Er. 1. Beğenme, değer verme. 2. Allah'ın isteği, Allah'ın yazdığı. İnsan için tesbit edilen hayat çizgisi.
TAKDİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Takdir).
TAKİ: (Ar.) Er. - Günahtan haramdan kaçınan, dinine bağlı.
TAKİYYUDDİN: (Ar.) Er. - Dinde muttaki, Allah'tan hakkıyla korkan kişi.
TAKRİN: (Ar.) Er. - Beraber bulundurma, yaklaştırma.
TAKRİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Takrin).
TAKVA: (Ar.). - Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden çekinme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALAC: (Fars.) Er. 1. Ses, seda, çığlık. 2. Meşale. 3. Kavga.
TALAŞ: (Tür.) Er. 1. Yelin kaldırdığı toz. Fırtına, kasırga. 2. Can sıkıntısı. 3. Köşe. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.
TALAT: (Ar.) - Yüz, çehre. Yüz güzelliği. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALAY: (Tür.) Er. 1. Deniz, büyük nehir, taloy. 2. Çok fazla.
TALAYER: (Tür.) Er. - Deniz eri, denizci.
TALAYHAN: (Tür.) Er. – Denizlerin hakanı, hükümdarı.
TALAYKAN: (Tür.) Er. - Denizci kanı taşıyan.
TALAYKUT: (Tür.) Er. - Kutsal deniz.
TALAYMAN: (Tür.) Er. – Deniz adamı, denizci.
TALAZ: (Tür.) Er. - Kasırga, fırtına.
TALHA: (Ar.) Er. 1. Zamk ağacı. 2. Talha b. Ubeydullah. İslam dinini kabul eden ilk 10 kişiden biri, cennetle müjdelenmiştir.
TALİA: (Ar.) Ka. 1. Tulu eden, öncü. 2. Talih, şans, kısmet.
TALİB: (Ar.) Er. 1. Talep eden arayan, isteyen; istekli. 2. Alıcı müşteri. 3. Medrese talebesi, talebe. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
TALİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Talib).
TALİH: (Ar.) Er. - Şans, talih, kader.
TALİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Talih).
TALİK: (Ar.) Er. 1. Güleryüzlü. 2. Düzgün söz söyleyen.
TALİYE: (Ar.) Ka. 1. Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. İkinci derecede olan. 2. Kur'an okuyan.
TALU: (Tür.). 1. Seçkin, seçilmiş, güzel. 2. İki kürek kemiği arası. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALUY: (Tür.) Er. - Deniz, okyanus, talay.
TALUT: (İbr.) Er. - Bakara suresinde İsrailoğulları hükümdarlığına Allah tarafından tayin edilen ve az bir askerle Calut'un ordularını yok eden komutan.
TAMAY: (Tür.). - Dolunay, ayın ondördü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAMER: (Tür.) Er. - Nitelikli, saygın kişi.
TAMERK: (Tür.) Er. - Güçlü, kuvvetli kimse.
TAMERKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Tamerk).
TAMKOÇ: (Tür.) Er. - Koç gibi güçlü.
TAMKUT: (Tür.) Er. - Çok mutlu, talihli kimse.
TAN: (Tür.) 1. Güneş doğmadan önceki alacakaranlık, şafak vakti. 2. Sabah, akşam esen serin esinti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANAÇAN: (Tür.) Er. - Sabah alacakaranlık.
TANAK: (Tür.) Er. - Garip, tuhaf, şaşırtıcı.
TANALP: (Tür.) Er. - Aydın, bilge yiğit.
TANALTAN: (Tür.) Er. - Tan - altan.
TANALTAY: (Tür.) Er. - Tan - altay.
TANAY: (Tür.) - Şafak ve ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANAYDIN: (Tür.) Er. - Aydınlık şafak.
TANBAY: (Tür.) Er. - Tan - bay.
TANBEK: (Tür.) Er. - Aydın bey.
TANBERK: (Tür.) Er. - 1. Şafak çizgisi. 2. Parlayan şimşek..
TANBEY: (Tür.) Er. - Şafak gibi aydınlık kimse.
TANBOLAT: (Tür.) Er. - Tan renginde çelik.
TANCAN: (Tür.) Er. - Önü aydınlık kimse.
TANDAN: (Tür.) - Tan vaktinde doğan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANDOĞAN: (Tür.) Er. - Ağaran şafak.
TANDOĞDU: (Tür.) Er. - Tan vakti doğan kimseye verilen isim.
TANDORUK: (Tür.) Er. - Dorukların ilk ışıklarla aydınlanması.
TANEGÜL: (Tür.) Ka. - Biricik gül.
TANER: (Tür.) Er. - (bkz. Tan).
TANFER: (t.f.i.) Er. - Tan vaktinin yan aydınlığı.
TANGÜN: (Tür.) Er. - Şafakla başlayan aydınlık gün.
TANIN: (Tür.) Er. - Herkesçe adın duyulsun, ünlen.
TANIR: (Tür.) Er. - Anımsar, bilir. Bilip ayıran, seçen.
TANIRCAN: (Tür.) Er. - Cana yakın. Çabuk tanışıp yaklaşan.
TANIRER: (Tür.) Er. - (bkz. Tanır-can).
TANJU: (Tür.) Er. - Türk hükümdarlarına Çinliler tarafından verilen unvan.
TANKAN: (Tür.) Er. - Şafak gibi aydınlık, temiz soydan gelen.
TANKOÇ: (Tür.) Er. - Tan koç.
TANKUT: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu sabah.
TANÖREN: (Tür.) Er. - Şafakta çalışan.
TANPINAR: (Tür.) Er. - Tan pınar.
TANSAN: (Tür.) Er. - Tan gibi aydınlık, temiz adı olan. .
TANSEL: (Tür.) Ka. - Tan sel.
TANSELİ: (Tür.) Ka. - Tan seli.
TANSIK: (Tür.) Er. 1. İnsanın aklnının alamayacağı, şaşırtıcı, olağanüstü olayı mucize. 2. Özlem, hasret. 3. Değerli, kıymetli. 4. Tatlı, nefis.
TANSOY: (Tür.) Er. - Şafak gibi aydınlık soyu olan.
TANSU: (Tür.) - Şafağın aydınlattığı su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANUĞUR: (Tür.) Er. - Uğurlu, mübarek sabah vakti.
TANVER: (Tür.) Er. - Şafak gibi ışık saç, aydınlat.
TANYEL: (Tür.) - Şafak vakti esen rüzgar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYELİ: (Tür.) - Tan vakti esen yel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYERİ: (Tür.) - Güneş doğmak üzereyken, ufukta hafifçe aydınlanan yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYILDIZ: (Tür.) - Çoban yıldızı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYOL: (Tür.) Er. - Şafak yolu, aydınlık yol.
TANYOLAÇ: (Tür.) Er. - Aydınlığa götüren, yol açan.
TANZER: (Tür.) - San, altın renginde tanyeri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAPGAÇ: (Tür.) Er. - Ünlü. Aziz.
TAPIK: (Tür.) Er. 1. Saygı, hürmet. 2. İkram, hizmet.
TARA: (Fars.) - Yıldız, necim. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARAB: (Ar.) - Sevinç, şenlik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARABENGİZ: (Fars.) Ka. - Sevindirici, coşturucu.
TARAİF: (Ar.) Ka. - Az bulunur, ince şeyler.
TARAN: (Tür.) Er. 1. Geniş alan. 2. İn. 3. Kuş ya da balık kümeleri.
TARANCI: (Tür.) Er. - Rençper, çiftçi.
TARAVET: (Ar.) Ka. - Güzellik, tazelik, genç.
TARDU: (Tür.) - Armağan, hediye. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARHAN: (Tür.) 1. Oğuzlarda demirci ve zanaatçı ustaları. 2. Esnaf temsilcileri. 3. Büyük toprak sahipleri, büyük tüccarlar. 4. Han ve komutan unvanı.
TARHUN: (Ar.) - Hekimlikte kullanılan ıtırlı bir bitki. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÂRIK: (Ar.) Er. - Sabah yıldızı, zühre, venüs, yol. Tarık b. Ziyad (Öl. Şam 720): Berberi asıllı İslam komutanı. Cebeli Tarık'ı geçip İspanya'yı fethetti. İslam egemenliğini sağlayıp Endülüs İslam Devleti'nin kurulmasını sağladı.
TARIM: (Tür.) 1. Göllere, kumluklara dökülen çay kollan. 2. Verim almak için toprak üzerinde yapılan çalışmaların tümü. 3. (Uygurca'da) kadınlara verilen bir unvan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARIMER: (Tür.) Er. - Tarımla uğ*raşan kimse.
TARKAN: (Tür.) Er. 1. İslam'dan önce Türklerin kullandığı, vekil, vezir, bey gibi unvan. 2. Ayrıcalıklı, saygın kişi.
TARİM: (Fars.) Ka. 1. Çardak. Kubbe. 2. Gökyüzü.
TASVİR: (Ar.) Ka. 1. Betimleme. 2. Resim.
TAŞAN: (Tür.) - Coşkulu, taşkın. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞBOĞA: (Tür.) Er. - Taş gibi sert, boğa gibi güçlü kimse.
TAŞCAN: (Tür.) Er. - Taş gibi sağlam kimse.
TAŞDEMİR: (Tür.) Er. - Taş ve demir gibi güçlü, sağlıklı.
TAŞEL: (Tür.) Er. - Sağlam güçlü el.
TAŞER: (Tür.) Er. - Sağlam güçlü kimse.
TAŞGAN: (Tür.) - Pınar, kaynak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞKAN: (Tür.) Er. - Sağlam, güçlü soydan gelen.
TAŞKIN: (Tür.) Er. 1. Taşmış halde bulunan. Coşkun. Aşırı. 2. Akarsuların yatağa sığmayacak miktarda su taşıması sırasında meydana gelen su yayılması olayı.
TAŞKINAY: (Tür.) - (bkz. Taşkın). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞKINER: (Tür.) Er. - Coşkulu, coşkun kimse.
TAŞTEKİN: (Tür.) Er. - Emin, dayanılır, sağlam kişi.
TATAR: (Tür.) 1. Bir Türk kavmi. 2. Posta sürücüsü. 3. Gül zambak gibi çiçeklerin açılmamış goncaları. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TATU: (Tür.) - Barış, sulh. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAVGAÇ: (Tür.) Er. - Çekicilik, cazibe.
TAVİL: (Ar.) Er. 1. Uzun. Çok süren. 2. Aruzda bir ölçek.
TAYBARS: (Tür.) Er. - Pars gibi güçlü tay (çocuk).
TAYBE: (Ar.) - Medine-i Münevvere. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYCAN: (Tür.) Er. - Genç ve güçlü kimse.
TAYF: (Ar.) 1. Görüntü. 2. Bileşik bir ışık demetinin bir pirizmadan geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYFUN: (Tür.) Er. - Büyük okyanus ve Çin Denizi'nde görülen şiddetli fırtına.
TAYFUR: (Ar.) Er. 1. Küçük bir kuş türü. 2. Tayfuriye tarikatını kuran Beyazıd Bestami Ebu Zeyd Tayfur'un adı.
TAYGAR: (Ar.) Er. - Uçan uçucu. Gaza dönüşen.
TAYGUN: (Tür.) Er. - Çocuk, torun.
TAYGUNER: (Tür.) Er. - Erkek torun
TAYI: (Ar.) Er. - Bir işi kendi isteğiyle yapan.
TAYKARA: (Tür.) Er. - Esmer, ka-rayağız çocuk.
TAYKOÇ: (Tür.) Er. - Tay - koç.
TAYKURT: (Tür.) Er. - Tay - kurt.
TAYKUT: (Tür.) Er. - Kutlu uğurlu çocuk.
TAYLAK: (Tür.) Er. 1. Yeni doğmuş at yavrusu. Biniye gelmiş iki yaşında at yavrusu. Deve yavrusu. 2. Yaramaz çocuk.
TAYLAN: (Tür.) 1. İnce, kibar, güzel, boylu boslu kimse. 2. Çok yağmur yağdığı halde işlenebilir toprak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYMAN: (Tür.) Er. - Genç, taze, toy kimse.
TAYMAZ: (Tür.) Er. - Düşmeyen, kaymayan, dengeli kimse.
TAYUK: (Tür.) Er. - İnce, kibar genç.
TAYYİB: (Ar.) Er. 1. İyi, hoş, güzel ala. 2. Helal, çok temiz. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
TAYYİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tayyib).
TAZE: (Fars.) Ka. - Körpe, genç.
TAZEGÜL: (Fars.) Ka. - Yeni açan gül.
TAZİM: (Ar.) Er. - Ululama, büyük sayma. Saygı gösterme, ikram etme.
TAZİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Tazim).
TEALİ: (Ar.) Er. - Yükselme, ululanma.
TEBAR: (Fars.) Er. - Soy.
TEBER: (Fars.) Er. - Küçük balta. Dervişlerin kullandıkları uzun saplı küçük balta. Meşin kesmek için kullanılan araç.
TEBERHUN: (Fars.) Er. - Kızıl söğüt, tarhun.
TEBESSÜM: (Ar.) Ka. - Gülümseme.
TEBŞİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tebşir).
TECELLA: (Ar.) Ka. - (bkz. Tecelli).
TECELLİ: (Ar.) Er. 1. Görünme, belirme. 2. Kader, talih. 3. Allah'ın lütfuna erişme.
TECEN: (Tür.) - Mağrur, gururlu. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TECER: (Tür.) 1. Becerikli. 2. İç Anadolu'da sıradağ. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TECİK: (Tür.) Er. - Tutumlu, idareli tasarruflu.
TECİMEN: (Tür.) Er. - Ticaret adamı, tüccar. 2. Tutumlu, idareli.
TECİMER: (Tür.) Er. - Tüccar.
TECMİL: (Ar.) Er. - Süs, tezyin.
TEDÜ: (Tür.) - Bilge, zeki, anlayışlı kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEFHİM: (Ar.) Er. - Anlatma, bildirme.
TEHEMTEN: (Fars.) Er. - İri yan, boylu boslu yiğit. Eski İran kahramanı Zaloğlu Rüstem'in lakabı.
TEHİYYE: (Ar.) Ka. 1. Selam. Selam verme. 2. Hayır dua etme. 3.. Beka. 4. Mülk, malikiyyet.
TEKALP: (Tür.) Er. - Eşsiz, benzersiz yiğit.
TEKAY: (Tür.) Er. - Eşsiz ay.
TEKCAN: (Tür.) Er. - Çok değerli, eşsiz kimse.
TEKDOĞAN: (Tür.) Er. - Eşsiz, benzersiz doğmuş olan.
TEKECAN: (Tür.) Er. 1. Mert, sözünde duran. Özü sağlam kimse. 2. Çayırlarda biten bir bitki.
TEKGÜL: (Tür.) Ka. - Gül ailesi içinde benzeri olmayan güzellikte. Yalnız gül.
TEKİN: (Tür.) Er. 1. Boş, ıssız. 2. Sakin, rahat, uslu. İçinde kötülük bulunmayan. 3. Tek, eşsiz. 4. Uyanık, tetikte. 5. Şehzade, prens. 6. Uğurlu.
TEKİNALP: (Tür.) Er. - Tek ve eşsiz yiğit.
TEKİNAY: (Tür.) Er. - Biricik ve hayırlı ay.
TEKİNDAĞ: (Tür.) Er. – Uğurlu dağ.
TEKİNEL: (Tür.) Er. - Hayırlı el.
TEKİNER: (Tür.) Er. - Tek, eşsiz ve hayırlı kimse.
TEKİNSOY: (Tür.) Er. - İyi soydan gelen kimse.
TEKMİL: (Ar.) Er. - Kemale erdirme. Bitirme, bitirilme, tamamlanma, tamamlama. Tam, eksiksizce, bütün, hep.
TEKMİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tekmil).
TEKRİM: (Ar.) Er. - Ululama, saygı gösterme.
TEKRİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Tekrim).
TEKSEN: (Tür.) - Sen teksin, eşsizsin anlamında. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEKSOY: (Tür.) Er. - Eşsiz bir soydan gelen.
TELMİYE: (Ar.) Ka. 1. Parıldatma, renk renk yapma. 2. Dizeleri başka başka dillerde olan koşuk, manzume yapma.
TELVİN: (Ar.) Ka. - Renk verme, boyama.
TEMAŞA: (Ar.) Ka. 1. Hoşlanarak bakma, seyretme. 2. Gezme, gezi.
TEMCİT: (Ar.) Er. 1. Ululama, ağırlama. 2. Sabah ezanından sonra okunan, Allah'ın ululuğunu anlatan dua.
TEMDİH: (Ar.) Er. - Çok övme.
TEMDİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Tem-dih).
TEMEL: (Yun.) Er. 1. Yapılardan toprak içinde kalan ve yapıya dayanak teşkil eden duvar ve taban kısımları, koyuk. Bu kısımların yapılması için açılan çukur. 2. Asıl, esas. 3. Dayanak. 4. Belli, başlı en mühim.
TEMENNA: (Ar.) Ka. - El ile selam verme. - (bkz. Temenni).
TEMENNİ: (Ar.) Ka. - Dileme, istek, dilek.
TEMİM: (Ar.) Er. 1. Nazar boncuğu, nazarlık. 2. Beşinci Fatımî halifesi el-Aziz'in kardeşinin adı.
TEMİME: (Ar.) Ka. - Nazar boncuğu, nazarlık.
TEMİRCAN: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam kimse.
TEMİRHAN: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam güçlü hükümdar. - Timur han.
TEMİRKUT: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü ve uğurlu.
TEMİZALP: (Tür.) Er. 1. İyi ahlaklı kimse. 2. Temiz yapılı ve yiğit.
TEMİZCAN: (Tür.) Er. - İçi temiz olan kimse.
TEMİZEL: (Tür.) Er. - Dürüst kimse.
TEMİZER: (Tür.) Er. - Dürüst kimse.
TEMİZHAN: (Tür.) Er. - İyi vasıflı lider.
TEMİZKAL: (Tür.) Er. - Her zaman doğru ve dürüst kal.
TEMİZKAN: (Tür.) Er. - Temiz soydan gelen.
TEMİZÖZ: (Tür.) Er. - Özü temiz, dürüst olan.
TEMİZSAN: (Tür.) Er. - Doğruluğu ve dürüstlüğüyle tanınan kimse.
TEMİZSOY: (Tür.) Er. - Temiz ve dürüst soydan gelen.
TEMRE: (Ar.) Ka. - Hurma.
TEMREN: (Tür.) Er. - Ok, kargı gibi delici silahların ucundaki sivri demir.
TEMÜR: (Tür.) Er. - Demir.
TENAY: (Tür.) Ka. - Ay gibi beyaz, parlak tenli.
TENDUBAY: (Tür.) Er. - Yiğit, cesur erkek.
TENDÜ: (Moğ.i). - Yiğit, cesur. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TENGİZ: (Tür.) Er. - Deniz.
TENGİZALP: (Tür.) Er. - Denizci yiğit.
TENNUR: (Tür.) Ka. - Teni nur gibi aydınlık, berrak olan güzel.
TENŞİT: (Ar.) Er. - Şenlendirme, keyiflendirme.
TENVİR: (Ar.) Er. - Aydınlatma, ışıklandırma.
TENZİL: (Ar.) Er. - İndirme, aşağı düşürme. Azar azar indirme (Kur'an'ın).
TENZİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tenzil).
TEOMAN: (Tür.) Er. - Hun imparatoru Mete'nin babası.
TERAKKİ: (Ar.) Er. - İlerleme, yükselme, gelişme.
TERCAN: (Tür.) 1. Genç, taze, delikanlı. 2. Kırmızı buğday. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEREN: (Fars.) Ka. - Nesteren denen gül.
TERİM: (Tür.) - Bilim ve sanat kavramlarından birini anlatan sözcük. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TERLAN: (Tür.) Er. - San renkli, büyük pençeli, kartala benzeyen bir kuş.
TESLİYE: (Ar.) Ka. - Teselli verme, avutma.
TESMİ: (Ar.) Er. - İşittirme, işittirilme, duyurma.
TESMİN: (Ar.) Er. 1. Sekizleme, sekize çıkarma. 2. Paha biçme, biçtirme.
TESNİM: (Ar.) Ka. - Cennet suyu, cennetteki ırmaklardan birinin adı.
TESRİR: (Ar.) - Sevindirme, sevindirilme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TESRİYE: (Ar.) Ka. - Sıkıntıyı, gamı, kederi yok etme.
TEŞCİ: (Ar.) Er. - Yüreklendirme.
TEŞERRU: (Ar.) - Şeriata göre davranma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEŞERRÜF: (Ar.). - Şereflenme, şeref bulma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEŞNE: (Fars.) Er. - Susamış. Çok istekli.
TEŞNEDİL: (Fars.) Ka. - Can ve gönülden istekli.
TEŞRİFE: (Ar.) Ka. - Şereflendirme, onurlandırma.
TETİKER: (Tür.) Er. - Uyanık, çevik, becerikli kimse.
TEOMAN: (Tür.) Er. - Oğuz Han'ın babası.
TEVEKKÜL: (Ar.) Er. - Her şeyi Allah'a bırakarak, yargıya boyun eğme.
TEVFİK: (Ar.) Er. 1. Uydurma, uygun düşürme. 2. Başarıya ulaştırma. 3. Allah'ın yardımına kavuşma.
TEVFİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Tevfik).
TEVHİD: (Ar.) Er. 1. Birkaç şeyi bir araya getirme. 2. Allah'ın birliğine inanma. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TEVHİDDİN: (Ar.) Er. - Dinin birliği, birleştiriciliği. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TEVHİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tevhid).
TEVİL: (Ar.) Er. - Durum, biçim. Süs.
TEVİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Tevil).
TEYMİN: (Ar.) Er. - "Uğurlu olsun" demek.
TEYMULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a hizmet eden, itaat eden.
TEZAL: (Tür.) Er. - Çabuk ol.
TEZALP: (Tür.) Er. - Çabuk, hızlı yiğit.
TEZAY: (Tür.) - (bkz. Tezal). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZCAN: (Tür.) - Telaşlı, heyecanlı, beklemeye dayanamayan, sabırsız. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZEHHÜR: (Ar.) Ka. - Çiçeklenme.
TEZEL: (Tür.) - Çabuk iş gören, becerikli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZER: (Tür.) Er. - Çabuk hızlı, çevik kimse.
TEZEREN: (Tür.) Er. - Çabuk ulaşan, erişen.
TEZKAN: (Tür.) Er. - Kanı kaynayan, heyecanlı kimse.
TEZVEREN: (Tür.) Er. - Duyarlı, reaksiyoner.
TINAL: (Tür.) Er. - Soluk al, yaşamını sürdür.
TINAZ: (Tür.) Er. - Ot ya da saman yığını.
TIRAZ: (Ar.) 1. İpek ve sırma ile işleme. Elbiselere nakışla yapılan süs. 2. Üslup, tutulan yol. 3. Döviz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TİBET: (Tür.) Er. - Çin'in batısında bağımsız bir bölge.
TİCAN: (Ar.) Ka. - Taçlar.
TİGİN: (Tür.) Er. - (bkz. Tekin).
TİHAME: (Ar.) - Mekke-i Mükerreme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TİLAL: (Ar.) Er. - Tepeler.
TİLMAÇ: (Tür.) Er. - Dilmaç, çevirmen.
TİMUÇİN: (Tür.) Er. 1. Moğol imparatorluğunun kurucusu Cengiz'in asıl adı. 2. Katı, sağlam demir.
TİMUR: (Tür.) Er. 1. Demir. 2. Türk- Moğol imparatoru.
TİMURCAN: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam ve güçlü.
TİMURHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Timur).
TİMURKAN: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü soydan gelen.
TİMURÖZ: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü ve sağlam olan.
TİMURTAŞ: (Tür.) Er. 1. Demir ve taş gibi güçlü ve sert olan. 2. Mardin Artuklular'ın 2. Emiri.
TİNER: (Tür.) Er. - Sağlam, güçlü, canlı kimse.
TİNKUT: (Tür.) Er. - Özü uğurlu, kutlu, şanslı kimse.
TİTİZ: (Tür.) 1. Çok dikkatli ve özenli davranan. 2. Prensiplerine aşın düşkün. 3. Huysuz, öfkeli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOĞAN: (Tür.) Er. - Doğan, şahin.
TOĞAY: (Tür.) - Fundalık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOHUM: (Tür.) - Kendisinden bitki üreyen tane. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOKAL: (Tür.) Er. - Erişkin, olgun.
TOKALAN: (Tür.) Er. - Olgunlaşmış, erginleşmiş.
TOKALP: (Tür.) Er. 1. Doymuş aç olmayan kimse. 2. Kalın ve gür sese sahip. 3. Kibirli.
TOKCAN: (Tür.) Er. - Gönlü tok olan. -
TOKDEMİR: (Tür.) Er. – Sağlam demir.
TOKER: (Tür.) Er. - Tok er.
TOKGÖZ: (Tür.) Er. - Aç gözlü olmayan.
TOKHAN: (Tür.) Er. - Tok han.
TOKKAN: (Tür.) Er. - Cömert soylu.
TOKÖZ: (Tür.) Er. - Cömert ve kerem sahibi.
TOKTAHAN: (Tür.) Er. - Yerleşik yaşayan han.
TOKTAMIŞ: (Tür.) Er. - Bir yere yerleşmiş, oturmuş (kimse). Dinmiş, sakinleşmiş.
TOKTAŞ: (Tür.) Er. - Tok taş.
TOKTİMUR: (Tür.) Er. - Tok timur.
TOKTUĞ: (Tür.) Er. - Tok tuğ.
TOKUR: (Tür.) Er. - Eski Türk erkek adlarından.
TOKUŞ: (Tür.) Er. - Savaş.
TOKUŞHAN: (Tür.) Er. - Savaşçı lider, hakan.
TOKUZ: (Tür.) Er. 1. Dokuz. 2. Kalın ve sık dokunmuş kumaş.
TOKUZER: (Tür.) Er. - Dokuz er. Dayanışmacı, tutkun yiğit.
TOKUZTUĞ: (Tür.) Er. – Dokuz tuğ.
TOKYAY: (Tür.) Er. - Tok yay.
TOKYÜREK: (Tür.) Er. - Yürekli, cesur.
TOKYÜZ: (Tür.) Er. - Tok yüz.
TOLA: (Tür.) 1. Dolu, boş olmayan. 2. Keyif, neşe. 3. Güçlü korkusuz. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLAY: (Tür.) - Topluluk, cemiyet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLGA: (Tür.) Er. - Demir harp başlığı. Savaşçıların başlarına giydikleri demir başlık. Miğfer.
TOLGAHAN: (Tür.) Er. - Güçlü ve çevreli lider, han.
TOLGAN: (Tür.) Er. - Dolanma, dolaşma.
TOLGAY: (Tür.) Er. - Çevre, dolay.
TOLGUNAY: (Tür.) Er. - Dolunay.
TOLUN: (Tür.) Er. - Dolun, bedir, ayın ondördü.
TOLUNAY: (Tür.) - Ayın ondördü, mehtap, dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLUNBAY: (Tür.) Er. - Birikimli, kişiliği gelişmiş.
TOMRİS: (Yun.) Ka. 1. Tarihte, Pers kralı II. Keyhüsrev'le savaşmış olan Massagetlerin ünlü kraliçesi. 2. Demir.
TOMURCUK: (Tür.) Ka. - Bitkinin üzerinde bulunan, çiçek ya da yaprak verecek olan filiz.
TONGAL: (Tür.) Er. 1. Zengin kimse. 2. Yaşlı erkek.
TONGAR: (Tür.) Er. 1. Büyük, güçlü. 2. Yaşlı.
TONGUÇ: (Tür.) Er. 1. En büyük çocuk. 2. Bir tür kuş, baykuş.
TOPAY: (Tür.) - Dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOPÇAM: (Tür.) Er. - Top çam.
TOPÇAY: (Tür.) - Topçay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOPDEMİR: (Tür.) Er. - Top demir.
TOPEL: (Tür.) Er. - Top el.
TOPER: (Tür.) Er. - Top er.
TOPRAK: (Tür.) 1. Yerkabuğunun canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. 2. Ülke, memleket. 3. İşlenmiş arazi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOPUZ: (Tür.) Er. 1. Bir ucu top gibi olan silah. 2. Kısa boylu kimse. 3. Balyoz.
TOR: (Tür.) Er. 1. Toy, deneyimsiz. 2. Ürkek, çekingen, utangaç. 3. Mağrur, gururlu. 4. Fidan. 5. Toksöz. 6. Balık ağı.
TORALP: (Tür.) Er. - Gururlu, yiğit.
TORAMAN: (Tür.) Er. - Güçlü kuvvetli.
TORAN: (Tür.) Er. 1. Güçlü, kuvvetli, iri yan kimse. 2. Yiğit, kahraman.
TORCAN: (Tür.) Er. - Çekingen, utangaç.
TORGAY: (Tür.) Er. - Serçe, tarla kuşu.
TORHAN: (Tür.) Er. - Gururlu hükümdar.
TORKAL: (Tür.) Er. - Hep utangaç ve çekingen ol.
TORKAN: (Tür.) Er. - Gururlu ve tok sözlü soydan gelen.
TORLAK: (Tür.) Er. 1. Güzel, genç, yakışıklı. 2. İyi gelişmiş ağaç fidanı.
TORUMTAY: (Tür.) Er. - Yırtıcı bir kuş türü.
TOTUK: (Tür.) Er. - Eski Türkler'de askeri vali.
TOYBOĞA: (Tür.) Er. - Genç boğa.
TOYCAN: (Tür.) Er. - Çok genç ve tecrübesiz.
TOYDEMİR: (Tür.) Er. - Toy - demir.
TOYDENİZ: (Tür.) Er. - Toy - deniz.
TOYGAR: (Tür.) Er. - Tarla kuşu, turgay.
TOYGUN: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Çakırdoğan.
TOYKA: (Tür.) Er. - Büyük, kalın sopa.
TOZAN: (Tür.) Er. 1. İnce toz tanesi. 2. Tozu çok olan yer. 3. Kar fırtınası.
TOZUN: (Tür.) Er. - Soylu, asil.
TÖKEL: (Tür.) Er. - Çok.
TÖRE: (Tür.) 1. Eğitim, görgü, gelenek. 2. Soyluluk, asalet. 3. Eksiksiz, mükemmel. 4. Geline verilen armağan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÖREGÜN: (Tür.) Er. - Geleneksel, geleneğe uygun, gündemde.
TÖREHAN: (Tür.) Er. - Görgülü er.
TÖREL: (Tür.) Er. - Töreye uygun olan, töre ile ilgili.
TORUM: (Tür.) - Yaratılış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÖZ: (Tür.) - Kök, asıl, cevher. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÖZÜM: (Tür.) - Sabırlı, alçak gönüllü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TRAJE: (Fars.) Ka. - Gökkuşağı.
TUBA: (Ar.) Ka. 1. Kökü yukarıda, dallan aşağıda cennet ağacı. 2. En güzel, en iyi, hoş. 3. Baht, mutluluk, müjde. 4. Efdal olan. Kur'an'da Ra'd suresi 29. ayette zikredilmiştir.
TUFAN: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh zamanında Allah'ın kötülüğe sapmış insanları cezalandırmak için gönderdiği bütün dünyayı su ile kaplayan yağmur. 2. Şiddetli yağmur ve sel.
TUFEYL: (Ar.) Er. - Asalak, parazit. - Sığıntı. İsim olarak kullanılmaz.
TUGAY: (Tür.) Er. - İki alaydan oluşan askeri birlik, liva.
TUĞ: (Tür.) Er. - Eskiden paşalara verilen at kılından yapılmış sorguç.
TUĞAL: (Tür.) Er. - Sancaktar. Tuğ taşıyan.
TUĞALP: (Tür.) Er. - Milli lider.
TUĞALTAN: (Tür.) Er. - Tuğ - altan.
TUĞALTAY: (Tür.) Er. - Altay'a özgü, Altay simgesi.
TUĞBAY: (Tür.) Er. - Eskiden tugay komutanlığı yapan albay.
TUĞCU: (Tür.) Er. - At kılından yapılmış tuğlaları taşıyan kimse.
TUĞKAN: (Tür.) Er. - Tuğ kan.
TUĞKUN: (Tür.) Er. - İzinsiz yanına varılmayan varlıklı, saygın.
TUĞLU: (Tür.) Er. 1. Bayraklı, sancaklı. 2. Şımarık.
TUĞRA: (Tür.) Er. - Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları özel biçimi olan simge. Mühür.
TUĞRUL: (Tür.) Er. 1. Ak doğan, çakırdoğan, yırtıcı kuşlardan bir kuş (Bin kez öldürür, bir tanesini yer). 2. Selçuklu Devleti'nin kurucusu, Tuğrul Bey.
TUĞSAN: (Tür.) Er. - Tuğ san.
TUĞSAV: (Tür.) Er. - Tuğ sav.
TUĞSAVAN: (Tür.) Er. - Tuğ savan.
TUĞSAVAŞ: (Tür.) Er. - Tuğ savaş.
TUĞSEL: (Tür.) Er. - Tuğ sel.
TUĞSER: (Tür.) Er. - Baştuğ.
TUĞTAŞI: (Tür.) Er. - Tuğ taş.
TUĞTEKİN: (Tür.) Er. - 1. Biricik, uğurlu tuğ. 2. Büyük Selçuklu'ya bağlı Börüler Hanedanı'nın kurucusu.
TUĞYAN: (Ar.) 1. Coşma, taşma. İsyan. 2. Kur'an'da, Allah'a asi olanların yaptıkları eylemin adı. Tuğyancıların vasfedilişi de tağut kelimesiyledir. İsim olarak kullanmak uygun değildir.
TUHFE: (Ar.) - Armağan, hediye. Hoşa giden, güzel şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TULÜ: (Ar.) - Doğma, doğuş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TULÜN: (Tür.) Er. - Dolun.
TUNA: (Tür.) 1. Çok bol. 2. Yavru. 3. Görkemli, gösterişli. 4. Karaor-manlardan doğan, Karadeniz'e dökülen, Avrupa'nın Volga'dan sonra en uzun ırmağı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCA: (Tür.) - Balkan Yarımada-sı'nda Meriç ırmağının kolu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCAL: (Tür.) Er. - Al renginde tunç.
TUNCALP: (Tür.) Er. - Tunç gibi güçlü, kuvvetli yiğit.
TUNCAY: (Tür.) - Tunç renginde ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCEL: (Tür.) Er. - Tunç gibi güçlü el.
TUNCER: (Tür.) Er. - Tunç gibi güçlü kimse.
TUNÇ: (Tür.) Er. - Bakır, çinko, kalay karışımı.
TUNÇAL: (Tür.) Er. - Tunç al.
TUNÇALP: (Tür.) Er. - Güçlü yiğit.
TUNÇARAL: (Tür.) Er. - Tunç aral.
TUNÇASLAN: (Tür.) Er. - Tunçaslan.
TUNCAY: (Tür.) Er. - Tunç ay.
TUNÇBAY: (Tür.) Er. - Tunç bay.
TUNÇBİLEK: (Tür.) Er. - Tunç bilek.
TUNÇBOĞA: (Tür.) Er. - Tunç gibi sağlam, boğa kadar güçlü.
TUNÇBÖRÜ: (Tür.) Er. - Tunç gibi sağlam, kurt kadar güçlü.
TUNÇÇAĞ: (Tür.) Er. - Tunç dönemi.
TUNÇDAĞ: (Tür.) Er. - Tunçtan oluşan, dağ gibi güçlü.
TUNÇEL: (Tür.) Er. - Tunç gibi güçlü el.
TUNÇER: (Tür.) Er. - Tunç gibi güçlü kimse.
TUNÇHAN: (Tür.) Er. - Tunç han.
TUNÇKAN: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen. Tunç kanından.
TUNÇKAYA: (Tür.) Er. - Tunç kaya.
TUNÇKILIÇ: (Tür.) Er. - Tunç kılıç.
TUNÇKOL: (Tür.) Er. - Güçlü kuvvetli kimse.
TUNÇKURT: (Tür.) Er. - Tunç kurt.
TUNÇÖVEN: (Tür.) Er. - Tunç öven.
TUNÇSOY: (Tür.) Er. - Kökü güçlü soydan gelen kimse.
TUNÇTÜRK: (Tür.) Er. - Sağlam ve güçlü Türk.
TUR: (Ar.) Er. 1. Dağ. 2. Delikanlı genç. 3. Gelir, kazanç, verim. 4. Devir, dolaşma.
TURA: (Tür.) Er. 1. Tuğra. 2. Kalkan, siper. Turahan: Osmanlı komutanlarından.
TURAÇ: (Tür.) - Keklik cinsinden eti yenir bir av kuşu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TURALP: (Tür.) Er. - Genç, delikanlı yiğit.
TURAN: (Tür.) Er. - Eski İranlılara göre Türk ülkesi. Bütün Türkler'in ve Turan kavimlerinin birleşmesiyle meydana gelecek devlet.
TURATEKİN: (Tür.) Er. - Emin, zararsız ve koruyucu yiğit.
TURAY: (Tür.) Er. - Tur ay.
TURBAY: (Tür.) Er. - Tur bay.
TURCAN: (Tür.) Er. - Genç, delikanlı.
TURFA: (Tür.) Ka. - Az bulunur, nadir.
TURGAY: (Tür.) Er. - Boz renkli, küçük ötücü, tarlalarda yuva yapan bir tür serçe, torgay.
TURGUT: (Tür.) Er. 1. Konut, oturulacak yer. 2. Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis'in adı.
TURHAN: (Tür.) Er. Soylu ve seçkin kimse. Eski Türklerde vergi ödemeyen, hükümdar huzuruna izinsiz girebilen, saygın kimse. Turahan.
TÜRKAN: (Tür.) Er. - Koruyucu, muhafız.
TURRE: (Ar.) Ka. - Alın saçı, kıvırcık, saç lülesi.
TUTİ: (Fars.) Ka. l. Papağan türünden bir kuş. 2. Konuşmayı seven, konuşkan.
TUTKU: (Tür.) - Güçlü istek ve coşku. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUTKUN: (Tür.) 1. Bir şey ya da birine düşkün bağlı. 2. Bol, verimli. 3. Esir, tutsak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUTUN: (Tür.) Er. - Ev, aile.
TUTUŞ: (Tür.) Er. - Çekişme, tartışma. Savaş, mücadele.
TUYAN: (Tür.) Er. 1. Semiz, şişman. 2. Zengin. 3. Kibirli, gururlu.
TUYGUN: (Tür.) Er. 1. Genç, güçlü. 2. Çılgın, şımarık. 3. Duygulu, hassas.
TUYUĞ: (Tür.) - Şiir, şarkı, türkü. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUZ: (Tür.) Er. - Güzellik, şirinlik.
TUZER: (Tür.) Er. - Şirin delikanlı.
TÜBLEK: (Tür.) - Soylu, asil. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜKEL: (Tür.) Er. - Tam, bütün, mükemmel.
TÜKELALP: (Tür.) Er. – Kusursuz yiğit.
TÜKELAY: (Tür.) - Dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜLAY: (Tür.) Ka. - İncelikle, düşle ilgili.
TÜLEK: (Tür.) Er. 1. Kurnaz, açıkgöz, düzenci. 2. Efe. 3. Çok genç, delikanlı. 4. Zengin. 5. Saygın kimse. 6. Sakin, gururlu.
TÜLİN: (Tür.) Ka. 1. Ayın çevresinde oluşan dairesel hale. 2. Ayna.
TÜLÜN: (Tür.) Ka. - Ay ağıl, hale. (bkz. Tülin).
TÜMAY: (Tür.) - Dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜMBAY: (Tür.) Er. - Tüm bay.
TÜMCAN: (Tür.) Er. - Tüm - can.
TÜMEL: (Tür.) Er. - Temel.
TÜMEN: (Tür.) Er. 1. On bin. 2. Pek çok. 3. Yığın, küme, sürü.
TÜMENBAY: (Tür.) Er. - Tümen komutanı onbin kişilik grubun lideri.
TÜMER: (Tür.) Er. - Tam erkek, yiğit.
TÜMERDEM: (Tür.) Er. - Çok erdemli.
TÜMERK: (Tür.) Er. - Güçlü, kuvvetli.
TÜMERKAN: (Tür.) Er. - Yiğit kandan gelen.
TÜMERKİN: (Tür.) Er. - Olgun.
TÜMKAN: (Tür.) Er. - Kanlı, canlı, sağlıklı.
TÜMKURT: (Tür.) Er. - Tüm - kurt.
TÜMKUT: (Tür.) Er. - Çok talihli, kutlu.
TÜN: (Tür.) - Gece. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNAK: (Tür.) - Işıklı, mehtaplı gece. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNAL: (Tür.) - Tün - al. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNAY: (Tür.) - Tün - ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNER: (Tür.) Er. - Tün - er.
TÜNEY: (Tür.) Er. - Öğle güneşi alan yer. Güneş battıktan sonraki zaman. Güneşli yer.
TÜRABI: (Ar.) Er. - Toprakla ilgili. Topraktan.
TÜRE: (Tür.) 1. Görenek, gelenek, töre. 2. Subay, komutan. 3. Hak ve hukuka uygunluk, adalet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜREGÜN: (Tür.) Er. - Türe - gün.
TÜREHAN: (Tür.) Er. - Türe - han.
TÜREK: (Tür.) Er. - Tepelerin ortasındaki çıkıntı.
TÜREL: (Tür.) Er. - Hukuksal, hukukla ilgili.
TÜRELİ: (Tür.) - Güzel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜREMEN: (Tür.) Er. - Yasa adamı, hukukçu.
TÜREV: (Tür.) - Oluşan, ortaya çıkan, türeyen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜRKÂN: (Tür.) Ka. - Saltanat ve idarede yönetime etki eden prenses.
TÜRKAY: (Tür.) Er. - Ay gibi parlak, aydınlık Türk.
TÜRKCAN: (Tür.) Er. - Sevilen Türk.
TÜRKDOĞAN: (Tür.) Er. - Türk soyuna mensup.
TÜRKER: (Tür.) Er. - Türk er.
TÜRKEŞ: (Tür.) Er. - Oğuz yazıtlarında adı geçen bir kahramanın adı.
TÜRKMEN: (Tür.) Er. 1. Oğuzların bir kolu. Bu koldan olan. 2. Tam göçebe olmayan fakat mevsiminde yaylaya veya yazıya çıkan.
TÜRKOĞLU: (Tür.) Er. - Türk oğlu.
TÜRKOL: (Tür.) Er. - Türk ol.
TÜRKÖZ: (Tür.) Er. - Özü, aslı Türk olan.
TÜRKSAN: (Tür.) Er. - Adı duyulmuş, Türk gibi ünlü.
TÜRKŞEN: (Tür.) Er. - Şen ve mutlu Türk anlamında.
TÜRKYILMAZ: (Tür.) Er. - Direnişçi, sebat eden.
TÜRÜNK: (Tür.) - Çalışan, etkin. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜVÂN: (Fars.) Er. - Güç, kuvvet.
TÜVANA: (Fars.) Ka. - Güçlü.
TÜVANGER: (Fars.) Er. - Zengin, mülk sahibi, varsıl.
TÜZEL: (Tür.) - Adalet, hukuk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜZEMAN: (Tür.) Er. - Adaletli kimse. Yasa adamı, hukukçu.
TÜZENUR: (Tür.) Ka. - Tüze nur.
TÜZMEN: (Tür.) Er. - Doğru, adil, güvenilir kimse.
TUZUN: (Tür.) - Yumuşak huylu, sakin kimse, soylu, asil.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜZÜNALP: (Tür.) Er. - Yumuşak başlı, sakin, asil yiğit.
TÜZÜNER: (Tür.) Er. - Tuzun er.
-
U
UBAB: (Ar.) Er. 1. Pek taşkın, coşkun. 2. Delice akan sel.
UBEYD: (Ar.) Er. - (bkz. Ubeyde).
UBEYDE: (Ar.) Ka. - Küçük köle, kölecik. Ashabın kullandığı isimlerdendir. Ubeyde b. el-Cerrah.
UBEYDULLAH: (Ar.)Er. - Allah'ın kulu.
UCAER: (Tür.) Er. - Değerli, yüce kimse.
UCATEKİN: (Tür.) Er. – Yücelikte eşsiz kimse.
UÇANAY: (Tür.) Er. - Ay gibi yüksek anlamında.
UÇANOK: (Tür.) Er. - Hızlı, atak, yiğit.
UÇAR: (Tür.) Er. - Uçan, uçucu.
UÇARER: (Tür.) Er. - Uçar er.
UÇBAY: (Tür.) Er. - Sınır beyi.
UÇBEYİ: (Tür.) Er. - Selçuklu ve Osmanlılar'da sınırlardaki askeri güçlerin kumandanlarına verilen ad.
UÇHAN: (Tür.) Er. - Sınır şehir hanı.
UÇKAN: (Tür.) Er. - Deli dolu, havai, toy.
UÇKUN: (Tür.) 1. Kıvılcım. 2. Pahalı, yüksek. 3. Uçan, çapkın. 4. Becerikli, eli tez. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UÇMA: (Tür.) Er. 1. Dağın karlarla örtülmüş dik yamacı.
UÇMAN: (Tür.) Er. - Uçan uçucu.
UÇUK: (Tür.) Er. 1. Uçmuş, soluk renk. 2. Çökmüş yer, toprak. 3. İyi. 4. Sivri dağ tepesi.
UÇUR: (Tür.) Er. 1. Vakit, an, fırsat. 2. Mevsim.
UFKİ: (Ar.) Er. - Ufka ait, ufukla ilgili.
UFUK: (Ar.) 1. Düz arazide ya da açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer. 2. Anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücü. 3. Çevre, dolay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UFUKTAN: (a.t.i.) Er. - Sabah aydınlığının ufukla birleştiği nokta.
UĞAN: (Tür.) - Yüce, yüksek, güçlü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞANBİKE: (Tür.) Ka. - Uğan bike.
UĞRAŞ: (Tür.) - Güçlük ve kötülükle uğraşma, mücadele. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUR: (Tür.) 1. İyilik, şans, talih, baht. Fırsat, tesadüf. 2. Kimi olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan iyilik kaynağı. - İslam'da bu tür düşüncelere itibar edilmez. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURAL: (Tür.) Er. - Uğur - al.
UĞURALP: (Tür.) Er. - Hayırlı yiğit.
UĞURATA: (Tür.) Er. - Hayırlı ata.
UĞURAY: (Tür.) - Uğurlu ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURCAN: (Tür.) - İyilikçi ve candan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUREL: (Tür.) Er. - Eli uğurlu olan.
UĞURHAN: (Tür.) Er. - Hayırlı lider.
UĞURLU: (Tür.) - Uğurlu olan, iyilik getirdiğine inanılan, kutsal kutlu. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURLUBAY: (Tür.) Er. - Uğurlu -bay.
UĞURLUBEY: (Tür.) Er. - Uğurlu -bey.
UĞURSAL: (Tür.) Er. - Uğurla ilgili, uğurlu.
UĞURSAN: (Tür.) - Uğuruyla tanınmış olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURSAY: (Tür.) Er. - Uğur say.
UĞURSEL: (Tür.) - Uğur sel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURSOY: (Tür.) - Uğurlu soydan gelen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURTAN: (Tür.) Er. - Uğur tan.
UĞURTAY: (Tür.) Er. - Uğurlu genç. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUŞ: (Tür.) 1. Anlayış, zeka, bekleyiş. 2. Benzeyiş. 3. Soy, kabile, soysop. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUZ: (Tür.) Er. - Kutsal, mübarek. Saf, temiz.
UHRA: (Ar.) - Başka, diğer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UKAB: (Ar.) Er. 1. Karakuş, kartal, tavşancıl kuşu. 2. Hz. Muhammed'in (s.a.s) (bayrak) sancaklarından birinin adı. 3. Nesir burcu, kartal takım yıldızı.
UKBE: (Ar.) Er. - Ashabın meşhurlarından: Ukbe b. Nafı.
UKDE: (Ar.) Er. 1. Düğüm. Zor, karışık, iş. 2. Bir gezegen yörüngesinin her iki ucu.
UKHUVAN: (Ar.) Ka. - Papatya.
UKNUM: (Ar.) Er. 1. Asıl, temel. 2. Hıristiyanlıktaki teslis inancını meydana getiren üç unsurdan her biri.
UKUL: (Ar.)Er. - Akıl, us.
UKUŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Uğuş).
ULA: (Ar.) 1. Birinci. 2. Şan ve şeref sahibi kimse - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULAÇ: (Tür.) Er. - Bağlayan, bağlayıcı. Sınır.
ULAÇHAN: (Tür.) Er. - Sınır hanı.
ULAĞ: (Tür.) Er. - Ulak.
ULAŞ: (Tür.) - Amacına eriş, isteğine kavuş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULU: (Tür.) Er. 1. Erdemleri bakımından çok büyük, yüce. 2. Zengin, saygın.
ULUALP: (Tür.) Er. - Çok erdemli, yüce yiğit.
ULUANT: (Tür.) Er. - Kutsal, büyük yemin.
ULUBAŞ: (Tür.) Er. - Yüce, saygın kimse.
ULUBAY: (Tür.) Er. - Yüce, saygın, erdemli kişi.
ULUBEK: (Tür.) Er. - Saygınlığı olan bey.
ULUBERK: (Tür.) Er. - Saygın kişilikli yiğit..
ULUCAN: (Tür.) Er. - Erdemli, saygın, yüce kişi.
ULUÇ: (Tür.) Er. 1. Selçuklular döneminde Türk beylerine verilen unvan. 2. Ünlü Türk denizcisi Uluç (Kılıç) Ali Paşa'nın adı.
ULUÇAĞ: (Tür.) Er. - Hayırlı, uğurlu dönem.
ULUÇAM: (Tür.) Er. - Ulu - çam.
ULUÇKAN: (Tür.) Er. - Uluç - kan.
ULUDAĞ: (Tür.) Er. - Çok büyük, yüce dağ.
ULUDOĞAN: (Tür.) Er. - Doğuştan yüce, uğurlu kimse.
ULUER: (Tür.) Er. - Saygın, uğurlu, yüce kimse.
ULUERKAN: (Tür.) Er. - Saygın, yüce, soylu kimse.
ULUĞ: (Tür.) Er. - Ulu, büyük, saygın.
ULUHAN: (Tür.) Er. - Büyük, saygın hükümdar.
ULUKAAN: (Tür.) Er. - Büyük, saygın hükümdar.
ULUKAN: (Tür.) Er. - Soylu yüce kandan gelen.
ULUKUT: (Tür.) Er. - Çok uğurlu, kutlu kimse.
ULUM: (Tür.) - Ululuk, haşmet, büyük gösteriş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUMAN: (Tür.) Er. - Ulu, yüksek, saygın kimse.
ULUMERİÇ: (Tür.) Er. - Ulu meriç.
ULUN: (Tür.) 1. Büyük, ulu. 2. Temrensiz ok. 3. Buğday, arpa kökü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUNAY: (Tür.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUÖZ: (Tür.) Er. - Özü yüce, saygın kimse.
ULUS: (Tür.) 1. Millet, halk, insan topluluğu. 2. Göçebe. 3. Oba, aşiret, kavim. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUSAN: (Tür.) Er. - Adı yüce tanınmış kimse.
ULUSOY: (Tür.) Er. - Ulu, yüce, soylu.
ULUSU: (Tür.) Er. - Yüce, kutlu su.
ULUŞAHİN: (Tür.) Er. - Ulu şahin.
ULUSAN: (Tür.) Er. - Yüce şanlı kimse.
ULUTAN: (Tür.) Er. - Ulu tan.
ULUTAŞ: (Tür.) Er. - Ulu taş.
ULUTAY: (Tür.) Er. - Ulu tay.
ULUTEKİN: (Tür.) Er. - Yüksek şahsiyetli ve sakin kişilikli.
ULVİ: (Ar.) Er. - Yüksek, yüce, manevi yapısı ön plana çıkabilen.
ULVİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ulvi).
UMA: (Tür.) Er. 1. Hediye, armağan. 2. Konuk, misafir.
UMAN: (Tür.) Er. - Umudu olan, bekleyen, umutlu.
UMAR: (Tür.) - Çare, çıkar yol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMAY: (Tür.) 1. Orhun yazıtlarında geçen, çocukları ve hayvanları koruduğuna inanılan Tanrıça. 2. Devlet kuşu. - İsim olarak kullanılmaz.
UMMAN: (Ar.) - Ulu, büyük, engin deniz, okyanus. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMRAN: (Ar.) 1. Bayındırlık, ma-murluk. 2. Uygarlık, ilerleme, refah ve mutluluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMUR: (Tür.) - Görgü, bilgi, deneyim. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMURAL: (Tür.) Er. - Görgü, bilgi, deneyim kazan.
UMURALP: (Tür.) Er. - Görgülü, bilgili, yiğit.
UMURBAY: (Tür.) Er. - Görgülü, bilgili, saygın kişi.
UMURBEY: (Tür.) Er. - Görgülü, bilgili, kişi.
UMUT: (Tür.) - Ummaktan doğan, güven duygusu, ümit. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNAN: (Tür.) 1. Sadakat, bağlılık. 2. Hak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNAT: (Tür.) - Doğru yolu tutan. Akıllı. Ergin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNGAN: (Tür.) Er. 1. Onmuş kişi, mutlu. 2. Yürekli, yiğit kişi.
UNSUR: (Ar.). - Öğe, ilke, eleman. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URAL: (Tür.) Er. - Hazar denizine dökülen, ırmak ve sıradağ.
URALP: (Tür.) Er. - Kentli yiğit.
URALTAN: (Tür.) Er. - Ur - altan.
URALTAY: (Tür.) Er. - Ur - altay.
URAM: (Tür.) Er. - Büyük, geniş yol.
URAN: (Tür.) - Yetenekli, usta, becerikli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URANDU: (Tür.) Er. 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Hayırlı.
URANGU: (Tür.) Er. - Savaşçı, savaşkan.
URAZ: (Tür.) Er. - Şans, talih.
URAZA: (Ar.)Er. 1. Hediye, armağan. 2. Konuğa çıkarılan yiyecek.
URGUN: (Tür.) Er. 1. Vurulan, vurulmuş. Vurgun, aşık. 2. Gizli.
URHAN: (Tür.) Er. - Yüksek rütbeli han.
URKAN: (Tür.) Er. 1. Kale hendeği. 2. Şehir, kent. 3. Yüksek ve korunaklı yer.
URLUK: (Tür.) Er. - Aile, soy sop. Tohum.
URUÇ: (Ar.) - Yukarı çıkma, yükselme, ağma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URUK: (Tür.) Er. 1. Tane, tohum. 2. Nesil, kuşak, soy.
URUZ: (Tür.) Er. - Hedef, amaç, gaye.
URVE: (Tür.) - Kulp, sağlam. Urvetü'l-Vuska, sağlam kulp. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Sahabe adlarındandır: Urve b. ez-Zübeyr.
URZA: (Ar.) - Hedef, amaç. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USAL: (Tür.) Er. 1. Gamsız, kedersiz, keyfine düşkün. 2. Önemsiz.
USALAN: (Tür.) Er. - Akıl alan, akıllı.
USALP: (Tür.) Er. - Akıllı yiğit.
USARE: (Tür.) Ka. - Özsu.
USBAY: (Tür.) Er. - Akıllı, saygın kişi.
USBERK: (Tür.) Er. - Şimşek gibi parlak akıllı kimse.
USBEY: (Tür.) Er. - Akıllı kişi.
USER: (Tür.) Er. - Akıllı kişi.
USHAN: (Tür.) Er. - Akıllı hükümdar.
USKAN: (Tür.) Er. - Akıllı soydan gelen.
USLU: (Tür.) - Akıllı, zeki, uysal, sakin kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USLUER: (Tür.) Er. - Akıllı, olgun kişi.
USMAN: (Tür.) Er. - Akıllı, zeki kimse.
USUM: (Tür.) Er. - Akıllı.
USUN: (Tür.) - Hüzün. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USUNBİKE: (Tür.) Ka. - Hüzünlü hanım.
UTARİD: (Ar.) - Merkür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
UTBE: (Ar.) Er. - Meşhur sahabelerden bazılarının ismi.
UTKAN: (Tür.) Er. 1. Zafer kazanmış, muzaffer. 2. Şerefli, onurlu soydan gelen.
UTKU: (Tür.) - Birçok emek ve tehlikelerden sonra ulaşılan, mutlu sonuç, zafer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UTMAN: (Tür.) Er. - Şerefli, edepli, terbiyeli kimse.
UYAR: (Tür.) Er. 1. Uygun yerinde. 2. Boyun eğen, uysal, nazik kimse.
UYARALP: (Tür.) Er. - Uysal, nazik yiğit.
UYAREL: (Tür.) Er. - Uyar el.
UYGAN: (Tür.) Er. - Uyumlu, uyan.
UYGAR: (Tür.) - Kültürlü, eğilimli, görgülü, medeni. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGU: (Tür.) - Uyum, uygunluk. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGUN: (Tür.) 1. Yakışır, yaraşır, elverişli, yararlı. 2. Oranlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGUNEL: (Tür.) Er. - Uygun el.
UYGUNER: (Tür.) Er. - Uygun uyumlu, olumlu.
UYGUR: (Tür.) 1. Orta Asya'da büyük devlet ve uygarlık kurmuş, yazılı anıtlarla sanat yapıtları bırakmış olan bir Türk ulusu. 2. Uygar, medeni. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGURALP: (Tür.) Er. - Uygar yiğit. Uygur'a mensup kişi.
UYSAL: (Tür.) - Yumuşak başlı, uyumlu, boyun eğen. Terbiyeli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYUN: (Ar.) - Gözler. Pınarlar, kaynaklar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZ: (Tür.) 1. İyi, güzel. Uygun, doğru. 2. Usta. 3. Temiz, dikkatli. Becerikli, akıllı, anlayışlı. 4. Yakın, içten. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZALP: (Tür.) Er. - İyi, temiz, akıllı, anlayışlı yiğit.
UZAY: (Tür.) - Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZBAY: (Tür.) Er. - İyi, becerikli, temiz, akıllı ve saygın kişi.
UZCAN: (Tür.) Er. - Uysal, uyumlu, iyi insan.
UZEL: (Tür.) - Usta, becerikli kişi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZER: (Tür.) Er. - Becerikli, akıllı kişi.
UZGÖREN: (Tür.) Er. - Gerçeği önceden görebilen.
UZHAN: (Tür.) Er. - Ülke ve halkına faydalı olan.
UZKAN: (Tür.) Er. - Erdemli soydan gelen.
UZLET: (Ar.) Er. - Bir kenara çekilip toplum yaşayışından ayrı kalma.
UZMA: (Ar.) - Büyük, en büyük. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZMAN: (Tür.) - Belli bir iş ya da konuda bilgi, görüş ve becerisi olan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZSAN: (Tür.) Er. - Becerisi ve diğer iyi nitelikleriyle tanınan.
UZSOY: (Tür.) Er. - İyi nitelikli soydan gelen.
UZTAN: (Tür.) Er. - Uz - tan.
UZTAŞ: (Tür.) Er. - Uz - taş.
UZTAV: (Tür.) Er. - Uz - tav.
UZTAY: (Tür.) Er. - Uz - tay.
UZTEKİN: (Tür.) Er. - Uz - tekin
-
Ü
ÜBAB: (Ar.) Er. - Şiddetli, taşkın sel suyu.
ÜBABE: (Ar.) Ka. - (bkz. Übab).
ÜBEY: (Ar.) Er. - Sahabedendir. Übey b. Ka'b.
ÜBEYDULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın kulu.
ÜBEYD: (Ar.) Er. Köle, kölecik, kul.- Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ÜBEYDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Übeyd).
ÜBHET: (Ar.) Er. - Büyüklük, ululuk.
ÜÇEL: (Tür.) 1. Yüce, yüksek. 2. Arka. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜÇER: (Tür.) Er. - Üç er.
ÜÇGÜL: (Tür.) Ka. 1. Yaban yoncası. 2. Üç gül.
ÜÇOK: (Tür.) Er. - Oğuz destanına göre sol kolda bulunan 12 Oğuz boyuna verilen ad.
ÜFTADE: (Fars.) Ka. 1. Düşmüş, düşkün. 2. Aşık.
ÜFTADEGİ: (Fars.) Er. - Düşkünlük.
ÜGE: (Tür.) - Ünlü, şöhretli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜKE: (Tür.) - Onur, şeref. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜKSÜM: (Ar.) Ka. - Çayırı, çimeni çok güzel bahçe.
ÜLEZ: (Tür.) 1. Batmakta olan güneş. 2. Salgın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLFER: (Ar.) - Büyük su, ırmak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLFET: (Ar.) 1. Alışma, kaynaşma. 2. Görüşme, konuşma. 3. Dostluk, arkadaşlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLGEN: (Tür.) 1. Yüce, yüksek, ulu. 2. İyilik tanrısına verilen ad. - İsim olarak kullanılmaz.
ÜLGENALP: (Tür.) Er. 1. Yüce, ulu, yiğit. 2. Ülgen - alp.
ÜLGENER: (Tür.) Er. Yüce, ulu kimse. - Ülgen - er.
ÜLGER: (Tür.) - Kumaş vb. şeylerdeki ince tüy. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLGÜ: (Tür.) Er. 1. Yakışıklı kimse. 2. Pay, hisse. 3. Tutum, tavır.
ÜLKE: (Tür.) 1. Bir devletin egemenliği altında bulunan yerlerin tümü. 2. Yurt, vatan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKEM: (Tür.) Yurdum, vatanım. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKEN: (Tür.) - Senin yurdun, senin vatanın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKENUR: (Tür.) - Yurdunu aydınlatan ışık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKER: (Tür.) - Boğa burcunda yedi yıldızdan biri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜ: (Tür.) - Amaç edinilen, ulaşılmak istenilen şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜM (Tür.) - Amacım, ulaşmak istediğim şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜMEN: (Tür.) Er. - Ülküsü olan. bir ülküye bağlı olan kimse.
ÜLKÜSEL: (Tür.) - Ülkü ile ilgili, ülkü niteliğinde. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLMEN: (Tür.) Er. - Denizci, deniz adamı.
ÜMERA: (Ar.) Er. - Beyler, emirler.
ÜNAN: (Ar.) - İnleme, nalan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSA: (Ar.) Ka. - Kadın, kız, nisa.
ÜMİT: (Fars.) - (bkz. Umut). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜMMET: (Ar.) - Bir peygambere inananların hepsi. İslam dinine bağlı olanların hepsine verilen ad.
ÜMMİYE: (Ar.) Ka. - Anneye ait, anneyle ilgili.
ÜMMÜHAN: (Ar.) Ka. – Hükümdar anası.
ÜMNİYE: (Ar.) Ka. 1. Umut. 2. İstek, arzu. 3. Niyet.
ÜMRAN: (Tür.) - (bkz. Ümran). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNAL: (Tür.) 1. Adın duyulsun, tanın, ün kazan. 2. Ün al. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNALAN: (Tür.) Er. - Adı duyulmuş, ün kazanmış.
ÜNALDI: (Tür.) Er. - Ün aldı.
ÜNALMIŞ: (Tür.) Er. - Ün ve şan kazanmış.
ÜNALP: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü, yiğit.
ÜNAY: (Tür.) - Ay gibi tanınmış, ünü parlak, şöhretli.
ÜNEK: (Tür.) Er. 1. Kahraman, yiğit. 2. Ünlü tanınmış.
ÜNER: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü yiğit.
ÜNGÖRMÜŞ: (Tür.) Er. - Ün görmüş.
ÜNGÜN: (Tür.) Er. - Ün gün.
ÜNGÜR: (Tür.) Er. - Mağara.
ÜNKAN: (Tür.) Er. - Tanınmış soydan gelen, soylu kan.
ÜNLEM: (Tür.) - Ses, seda, çağrı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNLÜ: (Tür.) - Tanınmış, adı duyulmuş şöhretli, şanlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNLÜER: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü kimse.
ÜNLÜOL: (Tür.) Er.- Adın duyulsun, ün kazan.
ÜNLÜSOY: (Tür.) Er. - Tanınmış soydan gelen.
ÜNSAÇ: (Tür.) Adın duyulsun, ünlen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSAL: (Tür.) - Adın duyulsun. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSAN: (Tür.) - (bkz. Ünsal). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEV: (Tür.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVEN: (Tür.) - Ün seven. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVER: (Tür.) - Ün sever. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVİN: (Tür.) - Ün sevin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSİ: (Ar.) Er. 1. Alışmış, sokulgan. 2. Arkadaş, dost.
ÜNSİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ünsi).
ÜNÜVAR: (Tür.) 1. Ünü var. 2. Ünlü tanınmış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNVER: (Tür.) - Ünlen, tanınmış ol, insan ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNVERDİ: (Tür.) Er. - Ün verdi. -(bkz. Ünver).
ÜNVEREN: (Tür.) Er. - Ün veren.
ÜNZİL: (Ar.) Er. - Gönderilmiş, indirilmiş, inzal olunmuş.
ÜNZİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ünzil).
ÜRMEGÜL: (Tür.) Ka. - Sarmaşık.
ÜRÜN: (Tür.) 1. Üretilen, yararlı şey, topraktan elde edilen. 2. Yapıt, eser. 3. Sık orman. 4. Çokluk, bolluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜRÜNAY: (Tür.) Ka. - Ürün ay.
ÜRÜNDÜ: (Tür.) Er. - Seçilmiş, seçkin.
ÜRÜNDÜBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Üründü).
ÜSGEN: (Tür.) Er. 1. Yüksek. 2. Gelişmiş.
ÜSTAM: (Ar.) Er. 1. Altın veya gümüşten yapılmış at eyeri. 2. Emin, güvenilir.
ÜSTAY: (Tür.) Er. - Ay gibi yüksek yüce.
ÜSTEK: (Tür.) Er. - Yüksek, yüce.
ÜSTEL: (Tür.) Er. - (bkz. Üstek).
ÜSTER: (Tür.) Er. - Çok değerli kimse.
ÜSTÜN: (Tür.) 1. Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan. 2. Yenen, galip gelen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜSTÜNBAY: (Tür.) Er. 1. Üstün bay. 2. Seçkin, başarılı kimse.
ÜSTÜNDAĞ: (Tür.) Er. - Üstün dağ.
ÜSTÜNER: (Tür.) Er. - Üsten - er.
ÜVEYS: (Ar.) Er. - İsteyen, arzu eden.
ÜZER: (Tür.) Er. 1. Üst. 2. Kaymak. 3. Faiz. - Can sıkıcı, üzücü.
ÜZEYİR: (Ar.) Er. - Kur'an-ı Kerim'de adı geçen, peygamber olup ol*madığı konusunda ihtilaflı görüşler bulunan kişi. Tevbe suresi 30. ayette ismi geçer.
ÜZÜM: (Tür.) Ka. - Asmanın taze ya da kuru olarak yenen ve salkım durumunda bulunan meyvesi
-
V
VABİL: (Ar.) Er. - İri damlalı yağmur.
VABİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vabil)
VACİB: (Ar.) Er. 1. Dini (şer'i) bakımdan terkedilmesi doğru ve uygun olmayan, kesinlik bakımından farzdan sonra gelen. 2. Çok lüzumlu, bırakılması mümkün olmayan zaruri. -Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VACİBE: (Ar.) Ka. - Yapılması gerekli olan.
VACİD: (Ar.) Er. - Yaratan, meydana çıkaran. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VACİDE: (Ar.) Ka. 1. Meydana getirici, yaratıcı. 2. Varlıklı, zengin.
VAFE: (Fars.) 1. Nasip, kısmet. 2. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAFİ: (Ar.) Er. - Yeter, tam. Sözünde duran, sözünün eri.
VAFİD: (Ar.) Er. - Elçi, temsilci, rasul.
VAFİR: (Ar.) Er. - Çok, bol.
VAFİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vafir).
VAFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vafi).
VAHA: (Ar.) - Çöllerin su bulunan kesimlerinde oluşan bitkili alan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAHAB: (Ar.) Er. - Bağışlayan, ihsan eden. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur: Abdülvahab.
VAHAT: (Ar.) Er. - Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yerler. Vahalar.
VAHDEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin tekliği, birliği. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VAHDET: (Ar.) Er. 1. Yalnızlık, teklik, birlik. 2. Allah'ı birlemek, şirkten uzaklaşmak. 3. Hakimiyet ve teşri'i (yasa koyuculuğu) yalnız Allah'a ait olarak görmek.
VAHİB: (Ar.) Er. - Bağışlayan, bağışlayıcı. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VAHİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vahib).
VAHİD: (Ar.) Er. - Bir, tek, yalnız. Allah'ın sıfatlarındandır. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VAHİDDİN: (Ar.) Er. - Tek din, dinin tekliği.
VAHİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vahid).
VAİD: (Ar.) Er. - Birini iyiliğe sevk ve kötülükten uzaklaştırmak için korkutma, yıldırma.
VAİL: (Ar.) Er. - Sığınan, kurtulan. Sahabe adlarındandır: Vail b. Hucr.
VAİZ: (Ar.) Er. - Dinsel öğütlerde bulunan kimse.
VAİZE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vaiz).
VAKAR: (Ar.) - Ağırbaşlılık, haysiyetini koruma, temkin sabır, heybet. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAKİ: (Ar.) Er. l.Vuku bulan, olan, düşen, olagelen, rastlayan. 2. Geçen, geçmiş olan.
VAKIA: (Ar.) Ka. - (bkz. Vaki).
VAKIF: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi elde eden, bir işten haberli olan. 2. Duran, ayakta duran. Arafat'ta vakfe yapan.
VAKKAS: (Ar.) Er. - Okçu, savaşçı. Sahabe isimlerindendir.
VAKUR: (Ar.) Er. - Ağırbaşlı, temkinli.
VALA: (Fars.) - Yüksek, yüce. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VALAŞAN: (Fars.) Er. - Şanı yüce, şanlı.
VALAY: (Fars.) - Yükseklik, yücelik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VALİ: (Ar.) Er. - Bir vilayeti idare eden en büyük memur.
VALİH: (Ar.) Er. - Şaşakalmış, hayret etmiş, hayran.
VALİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Valih).
VAMIK: (Ar.) Er. 1. Seven, aşık. 2. Vamık ile Azra öyküsünün erkek kahramanı.
VAMIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Vamık).
VARAKA: (Ar.) Er. 1. Tek yaprak, tek kağıt. Yazılı kağıt. 2. İlk vahyin gelmesi üzerine Hz. Hatice'nin Hz. Peygamber'i alıp götürdüğü meşhur kişi: Varaka b. Nevfel. 3. Varaka ile Gülşah hikayesinin erkek kahramanı.
VARESTE: (Fars.) 1. Kurtulmuş. Serbest, rahat, azade. 2. İlişiksiz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VARGIN: (Tür.) - Ulaşan, isteğine kavuşan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VÂSIF: (Ar.) Er. 1. Vasfeden, vasıflandıran. Bir kimse veya şeyi başkalarından ayıran kendine has hal, nitelik hususiyet. 2. Bir şeyin mahiyeti, sıfatı, tabiatı, karakteri ile bunların tarif ve sayılması.
VASIFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vasıf).
VASIK: (Ar.) Er. - Güvenilen, emin, mutemed. Abbasi halifelerinden birinin unvanı.
VASIL: (Ar.) Er. - Ulaşan, kavuşan, yetişen.
VASILA: (Ar.) Ka. - (bkz. Vasıl).
VARİD: (Ar.) Er. 1. Gelen, vasıl olan, erişen. 2. Bir şey hakkında çıkan, söylenen.
VARİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Varid).
VARİS: (Ar.) Er. - 1. Cenab-ı Hakk'ın 99 isminden birisi. Mal ve mülkün, bütün değerlerin son ve gerçek sahibi yüce Allah. 2. Varis kelimesi, müslümanlar kastedilerek de kullanılmıştır. 3. Mirasçı, kendisine miras düşen.
VARIŞ: (Tür.) Er. - Zeka, anlayış, akıl.
VARLIK: (Tür.) - Yaşam, hayat. Var olan herşey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAROL: (Tür.) Er. - Yaşa, uzun ve sağlıklı bir yaşamın olsun.
VASFİ: (Ar.) Er. - Vasıfla ilgili, vasfa ait. Nitelikli.
VASFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vasfı).
VASİ: (Ar.) Er. 1. Vasiyeti yerine getiren, vesayeti yüklenen kimse, henüz reşid olmamış çocuğun işlerine bakmakla mükellef kimse. 2. Geniş, açık, enli, bol, kapsayıcı. 3. Her şeyi ihata edici. Bilgisinin boyutları sınırsız. 4. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülvasi). Kur'an-ı Kerim'de zikredilen isimlerdendir.
VASİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vasıl).
VASSAF: (Ar.) Er. - Niteliklerini bildirerek anlatan ya da öven. Vassaf el-Hazrat. İranlı tarihçi, yazar.
VASSAL: (Ar.) Er. 1. Vasleden, ulaştıran, birleştiren. 2. Sayfalan yapışan, eski yazılı bir kitabın sayfalarını ayıran sanatkar.
VASSALE: (Ar.) Ka. - (Eski) yazma eserlerin kenarlı kısmına kağıt ilavesi suretiyle yapılan tamir şekli.
VATAN: (Ar.) Er. - Yurt, ülke.
VAZAH: (Ar.) Er. - Beyaz, güzel yüzlü adam.
VAZAHAT: (Ar.) Ka. - Vazıhlık, açıklık.
VECAHEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin yüceliği, onuru. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VECAHET: (Ar.) Ka. 1. Güzel yüzlülük, gösterişlilik, güzel yüz. 2. Saygınlık, onur.
VECAZET: (Ar.) Ka. - Sözün, veciz kısa oluşu.
VECDET: (Ar.) Er. - Zenginlik, varsallık.
VECDİ: (Ar.) Er. - Coşkunlukla ilgili, coşkunlukla oluşan.
VECDİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vecdi).
VECHİ: (Ar.) Er. - Yüzle ilgili, yüze ait.
VECHİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vechi).
VECİBE: (Ar.) Ka. - Ödev, boyun borcu, vazife.
VECİD: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin güzelliği karşısında kendini kaybedecek dereceye gelmek, coşkulanmak. 2. Tanrı sevgisinden dolayı duyulan coşkunluk, sevinç.
VECİH: (Ar.) Er. 1. Yüz, çehre. 2. Tarz, üslup. 3. Sebeb, vesile.
VECİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vecih).
VECİHİ: (Ar.) Er. 1. Güzellik, hoşluk, uygunlukla ilgili.2. Bir kavmin önderi, şeref ve mevki sahibi. Vecihi: Türk tarihçisi. (Kırım 1620).
VECİZ: (Ar.) Er. - Kısa, derli toplu.
VECİZE: (Ar.) Ka. - Derin anlamlı, özlü, güzel söz.
VECNE: (Ar.) Ka. - Yanak yumrusu, elmacık.
VEDA: (Ar.) Ka. 1. Ayrılırken söylenen selamlama sözü. 2. Ayrılma, ayrılış.
VEDAT: (Ar.) Er. - Sevgi, dostluk.
VEDİ: (Ar.) Er. - Başkasının malını saklamakla görevli kimse.
VEDİA: (Ar.) Ka - Saklanılması, korunması için birine ya da bir yere bırakılan emanet.
VEDÎATULLAH: (Ar.) - Allah'ın emaneti, dini. Kadınlar da Allah'ın emaneti olarak nitelenmişlerdir.
VEDİD: (Ar.) Er. - Dost, sevgisi çok olan. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VEDİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vedid).
VEDUD: (Ar.) Er. 1. Çok muhabbetli, çok şefkatli. 2. Allah'ın isimlerinden. İyi kullarını sevip onlara rahmet ve rızasını irade eden yüce Allah. -(bkz. Abdülvedud). Kur'an'da Hud, ayet: 90; Buruc, ayet: 14'te zikredilmiştir.
VEFA: (Ar.) Er. 1. Sözünü yerine getirme, sözünde durma, borcunu ödeme. 2. Sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat. Yetme yetişme; ömrü vefa etme*di.
VEFAİ: (Tür.) Er. - Vefa ile ilgili.
VEFAKAR: (a.f.i.) - Sevgisi geçici olmayan, vefası olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VEFİ: (Ar.) Er. 1. Vefalı, bağlı. 2. Tam, mükemmel, eksiksiz.
VEFİA: (Ar.) Ka. 1. Vefalı, sevgisi geçici olmayan. 2. Tam, eksiksiz.
VEFİK: (Ar.) Er. - Uygun, muvafık, arkadaş, yoldaş, aynı fikirde olan. Ahmed Vefik Paşa.
VEFİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Vefik).
VEFİR: (Ar.) Er. - Çok, bol.
VEFİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vefir).
VEFRET: (Ar.) - Çokluk, bolluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VEHBİ: (Ar.) Er. - Allah'ın ihsanı sonucu olan. Allah vergisi, fıtri.
VEHBİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vehbi).
VEHHÂB: (Ar.) Er. - Çok hibe eden, bağışlayan. Sayısız nimetler veren yüce Allah. Bu isim Esmau'l-Hüsna'dan-dır. Kur'an-ı Kerim'de, Al-i İmran, ayet: 8; Sa'd suresi ayet: 9 ve 35'te geçmektedir. - (bkz. Abdülvehhab).
VEHHAC: (Ar.) Er. - Çok parıltı. Çok alevli.
VEHB: (Ar.) Er. - Bağışlama, bağış, vergi. Vehb b. Münebbih: Kitabü'l-Kader'in müellifi.- Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VEKİL: (Ar.) Er. 1. Başkasının yerine ve adına hareket eden veya konuşan. 2. Asıl vazifelinin yerine çalışan, bir vazifeyi geçici olarak idare eden. 3. Hükümet üyesi olan kimse, bakan, nazır. 4. Kur'an'da Allah'ın ismi olarak da geçmektedir, (bkz. Abdülvekil).
VEKKAD: (Ar.) Er. - Parlak, aydınlık, ışıklı.
VELA: (Ar.) Er. - Yakınlık, sahiplik. Efendisinin, azat ettiği köle ve cariyesi ile olan münasebeti ve onlar üzerindeki hakkı.
VELADET: (Ar.) - Doğuş, dünyaya gelmek, ortaya çıkmak.
VELAYA: (Ar.) Ka. - Ermiş kadınlar.
VELAYET: (Ar.) Ka. l. Velilik, ermişlik. Veli ve ermiş olan kimsenin hali ve sıfatı. 2. Başkasına sözünü geçirme. 3. Dostluk, sadakat.
VELİ: (Ar.) Er. 1. Çocuğun bakımı ve idaresi üzerinde olan, hal ve hareketlerinden sorumlu bulunan kimse. 2. Dost, yakın. 3. Allah'ın sevgili kulu, ermiş evliya. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Abdulveli).
VELİCAN: (Ar.) Er. - Candan, dost, yakın.
VELİD: (Ar.) Er. - Yeni doğmuş çocuk. Erkek çocuk, köle. Sahabe isimlerindendir.
VELİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Velid).
VELİME: (Ar.) Ka. - Düğün ziyafeti. Evlenme, düğün.
VELİYE: (Ar.) Ka. -(bkz. Veli).
VELİYULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın sevgili kulu. Allah'a teslim olmuş, onun hakimiyet ve sultasının dışında hakimiyet ve sulta tanımayan. Yalnızca Allah'ı, rasulünü ve mü'minleri dost edinen.
VELİYÜDDİN: (Ar.) Er. - Dinin sahibi. Dinin dostu.
VELU: (Ar.) Er. - Bir şeye fazla düşkün olan.
VELUD: (Ar.) Ka. - Doğurgan, çok doğuran.
VEMİZ: (Ar.) Er. - Bulut arasından görünen ışık.
VENÜS: (Fran.) Ka. - Merkür'den sonra, Güneş'e en yakın olan gezegen. Çobanyıldızı.
VERÂ: (Ar.) Ka. 1. Günah ve haramdan kaçınmak için şüpheli şeylerden uzak durma, takva, ittika. 2. Halk, mahluk, alem, kainat.
VERDA: (Ar.) Ka. - Gül.
VERDİ: (Ar.) Er. - Güle ait, gül ile ilgili.
VERDİNAZ: (a.f.i.) Ka. - Naz gülü, nazlıların gülü.
VERGİ: (Tür.) - Bir kimsenin doğuştan sahip olduğu iyi nitelikler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERGİN: (Tür.) - Verici, özverili kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERİM: (Tür.) - Ortaya çıkan, beklenilen, istenilen sonuç. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERKA: (Ar.) Er. 1. Yabani güvercin, üveyik. 2. Açık, boz renk.
VERRAK: (Ar.) Er. - Kağıtçı. Ünlü Arap kelam bilgini: Ebu İsa Muhammed b. Harun el-Verrak.
VERŞAN: (Ar.) - Çevreye şan ver, ünlen, ünlü ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERZİŞ: (Fars.) Ka. 1. Çalışma, işletme. 2. Çalışmış.
VESAMET: (Ar.) - Güzellik, güzel olma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VESİK: (Ar.) Er. - Çok sağlam, güçlü.
VESİKA: (Ar.) Ka. - İnanılacak sağlam delil. Belge.
VESİLE: (Ar.) Ka. 1. Neden, sebep. 2. Elverişli durum. 3. Kavuşma, yaklaşma. 4. Rasulullah'ın cennetteki makamı. Maide suresi 57. ayette geçmektedir.
VESİM: (Ar.) Er. - Güzel yüzlü.
VESİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Vesim).
VEYİS: (Tür.) Er. - Yoksulluk, muhtaçlık.
VEYSEL: (Ar.) Er. - Aslı Üveys'tir. Kurt anlamında. Veysel Karanı: Raşid halifeler döneminde Şam'dan Medine'ye gelerek yaşamış, Medine-i Münevvere'de itibarlı bir hayat sürmüş. Hadis-i şeriflerde övülmüş meşhur veli. Sıffin savaşında şehid olduğu söylenir. - (bkz. Üveys).
VEYSİ: (Ar.) Er. - Yoksul, muhtaç. Veysi: Türk şair, yazar (Üsküp 1625).
VEZİME: (Ar.) Ka. - Beytullah'a gönderilen hediye, armağan.
VEZİR: (Ar.) Er. - Osmanlı devletinde, askeri ve idari en yüksek derece olan vezirlik rütbesinde olan kimse.
VEZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vezir).
VİCDAN: (Ar.) Ka. 1. İyiyi kötüden, hayrı serden ayırmayı sağlayan iç duygu, ahlak şuuru. His duygu. 2. Din, inanç.
VİDAD: (Ar.) Er. - Sevme, sevgi. Dostluk.
VİDADE: (Ar.) Ka. - (bkz. Vidad).
VİLDAN: (Ar.) Ka. 1. Yeni doğmuş çocuklar. 2. Kullar, köleler. Kur'an'da zikredilmiştir.
VİSALİ: (Ar.) Er. - Kavuşma, ulaşma ile ilgili.
VİSAM: (Ar.) Er. - Damgalı, nişanlı.
VOLKAN: (Fran.) Er. - Yanardağ, burkan.
VURAL: (Tür.) Er. - Vur al.
VURALHAN: (Tür.) Er. - Vural han.
VURGUN: (Tür.) Er. - Birine aşık, tutkun.
VUSKA: (Ar.) - Çok sağlam, pek kuvvetli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Urvetul-Vuska (Pek sağlam kulp) müslümanlık.
VUSLAT: (Ar.) Ka. - Ulaşma, erişme, kavuşma, buluşma, beraber olma.
VUSTA: (Ar.) Er. 1. Orta, ortada bulunan, arada olan, iç. 2. Orta parmak.
VÜREYKA: (Ar.) Ka. - Yaprakçık, küçük yaprakçık.
-
Y
YA'KUB: (Ar.) Er. 1. Erkek keklik. 2. İbranice, "Takib eden, izleyen". -Hz. Yusuf (a.s.)'un babası ve Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden (Hz. Ya'kub). Hz. İshak (a.s.)'ın oğlu. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
YABAN: (Fars.) Er. 1. Yabancı. 2. Issız kır, ova, çöl, sahra. 3. Dışarı, başka ülke, gurbet. 4. Ekin tarlası.
YABAN GÜLÜ: (Fars.) Ka. 1. Kır gülü. Bozkır çiçeği. 2. Kuşburnu.
YABAR: (Tür.) Er. - Güzel koku, misk.
YABENDE: (Fars.) - Bulucu, bulan. Keşfeden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YABGU: (Tür.) Er. - Eski Türk devletlerinde "hükümdar" anlamında kullanılan bir unvan.
YADE: (Fars.) Ka. - Hatıra.
YADİGAR: (Fars.) - Bir kimseyi ya da bir olayı anımsatan kimse. Bırakılan anı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAFES: (Ar.) Er. - Hz. Nuh (a.s.)'un üçüncü oğlu. Tufandan sonra Hazar denizinin kuzeyine yerleşmiştir. Türk soyunun atası olduğu söylenir.
YAĞAN: (Tür.). - Yağmur, kar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAĞIN: (Tür.) Er. 1. Yağmur. 2. Düşman yağı. 3. Yiğit. 4. Arka, sırt.
YAĞINALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yağın).
YAĞIZ: (Tür.) Er. 1. Esmer. 2. Doru. 3. Yiğit. 4. Bakımlı hayvan.
YAĞIZALP: (Tür.) Er. - Esmer, güçlü yiğit.
YAĞIZBAY: (Tür.) Er. - Esmer kimse.
YAĞIZER: (Tür.) Er. - Esmer kimse.
YAĞIZHAN: (Tür.) Er. 1. Esmer hükümdar. 2. Yeğni, katı, cesur han.
YAĞIZKAN: (Tür.) Er. - Asil, soylu kan.
YAĞIZKURT: (Tür.) Er. - Esmer, güçlü, kuvvetli kimse.
YAĞIZTEKİN: (Tür.) Er. - Esmer, güçlü, erkek.
YAĞMUR: (Tür.) Ka. - Gökten damlalar halinde düşen su.
YAĞMURCA: (Tür.) Er. - Bir tür geyik. Dağ keçisi.
YAHŞİ: (Tür.) Er. 1. İyi, güzel, çok güzel. 2. Yiğit, yakışıklı. 3. Toy, deneyimsiz genç.
YAHŞİBAY: (Tür.) Er. - İyi tanınan, saygın kimse.
YAHŞİHAN: (Tür.) Er. - Genç, güzel hükümdar.
YAHYA: (İbr.) Er. - 'Allah lütufkardır" anlamında. Kur'an-ı Kerim'de 5 yerde ismi geçen ve Zekeriyya (a.s.)'nın oğlu olan peygamber.
YAKAZAN: (Ar.) Ka. - (bkz. Yakzan).
YAKTIN: (Fars.) Er. - Kabak. Kavun, karvpuz, hıyar gibi toprakta uzanıp, yetişen bitki.
YAKUT: (Ar.) 1. Parlak kırmızı, şeffaf kıymetli taş. 2. Sibirya'nın kuzey kısmında yaşayan bir Türk kavmi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAKZAN: (Ar.) Er. - Uyanık, gözü açık.
YALABUK: (Tür.) Er. 1. Güzel, yakışıklı, sevimli. 2. Parlak, ışıltılı. Şimşek. 3. Çevik, atik, işgüzar. 4. Kavgada üstün gelen.
YALAP: (Tür.) Er. 1. Parıltı. 2. İvedi, hızlı, çabuk. 3. San renkli bir kuş. 4. Şimşek.
YALAVAC: (Tür.) Er. - Peygamber, elçi.
YALAZ: (Tür.) Er. 1. Alev. 2. Bayrak.
YALAZA: (Tür.) - Alev. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALAZABEY: (Tür.) Er. - Ateş gibi.
YALAZALP: (Tür.) Er. - Alev gibi parlak yiğit.
YALAZAN: (Tür.) - Berk, şimşek. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALAZAY: (Tür.) - Ayın kırmızı ışıklar açar hali. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALÇIN: (Tür.) Er. 1. Sarp. 2. Düz kaygan. 3. Parlak, cilalı.
YALÇINER: (Tür.) Er. - (bkz. Yalçın). Çetin, sert ve yiğit.
YALÇINKAYA: (Tür.) Er. - bkz. Yalçın.
YALÇUK: (Tür.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Elçi.
YALDIRAK: (Tür.) Er. - Ak, parlak, ışıltılı.
YALE: (Fars.) - Sığır boynuzu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALGIN: (Tür.) Er. 1. Serap, ılgın. 2. Alev.
YALIM: (Tür.) Er. 1. Alev, ateş. 2. Kılıç, bıçak vb. kesici yüzü. 3. Kaya. Sarp yer, uçurum. 4. Şimşek. 5. Kuvvet, kudret. 6. Onur, derece. 7. Çalım, gurur.
YALIN: (Tür.) 1. Gösterişsiz, sessiz, sade. 2. Alev, ateş. 3. Taş, büyük kaya. 4. Çıplak, örtüsüz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALINALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yalın).
YALINAY: (Tür.) - (bkz. Yalın). Ayın en görkemli ve sade görüntüsü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALINÇ: (Tür.) Er. - Karışık olmayan, sade, yalın, yapılması ve anlaşılması kolay olan.
YALKI: (Tür.) Er. 1. Yalın, tek. 2. Işın.
YALKIN: (Tür.) Er. - (bkz. Yalgın).
YALMAN: (Tür.) Er. 1. Kılıç, kama, bıçak, mızrak'ın ağzı veya ucu. 2. Sarp, dik. Eğik, eğinik.
YALTIR: (Tür.) Er. - Parlak, parlayan.
YALTIRAK: (Tür.) Er. 1. Işık, parıltı. 2. Kuyruklu yıldız.
YALTIRAY: (Tür.) Er. - (bkz. Yaltır). Ayın ışıltısı.
YALVAÇ: (Tür.) Er. - (bkz. Yalavaç).
YAMAÇ: (Tür.) Er. 1. Dağın ya da tepenin herhangi bir yanı. Karşı. Yan. 2. Yakın. 3. Bedel, karşılık.
YAMAN: (Tür.) Er. 1. Kötü, korkulan, şiddetli. 2. Cesur, güçlü. 3. İşbilir, kurnaz, becerikli.
YAMANER: (Tür.) Er. - Güçlü, cesur erkek.
YAMANÖZ: (Tür.) Er. - Özü güçlü olan.
YANAÇ: (Tür.) Er. - Yön, taraf.
YANAL: (Tür.) Er. 1. Yanda olan, yana düşen. 2. Alaca, değişik renkli. 3. Kırmızı pembe. 4. Nehir yatağı.
YANAR: (Tür.) Er. 1. Parlayan, parıldayan. 2. Kaplıca. 3. Aralık ve Ocak ayı.
YANIK: (Tür.) Er. 1. Yanmış olan, esmer. 2. Duygulu, dokunaklı. 3. Kavruk, gelişmemiş. 4. Aşık.
YANIKER: (Tür.) Er. - Aşık, vurgun kimse.
YANKI: (Tür.) - Sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses, ses yansıması. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAPINCAK: (Tür.) Ka. - Seyrek taneli, kırmızı bereli bir üzüm türü.
YAPRAK: (Tür.) Ka. 1. Bitkilerde ekseriya klorofilli, yeşil renkli, çeşitli şekil ve yapıda olan soluk almaya yarayan uzantı. 2. Kitap yaprağı, varak.
YAREN: (Fars.) Er. - Arkadaş, dost, yakın dost.
YARIDİL: (Fars.) - Gönül arkadaşı, sevgili. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YARKAYA: (Tür.) Er. - Sarp, uçurumlu kaya.
YARKIN: (Tür.) - Şimşek, ışık, ışıklı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YARLIK: (Tür.) Er. 1. Buyruk, ferman. Yasa, kanun. 2. Yoksul, acınan. 3. Bağış, lütuf.
YARUK: (Tür.) Er. - Işık, aydınlık, parlaklık, parıltı.
YASA: (Tür.) Er. - Sevinç memnuniyet, beğenme ve alkış ifade eder; yaşasın, ömrü çok olsun, aferin.
YASAN: (Tür.) Er. 1. Tertip, düzen. 2. İmge, belirti. 3. Bir işi yapma isteği, karar. 4. Öngörü. 5. Baskın.
YASAVUL: (Tür.) Er. 1. Koruyucu muhafız. 2. İlhanlılar devrinde ordu müfettişliği yapan kimse. 3. Jandarma, polis.
YASEMİN: (Fars.) Ka. - Zeytingillerden, güzel kokulu ve ekseriya beyaz veya sarı çiçek açan sarılgan ağaççık (jasminum).
YASER: (Ar.) Er. - Bolluk, varlık, zenginlik, varlıklılık.
YASİN: (Ar.) Er. - Kur'an-ı Kerim'in 36. suresinin başlangıcı. Asıl manası bilinmemekle birlikte, "Ey insan, Ey Seyyid" gibi muhtelif anlamlar çıkarılmıştır.
YASUN: (Tür.) Er. 1. Tarz, üslup, töre. 2. Doğa, tabiat.
YAŞAM: (Tür.) - Doğumdan ölüme kadar geçen süre, hayat. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞANUR: (Tür.) - (bkz. Yaşa). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞAR: (Tür.) - Doğan çocuğun uzun ömürlü olması dileğiyle konulan adlardır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞIK: (Tür.) Er. - Işık, parıltı, parlaklık.
YAŞIL: (Tür.) Er. 1. Yeşil. 2. Erkek ördek.
YAŞIN: (Tür.) 1. Işık, parlaklık. 2. Gizli. 3. Şimşek.
YATMAN: (Tür.) Er. - Boyun eğen, uysal, yumuşak başlı kimse.
YATUK: (Tür.) Er. 1. Kanun, santur vb. sazların genel adı. 2. Saklanan kullanılmayan şey. 3. Tembel.
YAVER: (Fars.) Er. - Yardımcı.
YAVEŞ: (Tür.) Er. 1. Ağırbaşlı, yumuşak huylu, sakin. 2. Şefkatli, sevecen.
YAVUZ: (Tür.) Er. 1. Yaman güçlü, güzel. 2. Sert, şiddetli, çetin, keskin. 3. Fevkalade, ala, müstesna. 4. Kötü, fena azgın. Yavuz Sultan Selim. Hilafetin Osmanlılara geçmesini sağlayan dokuzuncu Osmanlı padişahı.
YAVUZALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yavuz). Çetin ve mücadeleci yiğit.
YAVUZAY: (Tür.) Er. - (bkz. Yavuz). Ayın en güzel hali.
YAVUZCAN: (Tür.) Er. - Güçlü kişiliği olan, kimse.
YAVUZER: (Tür.) Er. - Cesur, güçlü erkek.
YAVUZHAN: (Tür.) Er. - Güçlü hükümdar, hakan.
YAY: (Tür.) Er. 1. Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş eğri ağaç ya da metal çubuk. 2. Burç.
YAYALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yay). -Sportmen.
YAYBÜKE: (Tür.) Er. - (bkz. Yay).
YAYGIR: (Tür.) Er. - Gökkuşağı.
YAYLA: (Tür.) Ka. - Deniz yüzeyinden yüksek, yaz mevsiminde oturulan serin ve yüksek yerler.
YAZGAN: (Tür.) Er. - Yazan, yazar.
YAZGANALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yazgan).
YAZGI: (Tür.) - Kader, alın yazısı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAZGÜLÜ: (Tür.) Ka. - Yazın açan gül.
YAZIR: (Tür.) Er. - Oğuzların, Bozok kolunun Ayhan soyundan gelen bir Türkmen boyunun adı.
YEDİER: (Tür.) Er. - (bkz. Yediger).
YEDİGER: (Tür.) Er. - Büyük ayı takım yıldızı.
YEDİVEREN: (Tür.) Ka. - Yılda her mevsim çiçek açan gül.
YEFA: (Ar.) - Yüksek yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEGAH: (Fars.) Ka. - Türk müziğinin en eski makamlarından bir terkib.
YEGAN: (Fars.) Er. - Tekler, birler.
YEGANE: (Fars.) Ka. - Biricik, tek.
YEĞİN: (Tür.) Er. 1. Zorlu, katı, şiddetli. 2. Baskın, üstün. Yiğit, güçlü, çalışkan. 3. Bereketli, bol. 4. İyiliği seven. 5. Yakışıklı, güzel, ince. 6. Uygun yerinde.
YEĞİNER: (Tür.) Er. - (bkz. Yeğin).
YEĞREK: (Tür.) Er. 1. İyilik sever. 2. Güzel. 3. Fazla, çok.
YEHUD: (Ar.) Er. - Yahudi, Hz. Ya'kub'un oğlu Yahuda soyundan gelenler, İsrailoğulları.
YEHUDA: (Ar.) Er. - Hz. Ya'kub'un on iki oğlunun en büyüğü.
YEKÇEŞME: (Fars.) Ka. 1. Tek gözlü. 2. (Tür.) Güneş.
YEKDANE: (Fars.) Ka. 1. Eşi benzeri olmayan, tek. 2. Bir çeşit gerdanlık.
YEKPARE: (Fars.) Ka. - Tek parça, bütün, som.
YEKRENG: (Fars.) Ka. 1. Bir renkte olan. 2. Sözünün eri olan. 3. Meşhur bir çeşit lale.
YEKRU: (Fars.) Er. 1. Bir yüzlü, iki yüzlü olmayan. 2. Güvenilir dost.
YEKRUYE: (Fars.) Ka. - (bkz. Yekru).
YEKSAN: (Fars.) 1. Düz. 2. Bir, beraber. 3. Her zaman, bir düzeyde. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEKSARE: (Fars.) Ka. - (bkz. Yekser).
YEKSER: (Fars.) Er. 1. Yalnız başına. 2. Bir baştan bir başa. 3. Ansızın, nagehan.
YEKTA: (Fars.) Er. 1. Tek, yalnız. 2. Eşsiz, benzersiz.
YELAL: (Tür.) Er. - Rüzgar, yel, esinti.
YELDÂ: (Fars.) Ka. - Uzun ve siyah şey. Şeb-i yelda; uzun gece.
YELDAN: (Tür.) Er. - Hızlı, süratli.
YELEN: (Tür.) Er. 1. Arzu, istek. 2. Fırtına.
YELER: (Tür.) Er. - Yel gibi hızlı, çabuk kimse.
YELESEN: (Tür.) Er. - Yel gibi hızlı, çabuk.
YELİZ: (Tür.) Ka. - Güzel, havadar, aydınlık.
YELMEN: (Tür.) Er. - Aceleci, hızlı davranan, canı tez kimse.
YELTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz.Yeler).
YENAL: (Tür.) Er. - Galip gelmek, zafer kazanmaktan emir.
YENAY: (Tür.) - Yeni ay, hilal-i ayça. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YENBU: (Ar.) - Pınar, çeşme, kaynak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YENER: (Tür.) - Üstün gelen, kazanan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YENGİ: (Tür.) Er. - Zafer, utku, yenme, alt etme.
YENİSEY: (Tür.) Er. - Eski SSCB'de 3800 km uzunluğundaki ırmak.
YENİSU: (Tür.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEREL: (Tür.) - Belirli bir yer ile ilgili olan, örf. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YERGİN: (Tür.) Er. - Hüzünlü, tasalı, kaygılı.
YERHUM: (Ar.) Er. - Erkek kartal.
YERSEL: (Tür.) - Yere ait, yerle ilgili. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YERTAN: (Tür.) Er. - Güneşin ilk ışıklan.
YESAR: (Ar.) Er. 1. Varlık, zenginlik. 2. Sol, sol tarafı.
YESARET: (Ar.) Ka. 1. Kolaylık. 2. Zenginlik.
YESÂRİ: (Ar.) Er. 1. Sol, solla ilgili, sol tarafa ait. 2. Zenginlikle ilgili.
YESÜGEY: (Tür.) Er. - Cengiz Han'ın babası, Kubilay Han'ın kardeşi olan Türk- Moğol hükümdarı.
YEŞİL: (Tür.) Ka. 1. San ile mavinin karışımından oluşan, çoğu bitki yapraklarında görülen renk. 2. Genç, taze. 3. Koyu al renkte at. 4. Yeşil başlı yaban ördeği.
YEŞİM: (Ar.) Ka. - Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş.
YETEN: (Tür.) 1. Yetişen, ulaşan. Olgun, olgunlaşan. 2. Süresi dolan, günü gelen. 3. Tüm canlılar, herkes. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETENER: (Tür.) Er. - Olgun erkek.
YETER: (Tür.) - Sonuncu olması istenen çocuklara verilen adlardır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETİK: (Tür.) Er. 1. Yetişmiş, erişmiş, büyümüş. Bilgili, olgun. 2. Güç işleri başaran, becerikli. 3. Delikanlı. 4. İri, büyük.
YETİŞ: (Tür.) - Amacına ulaş, isteğine kavuş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETİŞEN: (Tür.) - Ulaşan, kavuşan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETKİN: (Tür.) - Gerekli olgunluğa erişmiş olan, ergin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETKİNER: (Tür.) Er. - Olgun, kişilikli bilge.
YEZDAN: (Fars) 1. Zerdüştlerin iyilik tanrısı. 2. Allah. - İsim olarak kullanılmaz.
YEZİD: (Ar.) Er. - Emevi halifesi Muaviye'nin 3. oğlu.
YIBAR: (Tür.) Er. - Misk, amber, güzel koku.
YİĞİT: (Tür.) Er. 1. Güçlü, yürekli, kahraman, alp 2. Delikanlı, genç, erkek. 3. Gözüpek, düşüncelerini açıkça söylemekten kaçınmayan kimse.
YİĞİTCAN: (Tür.) Er. - Güçlü, korkusuz, kahraman.
YİĞİTER: (Tür.) Er. - (bkz. Yiğit-can).
YİĞİTHAN: (Tür.) Er. - Yiğit, cesur hakan.
YİĞİTKAN: (Tür.) Er. - Güçlü, cesur soydan gelen.
YILDANUR: (Tür.) Ka. - Seneyi aydınlatan, ışık saçan.
YILDIKU: (Tür.) Ka. 1. Yıldız. 2. Ünlü Hun hükümdarı Atilla'nın son karısı.
YILDIR: (Tür.) Er. - Parlak, parlayan, ışıklı ışık.
YILDIRALP: (Tür.) Er. - (bkz. Yıldır).
YILDIRAN: (Tür.) Er. - Parlayan, ışıldayan, ışık saçan.
YILDIRAY: (Tür.) Er. - Parlak, ışık saçan ay.
YILDIRIM: (Tür.) Er. 1. Büyük ışık parlaması ve gök gürültüsüyle ortaya çıkan bulutlar arasında veya buluttan yere elektrik boşalması, saika. 2. Şiddetli, süratli, çabuk! Yıldırım harekatı. Ünlü Osmanlı padişahı: Yıldırım Bayezid.
YILDIZ: (Tür.) Ka. 1. Geceleri gökte çıplak gözle ışıklı bir nokta olarak görülen gök cismi, necm, kevkeb, si-tare, ahter. 2. Bir noktadan çevreye beş veya daha fazla çıkıntısı olan köşeli. 3. Baht, talih. 4. Mesleğinde çok parlamış kimse ve daha çok parlamış kimse, sinema sanatçısı. 5. Kuzey (Denizcilikte).
YILDIZHAN: (Tür.) Er. - Yıldızların hakanı.
YILHAN: (Tür.) Er. - Yıl - han.
YILKAN: (Tür.) Er. - Yıl - kan.
YILMA: (Tür.) Er. - Vazgeçme, korkma, doğru yoldan yürümekten ayrılma, yılma.
YILMAZ: (Tür.) Er. - Yılmayan, bıkmayan, azimli, sebatlı.
YILŞEN: (Tür.) Ka. - (bkz. Yıldanur).
YOĞUN: (Tür.) Er. 1. Oylumuna oranla ağırlığı çok olan. 2. Dolu, sık. 3. Kalabalık. 4. İri, kaba, kalın.
YOĞUNAY: (Tür.) Er. - (bkz. Yoğun).
YOLAÇ: (Tür.) Er. - Yol gösteren, kılavuz.
YONCA: (Tür.) Ka. - Baklagillerden, kırmızı veya mor çiçek açan, çayır bitkisi.
YORDAM: (Tür.) 1. Kılavuz, rehber. 2. Beceri, yatkınlık. 3. Gelenek, görenek. 4. Anlayış, yerinde davranış. 5. Kural, yöntem, düzen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YORUÇ: (Tür.) Er. - Komutan, kumandan.
YOSUN: (Tür.) - Çoğu sularda yetişen, ilkel yapıdaki bitkilerin genel adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÖNAL: (Tür.) Er. - Yönünü, cepheni al.
YÖNER: (Tür.) Er. - (bkz. Yönal).
YÖNET: (Tür.) Er. 1. Uygun, doğru. 2. İyi, güzel. 3. Uysal. 4. Becerikli, yatkın. 5. Biçim, tarz, usul.
YÖNTEM: (Tür.) 1. Yol, tarz, metod. 2. Yetenek. 3. Uygun, kolay. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÖRÜK: (Tür.) Er. 1. Göçebe. 2. Çabuk yürüyen, hızlı. 3. Hayvancılıkla geçinen göçebe Oğuz Türkleri.
YULA: (Tür.) 1. Meşale. Kandil. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YULUĞ: (Tür.) 1. Mutlu, mesut. 2. Hak, adalet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUMLU: (Tür.) 1. Uğurlu, kutlu. 2. Kutsal, mübarek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUMUK: (Tür.) Ka. 1. Açılmamış çiçek, gül goncası. 2. Uysal, sessiz, ağırbaşlı.
YUMUŞ: (Tür.) - İş, güç çalışma. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUNUS: (Ar.) Er. 1. Ilık ve sıcak denizlerde yaşayan, memeli hayvan. 2. Bir takım yıldızın adı. 3. Uzun müddet bir balığın karnında kaldığı rivayet edilen ve Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden birisi. Hz. Yunus (a.s.). Kur'an-ı Kerim'in 10. suresi.
YURA: (Tür.) Er. - Dağ sırtı.
YURDAER: (Tür.) Er. - Yurdu için doğmuş kimse.
YURDAGÜL: (Tür.) Ka. - Ülkene gül. İlken için yararlı ol.
YURDANUR: (Tür.) Ka. - Yurduna, ülkene ışık saç, aydınlat.
YURDAŞEN: (Tür.) - Yurdu şenlendiren. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURDAY: (Tür.) - Yurdu aydınlatan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURDCAN: (Tür.) Er. - Yurda canlılık veren.
YURDUSEV: (Tür.) Ka. - Ülkeni, yurdunu sev.
YURT: (Tür.) Er. 1. At, kısrak. At sürüsü. 2. Orman.
YURTSEVEN: (Tür.). - Yurdunu milletini seven. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURTSEVER: (Tür.) Er. - (bkz. Yurtseven).
YUSUF: (Ar.) Er. 1. Hz. Ya'kub (a.s.)'un oğlu olan peygamber Hz. Yusuf. 2. İbranice; inleyen, ah eden, inilti.
YUŞA: (Tür.) Er. - Tarihlerde, Peygamber olduğu rivayet edilen Yûşa b. Nün.
YÜCE: (Tür.) - Yüksek, büyük, ulu, bala. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCEALP: (Tür.) Er. - Büyük, ulu yiğit.
YÜCEL: (Tür.) - Yüksel, yüce bir duruma gel, başarı kazan, ilerle. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCELAY: (Tür.) - (bkz. Yücel). -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCELEN: (Tür.) Er. - Yükselen, yüce bir duruma gelen, ilerleyen.
YÜCESAN: (Tür.) Er. - Saygın bir adı olan.
YÜCESOY: (Tür.) Er. - Saygın, ulu, soylu.
YÜCETEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Yüce).
YÜKSEL: (Tür.) - Yükseklere çık, yücel, basan kazan, ilerle. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜMİN: (Ar.) Er. 1. Uğur, mutluluk. 2. Bereket.
YÜMNA: (Ar.) Ka. - Sağ taraf.
YÜMNİ: (Ar.) Er. 1. Uğurlu, becerikli. İşi sağ eliyle gören. Kıyamet gününde kitabını sağ tarafından alacak olan. 2. Uğura ait, uğurla ilgili.
YÜMNİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Yümni).
YÜRÜK: (Tür.) Er. - (bkz. Yörük). 1. Çabuk ve hızlı yürüyen. 2. Tarihte yeniçerilere katılan yaya asker. 3. Hızlı koşan at.
YÜRÜKER: (Tür.) Er. - (bkz. Yürük).
YÜSR: (Ar.) Er. 1. Kolaylık, rahat. 2. Zenginlik.
YÜSRA: (Ar.) Ka. - Sol taraf.
YÜZÜAK: (Tür.) Er. - Dürüst, namuslu, doğru, suçsuz kimse.
-
Z
ZABİT: (Ar.) Er. 1. Askere kumanda eden rütbeli asker. 2. Ticaret gemilerinden, geminin hareketini yöneten idareci. 3. İdare etme gücü olan. (Mecaz): Tuttuğunu koparan, dediğini yaptıran kimse.
ZADE: (Fars.) Er. 1. Evlat, oğul. 2. Dürüst, doğru adam.
ZAFER: (Ar.) l. Amaca ulaşma, basan. 2. Düşmanı yenme, üstün gelme, utku. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZÂFİR: (Ar.) Er. - Zafer kazanan, üstün gelen.
ZAĞNOS: (Tür.) Er. - Bir tür doğan ' kuşu.
ZÂHİD: (Ar.) Er. - Zühd sahibi, şüpheli şeyleri bile terkederek günahtan kaçan, Allah korkusuyla dünya nimetlerinden el çeken (kimse) muttaki.
ZAHİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zahid).
ZAHİR: (Ar.) Er. - Parlak, parlak yıldız. Allah'ın isimlerindendir. Kur'an-ı Kerim'de Hadid suresi 3. ayette geçer.
ZAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zahir).
ZAİD: (Ar.) Er. - Artan, artıran. -Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ZAİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zaid).
ZAİK: (Ar.) Er. - Tad alan, tadıcı, tadan.
ZAİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Zaik).
ZAİM: (Ar.) Er. 1. Kefil. 2. Prenses, şef.
ZAİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Zaim).
ZAKİR: (Ar.) Er. - Zikreden, ,anan. Allah'ı gerektiği gibi teşbih ve tehmid eden. Kur'an'ı öğüt verici, gerçek bir zikir olarak gören.
ZAKİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zakir).
ZAMBAK: (Ar.) Ka. - Güzel ve iri çiçekli bir süs bitkisi.
ZAMİR: (Ar.) Er. 1. İç, yüz. 2. Yürek, vicdan. 3. Gönülde gizli olan sır. 4. Adın yerini tutan sözcük.
ZAMİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zamir).
ZARAFET: (Ar.) Ka. - İncelik, güzellik, zariflik.
ZARİF: (Ar.) Er. 1. Nazik ve hoş konuşan, ince ve hoş tavırlı olan kimse, kibar. 2. İnceliği, latifliği ile hoşa giden.
ZARİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zarif).
ZATİ: (Ar.) Er. 1. Kendiyle ilgili, kendine ait, özel. 2. Özle ilgili.
ZATİNUR: (Ar.) Ka. - Aydınlık, nurlu kişi.
ZATİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zati).
ZAYİÇE: (Fars.) Ka. - Yıldızların belli zamandaki yerlerini gösteren cetvel.
ZEBERCET: (Ar.) Ka. - Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı.
ZEBİH: (Ar.) Er. 1. Kesilmiş veya kesilecek kurban. 2. Hz. İsmail ile Hz. Muhammed'in babası Hz. Abdullah'ın lakabı.
ZEHEB: (Ar.) Er. - Altın. (bkz. Zer).
ZEHRA: (Ar.) Ka. - Çok beyaz ve parlak yüzlü. Hz. Muhammed'in kızı Hz. Fatıma'nın lakabı.
ZEHRE: (Ar.) Ka. - Çiçek. (bkz. Şükufe).
ZEHREVAN: (Ar.). - Kur'an'daki sure-i Bakara ile Sure-i Al-i İmran. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEKAİ: (Ar.) Er. - Zekayla ilgili, zekaya ait.
ZEKAVET: (Ar.) Ka. - Zeka, zeki-lik.
ZEKERİYA: (Tür.) Er. - Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberlerden biri.
ZEKİ: (Ar.) Er. 1. Zekalı çabuk anlayan ve kavrayan. 2. Zeka belirten.
ZEKİRE: (Ar.) Ka. - Belleği güçlü olan, unutmayan.
ZEKİYE: (Ar.) Ka. - Anlayışlı, kavrayışlı, zeka sahibi.
ZELİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Züleyha).
ZEMHERİR: (Ar.) - Gündönümünden sonraki şiddetli soğuklar, kara kış. (22. Aralık'tan 31 Ocak'a kadar). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEMİN: (Fars.) Er. 1. Yer, yeryüzü. 2. Temel, dayanak. Konu, tema.
ZEMİNE: (Fars.) Ka. - (bkz. Zemin).
ZEMZEM: (Ar.) - Ka'be çevresindeki ünlü kuyu ve bu kuyunun müslümanlarca kutsal sayılan suyu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZENAN: (Fars.) Ka. 1. Kadınlar. 2. (bkz. Nisa).
ZENNİŞAN: (f.a.i.) Ka. - Ünlü, tanınmış kadın.
ZENNUR: (Tür.) Ka. - (bkz. Zinnur).
ZERR: (Ar.) Er. - Karınca yumurtası. Ebu Zerr: Ashab-ı Kiram'da zühd ve takvaca meşhur bir zat.
ZERAK: (Ar.) - Mavi, gök renkli. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERARE: (Fars.) - Saçıntı, saçılan şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEREFŞAN: (Fars.) Ka. 1. Altın saçan, altın saçıcı. 2. Altın kakmalı. 3. Bir lale türü.
ZEREN: (Tür.) - Anlayışlı, kavrayışlı, zeki. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERGUN: (Fars.) Ka. - Altın renkli, altın gibi san olan.
ZERGÜL: (Fars.) Ka. - Altın gibi.
ZERİA: (Ar.) Ka. - Vesile, bahane, fırsat.
ZERİN: (Fars.) - Altından olan, altın gibi parlak olan, san olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERİŞTE: (Fars.) 1. Altın tel, sırma. 2. San. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERKA: (Ar.). 1. Gök gözlü. 2. Gök mavisi. 3. Mavi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERNİGAR: (Fars.) Ka. - Altınla işlenmiş, yaldızlı.
ZERNİŞAN: (Fars.) Ka. - Kılıç gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme, süs.
ZERRİN: (Fars.) Ka. 1. Altından mamul. 2. Altın renginde sarı. 3. Parlak. 4. Güzel kokulu bir cins çiçek. 5. Fulya.
ZERTAR: (Fars.) Ka. 1. Altın tel, sırma. 2.Güneş ışını.
ZERVER: (Fars.) - Altın yaldızlı olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVAHİR: (Ar.) 1. Parlak yıldızlar. 2. (bkz. Zahir). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVAL: (Ar.) Er. 1.Yerinden ayrılıp, gitme. 2. Zail olma, sona erme. 3. Güneşin başucunda bulunma zamanı.
ZEVKAN: (Ar.) 1. Zevk bakımından, zevkçe. 2. Zevk yoluyla. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVRA: (Ar.) 1. Dicle nehri. 2. Bağdat şehri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVRAK: (Ar.). 1. Kayık, sandal. 2. Mekke'de yapılan zemzem şişesi. 3. Çiçek testisi, kadehi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVVAK: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi çok fazla tadan. 2. Bir şeyi çok fazla deneyen. 3. Bir şeyin çok fazla farkına varan.
ZEYCAN: (Fars.) Er. - Candan, cana yakın.
ZEYNEB: (Ar.) Ka. - Değerli taşlar, mücevherler. Zeyneb binti Cahş: Peygamberimiz (s.a.s)' in hanımlarından.
ZEYNEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin zineti, süsü.
ZEYNEL: (Tür.) Er. - Zeynelabidin adından kısalmış ad.
ZEYNELABİDİN: (Ar.) Er. İbadet edenlerin süsü.
ZEYNİ: (Ar.) Er. - Süsle, bezekle ilgili.
ZEYNİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zeyni).
ZEYNO: (Tür.) Ka. - Zeynep adının bozulmuş hali.
ZEYNULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın süsü.
ZEYNUR: (Ar.) Er. - (bkz. Zinnur).
ZEYREK: (Tür.) Er. 1. İlgi çekici. 2. Eli uz, usta. 3. Akıllı, zeki.
ZEYYAL: (Ar.) Ka. - Uzun etekli.
ZEYYAN: (Ar.) Ka. - Süsler, pırıltılar.
ZEYYAT: (Ar.) Er. - Zeytinyağı, zeytinyağı yapan kimse.
ZİBA: (Fars.) Ka. 1. Süslü, güzel. 2. Yakışıklı.
ZİCAN: (Fars.) Ka. 1. Canlı, canayakın, candan.
ZİBARU: (Fars.) Ka. - Güzel yüzlü, dilber.
ZİHNİ: (Ar.) Er. - Zihinle, akılla ilgili.
ZİHNİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zihni).
ZİKRİ: (Ar.) Er. - Anma ile ilgili.
ZİKRA: (Ar.) 1. Anma, hatırlama. 2. İbret, örnek. 3. Öğüt. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİNET: (Ar.) Ka. - Süs, bezek.
ZİNDE: (Fars.) 1. Diri, yaşayan, canlı. 2. Dinç, sağlam, güçlü kuvvetli. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİNNUR: (Ar.) Er. - Nurlu, ışıklı, aydınlık.
ZİNNURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Zinnur).
ZİNNUREYN: (Ar.) Er. - İki nur sahibi. Hz. Osman'a Hz. Muhammed (s.a.s)'in iki kızıyla evlendiği için bu ad verilmiştir.
ZİRVE: (Ar.) - Doruk, bir şeyin en yüksek noktası, tepesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİŞAN: (Ar.) 1. Şanlı, sereni. 2. Canlı. 3. Bir tür lale. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİVEKAR: (Ar.) Er. - Vekarlı. Vakar dolu. Vakar sahibi.
ZİVER: (Fars.) - Süs, bezek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİVERBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Ziver).
ZİYA: (Ar.) Er. - Aydınlık, parlaklık, nur, ışık.
ZİYAD: (Tür.) Er. - Fazlalık, çokluk. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. Ziyat.
ZİYAEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ışığı, aydınlığı.
ZİYNET: (Tür.) Ka. - (bkz. Zinet).
ZİYNETİ: (Ar.) Ka. - Süsle, bezekle ilgili
ZOBU: (Tür.) Er. 1. İri yarı, kadın, kaba. 2. Delikanlı. 3. Zor, sıkıntılı. 4. Eski vezir konaklarındaki hizmetlilere verilen ad.
ZORAL: (Tür.) Er. - Zor al.
ZORLU: (Tür.) Er. 1. Güzel, çok güzel, iyi. 2. Yakışıklı. 3. Güçlü, dayanıklı.4. Sert, keskin. 5. Yürekli, cesur. 6. Girgin, girişken.
ZUHAL: (Ar.) Ka. - Güneşe uzaklık bakımından altıncı durumda olan gezegen, satürn.
ZUHUR: (Ar.) Görünme, meydana çıkma, baş gösterme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZUHURİ: (Ar.) Er. - Orta oyununda komik rolünü yapan kimse.
ZÜBEYDE: (Ar.) Ka. - Öz, asıl, cevher.
ZÜBEYR: (Ar.) Er. - Yazılı, küçük şey.
ZÜBEYİR: (Ar.) Er. - (bkz. Zübeyr).
ZÜHDİYE: (Ar.) Ka. - Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ZÜHDİ: (Ar.) Er. - (bkz. Zühdiye).
ZÜHEYR: (Ar.) Er. 1.Küçük çiçek, çiçekcik. 2. Banet Suad kasidesinin sahibi olan Ka'b'ın kendisi gibi şair olan babası.
ZÜHRE: (Ar.) Ka. - Çoban yıldızı, venüs.
ZÜLAL: (Ar.) Ka. 1. Hafif, saf ve tatlı su.
ZÜLEYHA: (Ar.) Ka. - Hz. Yusuf un hanımı, güzelliğiyle ünlenmiştir.
ZÜLFİ: (Ar.) Er. 1. (bkz. Zülfıkar). 2. Kılıcın kabzasına iliştirilen süs.
ZÜLFİBAR: (Fars.) Ka. - Dağılmış, saçılmış saç.
ZÜLFiKÂR: (Ar.) Er. 1. Hz. Peygamberin Hz. Ali'ye hediye ettiği çatal ağızlı kılıç. 2. İki parçalı.
ZÜLFİYAR: (Fars.) Ka. - Sevgilinin zülüflü saçı.
ZÜLFİZAR: (Fars.) Ka. - Ağlayan, inleyen saç.
ZÜLKARNEYN: (Ar.) Er. 1. İki boynuzlu anlamında. 2. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen şahıs. 3. Büyük İskender.
ZÜMER: (Ar.) Er. 1. Zümreler, gruplar. 2. Kur'an-ı Kerim'in 39. süresi.
ZÜMRA: (Ar.) Ka. 1. Güzel, iyi ahlaklı. 2. Cesur, yiğit, yürekli. 3. Zeki, bilgili kadın.
ZÜMRÜT: (Ar.) Ka. - Parlak yeşil renkli kıymetli taş.
ZÜRARE: (Ar.) Ka. - Saçıntı, saçılan şey.
-
Oh Be Nİhayet Bİttİ İsmİm Yok Dİyenle BozuŞurum Bak Ona GÖre :)