Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}İngiliz sinemasının en saygın ödülü olan ABFTA'lar dağıtıldı. Ödül gecesine 7 dalda heykeli kucaklayan Slumdog Millionaire damgasını vurdu. Kadın oyuncu ödülü Kate Winslet'in erkek oyuncu ödülü ise Mic*** Roruke'un oldu.
İşte BAFTA'nın galipleri En İyi Film: Slumdog Milyoner En İyi Yönetmen: Danny Boyle (Slumdog Milyoner) En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet (The Reader) En İyi Erkek Oyuncu: Mic*** Rourke (Güreşçi) En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Penelope Cruz (Barcelona) En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Heath Ledger (Kara Şövalye) En iyi orjinal senaryo: In Bruges
16-02-2009, 14:03
sarıkanarya_41
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi’nde ****en yaşlarında doğan, babası tarafından “cami avlusuna” bırakılan ve yaşlandıkça Brad Pitt’leşen bir mucize bebeğin yaşamını izliyoruz. Görece zengin bir senaryosu olan film, çağımız için fazla mütevekkil bir hikaye anlatıyor.
İsmail Türkmen / Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Tabii “cami avlusu” sözün gelişi. Birinci Dünya Savaşı’nın bitimindeki doğumundan hemen sonra annesi ölen bebek, yüzüne bakmaya bile korkan babası tarafından kasabadaki bir huzurevinin girişine bırakılır. Azrail’i hep burada karşılayan ihtiyarların yaşadığı evin bakıcılığını yapan ve çocukları olmayan siyah çiftten kadın olanı bebeğe sahip çıkar. Beyazlar tarafından insan sayılmamanın intikamını almak refleksiyle midir bilinmez kadının kocası önce buna yanaşmaz ve “Hayatım daha bunun bir insan olup olmadığını bile bilmiyoruz” yollu itiraz eder. Fakat sonuçta kadın kocasını “türlü numaralarla” tavlamayı başarır ve adını Benjamin koydukları bebeğe anne-babalık yaparlar.
Orijinal adıyla The Curious Case of Benjamin Button “kendi halinde” ve iyi bir film. Epeyce zengin alt metinlere sahip olmasına ve neredeyse bir macera filmi kadar insanı bağlamasına rağmen ilginç bir şekilde yoruculuktan uzak. Hafif bir kırgınlıkla ve çok da rahat olmayan bir koşulda izlediğim halde yaklaşık üç saatlik film bittiğinde kendimi gayet dingin hissediyordum. Sanırım böyle olmasında en büyük pay, başlıkta ve girişte de ifade etmeye çalıştığım gibi, filmin günümüz için fazlasıyla ve kaderci denecek derecede mütevekkil, hırs kavramının neredeyse hiç olmadığı bir hikaye anlatıyor olmasının. Belki de Benjamin’in babası dışında hikayedeki herkes başına geleni kabul edip karınca kararınca iyi bir yaşam sürmeye çalışıyor. Nitekim bu anlayış filmde birçok ayrı durumda “Hayatta seni neyin beklediğini bilemezsin” mealinde bir sözle aktarılıyor. Hatta film bu mantığın içine öyle oturtulmuş ki İngilizce’de çok da kullanılmayan ama Türkçe’den alınmış bir sözcük bu bağlamda bir yerde vurgulanarak kullanılıyor: Kısmet. (Bu kelimenin kökeni Türkçe değil ama İngilizce’ye bizim dilimizden geçmiş.)
Filmin savaş konusunda kafası biraz karışık belli ki. Başta gayet şık bir espri eşliğinde bir savaş karşıtlığı görüyoruz ama ilerleyen dakikalarda bu sefer “Söz konusu Amerika ise seve seve savaşırız”a çok yakın çekimler izliyoruz. İkinci Savaş’ta Amerikalılar öyle bir coşkuyla savaşa gidiyorlar ki ataları neredeyse tarihten silinen bir yerli bile bu coşkuya en başta katılanlardan biri oluyor. TUHAFLIĞI SORU İŞARETİ Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Burada belirttiğim ve belirtemediğim iyi ve hoş yanlarına karşılık filmin sorunlu bir alanı da var, hem de tam merkezi bu alan. Filmin isminin ve pazarlamasının göbeğinde yer alan “tuhaflık” – yani ****en yaşlarında doğan ve yaşlandıkça gençleşen adam meselesi – maalesef biraz üstünkörü işlenmiş. Benjamin ****en yaşında doğuyor ama boyu yine bebek boyu, halbuki sesi ilk yıllarda yaşlı sesi. En azından çok yaşlanmış ihtiyarlar gibi “çekmiş” ama bebekten biraz daha büyükçe bir beden yapabilirlerdi, sonuçta fantastik bir öğe bu. Ayrıca mesela Benjamin doğumunun sanırım 16’ncı yılında – yani tersine yaşlandığına göre bizim ölçülerimizle yaklaşık 65 yaşında – ilk genelev deneyiminde zavallı fahişeyi hayatından bezdiriyor. Normalde filmin mantığıyla böyle bir olayın doğumunun 65’inci yılında olması gerekirdi. Sonuç olarak film ana unsurunda biraz çuvallıyor ya da sıkı herhangi bir mantık izlemeden “Biz yaptık oldu” demeye getiriyor. (Ayrıca özellikle Benjamin’in babasını ve diğer bazı karakterleri bir türlü “yaşlandıramamış” olmaları da filmin makyajcıları için pek iyi bir haber değil.)
16-02-2009, 14:03
sarıkanarya_41
Konser merkezi Babylon, müzikseverlere farklı bakış açılarının toplandığı düzenli ve zengin bir program sunmaya devam ediyor.Yeryüzünün farklı seslerini müzikseverlerle buluşturan Babylon Şubat ayında yine yerli yabancı birçok müzisyeni ağırlıyor.
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. BABYLON'DA BU AY 3 Şubat Salı 21:30:00 Muammer Ketencoğlu: Bir akordeon ustasıyla Balkan yolculuğu
Balkan Yolculuğu projesi, akordeon ustası Muammer Ketencoğlu önderliğinde çalışmalarını sürdürüyor. Balkan Yolculuğu, Balkan coğrafyasının her köşesinden ezgilerden ve pek çok dilde şarkıdan oluşan özel bir repertuarı sahneye taşıyor; hem köy müziği hem de şehir şarkıları ve düğün müziği geleneğinden örnekler seslendiriyor. 4 Şubat Çarşamba 21:30:00 Kollektifİstanbul: Balkan ve Anadolu kültürleri funk & caz ile buluşuyor.
Kolektif, “Balkanatolia” projesinin ardından Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
sahnelerinde müzikal yolculuğunu sürdürüyor. Balkan ve Anadolu kültürlerinin buluştuğu Doğu Avrupa geleneksel müziklerine dayalı repertuarını funk ve jazz altyapılarıyla yeniden yorumlayan Kolektif, enstrümanlarına hakim ve performanslarında cömert müzisyenleriyle doğaçlama bir şölen sunuyor dinleyenlere. 5 Şubat Perşembe 21:30:00 Havana Salsa: Latin müziğin en ateşli ritimlerini dinlemeye hazır olun.
Evrenin tüm seslerini kulaklarınıza taşıyan Babylon’da yine Latin müziğinin en ateşli ritimlerini dinlemeye hazır olun. 5 Şubat Perşembe gecesi Havana Salsa ile Küba'dan gelen Latin enerjisi sizi bekliyor olacak... 6 Şubat Cuma 19:30:00 Bob Marley Doğum Günü Partisi: Reggae'nin tanrısına Babylon'dan bir saygı duruşu.
Yaşadığı ve yaşamadığı yıllar boyunca büyük kitleleri peşinden sürüklemiş, özgürlüğe, sevgiliye ve hayata olan tutkuyu hayran kaldığımız sözlerle ifade eden efsane Bob Marley şimdi 63 yaşında. Ve biz, onun bizi ve kendini en iyi ifade ettiği şarkıları doğumgününde hep bir ağızdan söyleyip dans edeceğiz. Farklı disiplinlerden gelen sekiz müzisyenin vücuda getirdiği; caz, ska, dub ve rock ritimlerini raggae’nin özünden uzaklaşmadan yorumlayan Sattas, şarkılarıyla Marley’in ruhunu şaad edecek. 7 Şubat Cumartesi 23:00:00 S.O.A.P Kozmo Dirty Soundsystem: House, electro free jazz ve spacey disco ile kozmik bir gece.
Bu sezon disko toplarını ışıldatan S.O.A.P. Kozmo Disco serisi bu kez Paris’li yetenekli ikili Guillermo ve Clovis ya da kısaca Dirty Soundsystem’ı ayaklarınıza getiriyor. Alışılmış DJ set anlayışının çok ötesine geçen ikili, house, electro free jazz, spacey disco, acid house, krautrock, sunshine pop, folk ve rythm'n'blues’dan soundtrack’lere kadar uzanıyor. Kısaca bir danspistinde ne kadar ileri gidilebilir sorusunun cevabı bu gece Babylon’da veriliyor.
10 Şubat Salı 20:00:00 Efe Yaş Üzüm İle Yemekli Fasıl: Selim Sesler: Babylon'da fasıl başkadır.
Her programında farklı ve usta bir ismi konuk eden fasıl gecelerinin konuğu Selim Sesler, gecede klarnetinden çıkan başdöndürücü notalarla sizi klasik bir fasıl eğlencesine götürecek. Tabii konseptin vazgeçilmezleri leziz mezelerin yanında hafif hafif demlenebileceğiniz bir kadeh içkiniz, bazen kederli bazen eğlenceli şarkılar ve ***ifli sohbetler de sizi bekliyor. Babylon’da başka bir tat yakalama şansını kaçırmayın!
11 Şubat Çarşamba 21:30:00 Erol-Ute Büyükburç / Elvis Presley Tribute Night : Türkiye'nin Elvis'inden çok özel bir performans.
Türk Pop Müzik tarihinin en önemli ve kendine özgü figürlerinden biri olan Erol Büyükburç Babylon sahnesinde ilk kez hayranlarıyla buluşuyor. Zamanında basının Türkiye’nin Elvis’i olarak adlandırdığı sanatçı bu özel performansu efsanevi Elvis Presley’e adıyor. Presley konusundaki uzmanlığı ile tanınan eşi Ute Büyükburç’un tasarladığı gecede dev ekrandan yansıyacak Elvis görüntüleri eşliğinde tüm klasikleri peşpeşe söyleyeceksiniz.
12 Şubat Perşembe 21:30:00 Replikas: Avant-rock ve kraut rock'ın en heyecan verici hali.
Avant-rock ile kraut-rock’ın ülkemizdeki öncülerinden Replikas, özellikle canlı performanslarıyla devleşen bir grup. Alternatif camiayı heyecanladıran çalışmalarıyla tanınan ve Avaz ve Film Müzikleri albümlerinde Sonic Youth, Dinosaur JR gibi grupların albümlerine imza atan itibarlı prodüktör Wharton Tiers’le çalışarak yeni arayışları kulaklarımıza ulaştıran Replikas, Türkiye’de gelişen ve değişen müziğin en önemli kalelerinden biri olarak tanımlanıyor. Replikas’ın her dinlediğinizde sizi biraz daha içine çeken müziğine kendinizi gönül rahatlığıyla bırakabilirsiniz.
13 Şubat Cuma 23:00:00 Karina: Geleneksel Brezilya ritimleriyle süslü urban-electronica!
Geleneksel Brezilya ritimlerini günümüz urban electronic tarzı ile başarılı bir şekilde birleştiren ve ülkesinin tatlı ritimlerini kulaklarımıza, güzel karelerini gözlerimize taşıyan Karina Zeviani yine sıcak bir performans için Babylon'da! Hareketli sahnesiyle kalplerinizi hoplatacak ve kendinizi bir anda elektronika, dub ve down-tempo'nun güzel ve yetenekli prensesiyle dans ederken bulabileceğiniz bu farklı performansa iyi hazırlanın! Brezilya'nın doğal güzelliği Karina konseri öncesinde ve sonrasında sizi ısısı yüksek ritimlerin doruklarında eğlenceli bir geziye çıkaracak Sarp Dakni’nin DJ seti için üzerinize hafif birşeyler alın. Rio Karnavalı enerjisinde bir gece sizi bekliyor!
14 Şubat Cumartsi 22:00:00
Oldies But Goldies : Geçmişte kalan günlerin enerjisini yeniden hissedin…
Geçmişte kalan günlerin enerjisini yeniden bedeninizde hissedeceğiniz Oldies But Goldies’le; Depeche Mode, The Cure, Madonna, A-Ha, Chic, Duran Duran, Snap, Cyndi Lauper, ABBA, Donna Summer, James Brown, Nena, Culture Club, U2, Blondie, The Smiths, Wham!, Frankie Goes To Hollywood, Michael Jackson ve The Clash gibi hiç eskimeyen isimler ve unutulmayan şarkıları Murat Beşer ve Mabbas’ın maharetli DJ setleri ve Engin Eraydın’ın etkileyici görselleriyle yeniden hayat buluyor. Babylon programının vazgeçilmezi, tüm zamanların en eğlenceli partisi Oldies But Goldies için hazırlanın!
16 Şubat Pazartesi 20:30:00 Lokal Anestezi – Hayko Cepkin (Talk-Show) : Hep TV'de izlediğiniz talk-show şimdi ayağınıza geliyor.
Televizyonda izlediğin herhangi bir talk-show'u düşün, kameraları at ve mekanın Babylon olduğunu hayal et. Bu hayal, programın yaratıcısı Erim Özşen ve Lokal Anestezi'yle gerçek oluyor. 16 Şubat akşamı Hayko Cepkin canlı performansları ve bilinmeyen sohbetiyle Lokal Anestezi'ye konuk oluyor. Birebir katılabildiğin, soru sorabildiğin, şarkı söyleyebildiğin, eğlenebildiğin ve kendin olabildiğin bir gece. Katıl; seni de konuşalım...
17 Şubat Salı 21:30:00 Doğan Canku: Unutulmaz melodileriyle efsanevi gitarist ilk kez Babylon'da…
Ülkemizin en başarılı gitaristlerinden biri olarak kabul edilen Doğan Canku, kemikleşmiş hayran kitlesi ile ilk kez Babylon sahnesinde buluşuyor. Bugüne kadar 45 ülkede sayısız performans ile Türkiye’yi başarıyla temsil eden sanatçı, uzun yıllar Modern Folk Üçlüsü adlı grubuyla pop müziğe unutulmaz klasikler kazandırdı. 90’lı yılları konser, söyleşi ve albüm çalışmalarıyla geçiren Canku’nun yayınlanmış üç adet kitabı da bulunuyor.
18 Şubat Çarşamba 21:30:00 Chicks on Speed: Electroclash "gitar-tanrı-rock" üçgeninde!
Chicks On Speed, electroclash çizgisini “gitar, tanrı, rock” üçlüsü gibi maço niteliklerden muaf oldukları için tercih eden ve tarzları değişime açık Münihli 3 kadın sanatçıdan oluşuyor. Kavramlarla oynayan grup, müziğin yalnızca notalardan ibaret olmadığını, yaptıkları sıradışı müzikle ortaya koyuyor. Kariyerlerine underground gece kulüplerinde gerçekleştirdikleri performansla başlayan Chicks On Speed, okul için hazırladıkları bir proje sayesinde, elektronik müziğin başarılı isimleri DJ Hell ve DMX Krew’in ilgisini çekti. İlk şarkılarıyla Münih ve Berlin’in ünlü kulüplerinde hit olan grubun ilk albümü ‘Chicks On Speed Will Save Us All’un İngiltere turnesi, prestijli müzik dergisi NME tarafından yılın performansı seçilmişti. “Do it yourself” yani “kendin yap / üret” anlayışıyla kıyafetlerini de kendileri hazırlayarak kitlesel tüketimin dayattığı kuralları eleştiren Chicks On Speed, cesur sözleri, ilginç enstrüman kullanımları ve kabarevari sahne performanslarıyla, izleyicilere eğlenceli ve ilginç bir görsel şov sunuyor. 2004 yılında Red Hot Chilli Peppers Avrupa turnesinin ön grubu olarak sahne alan bu üç çılgın hanımefendi şimdi yepyeni şarkılarıyla Babylon'da!
19 Şubat Perşembe 21:30:00 20 Şubat Cuma 23:00:00
Nouvelle Vague: Bossa Nova hiç bu kadar New Wave olmamıştı.
Punk ve New Wave altyapısına sahip şarkıları, tamamen yeni bir forma sokan Nouvelle Vague, Bossa Nova, caz ve 60’lar pop standartlarını izleyerek dinleyicilerini şaşırtıcı ve sürprizlerle dolu bir zaman yolculuğuna davet ediyor. Bossa Nova çizgisinde 80’ler hitlerini tamamen kendilerine özgü bir şekilde yorumlayan Fransız ikili Marc Collin ve Olivier Libaux, gizemli ve ****i vokalistleriyle birlikte Babylon sahnesini fethetmeye hazırlanıyor. Portekizce Bossa Nova ve İngilizce New Wave anlamına gelen Nouvelle Vague, Marc ve Olivier’nin erken ****enlerden sevdikleri klasikleri orjinalinden tamamen bağımsız cover’lamaları esasına dayalı bir proje. Joy Division’dan XTC’ye, Depeche Mode’dan The Cure’a uzanan ikilinin seçtikleri klasikleri daha önce hiç duymamış olan genç vokalistler seslendiriyor. Nouvelle Vague ve ****i vokalistleri eşliğinde şık ve konforlu bir zaman yolculuğu için Babylon’a davetlisiniz.
21 Şubat Cumartesi 23:00:00 IfIstanbul Rainbow Party : !f Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
geleneksel Gökkuşağı partisini gururla sunar!
!f her yıl çok konuşulan ve sabırsızlıkla beklenen geleneksel Gökkuşağı partisini yine gururla sunuyor! Babylon, Babylon Lounge ve Üst Kat'tan oluşacak üç farklı alanda 7 DJ ve 1 VJ'den oluşan güçlü !f Gökkuşağı ekibi sizi disco, pop, electro, funk ve kitsch alemlerinde doyumsuz bir gezintiye davet ediyor. Pink Room, Milk Room ve L Room arasında tüm gece boyunca mekik dokuyacağınız bu müthiş parti kaçırılmamalı!
23 Şubat Pazartesi 20:30:00 Lokal Anestezi – Ceza (Talk Show): Hep TV'de izlediğiniz talk-show şimdi ayağınıza geliyor.
Televizyonda izlediğin herhangi bir talk-show'u düşün, kameraları at ve mekanın Babylon olduğunu hayal et. Bu hayal, programın yaratıcısı Erim Özşen ve Lokal Anestezi'yle gerçek oluyor. 23 Şubat akşamı Ceza canlı performansları ve bu geceye özel sohbetiyle Lokal Anestezi'ye konuk oluyor. Birebir katılabildiğin, soru sorabildiğin, şarkı söyleyebildiğin, eğlenebildiğin ve kendin olabildiğin bir gece. Katıl; seni de konuşalım...
24 Şubat Salı 20:00:00
Efe Yaş üzüm İle Yemekli Fasıl / Sulukule Roman Orkestrası : Babylon'da fasıl başkadır.
Babylon’da Fasıl gecelerinin yeni konuğu eğlenceli müzikleriyle size fasıl ruhunu yaşatacak Sulukule Roman Orkestrası. Sulukule'nin yok olmasına karsı direnen mahalleli müzisyenlerden oluşan orkestra, yüzyılların sesini bu defa Babylon sahnesinden duyuracak. Dökülen ritimlerinde hüznün değil yaşama sevincinin ve coşkusunun galip çıktığı Sulukule Roman Orkestrası’nın kıpır kıpır performansına hazır olun. Bir fasıl sofrasından beklediğiniz herşeyin emrinizde olacağı gecede yine son derece klasik bir eğlence sizi bekliyor.
25 Şubat Çarşamba 22:30:00 Malcolm Middleton: İskoç alternatif müzik sahnesinin en önemli ismi.
Dünya çapında çok ciddi bir takipçi kitlesi bulunan İskoç alternatif müzik sahnesinin, belki de en önemli ve büyük isimlerinden sayılan Arab Strap'ın beyni ve şarkı yazarı Malcolm Middleton konser serimizin Şubat ayındaki konuğu oluyor. Arab Strap'ın dağılmasının ardından solo kariyerine ağırlık veren Middleton, özellikle 2007 yılında yayınladığı "A Brighter Beat" albümüyle dikkatleri üzerine çekmiş, Arap Strap'in yokluğunda boşluğu belki de beklenenden fazlasıyla doldurmuştu. Gecenin DJ'liğini ise, Stereolab ve Imitation Electric Piano gruplarının kurucu üyelerinden, Simon Johns üstleniyor.
26 Şubat Perşembe 22:30:00 Bora: İskoç alternatif müzik sahnesinin en önemli ismi.
Türkiye’nin en eğlenceli alternatif seslerinden Kangroove’dan oldukça iyi tanıdığımız Bora, Türkçe – İngilizce besteleri ve ***ifli coverlarıyla Babylon’da. Sahnesinin bir bölümünü de sürpriz bir üflemeli performansına ayıracak olan Uzer, müzik çalışmalarına Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
ve Londra ekseninde gidip gelerek devam ediyor. Son olarak Berlin’de Roy Ayers’le özel bir projede yer alarak beş bin kişiye çalan sanatçı enerjisiyle dinleyiciyi kendine hayran bırakıyor. Şimdiye kadar varolduğu müzik işlerinde her daim aynı samimiyeti ve hareketi yakalayabildiğimiz Bora’nın farklı yönlerini keşfetmek için iyi bir fırsat. !
27 Şubat Cuma 23:00:00 !DelaDap: Roman kültürü, güller ve melekler'den fusion ve nu-jazz…
Roman kültürü, güller ve melekler Babylon sahnesinde buluşuyor. Fusion ve nu-jazz'i çigan ateşiyle buluşturan, Prag kökenli müzisyen Stani Vana önderliğindeki !DelaDap, ilkbaharın ilk günlerinde unutulmayacak bir sahne performansı sergileyecek.
2001 yılında ünlü prodüktör Stani Vana, ünü ve kararlılığı ile tüm sınırları aşan çingene kültürünün devamlılığını sağlamayı da gözönüne alarak yeni bir keşif arayışı içine girdi. 2 yıldan fazla süren çalışmalar sonucunda caz'dan pop'a uzanan düzenlemelerle Doğu Avrupa'nın gelenekleri, modern tınılarla buluştu ve ortaya !DelaDap çıktı. Topluluk üyeleri 5 farklı dilde konuşuyor olsalarda tek ortak dilleri olan müzik sayesinde çok iyi anlaşıyorlar.
!DelaDap, sınırları birbirinden uzak farklı coğrafyaları birleştirme amacı doğrultusunda kendisine sembol olarak dayanışma ve etkinlenmenin temsilcisi gülü seçmiş. Stani Vana'nın müzikal sınırsızlığıyla romanların mistik dünyası Babylon sahnesinde içinizi ısıtacak.
28 Şubat Cumartesi 23:00:00 Oldies But Goldies: Geçmişte kalan günlerin enerjisini yeniden hissedin…
Geçmişte kalan günlerin enerjisini yeniden bedeninizde hissedeceğiniz Oldies But Goldies’le; Depeche Mode, The Cure, Madonna, A-Ha, Chic, Duran Duran, Snap, Cyndi Lauper, ABBA, Donna Summer, James Brown, Nena, Culture Club, U2, Blondie, The Smiths, Wham!, Frankie Goes To Hollywood, Michael Jackson ve The Clash gibi hiç eskimeyen isimler ve unutulmayan şarkıları Murat Beşer ve Mabbas’ın maharetli DJ setleri ve Engin Eraydın’ın etkileyici görselleriyle yeniden hayat buluyor. Babylon programının vazgeçilmezi, tüm zamanların en eğlenceli partisi Oldies But Goldies için hazırlanın!
Adres: Şehbender Sokak No:3 Tünel-Asmalımescit-Beyoğlu 34430 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Tel: 0.212.292.73.68 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
(Babylon, 1999’da açıldığından bu yana Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
kent kültüründe öncü bir yere sahip. Babylon mimari, akustik tasarımı ve teknik donanımıyla Türkiye’nin en iyi canlı müzik mekanı. Çok amaçlı bir mekan olan Babylon ajandasını yalnızca konserlerle sınırlamayıp, tiyatro, dans, atölye çalışmaları, belgeseller gibi sanat disiplinlerine de yer ayırıyor.)
22-02-2009, 22:56
sarıkanarya_41
Oscar'da büyük skandal
20 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}ABD'de pazar akşamı yapılacak 81. Oscar Ödülleri törenlerinde açıklanacak "kazananlar" listesinin internete sızdığı iddia edildi.
Avustralya'nın "news.com.au" internet sitesindeki habere göre, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisinin antetini ve Akademi Başkanı Sid Ganis'in imzasını taşıyan listenin bulunduğu belgede, "Bu 81. Geleneksel Akademi Ödüllerinin nihai listesidir" denildiği kaydedildi.
Ancak akademi sözcüsü Leslie Unger, listenin sahte olduğunu, ödüller için verilen oyların sayımının devam ettiğini söyledi.
Listeye göre, aktris Kate Winslet, The Reader filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu olurken, Mic*** Rourke The Wrestler'daki performansıyla en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü.
Slumdog Millionaire en iyi film, yönetmeni Danny Boyle da en iyi yönetmen ödülünün sahibi oldu.
22-02-2009, 22:56
sarıkanarya_41
Sahneye 'Kar' yağacak
21 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Almanya Freiburg Şehir Tiyatrosunun Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk'un ''Kar'' romanından uyarladığı oyun, İstanbul'da tiyatroseverlerin karşısına çıkacak.
Yönetmenliğini Sandra Strunz'un yaptığı oyun, 23-24 Şubat tarihlerinde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde sergilenecek.
Oyunda, Frankfurt'ta yaşayan bir yazarın, siyasi içerikli bir konu hakkında araştırma yapmak için Anadolu'ya, Kars'a gelmesinin ardından yoğun kar yağışı nedeniyle bu kentte mahsur kalıp, kendini fikir çatışmalarının ortasında bulması işleniyor.
Almanya'da Türkçe üst yazıyla oynanan ve büyük ilgi gören oyun, ücretsiz olarak iki saat aralıksız sahnelenecek. Oyunun ardından yönetmen, dramaturg ve oyuncuların katılımıyla halka açık bir söyleşi de yapılacak.
22-02-2009, 22:56
sarıkanarya_41
Özpetek İtalya'da kitap oldu
21 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Yönetmen Ferzan Özpetek, filmleriyle ünlenmesinin ardından, elli yaşına bastığı 2009'da kitap konusu oldu. İtalyan gazeteci Laura Delli Colli'nin Türkiye'de doğan ve İtalya'da yaşayan yönetmenle yaptığı "nehir söyleşiden" oluşan kitap, Özpetek'i konu alan ilk monografik çalışma özelliğini taşıyor.
Özpetek'in dünyasının kapılarını okurlara aralamayı amaçlayan kitap, "Ferzan Ozpetek/Ad occhi aperti" (Ferzan Özpetek/Gözler Tamamen Açık) başlığıyla, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'nın büyük yayınevlerinden Mondadori tarafından yayımlandı.
Özpetek, kendisini konu alan kitabın yayımlanması vesilesiyle Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte, eleştirmenlerden çekinmediğini belirterek, "Yedi film yapmamın ardından, saldırgan üslup kullanılmaması koşuluyla, artık rahatım" dedi.
Hamam (Bagno Turco), Cahil Periler (Le Fate Ignoranti), Harem Suare, Karşı Pencere (La Finestra di Fronte), Bir Ömür Yetmez (Saturno Contro), Kutsal Yürek (Cuore Sacro), Mükemmel Bir Gün (Un Giorno Perfetto) adlı filmleriyle "en tanınmış İtalyan yönetmenler" arasında yer alan Özpetek, Aralık 2008'de New York'un Modern Sanatlar Müzesinde filmlerin gösterilmesi sırasında kendisinin "Türkiye'nin İtalyan sinemasına hediyesi" biçiminde takdim edilmiş olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Özpetek, sinema eleştirmenleriyle ilişkisinin nasıl olduğuna dair soruyu şöyle yanıtladı:"İlk filmlerimden Hamam ve Harem Suare'nin eleştirmenlerle izleyicileri buluşturduğu söylenmişti. Sonra bazı şeyler değişti… Ama yedi film yapmamın ardından, saldırgan bir üslup kullanılmaması koşuluyla artık rahatım. Kutsal Yürek, görüş ayrılıklarına yol açtı. İzleyiciden de çok itibar görmedi. Ama benim halen sevdiğim ve aktüel bulduğum filmdir."
Kendi filmlerini izlemek için sinemaya gitmekten hoşlanmadığını belirten Özpetek, "Benim işimin en güzel yanı, yönetmenin kendisini de unutup, izleyiciyle aynı heyecanı paylaşmasıdır. Ama sinema salonlarına gitmekten çekiniyorum. Genelde yazlık açık hava sinemalarını yeğliyorum. Oraları bana, on bir yıldır beni takip eden kişilerle buluşma imkanı sağlıyor" ifadesini kullandı.
"COTRONEO İLE BİR SENARYO YAZIYORUM"
Özpetek, büyük bir olasılıkla Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'nın Lecce kentinde çekmeyi planladığı yeni filmi hakkında da kısa bir bilgi vererek, "Ivan Cotroneo ile bir senaryo yazıyorum. Bana uygun bir şey olup olmayacağını daha sonra keşfedeceğim. Bir filmi kendi filmim gibi hissedebilmem için, öncelikle mekanları ve yüzleri görmem gerekiyor" dedi.
Özpetek, Hamam adlı ilk filmiyle adını duyurmasından önce, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'da sinema alanında yaptığı çalışmaları ise şöyle özetledi:
"Ben on altı yıl yönetmen yardımcılığı yaptım. İlk çalışmamda, Massimo Troisi'ye 'Scusate il ritardo' (Gecikmemi Bağışlayın) adlı filmin çekimi sırasında gönüllü yardımcılık yapmıştım. Ricky Tognazzi, Lamberto Bava, Sergio Citti gibi isimlerle de çalıştım. Herkesten bir şeyler öğrendim, ama bana gerçekten güven aşılayan ilk insan Marco Risi'dir."
Özpetek, Cahil Periler adlı filminin Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'deki DVD'sinin piyasaya "His Secret Life" (Onun Gizli Aşkı) adı altında, eşcinsellere seslenen bir kapak eşliğinde piyasaya sunulması hakkında ne düşündüğüne ilişkin soruya ise şu karşılığı verdi:
"Cahil Periler konusunda en kötü afiş, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'da kullanılmış olandı. 'Tableau de Famille' (Aile Tablosu) adını kullandıkları filmi, süs biberleri ve domateslerle bezenmiş bir çerçeve içerisinde fotoğrafların yapıştırıldığı afişle sunmuşlardı. Öylesine kötü bir çalışma görmemiştim asla."
Özpetek, kendisini konu alan kitabın Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'daki tanınım etkinliklerine yazar Delli Lauri;yle birlikte katılıyor. Toplam 160 sayfalık eser, 30 avrodan piyasaya sunulmuş bulunuyor.
22-02-2009, 22:56
sarıkanarya_41
Hintliler bu filme çok kızgın
20 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Batılı ülkelerde beğenilen ve birçok ödül kazanmasının yanı sıra pazar gecesi sahiplerini bulacak Oscar ödüllerinin de favorisi olan “Slumdog Millionaire” filmi, Hintli seyirci kitlesini sinemaya çekmek bir yana, ülkenin sefaletini gözler önüne serdiği için öfke uyandırıyor.
The Hindu gazetesinde “Küresel bir pazar için oryantalizm” başlıklı yazısında yapımcı K. Hariharan, “Slumdog Millionaire, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
hakkında hayal edilmiş en ucuz ve en gerçeklikten uzak bir film olarak algılanmalıdır” diyor.
Hariharan, yazısında ayrıca, “Küresel mali krizin ağırlığı altında ezilmiş Batılı seyircilerin çoğu için Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'ın en iğrenç yüzü hakkındaki bu peri masalı, bir tür eğlence boşalımı olmalı” ifadesini kullanıyor.
İngiliz Danny Boyle'un Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
ve İngiltere'de birçok ödül kazanan uzun metrajlı filmi, Oscar'ın en iyi film adayları arasında yer alıyor ve Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'de 100 milyon dolarlık hasılata yaklaşmış bulunuyor. Ama 455 milyon insanın günde 1,25 dolar kazanarak hayatta kalmaya çalıştığı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'da basının “sefillik *****grafisi” olarak nitelendirdiği film aynı başarıyı yakalamış gibi görünmüyor...
Bir televizyon programında, “Hindistan'ın sefaletini satmak aslında Batı'da bir açılım yapmanın en iyi yolu değil” denilirken, Bollywood'un süper starlarından Amitabh Bachchan da, “parlayan Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'ın karanlık yüzünü (sefalet, şiddet, mafya, uyuşturucu ya da yolsuzluk) yansıtan bu filmi kınıyor.
Filme esin kaynağı olan Q&A adlı romanın yazarı Vikras Swarup ise, tersine, “Bu, beklenenin aksine varoşlardan çıkabilen bir kahramanın zafer hikayesi” savunmasını yapıyor.
Ancak Mumbai'nin varoşlarından çıkıp “Kim milyoner olmak ister” adlı yarışmayı kazanan genç Hintlinin kaderini anlatan bu modern peri masalı, İngilizce konuşan yoksul kesimleri film salonlarına çekmeyi başaramadı.
Sinema eleştirmeni Kishwar Desai de, “Neden bu kadar kötü bir film Batı'da bu kadar beğeni kazandı?” sorusunu soruyor ve “Slumdog Millionaire”in Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'ın suni bir yönünün yansıttığı yorumunda bulunuyor ve “Ayrıca Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
'da sefalet içinde yaşayanlara acımak ve acılarını paylaşmak için bir İngiliz değil, bir Hintli yapımcı gerekirdi” diyor.
22-02-2009, 22:57
sarıkanarya_41
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}59. Uluslararası Berlin Film Festivali'nin (Berlinale) büyük ödülleri olan Altın Ayı ve Gümüş Ayı sahiplerini buldu. Festivalin büyük ödülü Altın Ayı, Perulu yönetmen Claudia Llosa'nın La Teta Asustada (Acının sütü) filmi kazandı. Filmde, Peru'da daha önceleri yaşanan terör olaylarının acılarını unutamayan bir genç kadının öyküsü anlatılıyor.
"Gümüş Ayı” ödülü ise, en iyi oyuncu dalında Sotigui Kouyate'ye verildi.
Afrika ülkesi Mali'de doğan Kouyate, 2005 yılında Londra'da düzenlenen terör eylemlerinin etkilerinin anlatıldığı ve yönetmenliğini Fransız yönetmen Raşid Bouchareb'in yaptığı “London River” adlı filmindeki oyunuyla bu ödüle layık görüldü.
Avusturyalı oyuncu Birgit Minichmayr da en iyi kadın oyuncu dalında “Gümüş Ayı” aldı. Minichmayr'a bu ödül, Alman yönetmen Maren Ade'nin “Alle Anderen” (Diğerleri) filmindeki başarılı rolü için verildi. “Alle Anderen” filmi, büyük jüri ödülünü de kazandı.
En iyi film dalında “Gümüş Ayı” ödülü Uruguaylı yönetmen Adrian Biniez'in “Gigante” adlı filmine verildi.
En iyi senaryo dalında “Gümüş Ayı” ödülüne de yönetmenliğini Oren Moverman'ın yaptığı Amerikan “The Messenger” adlı savaş filmi layık görüldü. Ödülü, filmin başrol oyuncusu Bob Foster aldı.
Olağanüstü sanatsal performans dalında da “Gümüş Ayı” ödülüne, İngiliz yönetmen Peter Strickland'ın “Katalin Varga” adlı filmindeki ses dizaynı için Gabor Erdelyi ve Tamas Szekely layık görüldü.
22-02-2009, 22:57
sarıkanarya_41
“Persona “ ile yeniden ..
21 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}"Gerçekler bizimle alay eder ve biz sonuna kadar rolümüzü oynamak zorundayız."
Yavuz Çekirge
Bu hafta Tepebaşı Pera Müzesi,İsveç Konsolosluğu işbirliği ile “Bergman ve Kadınlar “ temalı bir film gösterisi düzenlemiş. Programda ilgimi çeken film “Persona “ oldu. Cumartesi Saat 14:00 de gösterimi proglamlanmış. Hemen koşturup alel acele bir koltuk beğendim. Salonun yarısı dolu. Çoğunlukla gençler.Aslında her ne kadar bu filmde Bergman iki favori aktristle karşımıza çıkıyorsa da işlenen konunun “kadın” cinsiyetinden çok felsefi ve psikolojik bir tasarımı olduğu biliniyor.
Filmleri gösterime sunan Müze ve Konsolosluk ne yazık ki çok önemli bir konuyu ihmal etmişler.Aslında her film üzerinde kısa da olsa bir açık oturum düzenlenebilirdi.Bu hem Bergman ‘ın daha iyi anlaşılmasına hem de gösterileri izlemeye gelenlerin eve götürecekleri değerli bir kültür ziyafeti olurdu.
1966 yapımı film siyah beyaz ve İsveççe.İngilizce altyazı ve bilgisayar marifetiyle Türkçe altyazı da ilave edilmiş.Çift altyazı filmin izlenmesinde ciddi bir aksaklık oluşturuyor kanımca. Yıllar sonra filmi bir kez daha izlerken bu kez daha farklı ipuçları yakaladığımı hissettim.
Sembollerle düşünmeyi çok iyi bilen Bergman filmde C. G. Jung ‘un Arketipler Kuramı “Persona” sıyla paralellikler aradığını sanıyorum.Aslında konu ve konuyu izleyiş tarzıyla Bergman Jung ‘u sanki yeniden keşfetmemize yardımcı oluyor.
Prof. Engin Gençtan C.G. Jung ‘la ilgili şöyle not almış: “ Jung yaşamının son kırk yılının büyük bir bölümünde arketipleri araştırmaya yönelmişti. Tanımını yaptığı arketipler arasında doğum, yeniden dünyaya geliş, ölüm, güçlülük, sihir, kahraman, çocuk, üç kağıtçı, akıllı ihtiyar, toprak ana, dev gibi imgeler; ağaçlar, güneş, ay, rüzgar, ırmak, ateş ve hayvanlar gibi doğal objeler; yüzük ve silah gibi insan yapısı objeler sayılabilir.Jung’a göre arketiplerin sayısı, gerçek yaşam olaylarının ve objelerinin sayısına eşittir. Persona sözcüğü, tiyatro oyuncularının çeşitli rolleri canlandırırken taktıkları maske anlamına gelir.Analitik psikolojide bu sözcük, insanın kendisi olmayan bir karakteri yaşamasıdırBirçok kişi ikili bir yaşam sürdürür; bunlardan biri personanın egemenliğindedir., Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Bergman, yedinci sanatın büyük ustalarından.
Personanın kişiliğe sağladığı yararların yanı sıra zararlı olabildiği durumlar da vardır. Bir insan oynadığı role kendini çok kaptırır ve egosu yalnızca bu rolle özdeşleşirse, kişiliğin diğer bölümü bir yana itilir.Buna “şişme” (infiation) denir. Böyle bir insan, rolünü çok başarılı oynaması sonucu kendine aşırı önem verir. Bununla da yetinmez, bu rolü diğer insanlara da yansıtır. Jung, toplumda önemli başarılar kazanmış birçok kişiyi klinikte izleme olanağı bulmuş ve bu insanların nasıl boşluğa ve anlamsızlığa düştüklerini gözlemlemişti. Bu insanlar tedaviye başladıktan sonra, o güne kadar kendilerini aldattıklarını ve gerçekten ilgilenmedikleri şeylerle ilgilenir görünmüş olduklarını fark etmişlerdi. Tedavinin bir amacı da personayı söndürmek ve insanın gelişememiş yönlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktır.”
Ingmar Bergman ‘nın yazıp sinema diline uyarladığı metaforik bir öykü. 1966 yılında vizyona giren filmde hemşire Alma rolünde İsveçli Bibi Anderson ,aktrist Elisabeth Vogler rolünde de Norveçli Liv Ullman ‘ı izliyoruz . İki kadının filmin akışı içerisinde kişiliklerinin nasıl birbirine karıştığını kare kare ustanın sessiz anlatımıyla bu iki muhteşem oyuncunun yüzlerinden izliyoruz.
Bergman "Alma" adını mutlaka bilerek seçmiştir.Uzun bir süre adlar konusunu araştırdığından eminim. "Alma " nın hangi dildeki anlamını kullandı acaba ? İspanyolcadan aldıysa , " Ruh " ; Arapça'dan aldıysa ; "Alim " bilgi " ya da ;Eski Mısır kültüründe ölüler ardından dans eden ve şarkılar söyleyen,profesyonel "ağıtcı", "danscı " kızlara verilen ad "Alma ".
"Gerçekler bizimle alay eder ve biz sonuna kadar rolümüzü oynamak zorundayız."
“Persona”da bir psikiyatri kliniğinde hemşire olarak görev yapan Alma, kliniğin en önemli "hastası" ünlü aktrist Elisabeth'ten sorumlu hemşire olarak atanır. İlginç olan Elisabeth'in herhangi bir ruhsal bir problemi olmadığıdır. Histerik ya da depresif değildir. Elisabeth sadece susar ve etrafında olup biteni izler. Varolmak üzerine felsefi sorgulamalar yapan Elisabeth'in tersine, Alma yaşamı fazla ciddiye almamaktan yanadır.
İki ruhu aynı bedene yerleştirmek yani iki insanın aynı anda tek ve ayrı insan olabilmesi sorunsalı. Toplumsal şizofreniyi yaşayan bireyin “persona “ ve “ mandala “ arasında bocalaması. "Mandala " Sanskritçe " çember" anlamında kullanılıyor . Çember ise "ilahi ,evrensel " alanı belirlemek için kullanılan bir sembol.C.G.Jung ''un " Mandala " kavramı insanın mükemmelliğiyle alakalı..Bir bütün olan kişilik "mandala " ,sürekli "Persona " (Toplumsal maske) kullanıldığı için artık gizlenmiştir.Keşfedilmesi gerekmektedir.Her insan kendi " mandala " sını arayıp bulmalıdır .kaçınılmaz bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır zaten bu da. İnsan düşlerinde , etrafında gördüğü ipuçlarıyla "mandala " sını keşfetmeye çalışır yaşadığı sürece.
İşte Bergman’ın "persona " sını izlerken bunları düşünüyorum.
Filmde Elisabeth Fogler ‘in susmasına neden olabilecek iki esaslı konuyla Bergman bizi meraktan kurtarmak istiyor. Ya da kişinin toplumla kurduğu ilişkinin ve güvenin sarsılmasını aynen bir çocuğun anne babasına duyduğu güvenin sarsılması sembolizmasıyla bize gösteriyor.
İlk travma Elisabeth Fogler odasında TV izlerken bir de onun gözlerinden muhtemelen CNN ‘de 1963 yılında Saygon’da işlek bir caddede üzerine benzin dökerek kendini yakan Budist rahibin görüntüleri izliyoruz. Quang Duc adlı Budist rahibin kendini yakma eylemi Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
‘nin Viyetnam ‘da yarattığı insanlık tragedyasını protesto etme anlamını taşımaktaydı. 67 yaşında kendini yakan Budist Rahibin görüntüleri izleyenlerin belki de ömür boyu unutmayacakları bir travma yaratıyordu. Bergman bu görüntüleri tesadüfen seçmiş olamaz. Bir anlamda topluma duydıuğu güveni yitiren E. Fogel ‘in gözleriyle ikinci olarak izlediğimiz olay nazi esir kampında kaçmaya çalışan 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğun fotoğrafıydı. Kamera fotoğrafa yaklaşıyor ve çocuğun yüzündeki korkuyu okuyoruz , sonra kamera arka planda ellerinde makinalı tüfeklerle duran iki askerin yüz ifadesiyle noktalanıyor.
Bergman filmde “çocuk “ sembolü ile farklı bir kurgu peşindedir. Persona ve şişen Ego. Sorular Elisabeth'in suskunluğunun ardındaki cevaplardır ve Alma çözüme gerçekten de çok yaklaşmıştır.
Neticede varılan sonuç “ingenting “ yani bir anlamda “hiçlik” olarak karşımıza gemektedir. Elisabeth Fogler ‘in toplumla kurduğu ilişki bir sanatcının toplumla kurduğu ilişki ile alegorileşebilmektedir. Kişinin toplumla kurduğu ilişkiler bazında bakıldığında 1966 yılından bu yana insanlığın yaşadığı trajedilerin her yerde arttığını da görüyoruz.
Sadece günlük gazetelerin manşetlerine bakmak bile insanın kanını donduruyor.
Suskunluk daha da ağırlaşıyor. Söylense, dile getirilse de neye yarıyor ?
24-02-2009, 21:23
sarıkanarya_41
Özel tiyatrolara 2 milyon 500 Bin TL
24 Şubat 2009 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bakanlığının yardımlarından yararlanmak üzere 2008-2009 sanat sezonu için 247 özel tiyatronun 288 proje ile başvuruda bulunduğunu belirtti.
Bakan Günay, özel tiyatrolara 2008-2009 sanat sezonu projeleri için toplam 2 milyon 500 bin TL dağıtıldığını bildirdi.
Bakan Günay, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Milletvekili Tekin Bingöl’ün soru önergesini yanıtladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yardımlarından yararlanmak üzere 2008-2009 sanat sezonu için 15 Ağustos 2008 tarihine kadar 225 özel tiyatronun 262 proje ile başvuru yaptığını belirten Bakan Günay, daha sonra yapılan mevzuat değişikliği ile başvuru süresinin 15 Ekim 2008 tarihine kadar uzatıldığını kaydetti. Bu süre içinde de Bakanlığına iletilen 23 özel tiyatronun 26 projesi ile birlikte toplam 247 özel tiyatronun 288 projesinin değerlendirildiğini kaydeden Bakan Günay, şu bilgileri verdi:
“Bu değerlendirmelerde, Bakanlığımız Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün 2008 mali yılı bütçesinde özel tiyatrolara dağıtılmak üzere bulunan 2 milyon TL ile birlikte Bakanlığımız Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü özel hesabından Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü adına açılan banka hesabına aktarılan 500 bin TL olmak üzere toplam 2 milyon 500 bin TL, 111 özel tiyatronun projesine dağıtılmıştır. Buna ilaveten 2008-2009 sanat sezonu projeleri için özel tiyatrolara toplam 2 milyon 500 bin TL dağıtılmıştır. Bu rakam, 2006-2007 sanat sezonu için dağıtılan 2 milyon TL’ye göre yüzde 25, 2007-2008 sanat sezonu için dağıtılan 12 milyon 500 TL’ye göre yüzde 67’lik bir artışı ifade etmektedir.”
Günay'ın verdiği bilgiye göre, 2006-2007 sanat yılında, profesyonel 36 özel tiyatroya 1 milyon 547 bin lira, amatör 15 özel tiyatroya 123 bin lira, çocuk oyunu oynatan 20 özel tiyatroya 250 bin lira, geleneksel 14 özel tiyatroya da 80 bin lira olmak üzere toplam 2 milyon lira yardım yapıldı. 2007-2008 sanat yılında, özel tiyatrolara verilen 1.5 milyon liralık yardımın, 1 milyon 100 bin lirası profesyonel 38 tiyatroya, 112 bin lirası amatör 14 özel tiyatroya, 184 bin lirası çocuk oyunu oynatan 12 özel tiyatroya, 104 bin lirası da geleneksel 13 tiyatroya dağıtıldı. 2008-2009 sanat yılında ise profesyonel 51 özel tiyatroya 1 milyon 702 bin lira, amatör 30 özel tiyatroya 383 bin lira, çocuk oyunu oynatan 17 özel tiyatroya 313 bin lira, geleneksel 13 özel tiyatroya 102 bin lira olmak üzere toplam 2 milyon 500 bin lira verildi.