TASAVVUFÎ TERÝMLER (A)
..:: 4 ::..
ABDU'L-METîN: el-Metîn, her þeye gücü yeten, kudretli, demektir. Sapýttýrmak isteyenden etkilenmeksizin, dininde saðlam olan kul. Tam saðlam olduðu için, Hak'tan uzaklaþtýrýp dini yok eden kiþinin yanýnda bulunmaz. Abdu'l-Kavî, her þeye tesir ederken, Abdu'l-Metîn hiç bir þeyden etkilenmeyendir. Kur'an'da üç yerde geçer.
ABDU'L-MUAHHÝR: el-Muahhir, geriye býrakan anlamýnadýr. Kul, bu isim vasýtasýyla, her tecâvüz ve taþkýnlýktan geri kalýr. Onu tuðyan ve tecâvüzden, bulunmasý gereken hududa döndürür. Yine, geciktirilmesi (alýkonulmasý) gereken her fiil için de durum böyledir. Allah, hududu, insanlar için çizmiþtir.
ABDU'L-MÜBDÝ: el-Mübdi, ilkin yaratan demektir. Allah'ýn, ibdâýna (ilk yaratýcýlýðýna) muttali kýldýðý (ibda sýrrýna erdirdiði) kuldur. Halk ve emrin baþlangýcýný görür, ilk yapýlan hayýrlarý, Allah'ýn izniyle baþlatýr.
ABDU'L-MUCîB: el-Mücîb, dualara karþýlýk veren anlamýna gelir. Hakk'ýn da'vetine icabet edip, O'na itaat eden kula denir. "Allah'a çaðýrana icabet ediniz"(Ahkâf/31) âyetini duyduðunda, Allah onun davetine öyle bir karþýlýk verir ki, sonunda, ona el-Mücîb ismiyle tecellî eder. Ýhtiyâcý için dua eden tüm kullarýna karþýlýk verir. Çünkü bu, Allah'ýn kendisine vacip kýldýðý isticâbe cümlesindendir. Onun bu icabeti "Kullarým, sana Ben'den sorarlarsa, onlara yakýným. Dua ettiðinde, onun isteðine karþýlýk veririm. Haydi öyleyse, Ben'den kabul talebinde bulununuz" (Bakara/186) âyeti gereðidir. "... Bana inansýnlar!..." (Bakara/186) âyetindeki þuhûdî imân için gerekli tevhîd ve kurb hükmünce, onlarýn duasýný kendi duasý olarak görür. Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MUGÎS: el-Muðîs, yardým eden demektir. Allah'ýn, muhtacýn ihtiyâcýný, miktarý ve vaktiyle bildirip, bilgisine uygun biçimde, bunu baþarmaya ek***siz ve noksansýz olarak muvaffak kýldýðý kiþidir. Ýhtiyâcý gidermekte, ne geç kalýr, ne de erken davranýr.
ABDU'L-MUHEYMÝN: el-Müheymin, kâinatýn bütün iþlerini gözetip, yöneten anlamýnadýr. Hakk'ýn, her þeyi görüp gözeten olduðunu müþahede eden kiþi. el-Müheymin ismi kendisinde görüldüðü için o, üzerinde her hakký bulunanýn hakkýný vererek, kendisini ve baþkasýný gözetmektedir.
ABDU'L-MUHYî: el-Muhyî, can veren demektir. Allah'ýn el-Muhyî ismiyle tecellî ederek, kalbine hayat verdiði kula Abdu'l-Muhyi denir. Hz. Ýsa (a)'da olduðu gibi, (bu kulunu) ölüleri diriltmeye muktedir kýlar. Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MU'îD: el-Mu'îd, tekrar yaratan anlammadýr. Tüm halk ve emr'in, sonunda kendisine döneceðine, Allah'ýn muttali kýldýðý (veya bu sýrra erdirdiði) kuldur. Bu kul, iadesi vacip olaný, Allah'a döndürür. Sonunda, akýbet ve me'âdýný, en güzel biçimde saadetini görür.
ABDU'L-MUNTAKÝM: el-Muntakim, suçlularý cezalandýran demektir. Allah'ýn kullan arasýnda, hududunu meþru þekilde gözetmek üzere, görevlendirdiði kul'dur. Abdu'l-Muntakim, (bu konuda), insanlara yumuþak ve merhametli davranmaz." O ikisi için, Allah'ýn dinini uygulama konusunda sizi bir acýma tutmasýn (Nur/2). Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MU'ÝZZ: el-Mu'izz, yücelten, izzet ve þeref veren demektir. Allah'ýn el-Mu'izz ismiyle tecellî ettiði kul, Bu kul, velilerden Allah'ýn izzetiyle þereflendirdiðini aziz kýlar. Kur'an'da doksandokuz yerde geçer.
ABDU'L-MUKADDÝM: el-Mukaddim, öne alan anlammadýr. Allah'ýn öne geçirip, ilk safta bulundurduðu kuldur. O, bu ismin tecellîsi ile, fiillerden öne geçmesi gereken her þeyi ve ileri geçmeye hak kazanan herkesi, baþa geçirir.
ABDU'L-MUKSIT: el-Muksýt, adaletli davranan anlammadýr. Bu (ismin tecellî ettiði kul), adaletli davranmada, insanlarýn en mükemmeli olandýr. Öyle ki varsa, baþkasýnýn kendi üzerindeki hakkýný bile teslim eder de bir baþkasý onu ne hisseder, ne de bilir. Zira o, kendisinde tecellî eden Allah'ýn adaleti ile hükmeder. Her hak sahibine hakkýný öder. Gördüðü her zulmü yok eder. O, nur kürsisi üzerindedir. Aþaðý inmesi gerekeni alcaltýr yükselmesi gerekeni de yüceltir. Hz. Peygamber (s) bir hadis-i þerifte þöyle buyurur: "Adaletli davrananlar, nurdan minberler üzerindedir" (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, c. II., s. 160).
ABDU'L-MUKÎT: el-Mukît, bedenlerin ve ruhlarýn gýdasýný yaratýp veren demektir. Bu ismin tecellî ettiði kul, ihtiyaç içindeki kullarýn ihtiyacýný giderir. Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MUKTEDÝR: el-Muktedir, her þeye gücü yeten, kudretli demektir. Bu ismin tecellî ettiði kul, Allah'ýn kudretini her þeyde görür ve O'nun izniyle her þeye güç yetirir. Kur'an'da üç yerde geçer.
ABDU'L-MUSAVVÝR: el-Musavvir, þekil ve özellik veren anlamýna gelir. Bu ismin mazharý olan kul, tasvirine Allah'ýn muvafakat ve mutabakat ettiðinden baþkasýyla tasvirde bulunmaz. Zira onun tasvir fiili, Allah'ýn tasvir ediciliðinden kaynaklanmaktadýr. Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MU'MÝN: el-Mü'min, güven veren, va'dine güvenilen demektir. Allah'ýn bela ve cezadan emîn kýldýðý, insanlarýn zatlarý, mal ve ýrzlarý konusunda güven duyduðu kiþidir. Kur'an'da ikiyüz yirmi sekiz yerde geçer.
ABDU'L-MUMÎT: el-Mumît, öldüren demektir. Allah'ýn nefsindeki neva, gazap ve þehveti öldürdüðü kuldur. Böylece kalbi canlanýr, aklý Hakk'ýn hayatý ve nuru ile aydýnlanýr. Öyle ki, tecellî eden bu sýfat ve Allah'tan gelen etkili himmet sonucu, kendisinde; nefsî kuvvetleri öldürmesi neticesinde de baþkalarýnda tesirli olur.
ABDU'L-MUTE'ÂL: el-Mute'âl, izzet, þeref ve hükümranlýk bakýmýndan en yüce, aþkýn demektir. Baþkasýnýn idrak edemeyeceði yüceliðe ulaþýp yücelen. O, el-Müte'âl isminin mazharýdýr. Elde ettiði olgunluk ve yücelikte durmayan, daha yüce himmetiyle, her kayýt, mekân ve makamdan üstün bulunan mukaddes, mutlak, hakîkî ulvîliði gördüðü için, Allah'tan, yücelikte ilerlemeyi isteyerek, her kemâlâtta üstünlüðü, varlýklarýn en þereflisi, rütbece en üstünü olmasýna raðmen, Hz. Muhammed (s)'in "Rabbim, ilmimi artýr" (Tâhâ/114) âyetine muhatap kýlýndýðýný görmüyor musun? Kur'an'da bir yerde geçer.
ABDU'L-MUTEKEBBÝR: el-Mutekebbir, azamet ve yüceliðini ortaya çýkaran demektir. Hak karþýsýnda kendisini zelil kýlmasý sebebiyle, büyüklenmesinin yok olup, neticede, kendi kibri yerine, Allah'ýn kibriyâsýnýn gelmesidir. Bu, Allah'tan gayrisine Hak ile tekebbür ederken, baþkasýnýn önünde eðilmez, Kur'an'da bir yerde geçer
ABDU'L-MUZÝLL: el-Muzill, zillet veren, anlammadýr. Bu kul, el-Müzil isminin ortaya çýkýþ yeridir. O, Allah'ýn zelil etmek istediði düþmanlarýný, kendisinde tecellî eden el-Muzill ismiyle zillete düþürür.
ABDU'N-NÛR: en-Nûr, nurlandýran, nur kaynaðý gibi anlamlarý vardýr. Allah'ýn en-Nûr ismiyle tecellî ettiði kuldur." Allah, yerin, göðün nurudur..." (Nur) âyetinin mânâsýný bu kul, anlar. en-Nûr, kevnî ve ilmî olarak, her þeyin kendisiyle ortaya çýktýðý ez-Zâhir'den ibarettir. O, kendisiyle hidayete erilen âlemlerin nurudur. Bu nura, asaleten Hz. Muhammed (s), O'nun sünnetlerini yaþamakla da mirasçýlarý sahiptir. Kur'an'da otuz üç yerde geçer.
ABDU'R-RÂFÝ': er-Râfi', yücelten demektir. Her þeyin üzerinde yükselen kula, Abdu'r-Râfi' denir. O'nun ona nazarý, siva (diðer) ve gayr (baþka)'ýn nazarý iledir. Dereceleri yükselten, Hak ile kaim olmasýndan dolayý, nefsini kendi rütbesinden yukarý kaldýrýr. Durum bunun tersine de olabilir. Zira, el-Hâfýd isminin mazhariyeti sebebiyle, ilki, sýrf adem (yokluk) hâlinde gördüðü için, her þeyi alçaltýn Ýkincisi de, kendisinde olan er-Râfî' isminin tecellîsi ile gördüðü her þeyde, Hakk'ý yükseltir. Bana (el-Kâþânî'ye) göre, bu, daha doðrudur. Zira arif, sýfatlanmak üzere rahmeti ister, böylece acýnan (merhum) deðil, acýyan (rahîm) olur. Zira âsînin rahmetten olan payý, budur. Kur'an'da iki yerde geçer.
ABDU'R-RAHÎM: er-Rahîm, baðýþlayan, esirgeyen, acýyan anlamlarmadýr. er-Rahîm isminin tecellî ettiði kula, Abdu'r-Rahîm denir. O, rahmetini takva sahibi ve sâlihlere tahsis etmiþ, kýzdýklarýndan da intikam almýþtýr. Kur'an'da yüz on beþ yerde geçer.
alýntý
Yer imleri