Allah’ý (c.c.) duyu organlarý ile algýlayamýyoruz. Çünkü O yüce ve uludur. Ama O yarattýðý varlýklardan, dolayýsýyla insanlardan uzak deðildir.

Bazý zengin insanlar vardýr. Varlýklarý onlarý toplumdan ve insanlardan uzaklaþtýrýr. Kendi bencil dünyalarýnda onlarý yalnýz kýlar. Allah (c.c.) böyle deðildir. O sonsuz zenginliði, gücü ve kudretiyle insanlardan uzaklaþmýyor. Bazý insanlarý kendisine yakýn kýlýyor.

Kelime-i þahadet getiren, yani Allah’ýn (c.c.) varlýðýný ve birliðini kabul edip de Hz. Muhammed’in (s.a.s) peygamberliðini onaylayan herkes Müslüman’dýr. Allah’ýn (c.c.) emirlerini yerine getiren, yasaklarýndan kaçýnan birisi ise mümin sýnýfýna girer. Müminler içerisinde bazýlarý bu konuda daha duyarlý hale gelirler. Yaþamlarýnda ibadetlere daha bir aðýrlýk verirler, yasaklardan daha bir özenle kaçýnmaya çalýþýrlar. Allah’ýn (c.c.) rýzasýna talip olup her iþi Allah (c.c.) için yapmaya baþlarlar. Ýþte velilik yolu bu noktada baþlar. Allah (c.c.) böyle bir kulunu kendisine yol gösterip ulaþtýracak veli kullarýyla tanýþtýrýr. Zira yol çok tehlikelidir. Bir kýlavuz olmadan yürünemez. Bu yolda daha önceden yürümüþ olan birisinin rehberliðine ihtiyaç vardýr. Nefis ve þeytan her an ayaklarý kaydýrmak için fýrsat gözetir. Bu yolda ibadetler kalbe, göðse gelen cezbeyle kolaylaþtýrýlýr. Onun için farz ibadetler dýþýnda nafilelerle de Allah’a (c.c.) yaklaþýlmaya çalýþýlýr. Özellikle bu yolda Allah’ýn (c.c.) zikrinden zevk alýnmaya baþlanýr. Sürekli bir tövbe hali ile geçmiþ hatalar telafi edilmeye, eksik ibadetler tamamlanmaya çalýþýlýr. Bu sýrada nur adeta Allah’la (c.c.) alýþ veriþin ücreti olarak insanýn ellerini ve yüzünü güzelleþtirir.

Yol gösterici velinin (mürþidin) en belirgin özelliði görüldüðünde Allah’ý (c.c.) ve peygamberini (s.a.s) anýmsatmasýdýr. Öyle bir mübarek zatýn simasý, giyim kuþamý, tavrý, hareketleri, konuþmasý Allah Resulünden s.a.s. izler taþýr. Allah (c.c.) ve peygamber sevgisi o mübarek zat görüldüðünde gönülde canlanýr. Bunun içindir ki Kuran-ý Kerim Allah (c.c.) sevgisine ulaþmanýn yolunu peygambere uymaya baðlamýþtýr: “De ki eðer siz gerçekten Allah’ý seviyorsanýz bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah Gafûr, Rahîm’dir (Âl-i Ýmran suresi, ayet 31).”

Allah’ýn (c.c.) el-Veliyyü güzel ismi (Allah [c.c.] müminlerin dostudur, seçtiði kullarý Kendi’sine dost edinir.) içimizde Allah’a (c.c.) yakýn olma konusunda bir arzuyu uyandýrmalýdýr. Çünkü Allah’a (c.c.) yakýn olmak evrendeki en büyük lütuftur. Yaratýlýþ amacýdýr. Ondan daha büyük bir nimet olamaz. Ýnsaný, evreni, her þeyi yoktan yaratan Allah’a (c.c.) biraz daha yakýn olmaktan, Allah’ýn (c.c.) veli kullarý arasýnda yer almaktan daha güzel baþka bir þey var mýdýr?

Peygamberimiz Aleyhissâlatu Vesselâm Efendimiz bir kutsi hadis-i þeriflerinde Allah’ýn (c.c.) bu yakýnlýðýný þöyle bildirmiþlerdir: “Kulum Bana farz ibadetlerle yaklaþýr. Nafile ibadetlerle de yaklaþmaya devam eder. O kadar yaklaþýr ki, onun gören gözü olurum Benimle görür, iþiten kulaðý olurum Benimle iþitir, tutan eli olurum Benimle tutar, yürüyen ayaðý olurum Benimle yürür.”

Ýþte velilikteki sýr, keþf ve keramet de böylece baþlar. Çünkü Allah (c.c.) bir kulun gören gözü, iþten kulaðý oldu mu onun için gizli hiçbir bilgi kalmaz. Dilediðini Allah’ýn izni ile görür ve iþitir. Yine yapamayacaðý hiçbir iþ kalmaz. Çünkü tutan eli Allah (c.c.) olmuþtur. Yürüyen ayaðý, Allah (c.c.) oldu mu istediði yerde hazýr ve nazýr olur. Çünkü Allah (c.c.) her yerde hazýr ve nazýrdýr. Mesafeler, zaman ortadan kalkar.

Kuþkusuz hiçbir veli keþf ve kerameti amaç olarak görmez. Velilerin tek amaçladýklarý þey Allah’ýn (c.c.) rýzasýdýr. Hatta veliler keþf ve kerameti erkeklerin aybaþý hali olarak kabul ederler. Nasýl böyle bir durumda olan bir kadýn ibadetlerden geçici olarak uzak durursa veliler de keþf ve kerametlerinden utanarak sýkýlýrlar. Bunu kendileri ile Allah (c.c.) arasýnda bir perde olarak görürler. Allah’ýn (c.c.) kendilerini imtihan ettiðini düþünürler: Kendilerinin keþf ve keramete mi güvenip dayandýðýnýn yoksa bununla Allah’ýn (c.c.) rýzasýna ermeye mi çalýþtýðýnýn ölçüldüðünü düþünürler.

Ýster diri ister ölü olsun, Allah’ýn (c.c.) veli kullarýndan en güzel þekilde yararlanmak gerekir. Bu yararlanma biçimlerinden birisi de veli kulu dualarda vesile kýlmaktýr. Bu sýrada þuna azami derecede dikkat göstermek gerekir: Veli kulu duasýnda vesile kýlan kiþi, o veli kuldan deðil Allah’tan (c.c.) istekte bulunmalýdýr. Bazý cahil insanlarýn velilerin mezarýna çaput baðlamalarý, velinin ruhundan yardým talepleri Allah’a (c.c.) birer þirktir. Þirk ise en büyük günahtýr. Ama o velinin yüzü suyu hürmetine veya Allah (c.c.) indindeki derecesinden yararlanarak Allah’a (c.c.) duada bulunma dinde yeri olan bir durumdur. Dualarýn da kabulünde etkilidir.

Kuþkusuz Allah’a (c.c.) doðrudan yapýlan dualar da kabul edilebilir. Ama duanýn mahiyeti gereði kabulünün bir kýsým koþullarý üzerimizde bulunmayabilir. Bazý günahlarýn aðýrlýðý, beddualar, haklar üzerimizde olabilir. Bu yüzden duamýz da kabul görmeyebilir. Bu durumda bir Allah (c.c.) dostunun duasýný almak veya dualarýmýzda onun ismini anmak bu olumsuz durumu ortadan kaldýrabilir. Nasýl hayatta bazý meþru iþlerimizi araya adam koyarak -baþkalarýn hakkýný yemeyi, torpili kastetmiyorum- veya uzmanýna baþvurarak yaptýrabiliyorsak ahiret iþlerinde de durum böyledir. Gücümüzün yetmediði dualarda Allah’ýn (c.c.) veli kullarý dualarýmýzýn kabulünde büyük bir yarar saðlayabilirler.

Her gerçek þeyh mutlaka velidir. Veli olmadan þeyh olmak mümkün deðildir. Gerçek þeyh diye bilerek yazdým, çünkü memleketimizdeki þeyhlerin bir kýsmýnýn silsilesi kopuktur. Yani gerçek þeyh deðillerdir. Bunlar genellikle iyi niyetli insanlardýr. Ýslam’a çeþitli açýlardan hizmet de ederler. Ama tarikat yolunda þeyhin rabýtasýndan da yararlanýlýr. Rabýta demek, nur kaynaðý ile baðlantýya geçmektir, þeytaný tabiri caizse elektrikli sandalyeye oturtmaktýr. Yine rabýta demek, ruhu da en gýdalý besinle yani nurla güçlendirmektir. Rabýta olmayýnca sofilik de olmaz. Þeyh gerçek þeyh deðilse rabýtasýyla müritlerini þeytanýn kucaðýna atar, hem kendisi hem de baðlýlarý büyük zarar görürler.

Her veli þeyh olacak diye bir kural yoktur. Þeyhlik izinle olur. Þeyhliðe karar veren organ silsiledeki þeyhlerin ervahlarý (sadatlar) ile Peygamber Efendimizin s.a.s. ruhudur. Yaþayan þeyh sadece kendi reyi ile oðlunu veya herhangi birisini þeyh olarak uzak bir beldedeki ihtiyacý karþýlamak üzere atayabilir. Fakat bu kiþi gerçek þeyh olmadýðý için, yani teberrüken þeyh olduðu için müritlerine rabýtasýný yaptýrmaz. Teberrüken þeyh olan kiþi müritleri ile birlikte ancak kendi gerçek þeyhini rabýta edebilir. Teberrüken þeyh olanlar, belli bir zaman sonra þayet zincirdeki sadatlar ve Rasulullah (s.a.s.) gerçek þeyhliðe onay verirlerse o zaman müritlerine kendi rabýtasýný yaptýrabilirler. Böyle bir kiþinin þeyhi vefat ederse teberrüken þeyh olan kiþinin hemen yeni bir þeyh bulmasý gerekir. Fakat iþte tam bu noktada nefisleri devreye girerek böyle kiþiler, yeni bir þeyh bulmak yerine ölen þeyhlerinin varisleri olarak mevkilerini daha da saðlamlaþtýrýp gerçek þeyhliðe soyunabilirler. Ýþte þeyh arayan kiþiler özellikle bu duruma dikkat etmelidirler. Zira bunlar gerçek þeyh olmadýðý için rabýtalarýnda nur, feyz, nisbet olmaz. Bu durum veliler için de böyledir. Veli de þeyh olmadan irþat faaliyetlerinde þeyh gibi davranýp rabýtasýný yaptýrýrsa büyük bir hataya düþmüþ olur. Gerçi onun rabýtasý insanlara fayda verir ama izinsiz iþler faydadan daha çok zarar da getirebilir. Tabii üveysi olarak yetiþen ve gerekli yerlerden irþat izni alýp gerçek þeyh olanlarýn da varlýðýný inkâr etmek doðru deðildir. Fakat bunlar çok azdýr ve istisna nevindendirler.

Velilik ancak nefs-i mutmainnede (tatmin olmuþ, huzura ermiþ nefis) mümkündür. Velilik kolay bir yol deðildir. Nefis ve þeytanla savaþtan sonra ulaþýlan bir makamdýr. Bu makama kadar kiþi nefs-i emmare (kötülüðü emreden nefis), nefs-i levvame (kendisini kýnayan nefis), nefs-i mülhime (ilham alan nefis) makamlarýný tek tek geçer. Bu makamlarý tek tek aþmak zihinsel iþlemlerle, hayallerle, düþünce boyutlarýyla olmamaktadýr. Bunlar yaþamsal olarak gerçekleþmektedir. Bu makama yani velilik makamýna ulaþan kiþilerin bütün letaifleri açýldýðý, yani deðiþik renkteki bütün nurlarý gördükleri gibi sadatlarýn ervahlarý ile de peygamberimizin s.a.s. ruhu ile de istedikleri vakit görüþüp konuþabilirler.

Her insan tarikata girmeden önce genellikle nefsi emmare düzeyindedir. Yani bu insan için nefsi adeta ilahtýr. Onu mutlu etmek için çalýþýr. Yaþam amacý budur. Nefsanî arzularýný gerçekleþtirmektir. Allah’ýn emir ve yasaklarý onu pek ilgilendirmez. Tarikata girip gerçek manada tövbe edince yani tövbe-i nasuh kýlýnca nefsi levvame makamýna yükselir. O zaman haramlara karþý duyarlý olup emirleri yerine getirmeye baþlar. Geçmiþte iþlediði günahlara piþmanlýk duyup eksiklerini gidermeye çalýþýr. Bunlar için her zaman gözyaþý döker. Daima mahzundur. Kýlamadýðý namazlarý, tutamadýðý oruçlarý varsa kaza eder, her türlü hatasýný telafi yoluna girer. Tarikata girmeyip de hal ve yaþayýþý ile Allah’ýn emir ve yasaklarý içerisinde olan Müslümanlarýn da nefisleri genellikle bu makamdadýr. Bu tür Müslümanlar en çok nefislerini mülhime makamýna kadar çýkarabilirler. Þeyhin rabýta nuru olmadan bir insanýn nefsini mutmainne makamýna kadar çýkarmasý imkânsýzdýr. Yani bir insan tarikata girmeden, þeyhsiz veli olamaz. Bunun istisnalarý demin de söz ettiðim üveysilerdir ki bunlar da pek azdýrlar. Yüzyýlda belki bir iki tane ya çýkar ya da çýkmaz. Bunlarý da Hz. Hýzýr Aleyhisselam veya ölmüþ bir veli zatýn ruhu terbiye eder. Yani bir insanýn terbiye ve irþat olmadan Allah’ýn veli kulu olmasý mümkün deðildir.

Velilik yolunda en zorlu adýmlar ise nefsin mülhime makamýnda atýlýr. Zira bu makamda sofi þeytanlarla karþýlaþýr. Þeytanlar adeta onun önüne dikilirler. Onlarýn seslerini duymaya baþlar, dokunmalarýný da hisseder. Letaifleri de açýlmaya baþladýðý için görüntülerini de görür. Þeytanlar kalp gözünde insan suretinde görünürler. Özellikle diþi þeytanlar sofinin ayaðýný kaydýrmaya çalýþýrlar. Bunlarýn görüntüleri ayný dünyadaki en güzel kadýnlar gibidir. Sofiyi zina yapmaya zorlarlar. Bu çok zorlu bir imtihandýr. Çünkü bu diþi cinler hem akýl almaz bir güzelliktedirler hem de cinsel tacizde bulunurlar, daha doðrusu her an tecavüze yeltenirler. Ýþte Allah sofiyi nefsinin arzusuna mý uyacak yoksa benim yoluma mý devam edecek diye böyle bir imtihana tabi tutar.

Medyumlar diþi þeytanlarý böyle görmezler. Onlar þeytanlarýn seslerini ve dokunmalarýný hissederler ama gözleri açýk veya kapalý iken þeytanlarý sadece insan görünümlü duman olarak veya belli belirsiz bir saydamlýk halinde görebilirler. Medyumlar diþi þeytanlarý letaifleri açýlmýþ, nurlarý gören mülhime sofisi gibi görselerdi akýllarý baþlarýndan gider, o âlemden çýkamazlardý. Ama Allah (c.c.) daðýna göre kar vermektedir. Kimseyi kaldýramayacaðý imtihana tabi tutmamaktadýr.

Mülhime yolundaki kiþiler her an sapýtabilir. Çünkü þeytan onlara çoðu kez hak suretinde gelir. Özellikle cinni þeytanlarla evlenme gibi bir saçmalýða bulaþtý mý sofi mahvolur. Biter. Manevi ilerlemesi durduðu gibi yavaþ yavaþ gerilemeye de baþlar ve ruh saðlýðý da buna paralel olarak bozulur.

Yalancý mehdiler, yalancý kutuplar, yalancý veliler hep mülhime makamýndaki kiþilerden çýkar. Bunun en baþlýca sebebi þeytanlarýn hak suretinde yaklaþmalarýdýr. Þeytanlar bu makamdaki sofilere genellikle ermiþlerin, peygamberlerin ruhu olarak yaklaþýrlar. Sofilerin ayaklarýný da genellikle bu yolla kaydýrýrlar. Sofilerin de en büyük kusurlarý hallerini mürþid-i kâmillerden gizlemeleridir. Çünkü þeytanlar tarafýndan övülmek, yücelmek hoþlarýna gider, þeytanlar ayrýca sürekli olarak þeyhlerini sofilerin gözlerinde düþürmeye çalýþýrlar. O zaman kolayca sofileri kucaklarýna alýrlar. Onlarý yalan dolanlarla evirip çevirmeye baþlarlar. Tabii bir de þeyh gerçek þey deðilse, o da mülhime makamýnda þeytanlarýn oyuncaðý ise, bu hadiseler daha bir hýzlý ve katmerli yaþanýr.

Mülhime makamýný geçen ve artýk veli olan þahsýn nefsi mutmainneye erdiðinde adeta erir ve yok olur. Yani bu kiþinin gözünde nefsi kâfirden bile alçaktýr. Onun gözünde nefsinin hiçbir kýymeti yoktur. Ama bunu yanlýþ da anlamamak gerekir. Yani bu kiþilerin cinsel istekleri kesinlikle azalmadýðý gibi daha da bir güçlenmiþtir. Allah (c.c.) kendisine veli seçecek zatlarý nefsi levvamede iken bu dünya kadýnlarý ile mülhimede iken de diþi þeytanlarla imtihan eder. Bu sýnavlarda ise nefsani isteklerini kat kat da artýrýr. Gerekli koþullarý da yaratýr. Bilindiði üzere cinsel arzu bastýrma mekanizmasý ile geliþir ve artar. Ýnsanoðlu süfli yolu mu tercih edecek yoksa Allah’ýn (c.c.) rýzasýna mý yönelecek diye en çok bu konularda imtihan edilir. Cinni diþileri ret eden bir velinin dünya kadýnlarýyla zinaya yönelmemesinin nedeni, nefsindeki cinsel arzunun sönmesinden deðil nefsinin mutmainne makamýnda kazandýðý manevi doygunlukladýr.

Allah’ýn veli kullarýnýn tek bir amacý vardýr. Allah’ýn (c.c.) rýzasýný kazanmaktýr. Dünya onlar için bu rýzaya ermede sadece bir araç olur. Allah (c.c.) bizleri veli kullarý yapmasa da bizlere onlarý inkar etmeyi veya onlara karþý gelmeyi nasip eylemesin. Bizlere ebedi kazancý saðlayacak hayýr dualarýný almayý nasip eylesin. Amin.
Muhsin Ýyi