TASAVVUFÎ TERÝMLER (B)
..:: 4 ::..
BÂ ÞER'-BÎ ÞER': Farsça ve Arapça'dan müteþekkil bu tabirler, þeriatlý ve þeriatsýz anlamlarýna gelirler. Ýslam'a sýký sarýlan tasavvuf sistemleri, genel olarak Hak tarikat adýný alýrken, Ýslamdan uzak olanlara da rafýzî, heretik, bâtýl tarikatlar denir.Ýlkine bâ þer', ikincisine bî þer' denir.
BAÞ GÖZÜ-GÖNÜL GÖZÜ: Bu ifadedeki baþ gözü ile kasetedilen, insanda fizikî ve biyolojik olarak bulunan, bildiðimiz gözdür. Ancak bu göz, sadece eþyanýn þeklini görmeyi saðlar, görülen þey üzerinde, anlama, yorumlama, istidlal yapma vs. gibi deðerlendirmelerde bulunamaz. Buna kalb gözü, can gözü de denir. "Bu sözü can kulaðýyla dinle", "sen ona can gözüyle bak da gör" gibi sözlerde kastedilen budur. Baþ gözü diye bir tâbir bulunmasýna raðmen, baþ kulaðý þeklinde bir deyim görülmemektedir.
Yunus, imdi sen Hakk'a er,
Dün ü gün gönlün Hakk' a ver
Gönül gözü görmeyince
Hiç baþ gözü görmeyiser.
Yunus Emre
BAÞ KESMEK : Ahîler, Mevleviler ve Bektâþîlerde, sað ayaðýn baþ parmaðýný, sol ayaðýnýn baþ parmaðý üstüne koymak, eller düz ve parmaklar açýk olarak sað kol, sol kolun üstüne gelecek þekilde, elleri omuz baþlarýna çaprazvarî götürmek, sonra da belini
bükmemek þartýyla baþýný öne doðru göðse eðmek, böylece sonra da belini bükmemek. Baþkesme olayýnýn kýsa tarifi budur. Baþ kesme; þeyhin, tarikat büyüklerinden birinin huzurunda, bir velînin türbesinde yapýlýr. Türk kültür çevresinin saygý anlayýþý sýnýrlarý içinde oluþmuþ bir tarikat edebidir. Bu saygýnýn takva ile yakýndan irtibatý vardýr. "Kim Allah'ýn þeâirine ta'zim ederse, bu, kalbin takvâsmdadýr." (Hac/32), "Safa ve Merve, tazimi gerektiren þe'âirdendir". (Bakara/158). Bu ta'zim þirk deðildir, týpký meleklerin bir insana (Hz. Adem ) secde etmesi gibi. Kendilerini Bektaþî saydýklarý için Yeniçerilerin selamlarý da bu þekilde idi.
BAÞ KOYMAK : Bir þeyin olmasý, yahut olmamasý için canýný, baþýný verircesine kendini ortaya koyup çalýþmak anlamýna gelir. Þâhîn'in,
Evvel eþiðine koydum baþýmý Ýçeri aldýlar, döktüm yaþýmý Erenler yolunda gör savaþýmý Koç kurban dediler, inana geldim. Dörtlüðünde olduðu gibi maddî anlamda "eþiðe baþ koymak" tarzýnda söylemekle birlikte "ben bu yola baþ koydum" tarzýnda manevî anlamda da söylenir. Eþiðe baþ koymak, teslimiyet manasýnadýr. Nakþbendîlik tarihi içinde, þeyhine baðlýlýðýný göstermek üzere, bütün bir gece kar altýnda, onun kapýsýnýn eþiðine baþýný koymak, tasavvufî baðlýlýk ve sadâkat misali olarak gösterilir.
BAÞ OKUTMAK : Eskiden, ocak denilen, ve çeþitli hastalýklara okuma yolu ile biiznillah þifâ saðlama, halk arasýnda yaygýn bir uygulama idi. iþte bunlardan biri de, yarým baþ aðrýsý, tam baþ aðrýsý gibi, geçmek bilmeyen rahatsýzlýklar için hastanýn baþýna çeþitli Kur'an-ý Kerim âyetleri okuyup üflemek þeklinde uygulanýrdý ki buna, baþ okutmak denir.
Bir de, Bektaþî kültüründe baþ okutmak vardý ki, o da þu þekilde idi: Bektaþîler hicrî aylardan Safer çýktýktan sonra, bir cuma gecesi þeyhinin ve ihvanýnýn huzurunda onlardan hoþnutluk, rýzalýk talebinde bulunur. Meydanýn ortasýnda, "dar" denen yere gelir, baþýndaki tacý, yahut arakýyye denilen baþlýðý çýkararak, sað elinde tutar ve niyaz durumunda, yani baþkeserek þu ifadeleri (tercemân) okur: "Allah, Allah, Muhammed (s) Ali divanýnda erenler meydanýnda, pîr huzurunda, elim erde, yüzüm yerde, özüm darda, erenlerin dâr-ý Mansur'unda, caným kurban, tenim tercemen, bu fakirin elinden, dilinden aðrýnmýþ incinmiþ can karýndaþý varsa dile gelsin, bile gelsin, hakkýný Hakk'ýndan dilesin, Hak'tan gelen hakkýma razýyým. Allah eyvallah".
Baba, salavât verip ihvandan râzýlýk diler, onlar da oturduklarý yere niyaz ederler. Yani eðilip, yeri öperler, ki bu, razý olduklarýný bildirmektedir. Bunun üzerine o can (yani derviþ), babaya gidip niyaz ederek arakýyyesini (baþlýðýný) yahut tacýný verir. Baba'da onu tekbirler, böylece o can (derviþ), bey'atini yenilemiþ olur. Bu törene "baþ okutmak" denir. Alevilerde bu törene "görgü sorgu" derler. Dede, kýþ mevsiminde müritlerinin oturduðu köylere gider. Cuma geceleri toplantý yapýlan evlerde, her mürit yukarýdaki þekilde râzýlýk diler. Böylece bey'atini yeniler. Eðer tarikat edebine aykýrý bir iþ yapmýþ, yahut bir kusur iþlemiþ ise, ona karþýlýk, kendisi için takdir edilen cezayý kabullenip çeker.
BAÞ YARILIR BÖRK ÝÇÝNDE, KOL KIRILIR KÜRK ÝÇÝNDE : Börk Türkçe bir kelimedir. Baþa giyilen, kenarý pamuk yahut yün tüylü külah demektir. Ayný inancý taþýyan, ayný yolun yolcusu olanlar arasýnda, dýþarýda duyulmamasý gereken bir olay vuku bulursa, bunun gizli tutulmasý gerektiðini belirtmek üzere, "baþ yarýlýr börk içinde, kol kýrýlýr kürk (veya yen) içinde" denilir. Bu ifade "Baþ yarýlýr fes içinde" diye deðiþime uðramýþtýr.
BÂTIL: Arapça, hakikat olmayan þey mânâsýna gelir. Yani esassýz, boþ þey demektir. Tasavvuf ýstýlahýnda Hak'dan gayrý, adem olan mâsivâ demektir. Sûfîler bâtýlý inkâr etmezler. Yani batýl vakýa olarak daima vardýr ve olagelmiþtir, þeklinde kabul etmiþlerdir. Bu sebeple yok sayýlmaz, varlýðý olan fakat deðerlendirmeye tabi tutulduðunda olumsuz görülen bir þeydir. Sufilerden bazýlarý Allah'ýn Hadi (hidayete erdiren), bazýlarý da Mudili (sapýttýran) isminin mazharý olurlar. "Eþya zýddýyla bilinir, ortaya çýkar" kuralýnca, batýl, Hakk'ý bilmeye vesile olarak kabul edilir. Ebû Medyen Maðribî : "Bâtýlý inkar etme, zira o bâtýl, Hakk'ýn zuhuratýndan ba'zýsýdýr." der. Ve bu sözle Hakk'ýn bâtýlla daha kolay bilineceðine iþaret eder. Hakk'ýn gayrisinin, gerçekte vücûdu yoktur. Vücûd, ancak Hakk'a mahsus olmak itibariyle bâtýl hükmünü almýþtýr. Muhyiddin Arabî, "bâtýl, ademdir" der.
Aks-i mir'ât-ý hakikattir nukuþ-ý kâinat Hûb-ý ziþti bir görür dide-i hakbînimiz
Eþref Paþa
Yani: "Kâinatýn nakýþlarý, þekilleri hakikat aynasýnýn yansýmasýdýr. Hakk'ý gören gözümüz, bu yüzden güzeli çirkini bir görür".
Þair Lebîd de þöyle der: Allah'tan gayrý herþey bâtýldýr Ve her nimet, þüphesiz zaildir.
BÂTILA EYVALLAH DEDEM : Tasavvuf! yolda, razý oluþ, yani teslim oluþ vazgeçilmez, esasî bir þarttýr. Bu "eyvallah" sözüyle ifâde edilir. Ancak bu teslimiyet, miskinlik mânâsýnda deðildir. Buradaki bâtýl kelimesi ile, gerçeðe, islam'a, tasavvuf yoluna aykýrý olan, nefisten kaynaklanan þey kastedilir, iþte bunlara karþý durmak, tasavvufî yolun esasýný teþkil eder. "La tâate li-mahlûkin inde ma'siyeti'l-Hâlýk" (Allah'a isyanýn söz konusu olduðu yerde, kula itaat olunmaz) (Cami, c. II., s. 192-3) hadisinin bir baþka þekilde ifâdesi olan bu söz, Hakk'a teslimiyetin sembolü haline gelmiþtir.
BÂTIN: Arapça. Ýç, öz, gizli gibi anlamlarý vardýr. Dýþ anlamýna gelen zahir kelimesinin zýddýdýr. el-Bâtýn, Allah'ýn güzel isimlerinden biridir. Alemin tümü Hak'týr. Zuhuru da âlemden ibarettir.
Allah, bu âleme göre zâtý itibariyle el-Bâtýn'dýr. Kur'an-ýn, zahirî ve batýnî manasýnýn olduðu hususunda ittifak vardýr. Sadece batýnýný kabul edip, zahirini te'vîl edenlere batýnî denir. Ayný þekilde islam'ýn namaz, oruç gibi emirlerinin vaz'ýnda da bir takým hikmetler bulunduðunu kabul eden tasavvuf ehli, þeriatýn içyüzünü bilme yolunda olduklarý için kendilerini "bâtýn ehli" sayarlar. Ancak, þeriatýn içyüzü dediðimiz bu hususlarýn, kitap okumakla deðil, öz doðruluðu ve Allah'a teslim olma sonucu bilinebilir. Bu bakýmdan bu bilgi, gizli bir bilgidir, ve bu bilgiyi bilenler de gizlidir. Bir de Bâtýniyye Mezhebi vardýr ki, bunlara göre, Kur'ân hükümlerinin hepsi de, âlemin nizamýný saðlamak içindir, olgun kiþiler bu düzeni saðladýðý içindir ki, bizler cennet ehliyiz, cennetteyiz, ibadet kaydýndan, baðýndan kurtulmuþuz, derler. Ancak sünnî tasavvuf okullarýnýn tamamý, bu görüþleri þiddetle reddederler, hatta müslüman saymazlar. Onlara göre, bunlar bâtýn ile bâtýlý birbirine karýþtýran sümüklü tasavvuf erbabýdýr ve reddedilmiþtir.
alýntý
Yer imleri