-
Günün Şiiri
Arkadaşlar Günün Şiiri" Olmasını istediğiniz şiirleri bu başlık altında paylaşalım..
YA SİYAH YA BEYAZ
Bir çizgi çekeceksiniz
Nefesiniz kesilecek..!
Cayır cayır yanacak ciğeriniz
Hiç bir şey
ya da hiç kimse,
bu yangını söndüremeyecek!
Kırık gönlünüze
çekmeden önce ayrı
çektikten sonra ayrı bir sızı
yerleşecek
Bir daha eskisi gibi
olmayacağınızı düşünecek
Hatta kendinize belki de tutamayacağınız
sözler bile verecek
Ve artık kimseye güvenmeyeceğinize
dair ant içeceksiniz...
Bir çizgi çekeceksiniz
Nefesiniz kesilecek..!
Öyle derin ve öyle kalın
çizeceksiniz ki
geriye dönülmeyecek
Bir yanında siz olacaksınız
Diğer yanında acıtanlar
İkiye bölüneceksiniz
Herkes haddini
Herkes yerini
ve herkes kendini
Öğrenecek!
Sonra kendi ülkenizin sınırlarında
Yine griye itibar etmeyecek
Sonsuza dek
Ya siyah
ya da beyaz deyip
Yaşamaya devam edeceksiniz...!
-
Yol İşareti
Sevdinse...
Aşkında yitip yok oldun,
Karıştıracaksın günü, ayları.
Sevgi yollarında ne kaide, kanun
Kendin aşmalısın bu dolayları.
Eriyip kendini yok sanacaksın
Bu derdin olmayıp özge çaresi
Sen hız hız "kazaya" uğrayacaksın
Yoktur bu yollarda yol işareti.
Bahtiyar Vahapzade
-
Bilmem siz de özlüyor musunuz,
insanların o eski samimiyetlerini...
Tadı damaklarınızda kalan o bahçe sohbetlerini...
Menfaatler daha henüz geçmemişken paylaşımdaki bereketin önüne ve mütevazilik iyi insan olmanın mayasıyken henüz...
Şimdilerde insanlar, huzur dışında her şeye sahip, çok şeyleri var. Ama içlerinde bir fırtına, bakışlarda güvensizlik ve yürekleri dört duvar...
-Uğur Gökbulut-
-
Gül Muştusu XIII
Sen beni gönderdin
Gülün muştusunu vermek için
İsanın doğumunu yaz gibi
Yahyanın sesini kış gibi
Zekeriyanın ürpertisini
İnsanlara
Bir bahar aşısı gibi
Taşımak için
Gülün muştusunu vermek için
Sen beni gönderdin
Kur’an meş’alesini
Dikmek için karanlık dağlara
Işık saçmak için dört yana
Zeytine yağ
İncire bal vermek için
Gülün muştusunu vermek için
Dağlara taşlara
Kuşlara balıklara mercana
İnsana
Beni sen gönderdin
O ki gecesi
Arkamda sönen
Anne baba feneri
At arabasında
Balyaların üstüne
O çocuğu sen çıkardın
Büyük yolculuk için
Gülün muştusunu vermek için
Okullara
Kitaplara
Laboratuvarlara
Zindanlara
Yeraltına
Dikitlere ve sarkıtlara
Hey altın hey altın
Yerin insana yılan bakışı
Firavun büyüsü
Samirinin bir bağ örümceği gibi
Gönül yemişlerini paslandıran salgısı
Hey kokudan mahrum
Candan mahrum altın
Tanrım altına karşı
Altının ufukları tutmuş
görünmez yüzlü kanatlarına karşı
Bir gülü kılıç gibi kullanarak
Kalp yararak
Ruh sarsarak
Akıl kırarak
Büyük savaşı vermeğe sen gönderdin
Sen gönderdin Rabbim sen gönderdin
İnsanı meleği şeytanı
Gül tanesindeki zamanı
Zeytindeki zekeriya ışığını
İsadaki acımanın zafer takını
İnsanı insandaki düşüş makamını
Ve kitapların var
Yaprakları melek kanatları
Ve iskit roma
Kudüste yıkılan tapınak
Omuzlarda taşınan cüzzam çarmıhı
Ve romada gerilen köle kası
Ben
Milattan önceki ben
Milat yıllarının beni
Hicret yıllarının
En muştulu kölesi
Ben
Evet Tanrım
Sen gönderdin
Tüm sen gönderdin
Kendi ışığında tutarak
Kendi gölgenden sayarak saymayarak
Sen gönderdin
Dağlara buyurucu kıldın
Demiri yumuşattın avuçlarımda
Deveyi önüme çökerttin
Samanyolunu bir nar ağacı gibi donattın bize
Bütün bu muştuyu sen verdin bize Tanrım
Suda kendimi gördüm Tanrım
Bu muştuyu sen verdin bize sen verdin Tanrım
Geceleri bütün yıldızlarını saydım
En çok gece yarılarından sonra
Ülker yıldızında konakladım
Sabah yıldızını bekledim
İçime doğacak bir ilham gibi
Dağuçlarından çıkan güneşinde döndüm
Döndüm Tanrım döndüm
Sonra geceleri
Meşe ağaçları arasından
Bir su şırıltısı
bir keçi melemesi mi
Hiç biri değil bu hışırtı
Doğan aydır bu
Bu ayı sen gönderdin Tanrım
İşaret saydın senden onu yıllarca
Aramızda ne gizli sözleşme bu
Ne arzu ne ateş bu
Her şeyiyle dünya
Gece ay ışığında
Senin tükenmez sözünden bir sağlık
Bir yoğurma bu
Ayın muştusunu vermek için
Beni sen gönderdin Rabbim
Ayağıma sen taktın
Aya doğru akan hız türküsünü
Hey Odisseus nerdesin
Ksenofon
İbn-i batuta
Evliya çelebi
Yazın yeniden insanın macerasını
İnsan kasının çılgın kahkahasını
Duy yeraltındaki yerin ta kendisi olan adam
Sezai Karakoç
-
-
Yalnız sanıyorlar beni;
Değilim,
Kimsenin kalabalığı olmadım
ve kimseyi de kalabalık edemem ..
Bundan sonra dünyamda,
Bu da benim tercihim.
Güvensiz sanıyorlar beni;
Değilim,
Sadece kendi içimde
kendime göre bir dengem var,
ve bir daha kırılırsam
toparlanamama endişesi taşıyor yüreğim.
Bu yüzden şimdilik sadece
kendime güveniyorum.
Anlamakta zorlandığım bir dünyada,
anlaşılmayı zaten beklemiyorum ..
Ben böyle iyiyim ...
Uğur GÖKBULUT
-
Bak şimdi bana "hayat" !
Yıllar geçti aramızdan,
Belki ben seni üzdüm,
Belki sen beni kahrettin.
Gel bir anlaşma yapalım seninle !
Ben senin yaptıklarına göz yumayım,
Sende geriye kalan ömrüme dokunma.
Karışma olup bitene
Gelme üstüme
Çek bir tabure otur ve sadece izle.
Söz sana ilişmeyeceğim,
Kapatacağım gözlerimi
Yürüyeceğim sonsuz karanlığa
Yürüdükçe biliyorum ki üşüyeceğim
Ve
Üşüdükçe seziyorum ki öleceğim.
Sana söz veriyorum aklına bile gelmeyeceğim…
Bülent Gürakar
-
Adsız Bir Çiçek
Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.
Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
Edip Cansever
-
Sen kokar..
Bir tek yaprak düşmüyor yeşil gibi
Ve tek bir gül dönmüyor kırmızıya
Ne eskisi gibi gülüyorum sana
Ne de şimdiki kadar seviyorum
Sabırdı geleceği yazan geçmişe
Ortada kalan düşleri için bir sığınak aradı hep
Bir de gerçekleri kovmak için
Bir korkuluk öylesine
Yoldan geçenler heyecan vermiyor
Sardunya kokusu sarmıyor artık balkonları
Yağmur ıslatamıyor
Kendini bile…
Sende kalmaktan kaçtım ya yıllarca
Şimdi de “nerde kaldın?” diye çıktım pencerelere
Meğer sen mağrur
Çaresiz
Ve sebepsizce
Bekliyormuşsun yolun köşesinde
Seneler önce “kal” diyemediğim gibi
“gel” de diyemem şimdi sana
Ama sen gelirsen eğer…
Saçlarının her köşesine diktiğim hasretimi koparır
Balkondaki sardunya saksılarına dikerim
İşte o zaman balkonlar
Hep “sen sen” kokar…
-
Yürüyelim Seninle İstanbul'da
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomurcuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da
korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar buluşmayan ellerimizi
deli rüzgâr yine sarhoş, hovarda
tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül
yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi mağrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi
anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyürde kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir
bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa
hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı
biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı
Nurullah Genç
-
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar ardarda dinmeli
Durur bir nöbetçi gibi
Durur bir bekçi gibi
Zamana gülmeli-gülmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.
Özdemir Asaf
-
Kuğu Ezgisi
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
Bu şiir;
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
Bu şiir;
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
Nilgün Marmara
-
Yalan
Gözündeki ateş kaşbini yakınca
Sandım ki aşkımız ömür boyunca
Meğer bu bir oyunmuş kolay oynanan
Beni sevdiğin var ya o bile yalan
Yalan yalan yalan yalan yalan....
Ayrılık yok artık böyle demiştin
Bilsen seni nasıl nasıl sevmiştim
Oysa gerçek farklıymış uyandığım an
Anladım ki bu sevgi koca bir yalan
Yalan yalan yalan yalan yalan....
Söz vermiştin bana seninim diye
Başka bir aşk bulmuşsun bile kendine
Söyle mutlu mu şimdi kalbini çalan
Yoksa bu yeni sevgin o da mı yalan
Yalan Yalan YAlan YAlaan
-
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız.
-
Günün şiiri;
Siyah
Siyahtı gözleri, simsiyah
Gece karanlığı gibiydi
Bana geceleri o gözler sevdirdi
Şimdi delicesine sevdiğim
Karanlık geceleri.
Siyahtı saçları, simsiyah
Yağmurlu günlerde ıslanan
Rüzgarlarda savrulan uzun saçları
Bana yağmurları, bana rüzgarları
Bana dokunmayı sevdiren saçları
Siyahtı o gece, simsiyah
Onu ilk gördüğüm gece
O gece düştüm sevda ateşine
Dün gibi hatırlarım
O geceyi, o karanlığı
Siyah giyerdi hep, simsiyah
Ne giyse değişmezdi rengi
Sanki sonsuz bir matemdeydi
Mutlu değildi sanki
Hüzün doluydu hayatı
O benimi sevdi, bensizliğimi
Bilmiyorum neyi sevdi
Vazgeçti bendende, bensizliktende
Bir şeyden vazgeçmedi, siyah
Tabutundaki tülbentinin rengi
-
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin...
Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme, camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.
-
İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
-
Bu toprağa senin gözyaşından daha bereketli tek damla inmedi.
Ve bu gökler senin tebessümünden daha güzelini görmedi.
Bugün sırf merhametinden gözleri yaşarıyorsa birilerinin, bir başkasına dualar ediyorsa birileri ve o merhamet ve dualar vesilesiyle yüzü gülüyorsa çocukların, bu toprak hâlâ o damlayla sulanıyor.
Ve dünya o dualar ve o merhametle ayakta duruyor.
-
Dünya Bizimdir
Çin bizim, Hicaz bizimdir, Hindistan bizimdir
Biz Müslüman’ız bütün dünya bizimdir
Adımızı yeryüzüne silinmez izlerle kazıdık
Sinemizde Tevhid emaneti saklıdır
Dünya mabedlerinde Allah’ın ilk evi Kabe
Biz onun hizmetkarı o bizim bekçimizdir
Biz kılıçların gölgesinde yetiştik
Hilalin hançeri bizim alametimizdir
Bir zamanlar bu seli hiç kimse durduramazdı
Batı vadileri ezanımızla çınlardı
Zulümden asla ve asla korkmayız biz ey dünya
Sayende yüzlerce defa zorluklarla sınandık
Ey Endülüs’ün gül bahçeleri hatırlar mısın
Dallarında yuva kurduğumuz o günleri
Ey Dicle dalgası, bizi sen de tanırsın
Mahzun çağlayışların hala öykümüzü anlatır
Uğrunda can verdiğimiz ey kutlu toprağımız
Hala damarında dolaşıyor kanımız
Bu kutlu sevdanın başı o kutlu sevgilidir
İkbal’in namesi uykudan uyandıran bir çağrıdır
Yalnız Allah adına ayarlıdır hayatımız
İşte yeniden yola koyuluyor kervanımız
Muhammed İkbal
-
İnsan! Tepeden-tırnağa, sen arzu, dileksin.
Nefsinde doyumsuz, fakat aşkında meleksin
Zulmün yüzüne hak denilen silleni çeksen,
Sillende mühürlenmiş o gayrettedir Allah.
Bahtiyar Vahabzade
-
Adı Yalnızlık
Gölgen gibidir yalnızlık
Gecenin ıssızlığı, karanlığı gibi boş ve soğuk.
Sarılırsın ararsın tutamazsın
yoktur çaresi.
Adı Yalnızlık
Yazılmıştır bir kere
Yiğit olsan da büker bileği,
Cesur olsan da sızlatır yüreği.
İçindedir sevgi, insanın tek dileği
Ateşten gömlek misali
SEVGİ... SEVGİ... SEVGİ
-
Bir gün gitme vakti gelecek bu diyarlardan,
Her yolcu ardına bakmadan ve
Kimseyi yanına almadan,
Usulca gidecek bu mekandan...
Büşra Betül
-
Suskunluğun misafiri olmaktan haz alıyor yüreğim! Musalla taşındaki cesedin suskunluğu kadar suskunum,Konuşmalara küstüm!Gemilerim artık kendime yol alıyor.Her zaman her yerde her istenileni anlatamıyorum Kime, neyi,nasıl ispatlayacaksın! o halde suskunluğun elini tutuyorum Merhem tutmaz öyle yaralarım var ki! Konuşamıyorum İçime atıp susuyorum. Kurşun geçmez şartlanmış beyinlere söz geçiremiyorum.Sayfalarca susuyorum..
-
Mutluyum!..
Çünkü yol yakınken dönüşlerim var…
Huzuruma şaşırmayın!..
Çünkü yarı yolda duranlardan, koşar adım gitmişliğim var…
Kızmayın aşktan caymışlığıma,
... Benim karşıdan tanımama gibi bir özrüm var…
Gelsin hayat bildiği gibi, elinde ne varsa hayata dair.
Ötesi hiç bir şey ya da vesair...
Gerisi MİSAFİR!..
Mevlana
-
‘’Faniyim,fani olanı istemem
Acizim,aciz olanı istemem,
Ruhumu rahmana teslim eyledim,
Gayr istemem..,
İsterim ,fakat bir YAR-I BAKİ isterim,
Zerreyim fakat,
Bir ŞEMS-İ SERMED isterim..,
HİÇ-ender HİÇİM fakat,
Bu mevcudatı umumen isterim..
-
Duyguların en bariz elçisi..
Avuclarımda bir gül; ona sunuyorum ""buyur al"" diye..
Belki acımı biliyor, belki sancımı görüyor..
HER demde peşimde, yanımdan gitmiyor..
Güllerimle, yalnızlığa gittiğim zaman...
Şimdi yalnızlık kollarımda, sensizliğe avutuyorum..
Hep seni düşündüğümü bilemez kimse, ufukların ışığında kör oldu gözlerim..
Ben seni düşünürüm, seni işlerim yüreğime..
Yağmurlar altında benliğim..
Siyah beyaz içinde kaybolur gider umutlarım..
Belki acımı anlatamadığımdan, belki paylasamadığımdan..
Hicrandır bu bana, buhrandır bu bana, tufandır bu bana..
Ahhh yalnızlığım...
Sus artık!.. Konusma..
Bırak beni, umrumda mı diyebilir miyim?..
Yok yok bırak ellerimi, inceldiği yerden kopsun diyebilir miyim?..
Sensizliğe alıştım, sensiz yaşamaktan öte sensiz ölebilir miyim?..
Yüreğimin hırsızı, kalbimi kanatan, aklımı basımdan alan..
Güller yokken yanımda, ben sensiz gül"ebilir miyim?..
Yok yok bırak-ma ellerimi, yalnızlıkla beraberim..
O"nla bir yasadım, onsuz ölebilir miyim?...
Yalnızlığın kendini koparttığı zaman...
Ağlama, yüreğimi sızlatıyorsun..
Gözlerinden düşen, incinmiş düşlerim sanki; ruhumu sıkıyorsun..
Elemler içindeyim, yaşlıdır gözlerim, matemli bir çiçek gibi..
Huzursuzum, sinemin en ücra köşelerine saklandım, kaçtım..
Beceremedim, yalnızlığın kollarındayım; yakalandım...
Ağlama diyorum sana, ağlama; yaşlı gözlerle bakma bana..
Dost diye diye dilendim, ağlayan biçareyim..
Kalemlerde hikmet diye diye ilendim, bahtsız bir yareyim..
Gönül bıçağında, hüsranım ve ben, sen diye diye bilendim..
Ağlama, yüreğime dağlama.. Sus artık suss......
Yıkıldım, bertaraf halde bir bedenin yükünü taşıyorum..
Omuzlarıma sinmiş ahirliğin kokusu, yalnızlık hanında hamballık yapıyorum..
Suskunum, dondum kaldım, ufuksuz bir sabahın seherinde..
Çile dolu heybem, sensiz kaldım karanlık gecelerin zifirinde..
Bilmem neden başımda nöbet tutar..
Bilmem neden gözlerimin içinde heybet tutar..
Bilmem acıma neden hüsran katar..
Bazen cekilmezsin yalnızlık....!
Belki şerefli bir yüreğin derinliklerinden kopan AllahuEkberrr nidası idi dağları dalgalandıran..
Belki tüyleri diken diken eden BİSMİLLAH narasının duyulması idi arşlardan!..
Belki inancın onur noktasındaydı, azmiyetle kalkan bir el, şakaklarda imanla patlayan..
O da yalnızdı belki, gemileri İMANLA bir batıran..
Yalnızlığın başını ARŞLARA vurdugu zaman......
-
ağla gözüm dinsin sızım,bu şehirde yalnızım,
hasret benim hüzün benim ama yine umut benim
,düğün dernek sizin olsun bana ölümleri verin
Yıkıldı, savruldu, talan oldu umutlarım..
Ellerim başımda, caresizliğimi gösterir..
Hayretli ve şaşkın bakışlarımda kaybolur gider dünyam..
Yolum gözükür, sana davetliyim..
Geceler ve ben, yokluğuna uğuldaşan yalnızlık..
Arkana bile bakmadan gidişindi belki yurekleri dağlayan..
Bir gariptir yureğim; ruhsuz, sessiz ve sensizliğe ağlayan..
Dört bükümüm, hayallerim avuclarımda, gözlerim yorgun..
Yağmur damlaları gibi! üstüme düşen hüzün tanelerine tutuldum..
Yalnızlık ellerinde can çekişen umutlarımdır, gel artık yoruldum..
Bir ben miyim muhtac, koşmaktan mecalsizim..
Nedendir bilinmez; bir yalnızlıkla sensizim..
Yalnızlığın kendini karanlıklarda boğduğu zaman...
Kalbin kalemi, kalbin habercisi, kalbin dilcisi..
O da susar gun gelince..
Bazen kalemin kirildigi noktadir yalnizlik..
Suskunluğum ve ben, çıldırmış şimşekler buhranıma tufan olur..
Azar yaralarım, kanar kalbim; biçareyim..
O kadar doluyum ki, dokunmasınlar ağlar gibiyim..
Anlatamadığım sıkıntılar düğümlenir boğazıma..
Yalnızlık var yanıbaşımda, ona ve onsuzluğa divaneyim..
Yalnızlığın yıldırım gibi yüreğime düştüğü zaman...
Yakamozlar bozuyor sessizliği, bir bozulmayan yalnızlığım..
Sönük ve mat halde bulutlar, kararmış içim..
Suların küçük taş parcalarıyla oynayışı..
Yok.. Yok.. Olmuyor..
Çıkarıp atamadıgım bir sen var içimde..
Bilmezsin, bilemezsin...
Ve gelmezsin, yalnızlığa küstüğüm zaman...
Her sey uyur, herkes uyur, sular bile durulur ve uyur..
Bir uyutamadığım, avutamadığım gönlüm..
Yalnızlığıma seni şikayet ettiğim zaman...
-
Gel Beraber Ağlayalım
Gel beraber ağlayalım sabah olmadan
Damla damla bir zehir karışsın kanımıza
İnsanları affedelim, yaşamayı sevelim
Sonra insan yaratıldığımıza zavallılığımıza
Gel beraber ağlayalım
Hatırla tekrarı, bir ömre bedel dakikaları
Gerçek olmayan hayallerimizi düşün
Biz de bir yerde insanız neyleyelim
Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün
Gel beraber ağlayalım
O ayrılığın kederin hüküm sürdüğü
O zamanın ilerlemediği gecelerde
Söyle kime yalvaralım, kimi bekleyelim
Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün
Gel beraber ağlayalım
Ne aradık, ne bulduk bu yeryüzünde
İnan sevdiğim bizi aldattılar
Sonunda yapayalnız kaldık neyleyim
Gel, dünya duruncaya kadar, ölünceye kadar
Gel beraber ağlayalım
Ümit Yaşar OĞUZCAN
-
Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
Ataol Behramoğlu
-
İnsan hiç olmazsa arada bir uğrar,
Böyle ihmalci değildin önceleri,
Biliyorsun, seninle avunuyorum,
Sana gidiyor yollar.
Akşamları parkta oturuyorum,
Haber soruyorum akasyalardan.
Ne kaldı şunun şurasında,
Ya on sene yaşarım, ya yirmi;
Mezara kadar taşımak sevgimi,
Bir teselli olacak.
Behçet Necatigil.
-
-
-
-
Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece
Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
Geri veremezsin aldıklarını
Artık geri ver
Geri verilmez hiçbir yanılgı
Yokluğuma emanet et
Sen de benden kalanları
Her şeyi al
Bana beni geri ver
Bir şansım olsun
Başka yer, başka zaman
Sensiz ömrüm olsun
Murathan Mungan.
-
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
herşey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabani uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut dövüşerek
geyikli geceyi kurtardık
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
'geyikli gecenin arkası ağaç
ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
ister istemez aşkları hatırlatır
eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
şimdi de var biliyorum
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...
hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
biliyorum gemiler götüremez
neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında..
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
'geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
sultan hançerleri gibi ay ışığında
bir yanında üstüste üstüste kayalar
öbür yanında ben
ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
domino taşları ve soğuk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
gölgemiz tortop ayak ucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçları kefilleri bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
bir bardak şarabı kendim için içiyorum
'halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hışırtılı
geyikli geceye geçiyorum'
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
Turgut Uyar
-
Yalnız İnsan
Yalnız insan merdivendir
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan
Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir
Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan
Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından
-
Mahzun Tarafım
Benim mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine.
Bağ, bahçe ,deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz
Alışamadım yıllardır.
Bu ikinci varlığıma
Bakmayın neşeli olduğuma
Benim mahzun bir tarafım vardır.
Oktay Rıfat Horozcu
-
SEVDA SOKAĞI
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
Gecenin efkarı iniyor perde perde
Sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Hani şu perdelerinde mavi kuş resimleri olan
Ali bakkalın hemen yanında 17 numara
O kırgın hayatın tam ortasında
Hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
Biri gurbetin ,biri ihanetin,
Biri de seni böyle sevmenin hikayesi
Sevdanın camı bana bakıyor ben cama
Ve bak sen şu serencama
Pencere önünde menekşeler ,hatmiler
Bir de gece sefası ,bide haytalığı adamın
Abi bir de sevdanın hayali vuruyor arada içime
İyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor
Arada bir arkadaşlar geliyor laflıyoruz ordan burdan
Anlarsın ya güzel abim
İç cebimde bir umut doğuyor
Bir de nerden bulduysam resmi sevdanın
Resimde sevda inadına gülüyor
Sevdam gayri resmi bilmekteyim
Gel ki benim abim
Birazda üstümüzde macera güzel duruyor
Yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
Hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını
Hayat sokağımızda bir kehribar tespih gibi
Dokuyor tanelerini takır takır yüzümüze
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
Ağzımda fiyakalı bir ıslık
Zulamda ağır yarası sevdanın
Ali bakkalın çırağı metin anlıyor Halinden insanın
Metin nedir senin niyetin
Kap bakalım abine bir taze ekmek biraz zeytin
Bu akşam yine odamda efkar var
Anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar
İbrahim Sadri
-
Güneş mi Alıkoydu Mavilerini ?
//Gece miydi tüm maviliği saklayan sabahlara
Güneş mi alıkoydu bağrında…/
Belki bir gün yine kapımı çalarsın postacı misali
Biraz mahcup, biraz yorgun, biraz masum
Bakabilecek misin gözlerime?
Kim bilir...
Belki geceyi tam ortasından böler sesin yırtarcasına
Sessizlik sinmiş odada kasırgalar eser, yerle bir olur her şey
Gizlenirsin kabuğuna
Kim bilir…
Belki düşler dökülür dolu tanesi gibi avurtlarından buz olur
Yürekler titrer avuçlarında kanadı kırık serçe gibi
Aynı rıhtımda döner durur zaman
Kim bilir...
Belki umutlarla çarpışırsın şu köşe başında, kaza bu ya
Tutar paçasından sürükleyip getirirsin eski günlerin hatırına
Kim bilir...
Belki saklamaz dalında çiçekleri hazanda ağaçlar
Gece gizlemez düşleri sır gibi
Sözcükler can bulur düşer sayfalardan
Kitap aralarında çürümez aşklar
Kim bilir...
Belki gökkuşağının tüm renklerine asılır kürekler, çekersin aheste aheste
Sen denizin oğlu, anlarsın martının dilinden
Serer misin önüme denizi dalgasız
Yeşili tutar mısın benimle
Saklar mısın ihaneti derinlere
Ama dur şimdi bekle!
Hüzün dolu kum tanelerini çıkart önce gözlerimden esintinle
Sonra yağ ki toprağıma
Toprağım sevda koksun
Söyle! Yağar mı her mevsimde yağmur?
/Varsa eğer düşlerime ortak
Gizlenir karanlıkta ay ışığı bile
Saklanır yıldızlar göğün bağrında/
Bilen bilir...
Canan Akpınar
-
-
KARDESLIK ZAMANI
Yürekler inansin haykirsin diller
Kuran’in mesaji sarsin herkesi
Kardeslik zamani birlessin eller
Bir bedir bir hayber
Fetih müjdesi
Kuran’i rehber edinsek
Kardeslige kucak acsak
Ümet vahdete kavussak
Zillet gider izzet gelir
Zalimlere karsi tek yumruk olsak
izzeti onuru takvada bulsak
Allah’in vaadine imanla dolsak
Düsman zelil olur kesilir sesi
Kuran’i rehber edinsek
Kardeslige kucak acsak
Ümet vahdete kavussak
Zillet gider izzet gelir
Simdi cografyamiz mahzundur iller
Ümmet darmadagin düsmani dinler
Esir edilmisler binler on binler
Bu zillete iner Hakk’in silesi
Kuran’i rehber edinsek
Kardeslige kucak acsak
Ümet vahdete kavussak
Zillet gider izzet gelir...
amin insallah...
-
Soframız Memleket…
Ey dost kerem buyur, soframıza otur!
Rızkın konuverdi gülümser melek…
Muradımız barış kardeşlik erek,
Aynı Âdem’den bir, Havva’dan elek…
Sahiplenmek zor iş, yolmakta saç baş!
Ne zenginler öldü kefene razı,
Dünyası zindandı çukuru aynı,
Fakirlik kurtuluş, gördü çok azı…
Adalet rahmettir, yolu zahmettir!
Terörist olsan da tövbe yakışır
Boşuna can almak ateşler taşır!
Öldürende ölür, ayak dolaşır…
İslam kardeşliktir hem paylaşmaktır!
Ezan cana çağrı doldurur bağrı,
Irk, dil, zengin, fakir, kesilir ağrı!
Gönüllerde huşu, düzelir eğri…
İçimizde fitne, şerre define!
Kardeş kardeşine kıyar mı insaf…
Analar ağlarken bu tuzak ne gaf!
Soframız memleket, yeminimiz saf…
Saffet Kuramaz
-
Gaflet içinde yaşıyor bu millet,
Üstüne adeta çökmüş zillet
Uyan be kardeşim,
Yalan, dedikodu ağzında olmasın ciklet..
Hak'tan yana koyduk özümüzü
Kalu bela da vermişiz sözümüzü
Bu garip kulun sözünü dinleyin,
Vatan elden gitmesin diye geceleri inleyin.
Kardeş kardeşi vurdular,
Üzerimize fesat kurdular;
İşsiz güçsüz bıraktılar memleketi,
Varlık içinde yokluk çektirdiler bereketi...
-
-
Yalnız
Yağmurlu bir gece,
boş sokakta bir fener.
Geceyi süsleyen yalnız bir fener,
ve önünde yalnız bir adam.
Ayaklar`ının artık tutmadığı bir anda,
bırakıvermiş kendini oraya.
Kimse bilmiyordu,
ama bu genç yaşına rağmen,
ne çok yol almıştı bu adam.
Gözlerine uykusuzluğun,
bedenine bitaplığın izleri yansıyordu.
Neydi onu bu hâle koyan,
hiç kimseye söylemiyordu.
Ne gece`ye açıklıyordu sırrını,
ne de onun gibi yalnız olan fener`e.
Zamanı geldiğinde,
bu sırrını bir tek toprakla paylaşacaktı.
Bir adam vardı,
o gece çaresizliğin en karanlık noktasına ulaşan bir adam.
Yağmurlu bir geceydi,
her zamankinden daha karanlık.
Bir kadın
kırık camlı pencere`nin önünde otururken,
gözyaşları yağmura eşlik ediyordu.
Yağmur`un ve sessizliğin sesinden başka
hiçbir şey duyulmuyordu.
Kadın`ın içinde atılan çığlıklar bile.
Yıkık ve soğuk bir kulübe`nin içinde yalnız bir kadın.
Ağlıyordu.
Gözleri geceye dalarken,
düşündüğü tek bir şey vardı:
Şimdi nerdeydi, ne yapıyordu acaba.
-
Yalnız Ölürüm Bilmezsin
Kar
Üstüme yağar
Saçlarımı rüzgarlar tarar
Gül uzar yağmur olur gelmezsin
Bir bir
Kesilir ikindileri
Çoban ve kaval sesleri
Derin bir yalnızlığa gömülürüm
Bu anlarda ölürüm de bilmezsin
Akşamları
Üstüme karı
Yorgan diye örterim
Etrafta kurt ulumaları
Gözlerim dolar boşanır silmezsin
Sonra
Gece olur
El ayak çekilir hayat durur
Yıldızlar kurulur gökyüzüne
Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin
-
YANLIZLIK
Çok kırgınım bütün dostlarıma
Sevgilim seni düşman ettiler bana
Bir hataydı beni seçmedin
İnandın onlara sihirli sözlere aldandın
Büyü yaptılar sana
Yanlızlık alır götürür vay beni yazık bana
Eller böyledir hep ayırır karışır sevdalara
-
AĞLADIMMM
Odamda Sen vardın yine bu akşam
Bendeki resmine baktım ağladım
Şarkılar sendendi içkiler benden
Son sigaramdı yaktım ağladım
Ne günahkarmışım çilem dolmamış
Kader bir kez olsun beni bulmamış
Gülen gözlerimden eser kalmamış
Kırık aynalara baktım ağladım
İnan sen vardın geçen yıllarda.
-
YALNIZLIĞI DENEMEK
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın
içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın
sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın
insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın
Attila İlhan
-
-
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız.
-
Siyah
Siyahtı gözleri, simsiyah
Gece karanlığı gibiydi
Bana geceleri o gözler sevdirdi
Şimdi delicesine sevdiğim
Karanlık geceleri.
Siyahtı saçları, simsiyah
Yağmurlu günlerde ıslanan
Rüzgarlarda savrulan uzun saçları
Bana yağmurları, bana rüzgarları
Bana dokunmayı sevdiren saçları
Siyahtı o gece, simsiyah
Onu ilk gördüğüm gece
O gece düştüm sevda ateşine
Dün gibi hatırlarım
O geceyi, o karanlığı
Siyah giyerdi hep, simsiyah
Ne giyse değişmezdi rengi
Sanki sonsuz bir matemdeydi
Mutlu değildi sanki
Hüzün doluydu hayatı
O benimi sevdi, bensizliğimi
Bilmiyorum neyi sevdi
Vazgeçti bendende, bensizliktende
Bir şeyden vazgeçmedi, siyah
Tabutundaki tülbentinin rengi
Adem D.
-
YENİ BİR SAYFADA SANA BAKMAK
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin uçurtma mesela
Altınakonabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
Sallanan bir masa
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine
Bir beyaz kağıda herşey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan herşeyden
Bir gülden, bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan ama anlatamam
Toprağın güneşle kavuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana ışık ver yeter bende filiz çok
Köklerin içimde gizlidir,
Gelen, giden arayan, soran dere budak yok
Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok...yok!
Uzun bir yoldan gelen, tedariksiz katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım olan olmayan, acıtan sancıtan
Bilsem kisana varmak içindi bütün mola sancıları,
Daha hızlı koşardım, severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak suya bakmaktı
Sana bakmak, bir mucizeyi anlamaktı
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem, yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar baçıvanlar değil tüccarlar
Sen öyle gçz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen içimde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktı...
Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz,
Yazdığım bütün şiirler sanabaşlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır
Herşey olmaya hazır
Sana bakmak, suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,
Bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak,
Allaha inanmaktır
Yılmaz Erdoğan
-
Aklım Çıkıyor
İçmeden resmine bakamıyorum
Kırılırsın diye aklım çıkıyor
İçince karşına çıkamıyorum
Darılırsın diye aklım çıkıyor...
Korkarım derdimi sana dökerken
Utanır gözümden yaşlar akarken
Uzunca yazamam belki okurken
Yorulursun diye aklım çıkıyor....
Yakasız gömleği giysem eğnime
Biricik resmini koysam koynuma
Nezaman geçirsem ipi boynuma
Sarılırsın diye aklım çıkıyor.....
Her beden bir candan sorumlu sanma
Hey ! Ruhu kalbimi saran muamma...!
Benim bir kurşunluk işim var amma!
Vurulursun diye aklım çıkıyor....
Cemal Safi
-
Kendine Benim İçin Gül Ver
(Sensizlikle flört etmeyi sen değil, sensizlik bilir;
sesi ses, sessizliği sensizlik bilir…)
Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut!
Çok ağrımış kendinin, siyah
ve ayaz kendinin.
Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver...
Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş,
teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş;
dağlar için, sular için bana bir gül ver.
Bir gül ver söküldüğüm günler için
-ve önce kendinin ellerinden tut.-
Kendimin ellerinden tutunca,
içimden nehirler gibi akmak geliyor;
yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor.
Geberesiye içip salaş meyhanelerde,
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor…
Tutunca kendimin ellerinden,
pusulasız gemilerde yatmak;
yaşlı ve şefkatli bir azizenin koynunda
sabaha dek kıpırtısız susmak geliyor…
Sevgilim, iyi insan, tutunca ellerimden,
ömrümün içinden akmak geliyor...
(Sessizlik sensizliği ezbere bilir;
sensizlik her şeyi bilir...)
Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut;
sonra bana aşkı öğretmeyen kendimin
ellerinden...
Bak, yıllarım sırılsıklam/ yağmurlar giymiş,
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş;
dağlar için, sular için bana bir gül ver.
Avuttuğum düşler için bana bir gül.
Bir
gül
pusulasız gemiler, sökülmüş günler için...
(Ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım;
sen kendinin ellerinden tut
ve kendine benim için bir gül ver.)
Kendine
bir
gül(ü) ver
Yılmaz ODABAŞI
-
BENİ KÖR KUYULARDA
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın..
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın..
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın..
Beni sensiz bıraktın.
ü.Yaşar Oğuzcan
-
'Her şey sende gizli`
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yasadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun üzülme bil ki ağladığın
Kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin...
İşte budur Hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...'
Can Yücel
-
YIKILMA SAKIN
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir
Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı
Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma
Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.
ATAOL BEHRAMOĞLU
-
Solma odalarında şimdi böyle
Kimden bu yorgunluklar, darlıklar
Ve senin ağzın masalları çoğaltıyor
Bilirsin gidenle gider
Boğazın yırtılırcasına bağırdığın sır
Nasıl ömrüne büyürse çocuk
Söyleme
Çizsen bile beni atamazsın derine
BETÜL TARIMAN
-
ARKADAŞ DÖKÜMÜ
Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz
Bedri Rahmi Eyüboğlu