-
Şunlardan Uzak Dur
İyiliği başa kakandan uzak dur!
Namazda riya gördüğünden uzak dur!
Hayvana eziyet edenden uzak dur!
Namazı sevmeyenden uzak dur!
Baba ve annesine gülümsemeyenden uzak dur!
Münafık tipli insandan uzak dur!
Hakaret eden insandan uzak dur!
Dine, kitaba hakaret edenden uzak dur!
Cimri olandan uzak dur!
Merhametsiz insandan uzak dur!
Çocuk başı okşamayan, çocuk eli öpmeyenden uzak dur!
Kendinden büyüğüne el öptürenlerden uzak dur!
Ezanı duyduğunda istifini bozmayandan uzak dur!
Allah'ın ve dinin sıcaklığını istismar edenden uzak dur!
Yüce Allah'a ve dine kin besleyenden uzak dur!
Gücü varken fakire vermeyenden uzak dur!
Sözü ve özü bir olmayandan uzak dur!
Şu Müslümanlar var ya diye başlayıp kusur sayandan uzak dur!
Bize hadis ve sünnet, mezhep ve tasavvuf lazım değil, kabir azabı yok, kader yok, şefaat yok diyenden uzak dur!
Çamur atan, sahtekardan, dedikoducudan uzak dur!
Kısacası; vicdanın, aklın, imanın, vahyin onaylamadığı her şeyden ve herkesten uzak dur!
İçkiden, kumardan, zinadan, faizden uzak dur!
Merhametsiz insandan uzak dur!
Fitneyi, kaosu, iç kavgayı, destekleyenden uzak dur!
Bulunduğu yere göre kıvrılan şahsiyet düşkününden uzak dur.
-
Bid'atleri ancak "ateş" temizler!
Kalp hastalıklarından en tehlikelisi, bid'attir. Yani yanlış, bozuk itikattır... Bilhassa zamanımızda Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek insanı bu hastalığa sürükler...
Aklın ermediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak hareket etmek cahilliktir. Böylelerini fen adamı, filozof sanarak onlara uymak felakettir. Onları taklit etmek ahirette çok büyük sıkıntılara sebeb olur...
İnsanın kendi aklı ile bu ince, hassas bilgileri bulması mümkün değildir. Herkes kendi aklı ile bu bilgileri bulmaya çalışırsa, yeryüzündeki insan sayısı kadar bozuk düşünce, itikat ortaya çıkar. Herkesin düşüncesi, anlayışı, fikir yapısı bir değildir. Dünyalık meselelerde bile insanlar başka başka düşünmektedirler. Dünya işlerinde böyle olunca, aklın ermediği ahiret bilgilerinde doğruyu bulmak hiç mümkün olur mu?
Bu durumda, inanmış her Müslümanın yapması gereken şey, kendi aklını devreye sokmadan, hakiki İslâm âlimlerinin bildiklerine tabi olmaktır. Onlar imanın nasıl olması lâzım geldiğini bildirmişlerdir. Doğrusu da budur.
Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) ve Eshabının itikatlarını, doğru olarak tesbit edip bizlere bildiren, sadece Ehl-i sünnet âlimleri olmuştur. Zaten ben "Ehl-i sünnet itikadındayım" demek, "Onlar nasıl inanmışlar ise ben de onlar gibi inandım" demektir.
Düzgün itikat çok önemlidir. Çünkü, yapılan bütün ibadetler buna bağlıdır. İtikadı bozuk olanın yaptığı bütün ibadetleri geçersizdir, kabul olunmazlar. Yaptığı ibadetleri onu cehennem ateşinden kurtaramaz.
Demek ki, önce doğru bir itikat sahibi olmak lâzım gelir. Yetmiş üç fırkanın tek kurtulanı Ehl-i sünnet inancına sahip olanlardır. Diğer yetmiş ikisi dalâlet fırkasıdır. Yetmiş üç "altın"ın içinde "hakiki" olanı budur. Öbürleri sahtedir!..
Bid'atleri ancak "ateş" temizler!
Kalp hastalıklarından en tehlikelisi, bid'attir. Yani yanlış, bozuk itikattır... Bilhassa zamanımızda Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek insanı bu hastalığa sürükler...
Aklın ermediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak hareket etmek cahilliktir. Böylelerini fen adamı, filozof sanarak onlara uymak felakettir. Onları taklit etmek ahirette çok büyük sıkıntılara sebeb olur...
İnsanın kendi aklı ile bu ince, hassas bilgileri bulması mümkün değildir. Herkes kendi aklı ile bu bilgileri bulmaya çalışırsa, yeryüzündeki insan sayısı kadar bozuk düşünce, itikat ortaya çıkar. Herkesin düşüncesi, anlayışı, fikir yapısı bir değildir. Dünyalık meselelerde bile insanlar başka başka düşünmektedirler. Dünya işlerinde böyle olunca, aklın ermediği ahiret bilgilerinde doğruyu bulmak hiç mümkün olur mu?
Bu durumda, inanmış her Müslümanın yapması gereken şey, kendi aklını devreye sokmadan, hakiki İslâm âlimlerinin bildiklerine tabi olmaktır. Onlar imanın nasıl olması lâzım geldiğini bildirmişlerdir. Doğrusu da budur.
Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) ve Eshabının itikatlarını, doğru olarak tesbit edip bizlere bildiren, sadece Ehl-i sünnet âlimleri olmuştur. Zaten ben "Ehl-i sünnet itikadındayım" demek, "Onlar nasıl inanmışlar ise ben de onlar gibi inandım" demektir.
Düzgün itikat çok önemlidir. Çünkü, yapılan bütün ibadetler buna bağlıdır. İtikadı bozuk olanın yaptığı bütün ibadetleri geçersizdir, kabul olunmazlar. Yaptığı ibadetleri onu cehennem ateşinden kurtaramaz.
Demek ki, önce doğru bir itikat sahibi olmak lâzım gelir. Yetmiş üç fırkanın tek kurtulanı Ehl-i sünnet inancına sahip olanlardır. Diğer yetmiş ikisi dalâlet fırkasıdır. Yetmiş üç "altın"ın içinde "hakiki" olanı budur. Öbürleri sahtedir!..
Allahü teâlâ, Müslümanlardan, Peygamber Efendimizin ve Eshabının inandığı gibi iman etmelerini istemektedir.
Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm vefât edince insanlar dinlerini Eshâb-ı kirâmdan (aleyhimürrıdvan) öğrendiler. Hepsi aynı imânı, Ehl-i sünnet itikâdını kendilerinden hiçbir şey katmadan, Resûlullah Efendimizden öğrendikleri gibi naklettiler.
Mezhep imanlarımız, Silsile-i âliye büyüklerimiz ve diğer büyük âlimlerimiz bu saf ve doğru imânı kitap haline getirerek bize intikal ettirdiler. Bu büyüklerimize ne kadar dua etsek yine de azdır. Onlara ait olan kitapları çok okumalı ve onların gösterdiği yolda yürümeye gayret etmeliyiz...
Çok tehlikeli bir asra rastladık. Bid'atlar o kadar arttı ki sakınmak oldukça zorlaştı. Çamurlu bir yolda yürüyüp üzerine çamur bulaşmaması ne kadar dikkat gerektiriyorsa, bid'atlerden sakınmak ondan daha çok önemlidir. Çamur sıçrayan elbise su dökmekle temizlenir. Bid'atleri ise ancak "ateş" temizler!
İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
"İyi biliniz ki, bidât sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır."
-
Zikrin Faziletleri Hakkında Hadis-i Şerifler
Allah'ı zikretmenin faziletleri çok büyüktür. Zikrin faziletleri hadis-i şeriflerde şöyle anlatılmıştır:
“Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, 107, hadis no: 4856, 5059; Tirmizî, Deavât 8, hadis no:3377). Hadis, Tirmizî’de şu şekilde gelmiştir: “Bir cemaat bir yerde oturur ve fakat orada Allah’ı zikretmez ve peygamberlere salât okumazlarsa, üzerlerine bir ceza vardır. (Allah) Dilerse onlara azab eder; dilerse mağfiret eder.” (Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)
"Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah'ı zikretmektir. İnsanı Allah'ın azâbından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır." 'Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?' dediler. "Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi" dedi. (Buhârî, Deavât 5)
“Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: ‘Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği, Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Kim Beni kendi nefsinde zikrederse (içinden geçirirse), Ben de onu kendi nefsimde zikrederim (içimden geçiririm). Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın (adım) yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” (Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)
“Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler.” (Buhârî, Deavât 67)
“İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)
"Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır.
Allah'tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır." (Tirmizî, Zühd, 62)
“Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse, Allah Teâlâ, istediğini mutlaka ona verir.” (Ebû Dâvud, Edeb 105, hadis no: 5042; Tirmizî, Deavât 100, hadis no: 3525)
“Allah’ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini 'aradığınıza gelin' diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: ‘Kullarım ne diyorlar?’ ‘Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar. Sana ta’zim (temcid) ediyorlar’ derler. Rab Teâlâ sormaya devam eder: ‘Onlar Beni gördüler mi?’ ‘Hayır!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ ‘Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı’ derler. Allah tekrar sorar: ‘Onlar ne istiyorlar?’ ‘Senden cennet istiyorlar.’ ‘Cenneti gördüler mi?’ der. ‘Hayır Ey Rabbimiz!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer görselerdi, derler, ‘cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi.’ Allah Teâlâ
sormaya devam eder: ‘Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?’ ‘Cehennemden istiâze ediyorlar’ derler. ‘Onu gördüler mi?’ der. ‘Hayır Rabbimiz, görmediler!’ derler. ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der. ‘Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı’ derler. Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu söyler: ‘Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah (s.a.s.) sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var. Bu onlardan değil. O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi.’ Allah Teâlâ; ‘Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar’ buyurur.” (Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)
“Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır.” (Ebû Dâvud, Cihad 14, hadis no: 2498) (Bu hadisin izahı sadedinde İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir. Âyetten delil getirir: “Ey iman edenler, düşman bir grupla karşılaştınızmı sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz.” (8/Enfâl, 45) “İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek. Bu, önceki mertebeden düşüktür. Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür.
Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur. Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır. Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir” der. (K. Sitte, 13/251)
"Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir. (Bunlar Âdil imam (yönetici), Allah'a ibâdet ede ede yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için sevişen, O'nun için bir yere gelen; O'nun için birbirinden ayrılan iki kimse, kendisini mevkî sahibi ve güzel bir kadın (fenâlığa) dâvet ettiği halde: 'Ben Allah'tan korkarım' diyen adam, sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse ve tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri boşanan kimsedir." (Müslim, Zekât 91, hadis no: 1031)
"Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu. 'Evet' dediler. "Allah'ı zikir" dedi. (Tirmizî, Deavât 6)
-
Nisa Suresinin Örtünme İle İlgili Ayeti
Kadının yüzü ve elleri de görünen zinet yerleridir. Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas (r. anhüm) demişlerdir ki, görünen zinet kadının sürmesi ve yüzüğüdür. Abdullah b. Abbas (r. a.) her ne kadar kadının yalnız ayakkabısının ve çarşafının görülebileceğini41 belirtmişse de yüzün ve ellerin görülebileceğine dair deliller kuvvetlidir.
Bir gün Hz. Ömer hutbede,
Dikkatli olun, kadınların mehirlerini artırmayın.dedi.
Bunun üzerine hemen yanakların esmerin kırmızı kadın söze karıştı ve dedi ki, “Bu senin görüşün mü, yoksa Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’den mi duydun. Biz Allah-ü Teâlâ’nın kitabında, senin söylediğinin aksini buluyoruz. Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer bir kadını boşayıp yerine başka bir kadını almak istiyorsanız, ilkine kantar yükü altın vermiş de olsanız hiç bir parçasını geri almayın.
(Nisa Suresi 20 ayet )
Tövbe İle İlgili Ayetler
Her Mümin günah ile eskimiş tövbe ile yamanmıştır;Bunların hayırlısı tövbe halinde ölendir.
Ne Mutlu Yaptığı suçtan tövbe edip ağlayana.
Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belaya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.
Kim Allaha dayanırsa Ona yeter.Allah onun işini sonuca ulaştırır.
Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir...
Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.
Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.
ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.TEVBE SÛRESİ
Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. NİSA SÜRESİ
Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.TEVBE SÛRESİ
-
Temizlik ile ilgili Ayet ve Hadisi şerifler
Dinimiz İslâmiyet, temizliğe büyük önem vermiş, onu bir kısım ibadetlerin vazgeçilmez şartı, mukaddimesi ve anahtarı yapmıştır.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz şöyle buyurur:
Namazın anahtarı taharet, yani temizlik, başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı da selâm'dır."
Temizlik bâzı ibâdetlerin ön şartı olduğu gibi, sıhhat ve âfiyetin vazgeçilmez unsurudur. Ayrıca rızkın artmasına da sebebidir.
Hadis-i şerifte:, Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin." buyurulmuştur. Temizliği, sadece beden temizliğine hasretmek yanlış olur...
. Beden temizliği kadar, hattâ ondan da önce kalbi temizliği, niyet dürüstlüğü, ahlâk güzelliği gereklidir. Nitekim niyeti temiz olmayanın ibadeti halis olmaz, dolayısiyle, Allah katında kabûl görmez. Bu sebeble Müslümanda kalp temizliği ile beden temizliği birleşmeli, her ikisinin de temiz tutulması halinde kâmil bir Müslüman olunacağı bilinmelidir. Beden ve kalp temizliği, İslâm'ın temeli ve en mühim bir esasıdır.
Nitekim Resûlüllah Efendimiz: "İslâm, temizlik temeli üzerine binâ edildi" hadis-i şerifleriyle bu iki hususa işaret buyurmuştur. "Allah temizdir, temizleri sever" ikazı da, İslâm'ın temizlik esasını hatırlatan diğer bir hadis-i şeriftir.
İslâm'ın temizliğe ne derece ehemmiyet verdiğini gösteren bâzı hadis ve Ayet meâlleri: "İslâm temizdir. O halde siz de temizleniniz. Çünkü Cennete ancak temiz olanlar girecektir."
(Hadis-i şerif meâli)."Temizlik imanın yarısıdır."
(Hadis-i şerif meâli). "Temizlik iman(ın kemâlinden ve nurun)dandır."
(Ayet meâli). "Şübhe yok ki, Allah, tevbe edenleri de, (maddi - mânevi kirlerden) temizlenenleri de sever." (el-Bakare, 222).
Ayet: "(Bu abdest ve teyemmüm emriyle) Allah sizin için güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki şükredesiniz." (el-Mâide, 6).
Ayyet: "Allah, üzerinize gökten yağmur indiriyor; onunla sizi pisliklerden temizlesin, diye." (el-Enfâl, 11).
Ayet: "Ey iman edenler namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (5/6)
Ayet: Hani kendisinden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak sizden şeytanın pisliklerini gidermek
kalblerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu. (8/11)
Ayet "Elbiseni temizle. (74/4)
Hadisi şerifler:
Dinimiz İslamiyet'te temizlik ile ilgili Hadisler
(Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun! Cennete ancak temiz olan girer.) Deylemi
Mümin pis olmaz.) Buhari
Her şeyi iyi temizleyin! Temizlik imana, iman da Cennete götürür.) Taberani
Temizlik imanın yarısıdır.) Müslim
Namazın anahtarı temizliktir.) Tirmizi
Ağzınızı temizleyin, ağzınız Kur'an-ı kerim yoludur.) Ebu Nuaym
Cuma günü yıkanın, misvak kullanın ve güzel koku sürünün.) Buhari
Yemekten önce ve sonra el yıkamak, zenginliğe yol açar, fakirliği giderir.) Ebuşşeyh
Evinin hayrını isteyen, yemekten önce ve sonra, elini ve ağzını yıkasın!) İbni Ebi Şeybe
Ağzınızı temizleyin! Kiramen katibin melekleri için, ağızdaki yemek artıklarının kokusundan daha kötü bir şey yoktur.) Deylemi
Sarmısak yiyen, kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmasın, insanın rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.) Taberani
Gece namaz kılmak için kalkan kimse, ağzını misvakla temizlesin! Çünkü bir melek namazda Kur'an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.) Deylemi
Elbiselerinizi yıkayın, fazla kıllarınızı temizleyin, dişlerinizi misvakla temizleyin, temiz, güzel giyinin! Nezafet sahibi olun!) İbni Asakir
Tırnaklarınızı kesip gömün! Ağzınızdaki yemek kırıntılarını temizleyin ve misvak kullanın!
-
Fatiha Suresi'nde bulunan ince sırlar
Peygamberimiz (S.A.V) bir hadiste bu önemli gerçeği şöyle anlatıyor:
"Allahu Teâlâ buyurdu ki: Ben namaz suresi olan Fatiha'yı kendimle kulum arasında yarı yarıya paylaştırdım. Yarısı Benim, yarısı da kuluma aittir. Bu vesile ile kulum bütün istediklerine kavuşacaktır.
Kul, 'Elhamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn' (Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Bana hamdetti' buyurur.
Kul, 'Er-Rahmâni'r-Rahîm' (O Rahman'dır, Rahîm'dir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Beni methetti' buyurur.
Kul, 'Mâliki yevmiddîn' (Din Gününün Sahibidir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Beni tazim etti, işlerini Bana havale etti' buyurur.
Kul, 'İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn' (Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım isteriz) dediği zaman, Allah, 'İşte bu kulumla kendi aramdadır ve kulumun dilediği de onundur' buyurur.
Kul, 'İhdine's-sırâta'l-müstekîme sırâtallezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim veleddâllîn' (Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimetler verdiğin kullarının yoluna ilet. Gazabına uğramış yahut sapmış olanların yoluna değil) dediği zaman, Allah, 'İşte bu kulumundur ve kulumun istediği de onun hakkıdır' buyurur."
***
Kur'ân'ın en faziletli suresi Fatiha olduğu gibi, en faziletli âyeti de yine Fatiha'nın bir âyetidir.
Fatiha, sevabı bakımından İhlas Suresi gibi Kur'ân'ın üçte birine denk geliyor:
İbn Abbas'ın rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) bu hususu şöyle dile getirmiştir:
"Fatiha sevap bakımından Kur'ân'ın üçte birine denktir."
Bir işe başlarken Bismillah denmesi gerektiği gibi, Fatiha okunması da tavsiye ediliyor.
Ebû Hüreyre'nin rivâyetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Hayırlı bir iş Elhamdülillah ile başlamazsa sonu kısıktır, bereketsizdir."
***
Fatiha'yı okuduktan sonra "Veleddâllîn" deyince hemen arkasından "Amin" demek sünnettir. "Amin"in önemini ve Allah katındaki yerini Peygamberimiz'den (a.s.m.) öğreniyoruz.
"Amin, mü'min kullarının diliyle Rabbülâlemin'in mührüdür."
Fatiha muhtevası ve manası, zenginliği ve içinde barındırdığı derinlik itibarıyla da bambaşka bir güzelliğe sahiptir.
İmam Buhârî'nin rivayetine göre, Hasan Basrî bu konuda şöyle diyor:
"Allah bütün semavî kitapların ilmini Kur'ân'da; Kur'ân'da mevcut olan ilimleri de Fatiha Suresi'nde toplamıştır. Fatiha'nın tefsirini öğrenen bütün semavî kitapların tefsirini öğrenmiş gibi olur."
***
Fatiha maddi ve manevi her derde deva, her hastalığa şifa ve her sıkıntıya ilaçtır.
Abdülmelik bin Umeyr'in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) bu hakikati şu sözleriyle dile getirmiştir.
"Fatiha Suresi her derde devadır."
"Fatiha bütün dertlere karşı şifadır."
"Fatiha Suresi, zehirden kurtulmak için bir şifadır."
Fatiha nazara, göz değmesine karşı da bir şifa kaynağıdır.
İmran bin Husayn'ın rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Fatiha'yı ve Ayete'l-Kürsi'yi bir kul okursa, o gün ona insan ve cin nazarı değmez."
-
-
Hazreti Ebubekir'in Büyüklüğü
Efendimiz Sallahu aleyhi vesellem'e bir yüzük hediye geldi. Hazreti Ebu Bekir'e (r.a.) verdi:
- Ya Atik! Bu yüzüğü bir kuyumcuya götür de "lâ ilâhe illâllah" yazdır buyurdu. Hazreti Ebu Bekir (r.a.)yüzüğü kuyumcuya götürüp üzerine "Lâ ilâhe illallah Muhammemmedürresûlüllah" yazdırdı.
Halbuki Rasûlullah böyle emretmemişti ama, O Allah ismi şerifinin peygamberimizden ayrılmasını arzu etmemişti, onun için böyle yazdırdı. Hazreti Ebu Bekir yüzüğü kuyumcudan alıp Resûlüllah'ın huzuruna gelirken, Hak Teâlâ, Cebrail aleyhisselam'a :
- Yetiş, habibimin yüzüğüne Ebu Bekir' ismini de yaz. Çünkü o Benim ismimi habibimin isminden ayırmayı uygun bulmadı, ben de onun ismini habibimin isminden ayırmayı uygun bulmam,buyurdu. Cebrail aleyhisselam derhal yetişti ve Hazreti Ebu Bekir'in elindeki yüzüğe " Ebu Bekir Sıddık" yazdı. Hazreti Ebu Beki,r Huzur-u Saadete girip yüzüğü teslim etti. Okuduklarında: "Lâ ilahe illallah Muhammedürresûlüllah, Ebu Bekir Sıddık" yazılı olduğunu görüp Hazreti Ebu Bekir'den bu şekilde yazılmasının hikmetini sordular.
Hazreti Ebu Bekir (r.a.) yüzüğün üzerinde kendi isminin olduğunu bilmiyordu. Çok utandı, kızardı ve başını önüne eğdi terlemeye başladı. Orada Allah'ın izni ile Cebrail aleyhisselâm yine yetişip Hazreti Ebu Bekir'i müşkil durumdan kurtardı:
-Ebu Bekir'in yüzüğün üzerinde kendi isminin yazıldığından haberi yoktur. Allah'ın selâmı var, Habîbim üzülmesin, buyuruyor dedi ve olanları bir bir anlattı.
Orada bulunan ashab, Ebu Bekir Sıddık Hazretlerinin ne derece yüksek bir mertebede olduğunu anladılar ve gıpta ile seyrettiler.
-
Hz.EBUBEKİR'İN YAKARIŞI
Yarabbi şu ahiret azığı az olan adama
Lütfunla cömert davran.
Hakikaten bu kulun,
Günahlarından dolayı iflas etmiştir,çaresizdir.
Senin kapına gelmiş,sana sığınmıştır.
Ey kudreti sonsuz Allah'ım!
Onu boş çevirme.
Şu kulunun günahları çoktur.
Kapına sığınmış bir fakirdir.
Hata üzerine hata ya...ptı
Sense sonsuzca verdin.
İsyankarlara bile verdin.
Ey cömert Allah'ım benim günahım çok büyüktür.
Sen büyük günahları bağışlayansın.
Bilerek yada bilmeyerek günah işlemekten beni koru!
Rabbim sende fazıl, bereket vardır.
Ey Rabbim benim günahlarım,
Kum taneleri kadar çoktur,sayılmaz!
Yarabbi günahlarımı affet!
Beni arınmış kıl!
Bilmiyorum ne olacak şu perişan halim.
Hiç hayırlı amelim yok.
Halbuki kötü işim ne çok.
Sana, beni getirecek ibadetim yok.
Sıkıntılarımdan beni kurtar.
Yarabbi benim hasta bir kalbim var.
Hastalara sen şifa verirsin.
Şu çaresiz hastaya şifa ver.
Hani, Hz.İbrahim'i yakacak olan ateşe dur dedin,
İbrahim'e zarar vermeyen bir soğukluğa dönüş buyurdun;
Benim içinde öyle buyur.
Allah'ım cehennemde beni yakacak olan ateşe dur de!
Sen yetersin her işlere.
Sen dostsun.
Sen çok verensin.
Sen şifa verensin.
Kuluna yetensin.
Bütün problemleri çözensin.
Sen benim Rabbimsin!
Sahibimsin.
Sen bana yetensin.
En güzel vekilsin.
Kalbimde olan şeyleri sen ver Allah'ım!
Çözemediğim hazinelerin kapılarını açıver!
İçimdekini düzelt Yarabbi.
Mahşer gününde Senin hakim,
Cebrail'in ise mübaşir olduğu o günde
Bizi korktuklarımızdan güvende kıl!
Korktuğum şeyden bana haber ver.
Beni en güzel yöne çeviriver.
AMİN..!.....
-
HARAM VE HELAL
Şer’an caiz görülen herhangi bir şeydir ki, yapılmasından, istimal edilmesinden dolayı itap lazım gelmez, buna “HELAL” denir. Helalin her türlü şaibeden beri, saf, temiz kısmına “tıyb” veya “tayyib” denir. Dinimiz helal ve haram konularını bütün inceliklerine varıncaya kadar anlatmış ve insanlara huzur ve emniyetin yolunu göstermiştir. Aslında haram kılına hususlar, her bakımından insanların zararına olduğu ve insan haysiyetini tahrib ettiği içindir. Yoksa insanların ve insanlığın maddi ve manevi bakımından faydasına olan hiçbir husus, dinimizce haram kılınmış değildir. İnsanın imanın gerçek zevkine varabilmesi için, şu dört haslete sahip olması lazımdır. “Farzları, sünnetleriyle birlikte eda etmek, şüphelilerden çekinerek helal yemek, gizli ve açık her türlü haramlardan uzak kalmak, ölüm gelinceye kadar bu durumunu devam ettirmek.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V.): “Helal bellidir, haram da bellidir. Bu ikisinin arasında, çok kimselerin bilmediği şüpheli şeyler de vardır. Bir kimse bu şüpheli şeylerden korunursa, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli iş işleyenler harama düşerler. DİKKAT EDİNİZ! Her hükümdarın bir korusu vardır. Uyanık olunuz! Allah’ın (C.C.) korusu da haram kıldığı şeylerdir” buyurdular.
Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdular: “Kur’an-ı Kerim yedi harf üzerine nazil oldu. Yedi şey bildirmektedir. Zecr, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Bunlardan helali helal biliniz! Haramı haram biliniz! Emredilenleri yapınız. Yasak edilenlerden sakınınız! Misal ve kıssa olanlardan ibret alınız. Muhkem olanlara uyunuz! Müteşabih olanlara inanınız. “Bunlara inandık. Hepsini Rabbimiz bildirmiştir” deyiniz. Bu ümmetin alimleri iki türlü olacaktır: Birincileri ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana, denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara, kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır. Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar ve ilmin azalması alimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.”