ez-Zuhruf, üç şekilde tefsir edilir: 1. ez-Zuhruf, zeheb i altın anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
...ve (sınırsız) zuhruf (yani, zeheb I altın}... (Zuhruf/35)
Yahut zuhruftaıı (yani, zehebten I altından} bir evin olsun... (İsrâ/93) 2. Zuhruf, güzellik manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi: \
Nihayet arz zuhrufunu ahzettiği {yani, (nebat ile) gü*zelleştiği I güzelliğine eriştiği} vakit... (Yûnus/24) 3. Zuhruf, süslemek I tezyin etmek manasında kul*lanılır; şu âyette olduğu gibi:
Aldatmak için sözün zuhrufunu {yani, onunla aldat*mak için, sözün süslenmiş I tezyin edilmiş I allanıp pullanmış olanını}... (En'âm/112) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
111. Yasuddune
Yasuddûne, dört şekilde tefsir edilir: 1. Yasuddûne; mani olmak, engellemek, alıkoymak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onlar ki, küfretmekte ve Allah yolundan tasaddi et*mektedirler {yani, insanları Allah'ın dîni islâm'dan, ona girmekten alıkoy arlar}. (Muhammed/1)
Şüphe yok ki o küfredenler ve Allah yolundan tasad*di edenler {yani, insanları İslâm dîninden alıkoyan*lar}... (Hacc/25) 2. Yasuddûne, yüz(ü) çevirmek manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Münafıkların senden tasaddi ettikçe ettiklerini (yani, senden yüzlerini çevirdikçe çevirip başkasına yönel*diklerini} görürsün. (Nisâ/61)
Başlarını döndürürler ve onları görürsün ki: büyük-lenerek tasaddi ederler {yani, yüzçevirirler ve onlar büyüklenirler}. (Münâfikûn/5)
Onlardan kimi de ondan tasaddi etti (yani, ondan yüzçevirdi: imândan}. (Nisâ/55) 3. Tasaddâ, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
yönelmek manasında kullanılır; şu
âyette böyledir:
Amma, istiğna eden kimseye gelince, sen ona tasaddi ediyorsun {yani, ona yöne Uy or sun/yüzünü ona doğru çeviriyorsun}. (Abese/5-6) 4. Yasuddûne, gülmek manasında kullanılmıştır; şu âyette böyledir:
Meryem oğlu bir mesel olarak darbedilince, hemen kavmin bundan dolayı tasaddi ettiler (yani, gürültülü bir şekilde güldüler, istihza !alay ettiler}. (Zuhruf/57) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:07
kral41
112. Kane
Kâne, beş şekilde tefsir edilir: 1. Kâne, yenbağî [uygun düşer /yakışır] manasına kullanılır, (lâ ile birlikte: lâ yenbağî olduğunda ise, uy*gun düşmez /yakışmaz anlamındadır); şu âyetlerde ol*duğu gibi:
Hiçbir beşer için olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz / olacak şey değildir, {yani, lâ yenbağî=ya-kışmazIuygun düşmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o insanlara, "Alla*h'ı bırakın bana kul olun!" desin. (Âl-i İmrân/79)
Bir mü'miniçin olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz i olacak şey değildir, (yani, lâ yenbağî=ya-kısmaz! uygun düşmez}] bir nıü'mini Öldürmek; hata ile olması müstesna! (Nisâ/92)
Bunu söylemek, bizim için olamaz/olacak şey değildir ([mâ yekûnu=(bizim için) olamaz i olacak şey değildir] (ya*ni, lâ yenbaği=(bize) yakışmaz /uygun düşmezi). (Nûr/16)
Benzeri buyruklar çoktur. 2. Kâne, kelamda sıla [anlamı olmayan bir ulama sözü] olarak kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ve Allah her şeye/her şey üzerine kadirdir. (Ahzâb/27)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Bu*na göre Ve kânellâhu 'alâ külli şey'in kadir buyru*ğu, Vallâhu 'alâ külli şey'in kadir demektir.
Ve Allah alîmdir, hakimdir. (Nisâ/111; Feth/4)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Bu*na göre Ve kânellâhu 'alîman hakîman buyruğu, Vallâhu 'âlîmun hakîmun demektir.
Ve Allah semidir, basîrdir. (Nisâ/134) 320
Burada kâne, söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu semî'ân basîran buyruğu, Vallâhu se-mVun basîrun demektir.
Ve Allah gafurdur, rahimdir. (Nisâ/100)
Burada da kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu ğafûran rahîman buyru*ğu, Vallâhu gafurun, rahîmun demektir. 3. Kâne, huvejo manasında kullanılır; şu âyette ol*duğu gibi:
Nasıl konuşuruz men kâne (yani, men huve: o kimse ki}, beşikte bir sabi?! (Meryem/29) 4. Kâne lafzı, böyledir, böyle idi diye tefsir edilir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Doğrusu o (yani, Ismâîl} va'dine sâdık idi [kâne]; bir rasûl, bir nebi idi [kâne (yani, hakeza kâne}]. (Mer*yem/54)
Kâne burada, hakeza kâne: böyle idi demektir. Ehline namaz ve zekat ile emreder idi. (Meryem/55)
Önlerinde/ötelerinde her sağlam gemiye eikoyan bir me]îk var idi [kâne]. (KehJ779)
Bu buyrukta da daha önce olup bitmiş, geçip git*miş bir şeyden haber vermektedir. 5. Kâne, sâr I olmak manasında kullanılır; Yüce Al*lah'ın, Adem'e secde etmeyi emrettiği vakit, İblis'in tu*tumunu anlatan şu âyette ve aşağıdaki diğer âyetlerde olduğu gibi:
İblis dayattı, büyüklendi ve kâfirlerden oldu [kânej. (Bakara/34)
Yani, İblis, Allah'ın ilminde Adem'e -Rabbine şu sözleri söyleyerek- secdeyi terketmekle kâfir oldu: Ben bir beşer için Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
secde eden olmayacağım (Hicr/33); yani, ben ondan hayırlıyım; dolayısıyla, benim gibi birisinin, onun gibi birisi için secde etmesi yakışık almaz/uygun olmaz.
Sema açılıp kapı kapı olacak [fe-kânet ebvâben (yani, fe-sâret ebvâbmj], dağlar da yürütülüp serab olacak [fe-kânet serâben {yani, fe-sâret kel-serâben}]. (Ne-be/19-20)
Dağlar olacak [fe-kâneti'l-cibâlü {yani, fe-sâreti'l-ci-bâlüj], akıp dağılan kum gibi {yani, karıştırıldığı ve harekete geçirildiğinde ardarda gelen kum yığını gi*bi}]. (Müzzemmiiyi4) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Saçılmış/uçuşan toz olduğunda {yani, dağlar, güneş ışığının evin penceresinden girdiği vakit görülen toz zerrecikleri gibi olduğu zaman!. (Vakıa/6)
O gün, sema erimiş maden gibi olacak {yani, tasîru's-semcıüj, dağlar da atılmış/didik didik edilmiş yün gibi olacak {yani, kel-savfı'l-menfûşj. (Me'âric/8-9) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
113. Ke'en
1. Ke'en, sanki ... gibi [lî-ke'ennemâ] Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sanki onunla sizin aranızda bir meveddet/sevgi ol*mamış gibi diyecektir ki: "Keşke ben..." (Nisâ/73)
Âyetteki ke'enlem tekun ibaresi, li-ke'ennemâ lem-tekun [sanki... olmamış gibi] demektir.
Sanki yüzleri, geceden parçalarla kaplanmış gibidir: kapkaranlık. (Yûnus/27)
Ayetteki li-ke'ennemâ uğşiyet vucûhuhum ibaresi, li-ke'ennemâ uğşiyet vechûhuhum [yüzleri... sanki kaplanmış gibidir] demektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:09
kral41
114. El-Ahz
el-Ahz, beş şekilde tefsir edilir: 1. el-Ahz, kabul manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ve bu şart üzere ısrıraı {yani, ağır ahdimi} ahz {yani, kabul! ettiniz mi? (Al-i îmrân/81)
Eğer size bu verilirse onu ahz {yani, kabul} edin... (Mâide/41)
Bilmediler mi: muhakkak ki Allah, kullarından tev-beyi kabul eden O'dur ve sadakaları ahz {yani, ka*bul} eden... (Tevbe/104)
Ondan fidye ahz {yani, kabul} edilmez. (Bakara/48)
Her türlü fidyeyi verse de ondan ahz {yani, kabul} edilmez. (En'âm/70)
Sen afv yolunu ahzet {yani, sadaka olarak malların*dan sana verdikleri Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şeyleri kabul et}! (A'râfl99) 2. el-Ahz, habs [tutmak j alıkoymak] manasında kullanılır; şu â}'etlerde olduğu gibi:
Onun için o'nun yerine bizden birini ahzet {yani, alı*koy i tut}. (Yûş;uf/78)
(Yûsuf) dedi; "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimse*den başkasını ahzetmekten {yani, alıkoymaktan I tut*maktan} Allah'a sığınırım." (Yûsuf779)
Melikin dîninde kardeşini ahzedecek {yani, alıkoya*cak! tutacak} değildi. (Yûsuf/76) 3. el-Ahz, azâb manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ben de onları ahzettim {yani, azâblandırdım /azaba uğrattım}; o vakit nasıl oldu 'ıkâbim. (Mü'min/5)
Rabbin, zulmeden kurayı ahzettiğinde {yani, azâblandırdığında I azaba uğrattığında} işte böyle ahze-der {yani, azâb eder}. Şüphesiz O'nun ahzı (yani, aza*bı} elimdir, şedîdtir. (Hûd/102)
Derken Biz her birini günahı ile ahzettik {yani, azâb-landırdık I azaba uğrattık}. (Ankebût/40) 4. el-Ahz, kati I öldürmek manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Her ümmet rasûlünü ahzetmek {yani, öldürmek I kat*letmek} kasdmda bulundu. (Mü'min/5) 5. el-Ahz, esir almak manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
Artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün ve on*ları ahzedin {yani, esir alın}! (Tevbe/5)
Eğer yüz çevirirlerse, onları ahzedin {yani, esir alın}! (Nisâ/89) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
115. Bi-İznillâh
Bi-iznillâh, iki şekilde tefsir edilir: 1. Bi-iznillâh [Allah'ın izni ile] tabiri, bazan Al*lah'ın izni ile olmayan i Allah'ın izin vermediği bir şey hakkında da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'ın izni ile olmadıkça {yani, o kimseye zarar ver*mek hususunda Allah'ın izni olmadıkça} onunla hiçbir kimseye zarar verebilecek değillerdi. (Bakara/102)
Allah'ın izni ile olması hariç {yani, o kimsenin ölümü hususunda Allah'ın izni olmadan} bir kişi ölemez. (Âl-i İmrân/145)
Allah'ın izni ile olması hariç, bir kişi {yani, o kimse*nin îmân etmesi hususunda Allah'ın izni olmadan} îmân edemez. (Yûnus/100) 2. el-İzn, emr manasında kullanılır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
Biz her rasûlü, başka değil; Allah'ın izni (yani, Al*lah'ın emri} ile itaat edilsin için gönderdik. (Nisâ/64)
Allah'ın izni {yani, Allah'ın emri} ile olması hariç, hiçbir rasûl bir âyet [mucize] getiremez. (Ra'd/38)
Rabb'lerinin izni (yani, Rabb'lerinin emri} ile insan*ları zulumâttan nura çıkarman için... (İbrâhîm/1)
Onun Rabbinin izni (yani, onun Rabbinin emri} ile yemişlerini her vakit verir. (İbrâhîm/25)
Allah'ın izni {yani, Allah'ın emri} ile olması hariç, bizim size sultân getirmemize İmkân yoktur. (Ibrâhîm/İl)
Rabb'lerinin izni {yani, Allah'ın emri} ile orada kala*caklardır. (İbrâhîm/23) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:10
kral41
116. Es-Sultân
es-Sultân, iki şekilde tefsir edilir: 1. es-Sultân, hüccet [kesin delil] manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Andolsun ki Musa'yı âyetlerimizle ve apaçık bir sul*tân {yani, apaçık hüccet} ile gönderdik. (Hûd/96)
Mûsâ ile ilgili olarak kullanılan sultân kelimeleri*nin tümü, hüccet [kesin delil] manasmdadır.
Hakkında size bir sultân (yani, Allah'ın kitabında bir hüccet I kesin delil} indirmediği varlıkları... (En'âm/81)
Yoksa Biz onlara bir sultân {yani, hüccet I kesin bir delil} indirmişiz de... (Rûm/35)
Ya da bana apaçık bir sultân {yani, kendisini mazur görebileceğim açık bir hüccet i kesin bir delil} getirir, (NemV21)
Benzeri âyetler çoktur. 2. es-Sultân, kahredici kral Ikahren mecbur edici hükümranlık manasında kullanılır; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
Benim, sizin üzerinizde bir sultânım {yani, sizin üze*rinizde, sizi şirk koşmaya kahren mecbur edecek bir hükümranlığım} yoktu. (İbrahîm/22)
Bizim, sizin üzerinizde bir sultânımız {yani, sizin üzerinizde, sizi şirk koşmaya kahren mecbur edecek bir hükümranlığımız} yoktu. Bilakis siz taşkınlık eden bir kavimdiniz. (Sâffât/30) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
117. Er-Raqîb
er-Ragîb, iki şekilde tefsir edilir: 1. er-Raqîb, hafız [rnuhafız, gözcü /'gözetleyici] ma*nasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Şüphesiz Allah üzerinizde raqîbtir {yani, amelleriniz için hafızdır [gözcüdür /gözetleyidir]}. (Nisâ/1) ... meğer ki sağ elinin mâlik olduğu ola. Ve Allah her-şey üzerine raqîbdir {yani, amelleriniz için hafi,zdir [gözcüdürIgözetleyiçidir]}. (Ahzâb/52)
Hiçbir söz söylemez ki, yanında hazır bir raqîb {yani, onun üzerinde bir hafız [gözcü Igözetleyicij bulunma*sın. (Kaf/18)
Onlar üzerinde raqîb (yani, hafız [gözcü /gözetleyici]} Sen oldun. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Mâide/117) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:11
kral41
118. İlâ
İlâ, üç şekilde tefsir edilir: 1. İlâ edatı, ma'a [birlikte Iberaber] anlamında kul*lanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onların mallarını yemeyin, kendi mallarınızla [ilâ ejnvâlikum]; {yani, ma'a emvâlikum: mallarınızla birlikte} yemeyin! (Nisâ/2)
Onun için Harun'u {yani, benimle birlikte Harun'u da} gönder! (Şu'arâ/13)
{îsâ dedi ki}: "Kim benim Allah'a {yani, Allah ile bir*likte} yardımcılarım?" (Âl-i İmrân/52)
Bunun bir benzeri de Saff sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 2. İlâ, bunun başındaki elif, kelâmda bir sıla [ayrı*ca anlamı olmayan bir ulama] olarak da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sizi Kıyamet Günü'ne {yani, Kıyamet Günü için} cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecektir]. (En'âm/12)
İlâ yevmi'l-gıyâme [Kıyamet Günü'ne] ibaresi, li-
yevmi'l-qıyâme [Kıyamet Günü için] demek olup, burada elif sıladır.
Sizi Kıyamet Günü'ne {yani, Kıyamet Günü içinj cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecektir]. (Nisâ/87)
İlâ yevmi'l-gıyâmeti [Kıyamet Günü'ne] ibaresi, li-yevmi'l-gıyâmeti [Kıyamet Günü için] demek olup, burada elif sıladır.
Sonra, sizi Kıyamet Günü'ne {yani, Kıyamet Günü içinj cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecek*tir]. (Câsiye/26)
İlâ yevmi'l-gıyâmeti [Kıyamet Günü'ne] ibaresi, li-yevmi'l-gıyâmeti [Kıyamet Günü için] demek olup, burada elif sıladır. 3. İlâ, qarâbet I yakınlık ile tefsir edilir; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şu âyet*lerde böyledir:
Andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik. (Mü'minûn/23)
"Onu onlara gönderdik" demektir.
Ve 'Âd'a da kardeşleri Hûd'u (gönderdik). (Hûd/50) Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). (Hûd/61)
Benzeri buyruklar çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
119. 'Azız '
Azız, altı şekilde tefsir edilir: 1. Azız; korunmuş, muafiyet sahibi, kendisine za*rar verilemeyen, kuvvetli, dayanıklı anlamında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah 'azizdir {yani, Allah'a asla zarar verilemez}, ha*kimdir. (Nisa/158, 165; Feth/17, 19)
(Ebû Cehl'e denilecek ki): "Tat bakalım, şüphesiz sen 'azîz (yani, korunmuş I kendisine asla zarar verileme*yen} ve kerimsin!" Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Duhân/49)
'Azîz {yani, kuvvetli} olan zelîl olanı oradan çıkara*caktır. (Münâfıkûn/8)
İzzeti {yani, korunmayı, zarar görmemeyi} onların yanında mı arıyorlar?! (Nisa/139)
Kim izzet {yani, korunmayı I zarar verilemeyecek ko*numda olmayı} irade ediyorsa... (Fâtır/10)
Benzeri âyetler çoktur. 2. 'Azîz, 'azîm [pek büyük, pek azametli, değerli] ma*nasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Senin izzetine {yani, azametine / büyüklüğüne} ande-derim ki onların hepsini iğva edeceğim. (Sâd/82)
{Şuayb'a dediler ki}: "Hem sen, bize göre 'azîz {yani, büyük, değerli} bir kimse de değilsin." (Hûd/91)
Fir'avn'm izzeti (yani, azameti, büyüklüğü} hakkı için... (Şu£arâ/41)
Ora ahalisinin 'azîz {yani, büyük şeref sahibi} olanla*rını zelîl kılarlar. (Neml/34)
Ey 'azîz {yani, egemenlikte büyük I azametli kimse}... (Yûsıu778, 88)
Azizin {yani, egemenlikte büyük kimsenin} karısı... (Yûsuf/30,51) 3. el-'Izzet, hamiyyet [kibir, gurur] manasında kul*lanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
İzzeti {yani, hamiyyeti [kibri I gururu]} onu günaha sü*rükler. (Bakara/206)
İzzet ve şikak {yani, hamiyyet [kibir I gurur] ve ihtilaf} içindedirler. (Sâd/2) 4. el-'Izzet, ğalîz [sert, katı] anlamında kullanılmış*tır; şu âyette olduğu gibi:
Kâfirlere karşı izzetli {yani, onlara karşı sert ve katı}... (Mâide/54) 5. Azîz; şiddetli, ağır, zor manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sizin sıkıntıya uğramanız o'na 'azîz {yani, -size duydu*ğu sevgiden ötürü-şiddetli, ağır/zor} gelir. (Tevbe/128)
Şu, Allah'a göre 'azîz {yani, şiddetli, ağır I zor} değildir. (îbrâhîm/20)
Benzeri bir buyruk da Fâtır sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 6. Azîz, kuvveti I kuvvette şiddetli anlamına gelir; şu âyette olduğu gibi:
Bunun üzerine Biz de, (gönderdiğimiz iki kişiyi) üçüncü bir kişi ile 'azîz kılmıştık (yani, o iki kişiyi güçlendirmiştik}. (Yâ-Sîn/14)
Zuheyr b. Abbad, Yüce Allah'ın, O sıra Biz onlara iki kişi göndermiştik (.....) Bunun üzerine Biz de, (gönderdiğimiz o iki kişiyi) üçüncü bir kişi ile güç*lendirmiştik (Yâ-Sîn/14) buyruğu hakkında şöyle demiştir: Sözü edilen "iki kişi" ile, Yahya ve Yûnus; "üçüncü kişi" ile de, havarilerin reisi Şem'un kas-
dedi mistir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:12
kral41
120. Heleke
Heleke, dört şekilde tefsir edilir: 1. Heleke, ölmek demektir; şu âyetlerde olduğu gi*bi:
Eğer bir erkek helak olur da {yani, Ölür de}... (Nisâ/176)
Yahut helak olanlardan (yani, meyyitlerden I ölmüş*lerden} olacaksın. (Yûsuf/85) Hiçbir karye yoktur ki Biz onu {yani, onun ahalisini! helak edecek {yani, Kıyamet Gününden önce öldüre-cekl olmayalım. (Isrâ/58)
O'nun vecbi müstesna {yani, Allah hariç -şüphesiz O ölmez-} herşey helak olacaktır {yani, bütün canlı var*lıklar ölecektir}. (Kasas/88) 2. el-Helâk, azâb manasında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
İşte o kumlar, Biz onları helak ettik {yani, senden ev*velki ümmetlerin yaşadığı memleketlerdeki o kâfir top*lumlara azâb ettik}, zulmettiklerinde {yani, şirk koş*tuklarında}. Ve onların helakleri {yani, o kâfir toplum*ların azâbları} için bir mev'ıd {yani, vakit} tayin et*miştik. (Kehf/59)
Biz hiçbir karyeyi (yani, geçmiş ümmetlerin yaşadık*ları karyelerdeki kâfir toplumları} malum bir kitabı olmaksızın helak etmedik {yani, azaba uğratmadık}. (Hicr/4)
Rabbin kurâ'ları helak edecek {yani, memleketlerin ahalisini azaba uğratacak} değil; ana noktasında bir rasûl çıkarmadıkça. (Kasas/59)
Kendilerinden {yani, Mekke kâfirlerinden} evvel karn'dan nicesini helak ettik {yani, nice nesillere azâb ettik}. (En'âm/6) 3. Heleke, dall I kaybolmak manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Benim sultânım da {yani, hüccetim I delilim de} helak oldu {yani, kayboldu -gösterebileceğim bir delil yok-}. (Hâkka/29) 4. el-Helâk, fesâd manasında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
Harsı ve nesli helak {yani, ifsad} eder. (Bakara/205)
Ben yığın yığın mal helak ettim {yani, çok mal ifsad ettim}tükettim}.,. (Beled/6) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
121. Quwet
Quvvet, beş şekilde Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
tefsir edilir: 1. Quvvet, 'adedisayı manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
Kuvvetinizi kuvvetle ziyadeleştirsin {yani, doğumla sayınızı artırsın /sayınıza sayı katsın}. (Hûd/52)
Siz bana kuvvetle (yani, adam sayısıyla! yardım edin! (Kehf/95)
Biz kuvvet sahibiyiz (yani, sayıca çoğuz}. (Neml/33) 2. el-Quvvet, çalışkanlık ve gayret /ciddiyet ile de*vam etmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
Bir vakit de mîsâkınızı almıştık (.....) Size verdiğimizi
kuvvetle tutun {yani, Tevrat'ta bulunanları tam bir gayret, ciddiyet ve kararlılıkla alın, bağlanın}! (Baka*ra/63)
Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde dir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Ey Yahya! Kitabı kuvvetle {yani, gayret, ciddiyet ve kararlılıkla} al! (Meryem/12) 3. Quvvet; şiddetle yakalamak, yakalaması şiddet*li/çetin demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Dediler ki: "Kim bizden kuvvetlidir" {yani, kimin yakalaması bizden daha şiddetlidir I çetindir}?! Kendi*lerini halkeden o Allah'ın onlardan daha kuvvetli {yani, yakalamasının daha şiddetli I çetin} olduğunu görmüyorlar mı? (Fussilet/15)
Senin karyenden {yani, Mekke'den I Mekke halkından} kuvvetçe daha şiddetli {yani, halkının yakalayışı daha şiddetli I çetin} nice karye vardı... (Muhammed/13)
Keşke size karşı bir kuvvetim olsaydı {yani, sizi şid*detle yakalayabilseydirnj. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Hûd/80) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:12
kral41
122. El-Be's
el-Be's, üç şekilde tefsir edilir: 1. el-Be's, azâb manasında kullanılır; şu âyetlerde böyledir: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Be'simizi {yani, dünyadaki azabımızı} gördüklerinde, "Allah'a îmân ettik; O'nun vahdetine [bir ve tek ilah olduğuna]" dediler. (Mü'min/84)
Be'simizi hissettiklerinde {yani, azabımızı gördükle*rinde} hemen oradan kaçışıyorlardı. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Enbiyâ/12)
Eğer Allah'ın be'si {yani, Allah'ın azabı} gelirse, bize kim yardım eder?! (Mü'min/29) 2. el-Be's, fakirlik manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Be's'te (yani, fakirlik ve şiddette I zorlukta} sabreden*ler... (Bakara/177)
Andolsun ki senden önceki ümmetlere (de elçiler) gönderdik; tazarru etsinler diye onları be's'e (yani, fakirliğe} ve darrâ {yani, şiddete i zorluğa} uğrattık. (En'âm/42) 3. el-Be's, qıtal I savaş manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğügibi:
Allah o küfredenlerin be'sini (yani, küffann savaşı*nı/savaşmasını} önlemeye muktedirdir. (Nisâ/84) Biz kuvvet sahibi ve şiddetli be's sahibiyiz {yani, sa*vaş ehliyiz}, (Neml/33)
Be's zamanında {yani, savaş esnasında!... (Bakara/177) Aralarında be's'leri şiddetlidir (yani, münafıklarla Ya*hudiler arasında savaş olursa şiddetli olur}. (Haşr/14) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
123. Et-Tafsîl
et-Tafsîl, iki şekilde tefsir edilir: 1. et-Tafsîl, beyân t genişçe açıklamak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
O uydurulan bir söz değildir (.....) Her şeyin tafsilidir
(yani, her şeyin beyânıdır I genişçe açıklamasıdır}, (Yû-suClll)
Her şeyden yazdık; nasihat ve tafsil (yani, beyân I ge*nişçe açıklamak} için her şeyi. (A'râf/145)
Andolsun ki onlara bir kitap getirmiş, onu ilm üzere tafsîl/fasl etmiştik (onu beyân etmiştik I genişçe açık*lamıştık}. (A'râtf52)
Âyetleri sağlamlaştırılmış; sonra, tafsîl/fasl edilmiş (yani, helâl ve haramı beyân edilmiş I genişçe açıklan*mış} bir kitap. (Hüd/1)
Ayetleri tafsîl/fasl edilmiş {yani, âyetleri beyan edil*miş I genişçe açıklanmış} bir kitap, Arabî bir qur'ân Ihitabe/okuma]. (Fussilet/3)
Onun her şeyinin tafsilini fasl ettik/Onu her şeyiyle tafsîlen faslettik {yani, onun beyânını beyân ettik jonun açıklamasını genişçe-gereğince yaptık}. (İsrâ/12)
O ki, size kitabı mufassal (yani, beyân edilmiş /geniş*çe açıklanmış} olarak indirmiş... (En'âm/114) 2. et-Tafsîl, beynûnet fayrı ayrı olmak, ayrılık, ayrıl*mak] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Mufassal [ayrı ayrı] âyetler (yani, her iki azâb ara*sında bir ay bulunmak Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
ve biri diğerinden ayrı mu*cizeler} olmak üzere... (A'râf/133)
Kafile fasledince (yani, yol arkadaşları Mısır'dan çı*kınca/ayrılınca}... (Yûsuf/94)
Fasl Gününe {yani, Beyân [ayrım/ayrılık]Günü'ne -ki O Gün, insanlar arasında hüküm verilecek: bir fırka cennete, bir fırka da saîr'e [alevli ateşe] gidecek-}... (Mürselât/13)
Şüphe yok ki, o Fasl {(yani, hüküm ve ayrım,)} Günü, bir mîkât olacaktır. (Nebe/17)
Şüphe yok ki, o Fasl Günü {yani, insanlar arasında ayırıcı hükmün verileceği gün} onların hepsinin mî-kâtıdır. (Duhân/40) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:13
kral41
124. Ehâd
Ehad, üç şekilde tefsir edilir: 1. Ehad ile, ÂUah vasfedilmiştir; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
O, hiç kimsenin [ehad] {yani, Allah'ın! kendisine gtiç yetiremeyeceğini mi sanıyor?! "Ben yığm yığın mal tükettim" diyor. Hiç kimsenin [ehad] {yani, Allah'ın] kendisini görmediğini mi sanıyor?! (Beled/5-7) 2. Ehad lafzı ile, Nebi (s.a) kasdedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi:
Sizin aleyhinize hiçbir kimseye [ehad] ebediyyen ita*at etmeyiz {yani, münafıklar, "Sizin [Yahudiler] aley*hinize Muhammed'e asla itaat etmeyiz" dediler}. (Haşr/11)
Hiç kimseye [ehad] {yani, Nebi'yeJ dönüp bakmadan uzaklaşıyordunuz. (Âl-i İmrân/153) 3. Ehad lafzı ile, mevlâ [azadlı köle] olduğu esnada Bilal kasdedilmiştir; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şu âyette olduğu gibi:
Onun yanında hiçbir kimsenin [ehad] karşılığı veril*mesi gereken bir nimeti yoktur (yani, Ebû Bekr'in yanında, Bilal'ın bir nimeti yok ki, Ebû Bekr onu, o nimete karşılık olarak azad etmiş olsun. (Aksine Ebû Bekr, Bilal'i, Allah'ın rızasını kazanmak için azad etmiştir}}. (Ley 1/19) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
125. El-Halq
el-Halg, yedi şekilde tefsir edilir: 1. Halq, din manasında kullanılmıştır; şu âyetler*de olduğu gibi:
{İblis dedi ki}: "Onlara Allah'ın halqını (yani, Al*lah'ın dînini} tağyir etmelerini emredeceğim/söyleye*ceğim." (Nisâ/119)
Allah'ın halqı {yani Allah'ın dîni} için tebdil yoktur. (Rûm/30) 2. Halq kelimesi, mahlûk [icat etmek I uydurmak] ve yalan söylemek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bu başka değil, evvelkilerin halqıdır (yani, öncekilerin uydurup I icat edip söyledikleri bir yalandır}. (Şu'-ara/137)
Ifk hakq ediyorsunuz (yani, yalan söylüyorsunuz [if*tira uyduruyorusunuz]}. (Ankebût/17)
Bu başka değil, bir ihtılâq'tır {yani, o uydurma*dır j yalandır: o yalanı Muhammed kendiliğinden uy*durmuştur}. (Sâd/7) 3. Halq, tasvirler/suretler manasında kullanümış-tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Hani Benim iznimle tinden bir kuş biçimi halq edi*yordun {yani, çamurdan kuş benzeri bir tasvir/suret yapıyordun!. (Mâide/110)
Bunun bir benzeri de Al-i İmrân sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Allah'ı bırakıp da çağırdıklarınız hiçbir şey halq ede*mezler; zira onların kendileri halq olunurlar (yani, kendilerine suret veriliri. (Nahl/20) Bunun bir benzeri de Furkân sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 4. Halq, konuşmak I konuşturmak manasında kul*lanılmıştır; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şu âyette olduğu gibi:
Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu ve sizi ilk defa O halq etmişti {yani, dünyada sizi O konuş*turmuştu}. (Fussilet/21) 5. Halq kelimesi, ca'l [kılmak, yapmak, yaratmak] manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Rabbinizin sizin için halq ettiği ezvâcınızı [eşlerinizi] {yani, Rabbinizin sizin için yaptığı i küdığı-yarattığı [ce'ale] kadınlarınıza ferden yaklaşmayı} terkedip/bı-rakıp... (Şu'arâ/166) 6. Halq kelimesi, ba's [ölümden sonra diriliş] ma*nasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Halq itibariyle (yani, ölümden sonra âhirette dirilt-jnek bakımından}, kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa... (Sâffât/11)
Sizi halq etmek (ölümden so?ıra âhirette diriltmek} mi daha zor, yoksa... (Nâziât/27)
Onlar gibisini halq etmeye (yani, âhirette tekrar di*riltmeye} kadir değil midir?! (Yâ-Sîn/81) 7. Halq kelimesi, dünyada halketmek [yaratmak] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
O ki, gökleri ve yeri halq etti (yani, daha önce yok iken onları halketti i yarattı} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(En'âm/1)
Andolsun ki, Biz insanı tinden bir sülaleden halq et*tik (yani, o Rabb dünyada onları böylece yarattı}. (Mü'minûn/12) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:13
kral41
126. Ezan
Ezan, iki şekilde tefsir edilir: 1. Ezan; duyurmak I işittirmek, işitmek, dinlemek, ilan etmek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ve Rabbini dinleyip [ezinet] (yani, Rabbinin buyruğu*nu dinleyip IRahbine boyun eğip} haklandığı {yani, kendisine yakışanı yapıp Rabbine itaat ettiği! vakit... (İnşikak/2)
Sana ezan veririz iyani, Sana duyururuz} ki: Bizden şâhid yok. (Fussilet/47) 2. Ezan kelimesi; nida' [yüksek sesle seslenmek, ba*ğırmak] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gi*bi:
Bunun üzerine aralarında bir müezzin (yani, cennet ile ateş arasında bir münâdij, "Allah'ın laneti zalim*ler üzerine olsun" diye ezan verir {yani, nida' eder [bağırır I seslenir]}. (A'râf/44)
Sonra bir müezzin iyani, bir münâdij, "Ey kafile! Siz muhakkak hırsızsınız" diye ezan verdi {yani, nida et*ti [bağırdı i seslendi}}. (Yûsuf/70)
İnsanlar içinde ezan ver {yani, nida' et [bağır I ses*len]}! (Hacc/27) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
127. Ne'â
Ne'â, iki şekilde tefsir edilir: 1. Ne'â, tebaıd [uzaklaştı j uzak durdu] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Yan çizer [ne'â] {yani, uzaklaşır}. (İsrâ/83)
Onlar hem (başkalarını) ondan nehyederler, hem de ondan uzak dururlar Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
[ne'â]. (En'âm/26) 2. La teniyâ; zaaf/gevşeklik, güçsüzlük zayıflık an*lamına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Zikrimde gevşeklik/zaaf göstermeyin [lâ teniyâ]. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Tâ-Hâ/42)
Kuvvet sahibi bir usbe'ye dahi ağır gelirdi [le tenûu] {yani, (kuvvet sahibi bir topluluk bile) Karun'un mal*larının bulunduğu evlerin kapılarının anahtarlarını taşımaktan zaafa düşüp aciz kalırdı}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Kasas/76) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
13-05-2015, 00:14
kral41
128. Er-Recm
er-Recm, dört şekilde tefsir edilir: 1. er-Recm, katletmek I öldürmek manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sizi recmederiz {yani, öldürürüz}. (Yâ-Sîn/18)
Doğrusu ben, beni recmetmenizden {yani, beni öldür*menizden} Rabbim ve Rabbinize sığındım. (Duhân/20)
Eğer raht'm [aşiretin] olmasaydı seni recmederdik {ya*ni, seni öldürürdük}. (Hûd/91) 2. er-Recm, şetm [sövmek, ağır söz söylemek] mana*sında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
(Babası, İbrahim'e dedi ki}: "Eğer vazgeçmezsen seni recmederim iyani, sana ağır sözler söylerim, söver-sa-yarımj. (Meryem/46) 3. er-Recm, atmak manasına kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
Onları {yani, yıldızları} şeytanlara rucûm (yani, on*ları atmalar i atışlar [tahmin ve iddialarına vesile]} yaptık. (Mülk/5)
Gayba recmdir (yani, zanna dayanarak iddialar or*taya atmaktır}. (Kehf/22) 4. er-Recm, mel'ûn I lanetlenmiş manasında kulla*nılır; şu âyette olduğu gibi:
O recmedilmiş {yani, mel1 ün I lanetlenmiş} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şeytan*dan Allah'a sığın! (Nahl/98) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
129. Es-Salâh
es-Salâh, yedi şekilde tefsir edilir: 1. es-Salâh, îmân manasında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
...adn cennetleri. Onlara dahil olacaklar; ataların*dan, eşlerinden ve zürriy eti erinden salahlı olanlar da {yani, atalarından, eşlerinden ve zürriy etlerinden îmân edenler de}. (Ra'd/23)
Kolelerinizden-câriyelerinizden sâlihleri (yani, mü*minleri} de evlendirin! (Nûr/32)
Beni sâlihlere (yani, mil'min atalarıma} ilhak et! (Yûsuf/101)
(Süleyman dedi kî}: "Rahmetinle beni sâlih (yani, mü'min} kullarının içine dahil et!" (Neml/19) 2. es-Salâh; konumun iyiliği, üstünlüğü manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bunun ardından sâlih bir kavın olursunuz (yani, ba*banızın nezdindeki konumunuz iyi I üstün olur}. (Yû*suf/9)
Ve muhakkak ki o (yani, ibrahim}, âhirette de sâlih-lerdendir {yani, Allah indindeki konumu itibariyle iyilerden i üstünlerdendir}. (Bakara/130)
Bunun bir benzeri de Nahl sûre sindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 3. es-Salâh, rıftz jyumuşaklık manasında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
İnşâallah beni sarihlerden (yani, beni sana karşı rıfk ile muamele edenlerden [yumuşak ve iyi davranan*lardan]} bulacaksın. (Kasas/27)
(Mûsâ, Harun'a dedi ki}: "Kavmim içinde bana halef ol ve ıslah et (yani, onlara rıfk ile muamele et [yumu*şak ve iyi davran]}! (A'râf/142) 4. es-Salâh, halqediliş I yaratılış itibariyle düzgünlük [eksiksizlik, kusursuzluk] manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Eğer bize bir sâlih bahşedersen (yani, Adem ile Havua Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
şöyle dediler: "Eğer bize hilkati iyaratılışı düz*gün [eli-ayağı yerinde I sağlam ve sağlıklı] bir çocuk verirsen!... (A'râf/189) 5. es-Salâh, ihsan [iyilik j'güzellik, iyi!güzel iş yap*mak, güzel davranmak] manasında kullanılır; şu âyet*te böyledir: ;.
(Şu'ayb deçLi kij: "Ben başka değil, gücümün yettiğin*ce ıslah {yani, ihsan [iyilik ve güzellik]} irade ediyo*rum." (Hûd/88) 6. es-Salâh, itaat manasında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
Biz sadece muslihleriz/ıslah edicileriz (yani, yeryüzün*de Allah'a muti' olanlarız /itaatkârlarız!. (Bakara/11)
Islahının ardından (yani, orada itaat edilmesinin ar*dından}.., (A'râf/56)
îmân eden ve sâlih ameller işleyenlere (yani, emir ve nehiylerine riâyetle Allah'a itaat edenlere} gelince... Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 7. es-Salâh kelimesi, emanet ile ilgili hususlarda kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
O ikisinin babası sâlih bir kimse idi (yani, emaneti eda etme hususunda}. (Kehf/82) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.