Bugünde buraya...
Printable View
Bugünde buraya...
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Türkiye Kamu-Sen, Aralık 2005 itibariyle ortalama 754.86 YTL ücret alan bir memurun maaşının neredeyse tamamının gıda ve barınma harcamasına gittiğini açıkladı. Kamu-Sen’in belirlemelerine göre, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı da 1900.44 YTL olarak hesaplandı.
Kamu-Sen’in belirlemelerine göre ortalama düzeyde ücret alan bir memurun maaşının yüzde 91.97’si gıda ve barınmaya gidiyor, diğer gereksinimleri için ise maaşının yüzde 8.03’üyle, 60.61 YTL’yle yetinmek zorunda kalıyor.
Türkiye Kamu-Sen’in AR-GE Merkezi’nin yaptığı belirlemelere göre, aralık ayında çalışan tek kişinin açlık sınırı bir önceki aya göre yüzde 0.30 oranında artarak 729.39 YTL’ye çıktı. Kasım ayında ise tek kişinin açlık sınırı 727.17 YTL olarak hesaplanmıştı. Çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı ise aralık ayında yüzde 0.41’lik artışla 944.16 YTL’ye çıktı. Çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı kasım ayında 940.29 YTL olarak belirlenmişti. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin ise aralık ayında yüzde 0.35 oranında arttığı belirlendi. Kasım ayında 1893.84 YTL olan dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi aralık ayında 1900.44 YTL olarak hesaplandı.
GIDANIN PAYI YÜZDE 21.59
Yapılan araştırmada, 4 kişilik bir ailenin sağlık kuruluşlarının belirlediği gibi sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için gerekli harcama aralık 2005 verilerine göre günlük 13.68 YTL oldu. Toplam tüketim harcamaları içinde gıda harcamalarının payı yüzde 21.59 ve ailenin aylık gıda harcaması toplamı ise 410.31 YTL olarak belirlendi.
Kamu-Sen’in verilerine göre, Aralık 2005 itibariyle ortalama 754.86 YTL ücret alan bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcaması, maaşının yüzde 54.35’ini oluşturdu. Konut gideri ise Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, aralık ayı maaşının yüzde 37.62’sine denk geldi. Böylece ortalama maaş alan memur aralık ayında maaşının üçte birinden fazla bir kısmını kiraya, yarısından fazlasını da mutfak harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde 91.97’sini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 8.03’üyle yetiniyor. Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme ve giyim gibi diğer zorunlu gereksinimlerini karşılaması için Aralık 2005 maaşından geriye yalnızca 60.61 YTL kalıyor.
Alıntı hurriyet.com.tr
Türkiye satınalma gücü paritesiyle kişi başına düşen gelirde Avrupa’nı en düşük gelirine sahip ülke konusunu sürdürdü. Türkiye bu haliyle AB üyelerinin yanı sıra AB kapısında bekleyen Bulgaristan. Hırvatistan ve Romanya’nın da gerisinde kaldı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eurostat ve OECD işbirliğiyle yürütülen Satınalma Gücü Paritesi çalışmaları çerçevesinde, 34 ülke için hesaplanan Kişi Başına GSYİH hacim endekslerini açıkladı.
Söz konusu çalışma 25 Avrupa Birliği ülkesi, 4 aday ülke (Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan) 3 EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç) ile ABD ve Japonya’yı kapsıyor.
25 AB ülkesindeki satınalma gücü paritesine göre kişi başına gelir düzeyi 100 kabul edilerek oluşturulan endekse göre Türkiye’de 2003 yılında 27 olan kişibaşına gelir düzeyi, 2004 yılında AB ortalamasına 2 puan yaklaşarak 29’a yükseldi. Buna göre Türkiye AB25 ortalamasına göre yüzde 71 daha az bir kişibaşına gelire sahip bulunuyor. AB25 için ortalama 100 olan kişibaşına düşen gelir miktarı, AB’nin önceki 15 üyesi için 109, Euro bölgesi için de 107 olarak hesaplandı. Türkiye’de kişibaşına gelir AB15 ortalamasının yüzde 75, Euro bölgesinin ise yüzde 73 oranında altında kaldı.
Çalışma kapsamındaki 34 ülke içerisinde en yüksek kişi başına gelire 227’yle Lüksemburg’un sahip olduğu belirlendi. En yoksul Türkiye ile en zengin Lüksemburg arasında yaklaşık 7.8 katlık bir kişibaşına gelir farkı oluştu. Türkiye, kişibaşına gelirde AB25 içerisinde 43 endeks değeriyle en düşük kişi başına gelire sahip ülkesi Letonya’nın yüzde 33 altında kaldı.
Kişibaşına gelir düzeyi AB’ye aday ülkelerden Bulgaristan için 30, Hırvatistan için 46, Romanya için de 31 olarak hesaplandı. Karşılaştırılan ülkeler arasında Lüksemburg’u 154 endeks değeriyle Norveç, 151’le ABD, 138’le İrlanda, 132’yle İsviçre, 125’le Hollanda, 123’le Avusturya ve İzlanda, 122’yle Danimarka, 119’la Belçika izledi.
İsveç, İngiltere, Finlandiya, Japonya, Fransa, Almanya, ve İtalya’da AB25 ortalamasının üzerinde kişibaşına geliri sahip ülkeler oldular.
Satınalma gücü paritesine göre kişibaşına gelir endeksi
Ülkeler Endeks
AB 25 100
AB 15 109
BELÇİKA 119
ÇEK CUMHURİYETİ 71
DANİMARKA 122
ALMANYA 109
ESTONYA 51
YUNANİSTAN 82
İSPANYA 98
FRANSA 110
İRLANDA 138
İTALYA 103
G.KIBRIS RY 84
LETONYA 43
LİTVANYA 48
LÜKSEMBURG 227
MACARİSTAN 60
MALTA 69
HOLLANDA 125
AVUSTURYA 123
POLONYA 49
PORTEKİZ 72
SLOVENYA 79
SLOVAKYA 52
FİNLANDİYA 113
İSVEÇ 118
İNGİLTERE 117
ADAYLAR
BULGARİSTAN 30
HIRVATİSTAN 46
ROMANYA 31
TÜRKİYE 29
DİĞER
İZLANDA 123
NORVEÇ 154
İSVİÇRE 132
ABD 151
JAPONYA 112
Alıntı hurriyet.com.tr
Bazı konut sahiplerinin kira gelirini vergilendirmemek için farklı yöntemler geliştirerek kiracısıyla anlaştığı bildirildi. Vergi iadesinde kira giderini belirtmemesi için konut sahiplerinin kiracılara iade tuturı kadar ödeme yaptığı öne sürüldü.
İşçi ve memurların 2005 yılına ait vergi iadesi formlarını teslim etmesine az bir süre kalırken, kimi ev sahiplerinin kira gelirini vergilendirmemek için işçi ve memur kiracılarıyla anlaşmak suretiyle farklı yöntemler geliştirdiği belirtildi.
Bu ev sahiplerinin, vergi ödememek için işçi ve memur kiracılarının kira bedelini vergi iadesinde kullanmasını engellemek için kontratta kira bedelini düşük tuttuğu, vergi iadesi tutarını (yaklaşık yüzde 8) kiracıya ödediği, kiracısına gıda ve giyim faturası verdiği ya da kira bedelinin vergi muafiyet sınırı altında gösterdiği bildirildi.
“KİRAYA VERİLEN KONUTLARI TESPİT EDECEĞİZ”
Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanı Osman Özbakır, bazı ev sahiplerinin kiraya verdikleri konutlardan elde ettiği geliri vergilendirmemek için çeşitli yöntemler geliştirdiklerine dair duyumları olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Bu yönde duyumlar aldık. Ancak karşılıklı rızaya dayalı olduğu için ispatı zor. Resmi bir ihbar almadık. Mesela Diyarbakır'da kiralar düşük değildir. Ama kişilerin vergi ödememek için kira gelir tutarını düşük gösteriyormuş. Bunları belirleyeceğiz. Bu yıl içinde gayrimenkul sermaye iratları ile ilgili yoğun çalışmalarımız olacak. Apartman yöneticileriyle görüşüp, kiraya verilen konutları tespit edeceğiz. Kira tutarını belirleyeceğiz. Bu yönde denetimlerimiz olacak.
Ev sahiplerinin elde ettikleri geliri kendiliğinden beyan etmeleri gereklidir. Aksi durumda büyük ceza öderler. Üstelik tespit durumunda geriye yönelik de ceza ödemeleri söz konusu olabilir. Bu nedenle kira bedelini gerçek değeri üzerinden tespit etsinler. Zaten kira bedelinin vergisi çok yüksek değildir. Bizim amacımız cezalı vergi tahsilatı yapmak değildir. Vatandaşlarımızın mağdur olmasını istemiyoruz. Herkesin vatandaşlık görevini yerine getirerek, vergisini tam olarak ödemesini istiyoruz.”
“ÇOK BÜYÜK CEZASI VAR”
Diyarbakır Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (DSMMMO) Başkanı Mehmet Vural ise ev sahiplerinin, kira geliri üzerinden vergi ödememek için kiracılarıyla anlaşarak çeşitli yöntemler geliştirdiğini belirterek, bunların çok yanlış bir davranış olduğunu söyledi.
Konut sahibi kişilerin kira gelirini beyan etmesi gerektiğini, beyan etmediklerinin tespiti halinde geriye dönük yüklü cezalar ödemek zorunda kalacaklarını ifade eden Vural, şöyle konuştu: “Bunun çok büyük cezası var. Bu vatandaşlarımızın mağdur duruma düşmemesini istiyoruz. Bunun için Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı ile ortak çalışma yürüteceğiz. Çoğu konut sahibi gelirini nasıl beyan edeceğini dahi bilmiyor. Bunun için oda olarak bu ay içinde bir karar alacağız. Beyanname bedelini çok düşük almayı ya da hiç almamayı tasarlıyoruz. Kira gelirini gerçek değeri üzerinden beyan etmek gerekir.”
KİRA KONTRATLARININ ÇOĞUNLUĞU 2 BİN YTL ALTINDA
Emlakçılar da konut sahiplerinin vergi ödememek için kiracılarıyla anlaştığını ifade ederek, şunları anlattılar:
“Mesela konutlarda vergi muafiyet sınırı 2005 yılı için yaklaşık 2 bin YTL olması nedeniyle konut sahiplerinin çoğunluğu kontratlarda bedeli 2 bin YTL'den düşük gösteriyor. Kiracı daha fazla ödemesine rağmen vergi iadesi için ancak bu kadar tutarı kullanabiliyor. Bazı konut sahipleri 2 türlü fiyat belirliyor. Kiracı vergi iadesinde kira bedelini kullanacaksa ödeyeceği vergi tutarı kadar kiraya zam yapıyor. Bazıları ise kiracısına vergi iadesinde alacağı yaklaşık yüzde 8 oranındaki tutarı ödüyor. Hatta bazı konut sahipleri vergi iadesinde kullanmaları için kiracıları adına kira bedeli kadar giyim ve gıda faturası toplayıp, teslim ediyor.”
Alıntı hurriyet.com.tr
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Telekom imtiyaz sözleşmesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dün Danıştay’a dava açtı.
EMO’dan yapılan yazılı açıklamada, Oger Telecoms şirketinin, Türk Telekom’un altyapısının imtiyaz süresi sonunda kamuya devredilmesini engellemeye yönelik olarak imtiyaz sözleşmesine şerh koymasının, ne hukuki açıdan ne de kamu hizmetinin gereği olarak yapılan imtiyaz sözleşmesiyle bağdaşmadığı kaydedildi.
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 2-b maddesinde, Türk Telekom’un altyapı mülkiyetinin görev sözleşmesi süresinin bitiminde de Türk Telekom’da kalacağının ifade edildiği anımsatılan açıklamada, "Görev sözleşmesinin, özel bir şirkete Türk Telekom’un yüzde 55’inin devredilmesiyle imtiyaz sözleşmesine dönüştürülmüş olduğu ve yasa koyucunun söz konusu hükmü Türk Telekom’un kamu şirketi olduğu dönemde getirdiği gerçeği gözardı edilerek, bu hüküm korunmaya çalışılmaktadır" denildi. Böylece Oger Telecoms’un mülkiyeti devretmemek için imtiyaz sözleşmesine koyduğu şerhe yasal dayanak sağlanmasının amaçlandığı savunulan açıklamada, "Nitekim TBMM’de bulunan Elektronik Haberleşme Yasa Tasarısı ile 406 sayılı yasanın pek çok maddesi yürürlükten kaldırılırken, Türk Telekom’un altyapı mülkiyetinin görev sözleşmesi bitiminde de Türk Telekom’da kalacağına ilişkin hüküm korunmak istenmektedir" denildi. Açıklamada, Türk Telekom’un özelleştirilerek, kamu payının yüzde 50’nin altına düşürülmesinden sonra mülkiyetin özel şirkete devri anlamına gelecek bir uygulamaya yol açacak bu yasa maddesinin Anayasa’ya aykırılık oluşturduğuna dikkat çekildi.
Elektrik Mühendisleri Odası’nın Oger Telecoms’un hukuka aykırı şerhini ve mevcut yasadaki mülkiyetin görev sözleşmesi bitiminde de Türk Telekom’a ait olacağına ilişkin yasa maddesinin Anayasa’ya aykırılık oluşturması nedeniyle açtığı davaya ilişkin dilekçede, temel olarak şu gerekçelere yer verildi:
"Kamuoyunun denetimine açık olmayan bu sözleşmeyle ilgili toplumda yoğun kuşkular oluşmuştur. Türk Telekom’un devrine yönelik tüm işlemler ve hissedarlar sözleşmesi basına açık bir toplantıda imzalanmışken, hissedarlar sözleşmesiyle aynı gün gerçekleştirilen imtiyaz sözleşmesinin imzalanması ise basına kapalı bir toplantıda yapılmıştır.
-İmtiyaz sözleşmesi taslağında, ’Sözleşmenin Türk Telekom’la yenilenmemesi halinde sözleşme 406 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri ve diğer mevzuat çerçevesinde sonlandırılarak, gerekli her türlü işlem bu çerçevede yapılır, kamu hizmetinin kesintisiz ve gereğince yürütülmesi için Kurumca gerekli tedbirler alınır’ ifadesiyle yetinilmiş, imtiyazın gereği olan mülkiyetin kamuya ait olma koşulu herhangi bir güvence altına alınmamıştır. Altyapı mülkiyetine yönelik olarak Danıştay’ın görüşü doğrultusunda gerektiği gibi bir düzenleme yapılmış olması halinde dahi, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini devralan şirketin, imtiyaz sözleşmesinin Türk Telekom’un mülkiyetine ilişkin maddesine atıfta bulunarak ’hukuki haklarımız saklı kalmak kaydıyla’ biçiminde şerh düştüğü basına yansımıştır.
-Telekom’un sahip olduğu altyapı, doğal ve sınırlı kaynaklar içerisindedir. Anayasa’nın 168’inci maddesi, bu tür ülke kaynaklarının Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunacağını hükmetmektedir. Dolayısıyla, telekomünikasyon altyapısının özel bir şirkete devredilmesine yönelik hiçbir sözleşme düzenlenemeyeceği gibi imzalanan sözleşmelere bu yönde bir kayıt ve şart da konulamaz.
-Yeni bir yasal düzenleme yapıldığı halde, mevcut yasadaki görev sözleşmesinin bitiminde de mülkiyetin Türk Telekom’a ait olacağına ilişkin düzenlemenin yürürlükten kaldırılmaması, mülkiyetin özel şirkete devredileceğine yönelik açık bir yasal dayanak oluşturmaktadır. Bu nedenle, 406 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesinin b bendinin 3’üncü cümlesinde yer alan ’Türk Telekom’un ana telekomünikasyon şebekesi üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkı görev sözleşmesi süresinin bitiminden sonra da devam eder’ hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep ediyoruz."
Elektrik Mühendisleri Odası, daha önce de Rekabet Kurulu’nun ve Bakanlar Kurulu’nun Türk Telekom’un satışına verdiği onaylara ilişkin olarak iki dava açmıştı. Söz konusu davalara ilişkin olarak yargı sürecinin devam ettiği belirtilen açıklamada, "Her iki davada da Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’na yürütmeyi durdurma talebimize ilişkin olarak itiraz başvurusu yapılmış olup, bugüne kadar olduğu gibi kamu yararı doğrultusunda sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz" denildi.
Alıntı hurriyet.com.tr
Bilgisayar teknolojisi kullanılarak basılan ve menfaat karşılığı komisyonla satılan sahte faturalardan çalışan kadar işverenin de sorumlu olacağı bildirildi.
Adana Vergi Dairesi Başkanı Fatih Acar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ücretlilerin, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait eğitim, sağlık, gıda, giyim ve kira harcamalarına ilişkin belgeleri, işverene teslim etme süresinin 20 Ocak günü mesai bitiminde sona ereceğini vurguladı.
Acar, fiş ve faturaların ücretliler tarafından işverene teslim edilmesine az bir süre kala 50'den fazla işçi çalıştıran 293 mükellefe mektup göndererek, sahte fiş ve fatura ile yanıltıcı belgeler konusunda uyarılarda bulunduklarını bildirdi.
Ücretlilerde vergi indirimi uygulaması konusunda yapılan ihbarlar, güvenlik güçlerince sahte belge ticaretine yönelik yapılan operasyonlar ve önceki yıllarda yapılan vergi incelemelerini dikkate alarak, işverenleri uyarma gereği duyduklarını anlatan Acar, şunları söyledi:
“Menfaat karşılığı ücretlilere verilen belgeler sahte veya yanıltıcı olup genel olarak çalıntı yolu ile elde edilen ödeme kaydedici cihazlardan düzenlenmekte veya bilgisayar teknolojisi kullanılmak suretiyle matbaacılar tarafından basılmaktadır. Bu belgeler daha sonra organize bir şekilde komisyon karşılığında dağıtılmaktadır.”
Acar, sahte fiş ve fatura ile yanıltıcı belgelerden çalışanlar kadar işverenin de sorumlu olacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Vergi indirimine konu giyim, gıda, eğitim, sağlık ve kira harcamalarına ait belgeler okunaklı ve beyanda bulunulan ücretlinin geliri örtüşür olmalıdır. Gerçek alışveriş yapılan veya yapılmayan işletmelerden toplu olarak temin edilen belgeler muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kabul edilmektedir.
İsim kısmı karalanan, çeşitli yollarla kapatılan veya yırtılan, üzerinde ücretlinin kendisi, eşi veya çocuklarının adları dışında başka adlar yazılı belgeler geçersizdir. Birden fazla sayfadan ibaret belgelerin tüm sayfaları bildirim içinde bulunmalıdır. Rakam ve toplam hatası veya hilesi yapılmamalıdır.”
Acar, haksız vergi indirimine veya iadesine sebebiyet verilmesi halinde söz konusu vergi tutarının 213 sayılı VUK'nun 344'ncü maddesinde belirtilen 1 veya 3 katı vergi ziyanı cezasıyla ve gecikme faizi ile birlikte geri alındığını, bunun yanı sıra 1 ile 3 yıl arasında değişen hapis cezası uygulandığını kaydetti.
Fatih Acar, “Ücretlilerde Vergi İndirimine Ait Bildirim” ekinde verilecek fiş ve faturalar dikkate alınarak, ücretlilerin, bir önceki yıl vergi matrahı üzerinden belirli oranlarda hesaplanan miktarlarda Şubat ayından itibaren vergi indirimi veya iadesinden yararlanacağını sözlerine ekledi.
Alıntı hurriyet.com.tr
Edirne'nin Süloğlu İlçesi'ne bağlı Geçkinli Köyü'nde, Merty Energy Petrol Arama, Eğitim, Danışmanlık ve Servis Hizmetleri Limitet Şirketi, “Batuumur -1” kuyusunda bulduğu doğalgazdan sonra ikinci bir kuyuda doğalgaz arama çalışmalarına başladı.
Türk firması Merty Energy'nin Mühendislik Operasyonlar Müdürü Tayfun Atalay, “Batuumur-1” kuyusunda 8 Aralık 2005'te başlayan sondaj çalışmaları çerçevesinde 1052 metreye inerek doğalgaza ulaşmaları üzerine, Geçkinli-Küküler Köyleri arasında açtıkları ”Arpacı-1” isimli kuyuda da doğalgaz arama çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Açmaya başladıkları kuyudan umutlu olduklarını anlatan Atalay, doğalgazın 59 kişiden oluşan bir ekiple arandığını ve çalışmaların 4-5 gün içinde sonuçlandırılacağını bildirdi.
“Arpacı-1” kuyusunda 600 metreye ineceklerini belirten Atalay, 650-700 bin dolara mal olacak çalışmanın sonuçlandırılmasından sonra, aynı bölgede üçüncü bir kuyuda doğalgaz arama çalışması yapacaklarını kaydetti.
Alıntı hurriyet.com.tr
CHP ekonomi kurmayları Türkiye’nin hükümetin yüzde 5 kalkınma hedefiyle ancak 2045 yılında AB’nin refah düzeyine ulaşabileceğini, bu hedefin Türk toplumunun özlemlerini yansıtmadığını iddia etti.
CHP ekonomi kurmayları Türkiye’nin AB’yi 2029 yılında yakalaması için onyıllar boyu yüzde 7 büyüme sağlayacak politikalara geçmesini önerdi.
CHP AKP iktidarının "Ekonomide 12 Temel Hatası" ve bundan kaynaklanan 12 temel olumsuzluk konulu bir araştırma yayımladı. Araştırma CHP Genel Sekreter Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun koordinatörlüğünde parti yöneticileri Mustafa Özyürek, Bihlun Tamaylıgil, Prof.Dr.Oğuz Oyan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin tarafından hazırlanan CHP Ekonomi Bülteni’nin 97’nci sayısında yayımlandı. Araştırmada, "Eğer Türkiye ekonomisi önümüzdeki yıllarda AKP iktidarının öngördüğü gibi yıllık yüzde 5 hızla büyürse, ülkemiz ancak 2045 yılında AB vatandaşlarının bugünkü ortalama refah düzeyine ulaşabilir" görüşüne yer verildi.
"AKP İktidarının Ekonomide 12 Temel Hatası" başlıklı araştırmada, bu hataların şu alanlarda görüldüğü iddia edildi: "IMF ile tam teslimiyetçi ilişkiye girilmesi, sıcak paranın ülkeye kontrolsüz girişine seyirci kalınması, aşırı düşük kura duyarsız kalınması, reel ekonomi ve üretimin dışlanması, kamu yatırımlarının rafa kaldırılması, özelleştirmede talan ve yabancılaştırmanın bayrak yapılması, çarpık ve adaletsiz vergi düzeninin sürdürülmesi, tarım ve hayvancılığa desteğin asgariye indirilmesi, sosyal devlet kurum ve duyarlılıklarının geriletilmesi, sırtını sermayeye dayaması çalışanları ve emeklileri ezmesi, ülkenin doğu ve güneydoğusunun unutulması, kuralsızlık hukuksuzluk ve yolsuzluklara teslim olunması."
Bültende, ekonomide 12 hatadan kaynaklanan "12 Temel Olumsuzluk" ise şöyle sayıldı: "Devleti saran borç batağı cumhuriyet tarihi rekoru kırdı, bütçenin faize tutsaklığı devam etti, dış ticaret açığı cumhuriyet tarihi rekoru kırdı, cari açık cumhuriyet tarihi rekoru kırdı, kayıtdışı düzen yaygınlaştı rekabet ortamı geriledi, ulusal sanayi sahipsiz kobiler desteksiz kaldı, vatandaş kredi borcu ve faizi batağında tükendi, büyüme, istihdama yeterli katkı sağlamadı, işsizlik patladı, yoksullaşma yaygınlaştı sosyalb bunalıma dönüştü, gelir dağılımında adaletsizlik daha da arttı, kalkınmada bölgeler arası dengesbizlik daha da derinleşti, tarım ve hayvancılık çöktü, çitfçinin yoksulluğu arttı."
2006 bütçesinin çatısını oluşturan ancak TBMM’nin onayına sunulmayan "2006-2008 dönemi programının" ekonominin bu dönemde yüzde 5 oranında büyümesini öngördüğünü kaydeden CHP kurmayları, şu görüşü savundular: "Bu kısır, yetersiz bir büyüme hızıdır. Yüzde 5’lik bu yetersiz büyüme hızı, AKP iktidarının ufuksuz, iddiasız, dar vizyonunun, sadece günü kurtarma anlayışının ürünüdür. Eğer ulusal ekonomimiz önümüzdeki gelecek yıllarda, yüzde 5’lik büyüme hızıyla yetinirse, GSMH ancak 14 yıl sonra bugünkü fiyatlarla (reel fiyatlarla) ikiye katlanabilir, kişi başına GSMH, yani insanlarımızın refah düzeyi ise, (ülkemizde yıllık nüfus artış hızının ortalama yüzde 1 ile sınırlı kalması kaydıyla) ancak 40 yılda, yani 2045 yılında, AB vatandaşlarının bugünkü ortalama refah düzeyine ulaşabilir. Toplumumuzun geleceğe yönelik umudu, ve beklentisi, büyük, güçlü ve müreffeh Türkiye iddiası ve özlemi bu değildir, bu olamaz. Belli ki AKP iktidarı, Türkiye toplumunu tanımamakta, onun dinamizmi, iradesi ve vizyonuyla, frekansları uyuşmamaktadır."
KALKINMA HIZI YÜZDE 7 OLMALI
Araştırmada Türkiye’nin bilgi çağı olanaklarını kullanarak onyıllar boyunca yüzde 7 kalkınma hızıyla büyümesi gerektiğini savunurken böylece 24 yılda, yani 2029 yılında AB vatandaşlarının bugünkü ortalama refah düzeyine ulaşabileceği kaydedildi. CHP kurmayları araştırmalarında şu sonuçlara yer verdiler:
"-Faiz dışı fazla oranı yüzde 3’lere çekilmelidir.
-Kamu kesimi dış borçları uzlaşmayla yeni geri ödeme takvimine bağlanmalıdır.
-Ekonomide teknolojik yapılanmanın sağlanması ve verimliliğin artmasının yeterince ek istihdam yaratılmasının, bölgesel dengesizliklerin aşılmasının tek çıkış yolu yeterli ve yerinde yatırımdır. Bu nedenle, bu yıl ve gelecek uzun yıllar bütçenin en az yüzde 15’I kamu kesimi sabit yatırımlarına tahsis edilmelidir.
-AB kaynaklarını kendi doğusuna cömertçe aktarmayı 2007- 2013 bütçesiyle kabul etti. Biz de kendimize bundan bir ders çıkarmalıyız. Ülkemizin geri kalmış yöreleirndeki insanlarımızın feryadını duymalıyız.
-Gelecek 10 yıl boyunca her yıl ortalama 1,5 milyon ek istihdam yaratılmalıdır. On yıl sonunda gerçek işsizlik oranı yüzde 5’in altına çekilmelidir.
-Verimli istihdam yaratacak yatırımlar özendirilmelidir, Gençlere İş ve İstihdam (GİP) projeleri başlatılmalıdır.
-Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da beş yıl süreli, 300 bin kişiye asgari ücret düzeyinde istihdam sağlayacak Kırsal Kesim Geçici İstihdam Projesi uygulamasına geçilmelidir.
-Gelir dağılımındaki çarpıklığın hızla aşılması, sosyal adaletin sağlanması ve eşitsizliklerin asgariye indirilmesi için üst ve alt yüzde 20’lik gelir grupları arasındaki uçurum beş yılda 10 puan kapatılmalıdır."
Alıntı hurriyet.com.tr
Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Tüketiciler Birliği, Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) da desteği ile “Kredi Kartları Yasa Tasarısı”na eklenmesi istenen maddelerle ilgili imza kampanyası başlattı. ATA Başkanı Sinan Aygün, Türkiye'de kuş gribi kadar önemli bir gribin daha bulunduğunu kaydederek, "Kuş gribinin faturası 5 kişi, kredi kartı gribinin faturası son iki ayda 33 kişi” dedi.
Aygün, kampanyanın tanıtıldığı basın toplantısında yaptığı konuşmada, kuş gribini önlemek için hayvanların itlafının yapıldığını ama kredi kartı gribini önlemek için 28 milyon kredi kartının itlaf edilmesinin mümkün olmadığını söyledi.
28 milyon kredi kartının itlafının yolunun şu anda Meclis'te Sanayi ve Ticaret Komisyonu'nda bekleyen Kredi Kartı Tasarısı olduğunu ifade eden Aygün, “28 milyon tane tavuk yakalanacağına, 550 tane milletvekili önerisi alınarak, kredi kartı gribi önlebilir” dedi.
Takipteki kredi kartı sayısının 709 bin 72, ödenmeyen borç miktarının 1,4 katrilyon olduğunu anlatan Aygün, seneye bu rakamın 4,5-5 katrilyon, mağdur sayısının da 1-1,5 milyon civarında olacağının tahmin edildiğini söyledi.
Kredi kartı aşısını beklemeye gerek olmadığını ifade eden Aygün, kredi kartı gribi aşısının Sanayi ve Ticaret Komisyonu ile 550 milletvekilinde olduğunu söyledi.
Şu anda ödenecek kredi kartı borcunun yani virüse yakalanmak üzere olan borcun 16 katrilyon 551 trilyon lira olduğunu, icra takibindeki borcun ise 1,4 katrilyon lira olduğunu belirten Aygün, “Bunlarda her an kuş giribine yakalanabilirler” dedi.
Kredi kartı faizleri için Avrupa'da da aynı dendiğini ancak bunun tamamen yalan olduğunu belirten Aygün, “Yüzde 10'dan fazla faiz alan Avrupa ve Amerika'da bir banka yok” diye konuştu. Aygün, yapılması gerekenin 709 bin 72 kişinin sorununu çözmek ve insafsız tefeci borçlarını indirmek ile biriken borçları vadelendirmek gerektiğini söyledi.
Bu arada, kampanyaya ilk imzayı Aygün atarken, basın mensupları da kampanyaya destek için imza attı.
Toplantıya duyma ve konuşma özürlü, asgari ücretle çalışan Ercan Orhan isimli bir vatandaşda katılırken, Aygün vatandaşın kredi kartı limitinin 2,5 milyar ve borcunun da 750 milyon lira olduğunu, iptal ettirmeyi istemesine rağmen, kredi kartını iptal edemediğini söyledi.
TÜKETİCİLER BİRLİĞİ ANKARA ŞUBE BAŞKANI BOL: YASA DERT ÇÖZMEKTEN UZAK
Tüketiciler Birliği Ankara Şube Başkanı Üstün Bol da Banka Kartları ve Kredi Kartları Yasa Tasarısı'nın TBMM'de komisyonda görüşülmeye başlandığını hatırlatarak, kredi kartına uygulanacak faize sınır getirilmemesinin ve kredi kart borçlarının tasfiyesini içermemiş olmasının, çıkacak yasayı dertlere çözüm olmaktan uzaklaştıracağını kaydetti.
Bol, kredi kartlarına uygulanacak faiz oranını sınırlayan ve halen mevcut kredi kart borçlarına enflasyon oranında faiz uygulanarak, 12 taksitte ödenmek suretiyle tasfiye edilmesine ilişkin düzenlemenin yasaya eklenmesini istediklerini kaydetti.
Üstün Bol, bu konuda ülke çapında bir kampanya başlattıklarını belirterek, kampanyanın sloganının “Katile-hırsıza af/kredi kartına laf” olduğunu söyledi. İnternet ortamı, kent merkezlerinde kurulacak standlarda toplanacak 1 milyon imzanın TBMM'ne sunulacağını bildiren Bol, ” Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. adresinde bulunan imza föyüne katılabilecek tüketicilerin talebinin, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve TBMM Sanayi Komisyonu üyesi milletvekillerine ulaştırılacağını söyledi.
Alıntı hurriyet.com.tr
Uluslararası yatırım bankası Morgan Stanley, Türk bankalarının hisselerinin halen çok ucuz olması nedeniyle, karlı bir yatırım potansiyeli oluşturduklarını bildirdi.
Morgan Stanley tarafından hazırlanan Türk Bankacılık Sektörü Raporu'ndan derlenen bilgiye göre, Türk bankalarının maliyetleri önemli oranda düşerken, karlılık oranları yükseldi.
Raporda, özellikle kurumlar vergisinin yüzde 20'ye indirilmesinin bankaların karlılıklarını daha da arttıracağı, bu yıl, bankacılık sektörü hisse senetlerinin güçlü bir performans sergileyeceği ifade edildi.
Morgan Stanley raporunda, Türk bankacılık sektörünün ekonomik görünümünün, bu yıl ve gelecek yıl pozitif olduğu da vurgulandı.
BANKACILIK SEKTÖRÜNE MORTGAGE DOPİNGİ
Bu arada raporda, uzun vadeli, uygun koşullu konut finansman (mortgage) sisteminin, Türk bankacılık sektörüne olumlu etkide bulunacağı ve mortgage ile özellikle varlıklardaki büyümenin devam edeceği ifade edildi.
Türk bankalarının konut finansmanından oldukça önemli gelir elde edecekleri, ancak konut fiyatlarının da önemli oranda artış göstereceği kaydedildi.
EKONOMİDEKİ İYİLEŞMENİN ETKİSİ
Raporda, makro ekonomik ortamdaki iyileşmenin, bankacılık sektörünün karlılığını arttıran bir başka unsur olduğu belirtilirken, ekonomideki en büyük risk olan cari işlemler açığının “yabancı sermaye girişi ve özelleştirme gelirleri” ile finanse edildiği, ancak cari açığın finansmanındaki olumsuz bir gelişmenin, faizleri yükseltebileceğine işaret edildi.
Türk bankalarının, bu yıl sermaye yapılarının daha da güçleneceğinin belirtildiği raporda, sermaye güçlerine paralel bankaların dayanıklılıkları ve rekabet güçlerinin de artacağı, ancak aşırı sermaye yapısının, bankaları sağlıksız bir fiyat rekabetine itebileceği ifade edildi.
Raporda, yabancı bankaların, Türk bankalarına olan ilgisinin devam ettiği de vurgulandı. Bankacılık sistemindeki krediler artarken, bankaların maliyetlerinin azalmaya devam edeceği, bankaların faaliyet alanlarını daha da geliştireceği kaydedildi. Öte yandan kredi kartı borçlanmalarında belirgin bir azalma olduğu ve bu çerçevede kredi kartı borçlanmalarından kaynaklanabilecek riskin de azaldığı vurgulandı.
Alıntı hurriyet.com.tr