Muzaffer Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor. Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...
Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar.
İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır. 1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sen¤¤¤i ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.
Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı i1e o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile. Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık. Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir. Bayram Bilge Tokel
01-05-2008, 22:33
sarıkanarya_41
Sezen Aksu
13 Temmuz 1954'de İzmir'de doğdu.Ziraat fakültesindeki öğrenimini yarıda bırakarak profesyonel sarkıcılığa başladı.1970'lerin ortalarında 'Kaybolan Yıllar', 'Gölge Etme' gibi sarkılarla yıldızı parladı. Şarkılarının çoğunu kendi besteledi. Bazılarının da sözlerini yazdı. İlk kez 1979'da sinema oyunculuğu denedi.- Minik Serçe- oyunculuk yeteneğiyle dikkat cektiği, 'Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra' adlı muzikallerdeki 'Sen Ağlama 'Geri Dön', 'Dağlar Dağlar' gibi şarkılarla ününü perçinledi. Sonraki 'Git' kasetiyle zirvedeki yerini aldı. Türk pop muziğinin en güçlü seslerinden Sezen Aksu, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Levent Yüksel, Tilbe gibi bir zamanlar vokalistliğini yapmış gençleri pop muziğimize kazandırdı.Üç kez evlendi ve bir çocuk annesi...
Sezen Aksu'nun albümleri: Serçe,Ağlamak Güzeldir, Firuze, Sen Ağlama, Git, Sezen Aksu '88, Sezen Aksu Söylüyor, Gülümse, Deli Kızın Türküsü, Işık Doğudan Yükselir, Gül Bahçeleri, Düğün ve Cenaze, Adı Bende Saklı, Sarı Odalar(Ben Seni Çok Sevdim Oplum)
Dillerden düşmeyen bazı şarkıları: Kaybolan Yıllar, Gölge Etme, Yak Bir Sigara, Firuze, Hata, Ağlamak Güzeldir, İkinci Bahar, Dilimin Ucunda Kelimeler, Geri Dön, Tukeneceğiz, Git, unzile, Değer mi Hiç, Sarışınım, Bir Çocuk Sevdim, Seni İstiyorum, Şinanay, Gidiyorum, Belalım, Hadi Bakalım, Gülümse, Masum Değiliz, Deli Kızın Türküsü, Tenna...
HAKKINDA YAZILANLAR
BEBEK SEZEN Fen öğretmeni Şehriban Hanım ile matematik öğretmeni Sami Bey, Denizli'de tanışıp evlenirken, dünyaya gelecek çocuklarını disiplinli bir şekilde yetiştirmeye karar verirler... Şehriban Hanım ağır bir hamilelik dönemi geçirir, doktorların bütün ısrarlarına rağmen çocuğunu aldırmaz. 13 Temmuz 1954’de Fatma Sezen Yıldırım dünyaya gelir... Çocukluğu dünyaya geldiği Denizli Sarayköy'de geçer Sezen'in... Annesi ve babasıyla birlikte yaşadığı, Sarayköy'deki derenin yanındaki iki katlı o evi hiç unutamaz...sezen
SEZEN... CÜCE BELA Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda o iki katlı evi ve çok sevdiği anneannesini şöyle anlatıyor...'Alt katta Huriye teyzem otururdu... Üst katta ise anneannemle biz... Babamla annem, aldıkları eğitim gereği bana karşı hep mesafeli dururlardı... Bir yaıma kadar saçım yok, kabak kafalı bir Sezen 'dim... Bir tek dudaklar gene böyle, iri etli dudaklar... Beni epey özgür bırakmışlardı... Nasıl bırakmasınlar ki, adım 'Cüce Bela' ya çıkmıştı... İlle de dikkat çekeceğim... Hiçbir şey yapamasam, durduk yerde düşüp bayılırdım... İnsanlar benimle ilgilensinler diye neler yapmazdım ki... Habire evden kaçardım mesela... 10 yaşımda makyaj yapardım... Annemler bir ara benimle ilgili olarak çok çaresiz kalmışlar. Beni kendi halime bırakma kararları da ondan sonra kendiliğinden gündeme gelmiş zaten.'
YARAMAZ KIZ Çocukluğunda "acaip bir yaratık" olduğunu söyleyen Minik Serçe, bebekken bir gün annesinin yün yumaklarından kendisine meme yapmış ve eve ziyarete gelen kaymakam düşüp, bayılıvermiş. 10 yaşında makyaja başlayan Sezen, daha o zamandan haftada bir saçını değişik renklere boyamaya başlamış. Çocukluktan şöhret olmayı kafasına takan Sezen, İzmir'in bütün sokaklarında şarkı söyler, milleti başına toplarmış. Konak - Köprü arasındaki troleybüste aralıksız şarkı söylediğini söyleyen Sezen, bir gün bütün durakları es seçen şoförle biletçinin açığa alınmasına neden olmuş.Annesi ve babasının O'na hiç dokunmamış olması; belki de gençliğinde her on beş günde bir dikkat çekme amacıyla intihara kalkmasına neden olmuştur. Bu ten temasının yoksunluğuna karşın, Sezen ailesinin kendisine güven ve sevgiyi sonsuz bir güçle hissettirdiğini söylüyor. O'na göre, yalnızca sevgilerini gösterme şekilleri farklıydı.
KARA KUZU Sezen Aksu'nun yaramazlıklarındaki en önemli müsekkini anneannesidir... Nadire Hanım eski Osmanlı kadınlarından, karizmatik ve etkileyicidir... Ve Sezen onun 'kara kuzu'sudur... Ancak, Sezen'in yaşadığı ilk ve en önemli acı da onunla ilgili olur ne yazık ki... Sezen hayatı boyunca unutmaz, unutamaz o acıyı...'Çok özel bir kadındı anneannem. Mücadele içinde yaşamış, hayatı tırnaklarıyla kazımış. Annem henüz altı yaşındayken dedem ölmüş, çiftlikteki tüm işler onun üzerine kalmış. Her şeyi, tüm yükü göğüslemiş. Tam bir hanım ağa... At binen bir kadın. Zeki, ileri görüşlü. 'Doğurdum diye sevmem evladımı, faziletli olması gerek, sevgiyi hak etmesi gerek' derdi. Kişiliğimde derin izleri var onun. 14 yaşımdaydım. İlk acımı onunla yaşadım. Elimi tutarken öldü. 'Elimi ovar mısın?' dedi ve ben ağlamaya başladım. Bana 'kara kuzum' derdi. 'Kara kuzum ağlama, üzülürüm. Dilerim sen de benim gibi mutlu gidersin' dedi. Dua ederken, nefesi kesildi. O gece anneannemin yanında uyudum, hiç korkmadım.'
KARA KUZU BÜYÜYOR Büyüme çağında sanatın bütün dallarına ilgi duyan Sezen, resim, tiyatro, dans dersleri alır. Lise hayatında kendini iyice müziğe verir fakat yükseköğrenim için Ziraat Fakültesi'ni seçer. Aynı yıllarda İzmir Radyosu sanatçılarının dersler verdiği İzmir Radyosu Sanatçılar Derneğine girer ve dört yıl aralıksız, iki yıl aralıklı altı yıl süreyle Türk Sanat Müziği eğitimi alır.
PROFÖSYÖNELLİĞE İLK ADIM 1970'te "Hafta Sonu" gazetesinin açtığı Altın Ses Yarışması'nda 6. olan Sezen Ziraat Fakültesi'ne ikinci sınıfta eldeva der, çünkü aklı,fikri ve yüreği müziktedir. Bir süre sonra da Yeşil Giresunlu'dan, ilk plağını yapması için teklif alır. 1975'e girerken piyasaya çıkan 'Haydi Şansım' adlı bu 45'lik plak, sadece 50 tane satar.'Moralim çok bozulmuştu... Çünkü o ilk plağımdan kendim ve yakınlarım almıştı sadece... Kimbilir, belki de dağıtımı iyi yapılamamıştı...' Sezen'in daha sonra Kusura Bakma, Gölge Etme, Yaşanmamış Yıllar, Vurdumduymaz, Olmaz Olsun gibi parçalarla yıldızı parlar. 1976 yılında Bebek Belediye Gazinosu’ nda ilk kez sahne alır.Sezen 'in ilk filmi 1979 yılında Bulut Aras ile başrolleri paylaştığı Minik Serçe olur. Serçe'nin ikinci ve son filmi ise 1990 yılında Ferhen Şensoy'la oynadıkları "Büyük Yalnızlık"tır... Sezen son olarak 2000'in sonlarında ATV'nin sevilen dizilerinden İkinci Bahar'da Sezen Aksu rolüyle yer alır.
ARTIK SEZEN AKSU VAR 1982 yılının ilk haftasında Şan Müzikholu'nda "Sezen Aksu Aile Gazinosu" adlı müzikali sahnelemeye başlar. Sahnede 7 tipi canlandıran Sezen Aksu; Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak gibi usta tiyatrocularla aynı sahneyi paylaşır. Yine aynı yıl, bugün en iyi klasikler arasında yer alan "Firuze" albümü çıkar. Ancak o yıllarda eleştiriler pek de iç açıcı değildir. Ama kim ne dersin Türkiye'de artık Sezen Aksu gerçeği vardır...
TELLİ DUVAKLI 10 Temmuz 1981’de Beşiktaş Evlendirme Memurluğu'nda telli duvaklı Sezen Aksu ile beyaz smokinli Sinan Özer evlenir. Sezen Aksu'nun nikah sırasında Mithat Can'a 4.5 aylık hamile olduğu gündeme gelir. 11 Kasım 1981'de Mithat Can doğar ve bundan iki yıl sonra da bu evlilik son bulur. Ama dostlukları tıpkı diğer eşleri Hasan Yüksektepe, Engin Aksu ve Ahmet Utlu da olduğu gibi asla bitmez...
MÜZİĞİN ZİRVESİNDE 1984, 1986, 1988 ve 1989 yılında çıkardığı albümlerle yükselişine hızla devam eder Sezen. 1991 yılında çıkan "Gülümse" albümü çok farklıdır. Albümde bulunan bütün parçalar hit olur ve hepsi klasikler arasına girer. Albümdeki "Hadi Bakalım" ın Avrupa'da çıkan single'ı, klibi olmamasına rağmen iyi bir satış grafiği çizmeyi başarır. Sezen Aksu artık müziğin zirvesindedir.
KAHPE KADER Minik Serçe (Sezen Aksu'ya Minik Serçe adını rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen takmıştır) 31 Mayıs 1994'te kaybettiğimiz Uzay Heparı ve 16 Ocak 1996'da kaybettiğimiz Onno Tunç'tan büyük yara alır.Tam 17 gün oturduğu yerden kalkmaz, kımıldamaz, gözleri bir noktada öylece kala kalır... Derken birden resim yapmak gelir içinden... Tuvalin üzerinde beliren siyah beyaz resimdeki kişi, Onno Tunç değil, ona 'kara kuzum' diyen anneannesi Nadire Hanım'dır... Sezen’in hayatında çok önemli yerlerde olan bu üç kişinin terkini Sezen uzun süre kabullenemez. 6 ay evden çıkmaz...'Resim yapmak iyi geldi... Ama bu arada hep düşündüm, düşündüm... Sonra bir gün aynaya baktım ki, saçlarım bembeyaz olmuş... Aslında beyaz saçlar da yakışıyor bana... Farklı bir görüntü...'
ONNO TUNÇ Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda Onno Tunç'la bir hatırasını şöyle anlatıyor... 'Sabah saatlerinde başladık tartışmaya Onno'yla. Akşam oldu, hala tartışıyoruz. Ağlamaktan gözlerim şişti. Evlerimiz de karşılıklı... Döne döne tartışma, kavga... Sonunda bu geldi, kapımı tekmelemeye başladı. Birden yukarı fırladım ve Smith Wesson marka silahımı kaptım.Ne diyorsun sen Onno! diye namluyu doğrultup kapıya fırlayınca, bu adeta ışınlandı... Yok oldu birden... Zigzaklar çizerek kaçtı... Ben onu duvar dibine sindi sandım... Meğer karayoluna fırlamış, koşuyor... O halini görünce, ben de asfalta çıktım, gülmekten sırtüstü uzanıp debeleniyorum asfaltta. Nasılsa o korkuyla uzun süre geri dönmez dedim, içeri girdim...Meğer o akşam Levent civarında beş ev soyulmuş. Polis gece karanlığında panik halinde koşan Onno'yu görünce 'Hırsız budur mutlaka' diyerek hemen enselemiş. Doğru karakola... 'Ben Onno Tunç'um' demiş ama karakoldaki hiçbir polis tanımamış bunu... Kavga ettiğimiz için benim adımı da verememiş... Sabahı karakolda etmiş... Derken, onu tanıyan bir polis gelmiş sabah... Sevincinden polisin boynuna sarılmış... Ancak o zaman salıvermişler... Bir daha kapımı hiç tekmelemedi!'
PRODÜKTÖR SEZEN Sezen Aksu vokalistlerine albümler yaparak onlara birer star olma yolunu da açar. Sezen'in bize ilk tanıttığı kişi Aşkın Nur Yengi'dir. 1990 yılında prodüktörlüğünü üstlendiği Aşkın N. Yengi'nin ilk albümü, "Sevgiliye" albümü, milyona yakın trajıyla büyük bir başarı sağlamıştır. Prodüksiyonunu üstlendiği ikinci kişi Sertab Erener olur. "Sakin Ol" albümü, yine büyük bir satış başarısıyla Sezen'in bir prodüktör olarak da ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterir.Sertab Erener'in albümünden bir kaç ay sonra Levent Yüksel'in albümü "Med Cezir" piyasaya çıkar. Şarkılar ilk aylarda kimsenin dikkatini çekmez ancak, bir kaç ay sonra farkedilen albüm bir milyonu aşan tirajı ve klasikler arasına şimdiden geçen birbirinden güzel şarkılarla Sezen'in prodüktörlükteki başarısını bir kez daha kanıtlar.
TANRI KRALİÇEYİ KORUSUN Sezen 1991'den sonra çıkardığı bütün albümlerle çok dikkat çeker, çok eleştirilir. 1995 yılında türkü ve Anadolu atmosferiyle, 1996 yılında başka sanatçılara verdiği şarkıların bir derlemesi ve Onno Tunç'a adanan “Düş Bahçeleri”yle, 1997 yılında yine çok değişik bir tarzla Goran Bregoviç ile çalışarak karşımıza çıkar Sezen. 1998 ve 2000 yılında çıkan albümlerde de yeniliklerine devam eder. Belki de bütün bunlar Kraliçe 'nin zirve ***fini çıkarmasıdır...
MİTHAT CAN Sezen oğlunu ne kadar çok sevdiğini şu cümleyle çok iyi açıklıyor.‘Benim oğlumu sevdiğim kadar, beni seven olmadı...’Minik Serçe'mizin oğlu Mithat Can Özer 11 Kasım 1981 doğumlu. Özel Atanur Oğuz Lisesi'nden mezun oldu. Şimdi ise Londra Music Schooll 'da okuyor Mithat Can. Sezen babaannelik hakkında ise şöyle diyor:'Mithat Can’ın bir aşk bebeği yapmasını isterim ve ona ben bakarım.
04-05-2008, 15:15
sarıkanarya_41
Hüseyin ALTIN.(DARGINIM)
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Hüseyin ALTIN dünyada eşine ender rastlanacak bir ses rengine, müthiş şarkılara ve gerçekten usta bir yorum yeteneğine sahip olan bir sanatçıdır. Erzurum’ludur Türkiye’nin ilk çocuk şarkıcısıdır. Hayatı da, eserleri gibi tam anlamıyla arabesktir. Eğer hayatı senaryolaştırılsa, ''bu kadar da abartılmaz ki canım.'' tepkilerinin verilmesi kaçınılmazdır ama ne yazık ki hepsi gerçektir. Hüseyin Altın, 12-13 yaşlarındayken, hem okumakta, hem de yazlık parklarda şarkı söylemekteyken keşfedilmiş ilerki yıllarda Hüseyin altın çok değişik bir ses rengi ve gerçek arabesk repertuarıyla halkın sevgisini kazanmış ve 70’li yıllarda arabeskin zirvedeki isimlerinden biri olmuş ,arabesk müzik dinleyicisine yıllarca muazzam albümler hediye ederek halkın gönlündeki yerini perçinlemiştir. Hayatı boyunca şan, şöhret kaygısı taşımadan efendiliği, ahlakı ve sanatçı kişiliği ile gündeme gelerek örnek bir görüntü sergilemiştir.
Hüseyin Altın’ın yıllar boyu geçirdiği felaketler ve yaşadığı sorunlar sonrası hiç bir maddi birikimi yoktur bunlara rağmen Hüseyin Altın, hayatın tüm acımasızlığı omuzlarına binmiş bir anadolu delikanlısı olarak hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Bahtı Karalı adlı 1 adet filmi bulunan sanatçının plak ve albüm çalışmaları şu şekildedir;
PLAKLARI
1976-A Yüzü -Deli Gibi Sevdim B Yüzü - Ayıp Vallahi Ayıp
Evren Plak No:107
1976-A Yüzü -Aaşkın Bende Kalbim Sende B Yüzü -Gönül Masalı
Evren Plak No:115
1976-A Yüzü -Beterin Beteri Var B Yüzü -Sattın Beni Bu Dünyaya
Evren Plak No:120
1976-A Yüzü-Bu Ne Acaip Dünya - B Yüzü-Bize Yazık Değil Mi
Grafson Plak No:3814
1976-A Yüzü-İçiyorsam Sebebi Var - B yüzü Of (Ne Kadar Kaçsanda Kurtulamazsın)
Grafson Plak No:3816
1977-A Yüzü- Bizi Sarhoş Görüyorlar - B yüzü Çileler
Grafson Plak No:3817
1977-A Yüzü- Zavallıyım - B yüzü İsyan Neye Yarar
Grafson Plak No:3818
1978-A Yüzü- Bıktım Artık Yaşamaktan - B yüzü Meçhul Sevgili
Grafson Plak No:3820
1979-A Yüzü- Anlatayım Derdimi - B yüzü Sevenler Günahsızdır
Grafson Plak No:3821
ALBÜMLERİ
1976- Tatlı Azap 1977- Gel de İçme 1978- Divane 1979- Sabahsız Geceler 1980- Gurbet Yolu 1981- Sorma Arkadaşım 1981- Dert Durağı 1982- Bahtı Karalı 1983- Zamanında 1984- Gecelerin Adamı 1985- Zoruma Gidiyor 1986- Hasret Akşamları 1987- Bahar Yeli 1988- Dargınım 1989- Cennetim Sensin 1989- Sevda Durağım 1990- Çarem Sensin 1991- Hazan Kuşları - Mutsuzum 1992- Dört Duvar Arasında 1992- Gecenin Bir Yarısı – İsyanları OynuyorumHüseyin Altın Erzurum' da doğmuştur. Erzurum' ludur. Türkiye' deki mükemmel seslerden biridir. Efendiliği , sanat gücü ile kendini ispatlamıştır. Gelin görün ki Bir türlü medyatik olamamıştır. Arabesk müzik ile öylesine haşır neşirliği olanlar belkide tanıyamazlar. Eski arabeskçilerden olan sanatçı şan ve şöhrete önem vermemiştir. Gerçek arabeskçilerdendir.Medyatik olayım diye günümüz modası o hatunla bu hatunla anlayacağınız aşna fişne olaylarına girmemiş, reklam olsun, şöhret olsun medyatik olayım diye kendini madara etmemiştir. Tam aile babasıdır.Üç çocuk babası olan sanatçı ; en küçük çocuğunun rahatsızlığı ve git gide çirkefleşen sanat dünyası yüzünden müziğe ara vermiştir. Şu günlerde ekonomik sıkıntılar çekmektedir. Yeniden müzik piyasına girmeyi düşündüğü haberleri gelmiştir.
Sanatçıda sevdiğimiz bir çok özellikler vardır. Bunlar sırası ile Efendiliği, Sanat Gücü, şarkılarının çoğunun sözlerini kendisi yazması ve yine kendisinin bestelemesi, sesinin güzelliği ve yaptığı müzik vb.
Sanatçının belirli bir dinleyeci kitlesi vardır. Yeterki insanlar onun kasetini veya cd' sini alıp dinlesinler. Sesindeki o dinlendiriciliği, vurguları ve çıkışlarındaki tatlılığı yakalarlar.Birde sözlerdeki güzellikleri ekledin mi bir başka dünyalara gidiyor, dinledikçe bir başka oluyor insan.
Hüseyin baba ilk kasedini 1976' da çıkarmıştır. Özellikle "Neden Saçların Beyazlanmış " onun müzik dünyasında en büyük bombası olmuştur. Sonraları sahne ve konser çalışmaları ile 70' li yıllarda aranan popüler sanatçı olmuştur. Devrin en büyük gazinolarında ve kulüplerinde sahne almış, konserleri tıka basa dolmuştur. O yine mütevaziliğinden ve efendiliğinden ödün vermemiştir. 80' yıllarda ise yine çok güzel albümler çıkarmıştır. Popülizm ile boğulduğumuz 90' lı yıllarda daha önceden belirttiğim nedenlerden dolayı müziğe ara vermiştir. Bu arada 1 kez film çevirmiştir.
04-05-2008, 15:20
sarıkanarya_41
Erol BUDAN
Şarkı Sözü Yazarı,Besteci,Yorumcu,Müzik Yapımcısı 24/04/1961 Fatih/İstanbul Doğumlu ; Aslen Tekirdağ lıdır.1980li Yıllardan Sonra İcra Edilen Yeni Nesil Arabesk Müziğin Sözü Geçen Önemli Emekçilerindendir . Genellikle "Koparamam Kalbimi , Arkadaşça Sevsen , Gülmesini Bil , O Kadın , Suçlu , Nerdesiniz Dostlarım , Hayat Kadını , Sevmedim Sevemedim , Gençliğim , Sevecekse , Neyim Var , Neylesin , Sonum Olursun , Sarhoşluğum , Olmaz Böyle ,Sen Varsın ,Umrundamı , Git Ne Halin Varsa Gör , Harabe Gönlüm(Uçurumun Kenarı) , Ettiğini Bulursun , Aynı Duygular , Kalbim Senin Kölenmi , Ayrılalım , Azad Et Gönlümü , Güldürme Beni , Benden Sana Ne , Ahım Kaldı , Sokaklardayım , Yasak Aşk , Bana Yakışır , Mektepli , KaraÇiçek(Surdibinde Devriye Var) , Dert Babası , Yorgun Bakışlar , Tanrıça , Feryat , Seyreylerem , Izdırap Kervanları , Tanımadınmı , Resimlerde Kaldık , Anlat Arkadaş , İnat , Sensiz Yaşanırmı , Sevemem , Ateşlere Attın Beni , Taş Kalpli , Söküp Attım Kalbimden , Tesadüf , Neden Ayrıldık Biz , Kopuk ,Kendimi Kandırıyorum , Kapanmayan Yarasın , Berduş Gönlüm , Değilmi , Ararsın , İnkar Etme , Bir Yapraktım Dalımda , Kendime Hayrım Yok , Bambaşka , Özür Dilerim , Meyhane Köşesi , Öldürsende Farketmez , Hayatımla Oynuyorsun , Dünya Malı ,Ölüp Gideceğim , Dedim Ya(Allah Değilsin) , Gecelerden Bir Gece , Gözlerinde , Kaçıncı , Ömrümü Yedin , Yaralarım , Yıkıpta Gitme , Yatacak Yerin Yok , Kendin Bilirsin , Aşk Acısı , Bilseydim Yar " Adlı Eserleriyle Bilinir Ve Sevilir. Bas Bariton Bir Sese Sahiptir . İlk Müzik Derslerini TRT Halk Müziği Bağlama Üstadı Orhan Dağlı' dan Almıştır . Müzikle Profesyonel Olarak İlgilenmeden Önce Değişik Birçok İşte İşçi Olarak Çalışmıştır . Bağlama Adlı Enstürüman'a İleri Derecede Vakıftır . Solistliğe Başlamadan Önce Yıllarca Şarkı Sözü Yazarlığı ve Bestekarlık Yapmıştır . Erol Budan 'ın Kendi Firması Olan Bahar Plak Ve Kasetçilik Etiketi İle Ürettiği Toplam Dokuz Adet Yasal Albümü Vardır .Evli ve İki Çocuk Babasıdır.
YASAL ALBÜMLERİ
Koparamam Kalbimi&Arkadaşça Sevsen(1989)
Umrundamı&Harabe Gönlüm(Uçurumun Kenarı)(1991)
Ayrılalım&Mektepli(1994)
Resimlerde Kaldık&Dert Babası(1996)
Sensiz Yaşanırmı&Ateşlere Attın Beni(1997)
Damardan Arabesk(1)(1998)
Hayatımla Oynuyorsun(1999)
Damardan Arabesk(2)(2001)
Dedim Ya&Kendin Bilirsin(2004)
04-05-2008, 15:22
sarıkanarya_41
ümit Yaşar OĞuzcan
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.Ümit Yaşar Oğuzcan 22 Ağustos 1926'da Tarsus?ta dünyaya geldi.1946 yılında Eskişehir Ticaret Lisesi?ni bitirdi, Türkiye İş Bankası?na girerek Adana, Ankara ve İstanbul?da çalıştı.30 yılını doldurunca Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, emekliliğini istedi ve 1977 yılında ayrıldı.Oğuzcan, İstanbul?da kendi adını taşıyan sanat galerisi kurdu. Şiire ise 1940?da Yedigün şairleri arasında başladı. 1975?te 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkardı.Ayrıca şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanındı.Şair 1973?te büyük oğlu Vedat?ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneldi. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi. Ümit Yaşar Oğuzcan 4 kasım 1984'de hayata gözlerini yumdu.
Eserleri Şunlardır:İnsanoğlu (1947), Dolmuş (1955), Aşkımızın Son Çarşambası (1955), Bir Daha Ölmek (1956), Kör Ayna (1957), İki Kişiye Bir Dünya (1957), Beni Unutma (ilk yedi kitabından seçmeler, 1959), Karanlığın Gözleri (1960), Akıllı Maymunlar (1960), Seninle Ölmek İstiyorum (1960), Üstüme Varma İstanbul (1961), Sahibini Arayan Mektuplar (1961), Yeni Dünya Rekoru (1961), Sevenler Ölmez (1962), Çigan Gözler (1962), Ötesi Yok (1963), Hüzün Şarkıları (1963), Bir Gün Anlarsın (1965), Sadrazamın Sol Kulağı (1965), Mihribana Şiirler (1965), Taşlar ve Başlar (1966), Seni Sevmek (1966), İnşallahla Maşallah (1966), Toprak Olana Kadar (1968), Göbek Davası (1968), Ben Seni Sevdim mi (1968), Halktan Yana (1969), Aşk mıydı O (1969), Önce Sen Sonra Ben (1971), Rubailer (1972), Yalan Bitti (1975), En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim (1978), Dikiz Aynası (yergi şiirleri, 1982),
04-05-2008, 15:23
sarıkanarya_41
Gökhan Güney
Gökhan Güney 1954 Yılında Hatay’ın Reyhanlı İlçesinde doğdu. Yedi kardeşin en küçüğü olan Güney’in çocukluk hayatı bu mütavazı ilçede geçti.1967 yılında İstanbul’a üniversitedeki ağabeyinin yanına ziyarete gelen Güney daha sonra bir konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başladı.
Askerlik çağına kadar tekstil işiyle uğraştı.Askerliğini Urfa’da bandocu olarak tamamladıktan sonra İstanbul’a geri döndü.Kısa süre sonra Fatma hanımla evlendi.Selin,Büşra ve Serhan isimli çocukları oldu.Bir yandan iş hayatını devam ettiren bir yandan da Melahat Pars yönetimindeki Kadıköy Musiki Cemiyetindeki eğitimini sürdüren sanatçı 1979 yılında ‘Garibin Çilesi isimli ilk albümünü müzik marketlere sundu.Aynı zamanda onun için bu yılardan sonra kariyeri resmi olarakta başlamış oldu.
Yeşilçam’da Banu Alkan,Seda Sayan,Oya Aydoğan ve Bahat Öztan gibi bir çok isimle 33 filme imza attı.Ayrıca 9 filminde yönetmenliğini yaptı.80’li yıların ilk yarısında peş peşe yaptığı albümlerle ve hem oynadığı hem de yönettiği filmlerle adından çok sık söz ettirdi ve Arabesk –Fantezi müzikte en başarılı isimlerden biri olmayı başardı.
Bir çok farklı kulvarda yaşantısını sürdüren Gökhan Güney’in başlıca filmleri;Garibin Çilesi Ölünce Biter (1979),Vurun Beni Öldürün (1980),Sevgi Dünyası (1980),Günah Defteri (1981) ,Talih Kuşu (1982),Gözüm Gibi Sevdim (1982),Hülyam (1982),Aşk Adası (1983),Çaresizim (1984),Candan Sevmeli (1985),Unutamadım(1985),Sensizliğe Alışacağım (1985),Ayrılık Acısı (1985),Melek Yüzlüm (1985),Namus Sözü (1986),Hırsız(1986),Gün Akşam Oldu (1986),Sevdan Öldürdü Beni(1986),Seni Sevmeyen Ölsün(1986),Can Yoldaşım(1982 )Sızı(1982),Sevdim Seni (1987),Tutsak (1987).Gözlerin Sevda Senin (1987),Tanrı Seni Korusun (1988),Sana Can Dayanmaz (1988),Ayrı Dünyalar (1988),Acı Şarkı (1989),Bir Umut Uğruna(1991),Bizim Mahalle (1993),Tomurcuk(1994),Polis Dosyası(1995),Düğüm (1995).Özlem(2000)…Bugüne kadar bir çok başarılı albümede imza atan Gökhan Güney,Güneş Yeniden Doğuyor,Geceler,Benim Sevdam,Eski Zaman Anılarım, gibi daha bir çok albümle dinleyicisi ile buluştu
04-05-2008, 15:24
sarıkanarya_41
Hilmi Topaloğlu (1957 - 2003)Kimdir ?
Müzik yapımcısı Hilmi Topaloğlu, 1957 yılında Sakarya?nın Karasu Kızılcık Köyü'nde dünyaya geldi. Artvin Hopalı bir baba ve Trabzonlu annenin 11 kardeşinden biri olan Topaloğlu, fakir bir ailenin çocukluk geçirdi. İlkokula devam ederken pazarlarda çalıştı, simit sattı, boyacılık yaptı. Sakarya Meriç Lokantasında önce bulaşıkçılık sonra komilik ve garsonluk yaptı.
1981 yılında İstanbul?a gelen Hilmi Topaloğlu, ilk olarak gece kulübü ve barlarda komilik yaptı. Topaloğlu, daha sonra komilik ve garsonluk yaptığı bu yerlerde uzun yıllar işletmeci olarak görev yaptı. Türkiye?nin en büyük gazinolarında metro del olarak çalışan Hilmi Topaloğlu, müzik sektörüne 1992 yılında girdi. Kardeşi Mustafa Topaloğlu ve İstanbul?a ilk geldiğinden itibaren tanışıp arkadaş olduğu Burhan Aydemir?le birlikte Nokta Müzik firmasını kurdu. Bir müddet sonra Mustafa Topaloğlu firmadan ayrıldı. Hilmi Topaloğlu, Burhan Aydemir?le birlikte yoluna Prestij Müzik olarak devam etti. Daha sonra ise 1994 yılında, firmanın sanatçılarından Mahsun Kırmızıgül de firmanın üçüncü ortağı oldu.
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Servisi'nde tedavi görürken durumu daha da kötüleşen Topaloğlu, 1 Eylül 2003'ün sabah saatlerinde vefat etti. Hilmi Topaloğlu, sabah saatlerinde vefat etti.
Müzik sektöründe ?Şöhret fabrikatörü? olarak da anılan Hilmi Topaloğlu evli ve üç erkek çocuk sahibi idi.
04-05-2008, 15:27
sarıkanarya_41
Yıldırım Gürses biyografisi
1939 yılında Bursa'da doğan Yıldırım Gürses, Bursa Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü'nü bitirdi. Sanat hayatına 1951 yılında Bursa Ses Kralı seçilerek başladı. 1959'da da Üniversitelerarası Ses Kralı seçildi. 1961 yılında kendisi gibi ses sanatçısı olan Ayla Gürses'le evlendi. Bu evlilikten Bayazıt adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. 1965 yılında Hürriyet Gazetesi'nin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasını kazandı.1961 yılında Devlet Opera imtihanına girdi ve birinci oldu. Opera'da 7 - 8 ay çalıştıktan sonra ayrıldı.Gürses, 1965 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon Şarkı Yarışması'nı kazanarak, müzik dünyasına adımını atmıştı. 350'yi aşkın Türk Sanat Müziği bestesine imza atan ünlü sanatçı Yıldırım Gürses, 14 Mayıs 2001 tarihinde 61 yaşında kalp krizi sonucu öldü
11-05-2008, 13:45
sarıkanarya_41
Uğur Mumcu (1942 - 1993)
Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü.
Çalışma hayatı
[değiştir]1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Asistanlığa başlayınca Ankara barosundan adını sildirerek avukatlığı bıraktı. Bu dönemde incelemelerini Milliyet’te yayımlamaya başladı. Ant Dergisi, Cumhuriyet Gazetesi, Devrim Dergisi’nde yazılarını yayımladı.
Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre Cemal Reşit Eyüpoğlu’nun yanında avukatlık yaptı. 18 Haziran 1965’te “Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?” başlıklı makalesiyle Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeki Yön Dergisi’nde yazmaya başladı. 1967’de Kim Dergisi’nde yazmaya ve Akşam Gazetesi’nde inecelemelerini yayınlamaya başladı. 1968’de yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti, bir sure yazılarına oradan devam etti.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak 1974’te Yeni Ortam gazetesinde başladı. Yeni Ortam’da, köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te Gözlem başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı. 1975’te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayımladı. Aynı yıl, Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayımlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. Gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı.
1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı
Ülkede terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan ancak, Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar dilekçesinin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık ****en Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.
Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Ölmeden önce, polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı.
11-05-2008, 13:46
sarıkanarya_41
İbrahim Tatlıses 1 Ocak 1952 yılında Şanlıurfa'da doğdu. Sanatçının çocukluğu hep yokluklarla geçmişti. Sesinin güzel olması nedeni ile yöreye has 'Sıla Geceleri"nde hep büyüklerinin yanında türküler okumuştur. İbrahim Tatlıses'i yöredeki herkes güzel ve yanık sesi ile tanımıştır. Belirli bir zaman sonra ailesi ile birlikte İstanbul'a göç etmeye karar verir. İstanbul'a gelen Tatlıses ve Ailesi burada bulunan akrabalarını yanına yerleşir ve bir çok işlerde çalışır, leblebi satıcılığı, inşaat demirciliği ustalığı gibi. İbrahim Tatlıses bir zaman sonra hayatı boyunca örnek aldığı adam Yılmaz Güney gibi olmaya karar verir.
Yaklaşık otuz yıl önce inşaatlarda işçilik yapan karayağız bir gencin, hem müzik hem de iş dünyası anlamında tırnaklarıyla kazıya kazıya zirveye tırmanmasının hikayesi… Yedi çocuklu kalabalık ve fakir bir ailenin çocuğuydu. Çocuk yaşlarda çalışmaya başladı, yaşamın ağır yükünü omuzladı. İnşaatlarda soğuk demir ustalığı yaptı. Adanalı bir sinemacının, inşaatta türkü söyleyen bu muazzam sesi duymasıyla birlikte şöhret yolu açılmış oldu. Önce Adana'da ardından Ankara'da çeşitli gazinolarda sahne aldı. Sesinin güzelliğini dinleyenler vasıtasıyla şöhreti dilden dile yayıldı. Yetmişli yıllarin ortalarına doğru İstanbul'a geçerek orada sahne almaya başladı. Şansını denemek isteyen Tatlıses Ailesinin ve çevresinin yardımıyla ilk kasetini çıkarır. Bu albüm onu şöhrete ulaştıracak olan kapıları ardına kadar açmıştır. "Ayağında Kundura" ile müzik dünyasına bomba gibi düşer. 1977 yılında çıkardığı "Ayağında Kundura" adlı kırkbeşlik plakla tüm Türkiye'ye sesini duyurdu. Ardından "Sabuha", "Dom Dom Kurşunu", "Bir Mumdur" gibi türküleriyle Türkiye'nin gelecekteki müzik hayatında sarsılmaz bir yere sahip oldu. İbrahim Tatlıses çıkardığı kasetten sonra sinemayada el atar. Sanatçı yaptığı her işte başarılı olmanın sırrını öğrenmişti. Ve artık ne yapsa başarılı oluyordu. Halkın bitanecik İbo'su olmuştu. Her kaseti satış rekoru kırıyordu. Filimleri en çok izlenen filmler arasında yer alıyordu. ****enli yıllarda tüm Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri onunla tanıştı. Yunanistan'dan Suudi Arabistan'a, Almanya'dan Afganistan'a çok geniş bir coğrafyada, milyonlarca hayran edindi. Kasetleri ve posterleri bazı ülkelerde milyonlarca satarken yurtiçinde ve yurtdışında sayısız ödülün sahibi oldu. ****enli yıllarda çıkardığı "Allah Allah", "Kara Zindan", "İnsanlar" ve "Fosforlu Cevriyem" gibi albümlerinin satışı milyonları aştı. 80'li yıllar İbrahim Tatlıses'in yılları olmuştu. Sanatçı 90'lı yıllarda olgunluk devrine girmiştir. Artık sarsılmayacak kale olmuştur. Türkülerden Arabesk'e geçmiştir.90'lı yıllar aynı zamanda Tatlıses için ticaretin başlamış olduğu yıllar olmuştu. Tatlıses Turizm, Tatlıses Lahmacunculuk, Tatlıses Otelleri gibi birçok şirket kuran sanatçı şarkıcılığından kalan zamanlarda bunlarla uğraşmayı tercih ediyordu. İbrahim Tatlıses, 1991 yılında müzik sektörünün kurumsallaşmasında ilk adımı atan Raks Müzik'le anlaştı. Ve ertesi yıl "Ah Keşkem" adlı albümüyle çıktı hayranlarının karşısına.
Uğur Bayar ve Mustafa Özhan ikilisinin müzik yönetmenliğini yaptığı albüm, söz ve müziği kendisine ait "Ah Keşkem"le çıkış yaptı. "İki Gözüm İki Çeşme" ve "Yar Diline" gibi popüler parçaların yanı sıra kendisine ait eserleri yorumladı. 1993 yılında çıkardığı albüm ise "Mega Aşk" adını taşıdı. Mustafa Özden'in yönetmenliğini ve aranjörlüğünü yaptığı albümde Selami Şahin'e ait "Seni Sevmediğim Yalan", "Akşamdan Akşama", "İçem Diyorum", "Bu Nasıl Güzel"; Yusuf Hayaloğlu'na ait "Dağlarda Kar Olsaydım"; Ali Gencebay'a ait "Çakmak Çakmağa Geldik"; Arif Sağ'a ait "Kötü Kader"; Hasan Kaplan'a ait "Yürüyorum Dikenlerin Üstünde"; Mehmet Arslan'a ait "Ben Ne İnsanlar Gördüm" ve kendisine ait "Mega Aşk", "Sen Sen", "Derya" adlı onüç parça yorumladı. 1994 tarihini taşiyan "Haydi Söyle" albümü Burhan Bayar, Arif Sağ, Özkan Turgay ve Zafer Dalgıç'tan oluşan uzman bir kadro eşliğinde hazırlandı. "Haydi Söyle", "Nankör Kedi", "Saza Niye Gelmedin", "Tombul Tombul" gibi parçalar büyük beğeni kazanırken, Tatlıses köklerini de unutmayarak "Maraş Maraş" adlı derlemesini seslendirdiği Kazancı Bedih'i de müzikseverlere tanıtmış oldu. İbrahim Tatlıses, adıyla birlikte anılan ve eski kırkbeşliklerde kalan ünlü parçalarını, 1995 yılında "Klasikleri" adını taşıyan albümde biraraya getirdi. Günümüz teknolojisinden yararlanılarak alt yapısı hazırlanan albümde, eski parçalarını yeniden seslendirerek hem yeni kuşağın eski Tatlıses'i tanımalarını hem de hayranlarının piyasada kaydı olmayan bu şarkıları arşivlerine katmalarını sağladı.
"Ben De İsterem" adını taşıyan 1996 tarihli albümüyle yeni bir satış rekoruna imza attı. Sendur Güzelel'in yönetmenliğini, Osman İşmen'in aranjörlüğünü yaptığı çalışmada yer alan "Fırat" türküsüyle uzun süre listelerde kaldı. "Allahım Neydi Günahım", "Yakamoz", "Yol Ver Dağlar" gibi popüler parçaları kendisine has üslubuyla yorumlayarak 1996 ve 1997 yılında sayısız ödülün sahibi oldu. Hızını kesmeyerek ertesi yıl "At Gitsin" albümünü piyasaya sürdü. Albüme adını veren parça başta olmak üzere tüm parçaları yine Türk halkının diline dolandı. Tatlıses, bu albümde pop müziğin ünlü isimlerine ait parçaları da seslendirdi. Kayahan'ın "Odalarda Işiksizım", Sezen Aksu'nun "Erkekler" ve Yıldız Tilbe'nin "Anam" adlı parçalarını yorumladı. "Bi Tanem", "Güneş Doğmuyor" ve "Ağlıyorum Kahrımdan" adlı parçalarını seslendirdiği yeni bir yeteneği, Cengiz İmren'i müzikseverlere tanıttı. İbrahim Tatlıses, ****enli ve doksanlı yıllar boyunca çevirdiği sinema filmleriyle de çok yönlü bir sanatçı olduğunu kanıtladı. Sinemanın baştan sona her alanında yeteneklerini sergiledi. Talk show programları hazırladı, çeşitli sanatçıların video klip yönetmenliğini yaptı. Tatlıses, bugün, yalnız sanatçı kişiliğiyle değil, yanında çalıştırdığı İkibin kişiyle ve hâlâ insanlara iş alanlari açan başarılı işadami kimliğiyle de Türkiye'nin sayılı isimleri arasinda yer alıyor. Yönetmen, oyuncu, senarist, söz yazarı, besteci ve yorumcu İbrahim Tatlıses'in sahip olduğu şirketler grubu; gıda, film, prodüksüyon, turizm, havacılık ve yayıncılık dallarında faaliyetlerini sürdürüyor.
Sanatçının Şanlıurfa'dan bulunan eşinden 1 erkek ve 2 kız, sinema sanatcısı Perihan Savaş'tan bir kız ve şu an hayatını paylaştığı Derya Tuna'dan ise 1 erkek çocuğuna sahiptir. Sanatçı hayatı boyunca inandığı şeyler uğruna savaş vermiş ven bunları başarmıştı. Bu kadar ünlü olmanın tek sebebi bu olsa gerek.