S.A.KURBAN NEDÝR?
Allahü Teâlâ inanan kullarýna kulluk borcu olarak bedenî, lisânî, kalbî ve mâlî ibadet ve mükellefiyetler yüklemiþtir. Her biri Allah’ýn rýzasýný kazanmaya rahmet ve nusretine yakýn olmaya ve ahiret hayatýnda büyük nimet ve yüce derecelere kavuþmamýza vesile olacak mâlî ibadetlerden birisi de kurban kesmektir.
Kurban Allah rýzasý için, ibâdet niyyeti ile belirli günlerde cins, yaþ ve vasýflarýný dinimizin tayin ve tesbit buyurduðu hayvanlardan birini kesmektir.
Kurban, Bayramýn birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde kesilir. Efdal olaný birinci gününde bayram namazýndan sonra kesilmesidir.
KURBAN NÝÇÝN KESÝLÝR?
Kurban; Cenâb-ý Hakk’ýn “Rabbin için namaz kýl, kurban kes” emrine uyarak, rýzasý kazanýlmak için kesilir.
Kesilen kurbanýn akan kaný ile birlikte sahibinin günahlarýnýn da baðýþlanacaðý Peygamberimiz (s.a.v) tarafýndan müjdelenmiþtir.
Kurban; kendisine kurban kesmek vâcip olanlarýn vücuduna bedel olarak kesilir.
KURBAN KESMEK KÝMLERE VÂCÝP OLUR?
Akýllý, hür ve mukim olan, aslî ihtiyaçlarýndan fazla nisap miktarý mal veya paraya sahip (yani Kurban Bayramý günlerinde bir kurban alýp kesebilecek durumda olan) kadýn-erkek her müslümana kurban kesmesi vâciptir.
KURBAN HANGÝ HAYVANLARDAN OLUR?
Kurban þu dört cins hayvanlardan olur:
1- Koyun (Bir yaþýný doldurmuþ olmasý lâzýmdýr. Ancak anasý kadar geliþmiþ ve 6 ayýný doldurmuþ bir kuzu da kesilebilir)
2- Keçi (Bir yaþýný doldurmuþ olmasý lâzýmdýr)
3- Sýðýr-manda (Ýki yaþýný doldurmuþ olmasý lâzýmdýr)
4- Deve (Beþ yaþýný doldurmuþ olmasý lâzýmdýr)
Bunlardan baþka (Tavuk, Ördek, Kaz vb.) hayvanlardan kurbanýn hiçbir nev’i (yâni vâcip, adak, akîka) câiz olmaz.
KURBAN NASIL KESÝLÝR?
Kurban kesecek müslüman, kurbanlýk hayvaný incitmeden kýbleye karþý yatýrýr. Ayakta olarak :
“Bismillahirrahmanirrahim” dedikten sonra biliyorsa “Ýnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillahi rabbil âlemîn” Âyet-i Celîlesini okur ve þöyle niyet eder:
“Yâ Rabbî, þu vücudum sana karþý o kadar isyan etti ki, affedilmem için bu vücudumu sana kurban etmem icabediyor. Fakat sen Kitab’ýnla insanýn kurban edilmesini haram kýldýðýndan, vücuduma bedel olarak bu hayvaný senin rýzan için kesiyorum. Kabul buyur yâ Rabbî” dedikten sonra üç defa “Allahü ekber, Allahü ekber, lâilâhe illâllahü vallâhü ekber, Allahü ekber velillâhil hamd” diye tekbir alýr ve “Bismillâhi Allâhü ekber“ der ve kurbaný keser.
Burada dikkat edilmesi gereken iki husus daha vardýr:
1- Kurbanlýk hayvan kesileceði yere incitilmeden götürülmeli ve önceden hazýrlanmýþ keskin býçak ile kesilmeli, eziyet ve zahmet verilmemelidir.
2-Fazla eziyete sebebiyet vermemek için hayvan kesilir kesilmez hemen yüzmeye baþlamamalý, haraketleri sükun bulduktan sonra soymalýdýr.
KURBAN KESÝLDÝKTEN SONRA NE YAPILIR?
Kurban kesen müslüman, kurban kesilip yüzüldükten sonra Allah rýzasý için iki rek’at namaz kýlar. Namazýn birinci rek’atýnda Fatiha’dan sonra Kevser sûresini (Ýnnâ a’taynâ kel kevser), ikinci rek’atta Fatiha’dan sonra Ýhlâs sûresini (Kul hüvallâhü ehad) okur.
Bu namaz Allah’a þükür secdesi makamýnda menduptur.
Yine kurban kesen müslümanýn o gün ilk olarak kurbanýn ciðerinden yemesi menduptur.
Kurbanýn eti üçe taksim edilerek, bir bölümü evde çoluk-çocukla yenilmeli, bir bölümü civardaki (kurban kesemeyen) fakir müslümanlara verilmeli geriye kalan bölümü eþle-dostla yenilmeli veya hediye edilmelidir. Gerekirse Hýristiyan komþulara verilmeli.
Müþterek kesilen kurbanlarýn etleri, ortaklar arasýnda tartýlmak suretiyle eþit aðýrlýklarda ayrýlmalýdýr ki, birbirlerine haklarý geçmemiþ olsun. Ayrýca et taksimâtýný yaptýktan sonra ihtiyâten helâlleþmeleri daha muvâfýk olur.
KURBAN KÝM TARAFINDAN KESÝLÝR?
Kurban sahibinin elinden geliyorsa bizzat kendisinin kesmesi evlâ ve eftaldir. Þayet elinden gelmiyorsa, münasip bir müslümana vekâlet vererek kurbanýný kestirmeli ve mümkünse baþýnda bulunarak þâhit olmasý müstehaptýr.
GAZETE VE TV’LERDEKÝ KURBAN MÜNÂKAÞALARI ÜZERÝNE…
Hemen her kurban bayramý öncesinde, bazý çevreler tarafýndan ýsrarla gündeme getirilen ve sanki o güne kadar hiç yapýlmamýþ bir iþ gibi takdim edilen “kurbanýn hükmü” ve “kesim þekli”, geçen sene olduðu gibi yine mutad üzere memleketimizde gazete ve televizyonlarda tartýþýlmaya baþlandý. Üzülerek ifâde edelim ki; bir yanda ortalýkta aç-sefil dolaþan sahipsiz binlerce “toplum kurbaný” çocuklar, bir yanda da ortalýkta halledilmesi gereken binlerce ictimâî meseleler dururken, medyamýz, kendisini hiç de alâkadar etmeyen dinî meselelerle uðraþýyor. Her bayram öncesinde milletin önünde; ehil olan, olmayan kiþiler tarafýndan yapýlan bu münâkaþalar, cemiyetimizde, ister istemez bir gerginlik meydana getirerek yer yer kafalarýn karýþmasýna da sebebiyet veriyor. Dolayýsýyla bu noktada vatandaþ soruyor:
“Kessek mi, kesmesek mi? Þoklasak da mý kessek, yoksa þoklamadan mý kessek? Kurban alýp kesmek yerine, bu parayý fakirlere-yoksullara mý versek?..”
Biz de maalesef, 1400 küsur senedir tatbik olunan ve sýradan her Müslüman tarafýndan dahi bilinen þeyleri tekrar etmeye, yeniden yazýp çizmeye mecbur kalýyoruz.
Her þeyden evvel kurban, mâlî bir ibâdettir. Ýbâdetlerin Allah ile kul arasýnda sadece kulluðun ifadesinden, emrin yerine getirilmesinden ibâret olan ferdî olanlarý bulunduðu gibi, yine ibâdet olup da iktisâdî, ictimâî, idarî, hatta kültürel taraflarý olanlarý da vardýr. Kurban, hem kul ile Allah arasýnda bir ibâdet, hem de ictimâî ve iktisâdî ciheti olan bir vecîbedir. Dolayýsýyla Allâh’ýn emrini yerine getirmenin yanýnda, herkesin þuur ve idrâkine göre dînî duygu ve düþünceleri yaþamasýdýr.
Bir þâir, “Kebþ-i nefsim Hakk’a kurbân eyledim” yani nefis koçumu Allâh’a kurban ettim, diyor. Kezâ mü’minler kurbanlarýný keserken, “Yâ Rabbî, þu vücudum sana karþý o kadar hata, o kadar isyan etti ki; affedilebilmem için bu vücudu sana kurban etmem îcap ediyor. Fakat þerîatinle insan kurban etmeyi haram kýldýðýndan, vücuduma bedel olarak bu hayvaný kesiyorum, kabul eyle” derler. Böyle hâlisâne bir niyetle keserler kurbanlarýný.
Demek ki kurban kesmek, bu duygularý yaþatabiliyor... Sûreten bir hayvanýn kesilmesinden ibâretmiþ gibi görülen bu kurban ibâdeti; îfa edilirken, en kýymetli þeylerin bile Allah için hiç çekinmeden fedâ edilebileceðinin mesajýný vermektedir.
Kurbanýn ictimâî yönünden de bahsetmiþtik... Elbette ki yoksullar, bayram olan günü yokluk içinde deðil, ictimâî refaha iþtirak ederek yaþayacaklar. Zira, her zaman yiyemedikleri bir gýdâyý temin etmelerine vesîle oluyor kurban...
KURBAN, ÝSLÂM DÝNÝNÝN ÞEÂÝRÝNDENDÝR
Kurban, Allah Teâlâ’ya kurbet (yaklaþmak) için kurban niyetiyle belirli bir vakitte kesilen hususi hayvanýn adýdýr. Kurban kesmek, zekât ve bayram namazlarý gibi hicretin ikinci yýlýnda meþrû kýlýnmýþtýr. Meþrûiyeti Kitap, sünnet, ve icma’ delillerine dayanýr.
Cenâb-ý Hakk, Kevser Sûresinde, “Rabbin için namaz kýl ve kurban kes” buyuruyor. Bu âyet-i kerimedeki “namaz”dan maksat bayram namazý, “kesmek”ten kasýt da, kurban kesme günlerinde kesilen hayvanlardýr. Baþka bir âyet-i kerimede ise, kurbanlýk develerden þöyle bahsedilir: “Kurbanlýk develeri de size, Allâh’ýn þeâirinden kýldýk.” (S. Hac, 36) “þeâir”in mânâsý, Allâh’ýn dininin alâmeti, iþâreti olan hususlardýr. Pek çok þey alâmetleri ve iþâretleri ile tanýnýr; bunlar hiç terk edilebilir mi?
Hâl böyle olunca yapýlacak iþ; kurbaný kesmemek için bahaneler aramak yerine, kesebilmek için çareler aramak olmalýdýr.
Sünnette de kurbanla alâkalý birçok delil vardýr. Müslim (r.h.)’in Hz. Enes (r.a.)’den yapmýþ olduðu rivâyet bunlardan birisidir: “Resûlüllah (s.a.v.), beyazý siyahýndan çok, boynuzlu, iki koç kurban etti. Onun; ayaðýný hayvanýn yanlarýna koyduðunu, Bismillah deyip tekbir getirerek eliyle onlarý kestiðini gördüm.” (Kitâbü’l-Edâhî, 17; Buhârî, K. Edâhî, 9)Bir diðeri de Hz. Âiþe (r.anhâ) vâlidemizin rivâyet etmiþ olduklarý þu hadîs-i þeriftir: “Âdemoðlu, kurban bayramý gününde kan akýtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaþabilmiþ deðildir. Kanýný akýttýðý hayvan, kýyâmet günü boynuzlarý, çatal týrnaklarý ve kýllarý ile gelecektir. Akan kan yere düþmeden önce, Allah Teâlâ katýnda yüksek bir makama ulaþýr. Bu bakýmdan kurbanlarýnýzý gönül hoþluðu ile kesiniz.” (Ý. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; Ýbn-i Mâce, Edâhî, 3)
Ayrýca, Müslümanlar’ýn tamamý, kurbanýn meþru’ olduðu üzerinde icma’ etmiþlerdir.
Kurban vecîbesinin yerine getirilmesi; hak yolundaki fedâkârlýðýn bir niþânesi, Allah Teâlâ’nýn verdiði nimetlere karþý kulun bir þükrânesidir. Ayrýca günahlarýn baðýþlanmasýný dilemektir. Bunlarýn neticesi olarak da sevâba nâil olmak ve bir takým belâlardan korunmaktýr. Velhâsýl kurbanýn meþrûiyeti; dînî, ahlâkî, ictimâî bir takým hikmetlere, maslahatlara istinat eder, dayanýr. Bunu takdir etmeyecek bir akýl sahibi tasavvur olunamaz. (Ö. Nasuhi Bilmen, B. Ýslâm Ýlmihâli, Yedinci kitap, s. 410)
KURBAN KESMENÝN HÜKMÜ
Kurban bayramýnda; hür, mukim, zengin, olan yani temel ihtiyacý dýþýnda 200 dirhem gümüþ veya bunun karþýlýðý bir paraya sahip bulunan her Müslüman için kurban kesmek bizim mezhebimize (Hanefî mezhebine) göre vâciptir. Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise kurban, sünnet-i müekkededir. Hatta Hanbelîler’e göre, ödeme imkânýna sahip olan kimse, borç ederek de olsa, kurban parasýný temin edebiliyorsa, kurban kesmeye muktedir sayýlýr. (el-Fýkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa)
Müfessir Elmalýlý Hamdi Yazýr merhum þunlarý söylüyor: “Kurban kesmek, zekât ve sadaka-i fýtýr vermekten daha fazla bir fedâkârlýk ifade eden bir ibâdettir. Onun için bunda kudret þart olmakla beraber, zekât kadar kudret-i müyessire (yüksek mertebede bir mâlî kudret) de þart deðildir.” (Hak Dini Kur’an Dili, 9/1697)
Kur’ân-ý Kerim’deki kurbanla alâkalý âyetlere ve bu mevzûdaki hadîs-i þeriflere, sýradan mukallid bir mü’min olarak baktýðýmýzda bile, kurban kesmenin ehemmiyeti çok açýk bir þekilde görülmektedir. Bu husustaki nasslardan, gücü yeten mü’minin senede bir kere kurban bayramý namazýndan sonra ve üç gün içinde kurban kesmesi gerektiðini, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in bu ibâdetin yerine getirilmesi için açýk îkazlarda bulunduðunu anlýyoruz. Binâenaleyh mezhep imâmýmýz Ýmâm-ý A’zam (rh.) hazretlerinin kurban kesme hükmünü vâcip olarak görmesi de, elbette ki edille-i þer’iyyenin bu iki saðlam temellerine (Kitap ve sünnete) dayanmaktadýr. Bununla birlikte Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi müctehidleri kurban kesmenin sünnet olduðuna hükmetmiþlerdir. Kurban kesmenin sünnet olduðuna kail olanlarýn görüþü þu hadîs-i þerife dayanmaktadýr:“Zilhicce ayýnýn on günü girip de biriniz kurban kesmek isterse, kurbanýn ne kýllarýndan ne týrnaklarýndan bir þey almasýn.”(Müslim, Edâhî, H. no: 1977)
Kurban kesmenin sünnet olduðunu söyleyenler, hadîs-i þerifte geçen “men erâde (isterse)” kelimesinin ihtiyar (istediði gibi hareket edebilme, serbestlik) ifade ettiðine kail olmuþlardýr. Halbuki Ýmâm Mergýnânî (rh.), bunun ***fîlik ve ihtiyar deðil, sehvin zýddý olduðunu, dolayýsýyla “kurban kesmeyi kastederse” mealinde anlaþýlabileceðini söylemektedir. (el-Hidâye, 4/113)
Hanefî mezhebi Müctehdilerinden Ýmam-ý Muhammed (rh.), kurban kesmenin sünnet olduðuna ictihad etmekle beraber, “terkine ruhsatý olmayan bir sünnettir” diyor. Cumhur da, “Kifâye yoluyla bir sünnet-i müekkededir” kanaatini beyan eder. Ayný þekilde Ýmam Mâlik (rh.), “Kurban vâcip deðil sünnettir. Ama gücü yetenin kesmemesini hoþ karþýlamam” der. (Muvatta’, 2/384)
Gazetete ve televizyonlardaki Kurban münâkaþasýný yapanlarýn maksadý baþkadýr. Bunlar kendi baþýna bir fýkhî usûl çerçevesi içinde farklý görüþleri ortaya koyma ve bu görüþlerden tercih olunanlarý tesbit etme, hatta müctehid taslaklarýnýn “yeni bir ictihad” yapma heveslerinin de ötesinde çok daha farklý ve tehlikeli bir mânâsýnýn bulunduðu kanaatindeyiz. Þöyle ki:
“Tartýþma”nýn özü, hac dýþýnda kurban kesilip kesilmeyeceði ve bizâtihî kurban ibâdetinin kendine hâs bir ibâdet mi, yoksa bir infak mý olduðu, dolayýsýyla þahsî karara göre kurban bedelinin fakir ve muhtaçlara infak edilip edilemeyeceði meselesiyle alâkalýdýr.
Þayet bu iki düþünceden biri esas alýnacak olursa, mesele çok vahim ve tehlikeli bir mecrâya kayar!.. Ve kimsenin þüphesi olmasýn ki; bu iþ, “dinde reform” mânâsýna gelir. O da “tartýþmacýlar”ýn boyunu çok çok aþar!
Velhâsýl sormazlar mý adama, “mademki namazda gözün yok, kulaðýn niye ezanda?” Veya “kýlmadýðýn namazýn duâsýndan sana ne?”
KURBAN PARASI YOKSULLARA TASADDUK EDÝLEBÝLÝR MÝ?
“Kurban alýp kesmek yerine, bu para fakirlere, yoksullara verilebilir mi?”
Bu suâlin vevabýný, geliniz Fâtih devri kadýasker ve þeyhulislâmlarýndan, büyük âlim Molla Hüsrev (rh.) hazretlerinden alalým. O büyük zât, Düreru’l-Hukkâm, fî þerhi Gureri’l-Ahkâm isimli muhallet eserinde diyor ki:
“Kurban kesme günlerinde kurbanýný kesmek, kurbanýn parasýný tasadduk etmekten efdaldir. Zira kurban kesmek vâcip veya sünnettir... Tasadduk ise sadece tatavvu’dur, yani nâfiledir.” (Kitâbü’l-Udhiyye, c. 1)
Daha önce de ifade ettiðimiz üzere kurban, Ehl-i Sünnet mezheplerinden hiçbirine göre nâfile bir ibâdet hükmünde deðildir. Mensûbu bulunduðumuz Hanefî mezhebine göre ise vâciptir. Vâcip olmasýnýn delili de, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in “Bir kimsenin hâli vakti yerinde olur da kurban kesmezse, sakýn bizim namazgâhýmýza yaklaþmasýn” kavl-i þerifidir. Bu hadîs-i þerifi, Ýmam Ahmed bin Hanbel ile Ýbn-i Mâce rahýmehümallâh rivâyet etmiþlerdir. Bunun gibi vaîde yani tehdide, ancak vâcibi terk eden lâyýk olur. (Molla Hüsrev, a.g.e.)
Ayrýca dinimizde mâlî yardým þeklindeki ibâdetler zaten mevcut. Kurban kesme emrinin verildiði zamandan beri sadaka, fitre, zekât gibi ibâdetler var. Yani her bireri ayrý ayrý emredilmiþ. Allah Teâlâ kurban kesmeyi emrederken, diðer ibâdetleri de farz veya vâcip kýlmýþ, bazýlarýný da teþvik etmiþ. Bu demektir ki, ayrýca kurban kesmeye ihtiyaç var. Haddizatýnda bu mâhut soru, haccýn ne olduðunu bilmeyen, hacla hiçbir alâkalarý da olmayan bir gürûhun, “Efendim, memleketimizde büyük bir iktisadî sýkýntý yaþanmaktadýr, binaenaleyh bu sene hacca gidilmesin, hac paralarý bilmem nereye verilsin” zýrvalarýnýn aynýsý. Zira hiçbir ibâdet edâ makamýnda diðerinin yerine ikame edilemez. Hepsi de ayrý ayrý yapýlýr. Çünkü âlemlerin Rabbi olan Mevlâmýz böyle emretmiþ. Bunu kimse kendi hevâsýna göre deðiþtirmek hakkýna sahip deðildir.
Zamanýnda yapýlamayýp kazâya kalmasý hâlinde ise, hangi ibâdetin nasýl kazâ edileceði hususu en küçük teferruâtýna varýncaya kadar açýklanmýþtýr. Bu vaziyet kurban için de böyledir: “Kesim günlerini geçiren bir kimse þayet fakirse, kurbanýn kendisini diri olarak tasadduk eder; çünkü bizim mezhebimizde, fakirin kurban kesmek niyetiyle satýn aldýðý kurbanýn edâsý vâciptir. Zengin ise, gerek kendi mülkünde bulunan veya gerekse satýn aldýðý kurbanýn bedelini yani kýymetini tasadduk edebilir. Böylece bu vecîbeyi uhdesinden çýkarmýþ olur.” (Molla Hüsrev, a.g.e.)
SEVÂBINI ÖLÜYE BAÐIÞLAMAK ÜZERE KESÝLEN KURBAN
Hanefîlere göre bir kimse, kendi parasýyla alýp sevâbýný ölmüþ bir yakýnýna veya herhangi bir mü’min kardeþine baðýþlamak üzere bayram günlerinde veya sair günlerde kurban kesebilir. Kiþi, kestiði bu kurbanýn etinden kendisi yiyebildiði gibi, baþkalarýna da verebilir. Zira kendi kurbaný gibi hüküm alýr, sevabý da baðýþlanana gider. Fakat bir kimse vefât eden kiþinin, irtihâlinden önceki emri ile, onun adýna keseceði kurbanýn etinden yiyemez. Zira bu, adak hükmündedir, kesen ve yakýný yiyemez. Bunu tam olarak tasadduk etmesi gerekir. (Ýbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/229)
Hâsýlý, ebedî âleme göç etmiþ mü’minler adýna da nafile olarak kurban kesilebilir, sevâbý onlara baðýþlanabilir. Bunun da bayram günü, yahut da öncesinde kesilmesi hususunda bir ayrý hüküm yoktur. Her zaman kesilebilir. Ancak vefat etmiþ bir Müslümanýn vasiyeti üzere kesilecek kurbanýn mekanla ilgisi yoksa da zamanla ilgisi vardýr. Zira bu udhiyye olarak kesilmekte ve sevabý vasiyet eden kimseye ait olmaktadýr. Bu sebeple Kurban Bayramý günlerinde kesilmesi icabeder. Bu mes’elenin belgesini teþkil eden bir hadis-i þerif’te þöyle açýklanmaktadýr. Hz. Ali (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’in ahirete göç etmesinden sonra Kurban Bayramý’nda iki tane kurban kesmiþ. Bunu gören Haneþ (r.a.), bu ikinci kurban nedir diye sormuþ. Hz. Ali, “Resûlüllah (s.a.v.) vefatýndan sonra bana, kendisi için kurban kesmemi vasiyet etmiþti; iþte ben onu kesiyorum” cevabýný verdi. (Sünenü Ebî Dâvud, cilt 3, sayfa 94)
Þâfiîlere göre, izni olmaksýzýn baþkasý adýna kurban kesilemez. Vasiyet etmemiþse, ölü adýna da kurban kesilemez.
KURBANIN SÜTÜ, ETÝ VE POSTU ÝLE ALÂKALI BAZI MESELELER...
Kurbanýn sütünden istifade etmek, etini ve derisini satýp parasýný almak, veya demirbaþ olmayacak bir þey ile deðiþtirmek mekruhtur. Þayet böyle bir þey yapýlýrsa, kýymetini yani kaç para ise o miktarý sadaka olarak vermek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz þöyle buyurmuþtur: “Kurbanýn derisini satan kimsenin kurbaný olmaz.” (ez-Zeylâî, Nasbu’r-Râye, 4/218)
Kurbanýn et ve derisinden kasap ücreti de verilmez. Yani kasaba, “gel benim hayvanýmý kesiver; karþýlýðýnda bir miktar et vereyim yahut derisi senin olsun” denilemez. Peki, kasaba et veya deri vermek câiz olmaz mý? Tabii ki câiz olur; ancak, kasaplýk ücretini de ayrýca vermek þartýyla... Nitekim Hz. Ali (r.a.)’den þöyle dediði rivâyet edilmiþtir: “Resûlüllah (s.a.v.), develer kurban kesilirken baþýnda durmamý, derilerini ve sýrtlarýndaki çullarýný paylaþtýrmamý emretti. Onlardan herhangi bir þeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladý. Kasap ücretini biz kendimiz veririz.” (Müslim, Hacc, 348)
Kurbanýn derisi sadaka olarak verilir veya ondan seccâde ve saire gibi evde kullanýlacak bir þey yapýlýr.Hz. Âiþe (r.anhâ) vâlidemizin ve diðer bazý sahâbîlerin kurban derilerinden su tulumu yaptýklarý rivâyet edilmiþtir. (Müslim, Edâhî, 28)
Kurbanýn, kesilmezden evvel yünlerini kýrkmak mekruhtur. Eðer kýrkýlacak olursa, bu yünler de sadaka olarak verilir. Fakat kesildikten sonra yünü yolunup veya kýrkýlýp kullanýlabilir, bu câizdir. (Ö. N. Bilmen, B. Ýslâm Ýlm. Ýst. 1985, s. 413-414)
KURBANIN KESÝLME VAKTÝ VE YERÝ
Zengin bulunan her Müslümanýn, keseceði kurbaný, fýkýh kitaplarýmýzda belirtilen esaslara uygun olarak boðazlamasý dinî bir mecbûriyettir. Bir vazifeyi ifâ ederken dikkate alýnancak husus, sadece o iþin yapýlmasý deðil, sünnete ve fýkhî esaslara uygun biçimde ifa edilmesidir. Gösterilecek bu hassasiyet, dinî emirlere baðlýlýðýn alâmeti olduðu kadar ibâdetlerin makbul olmasýnýn sebebi bulunmaktadýr.
Kurban kesmek, Hanefi mezhebine göre, zengin bulunan her Müslümana vacibtir. Þu cihet dikkatten uzak tutulmamalýdýr:Mal ve servet kimin ise kurban kesmek de ona vacibtir. Dinî olçülere göre zengin sayýlan bir mü’min, nezâket göstermiþ olmak için, aldýðý bir kurbaný kesmeyip de bedelini sadaka olarak bir yoksula verse vaya aldýðý hayvaný diri olarak bir fakire vermiþ olsa üzerindeki borcu ödemiþ sayýlamaz.
Uhdiyye (kurban Bayramýnda kesilmesi vacip olan) kurbaný’nýn birinci gününde kesilmesi daha faziletlidir. Bir mazeret bulunduðunda, bayramýn ikinci veya ücüncü günlerinde de kesilebilir. Bayram namazý kýlýnmayan obalarda ve küçük köylerde, tan yerinin aðarmasý ile kurban kesilebilirse de bayram namazýnýn eda olunduðu mahallerde namazý takiben kesilmesi vacip bulunmaktadýr. Ashaptan Uveymir bin Eskar (r.a.)uhdiyyesini bayramdan önce kesmiþti. Durumu Rasülullah (s.a.v.) e haber verince yüce peygamberimiz, “Kurbanýný iade et” buyurdu. Kurban, bayramýndan önce kesilecek olsa, nafile; daha sonra boðazlansa kaza edilmiþ olur.
Uhdiyye kurbanýnda mekan þartý yoktur. Bu ibadetle mükellef bulunan bir müslüman, mukim sayýlacaðý yerlerden nerede dilerse kurbanýný kesebilir. ”Misafirlikte bulunduðu yerde kurban kesmesi vacip deðildir” sözü, “Kurban kesilirse makbul olmaz” manasýnda olmayýp, “Kesmediði için sorumlu deðildir” anlamýndadýr. Misafir olmasýna raðmen kurban kesecek olsa nafile kurban sevabýný kazanmýþ olur.
Hacca giden müslümanlar, misafir bulunduklarý için, uhdiyye kurbaný kesmekle mükellef tutulmamýþlardýr. Bu sebeple bir kimse hac yolculuðuna çýkarken geride kalan yakýnlarýna “Benim kurbanýmý vekaleten kesiverin” diye bir tenbihte bulunma mecburiyeti yoktur. Þayet kesilmiþ olsa hata yapmýþ olmaz. Sadece nafile kurban kesme sevabýna eriþmiþ olur. Unutulmamalýdýr ki; Hacc’a giden müslümanlar misafir bulunduklarý için kurban kesmekle mükellef tutulmamýþtýr derken Hacc’a gitmeseler memleketlerinde kesmeleri icabeden kurban kasdedilmektedir.
Kýran veya temettu haccýna niyet eden bir müslümanýn, umre ile birlikte hac vazifesini tamamlamaya muvaffak kýldýðýndan dolayý, Cenab-ý Hakk’a þükür için bir kurban kesmesi vaciptir. Hacýlarýn kestiði bu kurban, hem zaman ve hem de mekanla þartlandýrýlmýþ bulunmaktadýr. Yani, bayramýn birinci, ikinci veya üçüncü günü harem hudutlarý içinde kesilmesi lazýmdýr.
Kezâ bi hacý ihramlý bulunurken kurban kesmeyi gerektirecek bir hata yapacak olursa, kesilecek “Ceza kurbaný”nýn da hudutlarý içinde kesilmesi mecburiyeti vardýr. Fakat kesim iþi bayram günleri ile sýnýrlandýrýlmýþ deðildir. Senenin hangi gününde boðazlansa hac vazifesinde meydana gelen eksiklik telafi edilmiþ olur. Þu kadar fark var ki, ne kadar çabuk kesilirse o kadar iyidir. Çünkü yapýlan hata tamir edilmiþ ve borç ödenmiþ olur. Bir müslüman, kurban kesme cezasýný gerektiren bir iþ yaptýðýný, memleketine döndükten sonra anlasa gidenlerden birisi ile para gönderip kurbaný Harem hudutlarý içerisinde kestirmesi gerekir.
Hac’da -Mina’da- kesilen kurbanlarýn etini verecek fakir bulmak kolay olmadýðý için, kesilen kurbanlarý olduðu gibi yerde býrakmanýn israf olduðunu dikkate alan ve fakat dini hükümleri etraflýca bilmeyen bazý kimseler, “Orada kurban kesip de israf etme! Memlekete dönünce bir Hac kurbaný, birde bunu geciktirmekten dolayý ceza kurbaný kesersin” diye ahkam imal etmektedirler. Bu kabil sözlerin ilmi ve islâmî bir deðeri yoktur. Verilen fetva geçersiz, yapýlan tavsiyede mesnetsizdir.
Evet, en küçük bir deðerin israf edimesine yüce dinimiz müsade etmemiþtir. Fakat fetva vermeye ehil olmayan kimselerin sözleri ile pek deðerli hac vazifesini israf etmek de islam dinine aykýrý bulunmaktadir.
Yolculuk sýrasýnda hastalanan veya parasýný tüketen yahut çaldýran bir kimsenin, vekalet yoluyla kestireceði kurban da zaman ve mekanla alakalý bulunmaktadýr. Þöyle ki: Muhsar adý verilen (hac veya umre için ihrama girdikten sonra meþru bir mazeret sebebiyle arafat vakfesini ve ziyaret tavafýný yapamayan) kimsenin, kurbaný veya onun bedelini Mekke’ye giden bir kimse ile göndermesi ve bu iþi görüverecek þahýsla gün ve saat tesbiti yapmasý gerekir. Vekaleti üzerine alan þahýs, aralarýnda tesbit ettikleri gün ve saatte kurbaný keser, muhsar da ihramdan çýkar.
Adak kurbanýna gelince, eðer zamaný belirtilmiþ bir nezir ise, tayin edilmiþ günde kesilmelidir. Nezirde yapýlan mekan kayýtlamalarý itibarsýzdýr. “Falan yerde bir kurban keseyim diye adak yapan bir Müslüman herhangi bir yerde nezrini ifâ edebilir.
Netice olarak ibadetlerimizin dini esaslara uygun olmasý, Allah katýnda makbul olmasýnýn en mühim þartýdýr. Kurban kesecek müslümanlarýn bu cihetleri asla ihmal etmemesi icap etmektedir.
TEÞRÝK TEKBÝRLERÝNÝ UNUTMAYALIM
Kurban Bayramýna has bir baþka vecibe de “Teþrik Tekbirleri”dir.
Zilhicce’nin dokuzuncu günü, yâni Kurban Bayramý’nýn arefesinin sabah namazýndan baþlayarak, bütün farz namazlarýn arkasýndan cemaatle olsun - yalnýz olsun, kadýn-erkek her müslüman üzerine bayramýn dördüncü günü Ýkindi namazýna kadar (Ýkindi namazý dâhil) 23 vakit tekbir getirmek (yâni Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallâhü vallâhüekber, Allahü ekber velillâhil hamd demek) vâciptir.
Þâyet herhangi bir namazdan sonra unutulursa, Teþrik günlerinde kýlýnacak bir namazýn farzýný müteâkip kâzâ edilir.(Bilgilendirmek için alýntýdýr.)Kurban Bayramýnýz ve kesilen kurbanlar hayýrlara vesile olur inþaallah.AEO.:45:
![]()


Teþekkur:
Beðeni: 



Alýntý

Yer imleri