TASAVVUFÎ TERÝMLER (C)
..:: 1 ::..

CABÜLKA : Manevî eðitime baþlamýþ bir talibin ayak bastýðý ilk menzildir. Gayb âleminde varlýðý olan bu þehir; büyüktür, doðu tarafýndadýr, bin tane kapýsý olduðu söylenir.

CABÜLSA: Sûfînin arzuladýðý vuslata kavuþtuðu menzilin adý. Bu, gayb âleminde yer alan büyük bir þehir olarak tavsif edilir, batý tarafýndadýr. Rivayete göre bin kapýlýdýr.

CÂH: Farsça makam, mevki demektir. Makam hýrsý, nefis hastalýklarýnýn önemlilerindendir. Bazý anlatýmlara göre, bir insanda en son çýkacak olan nefis hastalýðý, makam ve mevki sevgisi yani riyaset sevgisidir.

CÂHÝDÝYYE: Halvetiyye'den Uþþâkiyye'nin dört þubesinden birisidir. Kurucusu Câhidî Ahmed Efendi (ö. 1070/ 1659-60)'dir. Þeyh Câhidî, aslen Edirne'li olup, Cemaliyye'nin müessisi Mehmed Cemâleddin Efendi'ye baðlanmýþ, onun yanýnda tasavvufî olgunluðu elde etmiþ, daha sonra, kendi adýyla anýlan Câhidiyye-i Uþþâkiyye'yi kurmuþtur. Uþþâkiyye'nin diðer þubeleri þunlardýr: Muslihiyye, Cemâliyye ve Selâhiyye, Cahidî Ahmed Efendi, Kilitbahir'de medfun olup manevî terbiye konusunda, "Kitabu'n-Nasîha" adlý bir eseri, ayrýca bir divaný vardýr. Kurduðu tasavvuf okulu sonraki dönemlerde kaybolmuþtur.

CAM: Farsça. Kadeh, bardak manasmdadýr. Tasavvuf ýstýlahýnda, Allah dostunun kalbi için kullanýlýr.

CÂME-Ý ÞÛYÎ: Farsça. Çamaþýr yýkama. Kötü huy ve sýfatlardan arýnma.

CÂM-I CEM : Farsça-Arapça. Toplanma kadehi manasýnadýr. Gönül için kullanýlan bir tâbirdir.

CÂM-I GÎTÎ-NÜMA: Farsça, âlemi gösteren kadeh anlamýnda bir ifade. Mü'min ve kâmil arifin kalbi.

CÂM-I GÎTÎ-EFRÛZ: Farsça, âlemi aydýnlatan kadeh. Bu tasavvufta, arifin kalbi anlamýnda kullanýlýr.
CÂM-I MEY: Farsça, þarap kadehi demektir. Tasavvufta marifet badesi ve ilâhî nurlarýn tecellîleri ile dolup taþan pîrin kalbi.

CÂM-I NÝSTÎ: Farsça, yokluk kadehi. Tasavvuftaki anlamý ise esas niteliði yokluk olan âyân-ý sâbite'dir.

CÂMÝU'L-KEÜM: Arapça. Kelimeleri, ifadeleri toplayan, az sözle çok þey anlatan demektir. Hz. Peygamber (s)'in þu hadisleri buna örnek teþkil eder: "Cennet mekruhlarla, cehennem ise þehvetlerle çevrilmiþtir", "iþlerin en hayýrlýsý, ortasýdýr". Peygamberimiz (s) "Câmiu'l-Kelim" idi.

CÂMÝYYE: Þeyhu'l-Ýslâm Kutbüddin Ahmed en-Nâmýkî (öl. 536/1 142)'nin tesis ettiði bir tasavvuf okulu. Sarhoþlarla mücadele eden bu sûfî hakkýnda "Nefâhâf'ta geniþ bilgi vardýr.

CÂMÝYYE: Nakþbendiyye'nin þubelerinden biri- nin adýdýr. Kurucusu, Nureddin Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed el-Câmî (817-8987 1414-1492)'dir. Nakþî þeyhlerinden Sa'deddin Kaþgarî'nin kýzýyla evlenmiþtir. Genç yaþýnda çeþitli ilimleri tahsil etmiþ bir Hanefî âlimidir. Hüseyin Baykara'nýn kendisi için yaptýrdýðý medresede müderrislik yapmýþ, Herat'ta vefat etmiþtir. Üç Divaný, yedi Mesnevî'si vardýr. Sûfî tabakât kitabý olarak geniþ bir þöhrete sahip bulunan Nefehatü'l-Üns'ün yazan, yine odur. Nefehât, Lâmiî Çelebi tarafýndan Türkçe'ye çevrilmiþtir. Yine Ýbn Hâcib'in nahiv ilmine dair yazdýðý el-Kâfiye'ye yaptýðý Molla Cami adýyla meþhur el-Fevâiddüz-Ziyâiyye þerhi, asýrlarca medreselerde okunmuþtur. Menâkýb kitaplarýna göre, Sultan II. Bâyezid ile yakýn dostluðu bulunmaktadýr. Þeyhi, Hoca Ubeydullah Ahrâr Taþkendî'dir.

CAN: Farsça. Gönül, ruh gibi manalara gelir. Derviþler için kullanýlan bir Mevlevî ýstýlahýdýr. Kabul olunmak üzere gelen yeni derviþlere, Mevleviler can derler. Can; Mevlevî ana tekkesinde, üç gün Saka Postu'nda oturur, orada kalýp kalamayacaðýný kendi kendine düþünür, düþünür, muhasebesini yapar, eðer olumlu sonuca ulaþýrsa, hemen kalkar hizmete baþlardý. Can; Saka Postu'nda, iki dizi üzere oturur, murakabe vaziyeti alýrdý. Orada diðer derviþlerin (can) yaptýðý hizmetleri seyrederdi. Saka Postu'na oturan kiþi, tefekkürle meþgul olduðu için, ancak gerektiði zaman, gerektiði kadar konuþurdu. Bu durumda, can, herhangi bir vird okumazdý. Can, hizmete kalktýðýnda yapacaðý ilk iþ ayakçýlýktý. Diðer hizmetlere geçmesi, kabiliyetine göre deðerlendirilirdi. "Can cümleden azîz" atasözüyle, derviþ kardeþin her þeyden önemli olduðu dile getirilirdi, ihvan anlatýlýrken isimlerinin sonuna can kelimesi eklenirdi: Ali Can, Ahmed Can, Mehmed Can, Hasan Can vs. gibi. Tarikat kardeþlerinden bahsedilirken, canlar tâbiri kullanýlýrdý. Yunus Emre'nin þu þiiri, buna güzel bir örnek teþkil eder:
Gelün soralým canlara suretinden n'oldý gider Dün-gün senünem der iken sebeb neyi buldý gider. Caným erenler yolý inceden inceyimiþ Süleyman'a yol kesen sol bir karýncayýmýþ.

CANAN: Farsça sevgili demektir. Rab, Allah, Allah'ýn Kayyumiyet sýfatý.

CAN CÖMERTLÝÐÝ KOLAY OLMAZ : Ýnancý uðrunda, canýný verecek derecede fedakârlýkta bulunmayý ifade eden bir atasözüdür. Allah yolunda can ile yapýlan cihada iþaret etmek üzere, canýndan geçmenin, Hak yolunda hedefe varmak için önemi vurgulanýlmaktadýr.

CAN ELDEN GÝTMEYÝNCE CANAN ELE GÝRMEZ : Allah'a kavuþmak için kiþinin, daha doðrusu, sufînin, canýný hiçe saymasý, ondan geçmesi gerekir. Bu konuda Yunus Emre þunlarý söyler:
Sen canýndan geçmedin,
Canan arzu kýlursun
Belden zünnâr kesmedin,
Ýmân arzu kýlursun.
Yine, ayný mânâyý ihtiva eden bir atasözü daha vardýr: "Can cömertliði lâkýrdýyla olmaz".

CÂN-FEZÂ, CAN-EFZA: Farsça, ruhu neþelendiren demektir. Tasavvufta bu tabir Hakk'ýn beka sýfatýný veya manevî olgunluk yolunda olan kiþiyi fenadan uzaklaþtýrarak, onu bakî ve ebedî kýlan özelliði ifade eder.

CÂN-I NEV: Farsça, yeni ruh demektir. Bu tabir tasavvufta insan ruhu olarak deðerlendirilir.

CAN ODASI : Konya'daki Mevlevi tarikatýnýn ana dergâhýnda (âsitâne) yer alan özel odanýn adý. Mutfaðýn saðýnda bulunan bu oda, büyükçe olup, can adý verilen derviþlerin toplanýp oturduðu bir yerdi. Diðer bölgelerde yer alan Mevlevî zaviyelerinde, Konya'daki ana dergâhta olduðu gibi can odalarý bulunur ve buralarda derviþler otururdu.

CANLAR YATAÐI: Özellikle Mevlevî ve Bektaþî derviþlerinin gece kaldýklarý yerlere verilen ad.

CÂRUB-Ý LA: Farsça, La süpürgesi demektir. Bu ifadedeki la, kelime-i tevhiddeki lâ'dýr. La, önüne geldiði bütün putlarý temizleyen, süpüren bir süpürgeye benzetilmiþtir. Nefy-ü isbât zikrinde, la ile, kalbde bulunan "ilâhlar tefekkür? olarak temizlenir. Bu süpürge, Allah'tan gayri ne varsa, onlara ait sevgi ve baðlarý siler, süpürür, nefyeder yani yok eder. La, bazan Hz. Ýbrahim'in putlarý kýrdýðý baltaya da benzetilir.

CÂVÎ KALEMÝ : Hattatlarýn, küçük yazý yazmak ve ince çizgiler çizmek üzere kullandýklarý özel bir kalem. Cava'dan geldiði için, bu kalemlere Câvî denmiþtir. Bu kalemlerle pirinç taneleri üzerine "ihlas Suresi" yazýlýrdý. Ayrýca, bu kalemlerle yazýlan küçük Kur'an-ý Kerim'ler, cevizin içine konulup, gemilerin sancak direklerine sancakla beraber çekilirdi.

CÂZÛ: Farsça, cadý, büyücü kadýn gibi manalarý olan bir kelime. Dileme, Ýlâhî dileme.


alýntý