S.A.Serdar Tuncer Bey’in Kanuni Sultan Süleyman’la ilgili anlattıklarını dinliyorum.
Karınca hikâyesini.
Padişahın otağının direğini karıncalar sarıyor.
Soruyorlar Hünkâra:
- Karıncaları ne yapalım?
O da fetva için Ebu Suud Efendi’ye bir mektup yazıyor:
- Otağımın direğini karıncalar sarınca,
Bir mahsuru olur mu, karıncayı kırınca
Ebu Suud Efendi aynı zarafetle mukabelede bulunuyor:
- Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca...
Fetva böyle olunca, Kanuni Sulltan Süleyman, “Karıncalara dokunmayın, otağın yerini değiştirin!” fermanını buyuruyor.
Abdulhamid Han Hicaz Demiryolu’nun inşası sırasında Medine’nin içinde kalan kısıma gelindiğinde rayların altına keçelerin döşenmesini emrediyor. Ki, Efendimiz (sas)’in ruh-u saadetleri gürültüden incinmesin.
Bunlarla elbette bitmiyor... Ecdad, Efendimizin (sas) 2. müezzini âmâ diye Selâtin camilerin 2. müezzinini âmâlardan seçermiş.
Hayal gibi ama değil. Yaşanmış günler bunlar. Bugün fark etmekte zorlansak da böyle.
Unutturmak istiyorlar şanlı tarihimizi aslında. Samimiyet, tevazu insanlarını. İnsanlarını derken, uzak kimseler değiller. Ecdadımız bahsettiklerimiz. Onların nesliyiz biz.
Haremle Hürrem arasında gidip geldiklerini, her film karesinde söyleyecek kadar terbiyesizce kalem oynatanların anlattıkları değil gerçek. Küstahça, atalarını tahkir edenlerin yazıp oynadıkları da değil.
Gerçek;
46 yıllık iktidarında cepheden cepheye koşan padişahlar.
Gerçek;
Medine’de çekirge yiyerek Efendimiz (sas)’in dizinin dibinden ayrılmayan Fahreddin Paşa’nın ordusu.
Gerçek;
Çöllerde İlây-ı Kelimetullah için aylarca yol giden şanlı ordular.
Gerçek;
Gurbette can verip şehit olanlar...
Ne yapıp edip bu tahripkârlara karşı herkese -hele gençlerimize- ecdadı anlatmalıyız.
Kanuni’yi, Yavuz’u, Akif’i...
Nezaket neymiş, fedakârlık nasıl olurmuş, Allah, Peygamber (sas) sevgisi nasıl yaşanırmış, bir kere daha zihinlere sokmalıyız.
Annemiz, babamız, dedemiz, ninemiz...
Saldırdıkları da sen, ben, biz... Hepimiz...AEO.![]()
Yer imleri