-
Bir umut beslersin
Büyütürsün içinde
Sonra yağmur yağar yitirirsin herşeyi
Kahrolursun hep aglarsın
Haykırırsın amma duyuramazsın
Baharım gelmezse gönlüme açmasın
Çiçekleri daglarımın
Güneşi yemyeşil gözlerinde görmezsen
Doğmasın sabahlarıma
Eski uslübu bulamazsın,
Sular geriye akmaz.
En içli ezgilerin olsa yüreğinde,
Kendine anlatamazsın...
Gün gelir şiirlerine sığmam,
Mısralarında beni anlatamazsın.
Gün solar akşamın mateminden,
Geceleri uyuyamazsın...
Ahmet Günbay Yıldız
-
Sen Bu Şiiri Okurken
....Sen bu şiiri okurken
Ben çoktan bu şehirden gitmiş olacağım
Artık ne özlemlerimi duyacaksın bıçak yarası
Ne de telefonların çalacak gece yarısı
Ve bu zavallı yüreğim olmayacak artık
Kaprislerinin hedef tahtası...
Seni sana
Beni bir akıl hastanesine
Bırakıp gideceğim bu şehirden ....
Ahmet Selçuk İlkan
-
Gelmiyor içinden uzatmak ellerini
Ellerin tutamıyor bir kalbi
Bir kağıt, bir kalem, bir yanmış, bir sönmüş, bir bitmiş sigara
Hayatın bu...
Sökülmüş, atılmış, kırılmış, dökülmüş hep paramparça
Yolun sonu bu
Yalnızlık.
Gidiyorsun demek...
şunu iyi bil kızım
ben elimi sallasam...
ben elimi sallasam,
küçük bir rüzgardan
başka hiçbir şey olmaz.
ben elimi sallasam,
saçlarına takılır.
ben elimi sallasam...
ancak sen giderken
arkandan sallarım.
güle güle demek için.
Güle güle...
YiğitÖzgür
-
Kırdım mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" ya da "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
senin ve benim, yani bizim için...
-
Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düştü sevda ağı
Bir başıma tenhalarda Kahroldum
Sen kimbilir rüzgarlı eteklerinle kimbilir
Hangi iklimdesin
Ben sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim
Sensiz bu sessizlikle
Cahit Zarifoğlu
-
RİNDLERİN AKŞAMI
Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edise bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde,keyfince,
Ya şevk içinde harab ol,ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.
Yahya Kemal Beyatlı
-
Çiçeklerle hoş geçin,balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için,dalı incitme gönül..
Başın olsada yüksek,gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek,yolu incitme gönül...
Mevla verince azma,geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,külü incitme gönül..
Dokunur gayretine,karışma hikmetine
Sahibi hürmetine,kulu incitme gönül..
Sevmekten geri kalma,yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma,gülü incitme gönül..
Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,
Ya hayır de,ya da sus,dili incitme gönül....
Yunus Emre
-
Oğlum dedikçe, Günüldür ağlar
Genç ölüm yüreği, kor gibi dağlar
Yıllar geçse de, gözlerini bağlar
Yaşınla yüreğim, delersin BABA
Üçyüz altmış beş gün, karalar giydin
Evlat mezarına, çiçekler dizdin
Kuranlar okudun, toprağa girdin
Yaşınla yüreğim, delersin BABA
Ne malda var gözün, ne de parada
Dünya değişilmez, bir tek evlada
Ömrünü verirsin, yoluna amma
Elinle koyarsın, kara toprağa
Teselli olurmu, yazdığım şiir
Evlat acısını, çekenler bilir
Anne göz yaşında, dua gizlidir
Yaşınla yüreğim, delersin BABA
-
Ana başka baba başka yar başka
Ayrı olur üçünün de sancısı
Hele biri var ki o daha başka
En beteri olan evlat acısı
Gözünden gözünü ayıramazsın
Özünden özünü ayıramazsın
O ölürse sen ölürsün yanarsın
Kül eder insanı evlat acısı
Öldürür insanı evlat acısı
Dünya hali ölen ile ölünmez
Hiçbir acı evlat gibi bilinmez
Yüce mevlam göstermesin çekilmez
-
Hậ şa, hikmetinden yoktur sualim,
Söyle, kime arz edeyim bu halim,
Çocuğum olsundu en son hayalim,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
Nasip oldu bana bir evlat verdin,
Azraili gönderip geri aldın,
Beni evlat acısıyla sınadın,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
Hayalmiydi gerçek mi bilemedim,
Allahım bu acıyı dilemedim,
Günler geçti kendime gelemedim,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
Bilirim olur Allahın dediği,
Evde kaldı beşiğiyle ediği,
Bize yük olmazdı onun yediği,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
Yaşasaydı ona patik örerdim,
Ağlayınca kollarımla sarardım,
Saçlarını ellerimle tarardım,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
Ne olurdu bir kerecik görseydim,
Kucağıma alıp öpüp sevseydim,
Onun yerine keşke ben ölseydim,
Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi.
-
Yüce dağlar var olsa, dört bir yanımda
Haykırsam açımı, duysam yine kendimi
Kulağıma gelmez, açımın yankı sesleri
Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri
Yüce Mevlamın taktirimiş
Vakitsiz olsa da, yeter artık gel demiş
Veren bana canı, yine benden almış
Bu açının bu açının yoktur bir benzeri
Gözümün gözbebeği, canımdan can idin
Yüreğimin bir köşesindeydi yerin
Ardımdan benden kalacak miras sen idin
Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri
Bir alev ki sarsa her bir yanımı
Kavursa beni yaksa, acılar içersinde bıraksa
İçimde ki açının yerini alamaz
Bu açının, bu açının yerini hiçbir şey tutamaz.
Evladımdın, canımdan candın
Ne günah işledim ben anlayamadım
Gösterdi bu acıyı da bana Allah ım
Acıların, acısını da tattım, yeter Allah ım.
-
BENİ YAKIŞINA
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı
Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
Başıma tac ettiğim padişahım da yandı
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı
Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
Onu göreyim diye kıblegâhım da yandı
-
Yanlış yolun karanlığından
İnandırıp çoşkulu sözlerimle
Kurtardığım zaman düşmüş ruhunu
Seni kuşatan kötülüğü
Büyük bir acı duyarak
Lanetledin pişmanlık içinde.
Vicdanının unutuşunu
Cezalandırmak için anılarınla
Benden önce olanların öyküsünü
Bir bir anlatırken
Birdenbire yüzünü ellerinle kapadın.
Ruhunda isyan başladı
Utançla ve dehşetle sarsılarak
Gözyaşlarına boğuldun...
N.A Nekrasov
-
Beni Anlamayışına
Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın
Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın
Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi
Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını
Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma
Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
-
AZRAİLLE PAZRLIK
EY AZRAİL..
Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin..
Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin..
Aşk, meşk, derken dünyadan, bir türlü kopamadım..
Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım..
Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul..
Uykum öyle ağır ki, ne zil duydum, ne davul..
Yaşım yetmiş olsa da, gör ki fıkır fıkırım..
Bu cümbüşlü alemi, ben nasıl bırakırım..
Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim..
Estetik yapılacak daha burnum, dişlerim..
Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim..
Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim..
Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu..
Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu..
Ey Azrail!.. Ne olur, bozulmasın pazarım..
Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım..
Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana..
O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?.
Bazen çoluk çocuğa içimden kızıyorum..
Ölmemi bekliyorlar inan ki seziyorum..
Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı..
Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.
Tahmin ediyorum ki, mevlid de okuturlar..
Ortalığı birazcık gülsuyu kokuturlar..
Araya reklam konur, bir ilahi aryası..
Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası..
Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir..
Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir..
Ey Azrail, inan ki hazırlığım yok daha..
Hele şu din konusu, çok karışık bir saha..
Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular..
İrtica diye diye, beni de korkuttular..
İlahiyat adına ekranda iki kaçık..
Kimlerin kuklaları oldukları apaçık..
Alim, zalim, karıştı, renkleri seçilmiyor..
Velisiz kaldı sokak, deliden geçilmiyor..
Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat..
Ne Kur’an’la tanıştım, ne de kıldım bir rekat..
Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye..
Ortalıkta ne görse tutturuyor ver, diye..
Ey Azrail!.. Bilirim, gelince beklemezsin..
Tükenen vadelere, saniye eklemezsin..
Bu satırlar boş geçen bir ömrün hikayesi..
İbret alanlar için son pişmanlığın sesi..
-
Ey aşılmaz dağların ardında,
Ulaşılmaz beldelerden uzak,
Hasretin dallarını tutan şak,
Mavi, sonsuz bir takın altında!
Ey gülüşü sabahlardan güzel,
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş,
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Nerde inilen dalından yere
Portakalların düştüğü çardak,
Kadehe duyarak değen dudak,
Sevgiyle bakan göz, gecelere;
Yanmış ruhu titreyen ilahi,
Yapraklarda billurlaşan seher;
Nerde çam kokan tahta testiler,
Geyik sesiyle çınlıyan vadi?
Yaldız dallarda çiçek yerine
Yıldız açmaz mı artık ağaçlar,
Yanmaz mı bin rüya ile saçlar
Kapanıp günün eteklerine?
Ey gülüşü sabahlardan güzel
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Hakikate olmaz mı acap ram
Yıllardır beslediğim düşünce?
Çıkılmaz dağlardan da mı yüce
Hasretlerin tırmandığı ehram?
O.V.
-
DOST İSTERSEN HZ. ALLAH YETER
Dünyada dost ister isen Hazreti Allah yeter,
Mürşid-i kâmil ister isen Hazreti Kur'an yeter,
Delil ister isen Hazreti Muhammed yeter,
Meşgul olmak ister isen ibadet yeter,
İbret almak ister isen ölüm yeter,
Zengin olmak ister isen kanaat yeter,
Bunlar da yetmez der isen Nâr-ı Cehennem yeter...
Kaderde ne ise odur etme merak,
Uyma kendi nefsine, Hakkın emrine bırak,
Altundan ağacın olsa, zümrütten yaprak,
Akibet gözünü doyurur bir avuç toprak.
Bul erbabını danış akıl, dinlemek ferasettir,
Zaman ahir oldu, zuhur eden alamettir,
Heva-i nefsine uyma; sabrın sonu selamettir,
Ne aldandın be hey şaşkın bu can sana emanettir.
Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi,
Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,
Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur.
İbret gözüyle bakın dünya misafirhanedir,
Bir mukim insan bulunmaz ne tuhaf bir hanedir,
Bir kefendir en sonu zengin-fakir sermayesi,
Malına gururlanan gafil değil ya nedir?
Said-i Nursi Hz
-
Tövbe
Ey çalgıcı,
şu gazeli oku:
Ben sevgiliden geçtim, de.
Gülden, dikenden geçtim,
tövbe ettim, de.
Bir gün sarhoştum,
bir gün şöyle böyle.
İkisinden de yudum elimi.
Baktım na buraya kadar tövbenin içindeyim,
dedim tövbelerime tövbe.
Bu köyün şarapçısı hani nerede?
Çabuk şu şağrağı doldursun.
Ar da neymiş,
namus da ne?
Körkütük olmuşum, körkütük işte,
sıcağa, soğuğa tövbe etmişim,
yaşa, kuruya tövbe.
Gel çalgıcı, gel,
ben yolumdan çıkmışım bikere.
Sen bilirsin yolunu,
al çalgıyı, vur tele.
Gönlüm benim paramparça.
Bir çare derdime, bir çare.
Göster kendini, çık ortaya,
gecemizi aydınlat.
Çok karanlık, çok.
Mevlana Celaleddin Rumi
-
BÜLBÜL
Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!
-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (M.A.E.)
-
SEN GELMİYORDUN
Sen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
Ben sana dargındım sen bilmiyordun
Gitmek istiyordun gitme diyordun
Beni karanlığına itme diyordun
Eşkıya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım sen bilmiyordun
Sen bana günahtın sen bana yasak
Helale uzaktı düştüğüm tuzak
Ben sana tutkundum sen bana tutsak
Ben sana vurgundum sen bilmiyordun
Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana süzgündüm sen bilmiyordun
Kronik suçumdun tekrar ettiğim
Bazı tekrar bazı ikrar ettiğim
Oku oku diye ısrar ettiğim
Mutluluk şarkındım sen bilmiyordun
Sen yangın çıkarır ben söndürürdüm
Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm
Seni sürüm sürüm süründürürdüm
Ben senin korkundum sen bilmiyordun
Bir yavuz hırsızdın dikleniyordun
Sustukça sabrıma dikleniyordun
Sen hiç beklemiyor bekleniyordun
Ben sana yorgundum sen gelmiyordun
-
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
Muhsin YAZICIOĞLU
-
SEN KOKMAYAN GÜLÜ NEYLEYİM
SEN kokmayan gül’ü neyleyim
Neyleyim SENSİZ baharı
SEN doğmayan günü neyleyim
Neyleyim SENSİZ ben dünyayı
SENİN teninde değmeden gelen yağmuru istemem meltemi istemem
SENİ parlayacaksa parlasın yıldızlar
SANA yanmayan yıldızı semalarda istemem
Bülbüller söyleyecekse SENİ söylesin
SENDEN okumayan bülbül olsa dinlemem
Özlemim SEN olacaksan yansın yüreğim
Sılası SEN olmayan gurbeti istemem vatanı istemem
Bir ateş yakacaksa beni kalbimden
SENİN aşkının ateşi yaksın
SENDEN gayrı bir aşkla kül olursa kalbim
Bu kalbi istemem ateşi istemem koru istemem
SENİ göremediğim vahalar bedevilerin olsun
Ben senin çölünü isterim suyu istemem
SANA çıkacaksa durmaz yürürüm
Sonu SEN çıkmayan yönü istemem yolu istemem
Ben gönüllü bir köleyim kulağımda küpem
Kalbini fethedecekse geçerim bin sina’yi birden
Yoksa neyime bu fethi istemem Mısır’ı istemem Cihan’ı istemem
Ben Sultan Fatihim önündeyim İstanbul’un
Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için
Yoksa GÜL YÜZÜNÜ güldürmeyen
Sultanlığı istemem İstanbul’u istemem
Ben bir garip Yunus’um yazdığım SENSİN yandığım SEN
SENDEN gayrı bir aşka ben kalemi istemem kağıdı istemem
Ben SENİN ümmetinim SENSİN benim EFENDİM
SENDEN gayrı SENDEN başka EFENDİ istemem SEVGİLİ istemem istemem
-
HER SEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
CAN YÜCEL
-
DOSTLUK
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
"Nereden çıktın bu vakitte"dememeli,
Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini"bilmeli;
Dinlemeli sormadan,söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi
Köklenmeli hayatında;
Sen,her daim onun orada durduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli.
Kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları.
Dalları bitkin başına omuz,
Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli,
En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin;
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o,
Sözünü eğip bükmeden söylemeli,
Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece,
Asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde,baş başayken sövmeli
Ve sen öyle güvenmelisin ki ona,
Övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin,
"Hak ettim" diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının;
Günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen,sana senden çok çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında,onun gözünden gelmeli yaş...
CAN DÜNDAR
-
Aşk ve Gurur
Söylesem, ah söyleyebilsem derdimi,
mehtaplı bir gecede açabilsem sana kalbimi,
göreceksin seninle dolu...
Desem, diyebilsem ki seviyorum seni,
çılgınca aşığım sana...
Ama demem diyemem,
çünkü aramızda dağlar, denizler,
ve benim o kahrolası gururum var...
Bu böyle sürüp gidecek,
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek,
öğrenmeyeceksin...
Ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim,
sana asla...
Çünkü aramızda dağlar, denizler,
ve benim o kahrolası gururum var...
Victor Hugo
-
İŞARETLER
Bir cümle hayatım
İşaretleri bende
Ardı ardına sıralı
Bakışlarım
Bir virgül
Noktalı
Ünlemdir
Kalbimin her atışı
Tırnak içinde gözyaşlarım
Parantezde sancılarım
Soru işaretidir
Tüm kırgınlıklarım
uzun gecelerde
Uykumsa virgülüm
Bu kısa cümlede
Son noktadır ölümüm
Artık bitse de
Dolsa da şu ömrüm
Üç nokta bırakacak geride
Kabre gömülüşüm!
Talha Bora Öge
-
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi çok uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bahattin KARAKOÇ
-
Bazen
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
WILLIAM SHAKESPEARE
-
O DOST DEDİĞİN
O dost dediğin, onu görmekle rahatlar göz.
Onu görmezse, ağlamaktan rahatlamaz göz.
Göz bize, o nu görmek için lazımdır.
Eğer dostu görmezse, ne işe yarar göz.
Haşaki senin hükmüne, isyan edeyim
Yahut senin rızanın hilafına, bir nefes vereyim
Bana yüz göz bebeği daha lazımdır.
Ta ki böylesi bir günde, sana kurban edeyim.
ebul hasan harkani ks
-
Bir Gece
On dört asır evvel yine bir böyle geceydi
Kumdan ayınon dördü bir öksüz çıkıverdi
Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler
Halbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi
Nerden görecekler göremezlerdi tabi
Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi
Bir kere de ma'mure-i dünya ozamanlar
Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin
Salgındı bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi
Derken büyüyüp kırkına gelmişti ki öksüz
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi
Bir nefhada kurtardı insanlığı o masum
Bir hamlede kayserleri kisraları serdi
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi
Zulmün ki, zeval akılına gelmezdi, geberdi
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep
Medyun O'na cemiyeti medyun O'na ferdi
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet
Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret
MEHMET AKİF ERSOY
-
ASK MABEDi
Yine’mi başını Secde’ye vurmadan yatacaksın
Yine’mi Melekleri ağlatıp, iblis’e kanacaksın
Söylesene! Sen ne zaman nefsine Ok atacaksın…?
Ne sabah kıldın! Ne Öğle…ne de ikindi!
Ne o…! Yoksa Elin-Ayağın mı kilitlendi?
Akşamı da kılmadın! Hadi bari Yatsı’yı kıl
Sen de…Secdelilerin arasına katıl
Hadi be…! Sıva kollarını, ve Abdest’ini al
Vur başını Secde’ye! Cennet’in düşüne dal
Dün iblise kanan başın, Bugün Allah’a c.c eğilsin
Sen Allah c.c’ın kulusun, iblisin kulu değilsin
Namaz, Mü-min’in Miracıdır, ayırma başını Secde’den
Bomba altında bile, Secde’den ayrılmadı deden
Sen de “Vur başını Secde ‘ye “…sevinsin Seccaden
Öyle vur ki, hiç bir şey koparamasın seni Secde’den
Tiryakisi ol…”Allah’u Ekber sözünün
Senin de Nuru olsun Namaz, gözünün
Hadi durma! Vur başını Secde’ye
Vur ki, daha yakın ol inşaAllah ”Rabbine c.c”
Nefsin diyebilir ki, “Bugün söz ver! Yarın kılarsın…”
Azrail (a.s.) ile karşılaşınca, bu sözleri daha iyi anlarsın….
-
Keder Sana Yakışmıyor
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli
Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin
Şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Victor Hugo
-
Biraz da Kitaplar Seni Okusun
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ
Açık dur, kitaplar seni okusun.
Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ
Eğilsin mehtaplar seni okusun.
Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun.
Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabb'inle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun.
“Ezel”in, “ebed”in şifresi sende
“Menfi”nin, “müsbet”in şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun.
Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun
Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Alimler, erbaplar seni okusun.
Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kur'an'dan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.
Abdurrahim Karakoç
-
Gölge Oyunu
Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.
Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.
Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi.
Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.
Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.
Abdurrahim Karakoç
-
Olmaya Devlet Cihanda...
Usta terzi dar kumaştan bol gömlek diker
Doğru tartan esnaf rahat, huzurlu gezer
Eğrinin ve doğrunun hesabı mahşerde
Dünyada biraz huzur herşeye bedel
Sağlığın nasıl gülüm sen ondan haber ver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Han senin, hamam senin, konaklar senin
Tarla senin, çiftlik senin, bağ-bostan senin
Diyelim ki dünya malı tümünden senin
Ağız tadıyla yersen bir şeye benzer
Sağlığın nasıl gülüm sen ondan haber ver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Barış der biraz tuzum, ekmeğim olsa
Buz gibi pınar suyundan bir testim olsa
Bir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesi
Kaç kula nasip olur ki keyfin böylesi
Bir lokma ye, bir yudum iç, bir oh çekiver
İlaç neye yarar vade gelmişse eğer
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...
Barış Manço
-
hararet nardadır, sacda değildir
keramet sendedir, tacda değildir
her ne arar isen kendinde ara
kudüs'te, mekke'de, hacda değildir
(Hacı Bektaş Veli)
ey zahit şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda bu dünya fani
ehline helaldir na-ehle haram
biz içeriz bize yoktur vebali
(Edip Harabi)
biz tüccar değiliz alıp satmayız
erkan gözetiriz yoldan sapmayız
gönlümüz ganidir kibir tutmayız
biz muhammed ali diyenlerdeniz
(Şah Hatayi)
bir bahçeye hizmet ettim erenler
bahçe benim ama dal benim değil
fabrikada mal ürettim beylere
işçi benim ama mal benim değil
(Kul Ahmet)
kimi doğru gider kimi şaşırmış
kimi kağnısını dağdan aşırmış
hüseyin yolunu sarpa düşürmüş
devresi bilinmez yola ne dersin
(Aşık Hüseyin)
neler geldi girdi benim düşüme
felek bu dertleri taktı peşime
bir yazı yazın ki mezar taşıma
ferrahi dünyada gülmemiş deyin
(Aşık Ferrahi)
feymani içinde kötü his tutma
sadık dosta darılıp da küs tutma
altın isen altınlık yap pas tutma
sonra çar çamura karılmayasın
(Aşık Feymani)
zahit bizi tan eyleme
hak ismin okur dilimiz
sakın efsane söyleme
hazrete varır yolumuz
(Aşık Muhyi)
-
beni hor görme kardeşim
sen altınsın ben tunç muyum
aynı vardan var olmuşuz
sen gümüşsün ben sac mıyım
(Aşık Veysel)
her kim bana ağyar ise
hak tanrı yar olsun ona
kim ölümüm ister ise
bin yıl ömür olsun ona
(Aşık Paşa)
bir vakte erdi ki bizim günümüz
yiğit belli değil mert belli değil
herkes yarasına derman arıyor
deva belli değil dert belli değil
(Şeref Taşlıova)
adalet kalmadı hep zulüm doldu
geçti şu baharın gülleri soldu
dünyanın gidişi acayip oldu
koyun belli değil kurt belli değil
(Aşık Ruhsati)
serdari halimiz böyle n'olacak
kısa çöp uzundan hakkın alacak
(Aşık Serdari)
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
bürhan sorardım aslıma
aslım bana bürhan imiş
(Niyazi Mısri)
seyyah oldum şu alemi gezerim
bir dost bulamadım gün akşam oldu
kendi efkarımca okur yazarım
bir dost bulamadım gün akşam oldu
(Kul Himmet)
adem'i balçıktan yoğurdun yaptın
yapıp da neylersin bundan sana ne
halk ettin insanı saldın cihana
salıp da neylersin bundan sana ne
(Kaygusuz Abdal)
-
ormanda büyüyen adam azgını
çarşıda pazarda insan beğenmez
medrese kaçkını softa bozgunu
selam vermek için derviş beğenmez
(Kazak Abdal)
dünya gamın bırak yürü
kalır dünyanın her varı
muhabbetten geri kalma
muhabbettir baki kalan
(Meluli)
belimizde kılıcımız kirmani
taşı deler mızrağımın temreni
hakkımızda devlet etmiş fermanı
ferman padişahın dağlar bizimdir
(Dadaloğlu)
bir şah olsam hükmeylesem cihana
başta haksızlığı yıkar giderdim
okullar yapardım bütün insana
cehaleti kökten yakar giderdim
(Kul Ahmet)
insanlıktan yoktur bende bir nişan
zayıftır idrakim aklım perişan
akılsız akraba güldürür düşman
böyle adam yurtta kalsa ne fayda
(Aşık Şenlik)
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selam vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
(Aşık Serdari)
seçmedik yarimiz ağyarımızdan
kimse vakıf değil esrarımızdan
(Aşık Mirati)
-
gülümdün sen canım benim
dokununca kanar tenim
feryat benim gurbet sensin
(Öksüz Dede)
bana olan cefa senden değildir
benim kendi bahtım kara sevdiğim
sana meyil vermek benden değildir
gönül düştü nedir çare sevdiğim
(Dertli)
bu gönlüm şehrini seyran ederken
dedi sırrım bana seyran içinde
aşka düştün niçin derman ararsın
aşıklar dert arar derman içinde
(Eşrefoğlu Rumi)
çoktan uğramadım dostun köyüne
o yar kahırlanıp küstü mü bilmem
gelip giden yoktur bir haber almam
benden umudunu kesti mi bilmem
(Devrani)
dilber senin ile yiyip içmedim
yiyip içip ak göğsünü açmadım
fırsat elde iken belin koçmadım
beni öldürmeli dövmeli değil
(Gevheri)
ela gözlerine kurban olduğum
yüzüne bakmaya doyamadım ben
ibret için gelmiş derler cihana
noktadır benlerin sayamadım ben
(Aşık Ömer)
canımın canı nazlı dilberim
mihrabımdır kaşlarının arası
ahu bakışların siyah gözlerin
kalbimdeki yara, onun yarası
(Aşık İbreti)
canevimden vurdu felek neyleyim
ben ağlarım çelik teller iniler
ben almadım toprak aldı koynuna
yarim diyen bülbül diller iniler
(Dadaloğlu)
hayalin gönlümde olalı mihman
gah uslu gezeriz gah divaneyiz
soyunup aşkından olmuşuz üryan
gah mecnun oluruz gah efsaneyiz
(Aşık Noksani)
ela gözlerine kurban olduğum
hep senin derdinden yanar ağlarım
kime arz edeyim garip halimi
ellerin yanında görür ağlarım
(Aşık Kerem)
senin aşıkların gülmez dediler
ağlayıp yaşını silmez dediler
seni bir kez saran ölmez dediler
gerçek mi efendim sormaya geldim
(Karacaoğlan)
nedir bu çektiğim senin elinden
deli gönül daha yorulmadın mı
seni hep aldattı boş hayal ile
yalancı dünyaya darılmadın mı
(Karslı Hicabi)
-
erguvanlardan koru anılarını
gecikmiş bir yağmur gibi çözülüyorsa akşam
"içindeki şarkıyı" mırıldanan masada
geçmiş bir zamanı yanıtlıyorsa kalbin
ve ışıklar
ayın saklı yüzünde kırılıyorsa
soğuk bir ürperti gibi dolaşıyorsa
yangınlardan artakalan teninde
çırılçıplak bir kıvılcım
ırmakları koru göz yaşlarından
"bir belirip bir görünmez" olduysa hayat
düşlerinden koru yalnızlığını
balkonuna ansızın konuveren bir kuşun
balkonundan ansızın uçuveren bir kuşun
kostak kanatlarından
koru içindeki yorgun rüzgârı
ama "ağır bir su gibi" biriktirdiğin
baharlardan kalmış yabani bir erguvan
açıverdiyse ansızın
soğuk bir gecenin ortasına kurulmuş bir masada
"göğün altından geçmeyi" sakın unutma
-
Yalnız İnsan
Yalnız insan merdivendir
Hiçbiryere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan
Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir
Yalnız insan yokki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan
Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından
-
Bırakıp Gittin Beni
bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği
bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden
başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için
ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen
-
Bir Yastıkta Olacağız Seninle..
bir yastıkta olacağız seninle..
Pazar da olsa pazartesi de
Aksamda ya da sabah geceyarısı öğle
İster cennette ister cehennemde
Aşk benziyor birbirine
Dün'dü bunu sana söylediğimde
bir yastıkta olacağız seninle..
Evet bu dün'dü bu ise yarın
Yolum olarak bir tek sen varsın
Kalbimi verdim avuçlarında kalsın
Ne güzel yol alıyor seninkisiyle
Ama hepsi ömrü kadar insanın
bir yastıkta olacağız seninle..
Sevgilim varolan olacak yeni
Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde
Seni kollarımla kuşattım işte
Ve içim sevdanla pır pır etse de
Dilediğin istediğin sürece
bir yastıkta olacağız seninle..
-
Güller Ve Leylaklar
Sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı
Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran
Bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları
Bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman
O korkunç kuruntuyu unutamam bir daha
Alayı çığlığı kalabalığı güneşi
Aşk arabalarını Belçika hediyelerini
Havayı o arı uğultulu yolu sonra da
O sakınmasız utkuyu kavgaları aşan
Öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı
Çılgın halkın leylaklarla donattığı
O ölüme gidenleri unutamam artık dünyada
Kutsal o eski zaman betiklerine çalan
Fransa bahçelerini unutamam bir daha
O akşamları büyüsünü o sessizliğin
Gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da
O bozgun yeline karşı duran çiçekleri
Alaycı topları o bisikletleri şaşkın
Korkunun kanadı üstünden geçen erleri
O perişan kılıklarını konaklıyanların
Ama neden bilmem bu benzetme kasırgası
Durmadan hep aynı noktaya getirir beni
Saint-Marth bir general kara bir dal yığını
Orman yanında bir köşk Normandiya biçimi
İşte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor
Birden bize Paris düştü diyorlar bu akşam
Dünya da ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha
Ne o gülleri ne de o leylakları unutamam
Flandres leylaklarını demetlerini ilk günün
O tatlı izini yanakları söndüren ölümün
Sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi
Yangın rengine çalan Anjou gülleri sizi
-
Bicare gönül
Bugün ayrılıgın yarım kalışları
Doldurdu hüzünle yüregimi
Sen baktıkca bende kalp
Daldı hüzünlere hayat acımazsız
Vurdukca vurdu sözleri yüzüme
Ben bekledim gelirsin diye
Ayrılık gider diye icimdeki
Bu yangın söner sandım
Ama sönmedi dinmedi acım
Bugün ayrılıklar doldurdu yüregimi
Sen sandıgım acılar sardı bedenimi
Ruhunu kaybetmiş yedi el yabancı gibi
Dolandım durdum ayrılık adın senin
Doldur satırları boş sözlerle kaldır kadehleri
Yürekten sevgilerle tokuştur kadehleri
Birgün göcüp gideceksin unutma bu günü
Yarım yamalakta olsa unutma bugünü
Ben sana bu boş günü hediye edi verdim
Adında saklı idi rabia güzellikler
Sana adadım yarım yamalak bütün sözleri
Sakla izlerini gizle adımlarını
Bulamasın kimse seni
En derinlerde bir yerde
Saklı acım gizli sensizlikte
Kandırdım kalbimi boş sözlerle
Senden kalanlarında vakti zamanı doldu
Belki de ömür coktan gelip geci verdi
Aşkın girdabında sensizlikle ölü verdim
Onca zaman sonra durup duruken
Ağladım bir hiç ken hayat zamansız vurdu
Kestiler sözleriyle yüregimin bir parcasını
Sen gidi verdin onca zaman sonra bir başka diyara
-
Rüya İçinde Rüya
Al bu buseyi kaşın üzre sen!
Ve işte şimdi ayrılıyorken,
İzin ver itiraf edeceğim-
Yanlış değildi söylediğin
Günlerin bir rüyaydı derken;
Uçup gittiyse umut yine de
Geceleyin ya da gündüz,
Hayalde, ya da hiçbirinde
Peki kaybımdan eksilen ne?
Rüya içinde bir rüyadır
Hep gördüğümüz, göründüğümüz.
Bir uğultunun ortasındayım
Dalgaların dövdüğü bir kıyıda,
Ve avucumda tuttuğum
Altın kum taneleri-
Azlar! Ama nasıl da kayıyorlar
Derinliğe parmaklarımdan,
Ağlarken - ben ağlarken!
Tanrım! Sıkıca tutamaz mıyım
Bırakmadan avucumdan?
Tanrım! Kurtaramaz mıyım
Birini acımasız dalgadan?
Yoksa rüya içinde bir rüya mı
Hep gördüğümüz, göründüğümüz?
-
Kuzu
Kim yarattı seni ey küçük kuzu?
Ey küçük kuzu,seni kim doğurdu?
Kim yaşam verdi sana
Irmak kıyılarında,çayırlarda;
Bu güzel giysiyi sana kim ördü?
Bu yumuşacık,bu bembeyaz yünü;
Kime borçlusun o tatlı sesini?
Sevince boğarsın bütün vadiyi
Kim yarattı seni ey küçük kuzu?
Ey küçük kuzu,seni kim doğurdu?
Ey küçük kuzu,söyleyeyim sana,
Ey küçük kuzu,söyleyeyim sana;
'Kuzu' senin gibi onun ismi de,
O da bu ismi vermiş kendisine.
O da sevgi dolu,o da mütevazı,
O da bizim gibi çocuk yürekli.
Ben bir çocuğum,sen de bir kuzu
Senin ismin kuzu,benim ismim kuzu
Kutsasın küçük kuzu seni tanrı!
Kutsasın küçük kuzu tanrı seni!
-
Kaplan
Kaplan,kaplan,ışl ışıll yanan
Gecenin ormanlarında.
Hangi ölümsüz el ya da göz
Senin biçiminin o korkunç düzenini kurabildi?
Hangi uzak derinliklerde ya da göklerde
Tutuştu gözlerinin ateşi
Hangi kanatla yükselmeyi göze aldı?
Hangi el ateşi yakalamaya cüret etti?
Ve hangi omuz ,hangi sanat,
Seninle yüreğinin kaslarını bükebildi?
Ve yüreğin atmaya başlayınca,
Hangi dehşetli el?Hangi dehşetli ayak?
Çekiç neydi?Zincir neydi?
Hangi fırındaydı senin beynin?
Örs neydi?Hangi güçlü el
Ölüm veren korkuları avucuna alabildi?
Yıldızlar mızraklarını aşağı atıp,
Gökyüzünü gözyaşlarıyla sulayınca
Yarattığına bakıp gülümsedi mi?
Kuzuyu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan,kaplan,ışıll ışıl yanan
Gecenin ormanlarında.
Hangi ölümsüz el ya da göz
Senin biçiminin o korkunç düzenini kurabildi?
-
AYRILALI YILLAR OLDU
Ayrılalı yıllar oldu, şimdi sen kimbilir nerelerdesin?
Seni görebilmek için, sesini duyabilmek için neler vermezdim
Simsiyah gözlerini, dalga dalga saçlarını unutmak mümkün değil
Unutuldum sanma, her zaman aklımdasın unutulmuş değilsin.
Kalbimin bir köşesinde hatıran kalmış
O zalim yıllar seni benden çekip almış
Bana senden başkası seviyorum demedi
Aşkımızı bizden başka kimse bilmedi
Sensiz kaldım aşkımız bir şarkı oldu
Yıllardır ben bu şarkıyla seni anarım.
-
William Shakespeare' den Seçme Şiirler
115
Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;
Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;
Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,
İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini.
Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,
Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,
Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;
Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda;
Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,
'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim;
Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,
Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim.
Aşk bir bebek olduğuna göre,
hayır, bunu diyemem,
Büyümesini sürdüren şeyi,
büyümüş gibi göremem.
-
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
-
75. SONE
Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen,
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.
İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.
-
Korkuyor
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...
Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...
Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...
İşte,bunun için korkuyorum;
Beni de sevdiğini söylüyorsun...
Macbeth
Kendini boşuna harcamış olur insan,
Dilediğine erer de sevinç duymazsa.
Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
Yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa.
İnandıramaz aynam yaşlandığıma beni.
Değil mi ki doğduğunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden.
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.
-
Unut Gitsin
Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman.
Toprakta böceklere güldüğüm zaman
Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan...
Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman
Çürüyen gövdem gibi, yitip gitsim aşkın da...
Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya...
Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
Gözyaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya...
-
ÖLÜM [Halide Edip Adıvar]
Yapraklar üşürken dökülür;
Ağaçlar kışa soyunurken ölür.
Nedir acelesi ecelin?
Daha bitmeden yaşama sevincim.
Neden bu kadar soğuk ellerim?
Gözlerim aynı noktada donuk.
Nedir bu sonsuz karanlık?
Ve bu bitmeyen yalnızlık.
Nereden çıktı bu tabut?
Ne işim var benim içinde?
Ve bu kalabalık.
Yüzler; bu yüzler hep tanıdık.
Herkes birakıp gitmiş.
Geceye sessizlik çökmüş.
Gözlerim hala açık,
Ve bitmeyen yalnızlık.
-
ÖLÜM (LEYLE İLE MECNUN) [Sezai Karakoç]
Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir
Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır
Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır
Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil
Görünüşte öç hakikatte değil
Faninin sonsuzla barışması
Affın mağfiretle yarışması
Yaprağın düşüşü değil bu toprağa
Bir yıldırım çarpışıdır dağa
Sonbahar değil ilkbahardır
Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır
Bulutlar açılır güneş çıkar
Yağmur taneleri inci tanelerine dönüşür
Deniz çalkanır saçar ortaya hazinesini
Anladım onlar ölmediler
Ölüm adına
Ölüm maskesini takınarak
Dönüştüler bir ışığa
-
ÇANAKKALE'DE ÖLÜM [Fazıl Hüsnü Dağlarca]
Sen ölüm,
Evlerde pissin ama,
Daglarda igrençsin.
Sen ölüm,
Birinin adi silinir de,
Adin geçer ancak.
Sen ölüm,
Eli tutmaz olur da, gözü görmez olur da
Tutarsin, görürsün oralarda ancak.
Sen ölüm,
Ülkelerde kötüsün ya
Ülkelerarasi daha çirkinsin.
Sen ölüm,
Sayriliklardan sonra gelirsin peki,
Şu dev gibi, su dipdiri gençlerle isin nedir?
-
SEVİYE ON KALA ÖLÜME BEŞ [Aziz Nesin]
Ya zamanından erken gelirim;
Dünyaya geldiğim gibi,
Ya zamanından çok geç;
Seni bu yaşta sevdiğim gibi.
Mutluluğa hep geç kalırım;
Hep erken giderim mutsuzluğa.
Ya herşey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbir şey başlamamış.
Öyle bir zamanına geldimki yaşamın
Ölüme erken seviye geç.
Yine gecikmişim bağışla sevgilim;
Seviye on kala, ölüme beş...
-
ÇİLE [Necip Fazıl Kısakürek]
Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tulbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı
Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al san rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makânı bir satih, zamanı vehim.
Bütün bir kahinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?
Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.
Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...
Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
.................................................. .
.................................................. ..
.................................................. ..
.................................................. ..
Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.
Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymak gibi, beynimde.
Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir; eşyadan öksüz?
Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!
Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede.
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!
Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.
Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.
Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...
-
DUMAN [Behçet Necatigil]
Bir dumanla dolmuş dünya
Boğucu bir duman
El yazması bir kitapta
Bir hikaye okudum:
Bakırcılar bir zaman
Bir koca kazan yaptılar.
Bakırcılar gece oldu, evlerine gittiler
kazan kaldı dükkanda
Sabah ola, aşlar pişe
Sabah ola, o da gide
Bakırcılar gittiler
Kazan kaldı dükkanda.
Kazan bekler
Saatler geçer gece
Bir büyücü gelir girer içeri
Çalıp gider bu kazanı gizlice.
Issız bir dağ başında
Ateş yakar büyücü
Yanma ateşim yanma
Ateşin elinde mi?
İçinde tılsımlı su
Kazanım kaynama
Kazanın elinde mi?
Şeytan gelir, sorar
Kaynattığın kazana
Açlık, ölüm kattın mı?
Kattım.
Fitne, fesat attın mı?
Attım.
Kazan kaynar
Kaynadıkça kara kara
Bir duman çıkar
Duman gider dağlara.
Karşı yatan yüce dağlar
Eğilin de duman geçe!
Dağlar saf, çocuk gibi
Kötülük olduğun ne bile?
Dağlardan esen rüzgar
Dumanı iletin hele!
Rüzgar saf, çocuk gibi
Kötülük olduğun ne bile?
Duman aşar dağları
Azar azar
Şehirlere, köylere
Duman uzar.
Odalara, evlere
Duman sızar,
Gören gözler görmez olur
Duman girer kıvrıla kıvrıla
İnsanların kalplerine kadar.
Göz gözü görmüyor bu zamanda
Bu dumanı yok etmenin çaresi
Kitap yazmıyor.