-
ÖLÜM NOKTÜRÜNÜ [Nurullah Genç]
seninle karşılaşıp solduğum andı ölüm
yüzüne baktığında tutuşup yandı ölüm
çoğaldıkça çoğalan bir sevda ülkesinde
ellerine dokundun; sana inandı ölüm
o efsunlu, yağmurlu, hercai gözlerinden
uçan kelebekleri mutluluk sandı ölüm
akkor dudaklarından ağı düştü içime
yollarında yürürken sanki insandı ölüm
viran eylediğin gün yorgun hayallerini
ayrılıkla, hüzünle, aşkla sınandı ölüm
bir ömür vuslatını bekledi boynu bükük
bilmem ki aşk uğrunda neden kınandı ölüm
süründü yıllar yılı karanlık köşelerde
benim gibi kıvrandı, kahra dayandı ölüm
her akşam tufanında harap oldu güneşim
gece baygın bir rüya, gündüz hülyandı ölüm
sensizliğin en ağır fermanıydı içimde
dudaklarımdan sızan bir damla kandı ölüm
ölüm seni sevmektir bir celladın elinde
bilmem hangi yürekte böyle sultandı ölüm
-
SANATKARIN ÖLÜMÜ [Cahit Sıtkı Tarancı]
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.
-
ÖLÜME YAKIN [Orhan Veli]
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yanlız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti-
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Söhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayrı?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
-
AĞIR HASTA [Fazıl Hüsnü Dağlarca]
Üfleme bana anneciğim korkuyorum
Dua edip edip, geceleri.
Haytayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
Niçin böyle örtmüşler üstümü
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgarlar içinde
Oyuncaklar gibi şehir.
Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
Duvardaki resimlerle, nasibi.
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde
Kardeşim su versin ona, susamış.
-
ÖLÜ [Fazıl Hüsnü Dağlarca]
Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.
Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.
Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
-
KARA TOPRAK [Aşık Veysel]
Dost dost diye nicesine sarıldım.
Benim sadık yarim kara topraktır.
beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü istediğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Adem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve bitirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara toopraktır.
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bir dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yarim kara topraktır.
Hakikat istersen açık bir nokta
Allah kula yakın, kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor
Melhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yarim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yarim kara topraktır.
-
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN [Aşık Veysel]
Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.
Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek,
Dostlar beni hatırlasın.
Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir,
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
-
YAŞ OTUZ BEŞ [Cahit Sıtkı Tarancı]
Yas otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağimızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o gtnler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal seylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata eraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmiş!
Geç faretttim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yil biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm taruma.
N'eylesin ölüm herkezin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
-
RİNDLERİN AKŞAMI [Yahya Kemal Beyatlı]
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlıycak bitmeyen sükunlu gece.
Gruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya sevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.
-
SESSİZ GEMİ [Yahya Kemal Beyatlı]
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahetten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
-
ÖLÜMÜN SIRRI [Nazım Hikmet]
Ölümün sırrını sordum bir gence
Güldü de bu ani suale önce
Ölüm dedi, ölüm bir hiçtir bence
Gençliğimi yalnız aşk ile ördüm
Rast geldim ak saçlı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca ölümü dedi bir çare
Çünkü rüya gibi bir hayat sürdüm
Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu ölüden
Baktı boş gözlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı ölümde gördüm
-
ÖLÜM NEDİR? [Bayram Tunca]
Her şeyin bir ömrü, bir de ölümü vardır.
Aslında ölüm her yerde her zaman vardır.
Bedenimizdeki hücrelerde her an ölüm var.
Duygu ve düşüncemizde her gün ölüm var.
Tabiattaki canlılarda her zaman ölüm var.
Küreyi-arzdaki gece ve gündüzde ölüm var.
Hatta Kainattaki yıldızlarda bile ölüm var.
Hayat olan her yerde her zaman ölüm var.
Ölüm, hayatın son noktası, son durağıdır.
Ölenin yatağı toprak, yorganı ot-yapraktır.
Eğer lâyıksa, ondan sonraki bineği buraktır.
Yoksa, gideceği yer cehennem, işi haraptır.
Aslında, ölüm her an göz kırpıp duruyor.
Genç ihtiyar tanımıyor, her an gelebiliyor.
Her şeyin faniliğini en güzel ölüm anlatıyor.
Ey nefsim, hisse almadınsa şair ne anlatıyor.
Şu dünyada İnsanlar farklı farklıdır.
İnsanların Ölümleri de farklı farklıdır.
Alimin ölümü, zalimin ölümü farklıdır.
Şehidin ölümü, teröristin ölümü farklıdır.
Bazı hayatlar vardır, ölümden de beter.
Eğer aradığını bulduysan o sana yeter.
Eğer aradığını bulmadıysan sonun beter.
Ey nefis, bu kadar nasihat da sana yeter.
Her gece kefensiz yatıp kefensiz kalkıyoruz.
Görüp duyduğumuz ölüme hayretle bakıyoruz.
Farkında değiliz hayatımızı boşuna geçiriyoruz.
Dünyalık her şeyi, kabir kapısında bırakıyoruz.
Madem kabir kapası açık, ölüme çare yoktur.
O zaman ömrümüzü baki bir ömre çevirmeliyiz.
Madem ömür kısa, hayatta lüzumlu işler çoktur.
Ömrümüzü her an lüzumlu işlerde harcamalıyız.
Kimbilir Azrail, ne zaman ne şekilde kapıyı çalacak.
Bilemiyoruz, canımızı neyi vesile edip, nasıl alacak.
Sizi bilmem ama, bana hayatta birkaç kez ikaz yaptı.
Dünya fani, ölüm hak, sakın unutma bak ikazını yaptı.
Ey Ademoğlu, inanmazsan ölüm idam-ı ebedidir.
Eğer inanırsan, ölüm senin için terhis teskeresidir.
İnanmazsan kabir senin için bir zindan-ı ebedidir.
Eğer inanırsan, cennet bahçesine açılan bir kapıdır.
-
ÖLÜM [Bayram Tunca]
Ey nefsim, kaç bakalım kaç sen.
Daha ne kadar kaçacaksın sen.
Başıma ne işler açacaksın sen.
Fizana da kaçsan, Azrail’den kurtulamasın.
Baki değilsin ki, ilelebet yaşayacaksın.
Ne kadar kaçsan da Azrail’den kaçamazsın.
Hem hiç kurtulan olmuş ki sen kurtulasın.
Hiç istisna edilmiş ki sen istisna olacaksın.
Gidenlerin çetelesi tutulmak istenseydi.
Ne katip, ne kalem ne de defter yeterdi.
Hem gidenler gelenlerden daha çoktur.
Hem gidenlerden geri gelen hiç yoktur.
Gelenler konuyor, konanlar da göçüyor.
Ömrün azı da çoğu da bir yel gibi geçiyor.
Yaptıkların gizli kamera ile kayda geçiyor.
Kara kutusu açılan gerçeği görüp şaşıyor.
Ey nefsim sonradan şaşırmak istemiyorsan
Helal dairesi keyfe kafidir, harama kaçma
Benim başıma da daha fazla işler açma
Bak! ben de şikayetçi olurum sonra senden
-
BEYAZ BİR GEMİDİR ÖLÜM [Behçet Aysan]
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.
Sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.
-
YOKLUK AYRILIK VE ÖLÜM [Emrah Sakallığolu]
Soğuk ve karklı gecelerde
Pislikleri örttüğü sanılan kar
Mezarım oldu benim
Benim en büyük acım
Seninle bir cadde köşesinde,
Buluşmayıda sevmiştim.
O cadde köşesinde,
Yok olmayıda.
Kimsenin görmediği ve bilmediği
Bir canavar vardı karların altında
Biz ona ayrılık diyoruz hani
Onun için,
Ben seninle bir cadde köşesinde,
Buluşmayıda sevmiştim.
O cadde köşesinde,
Ayrılmayıda.
Kimsesiz caddelerde gözlerimizin
Birbirlerine fısıldaşarak söyledikleri
Aşk sözcüklerinde yemin etmiştik hani
Onun için,
Ben seninle bir cadde köşesinde,
Buluşmayıda sevmiştim.
O cadde köşesinde,
Ölmeyide.
-
ÖLÜME İNAT [Mustafa Alıcı]
gökyüzüne resim çizdin mi hiç
karanlığa inat
yıldızlar serpip saçlarına,
bekledin mi güneşin doğuşunu
zamana inat
uçabileceğine inandın mı hiç
yıldızlara kavuşmak için
bir kuşun kanadından düşüp
öldün mü
yaşadın mı
sana inat
aşka inat
ve öldün mü
herşeye inat
-
ÖLÜM [Murat Özkıyıkçı]
ölmek nedir sizce
toprağa konup üzerinizin kapatılmasınımı
yoksa...
kimsenin hatırlamadığı bi doğum günümü
etlerinizin toprağa karışmasımı?
en sevdiğiniz filmi yanlız seyretmekmi
ölmek
nedir sizce
hiç hatırlanmamak mı?
unutulmakmı?
Yoksa...
gözlerinizi kapattığınızda
sizi kimsenin düşünmediğini bilmekmi?
nedir ölmek
sadece sizi taşıyan etlerin durmasımı
yoksa sizin o etleri taşımanızmı?
-
ÖLÜM İŞARETİ [Emre Erkut]
Sonbahar esintisi yapraklar solmuş sarı sarı
Hafifçe esen rüzgar ılık uğultulu
Baktığım zaman mevsimin aynasına karanlık
Korkutuyor gördüklerim doğanın yok oluşu
Nehirlerin ırmakların kuruması bile sebep oldu korkuma
Bir gün geldi aynamı bile bulamadım karşımda
Herşey gibi doğa gibi insanlık ırk gibi yok olmuştu
Sebep neydi yok eden insan hiç düşünmeden
Yok eden hırs istekti dünyaya yetip biten
Biz aslında hiç düşünmeden kendimizi yok ettik
Bir varoluşun sıra dışı isteklerine boyun bükerek
Bir kayboluş ve karanlığı kendimize benimsedik
Ölümün işareti kadar hain kendi cocuğuna kıyacak kadar gaddar
Ne beklesin insanlık tarihinden sevgimi saygımı
Ne bulsunki seven aşık deger verdiği eşinden
Ölüm işareti kadar yakın bir deprem kadarda sessizdi kıyamet
-
ÖLÜM [Emre Alptekin]
Herşey bu kadar kolay mı?
Sen geldin aklıma,niye desem bende bilmiyorum.Seyrettiğim bir yaşam belkide benimki,müdahale etmek
senin tarzın,benimse tembelliğim.Niye yazıyorum yine ?
Kaçışım bu sayfalar,beyaz üzerine siyah,kalemin rengi...Benim rengim.Gerçekler acı olmaya başlayınca
buraya gelirim ,severim burayı.
Beyazı hayelleri hatırlatır bana,siyahı gerçekleri...
Ama sen bu sayfaya baktığında nedense yazıları görürsün...siyahı
Kimsenin aklına gelmez üstüne yazılan...beyaz.
Düşünürümde,düşünmek beni üzer.
Artık sevmeyeceğim diye başlar yeni hayatın ,bitince eskisi,
Bir boşluktur kaplar seni,aşkın küllenir yine.
Bekler rüzgarını...engeli sen olursun,hatıralar olur.
-
YİNE ÖLÜME DAİR [Nazım Hikmet]
Zevcem,
ruhu revanım
Hatice Pîrâyende,
ölümü düşünüyorum,
demek ki arteryo skleroz
başlıyor bende...
Bir gün
kar yağarken,
yahut
bir gece,
yahut
bir öğle sıcağında,
hangimiz ilkönce,
nasıl
ve nerde öleceğiz?
Nasıl
ve ne olacak
ölenin son duyduğu ses,
son gördüğü renk,
kalanın ilk hareketi
ilk sözü
ilk yediği yemek?
Belki de birbirimizden uzakta öleceğiz.
Haber
çığlıklarla gelecek,
yahut da ima edecekler,
ve kalanı yalnız bırakıp
gidecekler...
Ve kalan
karışacak kalabalığa.
Yani efendim, hayat...
Ve bütün bu ihtimâlât
1900 kaç senesinin
kaçıncı ayı
kaçıncı günü
kaçıncı saatinde?
Zevcem,
ruhu revanım
Hatice Pîrâyende,
ölümü düşünüyorum,
geçen ömrümüzü düşünüyorum.
Kederli
rahat
ve hodbinim.
Hangimiz ilkönce
nasıl
ve nerde ölürsek ölelim,
seninle biz
birbirimizi
ve insanların en büyük dâvasını sevebildik
- dövüştük onun uğruna -,
«yaşadık»
diyebiliriz.
-
ÖLÜME DAİR [Nazım Hikmet]
Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun, oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...
Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?
Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun
toprağa indiğini.
Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...
Bir eski Acem şairi :
«Ölüm âdildir» — diyor,—
«aynı haşmetle vurur şahı fakiri.»
Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi :
«Ölüm âdildir» — diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi :
«Ölüm âdil...»
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...
Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?
-
ÖLÜMLÜ İNSANLAR İÇİN [Cahit Külebi]
Hepiniz öleceksiniz!
Tanrı katına çıkacaksınız utanmadan!
Ruhlarınız koyup kaçacak sizi!
Topraklara gömüleceksiniz.
Kurtlar, böcekler, solucanlar
Sevinçle saldıracak üstünüze.
Elleriniz bomboş kalacak,
Kimse bakmayacak resminize.
Sevilmiş kadınların hayali
Dumanlar gibi dağılacak;
Faydaydı, şöhretti, merhametti
Semtinize uğramayacak.
Gözleriniz yok artık!
Dünyamızı göremeyeceksiniz!
Okşamak, gülmek, konuşmak
Yok olmuş bir selde yüzeceksiniz,
Yavaş yavaş çürüyeceksiniz
-
FARENİN ÖLÜMÜ [Cahit Külebi]
Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu,
Canı çok yanıyordu günlerden beri.
Ne alnında dolaşan bir dost eli
Ne yardım isteyecek kimsesi vardı,
Ne Tanrısı, ne de peygamberi.
Günlerdir karanlık deliklerde
Yanıp sönüyordu gözleri.
Sevinç değil ki paylaşılsın
Kendi kendinindi kaderi.
Sürüne sürüne dışarı çıktı.
Kıvrıldı ateşte pençeleri.
Kurtuldu rahat etti farecik,
Rahat etti dişleri.
Kibardı, incecikti kuyruğu,
Vücudu, küçücük pençeleri.
Bir makara gibi çözüldü,
Unuttu kedileri.
Farecik! Nazlıcık! Garipçik!
Canı çok yanıyordu günlerden beri.
Kibardı, incecikti kuyuğu;
Boş koydu delikleri.
Bir varken bir yok oldu,
İşte dünyamızın işleri.
-
ÖLÜME EĞİLMEK [Aziz Nesin]
Uyumaya değil
Rüyalarıma gidiyorum
Orada yaşayacağım isteğimce
Uyanıkken hiç yaşayamadığım
Hepsi de gençti güzeldi
Sevdim sevildim diye aldanarak
Son gördüğüm onlar olacak
Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım
Ölüme değil
Sonsuzluğa gidiyorum
Orda dinleneceğim gönlümce
Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim
Kalemim yine elimde
Kağıtlarım da önümde
Son uykusunda düşecek başım
Sağlığımda hiç eğmediğim
-
HACI MURAD'IN ÖLÜMÜ [Attila İlhan]
hacı murad'la öldük eski kafkasya'da
ihtiyar çuvasgili santur calıyordu
ne çaldığı zaten anlaşılmıyordu
oğlu belki o saat asılıyordu
şarap patlak vermişti isyan masada
atlas gömlekleri boyundan ilikli
sabahlara kadar hançer dokuyanlar
mezmur okuyarak duvar duvar
dudaklarında karanlık ilkbahar
gözbebekleri çelik çekirdekli
çalarak getirdiği korkak tatarların
bakunin yazması kitaplarından
dinamitler yürür bakü sokaklarından
siyah bir toz olur doru kısraklarından
öfkeli kazakları II'nci nikola'nin
ölmek fısıldadıkça son semaveri
bulutlanır çay kristal fincanda
ışıklar gizlice bilenir zindanda
bir ustura çizgisi azerbeycan'da
hacı murad'ın üzengileri
-
ÖLÜM BİLE [Ahmet Erhan]
Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da
Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi
Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra
-
ÖLÜME UYANIŞ [Ahmet Arslan]
Uyansam, uyandirilsam simdi, çok geç olmadan.
Bu rüya kötüye gidiyor, uyandirin beni bu uykudan.
Gördüklerim çok gerçekci, acaba yaniliyormuyum?
Herkes yasiyorda, ben mi uyukluyorum!
Yürüdügüm yollarin sonu çikmaz sokak.
Hiç yabanci degil bu yol, ayaklarim önceden geçmis olacak.
Bilmiyorum bu kaçinci geçisim bu yoldan, bir kisir dönence.
Uyanmayi bekliyorum, ayni dönemeci tekrar görünce!
Istiyorum kalkmayi, uyanmayi, herseyi silip bastan baslamayi.
Gayretimi tazeleyip yola koyulmayi, O'nu aramayi.
Bulmayi, beni uyandiracak olani, kapisina köle olmayi.
O ki, beni yasatip, yapan imtihani, ögreten aklimi kullanmayi!
Rüyamda bir dünya var, akarsulari soguk, denizleri derin.
Bir de levhâ var, yaziyor: mânayi maddeden ayirt edin!
Içimde bir fisilti; bir gün ayrilacagim ama bu kadar mi çabuk?
Dünya hayati, bitirmem gereken yolculuk!
Yollar eskisi gibi degil artik, sokaklar da degisik.
Insanlar ayni, lâkin rüyalardan açilmis birer pencerecik.
Bir uyanisa dogru ilerliyorum simdi, içimde haykiris...
Rüyamin sonu belliymis meger, ölüme uyanis!
-
Nerede İnsanlık?
Nerdesin ey insanlık, yitik mi kardeşliğin?
Çaresizlik içinde kıvranıyor bak canlar
Bize miydi nisyanlık, bitik mi serkeşliğin?
Feleğin pençesinden, kaçamıyor insanlar..
Çaresizlik içinde çöpte lokma bulanlar
Muhtaç bir yudum süte aç biilaç çocuklar
Kurumuş göğüslerden kan damlatır analar
Yara derinde merhem bulamıyor insanlar..
Fırınlarda ekmekler pişmiyor can yanarken
Sular serinletmiyor göz yaş olup kanarken
Dünya ibret almıyor insan boğazlanırken
********* diz boyu uslanmıyor insanlar..
Can taşıyan her varlık, hani çok kutsal idi
Böcekteki can neyse insandaki o idi
İnsanların içine bu duygu nasıl girdi
Vampir olsa doyunca bırakmıyor insanlar..
Gün gelip devran döner, mazluma doğar güneş
Hayat yağar göklerden, sonsuz rahmetlere eş
Gazap sararsa korku imansıza tebelleş
Girecek delik kalmaz inanmıyor insanlar..
Yaşadıkça dünyada akla getir mazlumu
Tek gayesi durdurmak yaşanan bu zulüm’ü
Bir avuç petrol için ey Allahın zalimi
Kazılan kuyuları göremiyor insanlar..
Büyük devletlik başka bizde büyük devlettik
Asırlarca dünyada üç kıta da hükmettik
Savaş çıktığı anda zannetme ki seyrettik
Medeniyet dağıttık, unutmuyor insanlar..
Yeniden doğar biri az kaldı sıkı durun
Belki son çırpınışlar haydi son kez kudurun
Tepenize binince isterseniz durdurun
Atom-matom vız gelir bileniyor insanlar..
Hesapları yapmışlar okyanuslar ardından
Yüzü sevgiyle baksa irin akar karnından
Herkes gelip geçecek bu feleğin çarkından
Allahın hesabı var bilemiyor insanlar..
-
Atatürk Şiirleri
***Atatürk Ağlamasın
Düşmanlar gülüyor
Dostları nerede
Atatürk ağlıyor
Gaziler uyuyor
Bayramlar nerede
Atatürk ağlıyor
Şehitler küsüyor
Gençleri nerede
Atatürk ağlıyor
Dereler akmıyor
Güneşi nerede
Atatürk ağlıyor
Tabiat kurumuş
Ormanlar nerede
Atatürk ağlıyor
Ekinler kurumuş
Efendi nerede
Atatürk ağlıyor
Balıklar ölüyor
Denizler nerede
Atatürk ağlıyor
Kuyusu kazınmış
Seveni nerede
Atatürk ağlıyor
Düşmanı koruyan
Yalaka nerede
Atatürk ağlıyor
Doğrular kovulmuş
Köyleri nerede
Atatürk ağlıyor
Hainler korunmuş
Yiğitler nerede
Atatürk ağlıyor
Atayı savunan
Aydınlar nerede
Atatürk ağlıyor
Vatanı gidiyor
Askerler nerede
Atatürk ağlıyor
Akşamlar geliyor
Sabahlar nerede
Atatürk ağlıyor
Şeriat geliyor
Laikler nerede
Atatürk ağlıyor
Kasımlar ağlıyor
Nisanlar nerede
Atatürk soruyor
Hüzünler çağırıyor
Mutluluk nerede
Atatürk ağlıyor
Gülmeyi unutmuş
Çocuklar nerede
Atatürk ağlıyor
Sevmeyi unutmuş
Gönüller nerede
Atatürk ağlıyor
Bırakın kavgayı
Dostluklar nerede
Atatürk ağlıyor
Bırakın savaşı
İnsanlık nerede
Atatürk ağlıyor
Atatürk ölüyor
Dernekler nerede
Vatanı ağlıyor
-
Atatürk (100.Yıl Marşı)
Dünya lideridir ATATÜRK,
Seninle dimdik,
En yüce Türk,
ATATÜRK,ATATÜRK,
Bir ulus seninle uyandı,
Bayrağımız al beyaz,
Semada dalgalandı,
En yüce Türk,
ATATÜRK,ATATÜRK,
Dünyanın gözü bizde,
En güzel bayramlar bizde,
En yüce Türk,
ATATÜRK,ATATÜRK,
Yüzyılın içinde tarih yazdık,
Vatan uğruna şehitler verdik,
En yüce Türk,
ATATÜRK,ATATÜRK,
Dünya lideridir ATATÜRK,
Seninle dimdik,
En yüce Türk,
ATATÜRK,ATATÜRK.
-
ATATÜRK
Sevgilerin en büyüğü Atatürk,
Ulusumuzun güç kaynağı Atatürk,
Bizlere kazanmayı öğreten
Atatürk, Atatürk, Atatürk, Atatürk
Senin bir eserin,
Bu vatan, bu millet
Senden başka yok, tek önder
Atatürk, Atatürk, Atatürk, Atatürk
Seni seviyoruz;
Seni özlüyoruz,
Seni yüceltiyoruz,
Seni biliyoruz Atatürk.
Türklerin en büyüğü Atatürk,
İnsanların çok sevdiği Atatürk,
Yurduma çağdaşlığı getiren
-
Atatürk
ATATÜRK vatanın yılmaz rehberi,
ATATÜRK Türklüğün ölmez önderi.
ATATÜRK milletin en son lideri,
ATATÜRK dünyada gurur kaynağım.
ATATÜRK 'Ne mutlu türküm' diyendir,
ATATÜRK düşmana dersini verendir.
ATATÜRK ilimdir, Atatürk fendir,
ATATÜRK tekniktir, irfan kaynağım.
ATATÜRK mazlumun hakkın aradı,
ATATÜRK zalime kılıç salladı,
ATATÜRK düşmanın kolunu bağladı,
ATATÜRK bayraktır, hürdür kaynağım.
ATATÜRK devrimci, yenilik yolu,
ATATÜRK insandı o hakkın kulu,
ATATÜRK açtırdı türkçe okulu,
ATATÜRK gösterdi ilim kaynağım.
ATATÜRK dünyaya doğmuş bir arslan,
ATATÜRK bir dağdır, sen ona yaslan.
ATATÜRK düşmana azgın bir kaplan,
ATATÜRK İNCE'ye ilham kaynağım.
-
Yorgunluk
PAYLAŞ603
PAYLAŞ
Kuşlar vardır, cana benzer havalarda:
Soğuksa kar, baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,
Güneşle yeşil elleriyle çıplak;
- Uslu ayaklarla başlamış yolculuk-
Yürünmez öyle, bazen durulur,
Ve iner erenler katına yorgunluk;
Kapanır sükun üzre kitaplar.
Nefeslerle sürüp giden yaşamamız,
Bir su kenarına gelir durur;
Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır;
Yürünmez öyle hep, bazen susulur.
(Can Yücel)
-
Beaverss dost,güzel şiir paylaşımları için içten teşekkürlerimi sunarım.Ellerine sağlık...:present::present:
-
Bak şimdi bana "hayat" !
Yıllar geçti aramızdan,
Belki ben seni üzdüm,
Belki sen beni kahrettin.
Gel bir anlaşma yapalım seninle !
Ben senin yaptıklarına göz yumayım,
Sende geriye kalan ömrüme dokunma.
Karışma olup bitene
Gelme üstüme
Çek bir tabure otur ve sadece izle.
Söz sana ilişmeyeceğim,
Kapatacağım gözlerimi
Yürüyeceğim sonsuz karanlığa
Yürüdükçe biliyorum ki üşüyeceğim
Ve
Üşüdükçe seziyorum ki öleceğim.
Sana söz veriyorum aklına bile gelmeyeceğim…
Bülent Gürakar
-
Adsız Bir Çiçek
Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.
Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
Edip Cansever
-
Eski Nisan
“Canımın yongası sevdiğim
Bir kaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan
Aşkı sessizlik tanımlar
Gençken tersini düşünürdüm
Akşamla dönerken geriye dalgalar
Yalnızlığı çırılçıplak gördüm
Durduktu önünde Ege Denizi’nin
Gözleri mayıs bulanığı
Kuytuluğunda eski evlerin
Dolaştıktı Ayvalığı
Eski nisan her şey gibi
Kalbim de rüzgar da eski
Çırpınıp duruyor havada
Yitik anıların kelebeği”
Ataol Behramoğlu
-
BİR GÜN ANLARSIN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
-
Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu,derken saniye...
İlk düşünce,beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Yokluk,sen de yoksun,bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki,hayat özü faniye...
Necip Fazıl Kısakürek
-
Korkuyorum
Her yerde aynı hava, aynı koku, aynı dert
Korkuyorum
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Gökler bile değişiyor lahzada
Ardından geliyor bak
Güneşiyle bulutuyla gökyüzü
Bütün şehir, bütün deniz, yeryüzü
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Ben fakir bir sahilin
Kahır yüklü çocuğu
Korkuyorum
Cahit Irgat
-
Herhangi bir geminin limandan ayrılmasına bile ağlar oldum
Sonra akşamların gelişi gündüzlerin vedası üzdü beni
Sayende yaşadığıma bile efkarlanıyorum
Artık gerisini sen düşün
Sebepsiz hüzünlerdir benim kirpiklerim
İster istemez öpüp kaçarlar beni
Hiçbir şey olamamış gibi
Nasıl bir selama mutlu oluyorsam
Sensizliğimde bir yağmur damlası bazen kahrediyor beni
Çok genç öleceğim belki
Belkide yaşayanlar kendi nefeslerine bile inanamayacaklar öldüğümde
Elbette her veda gibi hüzünle uğurlanacağım
Kimileri üzülecek kimilerinden fazla
Az yaşadı diyecekler arkamdan az yaşadı
Ama çok sevmişti...
Ceyhun Yılmaz
-
Ertelenen sevdaların
Bedelini ödemiyor yaşam
O zaman şimdi
Sımsıkı tutup yüreğimizi
Bir kez daha yitirmemek için geleceği
Suskunluğumuzu bozmanın
Zamanı gelmedi mi
Özlemek yetmiyor
Özlemleri sıraya koymak gerek
Hikayenin bu yerinde
Varsayımlar üzerine kurulan gelecekte
Eğilmeden, bükülmeden varabilmek için hedefe
Kaçakçısı olmadan duyguların
Yakalayabilirsek birlikteliği
Bu gün de bizim,
Yarın da…
Tayfun TALİPOĞLU
-
Birgün anlarsın
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ümit yaşar oğuzcan
-
Gel Artık
Ne aklım kaldı benim, ne dinim,
Ne kararım kaldı benim, ne sabrım,
Gel ne olur, gel artık.
Ne gönlümün derdini sor bana,
Ne sararan yüzümü sor bana,
Ne içimin ateşini sor bana,
Gel gözünle gör, gel artık.
Sıcağınla pişmiş bir somun gibi
O kıpkızıl, al al yüzümü sorma.
Gene ekmek gibi bayatlayıp bayatlayıp,
Gene ekmek gibi ufalana ufalana
Çaresiz, dökülmüşüm yollara,
Gel topla beni, gel artık.
Bir vakitler bir aynaydım,
Yüzünden izler toplamadaydım,
Şimdi buruştum, şimdi sarardım,
Gel gör beni, gel artık.
Dere gibi akıyorum sağa sola,
Ayrılık her yanımda pusuda
Sabahları yalvarırım yakarırım
Rüzgârların karşısında,
Gel ne olur, gel artık.
Başın kille ıslaksa da,
Ayağına diken batmışsa da,
Durma gel Allah aşkına,
Gel demeden kurtar beni.
Ey âşıklar peygamberi,
Gönül ateşinde yanmışım ben,
Boğulmuşum gözyaşına
Git sor Allahın seversen
Ne yol gösterir sevgili,
Ne çare yazar bana?
Hz. Mevlana
-
ANLADIM
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım…
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum”diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım…
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş…
-
Nerdesin?
Geceleyin bir ses böler uykumu,
Içim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Ariyorum yillar var ki ben onu,
Aşığıyım beni çagran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karisir gider.
Gün olur pesimden yürür beraber,
Ansizin haykirir bana: -Nerdesin?
Bütün sevgileri atip içimden,
Varligimi yalniz ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana Gel desin.
Ahmet Kutsi Tecer
-
Acılar Denizi
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
-
ONARMAK ZORDUR
Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.
Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.
Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur
Olumu düşünmek yenilmek,
Sevmek olumu yenmektir,
Onarmak zordur
ÖZDEMİR ASAF
-
BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM
Kendinden bir şeyler kattın
Güzelleştirdin ölümü de
Ellerinin içiyle aydınlattın
Ölüm ne demektir anladım
Yer değiştiren ben değildim
Farklılaşan sendin
Sendin bana gelen aynalarla
Sendin bana gelen sendin
Artık ölebilirdim
Bütün İstanbul şahidim
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan senin haberin var mı?
SEZAİ KARAKOÇ
-
YİNE ÖLÜME DAİR
Zevcem,
Ruhu revanım
Hatice Pirayende
Ölümü düşünüyorum,
Demek ki atreryo skleroz
Başlıyor bende....
Bir gün
Kar yağarken,
Yahut bir gece,
Yahut bir öğle sıcağında,
Hangimiz ilk önce,
Nasıl ve nerde öleceğiz?
Nasıl ve ne olacak
Ölenin son duyduğu ses,
Son gördüğü renk,
Kalanın ilk hareketi
İlk sözü
İlk yediği yemek?
-
GÜNLER PERİŞAN
Yırtarak geçiyor kalbimizden
Hayatı da törpüleyen zaman
Şuramızda bir şey var
Acıya benzer
Umuda benzer
Böyle günlerde her şey
Hem acıya, hem umuda benzer
Gün ölümle başlatıyor hayatı
Her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor
Her sabah ölümü anlatıyor gazeteler
Sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf
Yeni bir cinayetin röntgenini çıkartıyor gövdeme
Beynim sabırla keskin
İğdişli yor haber bültenlerini, yorumları, sahte ölüm ilanlarını
Bizim ilanlarımız çoktan verilmiştir
Gelirse de bilinir nerden ve nasıl
Böyle ölümün yücedir adı
Ha kanağacı canım, ha gelincik tarlası
-
İbrahimi Aşk
Bin kez mancınıktan atsınlar bizi de,
Nemrutlar elbet yanacak har içinde,
Yolumuz varmakta put kıran izine
Yâkub’i hasret yakar yüreğimizi.
İlâhi emir dâhilinde pervaneyiz,
Nebiler serverinin gönüllü eriyiz.
Biz İlahi yolun deli divanesiyiz,
İbrahimi ateş yakar yüreğimizi.
Varlığımız sekerat-ül-mevt içinde,
Ruhumuz her an itikaf mevkiinde,
Nefes hanemiz iman-ihlâs derdinde,
Yâkub’i hasret yakar yüreğimizi.
Mugâlatayı reddettik, benimsemedik,
Özümüzü Hakk’a açıp ona yöneldik,
Biz, bu beşer teni bu yolda erittik,
İbrahim’i ateş yakar yüreğimizi.
Abdullah Yaşar Erdoğan
-
ARARSAN
Beni aramaya çıkarsa düşlerin
Hüznün ruhuna çizdiği resimlerdeyim
Gamsız bir gecenin karanlığında değil
Yüreğinde kanayan kesimlerdeyim
Aklına düşerim hani olur da
Güzelliklerin görünmeyen yüzünde ara
Sevginin menfaate döndüğü yerde
Bir gönül yarasının izinde ara
Yıkılmış umutların enkazından geç
Öksüz bir çocuğun gözünde ara
Ağıtların tüttüğü evlere uğra
Bir ananın bos kalmış dizinde ara
Beni yıldızlarda arama boşa
Yüreğini yasa boğan sızılardayım
Dertlerinle bulursun beni baş başa
Senin gibi karayazılardayım
Sahte sevgileri tanımaz kalbim
Beni seven gönüllerin ocağında ara
Menfaatle bakmasını bilmez gözlerim
Beni gerçek dostlukların kucağında ara
Mutluluğu anlatan şarkılarda değil
Yaralı yüreklerin ağıtlarında ara
Beni menfaat ve ihanetten uzakta
Yağacak sevgi bulutlarında ara
Öyle senden çok uzaklarda değilim
Görmesini bilen gözlerin bakışındayım
Belki sana senden daha yakın bir yerde
Çarpan kalbinin her atışındayım
Aklına düşerim hani olur da
Beni sığmadığın duyguların içinde ara
O kadar da kolay bulurum sanma
Beni benim seni görebileceğim biçimde ara.
-
Bir deli özlem bu..
Özlüyorum seni
Yalansız bir özlem bu
Dolansız saf bir özlem.
Yeni doğan bir çoçuğun
Minicik elleri gibi
Yumuşak ve mazlum
bir özlem bu...
Gökyüzü kadar büyük
Senin kadar yüce
bir özlem bu...
Hasretten ağlayanan sevdalıların
Yıllarca kavuşamayanların
İki gün bile dayanılamayan
bir özlem bu...
Ne yapacağini bilmeyen
Telefonlar bekleyen
Ağlayan isyan eden
Kendisini harap eden
bir özlem bu...
Yolda yürürken
Otobüslere dört gözle bakan
Belki onu görürüm diye
Kıpır kıpır yerinde duramayan
Salak salak bos bos gezinen
Seni arayan bir özlem bu.
Bulutlara baktığında bile
Sanki seni göreceğini sanan
Orda olmadiğını bilen
Ama yinede şansını deneyen
bir deli özlem bu...
Yani güzelim
Bir kalpsizi bile
Ağlatabilecek
bir deli özlem bu..
-
Cesaretin Var mı
Ben gönlüme aldım seni
Hiç tereddüt etmeden bir dakika bile 'gider mi' diye düşünmeden
Canımı ömrümü kaybetmeyi göze alıyorum
'acaba değer mi ? ' diye düşünmeden.
Her günümü her anımı seninle geçiriyorum
Sessizce delice
Herkesten habersiz
Kimi zaman senden bile...
Gecelerim de senin rüyalarımda
Hayallerim ümitlerim de.
Kalp atışlarım sevginle her dakika her saniye
Bekliyor gelir mi ararmı diye.
Ben gönlüme aldım seni
Hiç tereddüt etmeden bir dakika bile 'gider mi' diye düşünmeden
Canımı ömrümü kaybetmeyi göze alıyorum
'acaba değer mi ? ' diye düşünmeden.
Meydan okuyorum şimdi sana
Cesaretin var mı?
Yaşadığın bu aşkı haykırmaya
Yada en azından Seni Seviyorum diye bağırmaya...
Cesaretin var mı unutmaya.
Son noktayı koymaya.
Bu kadar yalandan sonra
Cesaretin varmı aynaya bakmaya...
-
Hep hayallerle yaşamayı arzu ediyorum.
Çünkü hayallerime kimse karışmıyor,
Hep hayallerimde seviyor, seviliyorum
Aşka dair ne varsa hepsini orada tadıyorum ..
Dostluklar bile artık sahte, ikiyüzlü oldu,
Şimdiki güller eskisi gibi kokmaz oldu,,
Sevgi diye açtığım mektuplar kahır doldu,
Aşka dair ne varsa hepsini orada sanıyorum ..
Sevdim hep, sevmediğim olmadı şu cihanda,
Verdim hep, vermediğim olmadı bu alemde,
Yazdım hep, yazmadığım olmadı bu hayatta,
Aşka dair ne varsa hepsini orada biliyorum ..
Biliyorum yine bana küseceksin bir bahaneyle,
Seviyorum diyeceksin belki önünde bir sananeyle,
Kor ateş düşen yüreğime gel bir derman eyle,
Aşka dair ne varsa hepsini orada yazıyorum ..
Hayal deyip sakın sevgini esirgeme yüreğinden,
Gün gelir elbet gerçek olur inanarak sevdiğinden,
Sen de içersin Tanrıdan dilerim benim içtiğimden,
Aşka dair ne varsa hepsini orada yaşıyorum ..
-
Seni Seninle Beraber Sevıyorum...
Yokluğunun ilk gecesinde.
Karanlığa bıraktım yüreğimi.
Nefesim kesildi bakışmalara
Sensizliğe atılmış bedenimde
Damla damla akan kanımda sen varsın..
Canım yanmıyordu yaralarda
Hasretinin ateşinde bile
Ölümün soğukluğunu hissetim.
Ama üşümedim
İçimdeki sen ruhumu ısıtıyordu..
Şimdi sıcak ellerini ellerimde özlüyorum
Seni sevmek kanımı ısıtıyor..
İçimde yaşamaya dair heyecanlarım birikiyor.
Yüreğim hayata tutunuyor bakışlarınla
Ve mutluluğun adı yazılıyor, ilk kelimesinde sen.
Artık adını koyamıyorum Duyguların.
Seninle mi sensiz mi yaşanıyor aşk!
Sen ve hayat gözlerimde dolaşıyor
Geceye aydınlığını vuran yıldızın duruşunda
İçime işlemişsin unuttum sanma bedenimdesin.
Bazen sensizliğe de heyecanlanıyorum
Duygularımın güneşe vurduğu sıcaklığıyla.
Yokluğunu düşünürken, varlığını yaşıyorum
Aşk hep kavuşmak değil ya
Kavuşmadan da seni yaşıyorum
Seni seninle beraber seviyorum
Seni sevmenin anlamı yaşamak olunca
O hayatın içinde senide içimde yaşatıyorum
Ve hayata korkusuzca ölecek gibi bakıyorum
Aşkın hiç ölmeyeceğini düşününce
Ne güzeldir seni sevmek, ne sıcak..
Seninle hayata tutunup yaşamaya sarılmak
Eceli kandırıp azraille dans etmek
Bir Bedende iki nefes olup karışmak
Ölüm Ne ki Senin İçin bir daha yaşamak..
Hasan Selçuk BİRDAl
-
SENİ SEVIYORUM...Senin Beni Sevmediğin Gibi...
Seni Seviyorum....
Gecenin en karanlık anında bıle
Odamı hayalinle aydınlatmaya calısıyorum..
Özlemin başımda dört dönüyor..
Duvarlar üstüme geliyor..
Ruhuma cığlıklar düşmüş
Haykırıyorum yalvarıyorum.
Uzatmıyor bana elini sevda
Sensizliğin icindeyim yanıyorum..
Her duvarda sensızliğin resmi asılı
Yokluğunda resminle avutuyorum kendimi
Ve seni özlüyorum..
En cok ta bunu bilmeni istiyorum..
Ve sensiz yavaş yavaş ölüyorum..
Ve korktuğum başıma geldi..
İşte ölüyorum
Bir bıçak gibi sevdan, yüreğime saplanmış.
Ve kanıyorum.. damarlarım buz gibi
Üşüyorumm..
simdi nerdesin bilmiyorum.
Lakin yokluğun işlendi içime
Varlığını hissedemiyorum
Öldüm ölüyorum..
Ve an be an eriyorum..
Gözlerimde son umutlar..
Ama ben seni hala seviyorum..
Yüregime işlenmişsin söküp atamıyorum.
seni özlüyorum hem de ölümün beni özlediği gibi
Seni seviyorum..
Senin beni sevmediğin gibi
Haydi dön diyemiyorum
Ömrüm bir çiçek..
Çiçeğim kurumaya başladı
Soldum solacağım sensizlikten
Öldüm öleceğim yanlızlıktan
Yazdım anlıma sevdanı
Bittim tükeneceğim nefessizlikten
Ve seni seviyorum sensizlikte..
Ve seni özlüyorum habersizce..
Yakıyorum umutlarımı sensizliğe
Geceye mum diye yakıyorum sevdamı
Karanlığa nefes çekiyorum hayalinle
Avuçluyorum ölümü ruhuma
Tane tane sevdalar yazıyorum yıldızlara
Yakamozları denize salıyorum.
Ağlıyorum ağlatıyorum sevdaya dair ne varsa
Özlüyorum özletiyorum
Aşka dair ne varsa
Özleminle koynumda ısıtıyorum sevdaları
Yavaş yavaş uykulara dalıyorum
En karasında karanlığın zirvesinde
Yinede seni sayıklıyorum
Yinede sen diyorum..
Çunku ben seni çok seviyorum..
Seni seviyorum..
Senin beni sevmediğin gibi
Ve sensiz hayata elveda diyorum
Senin yaşamayı sevdiğin gibi
Renklere hoşçakal diyorum.
Senin rengarenk halin gibi..
Ve ben gidiyorum
Senin gelmediğin gibi
Gidiyorum.....
Hasan Selçuk BİRDAL
-
Sırada Ne Var!!!!
Yine şahlandı içimde sevdan.
Hırçınlaştı yüreğimde aşk
Asileşti kalbimin bir yerlerinde umut
İsyana doğru yürüyor duygular.
Eyvah sırada ne var..
Toprağa vuran
Güneşin yüzü aciz
Elimde kalan duygular sefil
İhanetin elinden tutan
Aşk cehennem
Kim kaldı kim gitti
Ben bilemem
Tek bildiğim
Hayat durur, aşk yakar
Asileşmiş bak
İsyan ediyor duygular..
Gök renk değişti
Gözlerimde kaldı bulutlar
Sevdan cehennemdir
Gece gündüz yakar
Sensizlik kemiklerimde
Etlerimi söker atar
Bir canım vardı oda yandı
Acaba sırada ne var..
Hayata vurmuş damgasını
Rengi solan sevdalar
İçimde can çekişiyor
Yaşama dair duygular.
Aşk beynimi esir almış
Can yakıyor kalbimdeki alevler.
Canan yandı, içimde can yandı
Acaba sırada ne var!!
Susturamıyorum beynimdeki
Var yokları
Durduramıyorum içimdeki duyguları
Damgasını göğe vurdu
Anlıma bıraktığın izlerin
Aşk içimde ölüyor
Yürek zehirleniyor
Kan kokuyor
Hayata bana ağlar.
Sırada ne var..
Şimdi isyanlarım.
Gelmişime de geçmişime de
içimi kemiren sevdaya isyan ettim
Günah yazsın sesim gitti Hüda’ya
Sevda katilim oldu
Aşk günahım
Günahım beni yakar
Etlerimi tırnaklarımdan söker
İçimde sevda yanar
Gözümde volkanlar patlar.
Her şey biti ne kaldı
Sırada ne var!!
Hasan Selçuk BİRDAL.
-
Ölüm Toprağa Dokunmuş
Vakit bir gece yarısı.
Selamlara küsmüş yıldızlarla buluşuyorum
Bakışlarımız kurşun gibiydi
Karanlığın parmağına takılmış tetik
Ölümün en soğuk haliydi sensizlik.
Mesafe kısaydı, yolum kesik.
Ölüm dokunuyordu geceye
Gece karanlığa vurmuş
Karanlık ruhumu esir almış
Ruhum sensiz kalmış.
Ve sen yoksun..
Hasretin içimde çiçek açmış
Çiçeğim ölüme selam salmış.
Ölüm toprağa dokunmuş.
Toprak avuçlarıma dolmuş.
Avuçlarım soğuk buz gibi
Sıcaklığını kaybetmiş kanım.
Ölüyorum işte kalmadı günahım
Hasretinden felç oldu sağ yanım.
Sensizliğin adı yazıldı, ölüm fermanım.
Artık yoksun biliyorum
Sana Gelemedim ama
Ölüme adım adım gidiyorum.
Yarının ne olur bensiz bilmiyorum
Ama sana mutluluklar diliyorum.
Hasan Selçuk BİRDAL