REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
15 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: dünyanın enleri ve ilkleri

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart dünyanın enleri ve ilkleri

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Dünyanın En Büyük İş Makinası

    SCREENSHOTS

    * Hareketli bu makine 100 mt. Yüksekliğinde ve 223 mt. uzunluktadır.* Tam olarak 45.500 Ton ağırlığındadır.
    * 100.000.000.- Amerikan dolarına mal olmuştur.
    * Tasarım ve imalatı 5 yılda tamamlanmıştır.
    * İşletim için 5 Operatör gerektirmektedir.
    * 22 metre çapında döner kova tanburu üzerinde toplam 20 kovası
    bulunmakta ve her kova 196 ton hafriyat kapasiteli olup bir
    turda 3.920 ton toprak veya kaya hafriyata yer değiştirebilmektedir.
    * 12 paletli yürüyüş takımının her biri 3.80 mt genişlikte ve 15 mt
    uzunluktadır.
    * 12 paletli yürüyüş takımının 8 tanesi önde 4 tanesi de arkadadır.
    * Saatte En fazla 1.650 mt hız yapabilmektedir.
    * Günde 76.500 m3 den fazla hafriyat kaldırabilmektedir. Bu da
    (100,000 dev damperli kamyona eşittir. )

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Dünyanın En Büyük Çanak anteni

    SCREENSHOTS

    PortoRiko’nun kuzey sahilindeki Arecibo’da kurulu bu gözlemevi dünyanın en büyük çanağına sahiptir. ABD milli bilim vakfı(NSF) ile Cornell üniversitesi tarafından müştereken işletilmektedir. Gözlemevi “”ulusal astronomi ve iyonosfer merkezi”"(NaiC) ismini de kullanmaktadır.

    Dünyada bu güne kadar inşa edilen en büyük radyo teleskop özelliğini taşıyan çanak ile radyo astronomi, yersel aeronomi, gezegen radar bilgileri toplanmaktadır. Gözlemevi çok çeşitli işlerde kullanılmakla beraber esas görevi uzaydaki objeleri gözlemlemektir. İlginç görünümü nedeniyle bu çanak birçok filmde de sahnelenmiştir(başta james bond filmi golden-eye).

    İnşasına 1960 yılında başlanmış, 1963′de bitirilerek kullanıma açılmıştır. Çanak çapı tam 305 metredir. Parabolik değil küresel olan yansıtıcının yüzeyinin inşasında herbiri 2x1metre boyutlarında tam 38.778 adet delikli aluminyum levha kullanılmıştır.

    Çanaktan yansıyan dalgaların toplandığı odak kısmında havada 150m yüksekte asılı 900 tonluk bir platform yeralmaktadır. Platform biri 110m, diğerleri 80m yüksekliğindeki üç betonarme kuleye asılı 18 çelik halat tarafından taşınmaktadır. İkincil ve üçüncül yansıtıcıların yeraldığı çanağı taşıyan platformda 93 metre boyunda yay şeklinde ve dönebilen bir azimut ayar rayı yeralmaktadır.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    ÖZELLİKLER:

    Boyut: 28x8x6 cm

    Ağırlık: 850gr

    Ekran: Yok

    Devre sayısı: 30

    Konuşma süresi: 35 dakika

    Şarj süresi: 10 SAAT

    Fonksiyonları: Konuşma, dinleme, tuşlu arama

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    ilk ambulans

    Dünyadaki ilk ambulans 1792 yılında savaşta yaralananları daha az kayıpla kurtarmayı amaçlayarak, Napolyon ‘un özel cerrahı Baron Dominique Jean Larrey tarafından yapılmıştır.

    Tarihte bilinen ilk cankurtaran (ambulans), 1792 yılında Napolyon ‘un özel cerrahı Baron Dominique Jean Larrey tarafından yapıldı, Larrey’in ambulansı, savaş alanında yaralanan kişileri, daha fazla kayba yol açmadan bölgeden uzaklaştırmayı amaçlıyordu. Sıradan arabalarla taşınan yaralıların, kan kaybının daha fazla olduğu, yaralarının daha da derinleştiği görülmüştü. Bunun üzerine Larrey, Fransız Ordusu’nun başcerrahı Pierre François Percy ile birlikte, özel bir “cankurtaran birliği” oluşturdu.

    Birlikteki her takımda, 12 ambulans vardı. Bunlar, ilk kez Napolyon’un İtalya’ya karşı açtığı 1796-1797 savaşında görev aldılar.

    İlk kez 1790 yılında Dominique Larey tarafından hafif bir araba olarak tasarlandı. 1792 yılında hem Avusturya hem de Prusya ile savaşan Fransa’da, cephede yaralanan askerlerin hastaneye yetiştirilemeden ölmeleri üzerine Larey’in bu tasarımı kullanılmaya başlandı. İçersinde ilk yardım için her türlü donanımı bulunan bu araçların trafikte geçiş üstünlükleri vardır.


    .

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    ilk apandist ameliyatı

    Dünyadaki ilk apandist ameliyatı 4 Ocak 1885 tarihinde, ABD ‘nin Iowa eyaleti Davenport kentinde, Dr. William West Grant tarafından yapılmıştır.

    Bir çiftçinin kızı olan 22 yaşındaki Mary Gartside, Dr. Grant’a getirildiğinde, akut apandisitin ilerlemiş aşamasındaydı ve ameliyat edilmediği takdirde ölecekti. Dünyadaki ilk apandist ameliyatı, tam bir başarıyla sonuçlandı. Bayan Gartside 1919 yılına kadar yaşamıştır. Yapılan ilk apandisit ameliyatlarının hemen hemen tümünde, tamamen arızalanmış, yani hastalığın ileri aşamalarına gelinmişti.

    Apandisitin ilk dönemlerinde ameliyat yapılması fikri, İrlanda asıllı bir Amerikalı cerrah olan John Benjamin Murphy tarafından gerçekleştirildi ve bu türde ilk ameliyat, 2 Mart 1889 günü Cook Country Hastanesi’nde yapıldı. Monhan adlı genç işçi, sekiz saat süren ameliyattan önce, Dr. Murphy’ye geldiğinde, yalnızca karın ağrılarından şikâyet ediyordu.

    Yapılan bu yöntemler tıp tarihini ileri noktalara taşımıştır

    .

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    ilk aspirin

    Dünyadaki ilk aspirin Mayıs 1899 yılında, Alman Bayer AG firması tarafından piyasaya sürülmüştür.

    Aspirin bildiğiniz üzere oldukça yaygın kullanılan bir ilaçtır. Küçük rahatsızlıkları gidermek amaçlı kullanılan bu ilacın ilk ismi “asetilsalisilik asit” şeklinde idi.

    Bugün, hemen her yerde, herkes tarafından çeşitli küçük rahatsızlıklar için oldukça sık bir biçimde tüketilen Aspirin, ilk kez 1899 yılı Mayıs ayında, Almanya’nın Leverkusen kentinde, Bayer AG firması tarafından toz halinde piyasaya sürüldü. Aspirinin kimyasal adı olan “asetilsalisilik asit“, ilk kez 1853 yılında Alsaslı kimyacı Karl Gerhard tarafından sentetik olarak elde edilmişti. 1897 yılında ise Bayer firmasından Dr.Felix Hoffman, bu maddeyi tedavi amacıyla ağızdan alınabilecek kadar katışıksız bir biçimde üretmeyi başardı, Önceleri, yalnızca Almanya’da reçete karşılığında satılıyordu. 1915 yılından itibaren Bayer tarafından 20′lık paketler halinde tablet olarak piyasaya sürüldü.

    Bu gerçek hikayenin en enteresan kısmını ek bilgi olarak yazıya eklemek istersek;

    1897′de almanya’daki bayer laboratuarlarında kanser ve tüberküloz hastaları için “ağrı kesici” olarak hazırlanan “eroin hidroklor”, dehşet verici yan etkileri fark edilince onu ilaç olarak reçetelere yazan hekimler tarafından derhal terk edildi. ancak iş işten geçmiş ve “şeytanın tozu” hapsedildiği şişeden kaçıp halkın arasına karışmayı başarmıştı bir kez daha kimya tarihinin ünlü efsanelerinden birine göre, “eroin” maddesi, adını, bu

    maddeyi deneme amacıyla kolundan enjekte eden bir bayer mühendisinin o anda yaşadıklarını tanımlamak için kullandığı şu mânidar cümleden almıştı:

    “kendimi bir kahraman gibi hissediyorum!” (“ı feel like a hero“)

    O günden bu yana eroin, dünyanın dört bir köşesinde, din, dil, ırk ve sosyal sınıf gözetmeksizin yüz milyonlarca “kahraman” üretmeye devam ediyor. yalnız, küçük bir sorun var ki, bu sentetik kahramanların büyük bir bölümü kahramanlıklarını pekiştirecek herhangi bir dünyevî icraat yapmaya vakit bulamadan, hayli zamansız bir biçimde toprağın altını boylamaktalar..

    Saf morfinin asit anhidritle işlenmesi sonucu ortaya çıkan bu ölümcül toz, ilk kez 21 ağustos 1897 günü, Bayer’in Almanya’nın Elberfeld kentindeki laboratuarında sentezlendi. sentezleme işlemi, bu tarihten yalnızca birkaç gün önce aynı laboratuarda “asprin“i keşfetmiş olan saygın alman kimyageri dr. felix hoffman tarafından gerçekleştirilecekti. bayer kayıtları, bizlere bu deneyin hedefinin kuru öksürük, tüberküloz ve kanser gibi önemli hastalıklarda hem şiddetli acıları dindirebilen, hem de tedavi edici yönü bulunan etkili bir ilaç keşfetmek olduğunu bildiriyor. 1868′de ludwigsburg da doğan hoffman, münih üniversitesi farmakoloji bölümü’nden son derece yüksek derecelerle mezun olmuş, geleceği parlak bir kimyagerdi. nitekim, alman ilaç sanayinin duayenlerinden adolf von bayer de onu keşfetmekte gecikmedi. genç kimyageri şirketinin ar-ge bölümüne alan bayer, onun sayesinde farmakoloji tarihinin en büyük buluşlarından biri olan asetil salisilik asiti günümüzde “aspirin” adıyla bütün dünyada tanınan ticarî bir markaya dönüştürecekti.

    işte, eroin tam da o günlerde, şirket çalışanlarının “aspirin“in keşfinin coşkusunu yaşadığı sırada doğdu. dr. hoffman büyük buluşunu kayıtlara geçirmesinden yalnızca 11 gün sonra yine aynı laboratuarda, fokurdayan tüplerinin başındaydı. bunaltıcı ağustos sıcağına aldırmaksızın gün boyunca aralıksız çalışan ünlü kimyager en sonunda hedefine ulaştı. deney kabının dibine çökelen beyaz toz, bir süredir kafayı taktığı o yepyeni formülün işe yaradığının da en somut kanıtıydı.

    aspirin ve eroinin ortak mucidi: dr. felix hoffman baz morfinden sekiz kat daha güçlü bir uyuşturucu elde eden dr. hoffman, bunun kontrollü şekilde kullanımıyla yukarıda anılan hastalıkların tedavisinde çok önemli bir ilerleme kaydedebileceğini düşünüyordu. kobaylar üzerindeki deneme çalışmaları bir yıl kadar sürdü ve toz eroin, “heroin hydrochlor” ticarî markasıyla şişelenmiş olarak 20. yüzyılın hemen arifesinde bayer şirketi tarafından piyasaya sürüldü. bugün için inanılması bir hayli güç olmakla birlikte, eroin o dönemde başta almanya olmak üzere birçok avrupa ülkesinde eczanelerde rahatça satılıyordu. hekimler, birçok ağır vakada hastalarını “mutluluktan uçuran” bu toza önceleri büyük ilgi gösterdiler. eroin yalnız tedavi umudu olanlar için değil, tedavisi imkansız görülen ve ölüm döşeğinde birazcık huzur isteyen hastalar için de gerçek bir umut gibi görülmekteydi.

    ancak, madalyonun öteki yüzü kısa sürede ortaya çıktı. yalnızca bir iki kullanımın ardından “şeytanın tozu”na müptela olanlar şuursuzca ecza depolarına, laboratuarlara saldırıyor ve kendilerine daha fazla ilaç temin etmeye çabalıyorlardı.

    eroin yasal olarak son kez 1. dünya savaşı yıllarında ağır yaralı askerlerin tedavisinde kullanıldı, ardından da tıp dünyasındaki güçlü bir konsensüs sonucu tedavi prosedürlerinden tümüyle kaldırıldı.

    insanları çok seven ve mesleğine aşık bir kimyager olan dr. hoffman, 8 şubat 1946′da son nefesini verirken, ilk kez onun laboratuar kaplarında dünyaya gözlerini açan “diasetilmorfin” artık çoktan bir ilaç olmaktan çıkmış, alım-satımı ya da kullanımı bir çok ülkede en ağır şekilde cezalandırılan lanetli bir maddeye dönüşmüştü.

    işte hikayenin ilginç kısmı da bundan ibaret. Bunu biliyor muydunuz? Aspirinin faydalarını incelersek yazımıza devam edelim.

    Dünyaca ünlü sağlık dergisi Men s Health in, uzman görüşlerine başvurarak yaptığı bir derlemede faydaları saymakla bitirilemeyen Aspirin inin iyileştirici etki yaptığı belirlenen 12 yeni hastalık daha masaya yatırıldı. Amerikan Kalp Vakfı nın sözcüsü olan ve Mayo Clinic te ilaç uzmanı olarak görev yapan Dr. Gerald Fletcher, “Bu kadar farklı amaçlarla kullanılabilecek başka bir ilaç yok. Hala Aspirin in yeni faydalarını bulmaya devam ediyoruz” diyor. İşte mucize ilacın 12 yeni marifeti…

    Prostatı önlüyor:

    Ünlü sağlık merkezi Mayo Clinic in uzmanları tarafından 1400 erkek üzerinde 5.5 yıl boyunca yapılan bir araştırma, prostat riskinin her gün Aspirin içen erkeklerde iki kat azaldığını gösterdi.

    Kaşıntıyı kesiyor:

    Birkaç tablet Aspirin i ezip toz haline getirin. Elde ettiğiniz tozu bir miktar nemlendiriciyle karıştırıp kaşınan bölgeye sürün. Bu losyon Aspirin in cilde nüfuz etmesini sağlayacak ve kaşıntıyı durduracaktır.

    Tansiyonu düşürüyor:

    İspanyol bilimadamlarının yaptığı bir araştırma, Aspirin in yüksek tansiyona iyi geldiğini ortaya koydu. Her gün alınan 100 miligram aspirin büyük ve küçük tansiyonu belirgin oranda düşürüyor. Ancak uzmanlar uyarıyor: Aspirini sabah değil, geceleri içmelisiniz.

    Güneş yanığına karşı:

    Yazın bir anda korunmasız olarak güneşin altında kalmaktan kaynaklanan yanıklar bir hayli can yakıcıdır ve ardından cildin kabarcıklar şeklinde su toplamasına neden olur. Ancak çok fazla güneş altında kaldıktan en az bir-iki saat sonra alınacak iki adet Aspirin hem yanmayı hem de cildin su toplanmasını azaltır.

    Kalp dostu:

    Günde en az 75 miligram Aspirin almak kanı inceltip damar iltihaplanmasını önleyerek kalp hastalıkları riskini yüzde 30 oranında düşürebiliyor. Göğüs ağrısı hissedildiğinde bir Aspirin çiğnemek, olası kalp krizini baştan önlemeye yardımcı oluyor ve kriz geçirilmişse bile bunun yarattığı tahribatı azaltıyor.

    Nasıra iyi geliyor:

    5-6 adet Aspirin i toz haline getirip yarımşar çay kaşığı su ve limon suyuyla karıştırın. Nasırlı bölgeye bu karışımı sürdükten sonra üzerini sıcak ve nemli bir bezle 10 dakika örtün. Aspirin in içindeki asit nasırı yumuşatacak ve süngertaşıyla biraz ovduktan sonra nasırınız düzelecektir.

    Kolon kanserini önlüyor:

    Aile bireylerinizden biri kolon kanseriyse her gün Aspirin içmenizde büyük fayda var. Zira araştırmalara göre günde 81 miligram Aspirin alan erkeklerde kolon kanseri riski, almayanlara göre yüzde 50 oranında düşebiliyor.

    Uçukları geçiriyor:

    Macar uzmanlar tarafından yapılan bir araştırmaya göre, her gün alınacak 125 miligram Aspirin uçukların cilt üzerindeki ömrünü ortalama 8 günden 5 güne düşürerek, neredeyse yarı yarıya azaltabiliyor. Aspirin, uçuğa neden olan iltihabı da azaltarak, etkilenmiş bölgenin daha çabuk iyileşmesini sağlıyor.

    Alzheimer dan koruyor:

    Hollanda daki Erasmus Tıp Merkezi nde görevli bilim adamları tarafından yapılan bir araştırmaya göre birkaç yıl boyunca düzenli Aspirin kullananlarda Alzheimer hastalığına yakalanma riski, bu ilacı düzensiz kullananlara göre yaklaşık yüzde 80 oranında daha az ortaya çıkıyor.

    Kadında kısırlığa iyi geliyor:

    Arjantinli uzmanlar, çocuk sahibi olamayan bir grup kadın üzerinde testler yaptı. Kadınlardan bir bölümüne sadece kısırlık ilacı, diğer gruba ise kısırlık ilacıyla birlikte 100 miligram Aspirin verildi. Aspirin, yumurtalıkta kan dolaşımını artırdığı için, ilacı Aspirinle alanların hamile kalma şansı yüzde 40 arttı. Sadece kısırlık ilacı alanlarda ise yüzde 20 artış görüldü.

    Siğilleri söküp atıyor:

    Bir parça bant alın, ortasına yuvarlak bir delik açın ve bu delik tam siğilin üzerine gelecek şekilde bantı cildinize yapıştırın. Ucu banttan dışarı çakan siğilin üzerine, daha önce toz haline getirdiğiniz Aspirin i sürün ancak cildinizin diğer taraflarına bulaştırmayın. Sonra bunun üzerini başka bir bantla kapatıp aynı işlemi üç gece üst üste uygulayın. Siğiliniz iyileşecektir.

    Felçten koruyor:

    Felcin nedeni kan pıhtılaşması. Aspirin in en önemli özelliği de pıhtılaşmayı önlemesi. Her gün alınacak bir Aspirin in, felç geçirmiş erkeklerde yeni bir felç riskini yüzde 25 oranında önlediği biliniyordu. Bundan yola çıkan uzmanlar, genel olarak felç riski taşıyanlarda da aynı oranda etkili olacağını düşünüyor. Hatta bazı araştırmalar bu oranın daha da yüksek olabileceğini gösteriyor.

    Dikkat Aspirin midenizi delebilir!

    Bu yeni faydalarıyla Aspirin in gerçekten mucize ilaç olduğu bir kez daha kanıtlandı. Ancak her ilaç gibi Aspirin in de zararlı etkileri olabiliyor. Uzmanlar özellikle mide hastalırını uyarıyor: Dikkat, Aspirin mideyi delebilir. Çünkü mide asit salgılayan bir organ. Aspirin veya romatizma ilaçları midenin koruyucu örtüsünü ortadan kaldırıyor. Böylece iç örtü asitle doğrudan temasa geçiyor.

    Kısacası aspirin 100 yıl kadar önce icat edilmiştir

    .

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    ilk anestezi

    Dünyadaki ilk anestezi uygulama olarak 30 Mart 1942 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri ‘nde Dr. Crwford Long tarafından James Venable isimli öğrenciye uygulanmıştır. Aynı şekilde ilk anestezi bir hastaya 16 Ekim 1946 tarihinde yine Amerika ‘da General Hospital isimli hastanede Dr. John Collins Waren tarafından Gilbert Abbott isimli işçiye uygulanmıştır.

    Dünyadaki ilk lokal anestezi ‘ye bakacak olursak, Viyana ‘da Alman Hastanesi doktorlarından Karl Koller tarafından bulunmuştur.

    Uygulanan ilk anestezi ardından 4 yıl sonra hastanede uygulaması gerçekleştirilen bu tıp buluşunda, James Venable isimli öğrencinin boynundaki kist alınmıştır. Böylece tıp tarihi eter ile tanışmış oldu. Ancak bu gelişme ardından gençler “eter” maddesine ilgi göstererek birbirlerine şakalar yapmaya başladı. Bu esnada Dr. Long bu maddenin aşırı miktarda koklandığı zaman, kişiyi hiçbir şey hissetmeyecek hale getirdiğini öğrenmiştir. Bu sayede ameliyatlarda kullanılmaya başlayan bu madde tıp tarihinde ilkler sayfalarında yer almıştır. Yapılan 9 farklı ameliyatta başarılısonuçlar alan Long, halk tarafından büyücülük ile suçlanmıştır. Bu nedenle araştırmalarına ara vermek zorunda kalmıştır.

    Diğer yandan 16 Ekim 1846 tarihinde, Bostonlu bir dişçi olan William Morton ısrar ile eter tavsiye ederek, Dr.Warren ‘in hastasını eter ile ameliyat öncesi uyutarak tedavisini yapmıştır. Sonucun başarılı olması, ardından da ameliyathane duvarına asılan; “hasta ameliyat sırasında hiç acı duymadığını söyledi ve 7 Aralık günü tamamen iyileşerek taburcu edildi. Bu buluş, bu odadan tüm uygar dünyaya yayıldı ve cerrahide yeni bir çığır açıldı.” yazısı ile tarih sayfalarında yer almıştır.

    Sonuç olarak ilk anestezi olarak her iki yaşanan olayı göz önüne alırsak, ilk defa 1842 tarihini göz önünde bulundurabiliriz.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


    ilk daktilo

    Dünyadaki ilk daktilo 1829 yılında William Austin Burt tarafından “tipograf” ismi ile icat edilmiştir.

    Dünyadaki ilk daktilo bir insanın el ile normal yazma hızından daha yavaş yazı yazabiliyordu. Ancak bu sistem fazla geliştirilemedi ve ytaklaşık 40 yıl kadar bu yavaş yazma özelliği geliştirilemedi. Aradan 40 yıl geçtikten sonra Sholes 1868 ′de ilk pratik daktiloyu yaptı. Remington’un 1878′de yaptığı daktilo ise bir dikiş makinesinın üzerine yerleştirilmişti. Şaryo dikiş makinesinin pedalına benzeyen bir pedalla döndürülüyordu. Makine ise silik ve büyük harf yazabiliyordu. Bu mahsurlarının yanında büyük ve pahalı olması piyasaya sürülmesine engel oldu. Remington, Royal Smith gibi Amerikan firmaları yanında İtalyan Underwood-Olivetti, Alman Olympia, Adler ve Triumph ve İsveç Facit firmaları da daktiloların yapımında görülen çeşitli kusurları yavaş yavaş düzelterek bugün kullanılan daktiloya benzeyen makineler yaptılar.

    Sholes’in yaptığı makineyı inceleyen Thomas Edison, elektrikle çalışabileceğini söyleyerek üzerinde çalışmaya başladı. Edison, çubuğun elektromıknatısla hareket ettiği elektrikli daktilo makinesi yaparak 1872 ′de patentini aldı.

    Çeşitli deneme ve üzerinde yapılan çalışmalardan sonra 1930 yılında seri halde elektrikli makinelerin satışına başlandı. Piyasada tutunması, seri iş yapması bunun üzerinde firmaların çalışmasını sağladı.

    Çağdaş daktilonun da pek çok öncüsü olduğu için, daktilonun mucidi olarak tek bir kişinin ismini vermek zordur. “El yazısını matbaalardakine benzer usulde basılmış harflerle değiştirebilen makine”, yani daktilo için ilk patent, İngiltere’de Kraliçe Anne tarafından 1714′te İngiliz su mühendisi Henry Mill’e verildi, ama Mill bu buluşunu hayata geçirmedi. Böylece daktilonun icadı 1808′de Pellegrino Turri’ye (adı farklı biçimlerde kaydedilmiştir) kalmış oldu. Turri, bu daktiloyu görme engelli dostu Kontes Carolina Fantoni’nin kolay yazı yazabilmesi için icat etmişti. 1808 ile 1810 yılları arasında Kontes’in, Turri’nin daktilosuyla yazmış olduğu 16 mektup ve 1 deneme, bugün Reggio’da (İtalya) korunmaktadır.

    Mekanik daktilo

    Elektriksiz olup, mekanik olarak çalışırlar. Parmakla kuvvetle tuşa vurulunca, kaldıraç tertibatıyla tuşun bağlı olduğu harf kalkar ve şeride vurur. Şerit de sarılı olan kağıt üzerinde o harfin izini bırakır. Harfler vuruldukça şaryo otomatik olarak ilerler. Yazının düzgün çıkması şeride, vuruşun kuvvetine, tuşlara iyi basılıp basılmamasına bağlıdır.

    Elektrikli daktilo

    İşleme prensibi mekanik ile aynıdır. Tuşa asıldığında harfin şeride, dolayısıyla kağıda vurma işlemi elektriki olarak gerçekleştirilir. Ancak IBM 1961′de Selectric ismini verdiği modelle harflerin çubukları yerine, harflerin bulunduğu yazı topunu getirdi. Seçilen harfe göre bu yazı topu dönebilerek, kağıt tarafına ilgili harfi getirebilmektedir. Yazı topunun değiştirilmesiyle değişik türde harfleri kullanmak mümkündür. Elektrikli daktiloların (yazıcıların); kaset şeritli ve silicili, çubuklu elektrikli daktilo, küreli elektrikli daktilo, papatya tipi elektrikli daktilo gibi çeşitleri de vardır.

    Daktilo Nedir?

    Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kağıda basarak yazı yazan makinedir.

    Günümüze baktığımızda daktilo kullanımı, bilgisayar teknolojilerinin ilerlemesi ve yaygınlaşması ile nadir olarak görülmektedir.

    .

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    ilk ekmek

    Dünyadaki ilk ekmek buğday tanelerini ezerek una dönüştüren Mısırlılar tarafından, İsa’dan 3000 yıl önce yapılmıştır.

    Dünyada her ülkenin farklı yemek kültürü mevcuttur. Ancak ortak bir noktada buluşmak gerekiyorsa o da “ekmek” olmuştur. Kimi ülkeler fazla kimi ülkeler çok tüketir ekmeği. Türkiye en çok ekmek yiyen ülkeler arasında yer almaktadır.

    Söz konusu ül***e, şartlarına, olanaklarına göre bu yiyecek maddesinin, yani ekmeğin yapılışında kullanılan bazı maddeler, biçimi, kalitesi farklılıklar gösterebilir. Ancak, temelde bunların hepsi gene ekmektir. Mısır ekmeği, çavdar ekmeği olması, buğdaydan yapılması,tavada veya saçta pişirilmesi, tuz katılıp katılmaması, esasta bir değişiklik sayılmaz. Sonuç olarak yapılan ekmektir.

    Ekmeğin vazgeçilmez, temel besin olması, insanın çok eski zamanlardan beri bunun değerini, besleyici tarafını fark etmiş,hiç değilse sezinlemiş bulunmasına dayanmaktadır.Gerçekten de,buğday tanelerini ilk çiğneyen insan, bunun doyuruculuğunu anlamıştır.

    Sonradan taşlar arasında buğday tanelerini ezerek una dönüştüren Mısırlılar, bu işi İsa’dan 3000 yıl önce yapmışlardı. Unu hamur haline getirmek için su katmış, yoğurmuş,biçim vermiş,fırınımsı oyuklarda, ya da toprağın üzerinde pişirmişlerdi.

    Bir süre tutulmuş,ekşimiş hamurun “maya” niteliğini ilk bulan da gene Mısırlılardır. Eski Mısır mezarlarında,bu ekmeklerin taşlaşmış örnekleri bulunmuştur.İbraniler ilk ekmeklerini ince tabakalar halinde fırınlıyor ve dilim dilim kesmek yerine, galeta veya peksimet gibi kırıyorlardı. “Somunun kırılması” deyimi belki de o çağlardan zamanımıza kadar ulaşmıştır.

    Ekmek, binlerce yıldır insanoğlunun esas gıdası olma özelliğini korumaktadır. Günümüzden 9 bin yıl önce, mezopotamya’da ilkel tahıl ürünlerinin tarımı yapılıyordu. Derhal hemen tıpkı dönemde de amerika kıtasında, California yöresinde yaşayan yerliler de, ekmeklik un elde edebilmek için bazı ürünleri ekip biçiyorlardı.

    Önceleri tahıl iki düz taş parçası arasında ezilerek un durumuna getiriliyordu. Bu un, suyla karıştırıldıktan sonra açık havada yakılan ateşler üstüne yerleştirilen kızgın taşların üzerinde pişirilerek ekmek durumuna dönüştürülüyordu.

    Un elde etmek için buğday, arpa, çavdar, mısır ve darıdan yararlanılıyordu. Eski mısırlılardan kalma duvar resimlerinde, taşların arasında tahıl ezerek un elde etmeye çalışan kadınları canlandıran tablolar da vardır. O dönemin ekmekleri, olabildiğince sertti. Ancak, yassı somunların askeri kamplara ya da av bölgelerine taşınması da, olabildiğince kolaydı. Bugüne kadar kalabilen ilk ekmek örnekleri, hindistan’da bulunmakta olan çapati ile îskoçya’ nın yulaf ekmeğidir. Yukarıda bahsettiğimiz ekmek türlerinin hiçbirisinde, maya kullanılmadığından, hepsi de basık ve sertti. Mayanın bulunuşu bir rastlantı neticesi oldu. m.ö. 2000 yılında, mısırlı bir fırıncı, hazırladığı ekmek hamurlarını
    güneşin altında unuttu. Bu arada hamur mayalanmıştı. Fırıncı, unuttuğu hamurlan anımsayıp onları fırına koyunca, pişen ekmeklerin kabardığını gördü.

    Mısırlılar, kubbe biçiminde kapalı fırınları yapmayı da başardılar. Bu tür fırınlar içerisinde, ısı, ekmeğin her tarafından eşit biçimde geçiyor ve böylece daha lezzetli ve kontrollü bir pişirim sağlanıyordu. M.Ö. 1. yy’da yunanlılar, su değirmenini buldular. M.S. 700 yılında da araplar, yeldeğirmenini yaptılar. Beyaz undan yapılmış ekmek ise, avrupa’da un elde etmenin güçlüğü nedeniyle, geniş halk kitlelerinin ulaşamayacağı bir lükstü. 1880 yılında isviçre’de ilk başarı belirten değirmen yapıldı. Bu değirmen, unun rengini karartan kepekleri de eliyordu ve has undan ekmek yapımı yaygınlaştı. Günümüzde ise ekmekler, fırınlarda da
    üretilmekle birlikte, genellikle fabrikalarda pişirilmekte ve içlerine vitamin gibi bazı katkı maddeleri de eklenmektedir,

    Daha önce de söylediğimiz gibi, çeşitli ülkeler ve topluluklar, yaşadıkları çevrenin şartlarına,olanaklarına göre ekmek yapmaktadırlar. Öyle ki, fasulye unu, patates, ağaç kabuğu, pirinç, bezelyeden ekmek yapıldığı gibi,Uzak Doğunun bazı bölgelerinde kurutulmuş deniz yosunu, akgürgen kozası bile ekmek yapımı için malzeme olarak kullanılmaktadır.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.




    Dünyanın İlk Hostesi





    Dünyadaki ilk hostes, Bayan Elen Church 15 Mayıs 1930 tarihinde California Oakland Havaalanı ‘nda United Airlines şirketine ait Boeing 80A uçağında, uçuş yapacak olan 11 yolcuya “hoş geldiniz.” demiştir. Böylece ilk hostes göreve başlamıştır.

    Aslen mesleği hemşirelik olan Bayan Elen Church, özel bir pilot olarak, daha önceden havayolu şirketine bir yazı yazarak, kendisi gibi “belirli nitelikleri olan genç hanımların, uçak içinde ev sahibeliği yapması” konusunun faydalı olabileceğini öne sürmüştür. Bunun üzerine kendisi hem hostes olarak işe başladı, hem de kendi seçeceği 7 kız için de “başhostes” olarak görev verildi. Kendisi de dünyadaki ilk hostes oldu.

    Günümüzde de oldukça farklı sınamalar ve şartlar sağlanarak hostes olan kızlar gibi, o zaman da çeşitli nitelikler aranmıştır. Bayan Church, seçeceği 7 hostes için aradığı şartlar; “diplomalı hemşire olmak, 52 kilodan ağır, 1 metre 55 santimetre uzunluktan kısa olmamak” şartları ile seçim yapmıştır. Ardından yapılan elemelerde, birinci tur bittiğinde adaylar gri ve gümüş düğmeli yünlü üniformalar ile göreve başlamışlardır. Aylık olarak 125 dolar kazanç elde eden ilk hostes adayları, ısınması ve havalandırması bulunmayan uçaklarda ayda 100 saat uçuş gerçekleştirmeleri gerekiyordu.

    Göreve başlayan ilk hostes adaylarının görevleri arasında yolcu valizlerini taşımak, uçak iç temizliği yapmak, uçak hangara girerken ve çıkarken pilot ve teknisyenlere yardımcı olacak şekilde iterek yardımcı olmak, yakıt alımlarında kontrolde bulunmak gibi çeşitli görevler mevcuttu. Bu işlerin yanında da zevkli tabir edilebilecek, bilet toplama, uçak havalanınca meyve, kızarmış piliç, çay, kahve gibi servislerde bulunurlardı.

    950 mil uzunluktaki bir uçuş yaklaşık 18 saat sürmekteydi. Bu da bir hostes için oldukça yorucuydu. Diğer yandan karşılaşılan bir diğer sıkıntı, pilotların eşlerinin hosteslere karşı kaba davranışlarıydı. Pilot eşleri havayolu şirketine mektup yazarak hostesler için; “Bu kızları uçaktan kovun!” şeklinde isteklerde bulunuyorlardı. Bunlar ardından United Airlines baskılara aldırış etmeden bu 8 hostesin görevini devam ettirdi ve günümüze kadar gelen bu meslek hayatta kaldı.

    Amerika dışında çalışan ilk hostesler ise 1931 yılında “Air France” adlı Fransız havayolu şirketi tarafından göreve alınmıştır. Fransız havayolu şirketinin göreve getirdiği bu hostesler, ilk uluslararası uçuş yapan hostes özelliğini taşımıştır. İlerleyen yıllarda 1934 ‘de İsviçre Havayolları, 1935 ‘de Hollanda Havayolları, 1938 ‘de Almanya Havayolları seferlerinde hosteslere görev vermeye başlamışlardır

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •